18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 2004 SALI DIZI Sonsuz bir yalnızlığa gömülmüş Tibet'in kadınlar manastınnda içimi acıtan sözler: 'Biz düşünmüyoruz, düşünmek istemiyoruz' i ve ificân • "Bakın biz burada yalnızca çalışıp, dua edip yaşıyoruz... Uyum içinde çalışıyor, uyum içinde dua ediyor, uyum içinde yaşıyoruz. Ne kendimize, ne başkasına böyle sorular soruyoruz..." Tibet'te, adını bilmediğim bir dağın tepesinde, dört bin üç yüz metre yükseklikte biz-dü- şün-mü-yo-ruz heceleri, gökyüzüne doğru savruluyor... K aji Kadınlar Manasûn'na gitmek üzere kent dışındaki bır daga tırmanmaya baş- lıyoruz. Otomobille. Ama otomobıl yolu pek yok. Kayalarla kaplı toprak bir yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Çorak mı çorak bir dağ, üzerinde tek ağaç, tek ot yok. Neden kadınlan bunca gözden ırak, ulaşılma- sı zor mu zor bir yere attılar diye soracak olu- yorum, her kayaya, her ağaca ilişkin birbirinden ilgınç öyküler anlatmaya meraklı Tibetli sürü- cümüz, yüzyıllar önce buralarda bir kadın sesi duyulduğuna ilişkin bir öyküanlatıyor...Şimdi- lik yahıızca bu dik yamaçlara hrmanabilen ve ha bire otomobilin önüne çıkan yaklann sesle- rini duyuyoruz... Sonunda Kaji Kadın Tapınağı'na vardığımız- da oksijen biraz daha azalmış, güneşe biraz da- ha yaklaşmıştık. Dört bin üç yüz metre yüksek- likteydik. GÖKYÜZÜNE SAVRULAN SÖZLER Küçücük evier, merdivenli dapdar sokaklar, ge- çıtler, stupalar, taş duvarlar arasına sıkışmış boş alanlarla küçük bir köy görünümündeydi Kaji Manastın. Yüzü aşkın kadnı burada yaşıyordu. Tümünün saçlan kazıîmış, kimi kırmızı rahibe giysıleri içinde, kimi Maotipi işçi tulumlan için- de... Yaklan sağanlar, duvar yapanlar, kum, taş taşıyanlar, yemek pişirenler ve dua edenler... Buranın ruhani lideri ve en kıdemlisi Bayan Lun Do, bize çevreyi gösteriyor, tereyağlı çay- lar ikram ediyor. yemeğe kalmadan dönemez- siniz diyor, kazanlar kuruluyor. yemekler pişi- riliyor, geldiğiniz yolu biz kadınlar yeni açtık, eskıden bu da yoktu diyor... Buradaki kadınla- nn her gün ikıye aynldığını, yansının dualara ve derslere katılırken, öteki yansının hizmetlere koştuğunu, işçilik yaptıklannı, ertesi gün grup- lann yer değıştiğini anlatıyor... Sorulanmı soruyorum... Tek tannlı dinlerde ka- dının ikincil konumunu anlahp. Budizmle ılgili bu çerçevede neler düşündüğünü soruyorum. Deminden beri şarkı söyler gibi uçuşan ses, bırden ağırlaşıyor... Çok derinden, çok yavaş, çok tane tane söylenen sözcükler ortalığı sessizhğe gömüyor. Soluduğumuz hava daha da azalıyor. Sibey, söylediklerini çeviriyor: "Bakın biz burada yabuzca çalışıp, dua edip yaşryoruz... Uyum içinde çalışıyor, uyum içinde dua ediyor,uyum içindeyaşryoruz, Bizdüşünmü- yoruz._ Düşünmek istemiyoruz... Ne kendimize. ne başkasına böyle sorularsoruyoruz-. Sorulma- sınıdaistemh'oruz™" Tibet'te. adını bilmediğim bir dağın tepesinde, dört bin üç yüz metre yük- seklikte biz-dü-şün-mü-yo-ruz heceleri, gökyü- züne doğru savruluyor... Çark döndürmek ibadet şekli... ÇARKLAR DONDÜKÇE Tibet'te bir hafta boyunca gördüğüm tüm ma- nastır ve tapınaklann çe\Telerinde insanlar dö- nüyordu. Dönerken ellerindeki dua çemberleri- ni ya da çarklarıru döndürüyorlardı. Tapınakla- nn ıçlennde ve dışlarında san pirinçten dev çark- lar vardı. Keşişlerin birgörai de sürekli bu çark- lan döndürmekti... Dua çemberlerinin. dua çark- lannın dönerken çıkardıklan seslere tapınakla- nn içinde çalınan, davul, zil, zurna ve gelenek- sel çalgılann müziği katıhyordu. Miman açıdan en güzel tapınakJardan biri olan ama tereyağı bolluğundan farelerin cirit at- tığı Kunga Cudi Tapınağı'nda çarklan döndü- ren yaşlı mı yaşlı, ağzında hiç dişi olmayan ke- şiş bana şöyle açıkladr "Buda'nın tüm sözJeri, tümdüşüncekri bu çarklarm içinde.Çarklan dön- dürdükçc, onun düşünceleri gökyüzüne ve yer- yüzünün her yerine saçınyor ve dünyayı aydınla- üyor. Bütün mesete çarklann durmamasL~" Onun uykusu gelince, nöbeti bir başkası dev- ralıyoımuş. Yaşlı keşiş, Buda'nın düşüncelen- ni gökyüzüne yollarken "Biz-dü-şün-mü-yo-ruz" heceleri gökyüzünden üzerıme yağıyordu... RENK CÜMBÜŞÜ Tibet'te. Tibet kimliğini oluşturan, din olgu- su, (Budizmin gözle görünür ezici varlığı) ve dil olgusu (Çinceye karşı Tibetçenin korunması, savunulması) kadar dikkat çeken bir üçüncü özellik daha vardı: Renk cümbüşü. Başlarken belirttim kutsal beş renk (kırmı- zı, yeşil, san. mavi ve beyaz) yalnız tapınak- lann, manastırlann içlerinde ve dışlannda Kadınlar manastınnın ruhani lideri ve en kıdemlisi Lun Do. Çayeiba dağ köyünde yak sağan kadın. değil, her yerdeydi: Taşa toprağa kazırunış resimlerde, bacalardan yükselen adaklarda, çölün ortasındaki sunaklar- da, dağ tepelerindeki bayraklarda. kadınlann bel- lerine sardıklan kuşaklarda, erkeklenn omuzla- rına attıklan şallarda, şapkalara takılan süslerde, sokaklar boyu sergilenen ve satışa sunulan "Ihan- ga'larda (den ya da tuval üzerine Budıst resım panolannda), e\ \e lokantalann perdelerinde, tüm dükkânlann \ itnnlerinde, caddelen doldu- ran otomobil \ e otobüslenn camlannda, kadın- erkek, yaşlı-çocuk millerin üzerindeki giysıler- de. aklınıza gelebilecek her ama her yerde... Bu renk cümbüşü, aynı zamanda gizli ve gi- zemli bir dil gibıydı. tnsanlann üzerindeki renk- lenn ağırlığına bakıp, kimin nereden, hangi köy ya da kasabadan geldiğini, hangi etnik gruptan olduğunu anlıyorlardı. Örneğin Kamba bölgesinden gelenler başla- nnın çevresine mutlak kırmızı ıplik çılelen do- luyor, bu çileleri yak kemiklerinden yapılma ko- ca tokalarla tutturuyor. üzerine de renkli taşlar- dan bir süs iliştinyordu. 0>'sa Toga bölgesinden gelenler yakası kürklü, yak tüylü general ya da amıra! ceketleriyle ayırt edilıyordu. Erkek ya da kadın herkes bol takılıydı. Kolyeler. yüzükler, en çok da yak kemiklerinden süsler... Kılık byafetten söz eder- ken belirtmeden geçmeye- ceğim: Güneşten korunmak için Tibetlilerin çoğu ko\ - boy şapkası kullanıyordu. Yanı bizim kovboy şapka- sı, Teksas şapkası diye bil- dıklenmızın aynısı! Bu işe en çok Amerikalı turistler şaşıyordu! Renkler bir yandan da ya- pılan belirliyordu. Kırmızı toprak, san taş, kil ve kerpiç- ten yapılan evlerin pencere çevrelerini mutlak siyah ya ^-i~££ da beyaza boyanmış geniş çerçeveler sanyordu. Güneşi önlemek için. kapı ve camJarda yıne bu beş renge boyanmış yak denlen kullanılıyordu. lîbet'te şarkıya saygı S on akşamımızda, Tibet Kültür Müdü- rü Jam Vang, ışıl ışıJ yanan Potala Sa- rayı 'nın dibınde "Tanrmın SarayT an- lamına gelen Şengong Şuan'da bizün ekibe bir yemek veriyor. Sohbet iler- lerken ülkenin yeme içme adabına ta- nıklık ediyorum. Anıtlar ve Müzeler Müdürü, "Potala Sa- rayı ne Iti, onun gibi 2000 yerimiz var" di- yor. Kültür varlıklannın çoğu dinsel nite- likli olduğundan yönetimlerine dın adam- lannın da katılımının kaçınılmaz olduğunu \nrguluyor. Güzel Sanatlar Araştırma Ens- titüsü'nün Dans Bölümü, Opera Bölümü baş- Lhasa'da Potala Sarayı'nın ayaklannda, Tibet güzel sanatlar opera ve tiyatro müdürleri ile birlikte yemekte. DAĞ KÖYLERİNDE Bu renk cümbüşünden ayn düştüğümüz tek yer, yanılmıyorsam, yine çok yükseklerdeki bir dağ köyündeydı. Başkentten, tapınakJardan, insan, trafık ve ko- ku yoğunluğundan biraz uzaklaşmak ve Hima- layalar'ın uzantısını görmek için Lhasa Nehri bo- yunca yol alıp. henüz kann kalkmadıgı Çayeiba dağ köyüne \ardığımızda her şey siyah beyaz- dı. Dağlar. toprak. evler, damlar, ağıllar bembe- yaz; güneşten çatlamış dudaklar. yanaklar, yok- luktan yoksulluktan çatılmış kaşlar simsiyah... Karla kaplı bembeyaz dağlara karşı, dağlann önünde, insanlar ve yaklar. bebeler ve yak tezek- leri bırer karartı hahnde dolaşıyordu. Belki de Tibet"ın gerçek yüzü. bütün o altm kaplı Budist tapınaklar değil, Tanrının yaşadı- ğı yer" anlamına gelen Çayeiba köyüydü... Bi- lemiyorum... Artık Tibet'ten aynlma vakti... kanJan, Tibet"ten geleneksel opera izleme- den ayrılacağıma inanmak istemiyorlar... Bu arada tereyağlı çayla başlayan ziya- fet, tam 41 çeşıt yıyecekle sürüyor. Ağır- lık, dağlardan toplanmış enfes otlarda ve yak etınde... (Ancak çorbamın içinde bir yak aya- ğı görmek, ıştahı kapatabiliyor!) Yiyecek- lere "Çin kı" yani pirinç rakısı, Lhasa bi- rası ve Lanzhu şarabı eşlık ediyor... Öyle tek başına. kimseye çaktırmadan ıçmekyok. Içe- bilmek için önce mutlak küçük bir söylev vermenız, sonra kadeh kaldırmanız gereki- yor. Derken iş daha da gelişiyor: Gelenek- sel kıyafetlennde garson kızlar yanımza gelip İcadehinizi alıyor, size uygun bir ge- leneksel Tibet şarkısı söylüyor, şarkı bitti- ğinde kadehinızi doldurup sıze uzatıyorlar. Siz ayağa kalkıp şarkıya teşekkür edıyor- sunuz. Ve şarkıya, şarkıyı söyleyenlere, şar- kıyı dinleyenlere saygısızhk etrnemek için, kadehı boşaltmak zorundasınız. "Dünyaıun çansT, "Tannlann yaşadığı yer", "YeryüzünündamT.. Tibet için söy- îenen bu tanımlamaJar, orada tanık olduğum çok karmaşık ve çelışkı dolu gerçekleri açıklamıyordu. Tibet, başkabirdünyaydı. Başka birçağ- dayaşıyordu... Amabaşkent Lhasa yeryü- zündekı herhangi modern birkentti. Geniş caddelenndeki trafık sıkışıklığıyla, neon ışıklı reklam panolan, damlann tepesinde- ki çanak antenlerle, cam ve çelik kaplı yük- sek yapılanyla, cep telefonlannı ellerınden bırakmayan "punk" saçlı gençleriyle mo- dern bır kent... Tibeften aynlma vakti. Yann Urum- çi'ye gidiyoruz. Tibet ve Sincan Uygur Özerk Bölgelen kom- şu ama birinden öte- kine direkt uçuş yok. Önce mecburen Se- çuan'ın başkentı Changdu'ya gidip uçakdeğiştirilecek.. Kunga Havaala- nı'ndayız. Ve... Ve, Changdu uçağı iptal! Hava günlük gü- neşlik. şimdi ne oldu? Oğleden sonra Tibet'e hiçbir uçak inemediğinden. kalkabılecek uçak da yok ortalıkta... Siz siz olun. eğer yolunuz Tibet'e düşe- cekse, oraya gitmek ve oradan aynlmak içm asla oğleden sonrakı uçaklan seçme- yin, mutlak sabah uçaklannı yeğleyin. Çaresiz. 18 saatlik bir gecikmeyle ayn- lacağız Tibet'ten. Yücel Bey perişan. Çünkü Krymetve be- nim, bu zamanı tapınaklan \e dağlan do- laşmakla geçireceğimizi biliyor. "Ablalar yapmayııu. Siz yaşlısınız ama ben gencim, bu vükseklik beni sizden daha çok etkiliyor. kanun sizinkinden daha hızn dolaşıyor... Bi- raz dinlenseniz_." YARIN: URUMÇİ'DE SALI ORHAN BURSALI Miithiş İkili: AKP-ABD Mustafa Balbay'ın ortaya çıkardığı belgeye gö- re Amerikalılar, ülkemizi, Ortadoğu - Balkan ve Kafkasya'daki askeri varhklarını esas konuşlandı- racağı ülke yapmak istiyor. Üstelik, Meclis'i dev- re dışı bırakarak, hükümetin bir karanyla işler yü- rüsün istiyorlar. Bunu başarır mı? Henüz belli değil. Sadece AKP'ye kalsa, bence başanr. Ama bana göre, Irak'ta Kürt politikalannın yarat- tığı tedirginlik ve güvensizlikten, özellikle Türk su- baylann başlanna çuval geçirilmesi olayından son- ra, ülkemizde ABD'ye ilişkin "güç kayması" ol- du; siyasi hükümetlerin ABD ile askeri konularda istedikleri anlaşmaları yapma olasılıklan çok azal- dı. Tabii ki kastettiğim güç, Ordu. Bugünkü Ordu yönetimi, 12 Eylül Ordusu ve yö- netimi değil (ve de 12 Mart!). 12 Eylül Ordusu yö- netimi, sınlsıklam Amerikan yanlısıydı. Amerika'nın Yeşil Kuşak politikalannın uygulayıcısıydı; din eği- timine getirdiği anayasal ve yasal destekierle si- yasi Islamın gelişmesine önemli katkılarda bulun- du. Zaten ABD'nin desteği olmadan da iktidara ge- lemez ve orada kalamazlardı! Bugün gerçekleşen "güç kayması "nın esasla- nndan birisi de, ABD yönetiminin Türkiye'de Ilım- lı Islam yönetimi istegini dışa vurmasıdır. • • • AKP Avrupa yanlısı mı, yoksa ABD taraftarı mı? Baştan fikrimi söyleyeyim: AKP, Amerikan yan- lısı. Islamcı karakteri dolayısıyla, kısa ve uzun dö- nemde de Amerikancı olmak ve öyle kalmak zo- rundadır. Şimdi bu konuyu açalım biraz. Tayyip Erdoğan henüz hiçbir resmi sıfatı yok- ken Beyaz Saray'da Başbakan gibi karşılandı. Ha- di buna fazla önem vermeyelim. Erdoğan nasıl ol- sa iktidara gelecekti ve Amerika da Kuzey Cep- hesi açılması için zaman sıkışıklığı içindeydi. Tayyip Erdoğan'ın ABD'nin bütün isteklerini ,\ vargücüyle yenne getirdiği ve Beyaz Saray olsun ' Pentagon olsun onlara sadakatini gösterdiğine hiç / şüpheyok: • Kuzey Cephesı'nın açılmasına Meclis'ten 'evet' çıkması için partisi üzerinde büyük baskı uygula- dı. CHP'nin direncı ve Önder Sav'ın o ünlü konuş- ması, AKP içinde parçalanmaya neden oldu. (Tay- yip Erdoğan bundan ders çıkardı ve Parti tüzüğün- deki demokratik anlama gelecek maddeleri değiş- tirip liderliğini Türkiye'deki siyasi partilere yakışır bir şekilde, kayrtsız şartsız güçlendirdi!) • Ikincı Tezkere'yi Meclis'ten geçirtti. (Bunun mükâfatıolan 1 milyardolarbağışı, Irak şartına bağ- landığı için alamıyor! Ordu bu şarta karşı çıkıyor!) • Beyaz Saray'a ikinci ziyaretinde, tam bir ılım- lı Islam ülkesinin başbakanı gibi karşılandı! • VVashington, Irak'taki çıkmazdan sonra, Tür- kiye'nin bölge için kendisi açısından hâlâ ne bü- yük önemde olduğunu gördü. (Karanlıklar Prensi Perle'nin "Nasıl olsa Irak'tayız, Türkiye'ye artık fazla ihtiyacımızyok" şeklindeki demeci, Irak'taki öngörüsüzlüğü gibi çöp sepetine gitti!) • Bush ve takımı, Türkiye'deki planlan için, Er- doğan'a her bakımdan destek vermekte. • Bu desteğin en önemlisi (IMF'nin önemli pa- ra desteğini bir kenara bırakalım) Kıbns'ta gerçek- leşti. Annan Planı'nın Türkiye'nin istekleri doğrul- tusunda son şekli almasındaki esas oyuncunun, VVashington ve Bush olduğunu görmek gerek. • Türkiye'de, hele ekonomik yapısı son derece kırılganken, ABD'ye rağmen iktidarda kalmanın zoriuğunu veya belki de imkânsızlığını AKP biliyor. • Nihayet, ABD'nin ılımlı Islam politikası, AKP'nin istekleriyle cuk örtüşmektedir. ABD'nin ılımlı Is- lam politikasının önemli birgöstergesi de, Fethul- lahçılara kol kanat germesidir. • • • Ve bütün bunlar gösteriyor ki, karşımızda, sar- maş dolaş müthiş bir ikili vardır: AKP ve ABD! Ancak: ABD, bütün gücüyle ve samimiyetiyle AKP'yi kucaklar, "Kardeşim, dostum, müttefikim, sevgilim benim" diyerek göğsüne bastınrken, AKP ve Erdoğan, bu samimıyete tam karşılık vereme- menin sıkıntısını yaşıyor! İki nedenden: a) kendi tabanındaki rahatsızlıklar, b) ülkemizde ABD'ye karşı, yukarıda belirttiğim "güç kayması"n\n gerçekleşmesi. Fakat bu iki nedeni, belki de, ABD'ye kul köle olmamızın önündeki en hayırlı iki engel olarak da görmek gerekir! Peki AKP, Avrupalı olabılir mi? obursali a cumhuriyet.com.tr KOOP-C'den Teşekkür Kooperatifimizin 5. Olağan Genel Kurul Toplantısı 23 Mayıs 2004 Pazar günü yapılmıştır. Genel Kurul'a katılan ortaklanmıza ve başta Çanta Belediye Başkanı Sayın Tahir SERT olmak üzere katkı koyan herkese teşekkür ederiz. ÇATI PASSAGE RESTAURANT'DA 25-31 MAYIS tarihleri arasmda BIMBMİ YEMEKLBtiNİ tatsever dostlapımızla paylaşıyoruz. Üniversite öğrencilenne özel indirim. Tel: 0 212 251 00 00 www.catirestaurant.com. Türtoye Gazeteciler Cemryeti'ren yayınladığı günlûk Bizim Cazete Ülke sorunlanna ılışkın raporianyta. araşftrmalanyla, köşe yazılanyia. tarafsız haberteriyle sıvıl toplumlann gazetesı. Düzenlı okumak için abone olun. Tel: 0.21Z 51108 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle