Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 OCAK 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JV U J_j X LJ J \ kultur(a)cumhuriyet.com.tr 15
Tahsin Yücel 'Kumru ile Kumru'da toplumda yaşanan eşyalaşmayı ele alıyor
Nesnelerin tutsağı olmakNENA ÇALİDİS
Görücü usulüyle evlilik... Bü-
yük kentte kurulmaya çahşılan
yeni bir hayat... Taşra ve büyük
şehir... Hiç tanımadığın bir erke-
ği koca bellemek... Özürlü bir kız
Sultan, akıllı bir erkek evlat Ha-
kan... Kumru ve Pehlivan... Kum-
ru'nun hayatı gündeliğe gittiği ev-
lerde tanıştığı hatta hayran oldu-
ğu buzdolabı ile bir anda değişir...
Kapıcı dairesinden kurtulurlar..
televizyonları, hatta arabaları bi-
le olur... Kumru'nun bir buzdola-
bı ile başlayan eşya tutkusu onu
bir sarmalın içine iter...
Usta kalem Tahsin Yücel yeni
romanı Can Yayınlan'ndan çıkan
'Kumru ile Kumru"da Türk top-
lumunda yaşanan eşyalaşma süre-
cinı anlatıyor.
'Eşya Insanı bütünlüyor'
- Romanınız, nesnenin bireyi
özgürleştirmek yerine daha da
tutsaklaştırdığını anlatıyor. Siz-
ce günümüz insanı neden bu ha-
le geldi?
TAHSİN YÜCEL - Insanların,
elbette eşyalara öteden beri bir
düşkünlükleri vardır. Kapitaliz-
min bir gereği olarak, toplumu
yönlendırenler ne kadar çok sa-
tarsak o kadar iyidir diyorlar. In-
sanlar da bundan etkileniyor ve
ne kadar çok eşyamız olursa o ka-
dar iyi olur diyorlar. Böylece, ger-
çekten nesnelerin tutsağı olmaya
başlıyoruz. Herkes için bu söyle-
nemez tabii. Örneğin bu bizde da-
ha fazla. Birtakım Fransız arka-
daşların şaşkınlıklannı belirttikle-
rini anımsıyorum. Herkes vitrin-
lere bakıyor, herkes elinde bir po-
şetle dolaşıyor, bir şeyler alıyor.
Bu kadarını ben de Fransa'da gör-
medim. Elbette onlar da açık gez-
miyorlar ama böyle bir tutkunluk
yok. Nesne, bir yerde insanın ki-
şıliğını tanımlıyor. Nesneye tut-
sak olmak aynı zamanda -biz bu-
ZJ.
nu romanda işlemiyoruz ama- bir
güç göstergesi. Eşya insanı bü-
tünlüyor. Onun bir anlamda üs-
tünde ya da yanında yükseliyor.
Bir yandan da tabıi ona tutsak olu-
nuyor...
•Reklam yaşamı öğretir'
- Bilal Dayı'nın "reklamları
izlemezsen dünyayı tanıyamaz-
sın" sözü televizyonun toplum-
sallaşma görevini üstlendiğinin
bir göstergesi değil nıi?
YUCEL - Evet. Bir yerde tele-
vizyon, ınsanlaı ıçırı uurıyuya açı-
hş oluyor. Romandaki Bilal Dayı
dizilerı de izlıyordur ama onun
için reklam önemlı, çünkü rek-
lam, bir yerde yaşamı öğretıyor.
Eşyaları tanıtıp bir ölçüde kulla-
nımlarını da öğretiyor. Bellı kül-
türel düzeydeki insanlara bir şey-
ler öğretıp onları tüketime alıştı-
nyor. Tekkanallı dönemde, ınsan-
lar sadece televızyonu konuşup
bütün örnekleri oradan veriyor-
lardı. Şimdi çok kanal var, fakat
hepsinde aynı konular işleniyor.
Hatta programların saatlerı bıle
sta
kalem Tahsin
Yücel,
"Nesne,
bir yerde insanın
kişiliğini tanımlıyor.
Nesneye tutsak
olmak aynı zamanda
-biz bunu romanda
işlemiyoruz ama-
bir güç göstergesi.
Eşya insanı
bütünlüyor.
Onun bir anlamda
üstünde ya da
yanında yükseliyor.
Bir yandan da
tabii ona tutsak
olunuyor..." diyor.
aynı. Bu, tek düzeylı bir duruma
düşürüyor insanları. Köşe yazar-
larını bir gözden geçirirseniz,
özelhkle de bayan köşe yazarlan-
nı, spıker gibiler, belirli bir de
dünya görüşleri var. Gerçekten de
insanlar yalnızca bireysel açıdan
düşünüyorlar. Ancak, dışardan
bakabılen insan, bu kadar da ol-
maz ki diyor.
- Kumru'nun kızı Sultan san-
ki annesinin çaresizliğinin sinı-
gesi...
YÜCEL - Bir yerde öyle. Kum-
ru'da başından beri seziliyor, hep
bir adım daha ötesini aramak. Ba-
şından beri hep bilgilenmek isti-
yor. Kardeşleri okula gidiyor, o
da gitmek istiyor, fakat ailesi yol-
lamıyor. Yalnızlığa ve bilgisizliğe
itılıyor. Kumru ile Kumru derken
bıraz Sultan da var, o ölen kız kar-
deş gibi. O hiçbir zaman kimliği-
ni kuramıyor. Annesinin kurama-
dığı gibi.
Nesnelerl düşlemek...
- Kumru'nun maddi durumu-
nun düzelmesi kültürel ve sos-
yal geçişi simgeliyor, ama yeni
koşullara da ayak uyduramıyor,
bir tür ikilem yaşıyor...
YÜCEL - Onu anlatıcı söylü-
yor, ama kendısi de öyle düşünü-
yor. Nesneleri düşlemek daha çe-
kici geliyor ona. Onları elde ettik-
ten sonra artık bir yerde önemle-
rini yitiriyorlar. Asıl eşya tutkusu,
buzdolabıyla başlıyor Onun için
gerçek bir tutku, hatta kişiselleş-
tıriyor onu. Diğer eşyalan yavaş
yavaş elde ediyor. Bırdenbire ya-
şamı değişiyor. Bir tereddüt geçi-
riyor. Bir dönem tam tutsak olu-
yor eşyalara. Aradığı şeyi bula-
madığı için. Yani yaşamındaki ek-
sikliği tam olarak da bilmiyor.
Bilgisiz, okuma yazma öğrenmek
istemiş öğrenememiş, ama eksi-
ğini tam da bilmiyor. Sahip oldu-
ğu eşyalarla eksıkliğini gıderme-
ye çalışıyor.
- Cünümüz insanı, istediği
şeylcri daha çabuk edinebildiği
gibi cok çabuk da tüketiyor...
YÜCEL - Nesneler çoğaldık-
ça, tabii. Örneğin bizim gençliği-
mizde böyle değildi. Nesnelere o
kadar değer verildığinden değıl,
daha ıçli dışlı olurdu insanlar eş-
yalarıyla o zamanlar. Şimdı o kal-
madı. Diyelim ki şu sehpa; şu ka-
dar yıldır burada duruyor, artık
atalım diyebilıyoruz. Bunu ben de
diyorum, siz de diyorsunuz... Yal-
nız biz değil, eşyalar da değerle-
rıni yitiriyor bu anlamda.
Yenî Baslayanlar... Yeni başlayanlar.
'Ağlayan Çayır'da sürgün, ayrılık temaları çerçevesinde
tarihsel bir süreç ele alınıyor.
Angelopoulos 'un
beklenenfilmigösterimde
Kültür Servisi - Bu hafta, 'Türk
işi Ekşın' sloganı ile gösterıme gı-
ren 'Hırsız Var' filminin yam sıra,
üç yeni yabancı yapım film de izle-
nebilecek.
Oğuzhan Tercan'ın yönettiği
Hırsız Var'da Haluk Bilginer,
Mehmet Ali Erbil, Birol Ünel oy-
nuyor. Bütün malvarhğına el konu-
lan bir işadamı, kalp krizi geçirerek
ölürse, karısı (Gülse Birsel) ve ken-
dini yeniden kanıtlamak ısteyen
marjinal modacı abisi (Haluk Bilgi-
ner) büyük bir defilenin hazırhkla-
rına girişirlerse, bu defilenin baş
mankeni (Gamze Özçelik) hapiste
olan eski sevgilisi hakkında maga-
zin basınında atıp tutarsa, yeraltı
dünyasından olan bu sevgili (M. Ali
Erbil) hapisten çıkarsa, bu arada de-
filenin yapılacağı otele bir soygun
çetesi (Birol Ünel, Fatih Akın ve
Mustafa Turan) gelirse ve hepsin-
den güzeli olanları bir paparazzi
(Dost Elver) izlerse...
Bir ustanın, Theo Angelopo-
ulos'un yeni bir filmi de bugün sa-
lonlarda. Ağlayan Çayır (The We-
eping Meadow)'da \lexandra Ai-
dini, Nikos Poursanidis, Giorgos
Armenis rol alıyor. Filmde, sürgün,
aynlık temalan çerçevesinde, tanh-
sel bir süreç ele alınıyor. Alexis ve
Elenı ana karakterler... Bırlikte bii-
yümüş olan ikilinin aşkı, Yunan
mültecılerin anavatanlarına döndük-
leri sırada, Kızıl Ordu'nun Odes-
sa'yı ıstılasının ardından başlıyor.
Ancak aşklannı ayakta tutma yolun-
daki tüm çabaları boşunadır. Aşk,
ölüm, doğum, düşler, gençlik ve
yaşlıhk...
Uzakdoğu dan iki yeni fllm
Bu haftanın yenılerinden birı de
Akasya (Acacia). Ki-hyung Park'-
ın yönettiği filmde Hye-jin Shim,
Jin-geun Kim, Na-yoon Jeong oy-
nuyor. Yaşıtlanndan zekâca üstün
olan, yetenekli Jin-sung, annesini
kaybettikten sonra bir yetimhanede
kalmaya başlamıştır. Ağaçlara kar-
şı özcl bir ilgisi olan Jin-sung, bir-
birinden ilginç ağaç resimleri çizer.
Günün birinde çocukları olmayan
genç bir çift, Jin- sung'u evlat edin-
meye karar verirler. Her şey, çiftin
kendi bebeklerınin doğumuna dek
gayet iyı gıdecektir...
Alacakaranhk Samurayı (The
Twilight Samurai) da bugün göste-
rimde. Yoji Yamada 'nın yönettiği
filmde, Hiroyuki Sanada, Rie Mi-
yazawa, Nenji Kobayashi oynuyor.
19. yüzyılın sonlanna doğru, katı sa-
muray sistemi sona yaklaşmaktadır.
Iguchi Seibei bu sistemin işlediği
son feodal köylerden birinde, düşük
rütbelı bir samuraydır. Arkadaşları
arasında, 'alacakaranhk samura-
yı' olarak anılmaktadır....
İCİ GÖZÜİZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Görsel bir sölen...Sinema, anlatısı kadar
iletisiyle de güçlü bir
sanat. 'Kahraman -
Hero' sinemanın
görsel bir şölen
olduğu büyüleyıci
filmlerden. Sinemanın
görsel dili yönetmen
Zhang Yimou
tarafından öylesine
ustaca kullanılmış kı
görüntünün ardındakı
felsefeyı ızlemeniz
özel bir çaba istiyor.
Konu Çin tarihinden
ahnmış. 7 Çin kralhğı
birbiriyle boğuşuyor.
Dökülen kanlar,
çekilen acılar birbirine
karışmış. Qin kralhğı
hepsınden daha güçlü
görünüyor ve ordusu
zafer kazanmaya daha
yakın. Ancak kralı
öldürmek için üç
güçlü suikastçı saraya
kadar gırmiş, fakat
başarılı olamamışlar. Qin Kralı çok sıkı
önlemler alarak 10 yıl kendıni korumayı
başarıyor. Bu önlemler arasında krala
100 adımdan daha yakın olmak, ıdamı
gerektiren kesin yasak.
Kral, bu üç suikastçıyı öldürecek olana
büyük ödüller vaat ediyor: Geniş topraklar,
altın ve kendisıyle 10 adım yakınlaşarak içki
içme onuru.
Işte, isimsiz birisi bu üç suikastçıyı tanıklar
önünde öldürmüştür ve kralın huzuruna
çıkmaya hazırlanıyor. Bu 'İsimsiz', bir Qin
vatandaşıdır, kral onu huzuruna kabul ediyor,
üç suikastçıyı nasıl öldürdüğünü anlattırıyor,
sonra da başka bir karara varıyor.
sembollerle dolu bir fllm
'Kahranıan-Hero' filmi sembollerle dolu.
Filmde yaşanan olayların üç ayrı anlatımı var.
Bu yanıyla Mikado'nun Çöplerı oyununu
anımsatıyor. Dört kılıç ustasının, izlenmesine
doyulmaz dövüş sahnelerı var. Hele İsimsiz ile
Gökyüzü arasında yapılan dövüş, Go oyunu
oynanan mekânda sular altında ve müzik
eşliğinde doyumsuz bir dans gösterisi.
Bütün dövüşler efsaneler çağının inanılması
güç güzelliklerle dolu çekımleri ile
bezenmiş. Filmin felsefesı de çok önemli.
Zhang Yimou'nun yönettiği 'Kahraman'ın konusu Çin tarihinden ahnmış.
Kılıç ustalığının gizi kaligrafi sanatında yatıyor.
Yazı yazmakla kılıç kullanmak aynı ustalığın
iki yanı. Bir kılıcın iki yüzü gibi bir tarafta
yazı sanatı var, bir tarafta kılıç ustalığı.
Yazının gücü, silahın gücü olarak vurgulanmış.
Kırık Kılıç, bir savaşçı ama politık düşüncesi,
yedi krallığın bir krallık olarak bırleşmesi.
Bu nedenle de Qin kralının öldürülmesini
onaylamıyor, 10 yıl önce kralla karşı karşıya
kaldığı halde onu öldürmemış. Bu nedenle
de Uçan Kar tarafından eleştıriliyor.
Aşk, onur, cesaret...
Uçan Kar, Qin krallığının düşmanı olan
Zhao krallığındaki bir generalin kızı.
Babası savaşta öldürülmüş, o da babasının
intikammı almaya ant içmiş. Aynı zamanda
da Kırık Kılıç ile birbirine âşıklar.
Böylece aşk, onur, cesaret, yaşamını hiçe
saymak, intikam, kıskançlık birlikte yaşanıyor.
Insan duygularının evrensel dili renklerle,
hareketlerle sinemanın büyük görselliği
içmde ifade ediliyor.
Gerçek bir görsel şölen olduğu kadar
Uzakdoğu felsefesini de dile getiren film
aslında kaçırılmaması gereken bir yapıt.
Tekrar görülmek ıstenmesıne şaşmamak
gerekiyor. Her görülüşünde daha iyi
anlaşılacak filmlerden.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Kurban Olmak ya da
Olmamak
Merak etmeyin. Bayram günü içinizi karartacak
değilim. "CHP Baykal'a kurban olsun mu" türün-
den güncel tartışmalara da girmeyeceğim. Bu-
gün, tiyatrodan konuşmak niyetim.
önce, bir büyük yıldızdan, Yıldız Kenter'den
söz etmeliyim. Üç nedeni var bunun. llki, hafta
başında Emek Sineması'nda gerçekleşen SİYAD
Ödül Töreni'nde bizlere sunduğu o güzelim şarkı-
lar elbette. Ikincisi, "Siyaset /Weyc/an/"ndakitiyat-
ro tartışmasının ilerleyen saatlerinde düzey iyice
düşmüş, "Devlet sana neden daha fazla para ver-
di?!" dolaylarına inmişken, olağanüstü zarafetiy-
le olaya el koyması. Üçüncü neden, bir yandan
oyuncu olarak, yönetmen olarak hâlâ zirvede ol-
duğunu kanıtlarken, gençlere desteğini giderek
arttırması.
Son günlerde Kenterler'de art arda izlediğim "İki
Hayat Sonra" ve "Inishmore'lu Yüzbaşı" aracılığı
ile Mehmet Ergen'i tanıma olanağını buldum.
Tilbe Saran, Cüneyt Türel, Mehmet Birkiye gi-
bi ustalarla, genç oyuncuları mükemmel birtakım
çalışmasında buluşturmuş genç yönetmen.
özel tiyatroların içinde bulundukları mali krizi
aşmak için önlerinde üç seçenek var. Ya bir ser-
maye kuruluşunun kanatları altına girecekler, ya
devlet yardımına umut bağlayacaklar ya da tıcari
yönü ağır basan bir tiyatro politikasına yelken aça-
caklar. Ama, hiçbir yol fazla güvenceli gözükmü-
yor. Hatta, Devlet Tiyatroları'nda çalışan arkadaş-
lar bile eskisi kadar güvende hissetmiyor kendini.
"Siyaset Meydanı"na çıkan tiyatrocuların büyük
kısmı, tiyatro sanatını icra etme koşullarının her
gün biraz daha ağırlaştığı şu günlerin kaotik rüz-
gârlarına kapılmış gibiydi. Çoğunluk, ilkeler üze-
rinde durmak yerine, ayrıntılarda boğulmayı yeğ-
ledi ne yazık ki. 'Tiyatroya Devlet Yardımı' sorunu,
sen-ben kavgasına dönüştürülmeden, destek ku-
rulunun özerkliği üzerinde odaklanılabilinirdi. Kim-
se, Sinema Destek Kurulu'nun çoğunluğu sektö-
rün sivil örgütleri tarafından seçilirken, tiyatroda
neden Kurul çoğunluğunu devlet temsilcileri (müs-
teşar, müsteşar yardımcısı, Devlet Tiyatroları Ge-
nel Müdürü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürü)
oluşturuyor ve neden sivil üç üye de Kültür ve Tu-
rizm Bakanı'nca belirleniyor diye sormadı neden-
se!
Sinemada durum daha iyiyse, bunun büyük öl-
çüde sektörün direnci sayesinde kazanıldığını söy-
lemeliyim. Hatta, şu kadarını söyleyeyim, masaya
'özerk Türkiye Sinema Kurumu' teziyle oturan sek-
tör temsilcileri, Erkan Mumcu'nun özerkliğe ya-
naşmaması üzerine, bu tezlerinden -şimdilik- ge-
ri adım atıp destek mekanizmaları üzerinde yoğun-
laşmasalardı, sayın bakan da ikna olabilirdi. De-
mek ki sinema sektörümüz bu kadarını hak edi-
yor. Bu noktada, tiyatrocuların bu kadarını bile hak
etmediğini, şikâyetten öte, yeterli bir mücadele
vermediklerini söyleyebiliriz...
Kendimizi 'kurban' konumunda görmek kolay-
cılığından kurtulup "Kurban olmayacağız!" diye
ayak direteceğimiz günlere kadar, daha çok ağla-
şacağa benzeriz Siyaset Meydanlarında...
Ya gençlere ne demeli? Manken-tiyatroculara
karşı savaş açmayı meslek onurunu korumak zan-
neden bazı genç tiyatrocuları ustalar bile ıkna ede-
medi. Bırakın başkalarına yasak getirmeyi, siz ne
yapıyorsunuz ona baksanıza...
Söylenmesi gerekenleri söyleyen, gerekli uyarı-
ları yapan tiyatrocular da vardı elbet söz konusu
'Siyaset Meydanı'nda. Hakkâri'de inşaatı 12 yıldır
bitirilemeyen kültür merkezini, Devlet Tiyatrola-
rı'nın özerklik ihtiyacını gündeme getiren Devlet Ti-
yatrosu sanatçıları, devletin hangi ölçütlerle tiyat-
roya yardım yapması gerektığini açık seçik anla-
tan Yücel Erten, Mahir Günşıray gibi sanatçılar
vardı... Ama, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan bir
tek temsilci bile yoktu.
Oysa, Devlet Tiyatroları'nın yasa çalışmalarının
son aşamaya geldiği söyleniyor. Lemi Bilgin'in
başarılı genel müdürlüğünde bu konunun da çö-
zümlenebileceğini düşünüyorum. Yaz aylarında
bütün Anadolu'yu kapsayan bir turne gerçek-
leştiren, son zamanlarda hemen tüm oyunlarını
dolu salonlara oynayan Devlet Tiyatroları repertu-
var açısından da başarılı. Şu sıralar Istanbul sah-
nelerinde oynayan oyunlann büyük bir kısmını gör-
düm ve hemen hepsini okurlarıma tavsiye etmek
isterim. Berkun Oya'nın 'Yangın Duası' (Ahmet
Uğurlu ve Ülkü Duru'yu bir kez daha alkışlıyo-
rum), Toby VVilsher'in 'Sersemler Evi', Mehmet
Akan'ın 'Bedreddin'\ bu mevsimin en başarılı ya-
pımları bence. Ama, öteki oyunları da görmeniz
gerek... Darısı Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrola-
rı'nın başına diyelim. Geçen günlerde genel sanat
yönetmenliğine getirilen Mazlum Kiper'in önün-
de çok iş var. Ama hepsinin üstesinden geleceği-
ne inanıyorum. Haftaya tiyatrodan devam ederiz.
vecdisayarc<*yahoo.com
Behzat Ay Yazın Odiilii yarışması
• ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Geleneksel,
"Behzat Ay Yazın Ödülü" yanşmasına katılmak
isteyenler 8 Şubat tarihine dek başvuruda
bulunabilir. Şair Yazar Behzat Ay adına her yıl
düzenlenen yarışmanın bu yıl, Akdeniz
Belediyesi'nin işbirhğiyle yapılacağını belirten
Elgız Pamır, bu yıl "Inceleme" dahna ayrılan
yanşmada, "Türk Dilinin Bugünü ve Yannı"
konusunun işleneceğinı anımsatırken "Emin
Özdemır, Ahmet Özer, Yusuf Çotuksöken, Öner
Yağcı ve Elgiz Pamir"in yer alacağı seçici
kurulun değerlendirmesinin ardından sonuçlann
20 Nisan'da açıklanacağını söyledi. Pamir,
adayların daha önce yayımlanmamış ve ödül
almamış bir incelemelerini, 6'şar örnek olarak
özgeçmişlerı ve bir dilekçeyle "Elgiz Pamir 50.
Yıl Mh. Atakent 86 Sitesi 2787 Sk. No: 56/B
Yenişehir 33150 Mersin" adresine göndermeleri
gerektığini belirtirken ödüllerin, Behzat Ay'ın
doğum günü olan 2 Mayıs'ta düzenlenecek
törenle verileceğini de anımsattı.
Bugün
• OSMANLI BANKASI MÜZESt'nde saat
19 30da '2004 Metro Group Kısa Film
Yarışması'ndan Seçmeler'. (0 212 334 22 70)
M CHEZ SAKMAN'da saat 10.00'da Vedat
Sakman-Grup ARTmosfer konseri.
(0 212 244 58 73)