28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR Yugoslavya Örneği ve Türkiye!... OKTAYAKBAL Tutarsızlık Havasında Bir Tophım! V "Söyleyecekl&rinifyrkâğıdayazıp eline verme- li" diyor DSP .ideri Sezer!.. Böylece, ikide birye- ni çamlar devriimez; bir gün geçmeden de basın sözcüsü ortaya çıkıp "Başbakan öyle söylemedi, tDöyle söyledP diye düzeltmeye kalkışmaz!.. - Bir dediği, öncekini, sonrakini tutmayan! Kişilik bunalımı mı, >etersizlik mi? Seksen yıldır bir ben- zerini göremediğimiz birdegişikpolitikacı Örneği!.. Clç yıl önce/i bir anımsayın: Üç yıl önce mi da- ha iyi durumdaydınız, şimdi mi? Yaşama koşulla- nnızda bir değişme var mı? Her birimiz kendi açı- rnızdan bu sooıyu sormalıyız... Üç yıl önce elime ne geçiyordu, bugün ne? Üç yıl önce daha çok gü- vende, umutta, rahatta değil miydim? Emekliyesorsan, aldığı aylık degişmemiş. Memur öyle, işçi öyle. esnaf öyle! Hatta büyük işadamlan toile durumlanndan yakınmaya başladı işte... TÜSİ- AD'ın son toplantısında Türk ekonomisinin iki bü- yügünün eteştirileri ortada!.. O TÜSİAD ki bir gaze- t e ilanıyla Ecevit hükümetini devirmişti. Hem de Ece- vit'in Kıbns fatihi sayıldığı günlerde!.. önce nededilerdi: "Bizyargıyagüvenmiyoruz".. Seçim öncesmde söz vermişlerdi "dokunulmaz- Jı/darhemenkalkacak"dye... Üçyılgeçti Meclis'te- kilerin, hatta hükümettekilerin dosyalan yerli yerin- de! Şimdi de yargıyı savunmaya kalkışıyoriar, ada- letten kaçılmazmış, son sözü yargı söylermiş!.. Yargıya güvenmeyen sizler değil miydiniz? Muhalefet partileri de şaşkınlık içinde! Yoksa, derin bir uykuda mı? Üç yıl önce başlanna gelen- leri nasıl unuttular? Kimi sekizde, kimi beşte, kimi üçteçakılıpkalmıştı!özalın hazıriadığıseçimya- sasını elbirliğiyle değiştirseler, seçim barajını yüz- d e 10'dan yüzde 5'e indirselerdi bugünkü çıkmaz- d a saplanıp kalabilir miydik? Şimdi işadamlan, aydınlar, bilimciler, siyasetçi- ler, uzmanlar, sıradan yurttaşlar, herkes bu yasa- nın düzeltilmesini, çağdaş ülkelerdeki gibi barajın yüzde beşlereindirilmesini istiyor... Ama ANAP da, DYP de, MHP de, hatta CHP de kendini bilrnezlik içinde böyle bir öneriye karşı çıkmaktalar! Üç yıl önceki yenilgilerini hiç yaşamamışlar gibi! Sonunda, Başbakan da eleştirilere katlanama- di, elindeki anayasayı sallaya saJlaya "TÜSİAD suç işledi. Savcılar görevlehniyapmalı" dedi. Derde- mez, savcılık işe başladı. Şimdi TÜSlAD'ın önde gelen iki yöneticisi yargı önüne çıkarılacak, belki de cezalandınlacak!.. Tam bir kargaşa, tam bir se- yirlik olay!.. Derken, DlSKde, TÜSlAD'ın yanında yer almaz mı? İşte işverenle işçi sınıfının işbirliği!.. öte yandan, CHP lideri Deniz Bey, "Bu Başba- kan'dan memleket kurtulmalı" diyor. Yine de yüz- de 10'luk barajı savunuyor! öyle ya, CHP yine ba- rajı azıcık geçer. Ana muhalefet diye kendini de, halkını da oyalari Ülkeyi, halkı, cumhuriyeti yaşatmayı düşünen kim? O.Doğu SİLÂHÇIOĞLU Y akın dönemde Başbakan, söy- lemlerinde yine birtakım kimlik- sel kavramlar kullanarak Yugos- lavya ile Türkiye'yi karşılaştır- nıış; "Orada her etnik unsurun kendi miDi kilisesi var. Oysa bizde halkın yüz- de 99'u Müslüman ve bizim bir camimiz var. Bu bizi Yugoslavya'dan ayiran önemli faktör- dür._" demiş!.. Dünyaya din penceresindenbakma alışkan- lığından vazgeçmeyen Başbakan, Yugoslav- ya'da yaşanan vahşeti tersyüz ederek herhal- de bu ülkenin, toplumdaki "din farkhhğTndan kaynaklanan bir etkiyle parçalandığını zihin- lere yerleştirmek istemiş!... Yugoslavya'da din olgusunun, Başkan "Ti- to"nun ölümüyle (1980) başlayan parçalanma sürecini hızlandırdıgı bir gerçektir. Ne var ki; bu gerçeğin bir de görünmeyen yüzü vardır!... O da; bu vahşeti yaşayan halkın büyük çoğun- luğunun aynı ırktan -Slav- olmalandır. Bu halktarihsel süreç içerisinde kültür değişimi- ne uğramış; Müslüman olanlar -Türklerle bir- likte- "Boşnak"; Katolik olanlar "Hırvat", "Sloven"; Ortodoks olanlar ise "Sırp" olarak anılmışlardır. Yugoslavya'da kralhğın kurulu- şundan (1918) bu yana, o topraklarda yaşa- yan insanlar, birbirlerini her zaman oldukla- nndan farklı algılamışlar; farklı görmüşlerdir. Bunun temel nedeni; ülkede "ulusbirliği''nin sağlanamamış olmasıdır. Çoğunhığuaynıköktengeteninsanlannoluş- turduğu bir toplumda dahi, inanç farkhukla- nnı sosyal yaşamda ön plana çıkaran anlayı- şın, uluslaşma sürecini ohunsuz jönde etkfle- yerek parçalanmaya neden olduğu 1991 son- rasmdakiYugoslavyaörneğiylekanıtianmışür. Yıkmnn "uhısalkimfikböincr noksanhğuıdan kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Ashnda Yu- goslavya; -kimilerinin deyimiyle- "mozaik" oluşturarak iğreti şekilde bir arada tutulan farklı künMkteld toplumlann zamanla nasıl birbirierinden ayrüacaklannı gösteren somut bir örnek olmuştur. Ulus birliğinin sağlanması, bir devletin var- lık sürdürmesinde ilk ve temel koşuldur. Ta- rih; ulus birliğini sağlayarak guçlenen; Fran- sa (Napolyon 1799), Italya (Garibaldi /1861), Almanya (Bismark/1871), Türkiye (Ata- türk/1923) gibi devletler gördüğü gibi; bu birliği sağlayamadığı için yıkılan devletler de görmüştür. Bu konuda Türkler kadar örneğe sahip olan bir başka ulus yoktur; Son örnek Osmanlı tmparatorluğu olmuştur. Yugoslavya örneğinde esas vurgulanması ge- reken, ön plana çıkanlması gereken olgu; "ulusal kimlik biBnci" noksanlığının bir ül- kede ne gibi yıkımsal sonuçlara yol açacağı; "ulusal kimlik bilinci" 1 olmayan uluslann na- sıl bir sonla karşılaşacağı olmalıdır. Bir ulu- su var kılan, onu yaşatan temel unsur, ''ulu- salkimlikbüinci''dır Bu bilinç yurttaşlarda "ay- nı ulusun bireyi olma duygusu" yaratarak oluşturulur. Bu konuda Türk tarihi çok hazın örneklerle doludur: "Birinci Dünya Savaşı" sırasında, Osmanlı tebaası olan Araplar, din birliğine rağmen, îslamın Peygamberi Hz. Muhammet'in 42'nci nesilden torunu "Emir Hüsevin"in talimatıyla, tngilizlerle işbirliği yaparak, Türk askerlerini "enbiyeyle" sırtın- dan hançerlemişler; "ÖlürüzdevenneyizPey- gamberin kabrini" diyen askerlerimizın altın dişlerini sökmek için, "kasaturayla* çene ke- miklerini kırarak öldürmüşlerdir... "Mondros Mütarekesi" (1918) sonrasında ıse "Hüafetyan- ttlan", Anadolu'yu işgal eden Yunan Kuvvet- lerine "HaüfeOrdusu" adını vererek, Müli Mü- cadele kuvvetlerine karşı koymuşlar; "Ata- tûrk" için "kaöivaciptir'' fetvası çıkarmışlar- dır... Bu ihanet örnekleri tarihimizde, ulusal birlik sağlamada din birliğinin etken olmadı- ğmı gösteren yaşanmış acı gerçeklerdir. (Si- yasal Islam uğruna, diz dibinde diz çöküp dil dökenlerin; Arabistan çöllerinde can veren soylu Türk askerlerinin uğradığı ihaneti ve yaşadığı vahşeti bihnezden ve görmezden ge- lenlerin tüm söylemleri maksatlıdır.) "Ulusal birlik" yerine "dinsei birtiğe" vur- gu yapan söylemler, aslında "Sij'asal tslam" ideolojisiyle şekillenmiş düşüncelerin dışa vurmasından başka bir şey değildir. Bu ıfade- ler, geçmişte "AUata'uı ipine sanhn" diye tal- kın verip, Türkiye'de tüm değer yargılannı aşındınnayı kendisine görev edinmiş bir eski Başbakan'ın ifadeleriyle de örtüşmektedir... "Yugoslavya vahşeti" hatırlatmasıyla, >aırt- taşlan "ulusal birtik" yerine "dinset birBğe* yönlendirmek isteyenler; öncelikte bu yanlış örnekte olduğu gibi, ulusal birlik noksanlığı- nın bir ülkede ne gibi yıkımsal sonuçlar ya- ratacağını görebihnelidirler. Laik bir ülkede, siyasal kimtikliyöneticilerin dinseiiçerikü söy- lemlerine yer yoktur. Bu söylemler ancak; ya- şamdaveyönetimde dinseikurallan esas alan; halk egemenliği yerine Allah egemenliğini üs- tün tutan, şeriat yönetimindeki ülketerde ge- çerü olabilir. Biraz mürekkep yalayarak bu gibi söylem- lerde bulunanlann asıl amaçlan, Türkiye'de ulu- sal kimlik bilıncini yok etmektir; Bu gerçek- leştiği takdirde; "Türkiye Cumhuriyeti'' nin, "Türkiye tslam Cumhuriyeti"ne dönüşeceği- ni ummaktadırlar!.. Bu umutlar boşunadır... Türk ulusu hiçbir zaman "ümmet" olmaya- cakür... Sonsuza dek aydınlıkta yaşayacak- tır... Ulusal birliği aşındırma amaçh eylem ve söy- lem sahiplerinin Yugoslavya örneğinden ala- caklan çok ders vardır! Ama kimileri bir ahş- kanlıkla olacak herhalde; tarih sayfalannda- ki satırlan yine tersinden okumaktadır! Yugos- lavya örneği yanhş örnek olmuştur! Yerine oturmamışür!- Dinin "birleştirici unsur" özel- Gğine ifişkm bir örnek vermek isteyenler var- sa; ve eğer bunu yapabiliyorlarsa; "Birinci Dünya Savaşı'' ve "İlusal Kurtuiuş Savaşı''nda TürkUhısunun yaşadığı inanederiortaya koy- mahdırlar!— Ornek Bir Uygulama IVIOVITAS Turizm KURBAN BAYRAMI Kastamono-Saf.-Sinop-Amâsrt : 7-10/11-14 Ocak lyonya-Karyı : 7-12 Octk Kuşadası - Pamukkale (Termal Olel'de) Kme\E&Ay\<aiık'tanFoça'ya : 6-10/10-15Ocak KlasikYunanistaa : 9-15 Ocak Selanik - Atina - Kavala ' Hafta sonu tstanbul kültür turlanmızı acentemizden öğreniniz. Tel: 0 212 - 25128 08 (pbx) no\itas(5 novitas.com.tr www.novitas.com.tr Eylem Tekin ve Ersin Keçecioğlu 24 Aralık 2005'te Denizli'de evlendiler. Dr. Cengiz ABBASGÎL U lus olmanın en önemli öğesi ve göstergesi dildir. Dili geliştirmenin, dili du- rulaştırmanın ve korumanın an- lamı ulusal bilincin güçlenmesi ve yüceltilmesidir. Dili yabancı dillerin saldınsına karşı koruma- sız bırakmak, ulusal bilinçten ödün vermekle eşanlamlıdır. Uluönder Atatürk'ün her konuda olduğu gi- bi bu konuda da ulusumuza yol gösterici söylemi bunun kanıtıdır. "MiDi duygu ile dil arasuıdaki bağ çok kuvvetlidir. Dflin milli ve zen- gin ohnası miDi duygulann gefiş- mesindebaşhca etkendir. Ülkesini, hağımazlıginı korıunasuıı bilen Türk milleti. dflıni de yabana dü- terbovunduruğundankartarma- hdır.'' Ulu önderin bu buyruğuna karşın 50'li yülardan beri sürege- len geriye gidiş, dilimizde de yı- kıcıhğını göstermiştir. Gerek ko- nuşma gerekseyaa Tûrkçemizde- ki bozulmalar inanıhnaz boyutla- ra varmışnr. Konuşurken yerli yer- siz yabancı kelimeleri araya süaş- tırmayı marifet sanan Ozalve Öza- lizm artıklan, bilerek ya da bil- meyerek ekin yayılmacılığmın (kültür emperyalizmi) çanakçıla- n ohnuşlardır. Hele bazı televiz- yon adlannın baş harflerini bastı- Hukukçu ra bastıra Ingihzce söylemeleri, güzel Türkçemize karşı kürur gi- bidir. Bunlar yetmiyormuş gibi son zamanlarda cadde ve duvar- lanmızı kirleten tecimevi (ticaret- hane) duyuru ve tabelalanndan da geçilmez oldu. Bu özenti basitli- ğini içeren yabancı dilli duyuru ve tabelalann kirlettiği cadde ve sokaklarda dolaşırken insan ken- disini başka bir ülkede sanıyor. tşin en acıklı ve çarpıcı yönü ise yasal olanaklara ve yetkilere kar- şın ilgili ve yetkili çevrelerin suspus ve duyarsız ohnalandır. Acaba bu konuda başta anayasa ol- mak üzere yasalar ne buyuruyor! Bir bakalım: Anayasamızın 3. maddesinde "DevietindüiTürkçedir'', 4. mad- desinde ise bunun değiştirileme- yeceği yazılıdır. Anayasamız bu- nunla da yetinmemiş, 134. mad- de hükmü ile de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ku- rulmasınıbuyurmuştur. "Türkdi- Kni bittmsdyvldan araşormak, ta- nıtmak ve yayınlar yapmak" da amaç olarak belirtihmştir. Nite- kim bu doğrultuda 2876 sayılı ya- sa ile "Atatürk Kültür, Dil ve Ta- rih Yüksek Kurumu kurulmuş- tut Kurumunkurutuşaşanıası ne- deniiletarüşılır ohnasıveyerinde- BgMbirtarafabır-akacakotursak, yasanm36. maddehükmü, "Türk Dfl Kurumu'nun amaanu Türkdi- Hnin öz güzeDiğuıi ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasmda değerine yaraşu* yükseldiğeeriştinnektir" şeklinde açıklamaktadır. Diğer bir yasa da 805 sayılı ve halen yürürlükte bu- lunan'lktisadiMüessesefcrdeMec- buriTürkçe KullandmasıHakkm- daKamuTdur. Bu yasa ise 1. mad- dehükmüile her çeşit şirketve mü- esseselerin bütün işlemlerinde Türkçe kullanma zorunluluğunu buyurmaktadır. Bütün bu yasal olanaklara karşındilimizdeki yoz- laşma ve yabancılaşmanıninanıl- maz boyutlara varması ınsanı şaş- kına çevirmektedir. Demek ki bu konuda görevli ve yetkili olanlar görevlerini yapmıyorlar. Yetkili ve görevli kapsamını dar tutmak da yanlıştır. Yetkililer kavramı, A'sından Z'sine kadar yurtsever bütün kamu görevi yapanlan kap- samahdır. Bu kapsamdaki görev- liler tüm işlemlerinde Türkçemi- ze saygılı ve duyarlı davrandıkla- rmdakonununçözümünde ük adım aühnış olacaktır. Kültür Bakanlı- ğı ise kuruluş yasası gereği bu gö- revlerin ve görevlilerin odağında birkonumdadır. Gel gör ki üst dü- zey görevliler sadece turistik tesis açmayı görev bilmektedirler. An- cak görevlerinin bilincinde olan kamu kuruluş ve görevlilerinin bulunduğu haberleri duyuldukça insanın yüreğine sular serpümek- tedir. Son günlerde Çanakkale- mizden insamnın yüzünü güldü- recek, gönlünü coşturacak bir ha- ber geldi: Belediyenin aldığı birka- rarla bundan böyle Türkçe ad kul- lanmayan tecimevlerine ruhsatve- rümeyecek, adlarım Türkçeleştir- meyenlerin de ruhsatlan iptal edi- lecek. tşte övünülesi ve örnek alı- nası bir davranış ve uygulama. Ça- nakkale Belediyemizin bu dilse- ver, yurtsever davranışı, örnek alın- ması ve gereği için tüm yerel yö- netimlere ve Kültür Bakanlığı'na duyurulur. Duyurulur ki ilgililer, yetküiler, ağızlanm değil, gözle- rini açsın. Yabıız turistik tesis de- ğil, ondandahaönemlisidil kurul- taylan, ulusal ekin (kültür) kurul- taylan açsın. Ki ta, 1277'de Kara- manoğlu Mehmet Bey'in "Tüm ülkede yahuz Türkçe konuşula* buyruğu yerine gelsin. Açsın ki, ulu önder Atatürk'ün öngördüğü gibi Türkçemiz yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulsun. Aç- sın ki yurtsever Çanakkale Belediyemiz ve yetküileri de bun- dan böyle övünülesi örnek olsun. PENCERE Tam Aziz Nesin'lik... Aziz Nesin doksanıncı yaşına girmiş... Biri çıkıp dese ki: - Münasebetsizlik etme!.. Aziz Nesin ölmedi mi?.. Bilmem... Bizim Cumhuriyet Kitap dergisinin kapağmda bu hafta Aziz'in resmi vardı. Ressam Rasin Ar- sebük Nesin'i niçin hüzünlü çizmiş?.. Mizahçıların ya da karikatüristlerin dünyaya bakışlarındaki çapraz, yaşamın gözyaşıyla kah- kahası arasmda kurulan salıncakta kolan vu- rur... Ünlü özdeyiş dilimize boşuna pelesenk olma- mış: - Güleriz ağlanacak halimize!.. • Peki, halimiz nedir? Takıyyeci iktidanmızın başı Recep Tayyip mu- halefet lideri Deniz Baykal'ı bir yana bıraktı!.. Hazret artık kimlerle uğraşıyor?.. Mustafa Koç'la.. ' Ömer Sabancı'yla.. Siyasette çok alengirli bir döneme girdik; pu- sulayı tam şaşırdık... • Ne durumdayız? Çok telaşlı bir halimiz var, Recep Tayyip çok sıkıştı, Aziz Nesin bu vaziyeti şöyle anlatıyor: "-... Hani, sıkışırsın... He/a aramaya başlarsın. Arandıkça daha çok sıkışırsın. O yana bu yana döner durursun. Oralarda hela bulmak umu- dun kesilince, daha uzaklara, bildiğin yerlerde- kihelalara koşarsın... Birhan ömeğin. Ama ters- lik, o gün hanın helalan bozuk olduğundan ka- palıdır. Kalabalık sokaklardan geçer, bir taksi- ye binip bir tanıdık eve gidersin. Onlar da evde yoktur. Taksiyle, şoföre çabuk diyerek birgenel helaya gidersin. Ama orası da onanlmakta ol- duğundan işlemiyordur. Oyana, buyana... Sancılariçindeboğumbo- ğum terliyorsundur. Sonunda... Rahatlarsın... - Bir helaya mı girersin? - Hayır... - Bir tenha köşede mi? - Tenha yer yoktur... Oraya kadar gûcûn de kalmamıştır. Elinde olmadan boşanırsın... Üs- tün başın kirlenmiştir. Ama ne yapacaksın, ar- tık olan olmuştur. Rahatlamışsındır. Bu da birra- hatlıktır..." (Cumhuriyet Kitap, 22 Aralık 2005, say- fa: 16) • Bizim Başbakan rahatlamak için bir süredir koşturuyor, gitmediği yer yok; bir ara Arap ser- mayesinde umarını bulur gibi oldu; Dubai mu- bai, Katar matar, şeyh, prens, kral, tarikat başı, falan fılan derken Islamcı sermaye ile al takke ver külâh, flört mlört ülkeyi kalkındırmaya kal- kıştı... Peki, Türk sermayesiyle neden başı hoş de- ğil Recep Tayyip'in?.. Koç'la, Sabancı'yla, TÜSİAD'la alıp vereme- diği ne?.. Eskiden halk böyle bir sorun ortaya çıktı mı la- fı gediğine koyardı: - Tam Aziz Nesin'lik!.. Ah, keşkeAzizbugünlerdeyaşasaydı; nelerde neleryazmazdı... Sevgili NEZİH NEYZİ doğum gününde aydınlık düşünceleri, hoşgörüsü, neş'esi ve tatlı şakalarıyla anılarımızda yaşıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle