22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2005 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Universile mezuııhırı polis alacaknuş. lyi, dört yü cop ye, sonrn. eopln! Elektronlk posta; denizsom@cumhuiiyetcQm.tr www.clentesom.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Hükümet şarabı haram kılmış... "Amerikanın viskisi varken!" Keyif 3 Şubat saat 17.45'te Ye- nikapı'dan kalkan ve Ar- mutlu'ya uğrayıp Mudan- ya'ya gitmesi gereken deniz otobüsü, kaptanın yolda yaptığı bir anonsla "Ihlas lskelesi"ne uğru- yor. Yolculardan ve- I teriner hekim Gül Şener, kaptan köş- küne çıkıp, kaptana tarife dışı uygulamamn gerekçesini soruyor. Kaptan, işletmenin yeni aldığı karar gereği Cuma akşamları gidişte ve Pa- zartesi sabahları dönüş- te "lhlas"a uğrandığım söylüyor. Oysa gün, gün- lerden Perşembe! Oeniz otobüslerinde tarife an- laşılan birilerinin keyfine göre yapılıyor! Y argıtay Başkanvekili Osman Şirin'in Türki- ye'de artık laikliğin korunmasına gerek kal- madığına karar verip yeni Medeni Yasa ile ilk Adalet Bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt'un 79 yıllık "hükümranlık" döneminin de kapanacağı yargısına varmasının mana ve ehemmi- yeti DSP'nin eski Bursa Milletvekili avukat Ali Ara- bacı'nın gönderdiği tutanaklarla çok daha iyi anla- şılıyor. 10 Şubat 2001 'de Yeni Türk Medeni Yasa Tasarı- sı, Meclis Adalet Komisyonu'na geldiği zaman 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu'nun Mahmut Esat Bozkurt tarafından yazılan "esbabı mucibe"si yani gerekçesi dönemin Fazilet Partili mil- letvekilleri tarafından bakın nasıl yorumlanıyor: Nazlı llıcak: "Bu genel gerekçe, hepimizin Içln- de büyük bir rahatsızlık yaratacak bir gerekçedir. Adeta, Islamiyet'e küfreden bu cümleler, ne şekil- de bu gerekçenin içine konulmuştur? BizTürkiye'yi Esbabı mucibe nasıl Islamiyetten ayırırız, çağdaşlaştırmak için na- sıl Hıristiyan yaparız diye tartışmaların içinde olan bir zatın, o günkü düşünce içinde kaleme aldığı bir genel gerekçeyi böyle güzel bir teşebbüsün başı- na oturtmak son derece yanlış bir tavırdır. Aslında Bozkurt, tarihe ihanet ediyor, herşeyi Cumhuriyet- le başlatıyor." Mehmet Ali Şahin: "Gerekçe 1926'nın şartları- na göre hazırlanmış olan bir gerekçedir. Bu bakım- dan, artık cumhuriyetin oturmuş olması karşısında bu günkü dile çevrilerek aynen muhafaza etmenin yanlış olduğu kanaatindeyim. Halkımızın çok büyük bir çoğunluğunun inandığı Islam dinini ve halkımızı rencide etmeyecek olan bir yaklaşımın bu gerekçe- de olmasında yarar olduğu kanaatindeyim." Moral Aysel ve Sıtkı Ergü- ney: "Hükümet ve medya- sı, Türkiye'nin 2004 yılın- da AB içinde en çok gün- deme gelen ülke olduğu- nu vurgulayıp moral yara- tıyor ama The Ekono- mist'in altı sayfalık 2004 AB değerlendirme yazı- sında Türkiye'den sade- ce Avrupa'ya akacak u- cuz işgücü ve büyük, yok- sul, Müslüman birülkenin üyeliğinin stratejik amaç- larla kabul edilebileceği yorumuyla söz ediliyor." SESSÎZSEDASIZ(t) Ders/mlz; GÜZEL TÜ&ÇS Fahrettin Kukaracı: "Zaman geçtikten sonraay- nı cümleleri muhafaza ederek, büyük bir bölümü Müslüman olan insanlarımıza hakaret etmek kime ne kâr, kime ne menfaat getirecektir. Burada bu cümlelerle Islamı tahkir ve tezyif ederek, geçmişi ka- ralayarak, göçebe bir toplum olduğumuzu sık sık vurgulayarak kime ne kazandırmak istiyor bu gerek- çe? Seksen yıldan beri millete hakaret ediliyor. Ben bundan sonra millete hakaret edilmemesi gerekti- ği için bu layihanın metinden çıkarılmasını teklif edi- yorum..." Komisyonda, Bozkurt'un gerekçesi, laiklikle ilgili kısımları çıkartılarak özetleniyor ve Fazilet Partilile- rin isteği yerine geliyor. Ali Arabacı, bu belgeler doğ- rultusundaYargıtayCeza Genel Kurulu'nun laiklik ile ilgili son kararında yer alan gerekçelerle, Osman Şi- rin'in beyanı; Fazilet Partili milletvekillerinin sözleri ile tam bir uygunluk ve bütünlük içindedir" diyor. Osman Şirin'in esbabı mucibesi, işte böyle! Bugünkü Yargıtay, dünkü Adalet Bakanı Türkiye'de islamcı bir iktidar döne- minde Yargıtay'dan gelen Mahmut E- sat Bozkurt'a yönelik eleştirilerin siya- si yanını bir tarafa bırakalım... Olaya bir de "yargının üstünlüğü" açısından bakalım... Manisa Bölge Idare Mahkemesi Başkanı Feridun Tokalp, yakın geçmişte bir Adalet Ba- kanı'nın Burdur'un bir ilçesinde kendi- sini karşılamaya gelmeyen yargıcı azar- ladığını anımsattıktan sonra Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu'nun bir kitabından şu alıntıyı yapıyor... "1930 yılında Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, gemi ile çıktığı bir gezi sı- rasında Alanya'ya uğrar. Kendisini kar- şılayanlar arasında yargıcın olmadığı söylenir. Bu uyarıya, cumhuriyet gele- neğine uygun şu yanıtı verir: O yargıç- tır, bizonagideriz." Ve Mahmut Esat Bozkurt'un savcıla- ra talimatı: "Cumhuriyet Savcıları! Meriç kıyısın- da çalışan Türk köylüsünün sabanın- dan tutunuz da, bu vatanda yaşayan- ların uğrayacakları en ufak bir haksız- lıktan, Bingöl dağlarının ıssız kuytu- larında nafakalarını bekleyen ök- süzlerin gözyaşlarından sizler me- sulsünüz." Feridun Tokalp: "Aslında bu örnek- ler, onun yapıcı, yaratıcı döneminin, da- ha doğrusuanlayışınınyıllaröncekapa- tıldığını, yitirildiğini göstermektedir. Şimdi yapılacak iş, o dönemi, o anlayı- şı yeniden canlandırmak, uygulamaya geçirmektir." Yüksek Yerilim Hattı Dünyayı değiştirebileceğime inaıııyorunı: Kendi dünyamı! erdincutku(f/yahoo.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCl 'Konuşarak' Susanlar!.. Vaktıyle hangi yazanmız söyle- mişse, sanki bu günleri görmüş; "- Bu memleketçok konuşmak- tan balaeak..." Aslında bu sözü "boş konuş- mak" diye anlamak belki daha doğru... Neden derseniz, nıemleketin nasıl düze çıkacağını u bilenler"i, sorunların çözümlerinde "uz- man" olanları dinledikçe daha da cahilleşiyoruz!.. Günlük yaşaının içinde bile "saatlerce konuşup da hiçbir şcy söylemeycnler rı in sayısı o kadar arttıki... Üstelik bıınıın için özel bir ye- tenek ve zengin bir kelime dağar- cığı da gerekiyor. Onlara kapıldı- ğımızda bildiklerimizi de ununı- yoruz. Aslında bu duruma daha çok politikada rastlardık. Siz hiç her- hangi bir soru karşısında, sözü başka yere götürtneden yanıtını apaçık veren, "merak cdilen'"i söyleyen ve her bahaneyle rakibi- ni suçlamadan -sadece- kendi fik- tirilerini bile en uzun ve en anla- şılmaz şekildc anlatmaya bayılı- yorlar. Çünkü böyle olunca siyaset ya- pılmamış sayılıyor; aynca "so- nunluluk üstlenıneden sonunlu- iarı eleştirme w nin de dayanılmaz keyfi çıkartılıyor... Zcytinyağı yöntcmi Bütün bunlann "tarüşma küttü- rü"müze yansıması ise sorulana yanıt vermek yerine sözü döndü- rüp dolaştınp, karşıdakini suçla- ınak. Sorumlu olunan bir koııuda hesap verir bir konumdan, hesap sorar bir konııma geçmek. Halkımız aslında bunun adını koynıuş: "Zeytinyağıgibiüsteçık- mak" artık hemen herkesin be- nimsediği tartışma yöntemi. Diyelim ki alınan bir karann yanlışlığını ve olumsuz sonuçlan- nı sorguladınız. Karan alanlar bu- nun asıl gerekçesini, çözümünü ve uygulanabilirliğinisöyleyecekleri yerde sizi eleştirerek yanıt veri- ••L ~ıt •? _7Â tj> ^ " Panelistler "tartışıyor"lar!.. rini, düşüncesıni, niyetini tarif edebilen kaç siyasetçi tanıyorsu- nuz? Belki bu kaçamak tutumlar "politika"nın gereği ama; ya aka- demik ortamlarda, dahası sivil toplunı kuruluşlannda bile aynı tutumun yaygınlaşmasma ne de- meli? Anlamak maharet O hale geldik ki "bilimsellik'' demek, sanki en anlaşılır konuyu bile adına "akademikdil" denilen ve sadece akademisyenlerin anla- dıklan varsayılan karmaşık bir söylemle konuşmak, yazmak de- mek. Dinlediğinızde bakıyorsunuz tüm sözcükler "Türkçe".. Hatta konuşurken kıziyorlar, sinırlenı- yorlar, gülüyorlar, ama ne söyle- diklerini, neye kızdıklarını, neden giildüklerini anlayabilmek için olağanüstü bir dikkatle dinlemeniz ve arada yakalayabildiklerinizden dummu kavramanız gerekiyor. Zaten bu nedenle panellerde, sempozyumlarda, kongrelerde de asla süreleryetmiyor; dünyanın en zor ve zalim işi "zamanlamaya dikkatfi" oturum yöneticiliği ol- du. Sivıl toplum kuruluşlannda ise aynı huy "politikaya bulaşma- mak" adına dört bir yanı sardı. Yönetıciler, konuşmacilar tüm açıklamalannı ve hatta siyasetçi- lerin uygulamalanna yönelik eleş- yorlar. Böylece hem tartıçmanın seyrini değiştiriyor hem de sorum- luluğu üzerlerinden atıveriyorlar. Oysa gerçekten sorulana yanıt verseler ya da kararlannın gerek- çelerini savunsalar, o zaman belki de hakhlıklan ortaya çıkacak; bu tartışma karşılıklı "polemik" yeri- ne "bilgüenme" ile sürecek... Fikir yerine'geyik' Ya da diyelim ki günlük yaşam- da sıradan bir konu ile ilgili, yanı- tı "evef ya da "hayır" kadar kısa bir soru sordunuz. Uzadıkça uza- yan cümleler içinde merakınızı gi- dermek bir yana, hiç ilgisi olma- yan kunulan da dinlemeye başla- dığınızda güveniniz de sarsılmaz mı? Benzer bir soruyu "fikir al- mak" için de yöneltebilirsiniz. Ar- dından dinledikleriniz ise fikir ye- rine hani şu "g^ik" denen türden- se o kişi hakkındaki fikriniz de ar- tık değişmez mi? Bu gibi durumlar en ciddi ku- rumların en ciddi toplantılannda bile yaşanır oldu. Aynı nedenle Türkiye'nüı en meşgul insanları da artık bir iş, bir düşünce ya da bir hizmet üretenler değil, "top- lantadakfler" Galiba yazanmızın yıllar önce- ki sözüne şimdi şunu da eklemek gerekecek: "...birdetoplantilarda geçen zamandan..." oekinci(u cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakioturk.net ÇlZGİLÎK KÂMİL MASARAVA kamilmasaracicı mynet.com HARBt SEMİH POROY scmihporoy(ıyaboo.com HAYAT EPIK TIYATROSU MUSTAFA BİUÜN • SENCE DE 79 YILLIK ^ ^ MAHMUT ESAT BOZKURT • M \ ^ ^ DÖNEMt BİTTt Mt? ^357 k j u hayatepiki" mynet.com • EVET.. ÇÜNKÜ EMPERYAIİZMLE '69 YAPMA' DÖNEMİ BAŞLAbll.. • TARtHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 20 Şubat www.mwntaz-arikan.com VATANA HIZMET TERT/BINDEN AYLIK. 13&&"De SU6ÜSJ, İSTİ/CLÂL MADALYASI VE/ZİLMİŞ 8U- LUNAK1 kLişîLE/Ze \/ATAMf HfZMET i AYUĞt ( O S ) TBMM'NOE Ş MİU.Î MÜCAOSLEY£ KAr/lsW, Bu NBDBMLB İS7-/K- LAL MADALYASt ALMIÇ OLAM 7İİGK l/ATAMDAŞLA'- RtNA 3SO.-TL. AYUIC 8AĞLAMMIÇTI. BU AfiADA, 13SO-S3 Y/LLAefMDA tJOıSE'OE SAUAÇMIŞ OIAA/ TÜRK njGAYf MeM-eapı/ıtefAfA &A Â öc>£Aj£ceKr/.. SASLAMAM SÖZ /£&NuSU AYUKC4R, Ht'Ç S/IS. BİÇİMOE HACZSPİLGA4EYECEK77.. ir grup muUarip gazi PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bezginlik Telefondaki bezgin ses, "Akşam gelecek" di- yor. Gelecek olan elektrik, bezgin sesin sahibiy- se BEDAŞ'ın gün boyu elektriksiz kalmış abone- lerinin derdini dinlemekten yorgun düşmüş gö- revlisi. Hava soğuk mu, soğuk. Istanbul, özellik- le de Silivri kışın en soğuk günlerinden birini ya- şıyor. Doğa bembeyaz kar altında. llçe merkezine yaklaşık üç kilometre uzaklık- taki sitemize elektrik veren trafo yapılarının çatı- ları onarılıyor. Insanın aklını zorlayan bir "planla- ma" örneği. Başka günler torbaya girmiş gibi BEDAŞ, trafo çatılarının onarımı için bula bula kı- şın en soğuk günlerini bulmuş. Sitenin görevlile- ri haklı bir telaş içinde. Elektrik kesilince su pom- paları çalışmıyor; çalışmamaları bir yana don ne- deniyle pompa motorları çatlama tehlikesiyle karşı karşıya. Beş altı milyarlık olası bir hasarı si- te sakinleri karşılayacaklar. Ama bu, olağanüstü bir planlama dehası sergileyen BEDAŞ yetkilile- rinin umurunda değil. Insanların kışın karın orta- sında evlerinde buz kesmelerinin de, susuz kal- malarının da umurlarında olmadığı gibi. ••• Hizmet sektöründe "tekel" konumunda olan öbür kurumlarda olduğu gibi BEDAŞ da hizmet vermekle yükümlü olduğu insanlara asgari dü- zeyde bile olsa saygı göstermiyor. Bu saygısız- lık, ortaçağın "asarım, keserim" yollu derebey- lik düzeninin günümüze uyarlanmasından baş- ka birşey değil. Üstelik verilen hizmet karşılıksız değil, vatandaş çatır çatır ödüyor aldığı hizme- tin karşılığını. Hem de fazlasıyla. Çünkü Türki- ye'de elektrik tüketicileri kilovat/saat başına baş- ka hiçbir Avrupa ülkesi vatandaşının ödemediği kadar yüksek bir bedel ödüyor. Ne var ki bunun karşılığında hiçbir Avrupa ülkesinde benzerine rastlanmayan ölçüde kötü hizmet alıyor. Türkiye'nin birçok yöresinde insanlar arızalar- dan ya da yenilenmelerden kaynaklanan elekt- rik kesilmelerine alışmışlar, daha doğrusu alıştı- rılmışlar. Bir anda karanlıkta kalmayı, kesilmeler nedeniyle evlerinde elektronik aygıtların, beyaz eşyaların bozulmasını, ömürlerinin kısalmasını, uğradıkları parasal zararı "tevekkülle" sineye çe- kiyorlar. • •• Türkiye kimilerine göre hızla gelişiyor, çağdaş- laşıyor, uygarlaşıyor, fakat bu ne tür bir gelişme, çağdaşlaşma, uygarlaşma ise bireyler, dolayı- sıyla toplum edilgenleşiyor. Dar bir kesimin dışın- da geniş kitleler kendilerine yapılan haksızlıklar karşısında giderek suskunlaşıyor. O çok özendi- ğimiz gelişmiş Avrupa ülkelerindeki insanların önceden bildirilmeksizin bir anda karanlıkta bı- rakılmaları karşısında gösterecekleri tepkinin şid- detini düşünebiliyor musunuz? Gelişmenin, çağdaşlaşmanın, uygarlaşmanın tek ölçütü ekonomi ve/veya varsıllaşma değil. Eğer böyle olsaydı Suudi Arabistan'ı gelişmiş, çağdaş, uygar ülkeler arasında saymamız gere- kirdi. Fakat sayamıyoruz, çünkü haksızlığa kar- şı direnmeyen suskun, susturulmuş toplumlar, ekonomik gelişme düzeyleri ne değin yüksek olursa olsun, "çağdaş" ve "uygar" olarak nitele- nemiyor. BEDAŞ yalnızca bir örnek. Bunu delik deşik kaldırımlarla, yılda üç beş kez kazılan sokaklar- la, varacağı yere hiçbir zaman vaktinde varma- yan, varamayan toplu taşıma araçlarıyla, toplan- mayan çöplerle, hastanelerdeki, eczanelerdeki sigortalı kuyruklarıyla, banka önlerindeki emek- li yığınlarıyla ve daha birçok somut olumsuzluk- la çoğaltabiliriz. Bu olumsuzlukların neredeyse tümünün kamu hizmeti veren, tekel konumunda olan kurumların bu ülkenin insanlarına bakışın- dan kaynaklanıyor olması bir rastlantı değil. "Yurttaşa/insana saygı" bu kurumlara, bu ku- rumların her düzeydeki görevlilerine, -küçük bir azınlık dışında-, yabancı bir kavram. Hiç kuşku- suz bu yabancılıkta çalışanların eğitimsizlikleri kadar verdikleri hizmeti bir görev olarak değil de bir "külfet" olarak görmelerinin payı var. Insanın enerjisini tüketen, bezdiren bir kısır döngü. Bel- ki de tencerenin yuvarlanıp kapağını bulduğu bir döngü bu bezgin insanlar ülkesinde. (e-posta: dkavukcuogluf'i superonlino.com) BULMACA SEÜAT YAŞAYAM 1 2 3 4 s7 8 9 1 2 3 I I • SI 4 5 6 7 8 -HJ+ Iİ4- 9 1 2 3 4 5 6 7 8 B I N T A B E R RİA A D sM SOLDAN SAĞA: 1/ Zonguldak ilinde, Türki- ye'nin en uzun mağara- larından biri. 2/Başlıca, te- mel niteliğin- de olan... Kahramanla- rı genellikle insan gibi davranan ve konuşan hay- vanlar olan alegorik masal. 3/ Çamların ^ iğne gibi olan yap- 2 raklanna halk dilin- 3 de verilen ad... Bir 4 ana bitkinin çevre- 5 sinde yeniden beli- 6 ren sürgün ve filiz- ler. 4/ Bir ilimiz... Eski Mısır'da güneş _ tannsı. 5/Anadolu'da seyirlik köy oyunlannı dü- zenleyene verilen ad. 6/ Müstahkem yer... Bir renk. II Yank, yırtık... Pınltıh kxistallerden olu- şan dojal demir sülfiirü ya da doğal bakır sülfıi- rü. 8/ Ölen bir kimsenin ardından yazılan şiir tü- rü... Türkiye'nin de üyesi olduğu bir örgüt. 9/Ge- nellikle 29 Temmuz'da meydana gelen bir fırtına. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Meyve kurusu... Yürekli, yiğit. 2/ Hararet... "Arap atlar yakın eyler — / Yüce dağdan aşan yol- lar bizimdir" (Dadaloğlu). 3/ Öfkeyle azarlama, emir anlamında yerel bir sözcük... lskambilde bir kâğıt. 4/Ilıksu... Arap abecesinde bir harf. 5/Tan- n. 6/ "Efcndi" sözcüğünün kısa yazılışı... Büyük Menderes Irmağı deltasında, zengin bir kuş ya- pısına sahip olan göl. 7/Ege Bölgesi'nde taze sa- n incire verilen ad... Fayda, kâr. 8/Bir dizi bam- budan oluşan, Afrika'ya özgü bir çalgı... îtici ne- den, güdü. 9/Aşağılık, soysuz... Jokeylerin giy- diği kenarsız, başlüc.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle