Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 TEMMUZ 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
JVLJJLiJ. LJ M\ [email protected] 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Prof. Dr. Oktay Belli,
yaşamını ve
arkeologluğunu Doğu
Anadolu'va adamış
bir bilim insanı...
Türkiye'de ilk kez bir
'kasabada' tarihle
bilimi buluşturdu ve
ardından
kitaplaştırdı...
(Solda, Bayazıt Kalesi
yamaçlarında eski
Doğubayazıt - sağda,
tshak Paşa Sarayı...)
Doğubayazıt'ta 2003 yılında yapılan tarihi sempozyum tüm yönleriyle belgelendi...
'GüneşinDoğduğu ^r'in kitabıHenüz bir yıl geçmedi Doğu-
bayazıt takı tarihsel buluşmanın
üzerinden... Türkiye'nin en doğu
ucunda, "Güneşin Anadolu'va
doğduğu" yerde, bölgeden ve ül-
keden bilim insanlan, uzmanlar,
yerel ve merkezi yönetim temsil-
cileri ile duyarlı yöre aydınlan,
13-14 Eylül 2003 tarihlerinde
unutulmaz 'Doğubayazıt Sem-
pozyumu'nu yaşamışlardı...
Doğubayazıt Kaymakamı Nu-
rullah Çakır'ın öncü çabalan ve
ev sahipliğiyle gerçekleşen sem-
pozyuma ÇEKÜL Vakfı, Erzu-
rum Atatürk Üniversitesi, tstan-
bul Üniversitesi ve Van 100. Yıl
Üniversitesi'nin Doğu Anado-
Iu'ya gönül vermiş temsilcileri
eşsiz katkılarda bulunmuşlardı.
Istanbul Üniversitesi'nde oluştur-
duğu enstitüyle 30 yılı aşkın za-
mandır bölgenin tarihini araştıran
Prof. Dr. Oktay Belli de Türki-
ye'de ilk kez bir 'ilçede' gerçek-
leşen böylesi bir bilimsel bera-
berliğin önde gelen emektan ol-
muştu...
Geçenlerde, işte o güzelliğin
yeniden anımsandığı alçakgönül-
lü bir toplantı yapıldı. 8 Temmuz
2004 günü ÇEKÜL'ün Istanbul,
Tarlabaşı'ndaki binasında düzen-
lenen 'tanıtım'da, editörlüğünü
yine Oktay Belh'nin üstlendiği
'Güneşin Doğduğu Yer; Doğu-
bayazıt Sempozyumu' kıtabının
yayımlanması kutlandı.
'Alçakgönüllü' diyorum; çün-
kü masalardaki kitabın muhte-
şemliği o denli büyüleyiciydi ki,
böylesi bir yayını kim yaparsa
yapsın, basın toplantısını en geniş
katılımla ve en parlak törenlerle
düzenler, mekân olarak da tarihi
bir Beyoğlu binasının 40 m2 lik
holünü değil, belki de en lüks
otellerin saray yavrusu salonlan-
nı seçerdi.
ÇEKÜL'de bir araya gelenler,
kitabın basımına kaynak sağlayan
Doğubayazıtlı Selahattin Baya-
zıt'ın içten- ^ ^ ^ —
likli katkılan-
na teşekkür
ederlerken bu
ilçenin tarih-
sel derinliğine
yakışır bir
içerik ve dü-
zenlemenin
de yaratıcısı ^ —
olan Oktay
Belli'ye "lyi ki varsınız" dedi-
ler.
Sınır ötesl' sınır Kentl
Yıllar önce tran'a yaptığımız
bir seyahat nedeniyle Doğubaya-
zıt'taki konaklamamızda, notla-
nma "sınır ötesi bir sınır kenti"
yazmıştım. Sınınn ötelerini de
kucaklayan, hem etkileri, hem de
etkilenmeleriyle "sınır tanıma-
yan" coğrafyalarla buluşan bir sı-
nu- kenti olmak, kolay değil...
Ağrı'yı gururla seyreden bir ts-
hakpaşa Sarayı, bir Bayazıt Ka-
lesi ve tarihin diğer armağanlan-
nı bir bütün olarak görebilen göz-
ler, Doğubayazıt 'ın herhangi bir
uygarlık merkezi olmadığını, ma-
yasındaki "insan aklı ve duygu
dfinyasının" da binyıllanna
damgasını vurduğunu fark eder-
ler...
Örneğin, özellikle düşünce ve
yaşamın buluşmasında, yine bu
bölgenin felsefe tarihinde çok
önemli yeri olan Ahmed-i Ha-
• Bugün Avrupa'da da hangi müzeye giderseniz gidin, o
müzeyi Anadolu aydınlatıyor. Çünkü Avrupa kendi
batısına baktığında, uçsuz bucaksız okyanusu gördü,
doğuya baktığında ise yaratıcılık ve akıl deryasının en
zengin hazinesiyle dopdolu Anadolu'yu izledi...
ni'yi anlatan bildiriyi okuyun.
Cizre'de yaşarken Memuzin adlı
eserini yazdığı 1700'lerin Ana-
dolu dünyasını da anımsadığınız-
da, Hani'deki insan ayırmayan
sevginin ve hümanizmanın öyle-
si bir "kandil ışığı çağında" bi-
le bu coğrafyadan Avrupa'daki
aydınlanmaya doğru nasıl yayıl-
dığını göreceksiniz...
Sempozyumda 'Güneşin Doğ-
duğu Yer' tanımlaması da ne ka-
dar heyecan yaratmıştı?
Aslında, denebilir ki her yer, bir
bakıma kendi batısındaki her yer
için güneşin doğduğu yerdi... A-
ma, eğer güneşin doğduğu bir y-
er, şafağın söktüğü ufkun daha
ötesinden gelen kültürleri ve uy-
garlıklan da taşıyan bir 'tan ye-
ri' gibiyse, işte orası 'her açıdan'
güneşin doğduğu yer değil miy-
di?
Dahası, bir de örneğin tran'dan
baktığımız zaman, Doğubayazıt
bu kez de 'güneşin battığT yer-
di. Ama bu nasıl bir güneşin bat-
tığı yer ki tarih boyunca 'güneşi-
— ^ — — ^ — ^ — ni' hıç yi-
tirmemiş-
ti?
Çünkü
Anadolu,
hemen
tüm Asya
ve hatta
Afrika
"™—^^—•^—•^ coğrafyası
açısından, tarihin en büyük 'Ba-
tı uygarhğı'... Denebilir ki, tüm
Doğu dünyası için; 'güneşin bat-
madığı batı'da yaşıyoruz; ama
farkında mıyız?...
Kendllerlni' göremeyen
Batıcılar
Bütün bir uygarhklar tarihi bo-
yunca geçerli olan bu evrensel
gerçek, ne yazık ki son yüzyıhn
ardından tersine bir tavnn, tersi-
ne bir duruşun doğmasını da ön-
leyemedi...
Güneşin ufukta kaybolup gitti-
ği yerde, örneğin tarihi 200 yılı
geçmeyen bir Amerika'da, 'çağ-
daş uygarlık' söylemiyle 'derin-
liksiz büyümeyi' arayanlanmız
var...
Bugün Avrupa'da da hangi mü-
zeye giderseniz gidin, o müzeyi
Anadolu aydınlatıyor. Çünkü Av-
rupa kendi batısına baktığında,
uçsuz bucaksız okyanusu gördü,
doğuya baktığında ise yaratıcılık
ve akıl deryasının en zengin ha-
zinesiyle dopdolu Anadolu'yu
izledi...
tşte bütün bunlar, Doğubayazıt
Sempozyumu'nda da şu soruyu
gündeme getirmişti. Peki, biz bu
eşsiz 'ayrıcalığımızı' neden
önemsemedik? Dünya 'Anadolu
hayranı' iken biz neden bu hazi-
nemizin varlığını yeterince kav-
rayabilmiş değiliz?
Evet... Tanh ve arkeoloji sem-
pozyumlannı hep üniversiteler-
de yaptık. Hep akademik toplan-
tılarda tartıştık. Ama böyle bir
gözden ırak, gönlü tarih dolu bir
kentte, hatta bir 'kasabada', uy-
garlık ve sanat tarihinin beşiği
olan topraklarda. yine uygarlık
ve sanat sempozyumlan hemen
hiç yapmadık.
Doğubayazıt kitabı, bu eksikli-
ğimizi ilk kez 'gidermenin' ta-
rihsel önderliğini de belgeliyor.
Okumakla yetinmemek, bilim ta-
rihimizin müzesine de koyarak
'kuşaktan kuşağa kutsamak'
gerekiyor...
Zamandan başka mülkümüz olmadı...
SUREYYA BERFE
1964-65. Yeni Ufuklar-Çan
Yayınlan'nın Çemberlitaş'ta
"sade ve vakur" bir yeri vardı
(Günyol Plaza). Üniversite
öğrencisiydik. Mustafa
Öneş'le kitap dağıtıyorduk.
Size de uğruyorduk bazen.
Dergiden ve kitaplardan
hangıleri yok? Hemen bir paket
yapıp veriyordunuz. Yalnız
bize
değil, herkese. Beş
kumş almadan,
üstelemelere
rağmen almadan.
Nasıl
şaşırmıştım...
Yine o yıllarda
Sirkeci, Büyük
Postane'nin
ilerisinde,
şimdiki
Akbank'ın
önünde
işportacılık
yapıyor. gömlek
satnordum. Tanesi on
liraydı. Geldiniz ve
iddiasız renkleri olan bir
gömlek beğendiniz. Ne yaptım
ne ettiysem parasım vermek
istediniz, engel olamadım,
gömleklerin arasına sıkıştınp
gıttiniz.
Nası! şaşırmıştım...
llkkıtabım Gün Ola...
(19t>9) yayımlandığında
göklere çıkardınız.
Çevrenizdekilere ya hediye
etnnız ya da aldırdınız. Nasıl
şajiımıştım...
Yıllar sonra Bostancı'daki
nuyhanelerden birinde adım
O
beş
sözcüklük
gerçeği eski -
yeni bütün
kitaplanmm
birinci sayfasına,
size ithaf edilmiş
olarak
koyacağım,
Vedat Bey.
geçmiş ve siz övgüyle söz
etmişsiniz benden. Babam da
başka bir masada votka
içiyormuş. Sizi tanımıyor.
"Tipini tarif et" dedim, etti.
Sizsiniz. "Adı Vedat mıydı?"
dedim. "Evet evet Vedat'tı.
Mütercimmiş galiba" dedi.
Nasıl şaşırmıştım...
Epeyce önce bir dergide
sizinle yapılan bir konuşmada
"Değerli şair Süreyya
Berfe'nin 'Hiçbir
mülküm
yok. Zamandan
başka' şiiri
yaşamımın
özetidir"
demiştiniz!
O beş sözcüklük
saptamayı,
itirafı kim sizin
kadar anlar,
değerli
kılardı?
Sanki siz yazmış
gibi söz
ediyordunuz.
Nasıl şaşırmıştım...
O beş sözcüklük
gerçeği eski-yeni bütün
kitaplanmın birinci sayfasına,
size ıthaf edilmiş olarak
koyacağım. Mülksüzlüğün
dayanıklı paçavralardan
yapılmış bayrağı
dalgalansın dursun, yıpransın
varsın.Zaman-zamane
simsarlarının elinden
kurtarabildiğimiz
kadanyla bize, bizim
gibilere yeter de artar
bile. Gözünüz arkada
kalmasın.
Var olun, Vedat Bey.
Latin Amerika
müziğini, yeni
tınılar ve titreşim-
lerle birleşriren
Mercadonegro,
Avrupa'nın yıldızı
en fazla parlayan
Larin topluJuğu.
13 kişilik genç ve
dinaroik ekip,
Giovanni
Hidalgo, Jimmy
Bosch. Jos'e Al-
berto El Ca-
nario'nun başını
çektiği Europe-
ÎVew York Salsa
A1I Stars
tasarısının da
belkemiğini
oluşturuyor
Festivalde bu akşam 4 ayn yerde 4 topluluk sahneye çıkacak
Cazın büyüsüyle dansKültür Ser\isi -11. Uluslararası Istanbul Gaz Fes-
tivali kapsamında bugün; saat 22.00'de Esma Sultan
Yalısı'nda Mundo Latino Dans Grubu Mercadoneg-
ro, saat 23.00'te Babylon'da Doctor L, saat 18.00'de
Lünonlu Bahçe'de Flat Five ve saat 18.00'de Kadı-
köy Vapur Iskelesi'nde Funk Off cazseverlerle bu-
luşacak.
Miranda, Leonardo Govin, Luis Aballe, Eduar-
do Dudu Penz, Carlos Minoso, Rodrigo Rodrigu-
ez, Carlos Irraragorri, Amik Guerra, Alejandro
Paneta, Miguel Castillo, Cesar Correa, Giancar-
lo Ciminelli ve Armando Miranda'nın Avrupa'da
bir araya gelmesiyle kurulan Mercadonegro, Latin
Amerika müziğini, yeni tınılar ve titreşimlerle birleş-
tiriyor. Avrupa'nın yıldızı en fazla parlayan Latin
topluluğu haline gelen Mercadonegro 13 kişilik genç
Bosch, Jose Alberto EI Canario'nun başını çektiği
Europe-New York Salsa All Stars tasarısının da
belkemiğini oluşturuyor. Topluluk, salsanın sıcak ri-
timleriyle coşku dolu bir konser verirken aynı za-
manda Mundo Latino Dans Grubu muhteşem bir sal-
sa gösterisi sunacak.
Asıl adı Liam Farrel olan Doctor L, Fransız mü-
zik sahnesinde onlarca tasannın içinde yer almış bir
yapımcı. Abstract hip-hop'a dayanan altyapısını Af-
ro-beat, elektronik caz ve dub'la zenginleştiren Doc-
tor L, Fransa'nın en yaratıcı ve yenilikçi yapımcıla-
nndan biri olarak kabul ediliyor.
Burcu Özbak, Adem Gülşen, Emre Tankal, Ser-
taç Tunguç, Emre Günaydın'dan oluşan Flat Five,
hard bop'tan funk'a kadar çeşitli tarzlar arasında ge-
zinirken caz standartlan kadar modern caz parçala-
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
liyatro Eğitimi,
Güncellik ve 'liyatrosuz'
Oyuncular (4)
Tiyatro oyuncusunun tiyatro insanı olabilmesi
için, sadece oyunculuğu bilmesi yeterli midir? Üç
haftadır sürdürdüğüm konunun özü, buydu. Çıkış
noktası olarak da, ülkemizde tiyatro eğitimi veren
kummlann, son yıllarda giderek artan ölçüde, oyun-
culuk üzerinde yoğunlaşmasının sakıncalarını al-
mıştım.
Konuyu -şimdilik- noktalayacağım bu son bö-
lümde, William Shakespeare'in 'Hamlet'l ileoyun-
culuk arasındakı olası ılışkileri örnek almak ıstiyo-
rum. Polonyalı tiyatro düşünürü Jan Kott, "Çağ-
daşımız Shakespeare" adlı eserinin "Yüzyıl Ortası-
nın Hamlet'i" bölümünün hemen başında şöyle
der: "...Oynanabilecek olan, sadece bir Hamlet'tir,
yani bu süper oyunda var olan Hamlet'lerden yal-
nızca biridir. Dolayısıyla bu, her zaman Shakespe-
are'inkinden daha yoksul bir Hamlet olacaktır, ama
öteyandan oynanan, zamanımızla daha birzengin-
leştirilmiş bir Hamlet olabilir; hayır, olabilir değil,
böyle olmakzorundadır... Her Shakespeare sahne-
lemesinde Shakespeare'den ne kadar ve bizden
ne kadar bulunduğunu sorgulamak gereklidir..."
Böylece 'Hamlet'ln ancak güncel kılınabildiği, ya-
ni hangi bugün'de oynanıyorsa, o bugün'ü de ya-
kalayabildiği ve üstlenebildiği ölçüde biranlam ta-
şıyabileceğini belirten Jan Kott'a göre, Shakespe-
are, bu eserinde rollerı sadece yazmıştır, ama da-
ğıtmamıştır; rol dağıtımını yapmak, oyunun oynan-
dığı zamana düşen bir görevdir Her zaman, kendi
Hamlet'ini bulacak ve rol dağıtımını da ona göre ya-
pacaktır.
'Hamlet'm yazılışından günümüze kadar aradan
geçen yüzyıllar boyunca düşüncenin gelişimi, in-
sanoğlunu -olumlu ya da olumsuz- çok farklı nok-
talara taşıdı. Bu bağlamda, eskiden beri insanlığın
yabancısı olmadığı kavram ve konumlarda da bü-
yük değişimler yaşandı. Bu değişimleri göz önün-
de bulundurmaksızın ve bu değişimlerin bugün'ü
nasıl biçimlemış olduğuna dikkat etmeksizin,
'Hamlet'l ya da herhangi bir klasik eseri bugün ile
zenginleştirebilmek, dolayısıyla da bugünün insa-
nına ulaştırabilmek neredeyse olanaksızdır. örne-
ğin 'Hamlet'ie Ofelya'nın deliliği, Hamlet'in ise de-
lirme olasılığı hep tartışılagelen noktalar arasında
yeralmıştır. Günümüzde psikolojinin ve psikiyatri-
nin içerdiği tartışmalar, konuyu gerek Hamlet, ge-
rekse Ofelya açısından salt deli olup olmama so-
rusunun çok ötesine taşımaktadır. 1960'larda, In-
giltere'de, Ingilız Ronald Laing ve Iskoç asıllı Da-
vid Coopertarafından temellerı atılan 'Antipsikiyat-
ri', örneğin şizofrenınin genelde bir hastalık değil,
fakat kişisel nitelikte bir siyasi eylem ya da ailenin
ve toplumun baskı aygıtlanna gösterilen tepkisel bir
sendrom olduğunu savunmuştur. Hatta Dr. Cooper,
bu konuda savını epey ileri götürerek şöyle demiş-
tir: "Şizofreni, ailenin ve toplumun hastalığıdır. Bü-
tün deliler, siyasi amaçla başkaldırmayı seçmiş bi-
reylerdir; her çılgınlık anı siyasi bir göstehdir." Bu
görüşler, 20. yüzyılda normal ile anormal, delilik ile
akıllılık arasındaki çizginin ne denli tartışılır konu-
ma geldiğinin kanıtlarıdır.
Konunun burada bizi ılgilendiren yanı ise şudur:
Bugünkü bir 'Hamlet' sahnelemesinde, delilik
Hamlet ve Ofelya açısından ele alınırken, psikiyat-
ri alanında bu ve benzeri tartışmalar hiç yaşanma-
mışçasına, sadece deli olup olmama noktasından
yolaçıkmak, 'Hamlet'l bugünlezenginleştirmekgi-
bı bir amacı gerçekleştirebilecek midir? Oyunun
akışı boyunca tüıiü baskılar altında bunalan Ofel-
ya'nın 'deliliğini' baskı aygıtlarına gösterilen tepki-
sel bir sendrom sayabilme olasılığı da yok mudur?
Ünlü tiradında: "...Bilinç böyle korkak ediyorhepi-
mizi: I Düşüncenin soluk ışığı bulandınyor I Yürek-
ten gelenin doğal rengini..." diye yakınan Ham-
let'in hep yakınılagelen eylemsizliği ve tepkisizliği,
bilince bir tepki diye yorumlandığında ne olur?
Ve son soru: Bütün bunlan bilmek ve tartışmak
görevi, sadece yönetmene mi düşer? Bu konular-
da kendini de araştırmacı saymayan bir oyuncu,
neyi oynayabilir?
Araştırmacı oyuncunun yetişmedıği ve yetıştiril-
mediği bir iklimde tiyatronun hiçbir yere gideme-
yeceğini artık bilmek zorundayız!
e-posta: ahmetcemalfa superonline.com
acem20(5 hotmail.com
En sevilen masal Sindepella'
• Kültür Servisi - 'UGI sinemalar zinciri'
taranndan 1200 çocuk arasında yapılan ankette
'Sinderella' yüzde 36 oy alarak birinci oldu.
Ankette ikinci sırayı 'Uyuyan GüzeF,
üçüncülüğü ise 'Hansel ve GreteF kazandı.
Anketi düzenleyen UCI'nın sözcüsü Lıanne
Butterfield, klasik masallann her dönemde ilgi
çektiğini ve 300 yıl önce yazılmış olsa da bir
masalın bugünün dünyasıyla bağlannın
sürdüğünü belırtti. 17. yüzyıl yazarlanndan
Charles Perrault, Sinderella'nm yaratıcısı olarak
anılsa da Çin edebiyatında, başlangıcı tÖ 850T
ye
kadar uzanan benzer öyküler bulmak mürnkün.
Carlo di Palma öldü
• Kültür Servisi -
Italyan görüntü
yönetmeni Carlo di
Palma 79 yaşında
öldü. 9 Temmuz'da
ölen ve pazartesi
günü toprağa verilen
Palma, doktorlann
ve sözcünün basına
yaptığı açıklamaya
göre, bir süredir
birden fazla
hastalıkla mücadele ediyordu. 'Açılann Adamı'
olarak tanınan Palma, birçok önemli filme
görüntü yönetmenliğini yaptı. Ağır çekimler,
kanlı sahneler, dolambaçlı sonlar ve kim olduğu
anlaşılmayan karakterler de Palma tarzının
önemli öğeleri. 'The Red Desert Kırmızı ÇöF
(1964), 'Blow Up' (1966) bunlardan bazılan.
Michalengelo Antonioni, Bernardo
Bertolucci, Roberto Rosellini, Ettore Scola
gibi Italyan yönetmenlerin yanı sıra Palma,
1980'lerde, 'Hannah ve Kız Kardeşleri'.
'Radyo Günleri' gibi birçok filmuıde Woody