Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2005 PAZAR
10 P A Z A R YAZILARI dishabcâcumhuriyet.com.tr
Bir daha aslaolmayacak
7
vette Levy işbirlikçi Vichy
yönetiminin kurduğu Fransa
Yahudileri Genel Birliği'nin
Paris'teki binasından sabaha karşı 3'te
birkaç arkadaşıyla apar topar Gestapo
tarafından Drancy Toplama Kampı'na sevk
edıldiğinde takvımler 22 Temmuz 1944'ü
gösteriyormuş. O tarihte 17 yaşında olan
Yvette "Fransa Izcileri TeşkilatTnda
eğitmenmiş. 10 gün sonra, 31 Temmuz'da
"NihaiÇözüm"ün en bilimsel başarıldığı (!)
Auschwitz'e müteveccihen Bobigny
Garı'ndan yaşıtı çocuklarla hayvan
kalarlarına yüklendiği zaman bile
iyimserliği elden bırakmamış.
Arkadaşlarıyla şarkılar söylüyormuş.
Aç susuz geçen 3 günlük yolculuğun
sonunda dahi Nazilerin çocuklara bir şey
yapacağına ihtimal veremiyormuş....
1983'te yayımlanan resmi bir araştırmaya
(Georges Wellers raporu) göre ilk tutsaklann
getirildiği 14 Haziran 1941'den Sovyet
Kızıl Ordusu'nun kanıpın kapılarını açtığı
27 Ocak 1945'e kadar geçen sürcde
Auschvvitz toplama ve imha kampında
1 milyon 100 binden fazlası her yaştan
Yahudi, toplam 1 milyon 334 bin 700 kişi
yaşamını yitirmiş. Çevresi 16 kilometrelik
elektrikli ve dikenli tel örgülerle kaplı,
170 hektara yayılan üç bölümden oluşan
ölüm kampı 1944 yazında tutuklu istifinde
rckorkırmış. 3 bin SS'in görevli olduğu
kampta o tarihte 150 bin kişi varmış.
1941 'de kurulan Modcrn İmha bölümü
Birkenau'da 43-44 döneminde "Ziklon B
gazı" vc "Yüksek nrınlar" verimliliklerini
had safhaya çıkartmış. Tüın Auschvvitz'de
bir çırpıda 3 bin kişi gazlanırken, 4 bin 800
ceset yakılabiliyormuş. Günde ortalama
20 bin kişiyi yok etme kapasitesıne
ulaşmışlar. Ancak hammadde ve kalifiye
eleman yetersizliğinden son dönemde
performans(!) düşmüş. Soykırım
makineleri, hastahk, açlık, diğer
şiddet ve imha yöntemleri tüm
tutukluları yok etmeyi
başaramamış... Satılmış Vichy
hükümeti yönetimindeki
Fransa'dan Nazi Alnıanyası'na
zorla sürülen 76 bin Yahudi'nin
önemli bir kısmı 72 büyiik
konvoyla getirilmiş. > ^ _ ^ _
Bunun 67'sinin son durağı
Auschwitz'miş. 76 bin Yahudi'den
Fransa'ya sağ dönebilen sayısı 2 bin 500.
Toplam 6 milyon Yahudinın yok olmasıyla
sonuçlanan İbranice "Felaket" anlamına
gelen "Şoah"a da Fransa'nın payına düşeni
teslim etmesi için ıse 50 yıl geçmesı
gerekecekmiş. Kaderin solculara bir kötü
cilvesiyle daha(!), sağ etiketli bir
cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 16 Temmuz
1995'te verdiği bir söylevde "Fransız
Yahudilerinin Nazi Alnıanyası'na
PARİS
Jt
UGUR HUKLJM
sürîilmesinde sorumluluk Fransa'ya aittir.
Bir daha asla" demişti. Üstelik, 45
sonrasında Yahudilerin savaşta yaşadıkları
unutulmuş, adeta örtbas edilmişti.
Hep kahraman direnişçiler ön plana
çıkartılmış. Fransız halkının olumlu
yanları vurgulanmıştı. "Birlik, dirlik,
devletin yüce çıkarlan" adına gerçek
görmezlikten gelinmişti.
Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi
(CNRS) bölüm müdürlerınden, tarih ve
siyaset bılimcisi Anne
NVievioarka, "60 Yıl Sonra
Auschwitz" başlıklı çalışmasında,
" Yaklaşık 40 bin direnlşçi
sürgünden geri dönmüştü.
Aralannda politik lideıier, parlak
kişilikler vardı. Daha da önemlisi
artlan örgütlüydü. Yaralar
sanlıyordu. Hiç kiıııse nıallanna el
konulmuş, vaıiıklannın üstüne
yatılnuş 76 bin Yahudi vatandaşını veya
sessiz sedasız dönen ufak tefek iş sahifoi,
esnaf, zanaatkâr 2-3 bin Yahudiyi
düşünecek dunımda değildi. Herkesin
gözü çizgili pijamalı Buchcmvald,
Dachau, Treblinka'dan sağ kalan tutsak
kahramanları görüyordu..."
Gerçekten de ilk kez 1956'da yaptığı "Nuit
et Bruillard / Gece ve Sis" isimli belgeselle
kariyerine henüz başlayan büyük sinemacı
Alain Resnais, filmindeki Auschwitz
görüntüleriyle kamuoyunu şoke etmişti.
"Gece ve Sis"ten bu yana geçen salı bizzat
Chirac'ın Paris'in Yahudi mahallesi tabir
edilen Marais semtinde açtığı 76 bin savaş
kurbanı Yahudi'nin adının yazıldığı duvar,
"Şoah Anıtı"na kadar köprülerin altından
epeyce sular aktı. Claude Lanzmann'ın
1985'te piyasaya çıkarttığı 9.5 saatlik dev
belgeseli "Şoah" tam bir dönüm noktası
oldu. Son olarak pazartesi günü Paris
Belediyesi'nin Şoah Vakfı ile ortaklaşa
düzenlediği "Son Tanıklar" sergisi
ebediyen kullanılabilecek bir malzeme
hazırladı. Auschwitz'ten sağ kalan ve Paris
ve banliyölerinde yaşayan 60 Yahudi'nin
tanıklığına başvuruldu. Her biri 2 saatle 5
saat arası değişen (bir tanesi 9 saat) 59 uzun
söyleşi pedagojik yanı ağır basan bir
yaklaşımla Paris Belediye Sarayf nda
kamuya sunuldu. 12 Mart'a kadar ücretsiz
gezilebilecek sergide 59 DVD oynatıcısı tek
tek tüm tanıklan dinletiyor, izletiyor. 78
yaşına karşın iyimserlik ve zindeliğinden
pek kaybetmemiş Levy, ayakta durabilen
yoldaşlarıyla katıldığı açılışta, Chirac'ın
sözlerini hatırlatıp şunları ekliyordu:
"Fransa'da anti-semitizme yer olamaz.
Yannlarda aynmcılığın, ırkçılığnı hiçbir
türlüsü düşünülemez. Geçmişten özür
dilenecek, affedilecek. Ama unutulmayacak
ki, Bir Daha Asla..."
ugur.hukum@paris.com
îsveç'teki
IraklılarA vrupa'nın bazı diğer
/ • ülkelerinde olduğu
</. A- gibi İsveç'te de
Iraklı mülteciler sandık
başına gidiyorlar.
Stockholm'de iki,
Göteborg'de bir seçim
merkezi oluşturuldu.
Yaklaşık 30 bin Iraklı
seçmen buralarda oy
verebilecek. Ancak, son
zamanlarda hemen her
konuda olduğu gibi bu
konuda da hükümete
eleştiriler yöneltilmekte.
Komşu Danimarka ve
Norveç'te devlet seçim
yerlerine ıızakta yaşayan
mültecilerin yol masrafları
nı karşılarken, İsveç'te
böyle bir olanak söz
konusu olmadı. Ne var ki,
Iraklıların çoğu zaten
Stockholm veya
Göteborg'da oturmakta, bir
miktarı da, bu merkezlere
yakın yörelerde. Isveç
basını seçim konusuna
hemen hemen istisnasız
birşekilde "Kürdistan
için halk oylaması'"
gibi yaklaşıyor.
Irak'ın
demografik
yapısını
bilmeyen ve bu
konuya daha
önce ilgi
göstermemiş
olanlar, Irak'ın
bir Arap değil
Kürt ülkesi olduğu
izlenimi elde edebilirler.
Ancak Kerkük'ün durumu
nedeniyle Türkmenlerden
az da olsa söz ediliyor.
Biraz da, Hıristiyan
azınlıklardan. Büyük
gazetelerin Irak'a
gönderdikleri muhabirler
arasında birkaçı Irak
kökenli. Bu muhabirler,
halkla tercümansız
konuşabilme ve yerel
basını izleme şansına sahip
oldukları için hiç kuşkusuz
durumu daha yakından
yansıtabiliyorlar. Ama
röportajlarla birlikte
yayımlanan haritalarda
okurlar, Irak'ın içinde
başka bir devlet olduğu
izleniminc kapılıyor.
Aynca, "Tarihi Kürt kenti
Kerkük" gibi ifadeler de
akıllarda yer ediyor. Aynen
"Kürdistan" sözcüğü gibi.
Bu arada, gazetelerde
yayımlanan yorumlarda
ve tartışma yazılarında,
konuya daha çok yine
"Kürt açısından"
bakılıyor. Bunlardan,
Liberal Parti'nin Gençlik
Kolu Başkanı (izci kolu
değil ha!) Fredrik Mahn,
Irak'taki seçimlerle ilgili
yazısına, "Kürüerin
biğımsızlığı güvence altına
STOCKHOLM
GÜRHAN UÇKAN
alınmalıdır" gibi gayet
yansız (!) bir başlık atmış
ve yazısının gerçek
amacını, son paragrafında
açıkça yazmış:
"Irak seçimleri, Arap
dünyasındaki ilk
demokrasiyi kurnıa
sürecinin bir parçasıdır.
Ama demokrasi,
azınlıkların korunmasım
da içerir. Kürtlerin tarihi,
Bağdat'm bir koruma
değil, düşman olduğunu
göstermiştir. Bunun
tersinin kanıtlanması için,
Güney Kürdistan'a
gclişmiş özerklik veya tam
bağımsızlık verilmelidir."
Bu yazının yayımlandığı
gazete olan Svenska
Dagbladet, neyse ki
Ortadoğu'yu ve ülkemizi
iyi tanıyan, bol bol
ziyaret etmiş olan
Bitte Hammargren
gibi bir muhabire sahip.
Bitte'nin bölgeyle ilgili
yorumları, yalnızca bir
tarafın sözcülüğü
olmaktan çok uzakta.
Örneğin, Kıbrıs
konusunda
her iki halkın
sandık başına
gitmeden önce
adada yaptığı
röportajlarda,
Isveç basını pek
ender görülür bir
şekilde Kıbnslı
Türklerin tezine ve sesine
yer veriyordu. Irak
konusunda da, Şiilerin,
Sünnilerin ve
Türkmenlerin görüşlerini
de sürekli olarak
yansıtıyor, hiç kuşkusuz,
farklı partileri destekleyen
Kürt halkınınkini de.
Bu arada, Türkiye'nin
kaygılarını da defalarca
dile getirmişti. Özellikle
Kerkük'ün son derece
tatsız gelişmelere neden
olabileceğini de yazmıştı.
Yalnızca son zamanlarda
değil, daha önce yaptığı
röportaj gezilerinde de.
Isveçlilerin, haberleri
okurken ve dinlerken,
gerçekle hayali birbirinden
ayırt etmesi gerekiyor.
İsveç'te yıllarca mülteci
olarak yaşadıktan sonra
Irak'a dönen çok sayıda
Kürt veya Arap olması da,
halkın bu konuya ilgi
göstermesine neden
oluyor. Irak'taki küçük bir
köyde veya kasabada
Isveçli televizyon ekibinin
karşına geleneksel
giysileriyle çıkan birinin
ansızın takır takır
lsveççe konuşması
herkes için hoş bir sürpriz
oluyor. Dileriz seçimleri
sağd'iyu kazanır... •>
/ / ) / ) - • %swn-a-a/m *1 s* isveç'inbaşkentiStockhoIm'deyaşayanikizkızkardeşlerdün 100.
J- UU yliSliTlitt doğumgünlerinikutladı.GunhüdGaeUstedt(solda)veSiriİvars-
•'-* İ ' İ İ ' i
1 S V C Ç İ I IKlZMZı J- U U y l i S l i T l i t t ğ g ( )
-* •'-* son, İsveç'inenyaşhikizleri. İsveç'te 86 bin ikizbulunuyor.İsveç'in
en yaşlı ikizleri unvanını cllcrindc tutan 100 yaşındaki kardeşler hâlâ bütün ev işlerini ve alışverişi kendileri yapıyorlar. (Fotoğraf: AFP)
Hollanda
nereden
nereye...
Olayı kısaca hatırlatmak istiyorum.
Aİmsterdam'da, benzer suçlardan
sabıkalı, Fas kökenli bir genç,
Hollandalı bir kadının çantasını çalıyor ve
motosikletiyle kaçnıaya çalışıyor.
Kadının ruh halini bilemiyoruz.
Öldürme kastı var mıdır, yoksa
ani kızgınlık sonucu mudur?..
Ama kadın arabasını geri vitese takıp
kaçmakta olan genci ezerek ölümüne
sebep oluyor. Kadın tutuklanıyor ve
3 günlük yasal tutukluluk süresi dolduğu
için tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılıyor. Olay kısaca böyle. Beni ve
birçok insanı şaşkına çeviren, asıl
inanılmaz seyler bu olaydan sonra
gerçekleşiyor. Ölen genç 19 yaşındaki
Ali B.'nin yakınları ve arkadaşları genci
anıyorlar. Yas tutuyorlar, olayın
gerçekleştiği yere çiçekler bırakıyorlar.
Bunlar elbette olağan şeyler ama olaylar
biraz ilerliyor ve bazı kişiler ölen genci
neredeyse bir kahraman gibi anmaya
çalışıyorlar. Bunlar da can havliyle
yapılmış şeyler olabir. Ölümün
üzüntüsüyle, kaybettikleri yakınlannı
nasıl uğurlayacaklarını bilememe
içerisinde yapılmış şeyler olabilir.
Ama daha da ilginci yabancı karşıtlannın
tavrı. Yargıya intikal etmiş, polisin
soruşturma yürüttüğü bir konuda
üzerlerine hiç de vazife değilken ölen
kişinin Müslüman kökenli bir yabancı
olmasından dolayı
yerli yersiz
açıklamalar
yapılıyor. Ölüme
sebebiyet veren
kadının suçsuz
olduğuna dair
açıklamalar
yapılıyor. Hatta
bazı radyo
kanalları, "Sizce suçlu mu suçsuz mu?"
gibi canlı söyleşiler, anketler
düzenliyorlar. Neredeyse bütün ülke
bu konu ile meşgul oluyor. Yukanda
belirttiğim gibi yabancı karşıtlan belli
nedenlerden dolayı bu olayı kullanıyor.
Bu durumun rahatlıkla iki Hollandalı
arasında da yaşanabileceği bir türlü akla
getirilmiyor. Taraflar yaratıhyor ve
bu iki taraf arasında tercih yapnıanız
isteniyor. Neredeyse, insanların gözüne
baka baka eşyalarını çalmanın doğruluğu
ya da bunu yapanların öldürülebileceğini
savunmanız isteniyor. Yanılmayı çok
isterim ama Batı'nın en modern
ülkelerinden biri olarak bilinen
Hollanda'da, basit, sıradan kriminal
olaylar bile bahane edilerek artık kültürler,
dinler karşı karşıya getirilmek isteniyor.
Hollanda çok değişti bence, pek çok
olumlu yanıyla tanınan Hollanda değil ne
yazık ki. Sağlık sektöründen eğitime
birçok alanda hızla geriye gidiyor.
Daha önce de yazdım, eskiden ayağına
diken batan birine bile cankurtaran
gönderilirdi. Şimdilerde, "Biryıldoktora
gitme, sana ödül verelim, para verelim!.."
gibi kampanyalar var. Eskiden deyince
aklıma geldi, Hollanda'nın eski
başbakanlarından Ruud Lubers'in
döneminde arabasından teybini çalan
kapkaççının peşine düşüp, kovalayıp hatta
yere yatırıp teybini elinden aldığı
buralarda hâlâ anlatıhr. Bu da sonuçta bir
kapkaç olayı ve bir suç. Hollanda'nın
nereden nereye geldiğine siz karar verin.
karahanfrt wanadoo.nl
AMSTERDAM
YAKUP KARAHAN
Brükserden bir Türkiye Festivali' geçtiI 7 kim ayında başlayan Türkiye'nin
A-/ tarihsel, kültürel ve sanatsal
/ -J olarak tanıtımmı hedefleyen ve
üç ay süren Türkiye Festivali,
26 Ocak'ta ŞahikaTekand ve Stüdyo
Oyuncuları'nın "Oidipus Sürgün'de"
adlı oyunu ile sona erdi. Dili müzik gibi
kullanan Tekand, Antik Yunan
tragedyası sahnelerken onun kendi
ritmini ve sesini önemsiyor. Çiftetelli
ritnıi ile bunu yapamazsınız" diyen
sanatçı, Türkçe gibi bu yapıya
oturtulması zor bir dili, kendi yapısını
bozmaksızın Belçikalı seyircinin
anlayabileceği bir ritme oturtma
başarısını göstermiş. Edward Said'in,
Sofokles'in Oidipus üçlemesinın ıkınci
bölümü olan Oidipus Kolonos'ta
tragedyasından yola çıkarak Şahika
Tekand'ın yeniden yazıp yorumladığı ve
yönettiği Oidipus Sürgünde adlı oyun
Stüdyo Oyuncuları'nın farklı estetik
arayışları çerçevesinde tragedyayı
güncelleştiriyor. Oyun antik tragedyanın
çağdaş bir yorumu ve çağdaş tiyatro
estetiğinin çok güzel bir örneği.
Brüksel'de gerçekleştirilen Türkiye
Festivali farklı disiplinlerden sanatçıların
yer aldığı ve Türkiye'den sanat ve
kiiltürün geçmişi ve bugünü birleştiren
bir panoramasını sundu. Klasik, pop,
geleneksel müzik ve halk müziği ile
etnik müzik konserleri etkinliğin
omurgasını oluşturdu. "Analar,
Tanrıçalar, Hammsultanlar" başlıklı
büyük bir sergi ile Ayşe Erkmen'in
yapıtlarmdan oluşan kişisel bir sergi
festival boyunca sürdü. "Avrupa'daki
Kadın Yazarlar" temalı edebiyat
sohbetleri ve dans gösterileri ayrı birer
kesit sundu. Halk hikâyelerinin temsil
edildiği atölye çalışması festivalin bir
başka rengiydi. Ödüllü "Duvara Karşı'
ve Türk sinemasından 50 filmin
gösterildiği retrospektif
Türkiye Festivali'nin Türk
sinemasını da Brüksel'e
getirdiğinin kanıtıydı.
Festivalin Belçikalılara
yeterince tanıtılmadığını ve
etkinliklere genellikle
Türklerin katılmasından yola
çıkarak festivale Türkiye
Festivali değil sanki "Türk'ün
Türk'e Festivali" demiştim. Brüksel'de
bir internet sitesinin yaptığı ankete
katılanların yüzde 57'si de böyle
düşünüyor. Ancak bu görüşüme
katılmayanlar da var. Bu arkadaşlar,
festivalin yeterince tanıtıldığını ama
Belçikahların ilgilenmediğini
söylüyorlar. Alışık olmadığı kültüre
çekinerek yaklaşıyor Belçikalı. Çok iyi
bildikleri "Mevlevi semahı" etkinliğini
BRUKSEL
ERDINÇ UTKl)
tıklım tıklım dolduran Belçikalılar,
"Alevi semahf'na ilgi göstermediler. 3 ay
süren festivalin kapanış etkinliği olan
Oidipus Sürgün'de oyunundan sonra
Güzel Sanatlar Sarayı Türkiye Festivali
sorumlusu Tony van der Eecken ve
festival boyunca Güzel Sanatlar
Sarayı'nda görev yapan Rabia Kaçar ile
festivalin genel bir değerlendirmesini
yapmaya çalıştık. Sergi 800 bin, diğer
etkinlikler 600 bin olmak üzere toplam 1
milyon 400 bin Euro'ya mal olmuş
Türkiye Festivali. Van der
Eecken festivale katılımın
beklentilerinin üzerinde
olduğunu söylüyor. Sergilere
70 bin, diğer etkinliklere de 10
bin katılım olmuş. Bunda
kültürel etkinlik pazarlama
etkisini göstermiş. Yoğun bir
şekilde Belçikalılara
duyurulan Analar, Tanrıçalar,
Hammsultanlar sergisi çok sayıda
Belçikalıya ulaşırken Neşet Ertaş sadece
Türklere çalıp söylemek zorunda kaldı.
Şahika Tekand oyun öncesi yaptığı
tanıtım kampanyası sonunda hakkında
10'dan fazla yazı yazdırmayı ve
televizyonlara çıkmayı ve radyolarda
oyundan bahsettirmeyi başardı. Bu
çabalarının seceresini de salonu
Belçikahların doldurmasıyla aldı. Nedinı
Gürsel'e de yoğun ilgi gösterdi Belçika
medyası. Sanatçılanmız ülkemizin
aydınlık yüzünü sadece yapıtlarında
değil, medyada da anlatma olanağı
buldular. Türkiye Festivali sorumlusu
Eecken, Brüksel'in çok kültürlülüğünü
göstermesi açısından da önemliydi
festival, diyor. "Temel atıldı, devamı
gelecek. Belçikalılar tadımlık da olsa
Türkiye ile tamştılar. Kültür-sanat
çevresinde de beğeniyle karşılanıp kabııl
gördü festival" derken başarılı olmanın
sevincini bizimle paylaşıyor. Sezen
Aksu' nun havaalanında alıkonulması,
Kudsi Ergüner ile birlikte ilahi
söylemeye gelen müezzinlere
yaşatılanlar, Turhal Semah Grubu'na
Belçika'ya girişte havaalanında
yaşatılanlar bir tarafa bırakılırsa Türkiye
Festivali bu çaptaki büyük bir
organizasyon için başarılı sayılabilir.
lsterse "Türk'ün Türk'e Festivali" olsun.
En azından Güzel Sanatlar Sarayı'na
ayağımızı alıştırdı! Çok yetenekli bir
amatör tiyatro oyuncusu olan İsnıail, 10
gün önce bana "Abi ben tiyatro
oynayacağım ama hayatımda hiç
tiyatroya gitmedim" demişti. lsmaü'i
kapanış etkinliğinde, Oidipus
Sürgün'deyi izlerken gördüm; ne kadar
sevindim bilemezsiniz!
erdincutku@binfikir.be *.