25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞISTOS 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DM Ibrah'm Süreyya, eşi Mediha Hanım ve çocuklan Inci ile Nuyan Yiğrt. Yiğrt ailesi 1949 yılbaşı gecesi biriikte... Rauf Orbay (sağda) ile... (1951). Arapçaezanısindiremiyorduİbrahim Süreyya, Demokrat Parti'nin karannı devrim tahribatı olarak görüyor ve ardından harf devriminin de tehlikeye girmesinden korkuyordu. Buna CHP'nin direnç göstermesini bekliyordu NUYAN YÎĞÎT ATATÜRK'LE O/A \/T T ibrahim Sureyya tJ\J I A L Yiğit'in Öykusü W brahim Sü- reyya, emek- li hayatına kendisını tam hazırlamış- kenbirgüntelefon çaldı. Arayan, Ke- çiören'deki kom- şusu Doktor Yu- sufHikmetOktar idi. O günlerde Yusuf Hikmet Bey Cumhurbaş- kanı Celal Ba- yar"ınözelhekimi olarak Çankaya'da görevliydi. Yusuf Hikmet Bey, Cumhurbaşkanı'nın bir me- sajını iletiyordu. Güven Sigorta'nın mura- kıpiığını acaba kabul eder miydi? Iş Ban- kası'nda ldare Meclisi üyesi olarak görev alan ibrahim Süreyya Yiğit'in yetenekJe- nnı Celal Bayar yakından biliyordu. Şu anda millervekili de olmadıgına göre, böy- le bır göreve gelmez miydi? İbrahim Süreyya, Cumhurbaşkanı'run isteğıni kıramazdı. Her ne kadar hiçbir gö- rev- üstlenmek istemese de, Yusuf Hikmet Bey'e, teklifi kabul edeceğini söyledi. GEMISI 1 Yenıköy'deki yalı, Nuh'un gemisi gibiy- di. Evde on sekiz tane kedi, iki tane köpek, kanaryalar, akvaryum içinde balıkJar var- dı. Doğalan gereği birbırlerine can düşma- nı olan bu yaratıklar. her nedense bu evde birbırlenyle gayet iyi dost tular ve banş için- deydiler. Evdeki her bir kişinin kedi veya kedileri, bahklan ve köpegi vardı... Ama ibrahim Süreyya Bey'in "Bfci" adlı tekir kedisi bir ayncalık taşıyordu. Bici bir ya- na, dığerleri bır yana... KJŞ geldiğinde Harbiye'deki Meyve So- kağfnda bulunan evlerine döndüler. O kış, eve ıstıraplar getirmişti. NahideHa- nım bir anda fenalaşmış, hastaneye kaldı- nldığı gece de vefat etmişti. Her sabah Cumhunyet gazetesini oku- yor, öğleden sonra. iyi film var ise sinema- ya gidiyor veya Büyük Kulüp'e (Circle d'Orient) gidip, Muhittin Baha Pars, Re- fik Şevket bazen de Yahya Kemal Beyath veya FuatBuka gibi arkadaşlanyla yaren- lık edıyordu. Edebiyata meraldı olduğunu, ilgili çev- reler yakından bilirlerdi. Bir yaz boyu de- necek kadar uzun bir süre, Abdülbaki G<fl- pmarfa yalıya gelip giderek ibrahim Sü- reyya "nın hem arşivınden hem de bilgile- rinden yararlanarak Yunus Emre Diva- nı'ru kaleme almış ve eserini ibrahim Sü- reyya'ya ithaf ederek yayımlamıştı. SACLIK SORUNLARI Bu gibi meşgaleler onu mutlu ediyordu. Kafasının meşguliyeti, sağlık sorunlannı unutturuyordu ona. Hekimlerin cerrahi müdahale önerileri- ni reddetmiyor ama, ileri birtarihte nza gös- tereceğini söyleyerek savsaklıyordu. Aynı dertten mustarip Cumhurbaşkanı Celal Ba- yar için Ingiltere'den uzman bir cerrah olan Mister Millen getirihniş ve doktor, Celal Bey'i bu dertten kurtarmıştı. Bu olay önünde örnekti ve kaçmakla kurtulamayacağını da biliyordu. Ama ib- rahim Süreyya. ameliyat olacak ise mut- laka bir Türk cerrahın bıçağı alrına yata- caktı... Bunu bir prensip meselesi haline ge- tirmişti... Ameliyat olacaksa, önündeki yaz aylarının da sefasını bir kez daha sürdük- ten sonra olacaktı... DEVRIMLERIN BEKÇİSİ ibrahim Süreyya Bey, DP iktidannın ic- raatlannı yakından izliyor ve hepsini, Ata- türk devrimlerine uygun mu, yoksa aykın mı diye tartıyordu. llk takıldığı nokta, eza- nın Türkçeden Arapçaya döndürülmesi ka- ranydı. Ezanın içeriğini bir nesle öğretip bellettıkten sonra şimdi yeniden, yabancı bir dil olan Arapçaya dönülmesini içine sindiremivordu. Atatürk, Cumhuriyet Bayramı törenine gitmek üzere Meclis'ten çıkıyor. Sağ başta İbrahim Süreyya. Kazım Özalp, Mustafa Kemal, Yaver Tevfik ve Resuhi beyler... DP'nin bu karannı devrim tahribatı ola- rak görüyor ve peşinden harf devnminin de tehlikeye girmesinden korkuyor. bu gı- bi devrim karşıtı kararlara CHP'nin büyük direnç göstermesi gerektiğini, yalıya ge- len bütün arkadaşlanna açık bir dille söylemekten de çekinmiyordu. YENIKOYDE DOSTLAR Yeniköy 'de oturan Cemfl Sait Bar- lasile neredeyse gün aşın buluşup konuşuyordu. tktidan kaybettik- ten sonraki ilk kurultayda genel sekreter seçilmiş olan Kasun Gü- lek ile de sık sık telefonla temas ediyor, kendisinden, CHP'nin sosyal yönünü \-urgulamasini is- tiyordu. Ibrahim Süreyya'run sağlığı iyicebozulmuşru... Tıb- bın önerisi cerrahi müdahaley- di ve Istanbul'da. o günlerin en ünlü bevliye cerrahi da Ali Eş- ref Gürserdi... Ameliyat yöntemi iki aşama- lıydı. Önce bir ameliyatla kann açılıyor, sonra prostat almıyor. içerdeki yara kapandıktan sonra, o ana kadar açık tutulan kann diki- liyordu. Bayar'ı ameliyat eden İn- giliz cerrah Millen ise, ameliyatı tek aşamada yapıp bitiriyordu. Bu yeni- lik Türkiye'de I952'de yaygın ve de makbul değildi... ibrahim Süreyya, ekim ayı ortasında ameliyata karar verdi... R E S A T NURİ İLE KARŞILAŞMA Dr. Ali Eşref Gürsel, ameliyatlarını Ki- şantaşı'ndaki Teşvikiye Sağlık Evi'nde ya- pıyordu. Hastanede bütün odalar doluydu, fakat bir oda, ertesi sabah bir hasta tabur- cu olacağı için boşalacaktı. ibrahim Sü- reyya Bey, bir gece için o odayı, çıkacak hastayla paylaşabilir miydi? İbrahim Süreyya bu öneriye olumlu ce- vap verdi... Ust kattaki odaya girdiklerinde, taburcu olacak hastayla karşılaştılar. Bu hasta, Türk edebiyatının ünlü romancısı, "Çalıkuşu" adlı eserin müellifı ve ibrahim Süreyya 'nın TBMM'den arkadaşı Reşat Nuri Günte- kin'dı.. İkiarkadaş,kucaklaşıpöpüştüler... Reşat Nuri Bey de prostat ameliyatı ge- çirmişti ve ertesi sabah taburcu olacaktı. Konuşmalann ağırlık merkezi elbette ame- liyattı... Reşat Nun Bey, "Ceviz irisi bir adalenin annmasryia ne kadarrahatladım.Bu kadar küçük bir parçanın verdiği Bürap birden nasıl kesilrverdi, bilemezsüuz," deyince, tb- rahim Süreyya, Reşat Nuri'ye baktı ve, "Cevizkadar bir parçadan kurtubnakia ge- len rahatiıkve huzuru söyiüyorsunuz; ya bü- tün bir bedenden kurtulunca can ne denli bir saadete erecek, hiç düşündünüz mü?" dedi... Gözlennde ölüm korkusu yoktu. fa- kat tasavvufun derinlikleri vardı... Reşat Nuri cevap vermedi, yalnızca düşünceli bir halde başını sallamakla yetindi... Erte- si sabah, aynı odadan Reşat Nuri Günte- kin, eşi ve kızıyla evine... Ibrahim Sürey- ya da bir sedye üzerinde ameliyathaneye... Ali Eşref Bey, neşten vurup batını açınca kanserle karşılaştı... iki saate yakın bir süre devam eden ameliyattan çıkan Ibrahim Süreyya, odasına getirilip yatınldı. Ailesi, cerrahi beklemekteydi. Ali Eşref Bey her ameliyatın bir risk taşıdı- ğını ve elinden geleni yaptığını be- lırttıkten sonra, "Aflah ömür ver- diyseiyileşirveyaşar," dedı. Söy- lenen bu sözler her ne kadar ger- çeği ifade etmekteyse de aileye ümit \ ermıyordu. Beklemekten başka çareleri yoktu... Kadere n- za göstermek esastı... KuLACI RADYODA... Ekim ayırun son haftası Ibra- him Süreyya için önemliydi; çün- kü oğlunun yaş günü, Cumhuri- yet Bayramı hep o hafta içindey- dı. 29 Ekim sabahı odadaki küçük radyoyu açtırdı ve Ankara'daki ge- çit törenı yayınını dinlerken dahp git- ti 10 yıl. 20 yıl, 30 yıl öncesine... Kasım'ın üçüncü gecesi, hastane- nin başhekimı, Mediha Hanım ile ço- cuklan odasına çağırdı \e bütün ümit- lerin bittiğinı. doğal sonun çok yaklaşmış olduğunu. kendilerini buna hazırlamalan- nı söyledi. Sabaha karşı da Ibrahim Süreyya Bey vefat erti... Oğlu Nuyan ise babasını son yolculuğa uğurlayıp Harbiye'deki eve döndü. Ertesi sabah Ankara'ya. Yedek Subay Okulu'na gıdeceği için çantasını hazırlamak zonın- daydı... Eve girdiğınde. her zamanki gibi, babasının kedisının kendisini karşılaması- nı bekledi; "BicL. BicL." diye seslendi ama kedi ortalarda yoktu. Kapılar ve pencere- ler sıkıca kapalıydı. dışan çıkmış olamaz- dı... Fakat Bici yoktu işte... O gecenin üzerinden aylar geçO, yülar geç- ti... Ama bir daha. Bici'nın ne kendisini gö- ren ne de sesini duyan oldu... BİTTİ 'Bir sen kaldın Trablusgarp takımından' İ brahim Süreyya'nuı ameliyat olduğu, yakın arka- daşlan ve sevenleri tarafuıdan duyulmuştu... Narkozun etkisinden kurtulduğunun sabahında, Kaptan Paşa dediği RaufOrbaj'ı, Bursalı Muhit- tin Baha Pars'ı, DP'nin ilk kabinesinin Milli Sa- \nnma Bakanı Refık Şevket tnce'yi, Ticaret Bakanı iken aynı evi paylaşhğı Aydınh Nazmi Topçuoğiu'nu karşısında buldu... Ziyaretçileri aşağıda, yaklaşan fe- cı akıbeti ögrenmişlerdi ama ibrahim Süreyya'ya bir şey belli etmiyorlar, güle oynaya şakalar yapıyor ve bir an önce ayaga kalkmasını söylüyorlardı. Muhit- tin Baha onu Cekirge'ye, Nazmi Bey de Karapı- nar'daki çiftliğine götürecegini anlatıyordu. Eşi, aynı odada refakatçi olarak kalıyor, oğlu ve kızı Harbiye'deki eve gidip geceyi orada geçiriyor- lardı. Çocuklan eve geldiklerinde, onlan babalannın sevgilı tekiri Bici karşılıyordu. Kedi, kendi sepetinde değil, Süreyya Bey'in yatağı üstünde duran pıjama- sının ve sabahlığının üstünde yatıyordu FuAT BULCANIN TATLI SERZENISI... tbrahım Süreyya'nın sağlığında ıyileşme görül- müyordu. Bici'nin de kendisine bırakılan su ve ye- mekleri her gün biraz daha az tüketmekte olduğu, çocuklar tarafuıdan görülüyordu. Arkadaşlan her gün hastaneye geliyor ve tbrahım Süreyya'nın durumu hakkında bilgi ahyorlardı. Bir gün. moralini yükseltmek için kendisiyle sohbet et- tiklen sırada birden kapıdan içeri, uzun boylu, mavi gözlü, temiz ve şık giyinmiş bir adam girdi. Bu, Fuat Bulca'ydı. Hiç rol yapmadan doğruca Ibrahim Süreyya'nın yatağının ayak ucuna gelip durdu, sonra sert bır sesle konuşmaya başladı: "Hepsi göçüp gitti öteki tarafa. Benimle bir sen kalmışon Trablusgarp takımından. Şimdi de sen mi gitmeje kalktm.- Beni tek başıma nu bırakacaksm bu dünyada Süreyya?" Fuat Bey'in de, Ibrahim Süreyya'nın da gözlerin- den yaşlar süzülüyordu. Gerçekten de Mustafa Kemal den Enver Paşaya, Yakup Cemfl'den Deli HaBt e, Nuri Conker'den Fethi Okyar'a, AB Çetin- kayadan Doktor Refık Saydam ve Doktor Fikret Onuralp e kadar, Trablusgarp harbi takımından hep- si yaşarnlannı tamamlamış, kala kala ikisi kalmışlar- dı \ e şimdi de Ibrahim Süreyya ölüm döşeğindeydi. Fuat Bulca döndü ve kapıdan çıkıp gitti... Odayı acı bir sessizlik kaplamıştı... Süreyya Bey'in 'Bici'si B oğaz'da eylül mehtabı o yaz da şahaneydi... Yah- nın orta kahndaki balkonda her gece saat tam sekizde Mediha Hanım tepsiyle kocasının önün- deki ufak masaya içkisini ve mezesini hazırh- yordu... Tepside kristal bir karaf içinde rakısı, gene kristal minik bir sürahide soğuk suyu, soyul- muş domates. ince bir dilim beyaz veya rokfor pey- niri, ince bir dilim kızartılmış ekmek bulunurdu. Sa- dece kadehi koymazdı Mediha Hanım... Yıllarca yüksük kadar ufak kadehler toplamış olan Ibrahim Sürejya Bey, büfenin camlı \itrininden o gece eline almak istediği kadehi seçer ve tepsiye kendisrkoyar- dı. Mediha Hanım. kocasının bu âdetini çok iyi bil- diğinden, kadehi tepsiye koydurmaz, yanlışlıkla kon- muşsa, onu da kaşla göz arasında alıp yok ederdi. tbrahim Süreyya Bey likör kadehi kadar minik ka- dehlerle iki kadeh rakı içerdi. Bir ufak şişe ona bir hafta dayanırdı. Misafirleri olursa onlara başka şişe- den ikram edilir, Ibrahim Süreyya Bey'in şişesine el sürülmezdi... Balkonda içki sefası pek pek yanm saat, bileme- din kırk beş dakika alırdı. Sonra tbrahim Süreyya Bey ailesiyle biriikte yemeğe oturur, yemekten sonra da kendi eliyle hazırladığı nargilesini, gene balkonun kuytu köşesinde fokurdatodı... Ekim ayı ile biriikte, göç başlatan yağmurlar gelir \e yalıdan Harbiye'ye intikal edüirdi. Aile fertleri- nin yanında, Ibrahim Süreyya Bey'in "Bid''si de Harbiye'ye gelirdi sepetiyle...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle