27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DIZI ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK îABİ.i.TLI İSTAN3UL HARİKuLADS JCAC2HALAHI •- *••• " î "İK Soyadı kanununda kendine 'Yalnız'ı seçen Sakallı Celâl'i arkadaşlan yalnız bırakmadı AdıkonmamışakademiKültür Servisi - Soyadı kanunu çıkınca Deniz Subaylığı'ndan emekli ağabeyleri Kemal ve CemâlBeyTerle kardeşi BilâlBey, bir denızcilik terimi olan "PorsıuTu seçmıştı ama o "Yalnız"ı kendine daha uygun buldu. Herkes "Sakalh Celâl" olarak bilse de artık resmen Celâl Yalnız olmuştu.. ama akraba çevresi ve arkadaşlan onu yalnız bırakmamaya yaşamı boyunca özen gösterdiler. Özellikle Galatasaray'dan aynı yıl ve yakın yıllarda mezun olanlar. Hevlenmeyen ve daima merkezinde bulunduğu bir "akademi" oluşmuştu âdeta. Kimler yoktu ki bu adı konmamış akademinin üyeleri arasında! KiMLER YOK Kİ... Galatasaray Kulübünün kuruculanndan AB Sami Yen, Asım Sonumut ve Bekir BircanTar... Ahmet Haşinfler... Türkiye'nin ilk uçak mühendisi Ordinaryüs Profesör AB Yar. coğrafyacı Ordinaryüs Profesör İbrahim Hakkı Akyol, Edebıyat Fakültesi'nden tsmail Hikmet Ertaylan la tktisat Fakültesi'nden Şükrü Baban, Mıllet Partisi'nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı Ordinaryüs Profesör Hikmet Bayur, gazeteci Refri Cevat Ulunay ve diğerleri. Son yıllarda "akademi"ye, hepsi de 1880'lerdedoğmuş "lademHlere" ek olarak Profesör Tank Zafer Tunaya ve Profesör Vakur Versan gibi "genç" üyeler de katılmıştı. HlÇ EVLENMEDİ Gündüz çaylannda ve "rotasyon"a bağlanmış akşam yemeklerinde bir araya gelinerek ülke sorunlan tartışılırdı. Onur konuğu ise daima Celâl Bey olurdu ve arkadaş eşleri onun sevdiği yemekleri hazırlamaya özen gösterirdi. Hiç evlenmeyen Celâl Bey, arkadaş ve hısım akraba çocuklanyla yakindan ilgilenir ve onlan yönlendirmeye çalışırdı. Özellikle, yaşamı boyunca derin bir yakınhk duyduğu Ulviye tsvan'ın çocuklan Ahmet ve Mehmet'i çok severdi. Onlar da "Celâl Amca"lanm. Aydın'daki bir incir tütsüleme fabrikasındaki ustabaşılık ve baş makinistlik görevinden aynhp Istanbul'a döndükten sonra önce Üsküp'ten ögrencisi Kâzmı Taşkent ın tahsis ettiği "Tünel" yakınındaki Dogan Apartmanrnın bir odasında, son yıllannda ise eğitimci Münevver Hanım1 ın Bomonti'deki özel "Aydm Okul"un bir odasında konuk edilmiş ve burada son nefesini vermişti. arkadaş ve hısım akraba çocuklanyla yakindan ilgilenir ve onlan yönlendirmeye çalışırdı. Belli bir geliri, emekli aylığı filan oimadığından ne yiyip içtiği ve nasıl geçindiği ise daima merak edildi. Böyle bir cevher, Orhan Karaveli'nin kitabı sayesinde âdeta yeniden doğuyor. En iyisi kitabı baştan sona okumak ve bu az rastlanır insanı tüm yönleri ile tanımak. (SAKALLI CELÂL/ Bir 'Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü/Orhan Karaveli/Perga mon Yayını/240 Sayfa, 10 milyon TL. Otuz yıl boyunca üzerinde taşıdığı vasiyetnamesinde JVIizyal ismini verdiğhn Belkıs'ı daima severim. Beni bir zamanlar hakikaten sevrrüş idL Kendisiııi ben daima sevdim ve seviyorum. Ruhumun acdanndan biri de kendisiyle biriikte yaşamamış bulunmakûr_." biçimindeki duygu yüklü sözlerie andıgı BeDas'ın onun büyük aşkı olduğu anlaşıhyor. "93 Harbi" muhacirlerinden iinlü "Çürüksuhı Ahmet Paşa"nın Uın olan ve adı Üsküdar, Salacak'taki "Çürüksuhı YahsT ile özdeşieşen "Dame de Sion" Fransız Kız LJsesi mezunu Belkıs Hanım sonraki yıllarda Türkiye'nin "Paris Sefiresi" ve - iidnci evBtiğmi Mısır'h bir dipolamatia yapöğı için - bu ülkenin "Vaşington Sefiresi" olarak tanınacaktır. ^Heykellerden kuşlara zarar gelmez... 9 Hayranı olduğu Ulviye Hanım'ın çocuklan Mehmet ve Ahmet İsvan ile. BelB bir geliri, emekli aybğı filan olmadığından ne yiyip içtiği ve nasü geçindiği ise daima merak edilmiştir. Bununla Ogili bir de gerçek öykü \ardır Id, Sakalh Celâl Bey'in parayı pulu umursama>an özgün kişihgüıe kaıut olarak alınabilir. tlk öykü şöyle: Güç duruma düşen bir tüccar dostuna iflastan kurtuhnasına yardımcı olsun diye ne kadar parası varsa hepsini verir. TabiL, senetsiz sepetsiz. Geri alamayınca da soranlara der ki: ".«Ben o parayı tuvalete girdigjmde kubur deuğine düşürdüm. gitti!.." tldnci öykü ise daha da anlamh ve düşündürücüdür: Hayranı olduğu Uh1>e Hanım'ın küçük oğhı işadamı Mehmet tsvan'm ısran üzerine bankada bir hesap açtırarak "Ne yanracaksan bu hesaba \-atm.." der. Mehmet İsvan çok sevinir bu işe ve on \ıl boyunca "Celâl Amcarı sının hesabına her ay başında geçimine \ etecek kadar bir para yatmr. Öldüğünde bankadan çağınrlar. Gider ve görür ki Sakalh Celâl Bey bu paralardan beş kuruş bik çekmemiştir!» Çirkınliğe, kabahğa, saygısızhğa hiç tahammülü olmadıeı bılınen Sakalh Celâl Bey çe\resınde aydın % e güzel kadmlann bulunmasını ister ve böyleleri de ondan ilgilerini esırgemezdi. KaraveB'nin kıtabmdaki, hepsi de ilk kez gün ışığına çıkan ve hepsi de bugün yaşayanlann ağzmdan aktanlmış öykülere dönelim: "_ Baba dostu, çok sevdiğim Celâl Be> 'le zaman zaman > ürü>üp konuşurduk. Bir keresinde anlatmışti. Genç bir mühendis hanım sohbetinden çok zevk aldığınıbelirterek Celâl Bey'le ahbaphk etmek istediğini sövier. Celâl Bey'in bu genç, güzel ve üstelik okumuş hanıma verdiği \amt bir zekâ, bügelik ve incelik örnegi sa>ılsa yeridir: "Bak kızun" der. "sen 'ilkbahar'sın, ben ise sonbahar'. Bunlann ildsi de 'bahar'dır ama bir araya gebnezler, gelemezler..." " - Anneannem Neşecan Hanım'la Celâl Bey arasında bir aşk ih'şldsi olduğu anlaşıhyor. Saıunm o nedenle her pazar günü Göztepe'deki köşkümüze gelirdi. Karşımızdaki evde de Erenkö'y KH Lisesi'ne giden gencecik bir kız çocuğu \^»rdı ve yeni çıkan memeleri belli olmasın diye ve edep nedeni> le biraz kambur dururdu!. On dördünde ya \ar ya yoktu.. ama yaşını başmı almış Celâl Bey'e âşık olmuştu. Her pazar günü pencerelere çıkvp yolunu gözkr. geldiğini görünce koşup dizinin dibindeki yerini ahr ve hayranhkla onu dinlerdi. Anneannem, zaten lâkabı deli', kızcağızda oradayken bir gün Celâl Bey'e dedi di: '...Eeee Celâl! Bu çocuk her pazar günü senin yolunu gözlüyor. Trenin \anş saatini bile öğrenmiş. Pencereye çıkıp seni bekliyor. Ne olacak bu işin sonu?...' Ben de oradayım. Anneannem rahat, ama ktzcağız kıpkınruzı oldu. Celâl Bey'in birden ciddileşerekvehiç düşünmeden bu soruya verdiği yanrtı dün gibi anımsanm: '...BakNeşelHeykellerin cüsseleri kuşlann cüsselerine göre çok daha büyüktür ama o küçücük ürkek kuşlar, diledikleri gibi ve rahatça konup kalkarlar heykellerin iri cüsselerine. Hatta sıçarlar bile üzerlerine. Çünkü bilirler ki heykellerden onlara asla bir zarar, ziyan ve kötülük gelmez'._" GEÇMIŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Ufukta Sansür Görünüyor Necmettin Erbakan Hoca'nın devr-i iktidarında yaşanan tartışmaların bugün de yaşanacağına, rü- yamızda görsek bile ınanmazdık. Inanmamanedenimiz, şimdiki iktidann "MilliGö- rûş" konusundaki dışlama açıklamalarından değil, 1996'dan bu yana geçen sürede Avrupa Birlıği'ne girmek amacıyla harcanan çabalardan kaynaklanı- yor. Bir yandan Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesine uygun ve ifade özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacak yasalar çıkarıyo- ruz, öte yandan bu çalışmalaria taban tabana ters düşen taslaklar hazırlıyoruz. Hem de Erbakan Ho- ca'nın taslaklanna rahmet okutacak bir içerikle... • • • önce geriye dönelim. Erbakan Hoca 1996'da kafasını "yalan haber" kavramına endekslemişti. Mısır ve Libya'daki onur kırıcı olayların yaşandığı seferinden döner dönmez, ayağının tozuyla konuş- muştu: "Şimdiden haber veriyorum, sonradan frenleri tutmayabilir. Çok yakında yalan haber yazılmasmı önleyecek önlemleh alacağız. Dünyanın hiçbirye- rinde basın yalan haberle yaşayamaz." Refahyol iktidarının lideri böyle der de, partisin- den Adalet Bakanı atanan Şevket Kazan durur mu? Hazırianmış olan "Basın Paketi"n\ açıklayıve- rir. Başbakan Tansu Çiller'ın de desteklediğı paket- te yalan haberi önlemenin yollanndan biri olarak şu sınırlamaya da yer verilmiştir. "a) Devletin siyasi veya mali itibannı sarsan ve- ya kamunun telaş ve heyecanına neden olan veya tahrikeden yalan haberveya havadislehyahutyan- lış metinleri, b) Bir kimseye isnat olunmuş asılsız veya tahrif edilmiş vesika veya beyanlan yazanlar, yayımlayan- lar fiilleri başkaca suç oluştursa dahi... cezalandı- nlıhar." O dönemde bu girişimın, Sıkıyönetim ve Olağa- nüstü Hal yasalarındaki sınırlamalardan bile geriye düşen bir yaklaşımı yansıttığını söyleyip, anılan ya- salarda bile cezalandırmak içın "özel kasıt" koşu- lunun variığınin kanıtlanmasının arandığını belirt- miştik. Tepkiler üzenne taslak, geleneksel yaklaşıma uy- gun olarak uykuya yatırılmıştı. • • • Bugüne gelince... Bankalar Yasası Taslağı'nın 172 ve 185'inci mad- delerini okuyunca, Erbakan Hoca ile Şevket Ka- zan'a yönelttiğımiz eleştirilerden nedamet duymak gerekip gerekmediğı konusunda ikircikleniverdik. Çünkü taslaktakı maddeler yalnız yalan haberle- rin değil doğru haberlerin bile yayımlanmasını ya- saklayıp para cezası dışında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verılmesini öngörüyor. Sansür ki ne sansür. Anayasa yasaklamış ama san- sürün dik âlâsı yolda... Taslağın 172'nci maddesin- deki yayın yasağı şöyle tanımlanıyor: "Belirli bir banka veya özel finans kurumu belir- tilmeden genel olarak bankalann veya özel finans kurumlannın güvenilir olmadığının, banka ve özel finans kurumlannın mali künyelerinin olumsuz et- kilenmelerine neden olabilecek surette..." 185'incı madde daha da sınırlayıcı, doğru habe- rı bile yasaklama amacını güdüyor. "...birbankanın veya özel finans kurumunun iti- bannı kırabilecek, şöhretine veya servetine zararve- rebilecek bir hususu isnat eden ya da asılsız ol- sun olmasın bu nitelikte haberyayan..." • • • Yayın organlannın ekonomı servıslerı kendi için- deki alanlarda da uzmanlaşmış gazetecilerden olu- şuyor. Ama finans, borsa ve bankacılık alanlarında görevli arkadaşlanmız bundan sonra pembe göz- lükle çalışmak zorunda kalacaklar. Hem de yasa zoruyla. Halkın bilgilenme hakkı ise sansüre kurban gidecek... oerinc@ cumhuriyet.com.tr. VEFAT TRT Istanbul Radyosu prodüktörlerinden ÜSTÜN DURUEL'İ 2 Haziran 2004 Çarşamba günü kaybettik. Cenazesi 3 Haziran 2004 Perşembe günü (bugün) saat 15.00'te TRT Istanbul Radyosu'nda yapılacak törenin ardından Şişli Camii'nde kılınacak ikindi namazını takiben Zincirlikuyu Mezariığı'nda defnedilecektir. Üstün Duruel'i kaybetmenin acısını tüm dostlan ve sevenleri ile paylaşıyoruz. SENEM DURUEL NURSEL DURUEL ACI KAYBIMIZ Cemiyetimiz üyesi, Sürekli Basın Kartı • sahibi değerli arkadaşımız ÜSTÜÜSTÜN DURUEL 2 Haziran Çarşamba günü vefat etmiştir. Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan Duruel'in cenazesi, 3 Haziran 2004 Perşembe günü saat 15.00'te Radyoevi önünde yapılacak törenin ardından Şişli Camii'nde kılınacak ikindi namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Üstün Duruel'e Tann'dan mağfıret, kederli ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileıiz. TÜRKİYE GA2ETECİLER CEMİYETİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle