Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 2005 CUMA
HABERLER
DUNYADABUGUN
ALİ SİRMEN
Yirmi Birinci Yüzyıl
Dünyasında Tünkiye
17 Aralık'ın eli kulağındaydı, bütün Türkiye gözü-
nü AB'ye dikmişti. "Aı/sa/a/("lardurmadan umut pom-
palıyor, AB ile ilişkiler konusundaki gelişmelerin şu ya
da bu biçimde en hafifinden bile sorgulanmasını ade-
ta bir vatan ihaneti olarak görüyor, kendi gaflet uyku-
larının ninnilerine katılmayanları fena halde suçluyor-
lardı.
17 Aralık'ta ne olacağını ise bakmasını bilen göz-
lergörüyorlardı.
Böyle bir ortamda, Denizli'de AB ve Türkiye konu-
lu birkonuşmaçerçevesindeTürkiye'nin 150yıllıkAv-
rupahlaşma serüvenini ve bizi Brüksel zirvesinde ne-
lerin beklediğini anlatmaya çalışıyordum.
Konuşmanın soru yanıt ya da karşılıklı görüş alış-
verişi bölümüne geçtiğimiz zaman, ilgisi hep canlı ka-
lan dinleyiciler arasından biri sordu:
- Şu anda, Türkiye'nin başbakanı olduğunuzu farz
edin, Brüksel'deolumsuzbiryanıtçıkması halindeal-
ternatif politikanız ne olur?
- Hiç merak etmeyin, Brüksel'den yüzde yüz ret çık-
maz ve verilecek karar, onu olumlu göstermeye ça-
balayacakların, medyanın dadesteğiyle işlerini kolay-
laştıran bir doğrultuda olacaktır, dedim.
Sonra da ekledim:
- Altematif politikaya gelince... Altematif politikalar
bugünden yarına oluşturulmaz, zaman içinde doku-
nup meydana getirilirler.
Başbakan'ın hakkını da yememek için ilave ettim:
- Türkiye'nin son yıllardaki alternatifsiz avsalak po-
litikası hiçbir seçenek bırakmamıştır ve Türkiye, hal-
kı ve medyası ile Brüksel'den çıkacak kararı hak et-
miştir.
•••
HâlâdaTürkiye'nin Brüksel'den çıkan 17 Aralıkka-
rarını, halkı ve medyası ile hak ettiği görüşümü koru-
yorum. Nedenlerini başka biryazıda açıklayacağım.
Bu arada, Türkiye'nin dış politikasında, 21. yüzyı-
lın beşinci yılına girerken bir tıkanıklık ya da yetersiz-
likolduğu yadsınamaz. Müttefikimiz ABD'de Bush'un
BOP politikası, Türkiye'nin bölgedeki sorunlarını çöz-
müyor, arttırıyor. Bölgede gittikçe artmakta olan ve ya-
kın gelecekte içine Suriye'yi de alacak gibi görünen
Bush politikası, Türkiye'yi ciddi olarak tehdit etmek-
tedir.
Üstelik VVashington, Türkiye'ye hiç de ülkemizin
yararına görünmeyen yeni yükümlülükler binditmek
peşinde.
AB ile ilişkilerimiz, hepsi de bizim yapısal bozuk-
luklarımızdan kaynaklanmayan, bir bölümü AB'nin
önyargısından doğan, Avrupalıların art niyetleriyle bi-
zi yönlendirmek istedikleri yetersiz ilişkilere doğru
yönleniyor.
Kısacası, Türkiye'nin hiçbirinden vazgeçmesi ge-
rekmeyen, ama dikkatle ve kendi çıkarlarının doğrul-
tusuna büyük özen göstererek yürütmesi gereken
dış bağlantıları yetersiz kalmakta.
Bugünden yarına, Ankara'nın yeni seçenekler bu-
larak bunları yaşama geçirmesini beklemek hayalci-
lik olur.
•*•
Tek süper güç ABD'nin dışında hiçbir ülke de bu-
günden yarına politikasında önemli rota değişiklikleri
yapıp eski tercihleri bir yana bırakarak yeni seçenek-
leri devreye sokma olanağına sahip değildir zaten.
Türkiye'nin dış politikadaki en büyük seçeneği, var
olan ittifak ve ilişkilerine yenilerini ekleyerek, dış iliş-
kiler yelpazesini genişleterek, önce bölgesel, sonra
da gelişmiş ilişkileri sayesinde, orta çapta evrensel bir
güç olabilecek diplomatik atakları yapabilmesidir.
Türkiye'nin tarihi boyunca başına büyük dert açmış
olan jeopolitik konumu, bu kez iyi okunduğu ve usta-
ca değerlendihldiği takdirde bir koz olabilecektir.
Türkiye, hem Akdeniz, hem Ortadoğu, hem Balkan,
hem Asya ülkesidir; aynı zamanda da coğrafi olarak
Avrupa'ya bağlı, günümüz koşullarınagöre, onun gü-
venlik ve ekonomi açısından vazgeçemeyeceği bir
uzantısı olması hasebiyle bir Avrupa ülkesidir.
Bütün bunlar, dünyadaki aktüel gelişmeler de de-
ğerlendirildiği takdirde, Türkiye'nin dış politikasına
yeni olanaklar, boyutlar ve zenginlikler kazandırabilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son Rusya
gezisinde elde edilen neticeler bu konuda iyi bir ör-
nek oluşturuyor.
Bu gelişmelerden şimdilik çok çarpıcı sonuçlar bek-
lemek belki yanlışolur, amaönümüzeaçtığı ufku gör-
memek de mümkün değildir.
Yalnızca Kıbrıs konusundaki gelişme bile, sonuçla-
rı ne denli sınırlı kalırsa kalsın, önemli bir başlangıç ol-
ması açısından zenginleştirilmiş dış ilişkilerin neler sağ-
layabileceğinin çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır.
Şimdi bütün sorun, AKP iktidarının bu olanakları kul-
lanma isteğine ve özgürlüğüne sahip olabilmesidir.
asirmen@cumhuriyet.com.tr
MEB YÖNETMELİĞİ DEĞÎŞTİ
Nevruzkutlaması
okullara da girdi
ANKARA (Cumhuri-
yet Bün)su)-Milli Eğitim
Bakanlığı, ilk ve ortaöğ-
retim kurumlarında kut-
lanan belirli gün ve haf-
talann içerisine Nevruz'u
da ekledi. Bakanlık, 21
Mart'ın Türk Dünyası ve
Topluluklan Haftası kap-
samında okullarda res-
men kutlanmasını karar-
laştırdı. Veremle Savaş
Eğitimi Haftası, NATO
ve Avrupa Günü ile Kah-
ramanlık Günleri'ni ele-
yen bakanlık, Lösemili
ÇocuklarHaftası'nıkut-
lama programına ekledi.
Milli Eğitim Bakanh-
ğı'nın "İlköğretimveOr-
taöğretim KurumlanSos-
yal Etkinlikler Yönetme-
liği", Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe
girdi. Bakanlık, yeni il-
köğretim müfredatında
da yer verdiği "toplum
hizmeti" çalışmalanna
yönetmelikte geniş yer
verdi. Buna göre velile-
rin okulla işbirliğini art-
tıracak, çevrelerindeki
yaşlı ve bakıma mııhtaç
insanlara günlük işlerin-
de yardımcı olacak; kim-
sesiz, engelli ve sokakta
yaşayan çocuklara yar-
dım edecek öğrencilerin
bu çalışmalarındaki ba-
şanlan karnelerine yan-
sıyacak.
Yönetmelikle, eski yö-
netmelikte 27 adet olan
belirli gün ve haftalann
sayısı da 36'ya çıkarıldı.
Bakanhğın eklediği ye-
ni günler arasında en dik-
kat çekeni 21 Mart'ta kut-
lanacak olan Nevruz ol-
du. Bakanlık, Veremle
Savaş Eğitimi Haftası,
Dünya Çocuk Kitaplan
Haftası, NATO Günü,
Avrupa Günü, Sağlık Gü-
nü ile Anneler Günü'nü
kutlamalardan çıkardı.
Okkan suikastmda Fidancı'ya ömür boyu hapis cezası verildi. Avukatı, ilginç bir savunma yaptı:
DevletHizbullah'agöz yumduDtYARBAKIR(CumhuriyetBüro-
su) - Diyarbakır'da yaklaşık 2 yıl önce
5 görev arkadaşıyla birlikte şehit edi-
len Emniyet Müdürü Gaffar Okkan
suikastmda ilk karar çıktı. Suikasta ka-
tıldığı iddiasıyla yargılanan Hizbul-
lahçı terörist Mehmet Sait Fidancı,
ömür boyu hapisle cezalandınldı.
"Salim" kod adlı Fidancı'nın 24
Ocak 2001 'de yapılan Okkan suikas-
tının yanı sıra 14 öldürme ve yarala-
ma eylemine katıldığı gerekçesıyle
TCY'nin 146. maddesi uyannca yar-
gılanmasına dün Diyarbakır 6 No'lu
Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edil-
di. 13 Nisan 2001'de Diyarbakır'ın
Bağlar beldesinde bir hücre evine gir-
mek üzereyken yakalanan Fidancı, em-
niyet, savcılık ve sorgu hâkimliklerin-
de verdiği ifadelerde, Okkan suikastı-
na katıldığını kabul etmiş, suikast ya-
pılması talimatını eylemden bir gün
önce aldıklannı belirtmişti. Ancak Fi-
• Hizbullahçı terörist Mehmet Sait Fidancı, "İslamiyet için bir canım
değil, bin canım olsa feda ederim" derken avukatı Sıdkı Zilan,
"Müvekkilim hasbelkader örgüt içerisine girmiş ve devlet de zamanında
bu örgüt tarafından yapılan eylemlere göz yummuştur" diye konuşru.
dancı, mahkemeye çıkmasının ardın-
dan bu ifadelerinı reddetmişti. Dünkü
duruşmada da Hizbullah adına hiçbir
silahlı eylemde bulunmadığını öne sü-
ren Fidancı, 3 yıldır süren yargılama
sırasında kendisine hiçbir şey sorulma-
dığını anlattı. Diyarbakır'ın Silvan il-
çesine bağlı Yolaç (Susa) köyüne 1992
yılında baskın düzenleyen PKK'lilerin
12 kişiyi öldürdüğünü belirten Fidan-
cı şöyle konuştu:
"PKK benim köyümde cami haslı.
Ölenlerden 4'ü aıncamın oğluydu. Be-
nim eğilimim vardı ve bu olaydan son-
ra örgütün içerisine girdim. Bunun dı-
şında hiçbir Uişkim yoktur. İtiı afçılar
devlete iyi görünmek için böyle ifade-
lerveriyorlar. Ben 4.5 ay gözaltında kal-
dım, her türlii işkenceye maruz kal-
dıın. Dosyamda kabul ettiklerinıin tü-
mü zorla kabul cttirilnıiş şeylerdir. Sil-
van'da sözde işlediğim bir cinayetle il-
gili olarak askerde yakalandığını öğ-
rendiğinı bir kişi var. Onun dinlenme-
sini ve savunmamı yapmak için süre
verilmesini istiyorum."
'Hizbullah'a yakııılığını olriV
Bunun üzerine mahkeme kısa bir
ara verdi. Sonra yeniden söz alan Fi-
dancı, şunları söyledi: "Müslümanım
ve Hizbullah da Müslüman bir cema-
at olduğu için yakııılığını oldu. Cami-
ye gittim, camiye gkmek, Kuran oku-
mak örgüt üyeliğiyse ben örgüt üyesi-
yiııı. İslamiyet için bir canım değil, bin
canım olsa feda ederim. Polis ifadesine
göre beni cezalandıı ırsanı/ adalet ye-
rini bulmaz. Ama bu dünyada adalet
yerini bulmazsa bileöbür dünyada bu-
lacakür."
Fidancı'nın avukatı Sıdkı Zilan ise
müvekkilinin Okkan suikastıyla bir
ılişkısi bulunmadığını savunarak "Mü-
vekkilim sadcce Gaffar Okkan suikas-
tıyla üişkilendiriliyorsa maktuller ara-
sında aynm yapılmıştır'' dedi.
Fidancı gibi, PKK'nin Yolaç köyü
baskınına değinen Zilan şöyle devam
etti: "O zaman terör örgütü PKK ile
Hizbullah arasmda çaüşmalar başladı.
Müvekkilinûn de aralannda bulundu-
ğu bazı kişiler o dönemde örgütie iliş-
ki içerisine girmiş olabilir. Ele geçirilen
silah ve benzeri malzemeler son olarak
Mardin'in Kıaltepe ilçesinde meyda-
na gelen olaydaki gibi polis tarafindan
rahatça hırakılabilir. Bizdava duruşma-
lannda aynıbombanmfotoğraflanm bir-
çok dosyada gördük. Müvekkilimin
yargılanması TCY'nin 168/2 maddesi
gereğinceyapılabilir ama 146. maddey-
le yapılnıaması gerekir. Kültürü, eğiti-
mi bir örgütün içerisinde bu şckildebıı-
lunnıası için yeterli değil, hasbelkader
içerisine girmiş ve devlet de zamanın-
da bu örgüt tarafindan yapılan eylem-
lere göz yummuştur."
Savunmalann ardından mahkeme
Fidancı'yı ömür boyu hapisle cezalan-
dırdı.
SAKIKIN İDDİASI
'Kulp'taid
11 ceset
PKK'lüere
ait olabilir9
HaberMerkezi-PKK'li
Arif Sakık, Diyarbakır'ın
Kulp ilçesinde bulunan top-
lu mezarda bulunan 11
kişinin köylülerdeğil, "ör-
gütiçi hesaplaşma sonucu"
öldürülen eski PKK'liler
olabileceğini ileri sürdü.
Sakık, can güvenliği sağlan-
dığı takdirde yer gösterme
yapabileceğini söyledi.
Diyarbakır 1 No'lu DGM
tarafindan ömür boyu ha-
pis cezasına çarptınldıktan
sonra "Topluma Kazandır-
ma Yasası"ndan yararlan-
dınlarak cezası 14 yıla in-
dirilen Arif Sakık, Diyar-
bakır' ın Kulp ilçesine bağ-
lı Alacaköyü yakınlannda-
ki Keper Mezrası'nda bir
süre önce ortaya çıkanlan
toplu mezarla ilgili ceza-
evi savcısına başvurarak
ifade verdi.
Sakık ifadesinde "Toplu
mezamı bulunduğu bölge-
de örgüt içi hesaplaşma so-
nucu 11 kişi, 'ajan' olduk-
lan gerekçesiyle iııfaz edil-
di. Bu Idşilerin cesetleri da-
ha sonra 'Andok bölge-
si' ııdeki bir ceviz ağacuun
altındaki yamaca gömül-
dü" iddiasında bulundu.
Daha sonra köylüleri öl-
düren 4 kişi hakkında da
örgütün idam karan çıkar-
dığını anlatan Sakık, şahıs-
lardan ikisinin örgüt tara-
findan öldürüldüğünü, iki-
sinin de kaçtığı öne sürdü.
Olay yerinde yer göster-
me yapabileceğini kayde-
den Arif Sakık, "Kemik-
ler sözünü ettiğim nokta-
da,yaniceviz ağacının alnn-
daki yamaçta bulunmuşsa
bunlarköylü degil PKK li-
dir. Başka yer ise köylüler
olabilir" dedi. Sakık'ın ifa-
desi, Kulp Cumhuriyet Sav-
cılığı ile Diyarbakır 6'ncı
Ağır Ceza Mahkemesi'ne
gönderildi.
IĞNELt FIRÇA ZAFER TEMOÇİN BAŞSAVCI NURİ OK
Yargıtay Yasası'nda
değişildikönerisi
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı
NuriOk, Hâkimler ve Sav-
cılar Yüksek Kurulu
(HSYK) üyelerinin, gö-
revleri süresince veya üye-
likleri sona erdikten son-
ra 5 yıl süreyle Yargıtay'da
yapılacak hiçbir seçimde
aday olamaması, aday gös-
terilememesi ve seçileme-
mesi yönünde değişiklik
yapılmasını istedi.
Yargıtay Başkanlığı, 1
Nisan'da yürürlüğe gire-
cek olan Adli Yargı ilk De-
rece Mahkemeleri ile Böl-
ge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş ve Görevleri Hak-
kında Kanun, Türk Ceza
İstiklal Marşı'nın okunmadığı DEîiAP Kongresi'nde Öcalan sloganı atıldı
Bakırhangenel af istediANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) -DEHAP 3. Olağan Kongre-
si'nde Tuncay Bakırhan, başkan-
lığa yeniden seçildi.Bakırhan, Kürt
sorununun çözümünün daha faz-
la ertelenmemesi gerektiğini belir-
tirken Kürtçenin okullarda oku-
tulması, genel af çıkanlması, "Tür-
kiyelilik tanımınm yapılacağı" ye-
ni bir anayasa yapılmasını istedi.
"Sayın" diye hitap ettiği Abdullah
Öcalan'ın yasalara aykın olarak
tecrit altında tutulduğunu savunan
Bakırhan, "Demokratik Toplum
Hareketi"ne destek verdiklerini
söyledi.
DEHAP 3. Olağan Kogresi, dün
Selim Sırn Tarcan Spor Salonu'nda
yapıldı. istiklal Marşı'nın okunma-
dığı kongrede, "Biji serok Apo",
"Selam, selam tmralı'ya bin se-
lam", "Ortadoğu yanıyor, Öca-
lan'ı anyor", "Banşa bir ses, çift
taraflı ateşkes", "Tecride hayır,
Öcalan'aözgürtük" sloganlan atıl-
dı. Bazı partililerin ellerinde, Öca-
lan'ın posterleriyle Kızıltepe'de
öldürülen Ahmet Kaymaz ile oğ-
lu Uğur'un resimleriyle "12 ya-
Partililerin ellerinde Uğur ve Ahmet Kaymaz'ın fotoğraflannın yer aldığı
'12 yaşında 13 kurşun neden?' yazuı dövizler dikkat çekti. (KORAY AVCI)
şında 13 kurşun, neden?" yazısı-
nın yer aldığı dövizler dikkat çek-
ti. Salona, "AB'nin yolu Kürt so-
rununun çözümünden geçer", "Ba-
rışta ve Kürt sorununun demok-
ratik çözümünde ısrariıyız" yazı-
lannın yer aldığı afişler asıldı.
Leyla Zana dışındaki eski DEP
milletvekilleri, Abdullah Öcalan'ın
kardeşi Fatma Öcalan ile Uğur
Kaymaz' ın annesi de kongreye ka-
tıldı. Hastalığı nedeniyle tedavi al-
tında tutulan Zana, kongreye me-
saj gönderdi. DEHAP Genel Baş-
kanı Tuncay Bakırhan, F tipi ce-
zaevlenni eleştirirken "Sayın Ab-
dullah Öcalan, lıalen hiçbir yasal
dayanagı ohnayan özel güvenlildi,
tek kişilik ada cezaevinde ağır tec-
rit altında tutulmaktadır" dedi.
Pişmanlık yasasının istenilen
sonucu vermediğini, genel af çı-
kanlması gerektiğini kaydeden
Bakırhan, Başbakan TayyipErdo-
ğan'ın Kürt sorunu konusunda de-
mokratik banşçıl çözüme yanaş-
madığını, tam tersine banşçıl çö-
zümü zora sokacak arayışlara gir-
diğini, Kongra-Gel'e yönelik as-
keri operasyonlann sorunu çöze-
meyeceğini belirtti. AB'nin Tür-
kiye'ye müzakere tarihi verme-
sinde DEHAP'ın çok önemli bir
rolü olduğunu anlatan Bakırhan
şu görüşleri dile getirdi:
"Kürtsorununun zaman yitiril-
nıeden bütün yönleriyle çözülme-
sizorunludur.Anadildeeğitim,öğ-
renim veyayuı serbestisi tannıma-
lıdır. Devletin resmi dilinin Türk-
çe olınasının yanuıda Kürtçevedi-
ğer isteklilerin dilleri de okullarda
okuhılmalıdır.Bütünbunlariçinye-
ni bir anayasa çıkanlmalıdır."
Bakırhan yeniden seçildi
Kongredeki ilk iki tur oylama-
lannda 736 kayıtlı delegenin sait
çoğunluğu sağlanamadı. Üçüncü
turda, Bakırhan 202 oy alarak ge-
nel başkanlığa yeniden seçildi.
Kanunu ve Ceza Muha-
kemesi Kanunu nedeniy-
le Yargıtay Kanunu'nda
değişiklik yapılması ama-
cıyla bir komisyon kurdu.
Yargıtay Cumhuriyet Baş-
savcısı Nuri Ok, bu kap-
samda, Yargıtay Kanu-
nu'nda yapılmasını iste-
diği değişiklikleri Yargıtay
Başkanlığı'na sundu. Baş-
savcı Ok'un önerilerinde
son dönemde yargıda ya-
şanan tartışmalann etkisi
görüldü.
Ok, Yargıtay Yasası'nda,
Yargıtay'ın, aynı zamanda
bölge adliye mahkemele-
rince verilen kararların da
son inceleme mercii ol-
masmı içeren birdüzenle-
me yapılmasını istedi. Yar-
gıtay'ın karar organlann-
dan olan yüksek disiplin
kurulunun isminin "Yük-
sek Disiplin veEtikKuru-
lu" olarak değiştirilmesi-
ni talep eden OÎc, kurulun
görevleri arasına, "görev-
le ilgili etik kuralları belir-
lenıekvebukurallaramııl-
masınıMemek, kendiliğin-
den veya yetkili kişilerce
haberdar edildiği durunı-
da konuyla ilgili inceleme
ve araşbrma yaparak ve-
receği kesin kararla ilgfli-
nin dikkati çeknıenin" de
eklenmesi gerektiğini kay-
detti. Ok, kurulun, "dikkat
çekme" dışındaki her tür-
lü kararına karşı yetkili ki-
şilere itiraz hakkı tanın-
masını önerdi.
Yargıtay'ın 11 olan ce-
za dairesi sayısının 5 'e, 21
olan hukuk dairesi sayısı-
nın ise 10'a indirilmesini
öneren Ok, buna, bölge
adliye mahkemeleri faali-
yete geçtiğinde temyiz in-
celemesi için Yargıtay'a
gelmesi beklenen dosya
sayısının yaklaşık yüzde
60 oranında azalacağını
gerekçe gösterdi.
Ok, birinci başkanhk
kuruluna, Yargıtay Cum-
huriyet Başsavcısı'nın da
katılmasını istedi.
FIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyet.com.tr
Nâzım Hikmet ve Peyami Safa,
1930'lu yılların iki önemli gazetecisi ve
yazarıydı. Peyami Safa'nın Alkım Ya-
yınları'ndan çıkan "Dokuzuncu Hari-
ciye Koğuşu" adlı ünlü romanını okur-
ken bu iki yazarın geçmiş polemikle-
rini ve yaşam çizgilerini de yeniden
anımsadım.
"Dokuzuncu Hariciye Koğuşu",
Cumhuriyet dönemimizin önemli kla-
siklerinden birisi. Bu roman 7 Kasım-
10 Aralık 1929 tarihleri arasında bir ay-
dan fazla bir zaman Cumhuriyet ga-
zetesinde tefrika edilmişti. Roman ilk
kez 1930 yılında Resimli Ay Yayınları
tarafindan da kitap haline getirilmiş-
ti.
Roman, sakat bir gencin hastane ka-
pılarındaki çilesini, aşkı, umudunu ve
umutsuzluklarını anlatıyor. Toplumsal
gerçekçilikdiyetanımlayabileceğimiz
türde bir roman. Çok güzel hastane
ve insan tasvirleriyle, insanların çek-
tiği acılarla, yoksullukla zenginlik ara-
sında gidip gelen sorunlarla dolu ilginç
ve etkileyici bir roman.
Peyami Safa, Nâzım Hikmet'in ar-
Peyami Safa ve Nâzım Hikmet
kadaşı ve dostuyken karşı saflara ge-
çip büyük bir kalem mücadelesine
başlıyorlar. Buna rağmen Nâzım Hik-
met, Peyami Safa'nın özellikle "Doku-
zuncu Hariciye Koğuşu" romanın-
daki pırıltıyı takdir edip, bunu yazıla-
rında belirtmekten kaçınmıyor:
"Ben Peyami'nin bu son romanını
üç defa okudum, otuz defa daha oku-
yabilirim ve okuyacağım. Bu kitabın
karşısında ben, yıldızlı göklerin son-
suzluğuna bakan ve o layetenahi (son-
suz) âlemde yeni pırıltılar, o zamana
kadar hiçbir gözün görmediği acayip,
fakat hakiki âlemlerkeşfeden münec-
cimin hayranlığını duymaktayım. Eğer
ıstırabı, azabı ve neşeyi coşkun bir cid-
diyetle duyan öz ve halis halk kitlele-
ri okuma yazma bilselerdi, bu roma-
nın, on bin, yüz bin, hatta bir milyon
satması işten bile değildir."
Nâzım Hikmet'in bu satırları yaz-
masının üzerinden 75 yıla yakın bir
zaman geçti. Kaderin garip cilvesi ki-
tap günümüzde 250 bin basılarak oku-
yuculara sunuldu. Nâzım'ın çağrısı 75
yıl sonra gerçek oldu.
Peyami Safa, düzenli bir öğrenim
görmeyen ve yaşamının uzunca bir
bölümünü gazetecilikle geçiren bir
yazardı. 1961 yılında çok sevdiği oğ-
lu Merve'yi askerliğini yaptığı sırada
yitirmeye dayanamamış ve 62 yaşın-
da Son Havadis gazetesinin başya-
zan iken yaşamını yitirmişti. Düzenli eği-
tim görmemesine karşın Fransızcayı
Fransızca gramer kitabı yazacak ka-
dar iyi öğrenmişti.
Peyami Safa polemikçi bir yazardı.
Nâzım'la polemikleri kadar Nurullah
Ataç, Zekeriya Sertel ve Muhsin
Ertuğrul'la da polemikleri ünlüdür.
Peyami Safa 1930'lu yıllardan yükse-
len faşizme yakın bir siyasi çizgiyi ter-
cih etti.
Bu nedenle Nâzım Hikmet'le arala-
nnda çok sert siyasi polemikler yaşan-
dı. Peyami Safa, bu polemikler sıra-
sında Nihal Atsız'ın ve Abdülbaki
Gölpınarlı'nın da desteğini almıştı.
Nâzım Hikmet, 17 Temmuz 1935'te
bu polemiklerin birinde Peyami Safa'yı
Yedigün dergisinde şöyle eleştirmiş-
ti: "Peyami'nin Babıâli Caddesi'ne
düştüğü andan bugüne kadar geçen
fikir hayatını tetkik edersek şunu gö-
rürüz: O boyuna sağ ve sol arasında
bocalamıştır. Bir kapıya kapılandığı,
cebipara gördüğü müddetçe sağa git-
miştir. Her kapılandığı kapıdan kovu-
luşunda, hermaddisıkıntıya düşüşün-
de sollaşmıştır. Fakat sağa gittiğiza-
manlar, sola karşı provokasyonlar ter-
tip eden üstat, en sollaştığı vakitler-
de bile sağı kollayacak kadar kurnaz-
lık göstermiştir... Peyami'nin o kara
günlehnde benimle yaptığı dostluk,
'hatır için Marksist olma' temayülle-
ri, benim 'biryere' sırtımı dayamış ol-
duğumu tevehhüm etmesiyle (sanma-
sıyla) başlamıştı. Ve sonra, bana düş-
manlığı da bu vehmin bir hakikat ol-
madığını anlamasıyla tebellür etti
(açıklığa kavuştu). Işte, bugüne kadar,
Peyami'nin bende affedemediği şey,
onu böyle birsukutu hayale düşürü-
şümdür."
Zekeriya Sertel bu iki yetenekli ya-
zar arasındaki polemiği bir yazısında
şöyle değerlendirmişti: "Nâzım daha
çok komünizmi yaymak ve etrafında-
kileri komünizme kazanmak meraklı-
sıydı. Onun için bu tartışmaların en
önemli ve devamlı konusu komünizm-
di. Peyami çok zeki ve kabiliyetli bir
gençti... Fakat Peyami zeki olduğu
kadar da kötü ruhlu bir adamdı. Bu
bakımdan da Nâzım'ın tam zıddı bir
tipti... Sonunda Peyami faşizmiseç-
ti ve bizlerden ayrıldı... Nâzım'a ve
bize karşı uydurmadığı iftira, yapma-
dığı jurnalcilik kalmadı."
Nâzım da, Peyami Safa da yete-
nekli yazarlardı. Nâzım, daha adil ve
eşit bir düzen istediği için ilahlara kur-
ban edildi. Peyami Safa ise güçlünün
ve iktidarın yanında olmayı tercih et-
ti. Aradan 40 yıldan fazla zaman geç-
ti. Şimdi onları eserleriyle anıyoruz.