23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2004 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kulturc« cumhuriyet.com.tr Yazar Ahmet Cemal'in ilk romanı 'Kıyıda Yaşamak' Can Yayınları'ndan çıktı Kentin kül rengi yalnızlığıNENA ÇALİDİS 'Kıyıda Yaşamak' (Can Yayın- lan) usta yazar Ahmet Cemal'in ilk romanı. Roman, sevgilerle iha- netlerin ödüllendirildiği bir ortam- da, yaşadığı kentte sevdikleri tara- findan öldürülen birinin hikâyesi. Ve öldürülüşünü izlemekte, kıyı- dan... Her şeyi görür... -"Yazmak, kimi zaman bir se- rüven gibi. Bir defa yola çıkıldı- ğında, satırlar boyunca nereye varılacağı her zaman kesinlikle bilinmeyen bir serüven" (syf. 5) diyorsunuz. Okur şimdiye kadar sizi hep denemelerinizle ve öykü kitabınızla tanıdı. Bu roman bi- raz da bu bilinmeyen serüvenin bir parçası mı? AHMET CEMAL - Evet, dene- melerden farklı, öykü boyutlann- dan daha uzun bir serüven. Epey- dir bu serüvenin zamanı gelmişti diye düşünüyordum. Hatta 'Do- kunmak adlı öykü kitabım çıktı- ğında bir dostum, "Bu öyküler- den bazıları roman olmak isti- yor!" diye bir saptamada bulun- muştu. Ne demek istemiş olduğu- nu romanın başına oturunca çok daha iyi anladım. Kendi yaşamım- dan kaynaklanma bazı çıkış nokta- ian ve deneyimler, sanki artık da- ha uzun bir akışta yelken açmak is- temekteydiler. Bu, anı kltabı deflil' - 'Kıyıda Yaşamak', kendi ya- şamınızdan da izler taşıyor. tlk romanınızda bu kadar kendi özeünizi anlatmayi ve okurları- nıza bu kadar net bir biçimde kendinizden söz etmeyi neden is- tediniz? Bu sizi tedirgin etmedi mi? CEMAL - Bu soruyu sormanız iyi oldu, çünkü bir noktaya açıklık getirme gereği var. Hatırlarsanız, romanm bir yerinde şöyle deniyor. "Bir hayat, hiç yaşanmadığı gibi anlatılabilir. - Nasıl yaşananlar da hiçbir zaman yaşandığı gibi anlatılamıyorsa..." Bence sorunu- zu yanıtlarken bu ahntıyı göz önünde bulundurmakta yarar var. 'Kıyıda Yaşamak', çıkış noktala- nnı -ama yalnızca çıkış noktalan- nı!- elbet benim yaşamımda, yaşa- ma bakış biçimimde buluyor. Her Ahmet Cemal KIYIDA YAŞAMAK yazarda olduğu kadar. Ama bu, bir anı kitabı ya da otobiyografi değil. Roman boyunca çıkış noktalannm hemen ardından, romanın akışı içe- risinde, kendimi o çıkış noktalan- nın beni nereye sürükleyeceğini önceden bilmediğim rüzgârlanna bıraktım. Yoksa oturup varma nok- talannı önceden saptamadım. Eğer bu kitap amlanmı içerseydi, elbet farklı davranmak zorunda kalacak- tım. Bu nedenle, romanın tam an- lamıyla benim özelim diye yorum- lanabileceğini sanmıyorum. Öte yandan, şunu söyleyeyim: Anıla- nmı kaleme alsaydım bile -ki şu anda 'Işık Korkusu' adı altında bunu yapıyorum- yine de tedirgin- lık duymazdım. Yaşamımda hep 'Ben' olarak varoldum. Bu, benim kişisel ahlakımdır. - Uzun yalnızlıklardan hiç korkmadım, diyorsunuz, oysa ani bir sancı gibi saplanan beş dakikahk yalnızlıklann paniğin- den asla kurtulamadığınızı söy- lüyorsunuz. Neden 'beş dakika- hk yalnızhklar'ın korkusu bu ka- dar iz bırakıyor? CEMAL - Çaresi olmadığı için. Kimsenin size koşmasına olanak tanımayacak kadar kısa bir zaman süresi içerisinde olupbittigi için. Bu yüzden, hep asla paylaşılama- dan kaldığı için. Kurşun gibi. Size sıkılan kurşunla aranıza herhangi bir şeyin girmesi genelde olanak- sızdır. O kurşunu yersiniz. Beş da- kikahk yalnızlıklarda, o yalnızlığı mutlak anlamda tek başınıza taşı- maya yargılısınızdır. Bir de uzun yalnızlıklara zamanla alışabilirsi- niz. Hatta romanda dediğim gibi, zamanla onlan bir yaşam biçimine ünlük cinayetlerle, defalarca öldürülüyoruz. Ama genelde ne onları cinayet olarak algılıyoruz ne de öldürenler katil diye nitelendiriliyorlar. Tam kıyıda olduğumuzu, bizi öldürürlerken "cinayet mahallinde" bizim de olduğumuzu ve her şeyi gördüğümüzü itirafa hazır değiliz; belki de böyle bir gerçekle yaşayamayacağımız korkusuyla! bile dönüştürebilirsiniz. Ama beş dakikahk yalnızlıklar, onlara alış- ma olanağını bile tanımadan inip gidıveren darbeler. Geride sadece yaralan kalıyor. Okurun yorumu... - "Ve şimdi, yaşamımı daha ön- ce hiç başaramadığıma inandı- ğım ölçüde bir içtenlikle kaleme aldığımı sandığım şu saatlerde, yazdıklarımın ne kadarı gerçek yaşamımdan kaynaklanıyor, ne kadarı ise bir oyun metni niteli- ğinde? Bu soruya kesin bir yanıt verebilecek durumda mı- yım?"(s.l31) Gerçekten de bu kitabın ne kadarı gerçek, ne ka- darı oyun metni niteliğinde? CEMAL - Bu, ancak okurlarca yanıtlanabilecek bir soru. Onlann bu konudaki yorum özgürlüklerine bence kanşmayalmı. Yukarıdaki soruyu, romanın başkişisi soruyor. Okur, romanda onun yaşamıyla baş başa. Her okur, yukandaki so- runun yamtını bu yaşamdan kendi yorumu doğrultusunda çıkaracak- tır. - "Rengimizi belirtmenin be- delinin yalnızlıklar olduğunu yazmalısınız..." diyorsunuz. Pe- ki, ya o yalnızlıklardan kalan iz- leri silmeyi nasıl başardınız? CEMAL - Başardığımı kim söy- lüyor? Romanın başkişisinin ba- şardığına dair bir ipucu yok. Yazar olarak, ben de bunu yaşamımda hiçbir zaman başaramadım. Ne der romanda bir sabah vakti Madam Edith, yüzünde akşamdan kalma makyaj artıklannı görünce onlan neden tamamen çıkarmadığmı so- ran küçük çocuğa? "Hepsi hiçbir zaman çıkmaz yavrum... Böyle gecelerden kalanlar hiçbir za- man bütünüyle çıkmaz..." Işte, bunun gibi. Oyle yalnızlıklardan kalanlar da hiçbir zaman bütünüy- le sılinmiyor! Şimdi ansızın Ril- ke'nin iki dizesini hatırladım: "Kim söz ediyor ki gaüp gelmek- ten? / Hayatta kalabilmek, bü- tün mesele bu!" Ölümle karşılaşmak... - Bu romanda oyun yazan kim- liğiniz, finalde kendinize uygun gördüğünüz iki ölüm sahnesiyle çıkıyor karşımıza... 'Tam kıyı- daydım' ve her şeyi görmek bel- ki de bu olsa gerek... CEMAL - Evet, bu. Yaşamımız boyunca sadece bir kez karşılaşmı- yoruz ölümle. Günlük cinayetlerle, defalarca öldürülüyoruz. Ama ge- nelde ne onlan cinayet olarak algı- lıyoruz ne de öldürenler katil diye nitelendiriliyorlar. "Belki de bu- nun için, şimdi dünyanın en uzun sürmüş cinayeriyle ölüyorum...", "Hep öldürülmem, bir türlü öl- düremediğim için miydi?" Evet, bunlar, romandaki öldürülmelere ilişkin birkaç atıf. Tam kıyıda oldu- ğumuzu, bizi öldürürlerken "cina- yet mahallinde" bizim de olduğu- muzu ve her şeyi gördüğümüzü iti- rafa hazır değiliz; belki de böyle bir gerçekle yaşayamayacağımız kor- kusuyla! "ÇAĞDAŞ DANS TEKNİĞİ VE UYGULAMALI ANATOMİ ATÖLYESİ" 3 EYLÜL'DE BAŞLIYOR Bedenini kesfetmelKültür Servisi - "Çağdaş Dans Tekniği ve Uygulamalı Anatomi Atölyesi' çahşmalan 3-7 Eylül tarihleri arasında başlayacak. Tuğçe Ulugün Tuna'nın eğitmen olduğu ve özellikle Bartenieff, Release ve somatik teorilerin rehber olarak kullanıldığı çahşmalarla başlayan dersin amacı, bedenin kapasitesini araştırmak, anlamak ve geliştirmek. Uygulamalı Anatomi Atölyesi, bedeni tanımayı, doğumumuzdan itibaren edindiğimiz fiziksel alışkanlıklanmızı fark etmeyi, iskelet ve kas sistemleri hakkında genel bilgi vermeyi hedefliyor. Dansçı, eğitmen, koreograf olan Tuna, 1996da MSÜ Devlet Konservatuvarı Modern Dans Sanat Dah'ndan, 2003 yıhnda da MSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sahne Sanatları ana sanat dalından "Sanatta Yeterlik" derecesinden mezun oldu. 1993'ten beri Aydın Teker'in eserlerinde yer alan Tuna, halen çeşitli projelerle Türkiye'nin yanı sıra Avrupa'daki festivallerde de dansçı, performans sanatçısı ve koreograf olarak yer almaktadır. 1996 yıhndan beri özellikle MSÜ Devlet Konservatuvarı Modern Dans Sanat Dalı'nda çağdaş dans tekniği, anatomi, doğaçlama, repertuvar dersleri veren Tuna'nm ders verdiği okullar arasında Salzburg Deneysel Dans Akademisi- SEAD, Produktions Zentrum Tanz und Performance - Almanya, Tanz und Theater VVerkstatt - Almanya bulunmaktadır. Eserleri arasında "Solitude" (7. Uluslararası Solo-Dans-Tiyatro Festivali Almanya)-2003, "Vertigo" tstanbul Güncel Sanat Müzesi - 2002, "Farklı Bedenlerle Dans" İş Sanat- 2002, Taksım Sahnesı-2001 ve "Sistem" Istanbul Beyoğlu Sineması- 1998 yer almaktadır. (0 212 245 76 94) Atölyenin amacı, bedenin kapasitesini araştırmak, anlamak ve geliştirmek. Bizhan Bassiri'nin sergisi 15 Eylül - 9 Ekim tarihleri arasında Borusan Sanat Galerisi'nde görülebilir îzleyiciyi yüzleşmeye davet ediyor Beral Madra'nın küratörlüğünü üstlendiği sergide kırmızı ve siyah renk yüzey- leri üstüne yerleştirilen "güneş aynaları" minimalist yerleştirme geleneğinin günümüzdeki yorumunu içeriyor. Kültûr Servisi - İtalya'da ya- şayan Iran kökenli sanatçı Biz- han Bassiri 15 Eylül-9 Ekim ta- rihlerinde Borusan Sanat Gale- risi'nde, Beral Madra küratör- lüğünde, galerinin kişisel sergi- ler programı kapsamında yer alan bir yerleştirme gerçekleşti- riyor. Yerleştirme, galeri mekânının kırmızı ve siyah renklerle yeni- den tasarlanmasını ve sanatçının 2002'de Saraybosna için ürettiği çelik "güneş aynaları"nın bu mekâna göre yeniden düzenlen- mesini içeriyor. Bassiri'nin tari- he, kültürlere ve doğaya çok yönlü göndermeleri olan "Kö- kenler" başhklı sergisi Nisan 2004'te Tophane-i Âmire bina- sında açılmıştı. 120 adet "herme" ve 60 adet el yazması kitaptan oluşan bu yapıt dizısi Tophane-i Amire'nin bazilik planlı mekânını özellik- lerini kullanarak ve koruyarak tamamlıyordu. Bassiri'nin işleri- nin, izleyicınin belleğine ve algı süreçlerine hitap eden bir yapı- lan var. Izleyici, onun yerleştir- meleri içine grrdiğinde, yapıtın mekânı kültürel anlamda kaçı- nılmaz bir biçimde tamamladığı ve yücelttiği izlenimini ediniyor. İki karşıt akım... Bassiri'nin, Borusan Sanat Galerisi mekânında tasanmladı- ğı bu yerleştirme iki karşıt akı- mı banndınyor: Kırmızı ve si- yah renk yüzeylen üstüne yer- leştirdiği "güneş aynaları" mi- nimalist yerleştirme geleneğinin günümüzdeki yorumunu içeri- yor. Bu sovutlama bir arka plan oluştururken dışavurumcu bir teknıkle parlatılmış olan aynalar da heterojen bir dünyanın yansı- ma yüzeyi olarak izleyiciyi yüz- leşmeye çağınyor. Bassiri, Istan- bul"daki sergileriyle yirmi yıl ön- ce Doğu'dan Batı'ya doğru yap- tığı yolculuğun yönünü döndür- meye gırişıyor. Bassiri, AB için- de yaşayan "Doğu" kökenli bir sanatçı olarak, Doğu kültürünün yeniden değerlendirilmesi aşa- masında aracı bir rol üstleniyor. MSGSÜ'nün Tophane-i Âmi- re bınasında gerçekleştirilen "Kökenler" sergisinin SACE tarafından "Dünyada İtalyan Sanatçüan" projesi kapsamın- da yayımlanan kataloğu, Boru- san Sanat Galerisi'ndeki bu ser- gi sırasında tanıtılacak ve sunu- lacak. Bizhan Bassiri, sergiyle bağlantıh olarak Ekim 2004'te İtalyan Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda müzikli bir perfor- mans gerçekleştirecek. DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ İki İlk Roman Geçenlerde okuduğum bir haberde, son bir yılda ilk romanı yayımlanan yazarların sayısının çokluğuna dikkat çekiliyordu. Genç yazarların roman türüne böyle yoğun bir ilgi göstermelerinin nedenleri üstüne elbette dü- şünülmeli. Son günlerde okuduğum iki ilk roman doğru- su üzerimde kalıcı etkiler bıraktı. Gaye Boralı- oğlu'nu, birkaç yıl önce yayımlanan öykü türün- deki ilk kitabı 'Hepsi Hikâye' ile tanımış ve sev- miştim. Bu yıl içinde 'Zerda' ve 'Bir Istanbul Masalı' gibi popüler televizyon dizilerinin se- naryo yazan olarak ünlendi. Yine bu yıl yayımlanan ikinci edebiyat yapıtı 'Meçhul' (lletişim Yayınlan) adlı romanı, ilk ba- kışta deneysel bir çalışma olarak görülebilir. Fo- toğraf sanatçısı Manuel Çrtak'ın, birtür 'Mem- leketimden Insan Manzaralan' denebilecekfo- toğraflarından yola çıkarak kurmuş romanını. Romanın her bir bölümü de röportaj tekniğiyle anlatılıyor. Evinden ayrıldıktan sonra kayıplara karışmış romanın baş kahramanı ibrahim'in izini süren bir gazetecinin teybine konuşan, onu tanımış in- sanların izlenimlerinden oluşuyor roman metni. ibrahim'in öyküsünün yanı sıra konuşulan kişi- lerin birbirinden ilginç yaşamları, anlatılan met- nin zenginleşip anlam katmanlanyla çoğalma- sını sağlıyor. Okudukça, roman metniylefotoğ- rafların nasıl şaşırtıcı bir biçimde örtüşüp bütün- leştiklerine de tanık oluyorsunuz. Bu deneysel yapı, okuru zor anlaşılır, çetrefil, oyunlarla ku- rulmuş bir metinle karşı karşıya getirmiyor. Ter- sine, hem deneysel, hem yalın, hem de ger- çekçi bir roman yazılabileceğini gösteren önemli bir çalışma Meçhul. Ülkemizde artık nüfusun büyük bir bölümü- nün yaşadığı varoş insanları anlatılıyor roman- da. Kalemini bu yitik dünyalara yönelten yazar, kendisi için son derece zengin bir roman gere- ciyle buluşmasının yanında, sıradan hayatlann nasıl edebiyat için vazgeçilmez zenginlikler sun- duğunu da gösteriyor. Doğrusu, insanlarımızın nelerle uğraştıklarını, ne hayatlar yaşadıklarını göstermesi bakımından toplumbilimsel bir göz- le de okunabilir bu roman. Yazarın bu dünyala- n bulup çıkarabilmesi, ayrıntılarıyla, türlü renk- leriyle yazıya dökebilmesi de başlı başına birya- zarlık başarısı. Son yıllarda iyice toplum dışına sürüklenen, roman yazmayı okurlarla oyun oynamaya dö nüştüren yazarların edebiyatımıza neredeysy egemen olduğu bir dönemde Meçhul, edebiya- tın gerçek değeri insanı anımsatmasıyla da, ya- şadığımız dönem içinde iz bırakacak bir roman. Oeniz Günal'ın 'Işıltılı Venüs'ü de (lletişim Ya- yınlan) bir başka ilk roman. Onun adını da der- gilerde yayımlanan öykü ve şiirlerinden tanıyo- ruz. 'Işıltılı Venüs', en başta bir öğrenci romanı. 1980'lerin başında ODTÜ gençliğinin yaşamın- dan bir kesit getiriyor. Gençliğin günlük yaşa- mını anlattığı için olmalı, büyük bir içtenlik ege- men bütün anlatıma. Sanki gençlik günlerinin ateşi içinde sönmemiş bir büyükanne, torunla- rına coşku içinde o günlehni anlatıyor. Içten anlatımı Işıltılı Venüs'ün bence en başa- nlı yanı. Anlattığı şeyler ilginizi çekmese bile bu coşku dolu içtenlik sizi romana bağlayıveriyor. Bir giriş sayılabilecek 'IskeçeliSelim', diliyle de anlattığı öyküyle de roman bütünlüğü içinde bi- raz yama gibi kalıyor ama.. ikinci bölümle bir- likte yazanmız hem kendi dilini, hem de dünya- sını bulup coşku dolu anlatımına kavuşuyor. Gençlik sorunlarının anlatıldığı bir romanı okur- ken insanın içi de o günleri yaşıyormuşçasına yumuşuyor. Etkilenilen bir kitabın, genç bir in- san üzerindeki etkileri; aile, kardeş sevgisiyle aşk duygusunun bir aradalığı; küçük olaylarla acı ve mutluluk gelgitleri, gençlik uçarılıklarır?- dan oturmuş bir hayata hazırlanma... Bütu. bunlar belki herkesin yaşadığı sıradan şeyler a- ma işte biri onlan yazdığında, o sıradan şeyler bir edebiyat yapıtına dönüşüveriyor. Sayıları sü- rekli artan genç romancılara bakarken, belki en başta şunu düşünmeliyiz: Neden yazıyorlar? Edebiyat yoluyla ünlenmek, tecimsel başarılar kazanmak için mi, yoksa yaşadıkları dünya ile hesaplaşmak, onu anlayıp anlatabilmek için mi? turgay ı' fisekci.com K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K A M I L M A S A R A C I h
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle