22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA J\_ U JLJ J. U M\ kultur(«)cumhuriyet.com.tr 15 Ünlü keman virtüözü Ayla Erduran'm eski konser kayıtlarmdan oluşan dört albümü, Trio Lila'dan çıktı Ustadan arşivlikkayıtlarAYÇA TEZER Türkiye'nin yetiştirdiği en bü- yük keman virtüözlerinden biri olan Ayla Erduran'ın eski kon- ser kayıtlarından oluşan dört albü- mü, 'Trio Lila Müzik' etiketiyle yayımlandı. Tutkulu yorumu ve büyük yaraücılığıyla yıllarca dünyanın her köşesinde verdiği konserlerinden büyük övgüler derleyen Erduran'ın 196O'lı, 1970'li yıllarda Bükreş, Lutry, Cenevre ve Ankara'da yapılan konserlerinden oluşan dört albüm ilk kez CD olarak piyasaya çıktı. Bu dört CD'lik çahşmanın önem- li bir özelliği de Fazıl Say, tdil Biret gibı piyano virtüözlerini ye- tiştıren usta müzik adamı Mithat Fennıen'in tek konser kaydını da içermesi. Fotoğrafları Ara Güler ve Sedat Pakay'a ait olan CD ki- tapçığında, CD'lerde yer alan ya- pıtlar ve bestecileriyle ilgıli bö- lümlerı ise daha önce "Ayla'yı Dinler misiniz?" kitabını da ka- leme alan Evin İlyasoğlu yazdı. Müziğe ilk adımını 4 ya- şında atmış Bu çahşmanın 1992'den beri gün- deminde olduğunu, fakat birtakım olanaksızlıklaryüzünden 12 yil kadar geciktiğini dile gctiren ünlü sanatçı, "Benim için çok değerli olan eski kemammı satıııca çok üzüldüm. O kenıanımla lıalkın önünde ve rad- yolarda yaptığım canlı yayınların kayıtlarından oluşan bir plakyap- mak istedim" diye anlatıyor album- lerin çıkış noktasını. Konser kayıtla- rından ses niteliği en iyi olanlan seç- tiğini söyleyen Erduran, albümlerin arkasının geleceğini de müjdelıyor. 5 CD daha çıkarmayı düşündüğünü söyleyen ünlü virtüöz, "Çok ilginç konser kayıtları var elimde. 1958 yılında Ulvi Cemal Erkin'in kendi yönetiminde Avrupa'da ilk kez ça- A lınan konçertosunun, yine 1958'de Cemal Reşıt Rey yönetimindeki Be- lediye Orkestrası eşliğinde 'Senfo- nı Espagnole'un canlı konser kayıt- ları, bunlardan birkaçı. Bir de Bil- kent'te ünlü Rus çellist Alexander Rudin'le birlikte çaldığım Brahms'ın ikilisi var. Konser kayıt- larını daha dinlemedim. Eğer ho- şumuza giderse ondan da bir al- büm yapabiliriz" dıye gelecekte ya- pacağı çalışmalan açıkhyor. Amenka'dan İngıltere'ye, Brezıl- ya'dan Hındıstan'a, Kanada'dan Is- viçre'ye, Afrika'ya dünyanın her ye- rinde yüzlerce konser veren, Yehudi Mcnulıin, Andre Navara, Viktor Pikaizen, Fallot, Alexander Rudin gibi ünlü virtüözlerle aynı sahneyi paylaşan Erduran, müziğe ilk adımı- nı 4 yaşında bir başka ünlü keman us- tası Karl Berger'ın öğrencısi olarak atmış. Ardından tvan Calamian, Zi- no Franccscatti, David Oistrakh gı- bı dünyanın en büyük keman ustala- rının öğrencısi olan Erduran, "Bu kadar iyi hocalarla çauştığım için çok şanslı olduğumu düşünüyo- rum. Onların hcnı öğrencisi, henı arkadaşı henı de çalışma arkadaşı oldum. Bunun dışında, Yehudi Me- nuhin'in hayatımdaki yeri çok farklıdır. O benim hocanı dcğil, a- ma manevi hocanı oldu. tlk Islan- bul Müzik Festivali'nde Suna Kan, ben ve Menuhin konser verdik" dı- yor. 13 Marfta CRR'de I973'ten 1990'lara kadar İsviç- re'deki Conservatoire Popula- ire'de ve Lozan Konservatuvarı ustalık sınıfında ders veren sanat- çı, o sıralarda içinde bulunduğu maddi sıkıntıdan dolayı öğret- menlik yaptığının altını çizerek o günleri şöyle anlatıyor: "Konser piyanistliğinin zirvesindeyken yemek, içmek, yaşayabilmek için ders vermek zorunda kal- dım. Ama onu da yine severek yaptım. Çok zor günlerdi. Açık- çası müzik kariyerimin zirve- sindeyken öğretmenlik yapma- yı istemezdim." Şu anda sürekli öğrencısi bulunmadığına, bu so- rumluluğu almak istemedığıne değinen Erduran, çok yetenekli ve belli bir düzeye gelmiş gençlere beş on günlük dersler verdiğini söylüyor. Türkiye'den Fazıl Say, Toros Can, Hüseyin Sermet gibi sanat- çıların uluslararası alanda önem- lı yerlerı olduğunu dile getiren . merika'dan ingıltere'ye, Brezilya'dan Hindistan'a, Kanada'dan îsviçre'ye, Afrika'ya dünyanın her yerinde yüzlerce konser veren, Yehudi Menuhin, Andre Navara, Viktor Pikaizen, Fallot, Alexander Rudin gibi ünlü virtüözlerle aynı sahneyi paylaşan Erduran'ın l960'lı, 1970'li yıllarda Bükreş, Lutry, Cenevre ve Ankara'da yapılan konserlerinden oluşan dört albüm ilk kez CD olarak piyasaya çıktı. Ayla Erduran, keman sanatçıları- nın henüz daha bu başanya ulaşa- rnadıklarını ama Cihat Aşkın, Özcan Ulucan, Atilla Aldemir gibi kemancılann umut verdiğini vurguluyor. Günümüzde klasık miizik alanında müthiş bir rekabet olduğunu belirten sanatçı, Türki- ye'de klasik müzığin gün geçtık- çe ilerledığinı, ama ülkenin için- de bulunduğu ekonomık koşulla- rın klasık müziğın halka ınmesı- ni engellediğinı düşünüyor. 12 yıldır birlikte çalıştığı ünlü pıyanist Ayşegül Sarıca'yla ver- diklerı konserleri sürdüreceğini belirten Erduran, 13 Mart'ta Ce- mal Reşıt Rey Konser Salo- nu'nda, 30 Mart'ta ise David Oistrah'ın torunu Valery Oist- rah'la Boğazıçı Üniversıtesi Al- bert Long Hall'de konser verecek. Ankara Devlet Operası'nda ilk kez sahnelenişinden 42 yıl sonra 'Kiss Me Kate' Izmir'deÖNDER KÜTAHYAL1 Cole Porter, "Kiss Me Kate" (Öp Be- ni Kate) adlı müzikalinde, Shakespe- are'in "Hırçın Kız"ı ile 20. yüzyıl Ame- rikan yaşamını birleştirmekte, böylece oyun içinde oyun oluşmaktadır. İZDOB, bu sevimli yapıtı 8 Ocak akşamından baş- layarak gösterıme sunuyor. Oyunu Altan Günbay sahneye koymuş. Orkestrayı Ali Hoca yönetiyor. Dekorları Erkut Uzelii, kostümleri de Şanda Zıpçı yapmış. Joen Schnee'nin koreografisini Senıra Şatıroğlu uyguluyor. Başrollerde Bariton Altuğ Dilınaç (Fred Graham/Pet- ruchio) ve Soprano Selmin Günöz (Lillı Vanesı/Katherine) var. Oyunu büyük ölçü- de bu ikı sanatçı yürütüyor. Söylediklerı solo şarkılar ve düetler çok güzel. Öbür sa- natçılar da başarıyla görev yapıyor. İzmir'e yenl bir soluk Nereden nereye geldik. Ankara Devlet Operası "Öp Beni Kate"ı 1963'te ilk kez sahnelediğinde, müziğin ve tiyatronun yet- kilileri arasında ateşli bir tartışma başla- mıştı. Rahmetli Faruk Güvenç, olayı An- kara Devlet Operası'nın savurganlığı ola- rak görmüş ve oyunla "Öp babanın elini Kate!" seslenişiyle alay etmişti. 40 yıl sonra ise aynı oyun, lzmirlileri çok mutlu kıldı. Aslındaeleştırileryokdeğıl. Konuş- malı bölümlerde Altuğ Dilmaç'ın sözleri- nin anlaşılmaması, sanatçıların mikrofon kullanması, bana göre de mikrofona kar- şın şarkılarda solocuları rahat işitemeyışi- miz bunların arasındadır; ancak oyunun îzmir'e yeni bir soluk getirdiği konusun- da herkes düşünce birliği içindedir. Bence bizim bestecilerimizin de müziklı oyun alanında kalem oynatması, Muammer Sun'un "Deü Oğlan"ı çizgisindekı ya- pıtların sayıca artması yararlı olur. Son yıllardaki başarılı dinletileriyle dik- kati çeken Şef Naci Özgüç, 7 Ocak akşa- mı IZDSO'yu yönetti. Dınletinin solocu- su, Devlet Sanatçısı tdil Biret'ti ve F. Liszt'ın La Majör 2. Piyano Konçerto- su'nu çaldı. Sanatçının yorumu, teknik yönden kusursuz, içerik açısından da ol- gun, gösterişli, aynı zamanda derinlikliy- di. Çok mutluyuz. Özgüç, dinletiyi Rossini'nin "Wilhelm Tell Uvertürü" ilc başlattı. Yapıtın beş vi- yolonsel ile çalınan girişinde solo viyo- lo^selci Emre Sayan başarılıydı. Sadece • Son yıllardaki başarılı dinletileriyle dikkati çeken Şef Naci Özgüç, 7 Ocak akşamı İZDSO 'yu yönetti. Dinletinin solocusu, Devlet Sanatçısı Idil Biret 'ti ve F. Liszt 'in La Majör 2. Piyano Konçertosu 'nu çaldı. Sanatçının yorumu, teknik yönden kusursuz, içerik açısından da olgun, gösterişli, aynı zamanda derinlikliydi. Çok mutluyuz. Idil Biret. ilk ölçü biraz sert bulunabilir. Ayrıca Şinan Olcay'ın korangle ve Selma Özörten'in flüt sololarından övgüy- le söz etmem gerek. Özgüç'ün yoru- mu, gösterişli ve coşturucuydu. Ikin- ci yarıda seslendirilen G. Bizet'nin Do Majör 1. Senfonısrnde de beste- cinin dengeyi bozan bazı tutarsız yaklaşımlarına karşın keyifle dinledı- ğimiz bir yorum vardı. Naci Özgüç, kentimize gelmışken lzmir Sanat'ın düzenlediği ve J. Haydn'ın yapıtlarından oluşan DE- SO dinletısinde de orkestrayı yönet- ti. İlk yarıda bestecinin Do Majör 1. Vıyolonsel Konçertosu vardı ve ya- pıtı seslendiren genç sanatçı Emre Sayan çok başarılıydı. Sadece 3. bö- lümün (Allegro Molto) sonunda kü- çük bir pürüz oluştu. Bu da yapıtın güçlüğünden kaynaklanan yorgun- lukla ve dınleti ortamının doğallığı ile açıklanabılir. Özgüç, ıkinci yarıda Haydn'ın 45 sayılı "Veda Senfonisi"ni seslendır- dı. Gereksinme duyduğu kadroların bir türlü verilmediğı genç orkestra senfoniyi çok güzel çaldı. Sadece son bölümde (Adagio) iki kemandan du- yulan yakarı ezgisi, daha doğal ve da- ha ıçtenlikli olabilirdi. Dinleyiciler, başarıh şefimizi sevgiyle alkışladı. Fransız Sokağı y nda seminer zamanı Kültür Servisi - lletişim Vakfı'nın kültür merkezı AGEC Fransız Sokağı'nda kültür ve sanat atölyesi açıyor. 4 Şubat'a kadar kayıtlan sürecek olan atölyede danstan fotoğrafçılığa, fotoğrafçılıktan spikerlığe uzanan geniş bir yelpazede sanatseverlerle buluşuyor. Sanat dünyasının önemli isimlerinin bir araya geldiği atölyede; Tan Sağtürk 'Tan Sağtürk ile Dansın Dili', Günseli Kato 'Günseli Kato île Çin Hanedanlığı'ndan Osmanlı Sarayına Resmın Yolu', Hilıni Yavuz 'Hilmi Yavuz ile Düşünbilim ve Şiir', Coşkun Aral 'Coşkun Aral ile Profesyonel Fotoğrafçılık ve Fotojurnalizm' ve Hande Erdiner 'Hande Erdiner ile Fotojurnalizme Giriş', Serfiraz Ergun 'Yaşam Biçimleri', Ertuğrul Karslıoğlu 'Ertuğrul Karslıoğlu ile Sinema Dili', Hüseyin Kuzu 'Hüseyin Kuzu ile Senaryo Yazım Teknıkleri', Fatoş Adiloğlu 'Fatoş Adıloğlu ile Sinema, Fotoğraf ve Resim Okuma Sanatı', Yalçın Baykul 'Tarıhten Günümüze Tiyatroya Genel Bakış', 'Oyun ve Oyunculuk Yöntemleri', 'Ritmik Tiyatro', Tunç Yavuzdoğan 'Sualtı Görüntüleme Tekniklerı', Hülya Aydın 'Sunuculuk', Neslihan Şengürbüz 'Etkıli Konuşma Sanatı', Gülgün Feyrnan, Bülent Özveren ve Dr. Atilla Sarıkayah, 'SpikerlıkEğıtimi', Banu Değer 'fntegral Yoga' konusunu işleyecek. Günseli Kato üç ay sürecek semınerde Uzakdoğu'dan Doğu'ya çizdiği bir serüvenin öyküsünü ele alacak. Kato bu çalışmayı, "Eserlerimde olduğu gibi geçmişin izini, çağın dinamizmini taşınıalı bu stüdyo çalışmalan" olarak niteliyor. GUZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Dobrinja'da Düğiin' Cihangir Sıraselviler'deki Pera Tiyatrosu'nda Nesrin Kazankaya'nın önceki oyunu 'Julia: Se- yir Defteri'ni görebildiniz mi bilmem? Son iki yı- lın en nitelikli oyunuydu.O oyuna son gidişimde, Nesrin, yeni bir oyun üzerinde çalıştığını haber vermişti; sonunda bitirmiş, sahneye de koymuş: 'Dobrinja'da Düğün' Cumartesi akşamı çağır- dılar, büyükçe bir kalabalıkla izledik. Nesrin'in nereli olduğunu sormadım hiç, belki Balkanlı, dahası Saraybosnalı: Yazıp sahneye koyduğu oyun bunu sezdiriyor. Saraybosna'da, Balkanlar'da yaşananları o kadar ayrıntılı, öyle- sine derinden biliyor, duyuyor ki... Julia'daki gibi, bu oyunda da çok sıkı bir tarih- sel-toplumsal-düşünsel ön hazırlık var; oyunun kitapçığında, benim yaşımda olanların bütün ay- rıntılarıyla anımsadıkları olaylar dizisi ayrıntılarıy- la özetlenmiş. Tito'nun ölümünden bugüne bel- li başlı tutamak noktaları çarpıcı bir dille özetlen- miş. Oyun da bu somut verilere dayanılarak ya~ zılmış. Ama Nesrin, şu an hem ülkemde, hem dünyada eksikliği acıyla görülen robotumsu, vur- dumduymaz, kolaycı, günoğlucu yazar ve yo- rumculardan değil şükür... Oyunlarını gerçekten acılı bir şiirle önce kendisi duyumsayıp yaşıyor; sonra aynı ustalıkla sahneye koyup oynuyor, oy- natıyor. Oyunda, tıpkı Julia'daki gibi bütün ko- nuşmalar, devinimler, renkler, müzikler yerli ye- rinde.. iş olsun diye uydurulmuş, kullanılmış tek bir öğe yok. Duyumsanmış acı olanca çarpıcılı- ğıyla, gerçekliğiyle canlandırılıyorsahnede. Oyunun dramaturjisi yine Şafak Eruyar'ın; be- zem ve giysiler, Pera'daki bütün sergilerin düzen- leyicisi, kendisi de ressam olan Nilüfer Moaye- ri'nın kafasından çıkmış; ışığı Yüksel Aymaz, müziği Richard Laniepce üstlenmiş; danslara Pınar Çelebi yön vermiş; sahneye koymada Nesrin'e Zeynep Özden ile Eda Yapanar yar- dım etmişler. Bir yardımcısı daha varmış: Eren Uluergüven; ancak çok tatsız bir kazayla o gü- zelım delikanlıyı sanata şehit vermişler. Çok soylu bir davranışla gencecik oğlunun ör- genlerini umutla bekleyen altı kişiye paylaştıran Baba Uluergüven, sessizce, onurluca hemen önümüzde oturuyordu. Kazankaya'nın dışında, Ayşe Lebriz, Nihat lleri, Levent Öktem, Cüneyt Uzunlar, Başak Meşe görev almışlar; canla başla oynadılar. Kısa bir süre önce, yine Yugoslavya savaşını, orada yaşananları anlattığı öne sürülen bir film gösterıliyordu sinemalarda: 'Yaşamak Güzel Şey'. Bu kıçyapıtın bütününü görmedim, ama düzülen övgüler çarşaf çarşaf gazetelerdeydi, görmemek olasılığı yoktu; ayrıca, dur bakayım neler yumurtlamış diye, canımı dişime takıp ilk yarısına baktım bir gün; ömrümde bu kadar re- zil, ucuz, edepsiz şey hiç görmüyordum eski- den; şimdi bol bol var. Gelsin o Kusturan Adam, bir ülkenin parça- lanması, daha dün kapı komşusu olan, kız alıp veren, yüzyıllardır -her şeye karşın- hemen her şeyi paylaşmış insanların birsabah kalkıp birbir- lerini kesip uçurması nasıl anlatılır.. Nesrin Ka- zankaya'nın oyununu görüp dinlesin. Ama boşu- na konuşuyorum, görse de, dinlese de anlaya- maz; o da bütün varlığını bitpazarına sürenlerden çünkü. Nesrinciğim de soruyor bu soruları kendine, yanıtlarını arıyor, yüksek sesle düşünüyor karşı- mızda; ilk usuna gelen, herkesin içinde yatan, en küçük kışkırtmayı bekleyen ulusçuluk mikrobu gibi gözüküyor; evet, anlatım kolaylığı olarak öy- le belki, ancak bunun gerisinde ne var dersiniz? Benim şimdiye dek edinebildiğim bilgilere gö- re can alıcı ve verici asal ortak paydayı saptaya- mamış; bunu bütün kitaplara, bütün filmlere, bü- tün iletişim araçlarına yazamamış olmak: Her- hangi bir ulusun, küçük birimin üyesi olmaz- dan önce, çok temel bir bölüğün parçasıyız hepimiz: Canlılar dünyası. Doğrusunu isterseniz, bu bile yarım doğru- dur: Canlı cansız bütün varlıklar, büyük bir mucizeyle oluşmuş şu yerkürenin tek başla- rına en küçük değer ve anlamı olmayan ku- rucu öğeleriyiz. Dolayısıyla, bu küçük birim- lerden herhangi birine gelecek zarar, dönüp dolaşır, hepsini, bütünü etkiler, dengesini bo- zar. öyle de olmuyor mu? Zenicalı 12 yaşındaki Dina şöyle demiş: "Işık hızının ne olduğunu biliyorum, ama karanlığın hı- zı hakkında hiçbir şey öğrenemedik.", Işığa yaptıkları katkı için Nesrin Kazankaya ve arkadaşlarını ayakta alkışlıyorum. sbonaranı' yahoo. com Fransız Kültiir Mepkezi'nde • Kültür Servisi - Fransız Kültür Merkezi'nde, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) ve Yıldız Teknik Üniversitesı'nın işbirliğiyle, Anf Aşçı'nın siyah beyaz fotoğratlarından oluşan 'Bugün Istanbul Surları; Parça Parça Bir Bellek' başlıkh sergi bugün 18.30'da açılıyor. Istanbul fotoğrafları ve lpekyolu destanıyla tanınan fotoğrafçı Aşçı'nın sunduğu panaromik bakış, hem surların şu anki durunıunu, hem de şaşırtıcı canlılığını ve hâlâ etkileyici olan esin gücünü kavramamıza yardım edıyor. Bu sergıyle, îstanbul'un yüklü ve büyüleyıcı belleği tümüyle gözler önüne serılmiş oluyor. Serginin açılışını, 19.00'da başlayacak olan, Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü (IFEA) tarafından tasarlanan Bizans konferanslan dizisınden 'Bizans uygarlığına çapraz bakışlar' başlıkh konferans izleyecek. Şam'daki Yaknıdoğu Fransız Enstitüsü'nde (CNRS) Araştırma Görevlisi Veronıque François, 'lyileşmek, şeytanlardan korunmak; Istanbul ve Konstantinopolis'te toprak kap kacak' konularını dinleyenlerle paylaşacak. (0212 334 87 40) BUGÜN • CHEZ SAKMAN'da saat 10.00'da tlhan Şeşen konseri. (0 212 227 11 67) • BABYLON'da saat 21.30'da 'Naim Dilmener'in 'Dünden Bugüne Pop' adlı konseri. (0 212 292 73 68) • JAZZ CAFE'de saat 22.00'de Bülent Ortaçgil konseri. (0 212 245 05 '16) J
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle