Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK 2005 PAZAR
12 J V vJ.CN U v T İ J Ieyla.tavsanoglu(g cumhuriyetcom.tr
Siyasi hedeflerden birisi
de dini ve kültürel
çoğulculuğun güvenceye
alınmasıydu Amayıllar
sonra bir de görüldü ki bu
alanda hiçbirşey
yapılmamış. y
Berlin Duvarı hâlâ
olduğu gibi düruyordu.
Komünistler ve
kapitalistler arasındaki
çatışmalar sürüyordu.
Hiçbirşey değişmemiştu
Kültürel farklılık,
İslam ve Hıristiyanlık
arasında değil, kendi
kentimizde, kendi
köyümüzde yaşadığımız
farklılıktır.
/ Din, dinlerin
oluşmasından bu yana
istismar edilmiştir zaten.
Ama sadece din değil,
bütün kültürel farklılıklar
sömürülmüştür. y
'Kültürbloklansavaşlanhşkırbr'Anna Lindh Vakfı Direktörü Dr. Schoefthaler'le kültürel uzlaşma üzerine...
yaratılması ve bağımsız bir Avrupa-Ak-
deniz Ortaklığı Vakfi'nın kurulmasının ya-
rarlı olacağıydı. .Anna Lindh'in adı vak-
fa son aşamada verıldi. Çünkü Anna
Lindh, Kuzey ve Güney arasında eşit iş-
birliği için bitmek tükenmek bilmeyen
çalışmalar yapmıştı. Vakfin merkezinin
Mısırolacağı belliydi.
- Peki, merkez neden Mısır 'da da, Av-
rupa 'da değil?
- Bence vakfin merkezirun Kuzey'de de-
ğil de Güney'de olması iyi bir fikır. Gü-
ney Akdenız'de, AB'nin 25 üye ülkesine
karşı 10 ülke var. Dolayısıyla Güney Ak-
deniz'de daha çok ülkeyi bu anlarnda mo-
bilize etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Eşit ortaklık isteniyor. Biz de vakıf ola-
rak eşit ortaklık istiyoruz. KesinlıkJe Av-
rupa'nın egemenliği altında bir vakıf ha-
line gelmeyi amaçlamıyoruz. Başlıca he-
defimiz karşılıklı güvenin sağlanması.
Ama bunun geleneksel dıyalogla başan-
lamayacağını da biliyomz. Dolayısıyla
da karşılıklı güven için eğitim, kültür, bı-
lim, iletişim ve medyayla ilgili herkesi içi-
ne katıp somut işbirliği oluşturarak işe baş-
lamalıyız, düşüncesindeyiz.
- Bunu başarabilecek misiniz? Çün-
kü GüneyAkdeniz 'dekitoplumlarbenim
görebildiğim kadarıyla hâlâ gelişme
aşamasında. Belki elitleri var, ama so-
kaktakiadamın bu çalışmalannfarkın-
bul edıliyor. Türkiye'den birokul bizim-
le çahşmak ısterse Güney'deki bir ülke-
den bir okul ve Kuzey'den iki ayn ülke-
den ıki okul seçmek zorunda. Bundan
sonra da bize kendi ulusal ağlan ya da şe-
bekeleri aracılığıyla başvurmak duru-
mundalar. Çünkü Anna Lindh Vakfı, ağ-
lann ağı olarak oluşturulmuşrur. Anna
Lindh Vakfı Türkiye ağının başında Nil-
gün Mirze var. Eğer bir Türk okulu Av-
rupa-Akdeniz bölgesinden okullarla te-
mas kurmak isterse, Nilgün Mirze'ye baş-
vurmalan gerektiğini burada belirtmek is-
terim. Avrupa-Akdeniz bölgesinde Tür-
kiye dışında 34 ulusai ağ var. Buraya ge-
len 27 ülkeden ulusal ağlarl*. Barselona
Zirvesi'nden bir gün önce bir araya gel-
dik. Programımızı nasıl yerli yerine otur-
tabileceğimizı konuştuk.
Anna Lindh Vakfı'nın hedefleri
- Hedefkitleniz nedir?
- Hedefkitlemiz 14'le 40 yaş arası grup.
Bunlan eğirim. ögretmen egitimi ve ilginç
ve farklı eğitim araçlannın oluşturulma-
sı projelerine katmak istiyoruz. Bölge ül-
kelerinden, ortak grup araştırmaian ça-
lışmalan ıçin genç bilim insanJannı da-
vet ediyoruz. Bakın, her uluslararası şir-
ket başka ülkelerdeki meslektaşlanyla
çahşmış olan kişilere derin ilgi duymak-
ettik. Dört yıl sonra da mucizeler oldu.
Avrupa yeniden birleşmişti. Mucizelere
inanmamız lazım. Çünkü bunlar oluyor.
Dolayısıyla neden günün birinde Avrupa
ve Akdeniz'deki ortağı ülkeler arasında
da mucizeler olmasm?
Bakın, Türkiye pek çok açıdan bugün-
künden çok daha önemli rol oynayabile-
cek bir durumdadır ve Kuzey ve Güney,
Doğu ve Batı arasında bir köprü. Tabii ki
Türkiye'nin üzenne daha fazla yük yük-
lemek istemiyorum, ama Türkiye coğra-
fi ve kültürel durumu nedeniyle bizim
istediğimız bağlantılan kurmayı kolaylaş-
tıracak konumdadır.
-Ama Sam Huntington sizingibi dü-
şünmüyor. İstanhul 'dayakınlardayap-
ttğı birkonuşmada Türkiye 'nin dtş diin-
yadan izole olduğunu söylüyordu...
- Huntingtontabii ki bizim gibi düşün-
meyecek. Onun kavramlan tam anlamıy-
la eskjde kaldı. Huntington'ın düşünce ya-
pısı kültürei bloklarçevresindegelişiyor.
Ona göre bir yanda Hıristiyanlık. bir yan-
da Müslümanlık, bir yanda Ortodoksluk,
bir yanda Yahudilik. bir yanda Avrupa,
öbüryanda Arap dünyası var. Ama bu 19.
yüzyıl mantığı... Bu mantık Avrupa'yı, Al-
manya'yı hep savaşa sürükledı.
Son beş yıldır ise kültürel farklılıklar
konusunda yeni bir anlayış gelişti. Yarü,
bu anlayış kültürel bloklann çatışmasına
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Anna Lindh Avrupa-Akdeniz Kültür-
ler Arası Diyalog Vakfı 10 yıllık Barse-
lona sürecinın en yeni oluşumu. Avru-
pa'nın Güney Akdeniz ülkeleriyle kültü-
rel diyaloğunun gelişmesini sağlamak
amacıyla kurulmuş bir vakıf. Adını îs-
veç'in unutulmaz Dışişleri Bakanı'ndan
almasının nedeni de Anna Lindh'ın hep
kültürler arası diyaloğa önem vermesi ve
bu yolda bitmez tükenmez çalışmalar
yapması. Barselona Zirvesi öncesinde bu
kentte Avrupa-Akdeniz ortaklığı üyesi
ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlannın
katıldıkları toplantılar düzenlendi. Bu
bağlamda önemli bir gelişme de zırveye
liderleri katılan 27 ülkedeki Anna Lindh
Vakfı'nın ulusal ağ temsilcilerine Avru-
pa-Akdeniz dıyaloğu ve banşın korunma-
sına yaptıklan katkılar nedeniyle plaket
verilmesi oldu. Türkiye'den de plaketi
ulusal ağ başkanı Nilgün Mirze aldı. Is-
tanbuJ Kültür Sanat Vakfı da (İKSV) bu
çalışmalara önemJi katkılarda bulunan
kuruluşlardan birisi olarak telafruz edil-
di. Bütün bu gelişmelerin ışığında Bar-
selona'da tanıştığım Anna Lindh Vak-
fı 'nın direktörü Dr. Traugott Schoeftha-
ler'le birgörüşme yaptım. Görüşmemiz.
Barselona'daki ünlü Ritz Oteli'nin salo-
nunda şö'yle gelişti:
- Siz L'NESCO 'da Almanya 'nın po-
litikalannı belirlemegörevini üstlendi-
ğiniz dönemde nasıl biryol izlediniz?
SCHOEFTHALER - Ben UNES-
CO'daki Almanya Ulusal Komisyonu'nun
son genel sekreterliğini yaptığım dönem-
de kimi bölgeye odaklanılması gerekti-
ğini gördüm. Birisi Balkanlar'dı. Çünkü
Balkanlar'da Bosna savaşı vardı. 0 zaman
"hoşgörü" sözcüğünü kullanmaktan vaz-
geçtim. Bu sözcük artık yararlılığını yi-
tirmişti. tkinci odaklandığım nokta da
Avrupa ile Arap dünyası arasındaki iliş-
kilerdi. Böylece Tunuslu meslektaşım
Fatma Tahouni'yle birlikte UNESCO ve
daha pek çok uluslararası kuruluş için bir
Avrupa-Arap çalışma grubu oluşturduk.
Amaç, birarada yaşamayı öğrenmek, kül-
türel değiş tokuşu sağlamak ve bilimsel
işbirliğini oluşturmaktı. Bugün artık bu
alanlarda bütün anlaşmalar imzalandı.
Anna Lindh Vakfı çok kısa bir süre önce
Alexo projesı, AvTupa Konseyi'yle an-
laşmalar imzaladı. Dolayısıyla bu yeni
görevim benim için aslında pek de yeni
bir deneyim değil. Anna Lindh Vakfi di-
rektörlüğüne seçilmemin birnedeni de bu.
Arap üJkelerini, Ortadoğu yöresini iyi bi-
liyorum. Orada iyi tanınıyorum. Avrupa
ve komşulanyla eşit düzeyde nasıl ilişki
kurulması gerektiğinin de bilincindeyim.
Dini ve kültüref COâUİCUİUk Anna Lindh Vakfi Direktörü Dr. SchoefthaJer, Bosna Savaşrnda 'hoşgörü' sözcüğünden vazgeçtiğini söylüyor.
labilecek en büyük yanlıştı. Biz. Islami-
yet, Hıristiyanlık, Yahudilik ya da başka
herhangı bir kültür adına konuşacak olan-
lariçin podyumJaroluşturmayacağız. Bu
anlayış bizi hiçbir şekilde ileriye doğru
götürmez.
- Osmanlı 'nın son döneminde Türk-
ler ve Ermeniler barış içinde bir arada
yaşarlarken bir anda birbirierinin bo-
ğazlanna sarıldılar. Birinci DünyaSa-
vaşı 'nda sözde Ermenisoykırımı da bu •
yüzden mipatlak verdi, dersiniz?
- Aynı şey Ikinci Dünya Savaşı sırasın-
da Almanya'da Yahudi toplumuna olma-
dı mı? 0 dönemde Almanya'da Yahudi-
ler, Hıristiyan ve Hıristiyan olmayan Al-
manlar yan yana yaşarlardı. Birden biri-
leri Yahudi Almanlarla Yahudi olmayan
Almanlar arasında farklılıklar olduğunu
keşfediverdi. Daha önce boyle bir şey hiç
olmamıştı. Birinci Dünya Savaşf nda Al-
manya'daki Yahudiler en büyük milliyet-
çi güçtü. Dolayısıyla şunu söylemek is-
tıyorum: Dinsel ve kültürel farkJılıkiara
odaklanmamak lazım. Bu büyük bir ha-
tadır. Bizim odakJanmamız gereken nok-
ta insanın kendi kararlannı alma hakkı-
na sahip olmasıdır. Hatta hiç kımse hiç
kimsenin dini inancına ya da inançsızlt-
ğına kanşmamalıdır.
- Dikkatimi çekiyor. Son yıllarda bu
tür uluslararası toplantılarda hep din
Dr. TRAUGOTT
SCHOEFTHALER
1949, Bachhausen/Bavyera doğumlu.
Yükseköğrenimini Heidelberg Üniversitesi'
Teoloji Fakültesi ve Berlin Hür Üniversitesi
Sosyoloji Fakültesi 'ndeyaptı. Bremen ••
Üniversitesi nden dünva toplumlarında
kültürel kimlikler konulu teziyle doktorasım
aldı. Berlin Hür Üniversitesi 'ne asistan
olarakgirdi. Eşzamanh olarak Max Planck
Enstitüsü nde araştırma görevlisi olarak
çalıştı. 1979-80 arası BM'nin Afrika 'daki
Namibya-Lusaka-Zambiya Enstitüsü 'nü
yönetti. ABD ve lngiltere 'nin UNESCO 'dan
uzaklaştıklan ve Almanya 'nın kurumun
politikalarını belirlemeyi amaçladığı
dönemde, 1985-86 arası UNESCO'nun Paris
merkezinde görev aldı. 1986-93 arası
Bonn'daUNESCO Almanya Ulusal
Komisyonu Basm Sözcülüğü ve Genel
Sekreter Yardımcıltğı yaptı. 1995-2004 arası
komisyonun genel sekreterliğiniyürüttü.
Temmu: 2004 'te Avrupa-Akdeniz
Ortaklığı nın 35 üye ülkesinin
oybirliğiyle merkezi Mısır ın fskenderiye
kentinde bulunan Anna Lindh Avrupa-
Akdeniz Kültürler Arası Diyalog Vakfı
direktörlüğüne seçildi.
- Anna Lindh 'in, birkaç yıl önce öl-
dürülen tsveç 'in çok popüler Dışişleri
Bakanı 'nın adı olduğunu biliyoruz. Bu
vakfı kurmak ve ona Anna Lindh adı-
nı vermekfıkri nasıl doğdu?
- Böyle bir vakıfkurma fikri, on yıl ön-
ce Barselona'da Helsinki Belgesi neredey-
se tamamıyla benimsendiği zaman bu fi-
kir de oluşmuşfu. O sırada AB üyeleri-
nin sayısı sadece 15'ti. Avrupa Birliği
sağlandıktan sonra Güney komşulanna
yaklaşmak, onlara ellerini uzatmak isti-
yorlardı. "Helsinki"de. Doğu ve Ban Av-
rupa'da kurduğumuzköprü benzerini ne-
den Güney Akdeniz'deki komşulanmız-
la yapmayanm?'' diyorlardı.
Dolayısıyla siyası, güvenJik işbirliği, ri-
cari işbirliği, insan ve toplumsal ortaklık
Barselona sonuç bildirgesinde yer aldı.
Siyasi hedeflerden birisi de dini ve kül-
türel çoğulculuğun güvenceye alınma-
sıydı. Ama yıllar sonra bir de görüldü ki
bu alanda hiçbir şey yapılmamış. Sade-
ce kültürel mirasa eğilinmiş.
Dolayısıyla hiç üzerine gidilmeyen ko-
nulara daha fazla eğihnek gerektiği ka-
ran alındı. Bunlar Avrupa-Akdeniz Par-
lamenter Asamblesi'nin oluşturuhnası,
Avrupa Yatınm Bankası için Akdeniz
Ekonomik ve Finansal tşbirliği (FEMİB)
da olduğunuya da bununla ilgilendiği-
ni düşünüyor musunuz?
- Kesinlikle, henüz böyle bir bilinç
oluşmadığını düşünüyorum. Ama bu du-
rum Avrupa Komisyonu'nun sınırlan için-
deki bütün toplumJar için de geçerli. Si-
ze Avrupa Anayasası için Fransa ve Hol-
landa'da düzenlenen referandumlann so-
nuçlannı bu duruma örnek olarak göste-
rebüirim. O sonuçlarda uJuslarüstü kurum-
lara olan güvensizlik belirgin olarak or-
taya çıkmıştı. Bu tür uluslararası örgüt-
lerin başanlan ancak sokaktaki insanla-
ra kendilerini anlatmalan ve onlann gü-
venlerini sağlamalanyla gerçekleşebilir.
Bunu somut olarak gördük. Dolayısıyla
Anna Lindh Vakfı olarak seçkinci bir
konsept benimsemedik. Yüksek kültür
bizi ilgilendirmiyor. Biz sadece sıradan
insanlann bulundugu kurumlara ulaşma-
yı hedefliyoruz. Ömeğin okullar, üniver-
siteler, kütüphaneler bizim ilgi alanımı-
za giriyor. Kısa süre önce, bölgenin bü-
tün okullanna doğrudan işbirliği ve bir-
likte çahşmak için ilk çağnmızı yaptık.
Kuralımız Kuzey'den iki, Güney'den iki
ortağı davet etmektir.
- Peki,ya Türkiye bu bağlamda nere-
deyer alıyor?
- Türkiye Güney ortaklan arasında ka-
tadır. Dolayısıyla, Anna Lindh Vakfı ola-
rak nitelikli beyin gücü yaratma gibi bir
de fonksiyonumuz var.
Neden hep din olgusu
- Barselona bildirgesinin üzerinden
on yıl geçmesine karşın Avrupa-Akde-
niz Ortaklığı 'nda önemli biryol alına-
madığı görüldü. Dolayısıyla da Barse-
lonaSüreci'nin nereye varabileceğinidü-
şünüyorsunuz?
- Avrupa'da da aynı şeyi yaşamadık
mı? Helsinki Bildirgesi'nin kabul edili-
şinin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra da
benzerşeyleroldu. 1985'te Helsinki Bil-
dirgesi yeniden gözden geçirilirken Bu-
dapeşte'de görevlıydim. O zaman Batı
Avrupa'dan herkes Helsinki ruhundan
gerçekten vazgeçmek istiyordu. Çünkü
aradan 10 yıl geçmesine karşrn hiçbir de-
ğişiklik olmamıştı.
Berlin Duvan hâlâ olduğu gibi duru-
yordu. Komünistler ve kapitalistler ara-
sındaki çatışmalar sürüyordu. Hiçbir şey
değişmemişti.
Ama o dönemde Polonya, Çekoslovak-
ya, Macaristan'dan meslektaşlanmız bu
süreçten vazgeçmememiz için ısrar etti-
ler. Onlann istekleri doğrultusunda devam
tümden karşı çıktığı gibi tamamıyla di-
yalog taraftandır. Bizler artık uluslarara-
sı toplumun 60 yıl önce benimsediği in-
sanın kültürel anlamda kaderini tayin hak-
kı için insan hakları anlayışına uygun
davranmak durumundayız.
- Kültürlerin çatışmasının ülkeleri
savaşa sürükiediğinisöylediniz, Sizcebu-
nun üstesinden nasıl gelinebilir?
- Kültürel farklılık. tslam ve Hıristiyan-
lık arasında değil, kendi kentimizde, ken-
di köyümüzde yaşadığımız farklılıktır.
Buna saygı göstermek de demokrasinin
temelidir. Benim en se\ dığim yazar Lüb-
nanlı Amin Malouftur. Malouf yedi yıl
kadar önce küJtürel kimliklerin farklıh-
ğı üzerine manifesto sayılabilecek bir ki-
tap yazmıştı. Adı da "OMürücü Kimlik-
ler".
Bu kitapta Bosna-Hersek'te yaşanan
olaylardan çıkanlan dersler vardı. Biliyor-
sunuz Bosna-Hersek insanlan kuşaklar bo-
yu banş içinde bir arada yaşamışlardı.
Ama bir gün içinde birbirlenne düşman
kesildiler. Burada tek bir kişinin söyledi-
ği unsurlar üzerinde odaklanılabilinir. O
da Huntington. Uluslararası toplum, bel-
ki en büyük iyi niyetiyle onlarca yıl ön-
ce kültürler arası diyaloğu kültürel blok-
lara uygun olarak düzenledi. Bu da yapı-
faktörü ön plana çıkarılıyor. Dinin ne-
den bu kadar çokfazla konu edilmeye
başlandığını izah edebiliyor musunuz?
- Çok doğru bir soru sordunuz. Bizim
dinler arası diyaloğa büyük önem ver-
memiz isteniyor. Cenevre'ye Dünya Ki-
liselerKonseyi toplantısınagitmiştim. Ve
şu soruyu sordum:
"Burada temsil edilen bürün dini top-
luluklann eşit sa\gınlığını taruyor musu-
nuz?"
Çoğunluğun cevabı şu oldu:
"Bunu yapamavız. Çünkü bizim dini-
miz en ijisidir.''
Ikinci sorum da şu oldu:
" tnançsızlan \a da inançsızlığı nasıl ta-
nımiryorsanız, o kişüerin eşit saygıniığuu
kabul ediyor musunuz?"
Çoğunluk cevabı:
"Hayır, bunu yapamayız. Çünkü dini-
miz,inançsızlann dinimize inananlarka-
dar düzgün olmadıklannı öğreth or."
Üçüncü sorum:
"Proselitizmi (birkilisenin mensuplan
ohna)anlan o kiliseye çekme çalışmalan)
sona erdirir misiniz?"
Bu sefer çok yüksek olmasa bile yine
çoğunluğun cevabı:
"Hayır, çünkü öbür dini toplumlar bi-
zimle rekabet halindeler."
Din tarih boyunca istismar edildi-Peki, bu konuşmalardan çıkardığı-
nız sonuç ne oldu?
- Dinler arası diyalogda hiçbir geliş-
me sağlanmamıştı. Evet, dini liderler
birbirlerini kucakiıyorlardı. ama bunu
sadece gösteriş için yapıyorlardı. Bu gös-
terilerden de hiçbir sonuca varmak müm-
kün değildi. Dolayısıyla bir dinden ola-
run başka dinlerle ilgili sistematik bilgi
sahibi olması gerekiyordu. Örneğin, Bos-
na-Hersek'te olanlar... Boşnak Müslü-
manlar, Sırp Ortodoks geleneklerinin
hiçbirini bilmiyorlardı. Yüzyıllarca yan
yanayaşamışlardı, ama birbirierinin din-
sel ve kültürel geleneklerini hiç bilmi-
yorlardı. Son zamanlarda benzer bir du-
rum Mısır'da yaşamyor. Müslümanlar-
la Hıristiyan Koptlar arasında çatışma-
lar var. Bu da çok tehlikeli. Insanlar öl-
dürülüyor. Müslümanlarve Koptlarken-
dilerini birbirlerinden üstün-görüyorlar.
Dolayısıyla bizim yapmamız gereken,
dini diyaloğa girmeden karşılıklı bilgi-
lenmeyi özendirmek. Bu da yermez. Bü-
tün ınançlann eşit derecede saygın oldu-
ğu bilincinin de yerleşmesine çalışma-
mız lazım. Kiliseleryada öbür dini top-
luluklar bunu ister kabul ederler, ister et-
mezler. Hiç umurumda bile değil. Bizim.
çizdiğimiz bu yolda yürümemiz gereki-
yor. Şunu da söylemek istiyorum:
Dini liderler insan haklannın temel
değerlerini kabul etmek istemiyorlar. Bu
yüzden kültürler arası diyaloğu geliştir-
mek için laik kurumlara ihtiyactmız var.
Anna Lindh Vakfı da kesinlikle laik bir
kuruluştur. Birprogramımızın adı "Kül-
türel duüer". Bu deyimden yola çıkarak
bugün Bosna-Hersek'te, okullarda dini
çoğulculuk dersleri konuldu. Bu kavra-
mın öğrenilmesini özendiımeliyiz. Bu,
sadeceArapülkelerinin deği] aynı zaman-
da Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun da
sorunudur. Bu durumu değiştirmezsek
insanlann uyum ve karşılıklı saygı için-
de birarada yaşamalannı nasıl bekleye-
biliriz? Ama dini liderlere yaklaşımla-
nnı değiştirmelerini telkininde bulun-
mayan pek çok siyasi liderimizin tavır-
lan doğrusu bana güven vermiyor.
- Dinin kimi güç odakları tarafın-
dan istismaredildiğinidüşünüyormu-
sunuz?
- Din, dinlerin oluşmasından bu yana
istismar edilmiştir zaten. Ama sadece
din değil, bütün kültürel farklıhklar sö-
mürülmüştür. BM'nin eski genel sekre-
terlerinden Xavier Perez de Cuellar
1989'dan sonra Soğuk Savaş'ın bitimin-
de, bu yaklaşıma, biraz da istihzayla,
"Küçük farknuklann narsisizmi" izahı-
nı getirmişti. Bugün Soğuk Savaş'ın üze-
rinden 16 yıl geçti. Artık aynı tavn sür-
düremeyiz. Avrupa, başkalarma ders ve-
recek durumda olan birkıta, bir bölge de-
ğildir.
Avrupalılar, öbürleriyle ancak iyi ya
da kötü deneyimleri paylaşabilirler. Be-
nim için Bosna-Hersek, son 80 yılda ne
gibi deneyimJeryaşadığmı dünyaylapay-
laşması gereken Avrupa'nın kilit ülke-
lerinden birisidir.
-Peki,ya Türkiye?
- Türkiye bu anlamda bir başka kilit
ülkedir. Türkiye dışında kimler Atatürk
öncesi Türk tarihini biliyor?
Belki Mısırlılar biliyor. Çünkü Mısır,
Osmanlı tmparatorluğu'nun birparçasıy-
dı. Osmanlı'nın son döneminde bağım-
sız bir yönetim kurmaya çalıştı ve o dö-
nemde Avrupa ülkelerinin pek çoğundan
daha modern bir kamu yönetüni kurdu.
-Ama ondan önceingiUzlerzatenMı-
sır'a müdahale etmişlerdL.
- Evet. Birinci Dünya Savaşı'nda Tür-
kiye'de olanlan çok az insan biliyor. Siz
Ermeni olayına dikkatimi çektiniz. Av-
rupa'nın. kendi sınırlan dışında kalan-
larla ilgili bilgisi çok sımrlıdır. Tarih bil-
gisi çok önemli. Ama gençlere tarih, tek
taraflı olarak da öğretılmemelidir. Genç-
ler tarihi olaylann pek çok yanlannı da
öğrenmelidirler. 1945'ten sonra Ahnan-
ya'nın dört bir yanı düşmanianyla ku-
şatılmıştı. Ama bugün dostlan ve ortak-
lan tarafından sanlmış durumda. Bu da
iki kuşak boyu süren uzlaşmanın bir so-
nucudur. 17 yaşımdayken Hollanda'ya
gitmiştim. Benim Alman olduğumu öğ-
renenler yüzüme bile bakmıyordu. Bu-
nun nedenini anlayamamıştım. Çünkü bi-
zim tarih kitaplanndan Ahnanya ve Hol-
landa arasında neler yaşandığını öğren-
memiştim. Bunlan öğrenmemiz açıkça
engellenmişti.