18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19AĞUST0S 2004PERŞEMBE CUMHURİYET SAY j V U J L l LJ.K. [email protected] UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Depremi felâkete dönüştüren imar düzeni hemen tüm yönleriyle hâlâ yürürlükte... 5.yıldada'1999'gibiyizTam 5 yıl geçti 1999'daki Marmara Depremi'nin üzerinden... Türkiye'nin en gelişmiş bölgesini yerle bir eden sarsıntı. hâlâ sayısı kesınleşemeyen on binJerce insanımızı yaşamdan kopartırken felaketin "nedenleri" de aylarca ve her 17 Ağustos yıldönümünde ülkenın gündemini oluşturdu... Anımsayalım; depremin felaketle sonuçlanmasındaki "imar düzensizliğimizle" ılgılı hemen tiim bilim ve uzmanlık kuruluşlannın başhca "ortak saptamalan" özetle şöyleydi: • Kentsel yer seçimi ve yapılanma kararlannı belirleyen imarplanlan, "bilimsel denetimden" yoksun olarak ve çoğunlukla da siyasi kadrolann istekleri doğrultusunda biçimJeniyor... "Demokrasi" adına süregelen bu "keyfî" imar yetkilerini disiphne edecek yeni bir yasal yapılanma artık kaçınılmazdır. • Kaçak ve plansız gelişme alanlarının hızla çoğalmasına neden olan "yaptırımsız imar hukukıT'na da artık son verilmelidir. Yasadışı, izinsiz ve laıralsız yapılaşma "kente, çevreye ve topluma karşı suç" kapsamında ele aiınmalı ve ödün verilmesi engellenmelidir. • Türkiye'deki tüm yapılann sadece "betonarme karkas" sistemle gerçekleşmesini dayatan mevzuatla birlikte buna dayalı eğitimle inşaat örgütlenmesi de sorgulanmalıdır. Depremlerde en başanlı sınavı veren "geleneksel mimarlık kültüründen" de esinlenilerek alternatif sistemlerin geliştirilmesine başlanmalıdır... Bu umutlar sözde' kaldı Mimarlar Odası. 5 yıl önceki işte bu gibi saptamalan da anımsatan, ancak hemen hiçbir önlemin alınmadığını da sergileyen bir rapor hazırladı. Buna göre, depremi felâkete dönüştüren imar düzenini "düzeltecek" yasal girişimler yerine getirilmediği gibi, üniversitelerde de mimarlık ve mühendislik eğitiminin yeniden kurgulanması yönünde önemli YAPIKÜLTÜRÜMÜZDE 'RANT TAHRİBATI'... Dünyanın en köklü mimarlık ve yapı kültürü birikimierine sahip Türkiye'deki böylesi deprem manzaraları, aynı birikimieri göz ardı eden rant düşkünü imar politikalarının ürünü... I999'da bu politikaların 'felaket'e dönüşmesine rağmen imar yasalarımuda beş yıldır yeni bir düzenleme yapılmadı. adımlaratılamadı... Plansızhk, kuralsızhk ve keyfılik, özellikle yapılaşma alanında ve arsa pazarlaması-emlak- inşaat sektöründe "imar rantlarının çoğaltılması" hedefleriyle örrüşüyor. Böylesi bir "denetimsiz ve vergisiz kazanç" olanağını, ekonomık yaşama neredeyse egemen kılan politikalann yarattıgı "kitlesel nemalanma" süreci içinde, aynı toplu çıkarlan "engelleyebilecek" ya da "kısıtlayabilecek" bilimsel ve toplum yaranna bir yeni imar düzeni de artık "çoğunluğun" işine gelmiyor. Nitekim son 3 yılın "tek parti" iktidannda bile hükümetin temel siyasal hedefleri arâsında görünen "kamu yönetimi"nden "milli eğitim"e, özellikle de "belediyeler"den "özelleştirme"ye kadar, hemen her alandaki "reform" girişimleri arasına "imar reformu" hâlâ giremedi. Böylece ülkemiz, her alanda reformu gündemine alan, ama temel ulusal sorunlanmız arâsında bulunan "depreme hazırlıksız ve kimliksiz kentleşme" konusunu hâlâ "öncelikleri" arasına almayan bir siyasetin talihsizliğini de yaşıyor. Mimarlık eğitiminde 1 blle... Sadece 1999 depreminde degıl. önceki büyük depremlerden sonra da "dayanıksız yapılaşma" üzerindekı aynntılı incelemelere dayalı mimari raporlarda da özetle şu sonuçlara vanlmıştı; -"Depremi gözeten mimari tasarım", sonradan edinilen teknik bir bilgi değil, genel yapı külrürünün ve mimarlık sanatımn "doğal girdisi" olarak eğitimin başlangıcından itibaren öğrenim bütününde yer almalıdır. -Türkiye 'deki her türlü yapılaşmamn sadece "betonarme- karkas sistemle" gerçekleşmesini öngören tasanm bağımlılığı yerine, alternatif taşıyıcı sistemlerinin ve yapı türlerinin de tercih edilebileceği mimarlık uygulamalanna dönük eğitim verilmelidir.- Depremlerde onca "esküiklerine" rağmen ayakta kalabilen ve bin yıllann yapı kültürü birikünlerini günümüze ulaştıran tarihi ve geleneksel binalardaki taşıyıcı sistem ilkeleri günümüz mimarlığı için de değerlendirilmelidir. Bu bağlamda "geleneksel taşıyıcı sistemlerin çağdaş malzemelerle gelişririlmesi" ve "geleneksel yapı sistemi ve malzemeleriyle çağdaş tasanm" vb. gibi disiplinler, mimarlık eğitimine kazandınlmahdır... Depremden sonra UNESCO ve rCOMOS işbirligınde ıstanbul'da düzenlenen uluslararası seminerlerde de önemle vurgulanan ve hemen tüm yabancı uzmanlann "Türkiye'nin şansı" olarak belirttiklen "tarihsel nıimariden dersler" ahnmasına dair bu değerlendirmeler, geçen 5 yıl içinde mimarlık eğitimine yeterince yansıtılabilmiş değil. Birçokokulda 1999'daki müfredat ile 2004'teki müfredat hemen "aynı" iken, bazı okullarda da depremi gözeten mimari tasanm dersleri ancak yüksek Iisansta ve harta "seçmeli" olarak konulabildi... Öyle görünüyor ki ülkemiz, planlı kentleşme, kurallı yapılaşma ve doğal, kültürel değerlerin yaşarılarak korunduğu bir mimarlık ve şehircilik politikasına kavuşmadan da depremleri felâkete dönüştüren bu imar düzeninden kurtulanıavacak... Yapı Kredi Bankası'nın 60. kuruluş yıldönümü değişik konulu beş ayn sergiyle kutlanıyor Resimden fotoğrafa, paradan sancağaKültür Servisi - Kâzım Taşkent'in 9 Eylül 1944 tarihinde kurduğu Yapı ve Kredi Bankası 60. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında Yapı Kredi Külrür Merkezi'nde 5 sergi hazırlandı. Sergilerin fümü 10 Eylül'de açılacak. 'AJtının İktidarı, tktidarın Altınları / Yapı Kredi Para Koleksiyonu Altın Sikkeler' sergisi zenginlik ve ihtişam sembolü olan sikkelerin öyküsünü gözler önüne seriyor. Vedat Nedim Tör Müzesi'nde 28 Şubat 2005'e kadar ziyaret edilebilecek sergi; Akdeniz coğrafyasında MÖ 6. yüzyıldan günümüze kadar kurulmuş çok sayıda devletin altın paralannı kapsıyor. 30 bölüm halinde 1000 sikkenin görülebileceği sergi, 55 bini bulan sikke sayısıyla dünyanın önde gelen özel para koleksiyonlanndan biri olan Yapı Kredi Koleksiyonu'ndan seçilerek hazırlandı. îkinci sergi, son halife Abdülmecid Efendi'nin resim sergisi. Abdülmecit Efendi'nin bir zamanlar yaşadığı köşkünde açılacak ve 1 Ekim'e kadar açık kalacak Abdülmecid Efendi Resım Sergisi'nde ressamhğıyla ünlü son halifenin 35 yağlıboya tablosu ve 25 deseni sergilenecek. insanlar ve cinlertn ustası... Hanedanın bir üyesi olarak devlet görevleri ıanı sıra ressamlığı ve sanatsal olaylara .erdıği maddi- manevi destekle de tanınan \bdülmecid Efendi'nin, portre türü abşmalan ağırlıkta. fapı Kredi Külrür Merkezi, 'Ben Mehmet iiyah Kalem / İnsanlar ve Cinlerin Jstası' sergisiyle bir ilke imza atıyor. Lesimleri Doğu ve Batı dünyasında efsane aline gelnüş, kimligi üzerindeki ırtışmalar bütün canlıhgıyla sürmekte olan ıyah Kalem'e ait resimler, ilk defa bu sergi jpsamında izleyicilerin karşısma çıkacak. A bdülmecit Efendi Resim Sergisi, 'Altının İktidarı, Iktidarın Altınları', 'Ben Mehmet Siyah Kalem / însanlar ve Cinlerin Ustası', 'Alman Yaşamı' ve Al Yeşil Gölge /Estergon Kalesi Sancağı' başlıklı beş serginin beşi de 10 Eylül Cuma giinü Yapı Kredi Kültür Merkezi 'nde açılacak. Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'ndeki sergi 20 Ekim'e kadar ziyaret edilebilir. Bir sergi de, çağdaş Alman fotoğrafçılığınuı önde gelen isimlerinden Stefan Moses'in 'Alman Yaşamı' başlıklı fotoğraf sergisi. Istanbul Goethe Enstıtüsü ile birlikte gerçekleştirilen ve Sermet Çifter Salonu'nda açılacak sergi, 6 Ekim'e kadar açık kalacak. Daha önce Brüksel ve Napoli gibi kentlerde açılan bu sergi; Istanbul'dan sonra Londra, Moskova, Paris, Rotterdam, Kiev, Selanik gibi kentlerin yanı sıra Güney ve Kuzey Amerika'yı da dolaşacak. Son sergi olan 'Al Yeşil Gölge / Estergon Kalesi Sancağı' sergisi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde izleyiciyle buluşacak. Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana seferi sırasında (1529) fethedılen Tuna'nın bu ünlü kalesine sancak, bizzat Kanuni tarafından verilmiş. Kâzım Taşkenfin 1948'de Macaristan'dan getırdiği sancak, bir süre önce Japonya"da restore edilerek sergilenmeye hazır hale getirildi. Sancak sergisi, 28 Şubat 2005 "e ka4ar görülebilir. ODAK NOKTAS AHMET CEMAL Semiha Berksoy'un Son Aryası... Ünlü Alman sanat uzmanı Dieter Ronte, "Se miha Berksoy Odası"n\n Bonn'da sergilenmes nedeniyle hazırlanan kitapçık için kaleme aldığ katalog yazısında şu satırlara yer vermişti: "Se miha Berksoy'un yaratmış olduğu şey, sanatçı vt eseraynmı gözetmeyen bir tümel sanat eseıi(Ge- samtkunstwerk), kendi varoluşunun odak nokta- sı. Tümel sanat eseri kavramı günümüzde yeni- den bir rol oynayacaksa eğer, o zaman Semiha Berksoy bu sanat düşüncesinin dâhi bir temsil- cisidir... Semiha Berksoy, giderek daha tekdüze- leşen bir dünyaya bir savaşçı gibi giriyor. Kural- ları benimsemiyor, onları bilerek deliyor, bunu da bir kentsoylunun programlanmış günlük akışında başka enerjilerin de nasıl etkin olabileceğini gös- termek için yapıyor... Bu yönüyle Semiha Berk- soy, hiçbir şeyden korkmayan bir sanatçı. ölüm ve aşk, gençlik ve yaşlılık, başan ve başarısızlık, güncellİk ve unutulmuşluk, doyum ve doyumsuz- luk -bunların tümü- birlikte etkin oluyor. Semiha Berksoy, günlük yaşamın ve toplumun kaba güç- lerinin karşısında kendi bilinç-ötesi gücünü hare- kete geçiriyor. O, bu alanda güçlü, neredeyse kutsal ve yaralanamaz, hemen hiçbir ok ona isa- bet etmiyor. Semiha Berksoy, modern bir tartış- manın ortasında neredeyse arkaik bir tutumla yer alıyor..." Semiha Berksoy'un ölümüyle yitirdiklerimizin dökümünü çıkarabilmek çok zor, hatta neredey- se olanaksız. Tüm yaşamlannı, içinde yaşayagel- diğimiz dünyanın bir alternatifi olarak, başlı ba- şına bir başka dünyaya dönüştürebilmiş sanat- çılann sayısı her zaman çok az olmuştur. Ama ya- şamını -kendine özgü bir dünyanın yanı sıra- bir de başlı başına, tümel bir sanat eserine dönüş- türebilmiş olanlara rastlayabilme olasılığı çok da- ha düşüktür. Birkaç yıl öncesine kadar bir sanatçının kendi yaşamını bir sanat eserine dönüştürmesi gibi bir düşünce ya da kavram, bana yabancıydı. Bu çatı altında gözümün önünde bir şeyleri tam olarak so- mutlaştıramıyordum. Ta ki güneşli bir öğleden son- ra, 'Semiha Berksoy Odası'n\ gördüğüm ana kadar. Semiha Berksoy, Zeliha ve ben, bir süre salonda oturmuştuk. Daha sonra Semiha Berksoy: "Gelin, size odamıgöstereyim!" diyerek koluma girmiş, be- ni bir koridordan geçirdikten sonra bir odanın ka- pısını açmıştı. Beklediğim, yaşlı bir sanatçının hem çalışma, hem de yatak odası olarak kullandığı bir odayı gör- mekti. Sıradan bir oda olmayacağı kuşkusuzdu. A- ma bir dünya ile karşılaşmayı da beklemiyordum. Zeliha da bana bu konuda hiçbir zaman bir ipucu vermemişti -hoş, vermiş olsaydı da, her ipucunun o gün gördüklerim karşısında yetersiz kalacağından eminim. Semiha Berksoy bu odada, kendisi için yıllardır değer taşıyan bin bir nesneyi -çocukluğundan kal- ma bebekleri, eski notaları, tablo ve fotoğrafları, mektupları, ışıkları, çalgılan, giysileri vb.- bir araya getirerek, bütün odayı rengârenk bir yaşamın bin bir dizeyle örülü şiirine çevirmişti. Burası, içinde yatıl- mayan bir yatak odasıydı. Çünkü Semiha Berksoy, yaşamının sanırım son on yılı boyunca uykuyu za- manını çalıp götüren bir hırsız olarak gördüğünden, uyumuyor, sadece kestiriyordu. Semiha Berksoy, operadan çok önce aynlmıştı. Ama yaşamının en son ve en uzun süren aryasına da ondan sonra başladı. Mustafa Kemal Atatürk döneminin aydın bir Türk kadın sanatçısı olarak, o ışık adamın ardından yaşadığı ülkede düşünce ve sanat yaşamının önce ağırdan, sonra giderek artan bir hızla düzey yitirmesine tanık oldu. Sanat, sanat- çılık ve sanat eseri adına egemen olan pespayelik- lere önce nice hüzünleri yansıtan gözleriyle baktı, baktı. Fakat bakmakla yetinmedi. Herkesin dünya- dan elini eteğini çekme bazırlığında olduğu yaşla- nnda bu dev kadın, olupbitenlere tepkisini inanılmaz bir tavırla dile getirdi. 'Has sanat'm dış dünyada al- dığı darbeleri, kendi dünyasını ve kişiliğini bütünüy- le bir sanat eserine çevirerek dengeledi. Eksikliğini duyduğu yaratıcılık karşısında, giysileri dahil, yaşa- mındaki neredeyse tüm ayrıntıları kendisi yaratma- ya koyuldu, Her zaman kendine özgü makyajlaria bezediği yüzünü bir 'tuval' olarak nitelendirdi. Dok- sanlı yaşlarına adım atarken peş peşe resim sergi- leri açtı, opera sahnelerine çıktı. Evet, operayı bırakışının ardından söylemeye baş- ladığı bu arya, Semiha Berksoy'un en son ve sonu gelmez aryası oldu. Insanın: "Ta ki ölüm..." diye başlayan bir cümleyle son bulduğunu söylemeye kı- yamayacağı kadar görkemli bir arya! e-posta: ahmetcemal v superonline.com acem20ra hotmail.com Etfvvard Said Agora Kitaplığı'nda • Kültür Servisj - Dünyaca ünlü yazar, eleştirmen ve külrür kuramcısı Edward Said'in ölümünden sonra yayına hazırlanan iki kitabı 'Oslo'dan Irak'a ve Yol Haritası' ile 'Hümanizm ve Demokratik Eleştiri' Agora Kitaplığı tarafından yayımlanacak. Edvvard Said'in bu iki kitabından ilki olan 'Oslo'dan Irak'a ve Yol Haritası', yazaım Ortadoğu konusunda kaleme aldığı ve 2000 ile 20Q3 yıllan arâsında El Hayat ve El Aiıram gazetelerinde yayımlanan 46 yazısından oluşuyor. 'Hümanizm ve Demokratik Eleştiri' adını taşıyan ikinci kitapsa Columbia Üniversitesi'nde verdiği 'Felsefede Temalar' başlıklı konferansın metinleri. Agora Kitaplığı, 'Hümanizm ve Demokratik Eleştiri'yi Kasım 2004 'te Osman Akınhay çevirisiyle; 'Oslo'dan Irak'a ve Yol Haritası'nı ise Mart 2005'te Murat U>-urkulak çevirisiyle yayımlayacak. T yapısı açılış töreni • BERGAMA (AA) - Bergama Akropol'de, onanmda ortaya çıkan Antik T Yapısı Koruma Çatısı açıldı. Pergamon Antik Kenti'ndeki Demeter Kutsal Alanı içinde yapılan Koruma Çatısı'nın açılış töreninde, Külrür Varlıklan ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yalçın Kurt, Alman Arkeoloji Enstitüsü'ne, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yaptıklan kazı çahşmalanyla dünya kültür mirası olarak kabul edilen yapıtları ortaya çıkardıklan için teşekkür erti. Törene Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Wolf-Ruthart Born, Istanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Adolf Hoffman ve Bergama Kazısı Başkanı Prof. Dr. Wolfgang Radt katıldı. ,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle