23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 fcĞSTOS 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 jg CHP üç teküi ,_ EJıraç ediyormuş... g ^rataf patlanutsuıa Ü CHP fcotfası.' I Fıiipi Bektronik posta; denizs<Kn©c«Tihurlyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97 - Matematik bilmeyen bir nesil yetişiyormuş. "Köşe dönmevi bilsinler veteri" Mettup Fetr-dağ F Tipi £eaevi'nden geliyor 'Psmi kayrtlara makûmfardan Salih Sev-ıel'in 20 Tenrnuz'da kalp krizi gear-erek yaşamını yrtitfiği yazılacak. Oya 39 yaşındaki Sal-k, o sabah saat 9 sulnnda rahatsızlandı ve evire götürüldü. Reunde muayene «dineden bir 'iğne' yaptarak hücresine gödlerildi. SaatH'de dişferini sıkarak hıntılar çıkannca tekar revire kaldınldı, saa 16'da öldüğü bildrîldi. Salih, bütün günkalp krizi geçirdi ve n c a k öldükten sona Tekirdağ Devlet Hasanesi'ne sevk ediUi." H ızlandınlmış hükümet, "2020 yılında ener- ji ihtiyacı 570 milyar kwh olacaktır ve tüm öz kaynaklanmızı kullansak dahi bu ihtiyaç 1 karşılanamayacaktır" diyor. Elektrik Mü- hendisleri Odası yanıt veriyor: "Ekonominin istik- rarsız ve dış manipülasyonlara açık olması, tah- minleri her zaman yanıltıcı kjlmaktadır. 2020 yılı tah- mini 310 milyar kwh'dir ve öz kaynaklar açısından potansiyelimiz 482 ile 569 milyar kvvh'dir" diyor. Hızlandınlmış hükümet, "Dışa bağımlı kaynak çe- şitlendirmesine gidilmelidir. Tek başına doğalgaza bağımlılık sorun yaratabilir" diyor. Elektrik Mühen- disleri Odası yanıt veriyor: "Bu söylem, teslimiyet- çiliği içermektedir. Sonuçta doğalgaz ne kadar dı- şa bağımlılık yaratıyorsa nükleer enerji de aynı oran- da bağımlılık yaratır. Hükümet dışa bağımlılığı çe- şitlendirmeyi hedeflemektedir." Hızlandınlmış hükümet, "Türkiye nükleer tekno- lojiye sahip olmalı, bu yarışta mutlaka yerini alma- Niikleer çöplilklıdır" diyor. Elektrik Mühendisleri Odası yanıt veri- yor: "Nükleerteknolojiye sahip olmaktan kasıt 'nük- leer santrallan kendimiz yapar ve satar konumuna gelmeliyiz' ise bu bir hayli zordur. Güney Kore bile bugün dünyanın gözünde 'tak- lit santral' betimlemesi ile güvenilir olmaktan uzak bulunmaktadır. Eğer nükleer teknolojiye sahip ol- makla nükleer başlıklı silahlara sahip olmak kaste- diliyorsa bunun için de nükleer santrala gerek yok- tur. Bu konuda Türkiye ne Iran'a benzeyebilir, ne de Israil'e." Hızlandırılmış hükümet "Nükleer enerji temiz ve güvenlidir" diyor. Elektrik Mühendisleri Odası ya- nıt veriyor: "Nükleer enerjinin temiz ve güvenilir ol- duğunu neredeyse tüm dünya yalanlamaktadır. Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünya nük- leer enerjiden kaçıyor. Zira nükleer atıklar bu ülke- ler için tam bir baş belasıdır. Bu konuda ya kendi insanını zehiriemekte ya da gayri ahlaki bir tavıria atıklan için başta Hindistan olmak üzere azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri nükleer çöplük olarak seçmektedirler. Türkiye de bu ülkelerden biridir. Fransız Framatom ile Alman Siemens ortaklığının Akkuyu'da nükleer santral yapımına talip olması- nın nedeni, daralan pazar sorunundan çok Avru- pa'nın nükleer atıklannı Akkuyu atıklan ile harman- iayıp Toroslar'a gömmek isteğidir. Geçmişi anım- samakta fayda var, 'nükleer atıklann Türkiye'deTo- ros Dağları'ında güvenli(!) bir şekilde depolanabi- leceği' önerisinin altında yatan, derenin taşı ile de- renin kuşunu vunmak hesabından başka bir şey değildir. Türkiye'yi yeni facialara sürüklemeye; nük- leer santral lobilerinin pazan ve çöplüğü yapmaya kimsenin hakkı yoktur." TeknoYavız Çelik: "TüiKiye'de olrruyan hızlı tren tekrolojisi ile Başbakan'ın hızlandınlmış tren kaz£sından sonra sözinü ettiği ülke tekrolojisinin gelişmesine engel olmrya çalışma arasndaki bağlantı nedir, bilen var mı?" SESSÎZ SEDASIZ (!) ı(rJ»B p H\ P fa u '"İi İV, 1ıi 1 a 1 r k^ \\\ \ /^H \ıl w m ii ü n m E K İrecep Hoca'mn, Amerikana bakışı Didim'den Kaya Çetin'in bildirdiği- negöre El Ezher'den Profesör Doktor Moktor Necasettin Cehil Cühela so- ruyor, her derde deva bulmasıyla meş- hur İrecep Hoca yanıtlıyor: Sual: "Muhterem Hocam. Sizin şu Amerıkan Islamı meselesı, pardon ılımlı Islam mevzuu bayağı kafama yattı. Diyo- rum ki esasını oğrenip biz dahi tecrübe etsek. Dıyelim ki Teşkilat-ı Esasiye'nin yerine Kuran'ı ikame ettık. Lakin kanun ile sair mevzuat ne olacak? Malum-u âli- nız her mezhebin müçtehidı ayrı. Haşa, beşerı kanun da meriyette kalacak olsa şirk sayılmaz mı, hangi sahada kanun, hangı sahada vahiy istimal edilecek? Ka- nun ve sair mevzuat hangi mezhebin, hangi cemaatin esaslarına göre tanzim edilecek? Mesela sızin orada Iskender- paşa cemaatine göre yapsan Nurcusu kabul etmez, Nurcuya göre yapsan Sü- leymancısı kabul etmez. Kanunu kabul etmeyen tebaanın durumu ne olacak? Kestane kebap, acele cevap. Allah mu- vaffakeylesin." El cevap: "Yahu Necasettin Efendi sen oralarda harcanıyorsun. Gel bu tarafa, bizim Ömer'leçalış. Sualinegelince. Biz, ılımlı Islam noktasında şu laiklik mesete- sini halletmenın gayreti içerisindeyiz. La- iklikten bir kurtulsak gerisi çorap sökü- ğü gibi gelecek Allah'ın izniyle. Lakin te- melini atanlar işi sağlam tutmuşlar, elimi- ze yol haritası da verildiği halde söküp atamıyoruz. Neyse, bu işlerayaküstü ko- nuşulmaz. Haydi selamün hello." Yüksek Yerilim Hatb tngilizce ve Amerikan kültürü dünyaya egemen. Bana bir dil öğretenın kültür kölesi olurum! erdincutku • / yahoo.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Saburhane'deydik... Çardağın altındakı masaya oturduğumda, önce karşı yama- cabaktun... Kıremit çatılı, bembeyaz du- varlı, tertemiz eski evler... Yine lciremit şapkalı bacalan ve du- varlannın ardındaki hayatlany- la orada, "değişmeden" duru- yorlaı... Birbirlerine saygılı, manzaralannı kapatmadan, sırt- lannı dağa yaslayarak... Sonra, meydanı çevreleyen kahveler, iki fınn, üç bakkal, i- ki berber dükkânı ve alçakgö- nüllü, sade Saburhane CamisL. Onlar da "aynüar"... Hem de insanlann oturuş şekilleriyle, suskun ve meraklı bakışlanyla, güleç selamlan ve kısık dediko- dulanyla... Caminin ya- nında, gövde- sindeki oyuğa aldırmadan tan- hi yazmayı sür- düren "koca çı- nar"... Az iler- Je de o "coşku- lu yıllar r> da iTÜ'lü öğrenci- lerle restore edip kafeterya- ya dönüştürdü- ğümüz eski *şa- raphane" bina- sı... O da sanki 20 yıl önce za- manı durdurmuş gibı... "Postabaşı"nın kahvesinden yukan doğru çıkan sokağuı he- men solunda, "Apostolos'ıın Meyhanesi" olarak bilinen, eski "mektep" binası da 10 yıl önce yandığı gibi duruyor... Ateşler- den arta kalan ne varsa. sanki bi- na geçen hafta yanmışçasına, ol- duğu gibi orada ve ayaktalar... Karşıdaki kahvelerin arasın- dan giren şokağın içinde de Handan ve İlhan Selçuk'un ev- leri... Handan Abla'yı sonsuz dinlencesine uğurladığımızdan beri tlhan Ağabey mutfaktaki labritine kadar koruyor... Denebilir ki son çeyrek yüz- yıl içinde, Türkiye'nin tarihi kentlerindeki eski semtleri ara- sında, dokusunu, peyzajını, kimliğini hemen hıç değiştirme- den "değişen çağı" yaşayanlann başında Muğlanın Saburhane Meydanı geliyor... Tek tek eski yapılar yerine, "kentsel ölcekte koruma" kararuu verip kollan sıvadığımız 1970'lerinsonlanna aıt fotoğraflarla bugünü kıyasla- dığınızda, aradaki fark belki de sadece otomobil modellerinde... Bir de oturduğum masanın hemen yanındakı Mimar Si- nan._ ••• Kahvem geldiğinde, dalmış anlatıyordum: "- Sinan'ı buraya, 1990'lann başlannda, Muğla'ya göz kulak Sinan Mıığla'yı gözlüyor» olsun, Saburhane'yi korusun di- ye diktik.~ Görevini nasıl da ye- rine getiriyor™" 1978'de okulu yeni bitirmiş çiçeği burnunda bir mımar ola- rak, bu kentin mimarlık mirası- nı "tüm dokıısuyla" korumayı benimseyen Belediye Başkanı Erman Şahinın imar müdürlü- ğünü üstlendiğunde, sözde bir- kaç yıllıüına Muğla'da kalacak- tık... Derken öylesine bağlandık ki tam 15 yıl kesıntısız "kentsel ko- ruma''mücadelesi... Hem de yi- ne o dönemın popüler örneğı Antalya-Kaleiçi gibi "turistik'' amaçlı değıl, doğrudan Muğla- lılann kendi evlerinde, ken- di sokaklann- da ve kendi mekânlannda kahnalannı sağlayarak... Yani, tarih- sel ve gelenek- sel kent mirası- nı "yaşatarak" korumayı he- defleyerek... Muğla'da yapıb olmayan Sinan'a işte bu "gençük eme- ğnnia" emanet etmek için heykelini Sa- burhane Mey- KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicakÇa turk.net danı'na dikmeyi önermiştim; kabul edilmişti... Sonra da içi- miz rahat Istanbul'a gitmiştik... Şimdi bakıyorum, dileğimizi nasıl da yerine getirmiş; sadece tarihi semti değil, mimarlıktaki o ilk yıllanmın coşkusunu da korumuş, kollamış... Yanıbaşında kahvemi içerken düşündüm... Yıllar sonra bir gûn, Sinan'ın "İstanbul'daki rürbesinin n önünde, işte o vaktiyle bir kenti kurtaran duygulanmın yeniden yüreğimde kabarmasına neden olan "şansunı" da tıpkı Saburha- ne gibi Sinan'ın "korumasına" emanet etmekte ne kadar hak- lıymışım... • • • Masamdaki Saburhaneli dost- lar çoğaldılar... Kahvecı çaylan yeniledi... Onlar dinledikçe ben de anlatmayı sürdürdüm: "- Buralar arük yaşama, ken- te, anılara ve geleceğe deger ve- ren herkesin buluşma yeri olma- h_ Insanı insanabağlavan birtik- tetikkr buralarda derinleşmeİL^ Yeniden duyulan heyecanlar. bu- ralarda da yaşanırsa, eminiın ki bir daha arûk kolay yitirümez.»" Çünkü geçmişın tanıklan, bi- ze aslında "kendimizi'' anımsa- tıyor... Saburhane'deki masadan kal- karken son cümlem, "Mefer bu- nu nasıl da özkmişim" oluyor... oekinciC" cumhuriyet.com.tr HARBÎ SEMİH POROY semihporoy(a yahoo.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL LRGENÇ k_urgenc(5 yahoo.com HAYAT EPİK TİIATROSU MISTAFA BÎLGIN OLACAK BU "SIFIR" ÇEKEN COCUKLARIMIZIN HALİ ?., ŞEN BENIM RUHUMUN CİSÎMLEŞMÎS HALtStN SENtNLE ĞURUR DUYUYORUM !.. TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAS 1 Ağustos ii-uti.niiinitaz-ariknn.com CERİDE-I HAVADİS •f84O'7X 8L/&UM, SA- . /MGII-/Z 2.4 Yf <l£G.t'DE-f , 10 GÜA/DE it-GfŞ 8U S/MDA , OSAO^K' Ğ YOL- 4HISAI-" i MÛ- PANO DENtZ KAVUKÇUOĞLU Raydan Çıkmak, Devrilmek... Her Yerde, Her Alanda Orta dereceli okullara giriş sınavının sonuçlany- la birlikte gördük ki raydan çıkan yalnızca trenle- rimiz değilmiş hızlandınlmış hayatlanmızda. Eğiti- mimiz de raydan çıkmış, devrilmiş. llköğretimleri- ni "başanyla" tamamlamış 634 bin 787 öğrenci- nin girdiği bir sınavda 64 bin 598 öğrenci "sıfır" çe- kiyorsa, burada "raydan çıkan", "devrilen"bireği- tim düzeninden rahatlıkla söz edilebilir artık. Hele ilaç için tek bir puancık bile alamayan bu çocuk- lar anne babalan tarafından "daha iyi okullara la- yık" görüldükleri için girmişlerse o sınava! Nasıl bir eğitim düzenidir ki, bir çocuğun "hiç- birşey" öğrenemediğinin farkına ne okuldaki öğ- retmenleri, ne de evdeki anne babası varabiliyor? Sekiz yıl boyunca bir çocuğa "hiçbirşey" öğrete- memek, ama baştan sona öğretememeyle geçen, geçtiği anlaşılan bu sekiz yılın sonunda eline bir "diploma" tutuşturmayı olası kılan bu eğitim dü- zeni "raydan çıkmaktan", "devrilmekten" başka hangi sözlerie tanımlanabilir ki? Anne babalan onlara "daha iyi" bir eğitimi layık gördükleri için farkına vardık diplomalı, ama "hiç- bir şey" öğretilmediği için "hiçbir şey" bilmeyen bu 64 bin 598 çocuğun. Hızlanmış tuhaf bir haya- tın dayatıldığı bu talihsiz ülkede kim bilir daha kaç on bin, kaç yüz bin çocuk "hiçbir şey" bilmeden diploma sahibi oldu? Bunu ne yazık ki hiçbir za- man bilemeyeceğiz. Ne var ki sayılarını hiçbir zaman bilemeyeceği- miz bu "hiçbir şey" bilmeyen çocuklar bir diplo- ma sahibi olduklan için yaşları elverdiğinde sürü- cü belgeleri alıp kamyon, otobüs kullanacaklar, sözgelimi Kabataş-Beşiktaş arasında işleyen tek- nelerde yolcu taşıyacaklar, biz de işte o zaman, kamyonlan otomobillerimizi ezip geçtiği, otobüs- leri bizi uçuruma sürüklediği o ölümcül anlarda, belki de denizde boğulurken ama her durumda son nefesimizi verirken farklanna vanp, "Bu da onlardanmış..." diyeceğiz. Ama iş işten geçmiş olacak. Sayın Milli Eğitim Bakanı "hiçbir şey"öğretilme- diği için "hiçbir şey" bilmeyen on binlerce çocu- ğa diploma verilmiş olmasını, verilmesini hiç ya- dırgamıyor. "Olabilir, benzerdurumlarAmerika'da, Avrupa'da da görülüyor, oralarda da hiçbir şey bil- meyen çocuklara diploma veriliyor..." diyerek ya- nıtlıyor gazetecilerin sorulannı. Sayın Bakan kendi açısından haklı olabilir hiç kuşkusuz, çünkü o, bize dayatılan bu hızlandınl- mış tuhaf hayatın kaptan köprüsünde bulunuyor. Çünkü ancak "hiçbir şey" bilmeden, öğrenme- den, öğretilmeden "diplomalı"olabilmeyiyadırga- mayan, yadırgamayabilen, bunu başaran insanlar çıkabiliyor o kaptan köprüsüne. öyle ya, böyle gözü kara kaptanlar olmasa nasıl hızlandınlacak, hızlanacaktı bu yavaş hayatımız? Böyle kaptanla- nmız olmazsa trenlerimiz nasıl raydan çıkacaklar, vagonlanmız nasıl devrilecekler, kamyonlar, oto- büsler nasıl ezip geçecekler bizi? Nasıl kavuşaca- ğız o beklenmedik hızlı ölümlerimize? Sayın Milli Eğitim Bakanı belki de yalnızca iyi ni- yetinden böyle yanıtlar veriyor, çok iyi niyetli bir in- san olduğundan ve hızlandınlmış hayatımızın hı- zının kesilmesini hiç istemediğinden en yadırga- nacak durumlan bile yadırgamaz görünerek bizi rahatlatmak istiyor. Yoksa niçin bu tür açıklama- lar yapsın? Niçin "hiçbir şey" öğretilmediği için "hiçbirşey" bilmeyen, amaellerine "bilmenin, öğ- renmenin, öğretilmenin" resmi belgeleri olan dip- lomalar tutuşturulmuş on binlerce, belki de yüz binlerce çocuğun variığını "sınırlar ötesi evrensel birgerçek" olarak değertendirsin, göstersin? Bu yalnızca bizim değil, Amerikalıların da, Avrupalıla- nn da gerçeğidir desin. Hem de bunu, gerçeğin böyle olmadığını bile bile söylesin. Belki de ger- çekten bilmiyordur Sayın Bakan, "gerçek"\ kendi bildiği gibi sanıyordur. Olamaz mı? Her alanda, her an, her katta, her türlü sürprize açık değil mi- dir bu hızlandınlmış hayatımız? "Hiçbirşey" öğrenmemek, bilmemek, ama hep öğrenmiş, bilirmiş gibi davranmak "sürpriz" sayı- lırsa tabii... e-posta: [email protected] Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: 1/ Birbirine sürtünen ci- simlerin kar- şılıklı etkile- şimini incele- yen bilim da- h. 2/ En kü- çük sosyolo- 6 jik birim... Akla ve ger- çeğe aykın. 3/ Asma kü- tüğü... Mak- sim Gorki'nin bir ro- manı. 4/Tann saygı- sı ve ahret korkusun- dan ötürü günah iş- 3 lemekten titizlikle 4 kaçınma... Yabancı. 5 5/ Geceleyin, sevgi 6 duyulan biri için bir müzik aracıyla veri- 8 len küçük konser. 6/ 9 Çıplak vücut resmi... Gözü kapalı inanılan düşün- ce; dogma. 7/înce dandel... Gemide yelkenlerin açılması. 8/ Balerinlerin geleneksel kostümü... Yüksek ses, nara. 9/Eskiden çocuklar okula baş- larken yapılan tören. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Çin felsefesinde dogru yolu ya da cennetin yo- lunu belirten temel kavram... Bir müzik sesini be- lirtmeye yarayan işaret. 2/ Eskiden Roma kenti- ne verilen ad... Iğneye geçirilen bir sap iplik. 3/ Ekleme, ulama... Gelecek. 4/Maharet... "Mem- duh — " : Sinema yönetmenimiz. 5/Boğa güreşi yapılan alan. 6/Birnota... Sermaye. 7/Bölmeli gö- çebe çadın... Adapazan Ovası'na verilen bir baş- ka ad. 8/Hafif mavimsi olan postu kürk yakası ve manto yapımında kullanılan bir hayvan... Demir- yolu. 9/Ulaştırma... Ağzımızdaki dişlerin birbö- lümüne verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle