19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 HAZİRAN 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA İ V U Li M. LJ M\ kultuna cumhuriyet.com.tr 15 Sofia Coppola'ya senaryo Oscar'ı kazandıran 'Lost in Translation' bugün gösterimde Lost İn Translation / Yönetmen, Senaryo: Sofia Coppola / Kamera: Lance Acord / Müzik: Brian Reitzell, Kevin Shields / Oyuncular: Bill Murray, Scarlett Johansson, Giovanni Ribisi, Anna Faris, Fumihiro Hayashi, Akiko Takeshita / ABD, Japonya 2003 Cinemedya latonik aşka güzelleme Armut dibine düşermiş! Babası Fran- cis F. Coppola'run Baba 3'ünde (1990), AI Pacino'nun kalın dudaklı, genç irisi lcızı rolündeki, amatör oyunuyla tanıyıp orada bıraktığımız, zaman içinde aklı ke- male erdikçe yönetmen koltuğuna otur- mayı oyunculuğa yeğleyerek yeteneğini sergilediği ilk filmi Virgin Suicide'la dikkati çeken Sofia Coppola'nın, 20"li yaşlannda Japonya'da yaşadıklanndan esinlenerek senaryosunu yazıp yönettiği ve bugün "Bir Konuşabilse..." adıyla afişlere çıkan ikinci filmi Lost in Trans- lation'ı gördükten sonra şimdiden onun, babasının şanını yürütecek çapta bir yönetmen olduğunu söyleyebi- liriz. Doğrusu Amerikan sinemasmda şimdiye dek ıcığı cıcığı çıkanlmış romantik komedi türünde ve kolay- ca bayat bir Love Story yavanlığı- na dönüşebilecek, sayısız örneğini izlediğimiz bir konudan. baştan so- na ilgiyle izlenen, usta işi, etkileyi- ci ve özgün bir film çıkarmış Lost in Translation"la. Zirveye çıktığı mesleğinde yıllardır her türlü doygunJuğa enşmiş, her başanyı tat- mış ama artık yaşı nedeniyle kariyen hız kesmiş, emekliliğe hazırlanan Amerika- lı, ünlü sinema oyuncusu Bob Harris (Bill Murray), bir Japon viskisinin rek- lam filmi için geldiği Tokyo'da kaldığı 5 yıldızlı otelde. kocasınca yalnız bırakılan, Charlotte (Scarlett Johansson) adında genç, güzel, sanşın bir vatandaşına rast- lıyor. Gurbette hemşerlye rastlamak Görünürde her şeyin sütliman olduğu, rahat bir yaşam süren, oysa içten içe hu- zursuz ve tedirgin, geceleri uyuyamayan iki yalnız Amerikalının birbirleriyle ve yabancısı olduklan kocaman bir kentle karşılıkJı etkileşimleri üstüne bir film bu. Seyirci, dilini bilmedikleri yabancı bir dıyarda. onlan sıkı sıkıya sanp sarma- layan Japon kültürünün yarattığı şoklar- da ikisi de kaybolmuş Bob'la Charlotte arasında, ilk firsatta yatağa dümen kıra- cak bir aşk hikâyesi patlak verdi-verecek derken, sonunda ikisinin de kendi hayat- lanna dönecekleri, 105 dakikalık film, bir çırpıda akıp geçiveriyor duygusal göz- lemler, uyumsuz durumlar, terslikler ve kiiçük komik anlarla. aynntıdan aynntı- ya genişleyerek. Geçirdikleri birkaç gün süresince bir- birlerine el uzatarak hayatla bağlannı kuvvetlendiren platonik bir ilişkiyi ko- yultan bu iki kayıp kahramanını görüntü- lerken, duygusal komedinin alışılmış ka- lıplanna yüz vermeyen Sofia Coppola, yaşanmış gözlemlerin sahiciliğirü taşıyan Lki 'kayıp ruh'un yakınlaşmasını anlatan ve ABD'yle Japonya arasında son dönemde ticaretten sanata yoğunlaşarak artan ilişkilerin uzantısı sayılacak bu film, aldığı övgülü alkışları, topladığı ödülleri hak ediyor. sahnelerle birtakım yaygm duygulan inandıncı kılıyor baştan sona. Canlı ay- nntılara odaklanan anlatımı, Lance A- cord'un atmosfer yaraünada başanlı ka- mera çalışması, konuya uygun seçilmiş müzikleri ve iki oyuncusunun birinci sı- nıf performanslanyla değer kazanan film, Amerikan yıldızlanyla şov-biz âleminin boşkafalılığını vurgulayan, alaycı ve eleş- tirel bakışlar da içeriyor. Yaşlı. deneyimli erkeğin toy genç kadı- nı kanatlan altına aldığı, dramatik olma- yan, çatışmasız, romantik bir ilişkinın bır- birlenni kollayan, arkalayan, neşe saçan iki kahramanının, arkadaşlıktan, zaman- la sınırlı, geçiverici bir aşka kanatlandığı filmın doruk sahnelerinden bin, Sex Pis- tols'un God Save the Queen, Bryan Fer- ry'nin More Than This ve Elvis Costel- lo'nun Peace, Love and Understan- ding'inden What's So Funny'sinin seslen- dinldiği karaoke bölümü kuşkusuz. Bir dilden başka bir dile çevin yapı- lırken ortaya çıkan kaybı ifade eden Lost in Translation terimini ad edinen film, teknolojinin tüm son nimetleriyle dona- tılmış, tepeden Tokyo'yu seyreden otel odasında iç sıkıntısıyla yatağına kıvnl- mış, yalnız başına pineİdeyen Charlot- te'un popo görüntüsüyle açılıyor. Bill, charlett ve Tokyo başrolde Şatafatlı törenlerle karşılanıp ağırlanan Bob'u, viski reklamı filminin ve billbo- ard fotoğraflannın çekimlerinde, uzun uzun, saldırgan sert cümleleri kadın ter- cüman tarafından sadece 2-3 kelimeyle çe\Tİlen, genç, yaygaracı bır reklam yö- netmeni bekliyor. Tüm bağnş-çağnşlan olgunluk- la sıneye çekip buyrulanlan yapan, istenen pozlan profesyonelce ve- ren Bob'u canlandınrken Bill Mur- ray, ıri cüssesınde gizli o hüzünlü palyaço yanını sergiliyor. îşvere- nin gönderdığı, odasına masaja ge- len, hafif çatlak seks ışçisini başın- dan savıyor, zaplarken ekranda Ja- ponca konuştuğu eski bir filmine rastlıyor TV"de. ABD"den telefon- la arayan kansıyla süregelen tekdüze ba- ğı da. yapılan çevirileri yetersiz bulduğu için pek anlaşamadığı Japonlarla ilişki- sinden farksız. tş dışında otele mahkûm geçirdiği günler-gecelerde, koridorlarda, holde, asansörde ya da barda karşılaştı- ğında kendi gibi keyifsizliği gözüne çar- pan Charlotte'la uzaktan kesişiyor. ABD"deki rutin yaşamını umursamaz havalardaki, yolun sonuna yaklaşmış, or- ta yaş bunalımı belirtileri gösteren, dene- yimli aile babası Bob'la, eli dahabir iş tut- mamış, evliliğinin gidişine ilişkin kaygı- lara gömülmüş, ünlülerin peşinde koştu- ğu, işi başından aşkın, fotoğrafçı kocasın- ca (Giovanni Ribisi) ihmal edildiği için de canı sıkkın. hayatırıın bahanndaki Charlotte arasında filizlenen farklı bir ilişkiyi aşama aşama aktaran bu film ger- çekten kaçınlmamalı. RRRrrr! Taş devri komedisi Her hayvanın mamut dişleri taşıdığı tarihöncesi çağlarda, ilkel yaşam süren, kirli saçhlar ile temiz saçhlar denen iki kabile arasındaki, şampuan formülünden kaynakJanan çekişmeyi, işlenen ilk cinayeti ve soruşturmayı, abuk sabuk bir taş devri komedisi formatında aktaran, Asterix ekibinin elinden çıkma bir Fransız yapımı RRRrrr, bugün başlayan filmlerden. Fransa'nın Monty Python'u olarak tanınan komedi topluluğu Robin des Bois tarafından kotanlan, Alain Chabat'nın hem oynayıp senaryosunu yazarak hem de yönetmenliğini üstlendiği filmde artık Marlon Brando gibi takılan Gerard Depardieu de kısa bir rolde boy gösteriyor, kirli saçlılann şefi olarak. Yönetmen Chabat katil büyücü Üfürolog'u oynuyor. Eskilerden Jean Rochefort'u onca hayvan postunun altında seçebilmek kolay değil. Salaklık katsayısı yüksek espriler, saçmaya varan abuk sabukluklar, ilkel taş devri adammın süpermarketle karşılaşması, top yerine ceylanla oynanan voleybol maçı gibisinden bayat buluşlarla ve ilkel dürtüleri kaşıyan bayağı skeçlerle süren RRRrrr, iki boyutlu, dangıl dungul bir çizgi roman mizahını perdeye taşıyor. Fransa'da Amenkanvari reklam kampanyalan ve promosyonlarla epeyce seyirci toplayan, baştan sona grotesk sahnelerle dolu bu kaba saba gişe komedisi. layıkıyla güldüremeyen uyduruk bir eelencelik. İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK 21 Gram: Yaşamın ağırhğı bu kadar mı?.. Filmin başrollerindeki Sean Penn ve Naomi VVatts Oscar'lara aday gösterilen oyunlar çıkanyorlar. Yapılmışbiraraştırma, ölen- lerin 21 gram ağırlık kaybetti- ğini ortaya koymuş, bu da tar- tışmalara yol açmıştı. Bu ağır- lık kaybı nereden çıkıyordu? Beden sıvılanmn bedeni terk edişinden mi yoksa ruhun kay- bedilişinden mi, bu sonuca va- nlıyordu? Bu bilimsel, felsefi, biraz da mistik tartışma yankı- laruyandırmıştı. Filmin düşündürücü tadı, ya- şam ile ölüm arasmda kaybedi- lenler-kazamlanlar üzerine ku- rulmuş. 'Paramparça Aşklar ve Köpekler' filminin yönet- menı Alejandro Gonzales Inarriru. gene üç ayn çıftın bir kaza odağında buluşmalannı anlatıyor. Bir profesör kalp nakli için bekliyor, kansı da yapay dölle- me ile çocuk sahibi olmanın çabasında. Profesör Paul Ri- vers (Sean Penn), eğer nakle- dilecek bır kalp bulunamazsa günlerinin sayılı olduğunu bi- liyor. Aslmda kansı ile evliliği de çatırdıyor ama kansı Mary. hıç değilse bir çocuklannın ol- masını istiyor. Mimar Michael, eşi Christi- na (Naomi VVatts) için iyi bir eş. ıkı kızlan için ıyi bir baba- dır. Mutlu bır yuvaları var. ya- şamlannı düzenli biçımde sür- dürme çabası veriyorlar. Sabıkalı Jack Jordan (Beni- cio Del Toro) çeşitli suçlar iş- lemiş, sonra da dine dönerek gunahlannı affettirmeye çalış- maktadır. Ama iş bulamamak- tadır. Kansı Marianne yaşam mücadelesi vermektedir. Ka- derin ağlarmı ördüğü bir an. es- ki sabıkalı, yeni tövbekâr Jack arabasıyla bir köşeyi dönerken mimar Michael ve iki kızına çarpar. Yaşamla ölüm arasında Işte bu kaza üç ailenin de ya- şamını değıştirecek, hepsıne yaşamı ve ölümü hiç bekleme- dikleri biçimde yenıden düşün- dürecektir. Profesör Rivers, kendisine nakledilecek bir kalp bulunduğu için sevinmeli mi- dir? Mimar Michael'ın eşi Chris- tina altüst olan yaşamının he- sabını kımden sormalıdır? Tövbe etmış sabıkalı Jack ba- şına gelen bu felaketı nasıl yo- rumlamahdır? Böyle bir kaza, bilinmeyen bır adaletin insan- lara verdiği cezalar mıdır, yok- sa rastlantılann yol açtığı bü- yük bir adaletsizlik mi? tnsanlann yaşamla ölüm arasındaki çizgide sürüp giden yaşam serüveni nasıl örülmüş bir ağın içinde geçmektedir?. Inançlar, bildiklerimiz. bil- medıklenmiz. doğnılar, yan- lışlar, beklenmedik olaylarla nasıl bir smavdan geçmekte- dır° Filmin bu çok düşündürücü kurgusu. üç güçlü oyuncunun (Sean Penn, Benicio Del Toro, Naomi Watts) oyunlan ile izle- yiciyi etkileyen bir dramaya dönüşmektedir. Görülmeye değer bu film sağlam bir yapımın bütün işa- retlerini taşıyorr KEDt GOZU VECDİ SAYAR Surlar Sırlarım Paylaşıyor "DiyarbakırIAydır ve türküdürI Nadide birkuş I Bin yıllaıiık kervansaray I Durduk yerde değil bu devasa sur böyle I Binleryıllık IAyak diremiş- liktir." Diyarbakır'ın yetiştirdiği en değerli kültür insanlarından biri olan Veysel Öngören böyle söylüyordu bir şiirinde. Diyarbakır'dayım. Uygarlıklar beşiği bu güzel kenrte, Ahmed Arif'in kentinde. Temelinde har- cım olmasından gurur duyduğum 'Diyarbakır Kültür Sanat Festivali' dördüncü yaşına girdi bu yıl. Daha ilk yılında festivale sahip çıkan Diyar- bakır halkı bu desteğini hiç eksiltmemiş. Yalnız- ca konserler değil, paneller, söyleşiler, film gös- terimleri de tıklım tıklım. Yeni bilgiler edinmek, yeni ufuklara yelken açmak istiyor Diyarbakırtı- lar Bir yandan kendi kimliklerini koruyup geliş- tirirken, öte yandan dünya ile bütünleşmek isti- yor. Bu ayak direyişe saygı duyulmaz mı? Diyarbakır'ın yeni Belediye Başkanı Osman Baydemir, festivali daha da ileri boyutlara ulaş- tırmaya kararlı. Bu yıl, kentin mahallelerine uzan- mış etkinlıkler. Marcel Khalife, Brader, Goran Bregoviç gibi sanatçıların katıiımı, festivalin önümüzdeki yıllarda yerel bir şenlik olmaktan çı- kıp, ciddi bir uluslararası boyuta kavuşabilece- ğini muştuluyor. Bunu gerçekleştirebilmelerinin en temel koşulu olan izleyici desteği en üst nok- tada. Soru soran, araştıran, hep daha iyisini is- teyen bir izleyici. Istanbullu, Ankaralı izleyiciden çok daha açık yeniliklere. Yani, daha yapılacak, yapılması gereken çok şey var. Yeter ki slogan- cılığın ya da popülizmin tuzağına düşülmesin. ll- kinin bir çıkış yolu olmadığını anlamış büyük ço- ğunluk. Barıştan başka seçenekleri düşünmek bile istemiyor. Şimdi, ikinci tehlikeye karşı uya- nık durmanın zamanıdır. Festivalin düzeyini her yıl biraz daha yükseltmenin, dünya kültürleri ile anlamlı buluşmalar gerçekleştirmenin zamanı- dır. Güzel bir sloganı var bu yılki festivalin: 'Sur- lar Sırlannı Paylaşıyor'. Diyarbakırlı yazar-araş- tırmacı dostum Şeyhmus Diken'in 'Sımnı Sur- lanna Fısıldayan Şehir: Diyarbakır' adlı kitabı il- ham kaynağı olmuş herhalde bu slogana. Bu gü- zel kitabı okumanızı öneririm. Çünkü, Mehmet Uzun'un dediği gibi "Şeyhmus Diken Diyarba- kır'ın sesidir". Diyarbakır surları ışıl ışıl geceleri. Eski başka- nın emekleri unutulmayacak elbet. Diyarba- kır'da, nice kültürün izlerini bulabilirsiniz. Kilise- leri, sivil mimari örnekleri ile iç ve dış turizm için büyük bir potansiyel barındırıyor. Festival, bu potansiyelin sergilenmesi için en elverişli aygıt. Festivalin aralayacağı kapı Diyarbakır'ı çok fark- lı boyutlara taşıyabilir. Ama, bunun için herke- sin el ele vermesi gerekiyor. Yerel yönetimin, sı- vil toplum örgütlerinin, merkezi otoritenin. Ne var ki, ne kadar Avrupa Birliği ile uyum yasaları çı- kanrsak çıkaralım, merkezi idarenin refleksleri kolay kolay değişmiyor. Işte, bu yıl da valilik, festival için talep edilen devlete bağlı salonların kullanımına izin vermemiş. Oysa, festivalde de- ğeriendirilebilecek nice güzel mekân var Diyar- bakır'da. Umarım, bu hastalığı da kısa sürede yenerizve "çofca/ctör/ü"yönetimanlayışınıkent- lerimizde yerleştiririz. Bu bağlamda, Bayde- mir'in festivalde Yerel Gündem 21'le işbirliği yapması son derece doğru ve anlamlı. Festival organizasyonuna kentin sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlanması da doğru bir yaklaşım. A- ma, festival danışma kurulunun kentteki der- neklerin temsilcileri yerine, kültür-sanat alanla- rından sanatçı ve uzmanlardan oluşması çok daha isabetli olmaz mıydı? Sanırım, Diyarbakır Festivali, önümüzdeki yıla dek yeni bir yapılan- ma ile tüm Anadolu festivallerine örnek oluştu- racak bir düzeye ulaşabilir. Festivale 'Üç Kadın' dinletimizle katıldık bu yıl. Koşuyolu Parkı'nı dolduran on bine yakın iz- leyicinin coşkusunu görüp de duygulanmamak eldedeğildi. Türkçeden Kürtçeye, Ermeniceden Arapçaya, Süryaniceden RumcayaTürkiyecoğ- rafyasında yaşamış tüm kültürlerden türküler söylüyordu Yasemin, YeninurveSumru... Uçu- rulan güvercinler, Diyarbır halkının banşı ve umu- du korumakta kararlı olduğunu simgeliyordu. vecdisayar « yahoo.com BUGÜN • 4. RUMELtHİSARI TFVATRO BULUŞMASI kapsamında 21.15'te 'Memleketimden tnsan Manzaraları". (0 216 556 98 001 • FRANŞIZ KÜLTÜR MERKEZİ nde 20.00'de 'Âlem Buysa Kral Übü' adlı oyun. (0 212 334 87 40) • BABYLON'nda 23.00'te NU Karaibrahimgil konseri. (0 216 454 15 55) İSTANBIR TİYATRO FESTİVALİ • TAKStM SAHNESİ'nde 20.30'da 'Othello' adlı oyun. (0 216 556 98 00) • ÇEVRE TİYATROSU'nda 20.30'da 'Mem ile Zin' adlı oyun. (0 216 556 98 00) Değişen insanın sorunları • Kültür Semsi - Maltepe Cniversitesi bugün ve yann 'Değişen Dünya'da tnsan ve Sorunlan" başlıklı sempozyuma ev sahipliği yapacak. Pratikte yaşanan değişimlerin bilim alanında yansımalannı gözden geçirmek, insana ilişkin sorunlan farklı bakış açılanyla incelemek amacıyla, Maltepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakultesi Psıkoloji ve Felsefe bölümlerinin işbirliğiyle düzenlenen sempozyum Marmara Eğitım Köyü'nde yapılacak. Mücella Uluğ. Mike Little, Ioanna Kuçuradi, Çiğdem Kağıtçıbaşı. Betül Çotuksöken, Hıfzı Özcan, Nursel Telman gibi yurtiçinden ve yurtdışından birçok konuşmacının katılacağı etkinlikte 'yeni insan' anlayışı ve sorunlan felsefe, psikoloji ve antropoloji bağlamlannda tartışılacak. (0 216 626 ?0 50)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle