Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2005 CUMA
14 KULTUR kulturCuocumhuriyet.com.tr
Ressam Hüsnü Koldaş, son kişisel sergisinde insana ve zamana bakışmı paylaşıyor
Kendi gerçeğinibulmakSELCEN AKSEL
Hüsnü Koldaş, insanları özgün at-
mosferindc betimlediği, çizgisini sür-
dürdüğü kişisel sergisiyle sanatse-
verlerle buluşuyor. Koldaş'la, resim-
leri, yaşama bakışı vc bakışından res-
mine yansıyanlar üzerine konuştuk...
- Biçem olarakçizginizi sürdürüyor-
sunıız, ama tema açısından süreç si-
ze göre sınırlaıulırılmamalı...
HÜSNÜ KOLDAŞ - Resimlerim-
de, geçmiş yıllardan taşınan birçok
iz var. Kullandığım teknik ve tema an-
lamındaçokbüyükfarklılıklaroldu-
ğunu söyleyemem, ama tabii ki son
birkaç yıla ait temalar da söz konu-
su.
- Figür resmi yapıyorsunuz...
KOLDAŞ - Dünyayla, yaşamla,
ölümle ilgili söylenıek istediklerim
var çünkü... Bu yolu seçiyorum bu-
nun için. Ya da herhangi bir nesney-
le ilgili düşüncelerim...
Ben bunun içın resim yapıyorum. ..
Ve böylece kendimi de, benle ilgili
birçok şeyi. Resim aracılığıyla gör-
sel hale getirmek ve belki bir açıdan
bunun sonucıınun ne olduğunu ken-
dim de görmek istiyorum.
Zamanı sorgulamak
- Antik objeler ve doğa betimleme-
leri de dikkat çekiyor...
KOLDAŞ - istanbul dışında yaşa-
dığım deneyimlerin sonucu bu söz et-
tiğinız. Özellikle antık kentlere olan
ilgimle. Oralarda resim yapıyorum ba-
zen. Bu mckânlann, doğanın, beni
çekmesinin nedenı, birtür belki ken-
dini anlama, kendini bulabilme, yüz-
leşebılmc olanağı sağlaması. Çün-
kü, zaman kavramına eğilebiliyorum.
'Gerçekzaman' olarak adlandırdığı-
mız ve kendi gerçekliğimiz... Güneş
doğuyor, batıyor. tnsan bu şekilde ya-
şayıp gidiyor. Ama bir de gerçek za-
manın dışında başkabir zaman bo-
yutu var. Bu belki herkese göre de-
ğişjr, ya da farklı hissedilebilır. Bu me-
kânlarda farklı bir şey hissediyorum.
Gizemli, sırlan olan, farklı bir za-
man boyutununkorunması gibi... Bu
yalnızca bir his. Ya da onlara böyle
• "Nesnel dünyaya bakıyor, gerçekliği görüyorum,
öbür tarafta da zamansız bir boyuta değiyor bir ayağım...
Resimlerimi oluştururken ise kullandığım elemanları
ve bana ait olan o duyguyu, gerçek zamanm
dışına çekip çıkarıyorum..."
bir öykü atfediyorum. Dışandan hiç-
bir etkinin olmadığı bir atmosfer ve
bunu resmetme içgüdüsü... Diğer
nesneler, semboller anlatmak iste-
diklerim için yan unsurlar. Bizim
yaptığımız aslında zamansız bir iş. Bir
insan olarak nesnel bir yaşamın için-
deyiz, bir sanatçıya katkısı var tabii
ki. Özellikle biriktirmek ve oluştur-
mak, hayal gücü bile yaşamda birik-
tirdiklerimizle besleniyor. Nesnel
dünyaya bakıyor, gerçekliği görüyo-
rum, o anda onun tanığıyım, öbür ta-
rafta da zamansız bir boyuta değiyor
bir ayağım... Resimlerimi oluşturur-
ken ise kullandığım elemanları ve
bana ait olan o duyguyu, gerçek za-
manın dışına çekıp çıkarıyorum...
- O duyguyu, zanıansızlık duygu-
sunu korumakla ilgili bir şey mi bu?
KOLDAŞ-Evet. Sabıtleme belki.
Zamana müdahale edemez, geri ala-
mazsınız... Bu bence ürkütücü. Re-
simlerimde ise sıra dışı bir buluşma
olabiliyor. 20-25 yıl önce tanık oldu-
ğum, yaşadığım bir anın dışanya çı-
kabilmesi, yani resmedebilmemin
zamanı bugün gelebiliyor.
-Çağdaş yaşamdan konularda var~
Futbol resinılerini/de olduğu gibi...
KOLDAŞ-Farklı birdünya... Fut-
bol biraz daha ait kültüre, sokağa ya-
kın, ama, insani öğeler taşıyan bir
alan. lyi ve kötü iç içedır. Bu resim-
ler son bir yılın çalışmaları. Resim-
sel bazı dürtüler neden oldu futbola
dönüp bakmama. Özellikle taraftar-
lan incelemek... Kompozisyonu, renk
etkisi farklı bir arayıştı benim için.
İnsana bakış...
- Figürcü anlatını içinde kendinizi
nasıl bir yere koyuyorsunuz?
KOLDAŞ - Tanımlama yapmam
gerekiyorsa, öncelikle, ben figürcü bir
ressamım. Bu tavrın mutlaka bir ye-
re temellenmesi gerekmiyor, ama
seçmemin nedenleri var tabii ki. In-
sanla, bedeniyle ilgili düşüncelerim
var. Bir nedenim var kısaca, bu olma-
lı zaten sanatçı için. Içgüdüsel olarak
neden hep insanla ilgili olduğumu
sonradan, resim yapmaya başladı-
ğımda anladım. Figür resmi yapılan
bir atölye seçmemde etken olan da
buydu, Neşet Günal'ın atölyesini...
Natürmort gibi temalara da eğildim,
o dünyayı da çok sevdim. Natürmort-
tan örülü bir atmosfer içinde kendi-
mi resmettiğim gibi. Birtürözel dün-
ya bu aslında.
- Sizin için resimsel öğeleri, konu-
nun gerektirdiği şekilde belli bir den-
gede kullanmak mı önemli olan?
KOLDAŞ-Her ressam farklı düşü-
nür bu noktada. Kendini ve anlatmak
istediklerini ifade etmede bu araçla-
rı doğru kullanıp kullanmama önem-
li. Milyonlarca, milyarlarca değişik
versiyondur söz konusu olan. Etkili
kullanıp duygusunu karşı tarafa ta-
şıyabilir, ya da tam tersini seçebilir.
Benim resmim görsel anlamda kolay
alışılır bir resim. Ama çözümleme
açısından, ifade ettiklerimle izleyici-
nin algıladıkları birbirini tutmayabi-
lir. Resimlerimdeki bazı sembolle-
rin çift anlamı var. Kafesi çok kulla-
nınm... Esaret ve özgürlüğü beraber
temsil eden bir obje benim için. Re-
simlerimdekinin içine asla kuş koy-
mam. Bununla anlatmak istediğim
bir şey var hayatımıza dair. Birtakım
söylemlerde geçtiği gibi sonsuz öz-
gürlüklere sahip değiliz. Duygusal
yaşamımızda da... Bir de şu var, bir
sanatçının resminin kendine ait sır-
lan ve başkasıyla belki de hiç payla-
şamayacağı birtakım alanlan kalma-
lı belki de... Herhalde başka ressam-
larda da vardır bu duygu. Yaşamı-
mızda var olan bazı şeylerin de res-
miniyapmazsınız...
-Rönesans'a aitolabiteceğuıi düşün-
düğümüz nesnelerin yanında çağdaş
bazı objeler de yer alabiliyor resim-
lerinizde. Burda da kendi zamanını-
zı yaratmak mı söz konusu olan?
KOLDAŞ -Bu ancak zaman dışı
bir boyutta gerçekleşebilir. Sanatçı-
nın kurguladığı bir durum. lçsel bir
tarum, kişiye özel bir buluşturma...
Kendini anlatmak
- Resimsel etkilerde sert manevra-
lar yerine daha aynntıcı etkileri mi ya-
kalamaya çalışıyorsunuz? Genel ola-
rak da, çarpıcı, sarsıcı değil içine girip
incelemeyi gerektiren bir etki...
KOLDAŞ - Resimsel ifadede sert-
liği seçen biri değilim. Zaman zaman
birbirleriyle hiç ilişkisi olmayan bazı
nesne ve biçimleri bir araya
getiriyorum. Bunu yapabiliyor mu-
yum, yapamıyormuyum? Zaman be-
ni bir yere koyar, ben yalnızca yapı-
yorum, ama ne yapmak istediğimi bi-
liyorum. Bu beni ilgilendirmiyor bu
aşamada, çünkü başkalannın ne dü-
şündüğünü düşünerek resim yapıl-
maz.
- Figürlü resimlerinizde, don durul-
muşlıık duygusu hisedilirken manza-
ralarda bu söz konusu değil. Yaşayan
ağaçlar var onlarda. Birer figür gibi
ele almışsınız...
KOLDAŞ- Bu ağaçlar gerçekte var,
yaşıyorlar. Ege burası... Zeytin ağaç-
ları, hepsi birer insan, bireryaratık gi-
bi... Biçimler ve oradaki atmosfer, ışı-
ğın, gece ışığının bu biçimler üzerin-
de dolaşması... Çok ağaç etüdü yap-
tım, karakalem suluboya, eskizle ça-
lışıyorum. Bazılannı doğadayaptım...
(Sergi 29 Ocak 'a dekKoşuyolu Sanat
Galerisi'nde görülebilir. Tel: 0 216
340 51 56)
KÜLTÜR • SANAT www.perareklam.com.tr • (0212) 293 89 78
THEO'nun şiir tııdında sinen
MML.ENİ'nin yiirek yaka.it ntiizi
Yeni yüz yttın
Ağlayâ
bir THEO ANGELOPULOS filmi
Müzik: Eleni KARAINDROU |
Alexandra A1DINI - Nikos P0URSAN1DIS - Gîorgos ARMENIS - Vasilis KOLOVOS
litmm Theo ANGEIOPOUIOS s.noıy.Theo ÂN6ELOP0UIOS GMMII»»«»•« Aııdretts SINANOS
j » Elenl KARAİNDROU r r e
, M * Phoobs ECONOMOPOULOS Ses Morinos ATHANASSOPOULOS
<«P
u» Thco ANGELOPOULOS - Greek Filtn Conttr - Helletık firoodtasling Corp
(2004, M M , DTS)
www bftigefıîm tom
pîf BB lUM^ÂGlS Bu filmm doğıtırnıodo Avrupa Bırlığı EURIMAGES fonımdcm dosiok alınmıjlır
SHLCSE: R L M BELGE FİLM dağrttmcılığında 52. film Tel: 0212.252 25 25
BEYOĞLU ALKAZAR 293 24 66 12 00 - 15 00 - 18 00 - 21 00
ALTUNIZADE CAPITOL SPECTRUM 14 0216-651 33 30 1100_
0212-560 72 66 2200AJAKOY GALLERIA
BEYÖGLU CINE MAJEST1C
KADIKÖY TEPE CINEMAXX
0212-244 97 07 1100-1300-1500-1700-1900-2115
0216-339 85 85 1230-1700-2200
ANKARA CıNEBONUS (ARCADıUM)
ıZMIR AGORA
TZMJR MOVIELAN'D
IZMIR SEMA _
İZMİT OUTLET CENTER Eurimages 0262-335 39 39 1215 1430-1645 1900-21 00
0312- 241 12 41 1130 1330-1 530-1730-1930-2130
2200
1215
0232-278 10 10
0232-324 62 30
0232-483 91 00 1430-1645
AGLAYAN ÇAYIR
Theo Angelopoulos üçlemesinin ilk filmi olan Ağlayan Çayır'da,
1919-1949 arasında yasanan bir hayat hikayesi anlatılıyor. Eleni,
Odessa'da doğmus fakat savaş ddnemıııde hem annesı hem de
babası olmuştür. Alexis'in ailesi tarafından evlat edinilir ve aile
Odessa'dan göç eder.
Yenı bir kasabaya yerleşen aileyle beraber büyümeye başlayan
çocukların, özellikle de Eleni'nin hikayesedir Ağlayan Çayır. iki çocuk
Nikos adlı uçüncü bir arkadaş edınirler ve yaklaş.ın başka bir savaşın
eşiğinde, diktatorluk rejimi altında onlann büyümelerine.aşık
olmalanna tanık oluruz.
Bu bir Yunan trajedisi diyen Angelopoulos, Eleni'yi ITroyalı Helen)
bir simge olarak kullanmış. Bir kadının çocukluğundan başlayıp
gençligini. aşık oluşunu, anne oluşunu, sahip olduğu herşeyi kaybedip
yeniden yalnız kalışını anlatmış unlu yonetmen. "Eleni de tıpkı Troyalı
Helen gibi, ne vatanı var ne de sonunda bir katbı kalıyor" diyen
Angelopoulos bu filmle, 2004 yılında Avrupa Film Akademısi
Ödülleri'nde Eleştirmenler Özel Ödülü'nü kazandı. Üçlemenin ikinci
filmi, 1953'te Stalin'in bldüğii gün Özbekistan'da başlayan biryol
hikayesi olacak.
www.beyazperde.com
Ilanfarınız İçin:
(0212) 293 89 7«
(ıerareWom@fıeroreldam.com.tr
ferareklom@!u)ıeronlfne.com
www.feroreWom.com.tr
BULUTLARI BEKLERKEN
"50 yıl boyunca sırtına yuklenen
sırların sozlerın yukuyle
yaşamak zorunda kalmış bir
kadının, ıç hesapLasmasını, ıç
yolculuğunu anlatan ""Bulutları
Beklerken"' fılmı, kuçuk bir
lıman kasabası olan Tırebolu'da
yenı bu gune, gun boyunca
surecek sessızlıkle başlar
Insanın geçmışıne yonelık
sorularnetur yaralar acabılır'^
Ayşe'nın, Selma'nın golgesmde
surdurduğu korunaklı. sevgi
dolu 50 yıllık sessız dunyası.
kımselerın bılmedığı hangı acıyı.
hangı sırrı saklamaktadır
7
Ayşe'nın masallarla susledığı ıç
dunyasının gızemlı hıkayeien,
kuçuk Mehmet'ın du$lerle dolu
çocuk dunyasmı Karadenız'ın
buyulu dağlarında nasıl etkıler
9
Mehmet, Ayşe'nın anlattığı
masallarla duş ve gerçeğın
arasında gıdıp gelırken ve bu
dunyasmı. babasının kuşkulu
olumu ıle yersız yurtsuz kalan
ıçı yaralı arkadaşı Cengız'le
paylaşırken, kasabaya gelen
gızemlı yabancı, Rus ajanı
sandıkları Tanasıs, gerçekte
Sovyet Rusya'dan gelıp
konakladığı bu kuçuk Karadenız
kasabasında geçmışın hangı
ızlerını surmektedır
7
Mehmet
hiç bılmeden Ayşe'nın sırlarla
dolu sessızlığının kapısını nasıl
aralayacaktır9
'
www.bulutlarıbeklerken com
Sinema TEKTlf: 0216.346 0141 Bahariye Sakız Gıılu Sok No:29 K A D I K Ö Y
YOSI YAMADA'DAN
UNUTULMAYACAK BİR BAŞYAPIT
2004 EN İYİ
YABANCl FİLM
OSCAR'ADAYl
/ 12
I DALDAJAPON
AKADEMİ'OOULU
11.30-14.00-16.30-19.00-21.30
Kluge
filmleri
Bilgi 'de
Kültür Servisi- İstanbul
Goethe Enstitüsü ve Bilgi
Üniversitesi'nin işbirliğiy-
le Alexander Kluge'ın ya-
pıtlanndan oluşanfilmgös-
terimleri düzenleniyor. 24
Ocak Pazartesi 15.00,26
Ocak Çarşamba 20.00,29
Ocak Cumartesi 17.30,31
Ocak Pazartesi 15.00'te
'Düne Veda', 24 Ocak Pa-
zartesi 17.00,27 Ocak Per-
şembe, 15.00,29 Ocak Cu-
martesi 20.00,31 Ocak Pa-
zartesi 17. OO'de 'Sirkin
Tepesinde Artistler: Şaşr
kın', 24 Ocak Pazartesi
20.00,26 Ocak Çarşamba
18.00, 28 Ocak Cuma
17.00, 30 Ocak Pazar
15.00'te'TehlikedeyeAcU
Durumda Çöziinı Ölüm-
dür', 25 Ocak Salı 15.00,
27 Ocak Perşembe 17.00,
30 Ocak Pazar 20.00'de
'Kuvvetli Ferdinand', 25
Ocak Salı 17.00,28 Ocak
Cuma 20.00'de 'Duygula-
nn Gücü' adlı tüm filmler
Almanca olup Türkçe alt-
yazılı gösterilecek.
1932'de Halberstadt'ta
doğan Kluge, hukuk öğ-
reniminden sonra yönet-
men Fritz Lang'ın yanın-
da geçirdiği gönüllüluk dö-
neminden sonra film ya-
pımcısı ve yonetmen ola-
rak çalıştı. 1962'deeskiAl-
man filmlerinden uzakla-
şan, yeni anlatış tarzlannı
şart koşan Oberhausen Ma-
nifestosu'nu başlatanlar-
dan biri. Uluslararası başa-
nlar elde eden ve birçok
ödül alan ilk uzun metraj-
lı filmi 'Abschied von ges-
tern' (Düne Veda), Klu-
ge'nin öncülük ettiği yeni
Alman sinemasındaki ha-
reket için bir slogan oldu.
Adorno'nun öğrencisi olan
Kluge, sinema çalışmala-
nnın yanı sıra yazarlığa da
devam etmekte.
(0 212 249 20 09)
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Diclehan Baban (3)
Diclehan Baban'ı son görüşüm, MaçkaTaş-
lık Gazinosu'nda. Gazinonun kulisinde.
Gazinoların tıklım tıkış dolduğu yıllardı, yani
1970'lerin sonu.. Programın assolisti Behiye
Aksoy. Sadri Alışık, Oğuz Aral'ın çizgileriy-
le bezenmiş özel dekoru önünde, taşlamanın
ağır bastığı bir 'show' yapıyor. Programda Sev-
da Ferdağ var. Sevda ve Sadri Ağbi yakın
dostlarım. Maksim Maçka Taşlık'a onlarla bir-
likte gitmişim.
Dediğim gibi assolist, solistler, çalgıcılar,
akort sesleri, odalara yetiştirilen viski, sepet se-
pet çiçekler, parfüm, mücevher. Bir denizde kay-
bolurdunuz. Bambaşka ortamdı. Gazinoların ta-
rihçesini yazık ki kimse yazmadı.
Behiye Aksoy, beyaz üstüne siyah puvanti-
yeli, göz kamaştırıcı tuvaletini giymiş. Sadri
Ağbi, elbette, Turist ömer kılığında. Sevda'nın
gençliği, güzelliği ve daima bıkkınlığı, içkili se-
yirciye için için nefreti.
Kuliste ansızın Diclehan Baban. Bu kez, yaz
gecesi, lacivert ketenden bir döpiyes giymiş,
beyaz bluzu ipek. Döpiyes de, bluz da epey
yıprak. Ama ilk bakıştayıpraklığı göremiyorsu-
nuz.
Türk sinemasının vampı, çekik gözlerini da-
ha da çekik gösteren bir makyaj yapmış: Ye-
şil kalem, mavi ve gri far. Kendinden kaçmak
istercesine gülüyor, eğlenir görünüyor, yeni-
den kahkahalar savuruyor. Arkadaşlarını ziya-
rete gelmiş.
Dikkat ettiniz mi, kahkahaları sırça kırılışlıy-
dı.
Göz makyajının rengindeki, mavi-yeşil-gri
gözlerinde anlaşılmaz bir küskünlük, gözevle-
ri çökük, bakışları uzak, çok uzak, hep uzak.
O gece için zaten bu anı yazısı! Sevda'ya di-
yecek ki... Şöyle: Süt beyazı mavi ışıltılı dişle-
rinden birini, ansızın, sökermişçesine çıkarıp,
diş şekline sokulmuş çiklet parçasını yere ata-
rak... "Işte Türk sinemasının zengin, baştan çı-
kartıcı Diclehan'/.' Dişçiye gidecekparam yok!"
Sonra yine savurgan kahkahalar.
Bizim fakir ve sevgili sinemamızı acaba baş-
ka hangi 'sahne' bu kadar yansıtabilir, içe iş-
letirdi?..
Diclehan Baban, beysoylu bir aileden geli-
yordu. Cihat Baban'ın yeğeni olduğunu, aile-
nin verdiği cenaze ilanından öğreniyorduk. Bir
Kürt prensesiymiş.
Eniştesi, Necip Fazıl Kısakürek. O kadar çok
sevdiğim "Kaldırımlar" şiirinin şairi o zaman ha-
yattaydı. Ama adı cenaze ilanlarında geçmiyor-
du:
"Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları."
Beysoylu ailelerin çocukları arasından hemen
her zaman bir isyankâr çıkar. Bu, çekik, yırtıcı
gözlü, ikinci sınıf (!) sinema oyuncusu da ken-
di ailesinin isyankârıydı muhakkak. Bohem ha-
yatı seçmişti. Gözü kara çıkmış; yaşamın 'bo-
zukpara'gibi harcanabileceğini kanıtlayan in-
sanlar arasına katılmış, karışmıştı.
Kim bilir hangi içsel acılar, hangi yetinemez-
likler, reddedişler, beysoylu birailenin gün gör-
müş kızını, Yeşilçam'ın yoksul mahallesine it-
mişti. Orada ne arıyordu? Bu süreç, bu, çok
önemli yaşam kesiti bilinmez olarak kalacak.
Çünkü, pek çok benzeri, özdeşi gibi, Dicle-
han Baban da, duyuşları, fırtınası açısından
deşilmeyecekti.
Olümcül hastaymış. Kanserden 'eridiğini'
öğrenecektim. Sadece kırk altı yaşındaymış,
öldüğünde. Kim bilir hangi ruh sarsıntıları?..
Hepi topu üç kez. Yüz yüze gelişimiz. Gü-
müş yaprakların kararmışlığı, bir romanımda uy-
durduğum kırık kâse. Neden unutamadım bu
kadını? Şimdi hissediyor, biliyorum ki, yazmak
istediğim insanlardan biri. Hissediyorum ki,
yalnız öylesi insanlar beni ilgilendiriyor, boyu-
na onları yazmak istiyorum...
Öneriler:
Kitap / Soğuğa Açılan Kapı, Şavkar Altınel,
Yapı Kredi Yayınları, 2003. (Şiir üzerine eniko-
nu 'düşündürücü' yazılar.)
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I