Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 NİSAN 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
liiJVİJiN O J T L I ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13
Günde 3 işçi
hayatım
lcaybediyor
• ANKARA (AA)-
Türkiye'de her gün
meydana gelen 200 iş
kazasmda ortalama 3
işçi yaşamını yitinrken
10 işçi de sakat kalıyor.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlık Bakanlığı Iş
Sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdürlüğü'nce
yapılan araştırmaya
göre, en çok iş kazası
sanayinın yoğun olduğu
Istanbul ve Izmir'de
meydana geliyor. Iş
kazalan en çok inşaat
işkolu ile madencilik ve
metal işkollannda
meydana geliyor.
TOBB'den
Almanya
çıkarması
• ANKARA (AA)-
îstanbul'da kurulan
Alman-Türk Ticaret ve
Sanayi Odası'nın
ardından, şimdi de bu
odanın Köln'deki
karşılığı Türk-Alman
Ticaret ve Sanayi Odası
resmen hizmete girecek.
Yann yapılacak açılış
törenine Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan
ve Almanya Başbakanı
Gerhard Schröder de
katılacak. Açılış
nedeniyle bugün 600
kişilık bır TOBB heyetı
Köln'e gidecek.
Eğitim projesi
örnek seçHdi
• WASHINGTON
/ANKARA (AA)-
Dünya Bankası (DB),
uygulanmakta olan
"Temel Eğitim
Programı" dolayısıyla
Türkiye'yi, projesi
yerinde görülmeye
değer 11 ülkeden biri
olarak seçti. Mayıs
başında Türkiye'ye
gelecek olan DB
yetkilileri, yabancı
konuklan Van'a
götürerek program
çerçevesindeki
gelişmeleri yerinde
gösterecelder. Temel
eğitim alanında
sağlanan ve yoksulluğu
azaltıcı etkisi olan proje,
25-27 Mayıs tarihleri
arasında Şangay'da
gerçekleştirilecek.
Gıda üretiminde kullanılan yağlann ekonomiye kazandınlması için 7 şirket lisans aldı
'Atık yağ' sektöryarattıFATMAKOŞAR
Gıda üretim yerlerinde kul-
lanılan, atık bitkisel yağlann
ekonomiye kazandınlması
ıçin Çevre ve Orman Bakan-
üğı yönetmelik hazırlarken li-
sans alan 7 şirket, yağı tesis-
lerinde toplamaya başladı. Is-
tanbul Teknik Üniversitesi
JCimya Mühendisliği Bölümü
Öğretim Cyesi Doç. Dr. FiKz
Karaosmanoğlu, atık bitkisel
yağlann değerlendirilmesin-
de en yaygın yöntemlerden
birinin yakıt üretimi olduğu-
nu belirterek aynca yem sana-
yii için yağ hazırlama amacı
ile işlenebildiğini ve sabun
üretiminde de kullanıldığını
dile getirdi.
Geri dönüşüm tesisine sa-
hip 39 şirketten 7'si Nisan
2004 itibanyla Çevre ve Or-
man Bakanlığı'ndan lisans
alarak atık yağ toplamaya
başladı. Engin Petrol, Çin-
kanlar Kimya, Ipekçi Kimya,
Prometa Yem ve Endüsrriyel
Yağ Sanayi, Diktaş Yağ ve Sa-
bun Sanayi, Sude Duni Deri
LTİI Kimya
Mühendisliği Bölümü
Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Filiz
Karaosmanoğlu, atık
bitkisel yağlann
değerlendirilmesinde
en yaygın
yöntemlerden birinin
yakıt üretimi olduğunu
belirtti. Aynca atık
yağlaryem sanayiinde
ve sabun üretiminde de
kullanılabilecek.
Sanayi, Reşit Şahin Sabun
Imalatı, Ispet Petrokimya, An
Rafıne ve Yağ Sanayi, HGD
Yağ ve Gıda, Diper Kimya
Endüstrisi ile Ege Yem Katkı
Maddeleri adlı şirketlerin bu
alanda tesisleri bulunuyor.
Ancak, atık bitkisel yağ top-
lama lisansına sahip firmala-
nn en büyük sorunu, yağı pi-
yasadan toplayabilmek. Çün-
kü atık yağlar lisansa sahip te-
sisler dışında da toplanarak
doğrudan yakılabiliyor. Mo-
torin veya fueloile katılarak
da piyasaya sürülebilen atık
yağlar araçlarda sorun yarat-
tığı gibi çe\Te kirliliğine de
neden oluyor. Bugüne kadar
yeterli denetimin sağlanama-
dığı atık yağ piyasasında en
büyük tehlike ise bu tür ürün-
lerin yemeklik yağlarla kanş-
tınlarak satılması.
Bunlann önüne geçilebil-
mesi için "aük bitkisel yağla-
nn ulusal bir servet" olduğu-
nun göz önünde bulundurul-
ması gerektiğini dile getiren
Karaosmanoğlu, gelişmiş
teknolojilerle geri kazanım
ürünlerini kullanmanın eko-
nomık olduğunu kaydetti.
Denetimin arttınlması gerek-
tiğini dile getiren Karaosma-
noğlu, "Toplamada kayıpla-
nn önJenmesi, ekonomik kay-
bı da önleyecektir. Aük bitki-
sel yağlann sınıflandınlması
önemödir. Lisanslı flrmalar
desteklenmeti, yeni lisans veri-
lirken sıkı kontrolyapümah ve
aük yağlann endüstride geüş-
miş geri kazanım teknolojile-
ri ile iştenmesi sağianmandır "
diye konuştu.
Türkiye'nin büyük bir pet-
rol ithalatçısı olduğunu ifade
eden Karaosmanoğlu, dünya-
da atık bitkisel yağlardan "bi-
yodizeP adlı yakıt üretiminin
çok yaygın olduğunu ifade
ederek "Biyodizel olarak biB-
nen, çevre dostu, motorine al-
ternatif bir yakrtür. ABD, baş-
ta Avusturya otmak iizerepek
çokAvrupa ülkesinde aük bit-
kisel yağlar toplanarak biyo-
dizel üretibnektedir. Ülkemiz
petrol ithal eden bir ülkedir.
Yerli bir aük kaynağmdan al-
ternatif yakıt üretimi hem
ekonomik, hem çevre açısın-
dan önemödir" dedi.
Tütün ekimi yapılmayan bölgeye inşa edilen Tekel fabrikasının 30 yılda başına gelmeyen kalmadı
Trajikomik bir yatırııiı öyküsü• Erzurum'da inşasına 1970'lerde başlanan fabrika, 1987'de
özelleştirildi. Yaklaşık 20 yıldır atıl duran fabrikanın arazisine
organik tanm yapmak için Doğu Anadolu Besiciler Birliği
talip oldu. Ancak bu kez ihale yapılmaksızın bir başkasına
kiraya verildiği ortaya çıktı.
LEYLAÇEVİK
Küreselyoksulluk azahyor
ANKARA (AISKA) - Dünya Bankası
(DB), geüşmekte olan ülkelerde *uç
yoksullar" olarak adlandınlan, günlük l
dolann altında gelirle yaşayanJann
oranının 1981-2001 döneminde yan
yanya azalarak yüzde 2l"e gerilediğini
bildirdi. DB'nin "Dünya Kalkınma
Göstergeleri 2004" raporuna göre 1981 'de
dünyada l milyar 451 milyon kişi olan en
yoksullar, 2001 'de l milyar 101 milyona
geriledi. Geüşmekte olan ülkelerde
yaşayan bu kişilerin toplam nüfusa oranı
da yüzde 39.5'ten yüzde 21.3'e indi.
Ancak bu dönemde yoksullann
sayısındaki gelişmeler ülkelere göre
önemli farkhlıklar gösterdi. Özellikle Çin
başta olmak üzere Doğu ve Güney
Asya'daki hızlı ekonomik büyüme, 500
milyondan fazla insanı en yoksullar
kategorisinden çıkanrken Afrika, Latin
Amerika, Doğu Avrupa ve Orta
Asya'daki birçok ülkede yoksulluk arttı.
Erzurum'da tütün tanmı yapılma-
dığı halde 1970'lerin ortalannda in-
şasına başlanan, ancak hiçbir za-
man sigara üretmeyen fabrika 8.5
milyar lira bedelle 1987 yılında
özelleştirildi. Fabrikayı satın alan
Ervizon Kürk Hayvanlan Üretim
AŞ adlı şirket borcunu ödemediği
gibi aynca satış sözleşmesine aykı-
n bir şekilde fabrikanın taşınmaz
mallannı sattı. Bunun üzerine 1997
yılında mahkeme karan ile satış ip-
tal edildi ve Pasinler Sigara Fabri-
kası tekrar Tekel bünyesine katıldı.
Yaklaşık 20 yıldır atıl duran fab-
rika bu sefer de içinde kurulu bu-
lunduğu 478 dekarlık arazi ile gün-
deme geldi. Tekel Genel Müdürlü-
ğü, Özelleştirme tdaresi Başkanlı-
ğı'nın (ÖIB) "olur"u ile aldığı yö-
netim kurulu karan doğrultusunda
fabrikaya ait araziyi "ihafcyapmak-
sızm" kiraya verdı. Kiralama kara-
n araziye uzun zamandır talip olan,
ancak başvurduğu hiçbir makam-
dan yanıt alamayan Doğu Anadolu
Besiciler Birliği (DABB) başta ol-
mak üzere bölge halkının tepkisine
yol açtı.
Söz konusu arazide organik ta-
nm yapmak amacıyla 2003'ün
Ocak ayında ÖÎB'ye başvurdukla-
nnı, ancak olumlu ya da olumsuz
bir sonuç alamadıklannı belirten
DABB Başkanı Nazmi DKah, "Böy-
le ihalesiz bir şekilde bazı şahıslara
verilmesi akûîara siyasi bağlann
olup olmadığı sorusunu getiriyor"
dedi. Maliye Bakanı Kemal Unala-
tan'a konuyla ilgili bir dilekçe ver-
diklerini anlatan Dıcalı şöyle konuş-
tu: "Bakan dilekçemizi OtB'ye ha-
vale etti. ÖtB ise bize, kiraya verme
yetkisi ofanadığını, ancak Erzurum
Valfliği'nin talebi ohırsa arazinin Er-
zurum h Özel İdaresi'ne devredfle-
ceğini ve Özel tdare taranndan ki-
raya verilebfleceğüû söyledL Bunun
üzerine Erzurum VaÜliği ÖtB'ye
başvunıp arazinüı devrini istedi.
Ancak bu süreç devam ederken Er-
zurum Tekei Başmüdüıiüğü, bu ye-
ri Abdurrahman Ergen ve Şehri Yıl-
dınm'a kiraya verdi"
Rant elde edlllyor
Öte yandan bir yıllık süre için de-
kar başına 20 milyon liradan kıra-
lanan arazinin üçüncü şahıslara de-
kar başına 40-50 milyon Liradan ki-
raya verildiği iddia ediliyor. Arazi-
yi kiralayan kişilerin de genel se-
çimlerde AKP'den milletvekili ada-
yı olmuş bir şahısla akrabalık iliş-
kdsi olduğu ifade ediliyor.
DÜNYA EKONOMtSİNEBAKIŞ / ERGİN Y1LDIZOĞLU LONDRA
Sun Tzu'nun Savaş Sanatı'nda an-
latılan stratejik ve taktik doktrin, sahte bir
görüntü sunma ve düşmanı yanıltma
üzerine inşa edilmişti. Bu prensipleri "im-
paratorluk inşa etme sanatına" da uy-
gulayabiliriz sanınm. Imparatoriuk inşa
etmeye kalkanlar, daha başlangıçta ken-
di vatandaşlannı ve müttefiklerini bu pro-
jenin başanlı olacağına inandırmalıdır.
Bu, imparator adayının zaaflan gizlene-
rek, gücü abartılarak başanlabilir.
Görüntü ve gerçeK
Bush yönetimi başından beri bu stra-
tejiyi izliyor. Ekonomik planda, ABD Mer-
kez Bankası (FED) ve Bush, uzun dö-
nemli riskleri göze alarak, ne pahasına
olursa olsun, ABD ekonomisinin
1990'lardaki "pahak imajını" sürdürme-
ye çalışıyoriar. Askeri -siyasi alanda ABD
kimseye gereksinimi olmadan iki ülkede,
hem de kolayca rejim değişikliği gerçek-
leştirebilecegini gösterdi. Gerçekteyse,
FED, sonra Bush yönetimi ABD ekono-
misinde başlayan resesyona müdahale
ederken, bunun arkasındaki aşın üretim/
fazla kapasite sorununu hafifletememiş,
yalnızca ertelemişti. Afganistan'da ve
Irak'ta rejimleri kolaylıkla deviren ABD,
sıra devrilen rejimlerin yerine yenilerinin
inşa edilmesine gelince, özellikle Irak'ta
tam anlamıyla iflas etmişti.
Geçen hafta, bir taraftan, ABD'de,
FED Başkanı Alan Greenspan'ın artık
düşük faiz döneminin brttrğini vurgula-
yan konuşmasıyla başlayan tartışmalar,
diğer taraftan Irak'ta sömürge yönetimi-
nin, güvenlik sağlayabilmek için de Ba-
as kadrolannı geri getirmeyi düşündüğü-
ne ilişkin açıklamalan, ABD'nin ekono-
mik, siyasi ve askeri zaaflarını gözler
önüne serdi. Karşımız-
da, artık ömrünün son
bahanna gelmiş, ama
bunu da makyajla gizle-
meye çalışan iktidarsız bir imparatorluk
heveslisi vardı o kadar.
Bir tuhaf ekonomik
toparlanma
Hatriayacaksınız, 2000 sonunda ABD
ekonomisi 1929'u anımsatan bir görün-
tü sergiliyordu. Borsalargeriliyor, ekono-
mi yavaşlıyor, fıyatlar düşüyordu;
1930'lardan bu yana ilk kez bir depres-
yon gündeme geliyordu. Bu belirtiler,
1990'larda mali genişleme (küreselleş-
me) stratejisiyle ertelenerek, aşın üretim
krizinin dana da ağıriaşan dışavurumla-
nydı. öyleyse borsalardaki köpükler
sönmeli, verimsiz işletmeler kapanarak
kapasite fazlası tasfiye edilmeliydi. An-
cak bunlar ulusal ve uluslararası planda,
siyasi olarak çok riskli olasılıklardı. Artan
işsizlik ve iflaslar içeride toplumsal istik-
ran bozarken, dünyanın lider ülkesinin
böyle bir yıkımı kabul etmesi, dışanda,
ekonomik modelinin fflası olarak algıla-
nabilirdi.
ABD Merkez Bankası (FED) ve Bush
hükümeti pisliği halının attına süpürme-
yi seçtiler. FED kısa sürede, faizleri 550
puan indirerek %1 'e çekti. Böylece ma-
li piyasalar sönerken kaçan enerji ev pi-
yasasına yönelerek burada, tüketimi
destekleyici yeni bir köpük inşa etmeye
başladı. Bush yönetiminin vergi indirim-
leri tüketime ikinci bir motor ekledi. Bu
tüketimin sürmesi, dünyanın başka böl-
gelerindeki aşırı üretimi emmesi,
ABD'nin küresel liderliği açısından da
çok önemliydi. Böylece ekonomi gerek-
İmparatorluk SanatH
li temizliği yaşamadan, yeniden büyü-
meye başladı. Ama bu büyüme sırasın-
da tüm yeni iş olanaklannın, inşaat, eğ-
lence, perakende eşya, mali hizmet-
ler sektörlerinde yoğunlaşıyor olması,
daha düşük faizle yenilenen ev ve kredi
kartlanna biriken tüketici borçlanna da-
yalı bir kredi (üçte birinden fazlası dış
kaynaklı) köpüğünün oluşmaya başla-
dığının da kanıtıydı. Gerçekten de 1991
durgunluğu sırasında yalnızca 188 mil-
yar dolar artan kredilerde (federal kredi-
ler hariç), 2000 yılında 1.148 milyar do-
larlık bir patlama yaşanmıştı. 1999-2004
döneminde ABD ekonomisi toplam
%10 civannda bir büyüme gerçekleşti-
rirken, hane halkı borçlan %40 artmıştı.
Bu arada imalat sanayii 2000-2004
döneminde yaklaşık 3 milyon iş kaybet-
ti. The Economist'in
işaret ettiği gibi. Mallar
(nihai satışlar, envanter
artışlan ve net ihracat)
sektöründeki GSMH büyümesi ile sa-
nayi sektöründeki GSMH büyüme oran-
lan geleneksel olarak birbirierini izlerken,
2001 'den bu yana aynlmaya başlamış-
lardı. Birincisinin büyüme hızı 2003'ün
dördüncü döneminde yıllık %8 olurken,
çok daha güvenilir bir oran olan ikincisi-
nin büyüme hızı %1.4te kalmıştı (07/04).
Bu iki zaman serisinin aynlmaya başla-
ması da bence, 2001 'de başlayan çar-
pılmanın bir başka göstergesiydi. Diğer
taraftan, aslında ekonominin halkın ya-
şamı açısından büyük öneme sahip iş-
sizlik, gelirier ve üretim gibi kalemlerin-
de sefil bir manzara var (Prudentbear
20/04). Kısacası, ABD ekonomisinin ge-
çen üç yıldaki "başanlı performansı" as-
lında sorunlann sürekli ertelendiği çürük
bir temele dayanıyordu.
Ve ötesl...
Greenspan'ın faizleri arttırmayı plan-
ladığı bir dönemde, tüketiciye ve ev sa-
hiplerine, sabit faizden değişken faize
geçmeyi önererek, adeta bankalar lehi-
ne dolandırmaya kalkması da şimdi so-
runlann artık ertelenemeyeceği bir nok-
taya çok yakınlaştığımızı gösteriyor. öy-
le ya, tüm ekonorni düşük faize alışmış-
ken, ancak böyle ayakta durabiliyorken,
faizler artmaya başlarsa ne olacak? Ban-
kalann elinde trilyonlarca dolarlık sabft
faizli ipotek (alacak) kâğıdı var. Greens-
pan'ın aklına uyup da son yıllarda kısa
dönemli düşük faizlerden borçlanıp uzun
dönemli bonolara yatınm yapan finans
kurumlan da büyük bir tehlikeyle karşı
erginy@tr-r»et
karşıya. Specialty Financial Group
analistlerinden Richard Benson a göre
tüm sektör kocaman bir "Long-Term
Capital Management" (1998'de batar-
ken ABD ekonomisini büyük bir krizin
eşiğine getiren ve FED tarafından kurta-
nlan yatınm fonu) gibi (Financial Times,
23/04).
Tüm şatafatına, faizlerdeki artışın enf-
lasyonist bir basınçtan dolayı gündeme
gelmiş olmasına rağmen, ABD ekono-
misi yine tehlikeli bir eşikte. Çünkü, bu
basıncın içinde yüksek petrol ve ham-
madde fiyatlan da var. Dolayısıyla şir-
ketlerin üretim maliyetleri artmaya baş-
ladı. Faizler yükselmeye başlayınca, fi-
nansman maliyetleri de artmaya başla-
yacak. Faizlerdeki yükselme hem tüke-
ticinin borçlanma arzusunu hem de ipo-
tek yenilenmelerinden elde edilen ek
harcama kapasitesini geriletecek. Bu ise
önce ev piyasasındaki köpüğün delin-
mesini, otomotiv sektöründe satışlann
düşmesini, hatta bu sektör satışlar ka-
dar satış finansmanından da para ka-
zandığı için büyük mali sarsıntılan gün-
deme getirecek. İnşaat sektörüne hiz-
met veren sektörierin yanı sıra hâlâ bü-
yük bir kapasite fazlası sorunundan
mustarip kimya, kâğrtçılık vb. sektörier-
le havacılık sektörü de gelmekte olan
yüksek faiz dalgasını korkuyla bekliyor.
Geçen yıllardaABD'nin dünya ekono-
misindeki büyüme hızına katkısı %80'i
geçmişti. Boşuna mı IMF, ABD cari ve
mali açığının artık dünya ekonomisini
tehdit etmeye başladığını söylüyor. Siz,
geçen hafta küresel ekonomik büyüme-
nin geleceği üzerine yazılan tozpembe
senaryolara çok güvenmeyin, bu yıl ol-
masa bile gelecek yıl çokriskli...(Çar-
şamba günü devam edeceğim.)
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Üniversiteyi v
Bitirmekr
!
Hükümet, üniversitelerin ipini çekiyor; onları ezi-
yor; bitiriyor. Bu durum yalnızca YÖK Yasası konu-
sundaki tek taraflı tutumundan; ben yapanm olur
anlayışından kaynaklanmıyor. Yasa olayı, hüküme-
tin, üniversiteyi teslim alma kararlılığının yalnızca çok
önemli bir parçasıdır. Son aylardaki diğer uygula-
malan tamamlıyor.
Araştırma, üniversitelerin en önemli işlevlerinden
biridir. Üniversiteler, araştırma paralarını esas olarak
kendi olanaklarıyla yarattıkları döner sermaye gelir-
leriyle karşılıyordu. Hükümet, yılbaşında, üniversite-
lerin toplam 130 trilyon liralık döner sermaye gelirle-
rine el koydu; bu parayı devlet bütçesine gelir kay-
detti. Bu paranın, az da olsa, bir bölümünün üniver-
sitelere geri verileceği söylendi; sadece söylendi;
şimdiye dek verilmedi.
Sonra, üniversitelerin öğrencilerine burs verme yet-
kileri ellerinden alındı, Yurt-Kur'a verildi. Hemen her ko-
nuda yerelleşme sözünü dilinden düşürmeyen; bunu
ilke edindiğini öne süren hükümet, en olmadık bir nok-
tada, çok katı bir merkezciliğe yöneldi. Türkiye, dün-
yada, üniversiteleri öğrencilerine burs veremeyen, bu-
na karşılık borca batık belediyeleri burs dağıtan ilk ül-
ke durumuna geldi. Böylelikle, üniversitenin çok daha
yakından tanıyıp izleyebileceği, eşitlikçi, ilgililerin izle-
yebileceği açıklıkta ve gerçek gereksinmelere uygun
yürütebileceği burs dağıtımı yok edildi. Bunun yerine,
etkinlikten uzak, nasıl olacağı açık olmayabilecek, bü-
rokratik masraflan fazla ve salt bu nedenle de çok da-
ha az öğrencinin yararianabileceği bir burs düzeni
oluşturuldu.
Yetmedi. Üniversitelere verilen araştırma görevlisi,
öğretim görevlisi, uzman ve idari personel kadrolan,
bu hükümet döneminde, uygun deyimiyle budandı;
budanıyor.
Araştırma görevliliği kadrolan geçicidir ve çok de-
ğişkendir; bu kadrolara atananlar daha ileri eğitim için
yerierinden aynlıriar. Bu tür aynlma durumlannda, bo-
şalan kadrolara, üniversiteler yeni araştırma görevlisi
atayamıyor; bunun için hükümetin izni gerekiyor.
AKP hükümetinden önceki üç yıl boyunca, hükü-
metler 53 devlet üniversitesine her yıl 4250 araştor-
ma görevlisi kadrosu vermiştir. Bu yıllar ekonomik
bunalımın en ağır olduğu yıllardır. Bunalımdan çıkmak-
ta olan bir ekonomi devralan AKP hükümeti 2003'te,
sadece araştırma görevlisi olarak değil, ek olarak,
•«•öğretim görevlisi+okutman+uzman+idari perso-
nel toplamı olarak üniversitelere yalnızca 3 bin 200
kadro verdi.
Sonuçta, üniversitelerin elindeki toplam araştırma
görevlisi kadrosu, 2002'de 27 bin 426'dan, 373 azal-
mayla 2003'te 27 bin 53'e düştü. Yalnızca ODTÜ Mü-
hendislik Fakültesi'nin 12 bölümünde, Aralık 2002-
Aralık 2003 arasında, araştırma görevlisi sayısı ortala-
ma yüzde 16.8 azalmıştır; bölümlere göre azalma ora-
nı, yüzde 7.1 ile yüzde 40.9 arasında değişmektedir.
Bu yıllarda (2001-2002) hiçbir fakülte ya da bölüm
kapatılmamış, tersine, 33 yeni fakülte -dört yıllık- 49
da iki yıllık meslek yüksekokulu (MYO) açılmıştır. Bu
gelişmelerin bir sonucu olarak, 2003'te öğretim üyesi
açığı sekiz binden on bine çıkmıştır. Bu yıl, 2004'te de
3 bin 400 kadro verilse bile toplam araştırma görevli-
si kadrolannın, ayrılmalar nedeniyle, yaklaşık 2 bin
azalma ile 25 bine düşeceği; üniversitelerin artış değil
durumlannı sürdürebilmeleri için bu yıl en az 8 bin
kadro (araştırma görevlisi+öğretim görevlisi+okut-
man+uzman+idari personel) gerektiği, bilimsel veri-
lerie vurgulanıyor.
Üniversite, bölümlerini birincilikle bitiren çok başa-
rılı öğrencilerini araştırma görevlisi olarak alamıyor,
çünkü kadro yok. Yurtdışında doktora derecesi alıp
yurda dönenler ve bölümlerinin açtığı araştırma görev-
lisi sınavlannı kazananlar, bir gün kadro verilecek bek-
lentisiyle, aylardır maaş almadan çalışıyor; Türkiye,
genç beyinlerini ya kaçınyor ya da köleleştiriyor.
Bu tür uygulamaların, toplumu daha ileriye götürece-
ği öne sürülebilir mi?
Araştırma görevliliği, üniversitelerin öğretim üyesi fi-
danlığıdır; hükümet bu fidanlığı kurutuyor. Üniversite-
lerin eğitim ve araştırma yapmalan olanaksızlaşıyor, gi-
derek yıkıma uğruyor. Bu tür yıkımlar, köprü yıkılması-
na benzemez, etkisi gelecek on yıllara, üstelik olum-
suzluk birikimiyle yayılır; toplumun geleceğini karartır.
• • •
Şimdi de, Üniversiteler Arası Kurul'un aylarca süren
ve olabildiğince katılımcı bir yaklaşımla hazıriadığı tas-
lak da, YÖK tarafından hazırianan taslak da bir yana
bırakılıyor. Milli Eğitim Bakanı, kuşkusuz Başbakan'ın
da onayıyla, kendi hazıriattığı tasanyı Bakanlar Kuru-
lu'na taşımış bulunuyor; topluma dayatmaya hazıria-
nıyor. Içeriği bir yana, yalnızca bu yasa hazırlama
yöntemi, hükümetin ne kadar demokratik katılımcı;
yerelci; kurumsal özerkliğe ve üniversite özgüriüğüne
saygılı olduğunu kanıtlıyor(!).
• • •
"Bir ûlkenin hükümeti, kendi kurumlannı, özellikle
de toplumun ileriemesinin temeli olan üniversiteleri-
ni nasıl bu kadar kin ve düşmanlıkla yıkıma sürük-
ler" sorusunun tüm boyutlanyla ve nedenleriyle tartışıl-
ması gerekiyor.
yakup@metu.edu.tr
TZD Sadullah Usumi Basın Ödülleri
Boyacıoğlu'na
'Çiftçi Dostu' ödülü
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Türkiye Zi-
raatçilerDerneği (TZD),
gazetemiz yazarlanndan
Sadullah Usumi adına
düzenlediğı "Çiftçi Dos-
tu" ödülüne, "Tûkenen
Tanm" başlıklı yazısıy-
la Ankara büromuzdan
ekonomi muhabiri arka-
daşımız HacerBpyaooğ-
lu'nu değer gördü.
TZD'nin 55. kuruluş
yıldönümü, Ankara Ti-
caret Odası'nda düzenle-
nen törenle kutlandı. Tö-
rende konuşan CHP'li
TBMM Başkanvekilı
Ydmaz Ateş, bankacılık
sektöründe son 3-4 yılda
yaşanan hortumlamarun
boyutunun 43 milyar do-
lar ile 80 milyar dolar
arasında olduğuna dikkat
çekti. Ateş, "Türkiye'de
üreticfler ülkenin Kunta
Kinte'sL 80 mih ar dolan
hortumlavanlarınyaüna,
kabna, heiikopterine do-
kunulmuyor, kö\1ünün
borcuna karşılık traktö-
rii bağlanıyor" dedi.
TZD Başkanı tbra-
him Yetkin de ilkelerin-
den ödün vermedikleri
için 55 yıldır aralıksız
faaliyet gösterdiklerine
ve böyle ayakta kaldık-
lanna işaret etti.
Diğer dallarda ödül
alan gazeteciler şunlar:
MEkberYıldınm,Mus-
tafa Mutiu, Ya\iız Donat,
Fatnıa Coşkunoğlu. İb-
rahim BikkK, Hüseyin
Gökçe ve Sinan Çetin.