18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1££KASIM20O5SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Cıınthurbaşkanlığı Büyük Ödülü 'ne layıkgörülen Halilİnalcık, yakın ve uzak tarihimize ışık tutuyor Irvalcıkyanm asırlık dostu Bernard Levvis'le. Kudüs'te doktora töreninde (1993) Balıkesir Üniv. Rektörü Hacıoğlu ile birlikte. Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü'nü aldı. Tarihçilerinkutbu: İnalcıkIVEİYASEİLKNUR T arüıi kitaplann dipnotlarında sıkça rastladığımız Halfl İnalcık adını, Prof. Dr. Irene Melik- kwf un ağzuıdan sık sık duyardım. Me- lilcoff'un, Ömer Lütfü Barkan la bır- likcte birçok konuda referans olarak gös- terdiği iki büyük tarihçimızden bıri olan Halıl inalcık ıçin, Prof. MarkL. Stein "Onun çahşmalannı çıkann. Osmanlı taaihinde hiçbir şey kalmaz" dıyor <}eçen hafta içinde Cumhurbaşkanı ABunetNecdetSezer tarafından verilen "Cumhurbaşkanhğı Büyük Kültür \ç • İş Bankası Yayınlan'ndan çıkan "Tarihçilerin Kutbu-Halil İnal- cık Kitabf' Emine Çaykara'nın İnalcık ile yaptığı söyleşilerden olu- şuyor. İnalcık, bu söyleşilerde Kıbns. Patrikhane. Ekümenik istemi, Ermeni soykınm iddialan, İstanbul'un fethi su^asında yaşananlar, AB meselesi, Cumhuriyet'in ilk yıllan, Balkanlar'daki çatışmantn arka planına ilişkin aynntılı bilgiler verirken yanlış bildiğimiz ya da hiç bilmediğimiz tarihsel olaylara belgelerle projektör tutuyor. Sanat Odûlü"ne layık görülen Hahl inalcık'ı, yakından tanımak. yakın ve uzak tarihimız hakkında fıkir sahıbı olmak. kökü tarıhe uzanan güncel so- runlannuzın geçmışıni ve bugününü öğrenmek ısteyenler için tş Bankası Yayınlan'ndan çıkan "Tarihçilerin Kut- bu-Halil Inalcık Kitabı" önemlı bu" ba- şucu kaynağı. Geçen günlerde piyasa- ya çıkan kıtap, Emine Çaykara'nın İnalcık ile yaptığı söyleşilerden oluşu- yor. înalcık, bu söyleşilerde kendi ya- şamını anlatırken sık sık tanhın derin- liklenne dalarak yanlış bildiğimiz ya da hıç bilmediğimiz tarihsel olaylara bel- gelerle projektör tutuyor. Son yıllarda pek çok konuda tarih kıtaplan yayım- landı. Belgeden çok varsayımlara da- yanan ve tarihi gerçeklerin yenni temen- nilenn aldığı bu kitaplann, suya tirit araş- ürmalann sonucunda ortaya çıknğını an- lamak için Halil Inalcık'ın araştırma- lanna göz atmanın zonınlu olduğunu anımsatıyorEmine Çaykara'nın söyle- şisi. Kıbns, Patrikhane Ekümenik iste- mi, Ermeni soykınm iddialan, Istan- bul'un fethı sırasında yaşananlar, AB meselesi, Cumhunyet'in ilk yülan, Bal- kanlarda'ki çatışmamn arka planına üışkin aynntılı bilgılerin yer aldığı ki- taptan güncelolan konulara ilişkin Inal- cık'ın Emine Çaykara ile söyleşisin- den bir derleme yaptık. HİLAFETİN KALDIRILMASI EN BÜYÜK DEVRIMDİR Kıbns 'ı Rumlardan almadık- Kıbns'la ilgfli yazılannızı 19*0'larda mı yazdınn? inalcık - 1974-80'lerde. Tünkler adayı \ enedikhlerden aldı Venediklilerden önce bir Fransız, Lısgnan Hanedanı vardı. Fransa'dan 500 feodal aü<e geldi buraya ve bütün ara- züseri kendi mallan yaptı. Or- todoks kılisesi ve topraklan- nı da Katolik kilısesine mal ettiler. Tabii büyük Rum ruh- bamı, topraklan ellennden gi- diöce köylere kaçtı. 1480'ler- de Lusıgnan Hanedanı'ndan bir hanım -krallığa sahip oldu- Kı"bns'ı Venedik'e sattı. Os- manlılar için Kıbns'ı almak stratejik bakımdan çok önem- li> r di; oradaki Rum halk da paînklık dolayısıyla Osman- lılara yakın. 1538'dePreveze Deniz Zaferi'nden sonra Os- manlı divanı denizden orduyu geçirebi- lıriz, diye karar E verdı. Büyük bir ^ orduyu Kıbns'a ^ geçırdiler, Lefko- şa düştü. Rumlar. Tiirkler adaya ayak bastıklan zaman Venedik'le işbırüği yap- madılar. Çünkü topraklan ellennden gitmiş; önce Fransızlann. son- ra Venedik beylerinin toprağı haline gelmiş ve bu toprağı işlemek için Rum köylüsünü çalıştınyorlar. Türkler ayak bastığı zaman ovadaki Rum köylüler ışbirhğı yapmamak ıçin dağlara kaçtı... 0 kadar kı Venediklilerin ücretli olarak tuttuklan Rumlardan kunılu 500 kişilik kuvvet de Vene- diklileri terk edip kaçtı. Os- manlılar orduyu geçirmeden önce, patrikhaneden yardun istedi; patrtk, Rum ruhbanına mektuplar göndenp mukave- met etmemelerini bildirdi. Os- manlılar Rumlardan hıçbir mukavemet görmeden adayı ele geçırdiler. Türklenn geli- şi bir kurtuluş olarak kabul edildi. Osmanlılar ayak basar basmaz bütün Rum Ortodoks kilisesıne ait topraklan ruh- bana geri verdı, kilıseyı yenı- den tesis etti, Türk idaresi, hem köylü için hem de Rum Ortodoks kilisesi ıçin bir kur- tuluş oldu. Tanh budur. - Ortodokslar o zaman Os- manhlara çok şey borçlu_ tnakık- 1572 ; de, Osmanlı bütün nüfusu ve gelır kaynak- lannı tespit eden kapsamlı bir tahriryaptı orada; bu tahnr, Ta- pu Kadastro Genel Müdürlü- ğü arşivuıdedir; Rumlann es- kiden haftada ıkı gün feodal beyin arazisinde çalışma mec- buriyetı vardı. Osmanlı bunu kaldırdı. tkincısi. Rum Ortodoks kılısesını ıhya et- ti. Daha sonra 18. yüzyılda adadaki Hıristiyanlann cizyesini toplama yetkisini başpısko- posa verdi. Başpıskopos bu vergıyı Rum halkından topla- yıp Osmanlı hazinesine tes- lim edıyordu; bu suretle baş- pıskopos memlekette ıdari bir rol üstlenmiş oldu; zamanı- mızdaMakariosonun ıçin dev- letbaşkanıoldu. Osmanlı ıda- resinin "şenletme" dıye bir politıkası vardu-; vergı kay- naklannı, boş topraklan, köy- leri ihya etmek için Anado- lu'dan sürgün yaptı. Demek ki biz Kıbns'ı Rumlardan al- madık; üdncisi, biz daıma ora- da üçte bir nüfusu temsıl et- tik; üçüncüsü, Osmanlı ıda- resinde biz daima Rumlan el üstünde ruttuk Bu gerçekler Bah tarafindan bıhnmez, Rum- lar inkâr eder, oradaki Türk nüfusu Rum savar vs. inalcık, "istanbul'un Ortadoks dünyasının merkezi olması Lozan'a aykın" dedi. Afdileme moda oldu - Patrikhanenin Osmanlıya çok şey borçlu olduğunu görüyoruz. Inakık- Fatih Suitan Mehmet Istanbul'u al- dıktan sonra kendisıni Roma imparatorlannın vârisi olarak gördü; bütün faaliyetı, seferleri bu kavram üzerine kurulmuştur. Bizde son za- manlarda kendilerini dünya vatandaşı sanan birtakım enteller, tanhnnize aıt bazı olaylar için adeta günah çıkarmayı. af dilemeyı moda haline getirdiler. Islam fıkhına göre üç kez tes- lım davetine yanıt vermeyen, silahla karşı ko- yan şehir halkı esir ve mallan gazilere ganımet- tir. Bu bir ortaçağ kuralı. Hıristiyan dünyasın- da da bu böyleydi. Fatih istanbul'un yağması- nı önleyemezdi; aslmda gelecekteki payıtahtı- nm harap olmasma çok üzüldü. tmparatorun esır başbakanı Kir Luka'yı huzuruna çağırdı, niye teslim ohnaduıız, dıye sordu. Üç defa tes- hm ol çağnsı yaptı Fatih. Esir Rumlann bır kısmını. Fatih, devlet hazinesinden fıdye pa- rası vererek kurtardı ve tekrar şehre yerleştir- di. Fatih'ın büyük kaygısı nüfussuz ve harap şehri şenletmekti. Edirne'ye kaçan Rumlan tek- rar şehre celbetmek ıçin af ilan edıyor. Bu ara- da başlıca Rum halkını celbetmek ıçin patrik- liğı üıya ediyor... Eskıden ben papalığuı üstün- lük iddiasını kabul etmeyen Scholarios'u Edir- ne'den getirtiyor ve onu patnk yapıyor. Rum halkı üzerinde onun dmı otoritesini tasdık eden bir berat veriyor. Patriğin otoritesi, Osmanh devletınnı verdığı bu berat üzerine kuruhnuş- rur. Şayet kendisine bir mukavemet ortaya çı- karsa, o zaman da devlet kuvvetlerının kendi- sme yardım edeceği beratta belirtıliyor. Patrik- lığin hukukı temeh Osmanh devletinın onun oto- ntesmi tasdik etmesınden kaynaklanır. -Bartholomeos'uniddiasınınsizcenegibiza- rarian olabiür? tnalcık - Bazı aydınlanmız meselelen bıl- meden, ınsan haklan kahramanı kesüiyor ve Tür- kiye karşıtlanna destek veriyor. Istanbul, Or- todoks dünyasmın merkezi olunca şehir ulus- lararası bu" statüye doğru gider. Entellere göre hakkı, niye ohnasm! Sırf bilgisizlik, kayıtsız- lık. Her şeyden önce bu, Lozan ,\ntlaşması"na~ aykındır, bu yolla Türkiye devletinin uluslara- rası statüsünü behrleyen bu antlaşmada bir de- hk açılm - Cumhumetin ilk vdlannda inkılaplara tanık oldunuz. Nasıl karşıladınız, anımsrvor musu- nuz? tnalcık - 1929'a kadar Ata- türk'ün belli başh inkılaplan bır- buıni ızler. Hilafetin kalduıhna- sı en büyük ınkılaptır... tkincisi Medeni Kanun, ki 1926'da neş- redihnıştır, komisyonun başuı- da Mahmut Esat Bey vardır. Bu ikisı Türk toplumunun laikleş- mesı demekti. Hilafetin kaldı- nhnasıyla devlet laikleşiyor; bi- liyorsunuz, Osmanlı Kanun-i Esasisı'nde "Devletindinilslaın- dır" ifadesı vardı, hılafet kal- kınca o kalkıyor. Toplum, Me- deni Kanun'la, Islam hukuku- nu bırakıp Batıh hukuka geçiyor; Türk uısanının hayatı için önem- lı bir kanun. 1924-1927 arasın- da Ata'nın lider grubu içinde hi- lafetin kaldınlmasına karşı olan- lar vardı. tnönü ile Atatürk hi- lafeti kaldıralrm, Abdülmecifı sürgüne gönderelim dıye anla- şınca büyük akis yaptı memle- kette, ama kendi arkadaşlanyla arasına soğukluk girdi ve o ta- rihten itibaren tnönü, Atatürk'ün en yakın arkadaşı durumuna gel- dı. Ve hakıkaten Inönü namus- lu, vefakâr ve Atatürk'e çok bağ- lı bir insandı. Onu kendi iktida- nna ortak yaptı Atatürk. Hakikaten Türkiye'yi kurtaran, bır devlet ve millet yaratan bir lıderdı Atatürk. Yenı kuşaklar bugün "Vatan. millet Sakarya" diye alay edıyorlar o destanı de- virle. son derece üzülüyonım. Ya Amerikancı oluyor, doğum gününde "Happy birthday" di- ye pastanın etrafinda toplanıyor- lar yahut da Kaddafi'nın huzu- runa gidip el pençe dh r an duru- yorlar. Atatürk'ün ideali mede- ni, Batıh, hür bir Türk toplumu yaratmaktı. Bugün adam şapka giymiyor, takke giyiyor, selam- laşması da başka. Güzel, herkes kendi inancı şeklinde hareket eder toplumda. Atatürk'ün Is- lam düşüncesi şuydu ve bütün nutuklannda söylerdi: "Din bi- reyin vicdanmaaittir,bunubirzo- nınluluk haline getirmek hata- dır." SÜRECEK ENTERNET / MEH>IET SUCU mehmet@ cumhuriyet.com.tr Çın, ucuz mal ihraç ederek Türki- ye'nin de aralannda bulunduğu birçok ükeninekonomisinitehditetmiyor. Çin Battipi kapitalist ekonomiyi değiştirme- ye oynuyor. Bu çok iddialı gibi görünen saptama basit birkaç gerçekle destek- lenince daha anlaşılır oluyor. Türkiye'nin de aralannda bulunduğu çoksayıda ülke Çın malı ucuz ürünle- rii kendi iç pazannı tehdit ettiğini dü- şjnüyor ve buna karşı önlem arayışına çdiyor. Işte burada aksayan bir nokta var. Düşünülen ve gerçekleştınlen önlem- te-genellikle gümrük duvarlannı yükselt- rek ve Çin malı ürünlere kota uygula- raktan ıbaret oluyor. Neresınden ba- karsanız bakın ou uygulama da kapi- tâzmin ruhuna aykın birdurum Adam Snith'in herhalde kemikleri sızlıyordur. Kapitalizmnözü, bırakınızyapsınlar,bı- nkınız geçsinler değil midir? O zaman rvegümrLk duvarlan niye kotalar? Pek çok ülke Çin ürünlerine karşı ne- Çin Aslmda Rejim İhraç Etmeye Çalışıyor redeyse alarma geçmış durumda. Ya- saklar ve önlemler dünyanın dört bir yanında iktisatçılann gündeminden düş- müyor. Ucuz işgücü ile birlikte dünya ekonomısinı tehdit ettiği öne sürülen Çin'in ardındaki gerçek nedense hep gözden kaçınlıyor. Şimdi şöyle bir ar- kamıza yaslanıp düşünmenın zamanı. Niçin Çin malı ürünler dünyanın pek çok yerinde üretilen benzeri ürünlere oranla daha ucuz? Medyaya bakarsa- nız üç otuz parayaçalıştınlan, neredey- se köle statüsünde üretime zorlanan büyük bir işgücünün ürettiği ürünler söz konusu. Alım gücü olmayan, süreklı ça- lışmak zorunda olan bir ulustan söz ediliyor. Diğer yandan ıse dünyanın büyük kapitalist şirketleri bu büyük nüfuslu ül- keye gözlerini dıkmiş durumda Hanı he- pimizin sıkça dile getirdiği bır söz var- dır; Bu kadar Çinliye bir tane atlet sat- sak dünyanın en zengin ülkesi oluruz. Ya da her Çinli günde bir kola ıçse.. Bu sözlerin ardında Çin'i büyük bir pazar haline getirme isteği yatıyor. Ancak Çin global ekonominin tüketım pazan olma- yı henüz kabul etmiyor. Yaşam standar- dının Batı'ya oranla daha düşük oldu- ğu bu ülkede doğal olarak işgücü çok ucuz. İşgücünün ucuzluğunun yanı sıra merkezi yönetim tarafindan uygulan sübvasnsiyonlar da cabası. Enerji için Batı dünyası çuvalla para öderken, bu masraf kalemi Çin'de devlet tarafindan sübvanse ediliyor. Böylesi bir durumda haksız rekabet- ten yakınan Batı hemen koruma du- varlannı kaldınyor, gümrük vergılerı ve kotalan uygulamaya koyuyor. Ama ne- reye kadar? Bugüne kadar pek de fazla sözü edil- meyen madalyonun diğer biryönü da- ha var. Türkiye'nin aralannda bulundu- ğu Batı ekonomileri uzun süredir, üre- timden çok ticaretle ayakta duruyor. Işi lyıce basite ındirgeyelim. Antalya'da üretilen meyve istanbul'daki tüketiciye ulaşana kadar 10-15 el değıştiriyor. Her el değiştirdiğınde yeniden fiyatlandırı- lıyor. Sonuçta sofraya gelene kadar fiyatı tarlafiyatının birkaç mislineçıkıyor. Üre- ticiden çok aracılar kazanıyor. Aracılar çoğaldıkça da fiyat artıyor. Gelelım şımdi Çin'e. Ticaretin Batı ti- pı ekonomilerde olduğu gibi gelişme- diği bu ülkede. üretici ile tüketici ara- sındaki tüccar sayısı yok dencek sevi- yede. Böylesi bir durumda merkezi hü- kümet taraf ndan Batı'da sıkça uygu- lanan dolaylı vergı oranı da yok dene- cek seviyeye iniyor. Sözün özü üretici ile tüketici arasındaki mesafe daha kı- sa. Doğal olarak da hem sübvansiyon (hani Türkiye'de vazgeçilmek istenen devlet desteği) hem ucuz işgücü, hem aracının olmayışı, hem tüketim ülkesi ol- mama isteği bize başka bir kültürel ve ekonomik sistemin varlığınrgösteriyor. Şimdi pencereden görünen manza- raya bu detaylar ışığında bir kez daha baktığınızda akla şu sorular gelıyor. Acaba Batı eskıden Avrupa'da esen sosyalizm rüzgânndan korktuğu için mi Çin ürünlerine karşı duvarlannı yüksel- tiyor? Yoksa üretimden uzaklaşarak tica- rete daha ağıriık verdiği sistemin değiş- mesinden mi korkuyor? Çin'den gelen ürünlere karşı korun- manın yolu her halde koruma duvarla- rı ardına saklanmak değil, tersine onlar gibi bir ekonomi üretmek olmalı. Çün- kü ardına saklanılan duvarlar eninde sonunda yıkılıyor. DUZYAZI ORHAN BİRGtT Van'daki Trajedî YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in de dün vurguladığıgibi, "Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde yaşanan trajedi" yeni bir boyuta ulaştı. Yolsuzluk yaptığı savı ile hakkında soruşturma açılan Üniver- site Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, beş aydır hâkim önüne çıkartılmasını beklemenın ne- den olduğu bunalım sonucunda kurtuluşu ne ya- zık ki canına kıymakta buldu. Koğuşun banyosun- da çamaşır ipı ile kendisini astı! Koğuş arkadaşının feci sonucunu öğrenen Sa- yın Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın kalp spazmı ge- çirerek yoğun bakımda olduğu ve yaşamsal tehli- kesinin sürdüğü biliniyor! Adalet Bakanı Cemil Çi- çek, dün Istanbul'daydı. Sayın Bakan, Arpalı'nın iple intihar ettiğini mazur göstermek amacıyla ol- malı, gazetecilere "Ip olmasa bile çarşaf var ora- da. Çarşafsız da yatıracak halimizyok" derken, o trajediden ne kadar uzakta olduğunu ve bambaş- ka dünyalarda yaşadığını göstermiyor mu? Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde Rektör Aşkın'ı he- def alarak, artık gizlenemeyen husumet sonucun- da başlatılan soruşturmada sorguya ilk çekilen ki- şi olan Arpalı, 11 Temmuz 2005 günü tutuklanıyor. İntihar ettiği tarih 13Kasım2005'tir.Tam 125gün- dür yargı önüne çıkartılmak için savcının iddiana- mesinin hazırlanmasını bekleyen Enver Arpalı'nın, koğuş arkadaşlanna da, ziyaret günü cam bölme arkasından görüşebildiği yakınlanna da "Kahro- luyorum. Bu karayı bana nasıl çalariar? Bu be- ni rflah etmez, ben bununla yaşayamam. Bun- ca yıllık devlet memuruyum, bir kuruş para ye- miş adam değilim" diye ağladığını, haklanndaki onca yolsuzluk savlannı dokunulmazlık kalkanlan arkasında ısrarla saklayan "devletlüler" de dünkü gazetelerden okumuş olmalılar. 125 gündür tamamlanamayan iddianame! Acaba ne yaptılar? Adalet Bakanı, sorunu "Çar- şafsız da yatıracak halimiz yok" tümcesinin içine hapsederek vicdanını aklamaya yöneliyor. Daha yukandakileri ise bu feci sonuç, yani 125 gündür tamamlanamayan iddianamenin yolunu bir ceza- evi koğuşunda beklerken kahrolan ve namusu- nu ancak yaşamına son vererek temizleyebi- leceğini düşünecek kadar bunalıma giren bir dev- let memurunun durumu, "ırgalıyormu"? Yoğun bakımda bir rektör! Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü'ne beslenen hıncın gerçek nedenleri medyada günlerce yazıl- dı. O hıncın, şu anda jandarma gözetiminde bir has- tanenin yoğun bakım servisinde yaşam savaşı ve- ren Rektör'ün dünya görüşüne yönelik olduğunu bilmeyen yok ki!.. Soruşturmaya kimsenin bir şey söylediği elbet- te yok. Ama insanlann en kısa sürede yargıç önüne çı- kanlarak, suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunun belirienmesi için devleti bölmek amacıyla yola çık- mış olanlardan esirgenmeyen haklann, Yücel Aş- kın ve merhum Enver Arpalı için ucu açık bir sabır sınavına döndürülmesi, gecikerek gerçekteşen ada- letin adalet oimayacağı ilkesini bir kez daha her- kese hatırlatmalıdır. Atatürk'ün istemi ile kurulması gerçekleştirilen bir üniversiteyi medrese haline getirmeye çalışan- lara direnen bir Rektör ve arkadaşlanna karşı açıl- mış olan sistemli savaşımın bir halkasıdır, adalete yapılan suç duyurulan... O suç duyurulannın gerçek verilere dayanıp da- yanmadığını elbette adaletin vereceği kararlar be- lirleyecektir. Insan onuru çiğnenmeden Ancak o belirleme sürecınde sanık onurunun ayaklar altına alınmaması, tutuklamanın bir önlem anlamından çıkıp işkenceye dönüşmemesi ge- rekirdi. Arpalı'nın yaşamına son verecek bir bunalıma gir- mesi, Rektör Aşkın'ın jandarma gözetiminde yo- ğun bakımda yaşamla mücadele etmek zorunda bırakılması, Van trajedisinde maalesef işkence dür- tülerinin ağır bastığını ortaya koyuyor. Enver Arpalı'nın tabutu arkasında yürüyecek olanlar da bu acı sonuç üstünde duygulananlar da birbirlerine sormalılar Adalet ve Kalkınma iktidannın "adalet"\ bu muy- muş? Kendileri için düzenlenmiş dosyalan dokunul- mazlık dolaplanna istifleyen, bir rektör ile bürokra- tını M tipi cezaevinde demir parmaklıklar arkasına tıkıp "Acelenizne, iddianameniztamamlanmadı ki" diye aylardır işkence içinde bir yaşama terk etti- renler, rahat mısınız? Söyler misiniz, Van'dan ge- len haberler sizi ırgalayacak mıdır? Faks: 0 212 677 08 21 [email protected] YÜKSEKÖĞRETİM KONFERANSI 'Herkesi memnun edecek çözüm zor' ANKARA (Cnmhuriyet Bürosu) - YÖK Başkanı Prof. Erdoğan feziç, mevcut yapıda üniversiteye giriş sınavı sisteminde herkesi memnun edecek köklü bir çözüm getirmenin zor olduğunu belirterek "BE,buçahynanm bö- tfinlüğü içinde, kendi koşnDanmıza en uygun sınav sistemi modetini de olusturmanın aray> şı içinde olmav-a devam edeceğiz'' dedi. YÖK'ün Bılkent Otel'de düzenlediği Ulus- lararası Yükseköğretim Konferansı, Teziç'in açış konuşmasıyla başladı. Konferansta YÖK'ün kurulduğu günden beri hedeflerine ulaşmada ne derece başanlı olduğu sorusu- na yanıt aranacağını vurgulayan Teziç, son 20 yılda yayın sayısı bakımından Türkiye'nin 50. sıralardan 20. sıralara yükseldiğini kay- detti. Türkiye'de w siyasi irâdenin zaman za- man yükseköğretime müdahafc ettiğini, bu- nun da geneuikle olumsuz sonuçlara yol açtı- ğmı" belırten Teziç, "Bu anlamda YÖK, si- yasi irâdenin Türk yükseköğretimine müda- halesini engeDe>¥bibne hukukiimkânbnna sa- hip bir anayasal kurumdur" dedi. ÖSS sis- teminin "gûnah keçisi" olarak nitelendirildi- ğini ifade eden Teziç, ÖSS'nin, güvenilirli- ğinden kuşku duyuhnayan bir kurum tarafin- dan gerçekleştirildiğini söyledi. J'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle