Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2005 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
flğıp Suçun Duyupusu
BAYRAM,yarın.AmaSEKA'nın Izmitfabrikasındaki ış-
çilerveaileleri içınyarın bayram değil. Çünkü, Bayram er-
tesinde, 27 Ocak'ta fabrika kapatılarak makineleri satılıp
arazisi de kıyı rantı için AKP'Iİ belediyeye devredilecek. Bu,
yalnız cumhuriyetçi sanayinin öncüsü bir kuruluşu tarihe
gömmek değil, çoluk çocuk sahibi 734 işçiyi kapı önüne
koymak demektir.
Sonrası? Sekız ay verilecek teselli ücretlerinin ardından
tekrar işveren kapılarını aşındırma, bulunursa asgari üc-
ret veya daha düşük parayla rasgele bir işte çalışma ya
da ömür boyu işsizlik. Oysa, fabrikayı yuva sayan bu uz-
manlaşmış insanların hepsi, yol gösteren ve birazcık ek
yatırımı göze alan devlet olsa verimi arttırarak daha fazla
üretmek için canla başla çalışmaya hazır. Hem de, kâğıt
tüketiminde Avrupa'nın en gerisinde kalan, böyle bir du-
rumda bile üretim açığını kapatmak için dışa para saçan
bir ülkede. Vaktiyle Işletme Müdürlüğü'nün ve şimdi Sellü-
loz-lş Sendikası'nın yaptıkları çalışmalar gösteriyor ki, es-
kiyen ve satılan makinelerden sonra kalan dört makine için
5.8 dolarlık ek yatırım yapılsa şimdi 73 bin ton olan kuru-
lu kapasiteyi 90 bin tona çıkarmak mümkün. Fazla arsa-
nın satımıyla ek yatırımın parasını çıkarmak da.
Peki, bu mantıksızlığı ve kamu yararına aykırılığı yargı
yoluyla durdurmanın çaresi yok mu? Var ama, bir de
Balıkesir'deki SEKA örneği var. Resmi rakamlara göre, 198
milyon dolara yapılan o fabrika, sadece 1 milyon 100 bin
dolara Albayraklar'a satılmış. O konuda Ankara idare mah-
kemelerince verilip Danıştay'da kesinleşen yürütmeyi dur-
durma ve iptal kararlarına karşın fabrika hâlâ alanın elin-
de. Kararları uygulatıp fabrikayı gerı alacaklar nerede?
Zaten tek örnek o değil ki. Anayasaya ve yasalara ay-
kırı olarak işletme hakkının devri yoluyla özelleştirilen Te-
kirdağ, Hopa, Sinop, Rize, Ordu, Giresun ve Antalya li-
manları için 2000 yılında verilmış bir yığın yürütmeyi dur-
durma ve iptal kararına karşın limanların hepsi kapanla-
rın elinde bugün. Aralık sonunda, üstelik demiryolu bağ-
lantısı olan Izmir, Bandırma, Samsun, Mersın, Derince, Is-
kenderun limanları için de aynı yoldan özelleştirme kara-
rı alındı. Şimdi, "son on yılda ortalama yıllık 100 milyon
dolar kâr sağlamış olan, hatta 1999'da olduğu gibi 128
milyon dolarlık kâra kadar çıkmış olan bu limanların özel-
leştirilmesi kamu yararına aykırıdır" diye yine yargıya gi-
dilince, alınacak kararları kim dinleyecek? Kim uygulata-
cak? Uygulamayanları kim sorguya çekip cezalandınlma-
larını isteyecek?
Yargıya karşı bu aldırmazlık, hatta meydan okuyuş bir
ağırsuç değil midir? Haydi Türkiye Cumhuriyeti "sos-
yal devlet" olmaktan vazgeçmiştır diyelim; "hukuk dev-
leti" olmayı da mı bırakmıştır? Anayasası da mı palavra?
Işbuyazı, satılan SEKAfabrikalarının vedevredilen liman-
ların bulunduğu illerdekı cumhurıyet savcılanna seslenen
yüzbinler adına açıkça yapılmış bir ağır suç duyurusudur.
Kurultay ve Kamutay
CHP, bu kargaşa ve kaos ortamına nedensiz gelmedi. Bıçak darbesinin ya da
kurşun yarasmın ölümcül etkileri nasıl giderek ağırlaşırsa, 2002 genel
seçimlerinde, partiye "bal şerbeti" diye içirilen zehrin neden olduğu yıkımın
altında kalma korkusu, 29 Ocak Kurultayı'nı kaçmılmaz kıldı.
A. Gailİ A Ş I K 16. Dönem Kayseri CHP Milletvekili
• smet Paşa, kimı telkinlerin de etkisi altın-
I
da, 1965 seçünleri öncesinde "CHPorta-
nın solundadır" çıkışını yaptığında, popü-
lizmin pençesindeki Türk siyasal yaşamı
toz duman oldu. Demirel'in genel başka-
nı olduğu Adalet Partisi, "Ortanın solu, Mosko-
va'ıunyolu" naralan ile seçim meydanlarını in-
letti ve yüzde 56 oyla tek başına iktidara geldi.
Gençlerin Işçı Partisi'nde kümelenmesıni ve
CHP'nin taze kan kaybını önlemeyı amaçlayan
Paşa'nın bu tarihsel atılımı, "CHP'ninyenflgine-
deni" olarak gösterildi. Önceleri ortanın solu-
nu "Boynuzsuz koyunun hakkını boynuzlu ko-
yuna yedirmenıek'' biçiminde açıklayan ve sa-
hiplenen Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Turhan
Feyzioğlu'nun, giderek "bu açılımın parti içi ve
dışı kötü niyetlilerce istismaredildiğt" noktasın-
dan hareketle hem lsmet Paşa, hem de Ecevit'le
arası siyaseten açıldı, 48 senatör ve milletveki-
liyle birlikte CHP'den kopmaya kadar gidecek
büyük bir ideolojik kavganın, parti meclisi ve
parlamento grubu dahil tüm uygun platformlar-
daki gümbürtüsü, örgütleri sarsmaya başladı.
tşte o günlerde rahmetli Feyzioğlu, memleketi
Kayseri'de, CHP il binasında bir toplantı yaptı
ve partilileri "olayın özü" hakkında bilgilendir-
mek istedi. Hepimiz dikkat kesilmiş biçimde
Feyzioğlu'nu dinlerken kavganın birbaşka oda-
ğı ve güçlü aktörü Ecevit'in adı geçince, parti-
de ve Kayseri'de büyük saygınlığı olan, şahsen
çok iyiliklerini gördüğüm işadamı rahmetli Arif
Molu, -biraz da hemşeri olmanın içggüdüsel et-
kisiyle- sağ elinin şahadetparmağını ileriye uza-
tarakveEcevit'ikastederek Markasfdedi. Fey-
zioğlu, hafifçe tebessüm ederek "Marksist de-
ğildebirazsosvaltstfıkirliolduğuanlaşriıyor" dü-
zeltmesini yaptı. Kırk yıl önce yaşanan bu ola-
yı anlatmamın nedeni, CHP'nin tarihinde ve si-
cilinde siyasal rakibin karalanması yönteminin
bulunmadığını, mücadelenin ölçülü, düzeyli,
edep ve vicdan sınırları içinde sürdürülegeldi-
ğini vurgulamaktır.
"Genel ve yerel seçimlerde garantili aday ol-
manın bedeli ve tarifesi bulunduğu" çokça ya-
zıldı ve Sayın Baykal'ın yüzüne de söylendı.
Beyefendinin, yazılanlan görmeyen gözleri, söy-
lenenleri duymayan kulakları ve yolsuzluklara
karşı "duyarlı" vicdanı, Sangüliçin birden ha-
rekete geçti. "Rüşvetçi, tahrip kaJıbı, cerahat"
ve tüm muhalifleri için "çapuleular, komplocu-
lar" saldın ve suçlamalan hızını hiç kaybetme-
di. Kendisinin, Sayın Erdal înönü'ye karşı aç-
tığı koltuk savaşımında muhatap olduğu en ile-
ri eleştiri "Soramluluktan kaçar"dan ıbarettir.
Baba înönü, Sayın Ecevit'e en fazla "Partiyi
macerayasürüklüyor" diyebilmişti. Çünkü, Inö-
nüler'i "Üslubu beyan, aynıfleinsan" özdeyişi
bağlıyordu. Sayın Baykal'ın, siyasal rakiplerini
aşağılamada ve onlara hakaretleryağdırmada ku-
ral ve sınır tanunaması, toplumda derin bir üzün-
tü ve şaşkınlık yaratmaktan öteye bu ruh hali,
CHP ile halkarasındakendisininoluşturduğupsi-
kolojik engelleri kronikleştirerek partiye sınır-
sız zararlar vermekte, kamuoyu bu talihsiz ge-
lişmeleri demokratik rejim ve parlamenter sis-
tem açılanndan kaygıyla izlemektedir. Burada
herkesin aklına gelen bir soru: Siyasal yaşam-
lan, her ikisi de rahmetli ve politikada ekol olan
Eyuboğluve KotiTle bütünleşmiş kımi kıvrak po-
litikacılann, Kotiller' ın kızının aıle saygınlığı ta-
rumar edilirken aldıklan duruş, en azından ve-
fa kavramıyla nasıl ı/ah edilebilir. tsmetPaşakur-
tardığı Uşak'ta başını taşla yaranlara; Atatürk,
milletvekili seçılmesini yasayla önlemek isteyen-
lere bıle bu kadar acımasız ve ölçüsüz olmamış-
tı. CHP, bu kargaşa ve kaos ortamına nedensiz
gelmedi. Bıçak darbesinin ya da kurşun yarası-
nın ölümcül etkileri nasıl giderek ağırlaşırsa,
2002 genel seçimlerinde, partiye "bal şerbeti"
diye içirilen zehrin neden olduğu yıkımın altın-
da kalma korkusu, 29 Ocak Kurultayı'nı kaçı-
nılmaz kıldı. Her sıkıştığında oldubitti kurulta-
yı yapıp sıynlma uyanıklığını yöntem olarak
seçenlerin, bu defa işleri zor ve papuç pahalı gö-
rünüyor. Partiyi kilitleyenlerin, DNA'sını ve kim-
yasını bozanlann, yörüngesini ve kıblesini de-
ğiştirenlerin "Cumhuriyetinbütün kaleleridüş-
tü, elde kalan sadece CHP, şimdi onu da düşüre-
cekler" söylemi ile partınin arkasına saklanma
kurnazlığı, bu defa tutmayabilir. Bize göre CHP
yeniden açıldığında, Sayın Baykal'ın eline geç-
mesiyle kalede gedikler açılmaya başladı, 2002'de
temelden çöktü. Öyle olmasaydı, Cumhuriyetin
öteki kaleleri zaten düşmezdi. CHP, tarihsel ve
keskın bir dönemeçte. Kurultay delegeleri alı-
şık olduğumuz masallara inanıp partiyi bu hale
getirenlerin elinde mi bırakacaklar, yoksa vekâ-
letini taşıdıkları partılilerin eğilimlerine sadık ka-
larak CHP'ye taze bir kan verecek, sosyal de-
mokrat kıtleyi ayağa kaldıracak bir soluk mu üf-
leyecekler, bunu yakında göreceğiz.
Atatürk'ten Çanakkale Valisi'ne Açık Telgraf...
L
ozan barışından
sonraydı, bir ak-
şam, Atatürk'ün
sofrasına Özel Kalem
Müdürü telaşla yaklaştı
hatemoglü1 9 2 4 X M
^
Takım Elbise*
ve bir şifreyi okudu. Ça-
nakkale Valiliği'nden ge-
liyordu. lki büyük devlet,
Çanakkale'nin bazı yerle-
rine (mezarlıklanna ola-
bilir) kendi bayraklannı
asacaklannı büdirmişler-
di. Vali de bunu haber ve-
riyor ve ne yapması em-
redüeceğini soruyordu.
Mesele mühimdi. Türk
topraklarına yabancı mil-
letlerin bayraklan asıla-
caktı.
Atatürk, telgrafm ma-
hiyetini öğrendikten son-
ra:
- Acelesi yok, cevabını
verdi ve Özel Kalemi Mü-
dürü'nü savdı.
Bundan daha acele ne
olabilirdi? Vali, şifreyi
çok acele kaydı ile çek-
mişti. Öbür gün öğle ol-
madanyabancı devlet mü-
messilleri bayraklannı çe-
keceklerdi. Valinin ala-
cağı tedbir, ancak alaca-
ğı emre bağhydı.
Özel Kalem Müdürü
yarım saat sonra tekrar
Atatürk'ün huzurundaydı.
Atatürk kaşlannı çattı:
- Veririz dedik ya, ne
acele ediyorsun?
Tekrar sofradan aynlan
müdür, öte yandan da sı-
kıştınhyor, çok acele olan
telgrafa cevap verilmeyi-
şi Çanakkale Valisi'ni de
güç duruma düşürüyor-
du.
Saat ondu. Atatürk'ün
fikri alınmadan cevap ve-
rilemeyeceğine göre bu
cevabı mutlaka bir an ev-
vel almak lazımdı.
Saat on birde Çanak-
kale Valisi ikinci bir telg-
rafla şifreye cevap isti-
yordu. Özel Kalem Mü-
dürüyine Atatürk'ün sof-
rasına yaklaştı, Atatürk
inanılmaz bir soğukkan-
hlıkla:
- Nedir bu aceleniz ve
telaşınız, dedi. Elbette bir
cevap veririz. Bırakın da
biraz rahat edelim.
Özel Kalem Müdürü
tekraruzaklaştı. Arka oda-
larda ilgili memurlann te-
laşı devam ediyor. Ata-
türk'ün bu haline bir tür-
lü akıl ermiyor, sofradan
kalkma zamanını da ge-
ciktiriyordu. Çanakkale
Valisi'nin telgrafina mut-
laka cevap vermek lüzu-
munu şiddetle duyanlar
da neticeyi merak ve en-
dişe ile beklemekteydi-
ler. Atatürk'ün mutlaka
bir cevap vereceğini bili-
yorlardı. Yalnız bu, nasıl
bir cevap olacaktı ki, bu
nazik durumu halledebil-
sin?
Gün ağarmak üzereydi.
Atatürk, Özel Kalem Mü-
dürü'nü çağırdı:
- Şifreye cevap verdiniz
mi?
Özel Kalem Müdürü
görevini savsaklamış in-
sanlara mahsus bir korku
ile:
- Hayır, dedi, Zâtıâlile-
ri...
Atatürk sözünü kesti:
- Yazınız, öyleyse...
Çanakkale Valiliği'ne.
Çanakkale topraklan-
na yabancı bayrağı çek-
meye yeltenenleri, kim
olurlarsaolsunlar, derhal
ellerine kelepçe takarak
Ankara'ya sevk ediniz.
Ve sordu:
- Ne yapacaksınız şim-
di?
- Şifreye şifre ile cevap
vereceğiz efendim.
- Hayır, dedi, şifre ile de-
ğil, bu telgrafı açık çeke-
ceksiniz.
Telgraf derhal çekildi.
Bahsettikleri saatte Ça-
nakkale'de yabancı dev-
letlerin bayraklan şöyle
dursun, temsilcileri de or-
talarda görünmüyorlardı.
(Atatürk Ansiklopedisi,
Cilt: 3 Sf: 8-9)
Yukarıdaki alıntı bir
devrimcinin, tarih yara-
tan bir dehanın, devlet
kurmuş bir yöneticinin
açık, gerçek sözleri ve ey-
lemleri.
Ne güzeldi çocukluk
çağımızdaki o günler.
Mutluyduk, umut doluy-
duk. Çoşkuyla yaşama,
umutla geleceğe bakıyor-
duk. Dünya kamuoyu da
bütün dikkatiyle büyük
bir saygınhk içinde, beğe-
niyle bu çok bilinmeyen-
li bir denklem gibi yara-
tılan oluşumları dikkatle
izliyor, saygı duyuyorlar-
dı. Öyle ya, dört yönden
ülkesine giren düşmanı
temizlemiş, borçlarını
ödemiş, sıfırdan sanayi,
kültür, sosyal, siyasal atı-
lımlar ve devrimlere kalk-
mış, hepsini de, 1938 yı-
lına gelindiğınde, 15 yıl
içinde dünyada -kalkın-
ma hızı bakımından-
üçüncülüğü yakalamış...
Bundan daha büyük tan-
sık (mucize) ne ola ki?
Sonra ne olmuş, nasıl
olmuş ve köprülerin al-
tından coşkun, temiz su-
lann yerine, kan, irin, ça-
mur akmaya başlamış.
tşte 14 Mayıs 1950'de
gelen "karşıdevrinı"in ül-
keyi nereye götürdüğü-
nün bir görüntüsü bu.
Şimdi o günün toplum-
sal saygınlığmı, ülke ya-
rarlanna olan titizliğini,
bir de bugünün edilgin,
ezgin, yabancı hayranlığı
içinde şaşkın, bezgin sü-
rüp giden bu ruhsal den-
gesizliği düşünün.
O kadar ki ülke yöne-
timinin başındaki Başba-
kan Yardımcısı, Dışişleri
Bakanı gazetecilerin;
"Amerikalılar askerleri-
mizin başına çuval geçir-
mişlerdi, özür dilcdiler
mi" sorusuna biraz da şa-
şırarak "Amerikagibi sü-
per bir devlet hiç özür di-
ler mi?" diyebiliyor.
Büyüklüğün ölçüsü
ABD'nin dolan değildir.
Askcrimizin kafasına çu-
val geçirip onurumuzu
kırdıktan sonra hiçbir şey
olmamış gibi (Affedersi-
niz bile demeden) olayı
geçiştirmek nasıl açıkla-
nabilir? Bizim anlı şanlı
yöneticilerimiz de bilinç-
sizce, deneyimsizliğin
dengesizliği içinde boca-
lıyor.
İşte 1923 Cumhuriyet
Aydınlanması ve işte
1950'den sonra ekono-
mik, sosyal, siyasal, kül-
türel, hukuksal ve etik
yönlerden geldiğimiz
yer!.. Ne dersiniz değer-
li halkım, uyanmanın, sil-
kinmenin zamanı gelme-
di mi?..
PENCERE
Gorgusuzlugun
Egemenliğine YuhL
Kendini bilen insan, hiçbir çağda görgüsüzlü-
ğü yaşam biçimi saymamıştır. Çevreme bakıyo-
rum, dolaştığım yerleri gözlüyorum, televizyonu
izliyorum, gazeteleri okuyorum, toplumda en kü-
çüğünden en büyüğüne lüks ve gösteriş merakı
doruk noktasına çıkmış...
Otobüse trene binmek bile ayıp şey!..
Neoliberalizmin yaşam felsefesinde köşeyi dö-
nememek en çarpıcı yetersizlik göstergesi...
Büyük suç!..
Adı duyulmuş gazetecilerin çok sıfırlı bir çek ya
da bir villa ayağına kişiliklerini sattıkları dönemi
yaşıyoruz...
'Görgüsüz zenginlik' toplumu kafakola aldı...
•
Abidin Dino anlatıyor:
"Sinemada en önde oturan kimdir?
- Sait Faik'f/r
Yanaşın ondan birsigara isteyin...
Veriyorsa Sait Faik'tir.
Gözleri mavi mi?
- Sait Faik'tir.
Size yan bakıyor mu?
- Sait Faik'tir.
Sait Faik Abasıyanık'a, büyük adamsın, derse-
niz o size:
- Yuuuut!.. der.
Eee, o Sait Faik'tir..."
Sait Faik'in Istanbul'u artık kalmadı.
O Istanbul nasıldı?
Denizi masmavi, pırıl pırıl, havası yosun kokan,
tertemiz, tramvayları çan çan eden Istanbul!..
Kibriti çaktın mı; havagazı, düğmeyi çevirdin mi
elektriği yanar; musluğu açtın mı akan suya Ter-
kos' denir; gereğinde içilir.
Ne gecekondusu var, ne apartmankondusu,
ne gökdeleni... Caddelerinde tek tük otomobil
salınır, magandasız, zontasız, yobazsız bir Istan-
bul... Sait Faik bu Istanbul'un keyfini, gösterişten
uzak, sade alçakgönüllü bir yaşamla sürdü.
Büyük bir öykücüydü..
Büyük adamdı..
Ama hiç büyük adamlıktaslamadı... ',
Sıradan biri gibi gösterişten uzak yaşadı.
•
O yıllarda 'yaşam biçimi' olarak sadeliği, içten-
liği amaçlayan bir dünya görüşü geçerliydi...
Parayla pulla gösterişe kalkanla alay edilirdi; her
kim villasıyla, konağıyla, şusuyla busuyla kendi-
ni saydırmaya kalkarsa, rezil olur çıkardı.
Sait Faik'ten Orhan Veli'ye, Orhan Kemal'den
Bedri Rahmi'ye sanatçıların yanı sıra Babıâli'de
ünlenen yazar çizer takımı da kendini bilirdi.
Kişi, kalemiyle fırçasıyla adam olursa olur, vil-
lasıyla, arabasıyla, banka cüzdanıyla, lüks yaşa-
mıyla, görgüsüzlüğün fiyakasıyla değil...
Adama sorarlar:
- Resimden mi, şiirden mi, öyküden mi, gaze-
teye yazdığın haberden mi kazandın bu villayı?
Yoksa yalı, araba, villa için üçkâğıt mı açtın?..
Neoliberalizm, çoğunluğu açlıktan kıvranan
dünyaya tüketim çılgınlığını pompaladı, çoğu ül-
kede Türkiye'deki gibi görgüsüzlükegemen;kon-
for yetmiyor, lüks hırsı dörtnala doludizgin; ama
bilmem ki insanlık daha mı mutlu?
Oysa kendini bilen insan, hiçbir çağda görgü-
süzlüğü yaşam biçimi saymamıştır.
Dârülaceze'nin
dayanışma felsefesinden ilham alalım
Kimseşizlerin
Kimsesi Olalım
Bayramlık Fiyatlarla.^
— Bayramda da açığız.
EK + KRAVAT + KEMER + AYAKKABI
Bayram
YTL
Samanyolu 18 Osmanbey
Tel: (0212) 225 62 00 Faks: (0212) 233 30 50
YTL 'den başlayan fiyatlarla
SUADİV'
Bağdat Caddesl Tel: (0216) 369 00 49
.•iiMDİK'lllın-.r IKITfU.U OI1TI.FT
Dumankaya Outtet Center Tel: (0216) 473 52 55 Turgut Özal Cad. No: 153 Tel: (0212) 549 40 56
ı/i-.,|jr,;
l||li:f<;;j-||i:R
, KONYA M I fEP6 REAL
Tel: (02621 335 57 35 No: 45/46 Tel: (0332) 265 19 80Tel: (0262) 335 57 35 NO: 45/46 Tel: (0332) 265 19 80
;« )MYA MAliGRA ÇORLU ORION
Tel: (0332) 241 61 15 Tel: (0282) 673 26 64
«KJNGULDAK ERZURUM
Gazlpaşa Cad. No: 77 Tel: (0372) 252 17 98 Yakutlyö Alıjvetlş Merkezl No:l Tel: (0442) 233 22 23
i)ATMAN ELAZIĞ
Balıkçılar Cad. Yıldızkaya İşhanı Gazi Cad, No: 31 -A Tel: (0424) 238 99 00 - 10 hat
:)ATMAN
Balıkçılar Cad. Yıldızkaya İşhanı
No: 7 Tel: (0488) 213 38 07
Hoşgörü ve Devlet Adamı,
Altıparmak Cad. No: 44 Tel: (0224) 223 41 40 Güres Cad. No: 21 Tel: (0484) 224 00 43
M. İskender OZTURANLI
S
abır, hoşgörünün bir ürünü-
dür. Türk Dil Kurumu'nun
Türkçe Sözlüğü'ne göre sa-
bır, "acı, yoksulluk, haksı/Jık gibi
nedenler karşısında ses çıkarma-
dan, onların geçmesini bekleme er-
demi"dir. Bir bakıma da "dayanç"
demektir. lnsanın türlü olaylar kar-
şısında dayanması, dayanmasını bil-
mesidir sabır. Aynı zamanda adalet,
ahlak ve hoşgörü gibi bir erdemdir.
Bilindiği gibi erdemin bulunmadı-
ğı yerde hiçbir şey yoktur. "Erdem-
siz güzellikbile kokusıız çiçeğe ben-
zer." Sabnn da erdemle birlikte yü-
rümesi, erdemle yan yana bulun-
ması gereklidir. Erdemsiz sabır, sa-
bır değil nafile bir bekleyiştir. Sa-
bır ise bekleyişin erdemli olanıdır...
Sabırlı ohiıak politikacılann baş-
lıca özelliği olmaklabirlikte, asıl sa-
bırlı olması gereken iktidar adam-
landır. Bunlann kolay kolay kız-
maması, gücenmemesi için öncelik-
le erdemli olmalan gerektir. Erdem-
li olmayan bir devlet adamı, sabır-
lı olamaz. En ufak bir eleştiri kar-
şısında bağınr, çağırır ve sinirlenir.
Sinirlilik, devlet adamınayakışma-
yan bir davranıştır. Sinirlenmek ve
kızmak, bir bakıma haksızlığın gös-
tergesidir. Haklı olan kişi, kızmadan
ve gücenmeden sorulan soruya ya-
nıt verebilen kişidir. Çünkü "Dev-
let bir sabır işidir." (Tinıur).
Sabırla beklemek başka, pusuda
beklemek başka şeydir. Kimi kişi,
karşısındakinin en ufak bir yanılgı-
sı karşısında hemen üstüne atlama-
yı düşünür. Hoşgörüden yoksun ol-
dugu için böyle yapar. Konuyu se-
rinkanhhkla irdeleyip sonuca ula-
şacağına, heyecanla hareket eder.
Böylesine bir tutum her zaman in-
sanı yanlışa götürür. Anımsanaca-
ğı üzere 1970'li yıllarda Fransa'da
gençlik olaylan yaşanmıştır. Tehli-
keli bir düzeye de ulaşmıştır. Ne
var ki Fransız devlet adamı olayın
üzerine soğukkanlılıkla gitmiş, genç-
lere elini uzatmış, onlara sevgi ile
yaklaşmak suretiyle tehlikeyi atlat-
mıştır. Ülkemizin devlet adamı ise
bir sabırsızlık ve telaş içinde sert ön-
lenıler almaya kalkışmış, silahlı sol
militanın karşısına silahlı sağ mili-
tanı çıkarmıştır. Bu tutum işleri büs-
bütün karıştırmıştır.
Devlet adamı karşılaştığı olayın
sonucunu iyice hesap etmeli, dav-
ranışını ona göre düzenlemelidir.
Bu nedenledir ki "Sabnn sonu sa-
lemetthf, "Sabırlakorukhelvaolur"
demiş atalanmız. Kimi zaman bir
olay karşısında belirli bir süre sab-
retmek gerekir, kimi zaman da der-
hal karar verip eyleme geçmek da-
ha olumlu olur.
Gerçek bir devlet adamı sabredi-
lecek yerde sabretmeli, eyleme ge-
çilecek yerde vakit geçirmeden ey-
leme geçmelidir. Çünkü sonuna ka-
dar sabır, devlet adamından çok der-
vişlere özgü bir davranıştır. Ne var
ki devlet adamı her zaman hoşgö-
rülü olmalıdır.
Hoşgörünün bulunmadığı bir yer-
de özgürliiğün de, adaletin de var
olamayacağını hesaba katmalıdır.
Bilmelidir ki hoşgörüden yoksun
olan bir kişi, dar düşüncelidir. Ken-
disi gibi düşünmeyenlere iyi gözle
bakamaz. Tarih, bu gibi devlet adam-
lannın kendilerini de ülkelerini de
yıkıma götürdüklerinin örnekleriy-
le doludur.
lyilik yaradılifimııdcı, dayanışmo ise geleflfek1Pffflf[Jö)e var. '
Yaşanılır bir dünya için hadi gayreHiyelim...
Bayramlarımııı fırsat bilelim, birbirimiıin sigoMtı olalım, «*
Atalarımıı bajormissa bix neden boşarmaydlım. ,«1^%
Haydi durma gün bugün yarm geç ola
110 yıldır korunmaya ve bakımo muhiaç insanlanmızı dın, dıl, ırk,
cınsıyel aynmı gozetfnebıztn sevgı ve şefkatle banndıratı
Dârulaceze Muessesesı Bağrşlorınızlo ayoktadır
Sevgiyle... şefkatle... umuria... yannlara
KURBAN BAĞIŞI İÇİN:
T C Zıraat Bankası Şislı 5b 33376764-5003
Kurban Bedeli 275 YTL - (Bir hısseye ısobet eden sığır]
Darulaceıe kapı önûnde
tek fiyaf üıerindtn tartılorak kurban sotıjı yopılmoktadır,
DİĞER BAGIŞLARINIZ İÇİN:
T C Zırool Bonkası 5ısli Sb 33376764-5002 T Vakıfior Bankosı Perpo 5b 20! 0474
1 Vakıflor Bankası Sıslı 5b 2000005 T Halk Bonkası Perpo Sb 862-16000026
www.darulaceze.gov.lr T Is Bankası Perpa Sb 199000
Oorûlmeı. CoJd«ıi No. 17 Okımydonı iutınbııl M; (0212) 320 10 20 15 M Fob: (0312) 221 03 03
ftHiu-mrwı/>ıiwın,r ı \ı 6,wrM «'tplikm Mıi'iltır [kiMHnmu Ihniffr i »rlm M«l<ıukı> ltnl,li) >k,n), ıjjıfı'mom
An Sm CumhurİYCt ui'uf.HdAii ttdrlu. HJYtrij'jJümjlJf Kurmmu-A w n i j IIII1H[UIIH. Jfinl ((iıııtjrUı» .-rfcr: