21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ŞUBAT 2004 PAZAR CUMMURİYET SAYFA kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAY AKEV DorinaNeave'in filosu!.. F erruh Doğan'ı çok özlüyo- rum. Nedendır bilmem. ya- zıya böyle başlamak geldi ıçimden. Asıl yolculuğumuza deniz feneri olmasını istediğım kitaplan masamın üstüne koymak için kürüp- hanenin raflannda ararken Ferruh Doğan'ın 'Asrileşen Köy' adlı ki- tabı geldi elime. Ben, onun kadar kitap okuyan, edebiyatı takip eden bir sanatçı görmedim desem. abart- mış olmam. Cağaloğlu yokuşunda, Zeynep Oral'lı. Bülent Berk- man h Milliyet Sanat dergısının ça- hşma odasında ya da Doğan'ın Ba- lıkçı Pazan'ndaki bürosunda yaptı- ğımız sohbetlerin tadını hiçbır yer- de bulamıyorum. Cemal Süreya, bir sohbetimizde, yüzü Istanbul'a en çok benzeyen sanatçının Ferruh Doğan olduğunu söylemiştı. Bu yüzden olsa gerek, tarihi yanmada- nın siluetini her gördüğümde, Fer- ruh Doğan'ın karikafürleri kadar güzel olan yüzünü anımsıyorum. Rıhtıma çarpan batlna! Ben sıze aslında, Beyoğlu'nda çı- kan 'Moniteur Orienta' gazetesın- deki haberden söz etmek istiyorum. Duymadmız mı? Nasıl duymazsı- nız canım, tüm Istanbul bu haberi konuşuyor. Gazete yanımda var; si- ze de okuyayım haberi: "Vapur bo- yunda ve cüssesinde, bilmem kaç yüz tonilatoluk bir balina, 31 Mart gecesi, havaya mağara yük- seküğinde sular fışkırta fışkırta, nhtıma çarpmış. Bekçiler, ırgat- lar korkudan bucak bucak kaçış- mışlar..." Haberi öğrendınız. Dönemın pa- dişahının da kim olduğunu söyle- meye geldi sıra: 'Tahtın kurusun' diye anlaşılmasından korktuğu ıçın 'tahtakurusu' sözcüğünü yasakla- yan II. Abdülhamit!.. Gazetedeki haberden sonra jurnal listüne jurnal yağar. Yıldız Sara- yı'na. Gazetenin müdürü yaka paça götürüldüğü karakolda bir güzel ıs- latılır! Neden mı? Neden olacak, dü- şünelim bir kere; balina nerede ya- şar? Tabii ki kuzey denızlerinde. Kim var oralarda? Rusya! Öyleyse bu haber Ruslann tstanbul'a saldı- racağı anlamma geliyor ve okurun kafasını kanştınyor! Yaaa!.. Oysa, gazete müdürünün amacı sadece '1 Nisan' şakası yapmaktı. Ertesi günün gazetesınde haberin şaka olduğu yazılınca, Osmanlı to- katının tadma bakan zavallı gazete- ci, saray tarafından bir kahraman- mış gibı üçüncü dereceden meci- diyye nışanı ve 50 altınla ödüllendı- rilir... Ve ne ganptır kı, II. Abdülha- mit'i devirecek olan balina kuyruğu, otuz üç yıl oturduğu saltanat tahtı- na, 1909 yılının 27 Nisan günü çar- pacaktır. Uzunçarşı'nın kızakları... Istanbul'da öyle sert kışlar yaşa- nır ki belkı kuzeyden bir balina ge- lir diye gözünü Boğaz'ın sulanndan ayırmayanlan garipsemek olmaz. Kar yağıp da yerler buz tutunca Is- tanbul, çocuklann çok sevdiğı bir oyuncağın işgaline uğrar. Bu oyun- cak, Sadri Sema'nın 'yer iskemle- si' diye tanımladığı kızaktır. Kızaklann en güzeli, en saglamı Uzunçarşı'da satıhrdı. Kentın bır- çok yerinde kızak yapılırdı, ama Uzunçarşf nın kızaklan hem boya- lı olurdu hem de oturma yerlen me- şin kaplanırdı. Yanı Uzunçarşı kı- zağı, daha yokuşun başında belli ederdi kendini. Kaşkolunuzu, berenizi ahn. 1900'lü yılların ılk yansında yaşa- mlan bir tstanbul kışına gıdıyoruz. Tamam, salep ısmarlayacağım. ama önce Sadri Sema'ya kulak verelım: "Kızaklar iyi işlesin diye neler mi yaparlardı? Geceleri yokuşların başından lenekelerle, kovalarla su dökerlerdi. Bu suretle yokuş saba- ba kadar donar, bir baştan bir ba- şa buz tutar, geçilmez, inilmez, çı- kıltnaz bir hal alırdı, ama kızak- çıların aradığı bu... Böyle buz tut- muş bir bayınn başından kızağa yerleştin mi, gel keyfim gel!" Sadri Sema, yalmzca çocuklann değil, 'sakallı bebeklerin' de kızak kaydığını bildınr. Sakallı bebekler, büyüklerden başkalan değildır el- bette. Sema'nın Vakit gazetesınde- ki yazılanndan, Üsküdar'daki 'Rav- za-ı Terakki' adlı özel okulun öğ- rencilenne kızak kaymanın yasak- landığını, hademelerin yaptığı tah- kikat sonucunda, yasağa uymayan çocuklann kızakları boyunlanna asılarak teşhir edildiğinı de öğrenır, lstanbuFun oyuncak ve oyun tanhı- ne kaydederiz. Fllodan yükselen kahkahalar Babası Ingıltere elçilığınde görev- lı olan Dorina Neave, îstanbul'da kaldığı yıllan anlattığı yazılannda, 1890 yılının kışından özellikle bah- seder: "Günlerce kapalı kaldığı- mızdan dış dünya ile ilişkilerimiz kesilmişti. Köyün esnafı yolları te- mizler temizlemez savrulan rüz- gârlar yolları yeniden karla örrü- yordu. Böyle zamanlarda gıda maddeleri ve kömür tstanbul'da pazarlardan satın alınan küçük kızaklarla taşınıyordu. Donmuş, karlı yokuşlarda bu kızaklann ne kadar işe yaradığını görünce biz çocuklar da birçok kızak satın alarak adeta küçük bir fılo mey- dana getirdik." Dorina Neave ve arkadaşlannın kurduğu kızak filosundan yükselen kahkahalar, Kandilli yokuşlanndan tüm Boğaz'a yayıhr. Öyle ki, Be- yoğlu'nda oturan arkadaşlan bile kı- zak kaymak için Kandilli'ye gelir- ler. Hal böyle olunca da tepeden sa- hile inen yokuşta yürümek yayalar için zorlaşır. 'Mükemmel bir kayak yolu' 6 Ocak 1890 tarihinde Rumlar, yüzyıllardır süregelen suya haç at- ma törenlerini gerçekleştirmek üze- re Kandilli tepesinden Boğaz kıyı- sına doğru yürümektedirler! Töre- nin en önünde giden askerler, Dori- na Neave ve kızak filosunun kay- ganlaştırdığı yere geldiklerinde fe- laketi fark ederler, ama iş işten geç- mıştir... Tüfeklerini sağa sola ata- rak düşen askerlen arkadan gelen papazlar, bayrak ve meşale taşıyıcı- lan takip ederler... Onlann arkasın- dan da zavallı ahali kımı kıçüstü, ki- mi yüzüstü kayarak törenin yapıla- cağı Boğaz kıyısına tez elden ulaşır- lar! Bundan sonra ne olduğunu Dori- na Neave"den dinliyoruz: "Polisevi- mize gelerek umumi yolda kızak kaymanın yasak olduğunu bildir- di. Esasen kızak kaymamıza im- kân da bırakmamışlardı. Birkaç hafta uğraşarak mükemmel hale getirmiş olduğumuz kayak yolunu polis amiri hiç acımadan kazma- larla bozdurmuştu." Işte sızlere, kardan adam gibi za- manla enyerek yok olan, unutulan bir kızak öyküsü. 'Kırdığımız Oyuncaklar' adlı kitabımızda, in- san tasvin yasak olduğundan, kar- dan adamlann Cumhunyet döne- mınde çoğaldığını yazmıştık. Os- manlı döneminde kardan adam ye- rine ne yapılırdı, biliyor musunuz? Kardan aslan, kardan kaplan, kar- dan ayı!.. Kardan balina yapmak kimsenin aklına gelmiş miydi, aca- ba!?. PORTRE / ORUÇ ARUOBA ARİF DAMAR Şubat 2003'ün şiire yer veren edebiyat dergilerinden Adam Sanat, Agora (ocak-şubat), Akatalpa, Berfin Bahar, E, Edebiyat ve Eleştiri (ocak-şubat), Evrensel Kültür, Eski, Hayvan, Islık (ocak- şubat), kitap-lık, Kuzey Yıldızı (ocak-şubat), Nikbınlik. Şıir Clkesi, Şiiri Özlüyonım (ocak-şubat), Ünlem (ocak-şubat), Varlık, Yasakmeyve (ocak-şubat) dergilerindeki şiirleri okudum, inceledim. Kuzey Yıldızı dergisinde yayımlanan Oruç Aruoba nın "Geç Çıtırtdar" adlı şiırinı "Ayın Şiiri" olarak değerlendirdim. Oruç Aruoba bilindiği gibi değerli bir felsefecidir. Yıllar önce birkaç şiirini okuduğumu anımsıyorum. Çok fazla iz bırakmadılar bende. Yanılmıyorsam Defter dergisinde görmüş. okumuştum. Kuzey Yıldızı dergisini geçen ay görmemiş, okumamıştım. Düşünceme göre "Geç Çıtırtılar" şiiri, hem derin anlamı hem de biçimi yönünden ilginç bir şiir. Şiirde felsefe yapılır mı, yapılmaz mı? Bu tartışma konusudur. Ama bir şair, felsefe bilgi ve birikimi banndınyorsa kişiliğinde, böyle bir kimsenin şiiri büyük bir derinlik kazanır. Bu şiir de o çeşitten. Ne mi söylüyor? Çok şey. Uzak çağnşunlarla her bölümü farklı anlamlara yol açıyor, yönlendiriyor okuru. Çok ama çok güç gizeminin kapılannı açmak. Belki diyecektim, caydım. Bu şiiri benim gibi derin bir felsefe bilgisi olmayan bir kimsenin açıklaması çok zor. Sayın Aruoba'nın karşısında küçümsenmekten çekinirim. Oruç Aruoba"nın yeniyetme denecek kadar gençlerin çıkardığı, satışı beş yüzü bile geçmeyen amatör bir dergiye bu güzelim şiirini vermesi onun ne kadar alçakgönüllü olduğuna da tanıktır. Aruoba'nuı şiirini, binlerce satan edebiyat dergileri onur duyarak yayımlarlardı. Şiın üstüne İ söyleşmeyi çok isterdim. TED Ankara Koleji'ni bitirdik- ten sonra Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisansı'nı aldı. Aynı üniversitede felsefe bilim uz- manı oldu, felsefe doktorasını tamam- ladı ve öğretim üye- liği yaptı (1972- 1983). Tübıngen Üniversitesi (F. Al- manya) felsefe se- mineri üyelıği (1976-1977) veVic- toria Üniversitesi (Y. Zelanda) konuk öğretim üyeliğinde bulundu(1981).Çe- şitli basın organla- nnda yayın yönet- menliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın damşmanlığı yaptı. Birçok dergide yazı ve çevirileri yayım- landı; şimdi serbest yazar olarak çahşıyor. Geç Çıtırtılar çrriR dayan yağmur - Kış geç işi - gel işi - hang isi ? Kıpırdayan yapraklar Aralanmış pencere Yıpranmış anılar Ne zaman gelir gece ? Sen me dik çe gelmez - git ki gel sin... Gtt me din- gel me di. Yayımlanmış kitaplan: 'Tümce- ler' (1990). 'De ki tşte' (1990), 'Yürüme' (1992), 'Hani' (1993), 'OL/AN' (1994), 'Kesik Esin-ti- ler'(1994),'Geç Gelen Ağıtlar' (1994), 'Sa- yıklamalar' (1994), 'Uzak'(1995),'Yakın' (1997), 'Ne ki Hiç' (1997 haıkular), 'Ile' (1998). Akademık yayınlan: David Hume'un 'Bilgi Görüşünde Kesinlik' (1974), Nesnenin Bağlantısalhğı' (Hu- me-Kant-Wittgensteüı- 1979). 'A Short Note on the Selby-Bigge Hume' (Tebliğ, Edınburgh 1976), 'The Hume Kant Read' (Tebliğ, Marburg 1988). Aynca Hume, Rilke, VVittgenstein, Nietzche ve Celan'dan kitaplar çevirdi. AN nere de- sa na da. Ne re GE ne öy le yaptım: Bir kıvılcım, bir alev Iki ayn çakmaktan - "Pembe parmaklı Tan" değil: Yalmzca karanlıktan ge le n. ORUÇ ARUOBA 9/10 Kas/m 2003 Gümüşsuyu Kadın ruhundan farklı yansımalar Kültür Servisi - MG Art Sru- dio, Melike Güral'ın 21 bronz heykel çalışmasından oluşan kişi- sel sergisine ev sahipliği yapıyor. 'Female Reflecrions II/Kadınsı Yansımalar II' aduıı verdiği ser- gisinde, sanatçının 'kadın figü- rünü' yorumladığı bronz çahşma- lan yer ahyor. Sanat eğitimini MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Seramık Bö- lümü'nün ardından Anadolu Üniversitesi Seramik Bölü- mü'nde tamamlayan Güral, daha önce porselen gibi malzemelerle yaptığı heykel çahşmalannın yanı sıra son dönemde malzeme olarak bronz kullanıyor. Ruhumuzun sürekli olarak bir devinim ıçinde ve de- ğişik süreçler yaşamak- ta olduğunu, fark ede- bildiği kadanyla bu- nu yansıtmaya çalış- tığını belirten sa- natçı, yapıtlannda 'izlenimlerini vurguluyor'. Güral. "Kadınsı Yansımalar, bireyde göz- lemlîdiğim, empati kurarak al- gılamaya çabştığım, kimi zaman fotoğrafını çekebildiğim duygu- ların kadınca bir anlatımla yan- sıması... Bugüne dek yaptığım tüm işlerde 'ruhumuzun kirnyası- m' anlatnıaya çalıştım. Duygu- larımızın ruhumuza hükmediş- lerini ve etkilerini çıplak kadın figürleri ile birleştirirken bir yandan da dansın hissettirdiği dokunaklı tinsel mesajlann doy- gunluğunu ve uyumu- nu fîgürkre taşımaya çahşıyorum" diye- rek kadın figürü- ne bakışını açıklıyor. (Sergi 10 Mart'a dek açık kalacak. Tel: 0 212 327 93 22) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Kanatlanmak Varken Töreyle Ölmek... Iki gün önce tüm gazetelerde yer alan töre vahşetiyle bir kez daha kahrolmadınız mı, şid- detin boyutlan karşısında çıldırmadınız mı? Ne- den, neden bizde, bizim ülkemizde her gün de- ğilse bile günaşırı, hafta aşırı töre cinayeti, na- mus cinayetiyle karşılaşıyoruz? Kimdir bunun sorumlusu? Kimdir suçlusu? Son yıllarda ne- den arttı bu cinayetler? Avrupa Birliği, Kopen- hag kriterteri, uyum yasaları diye sayıklayıp du- rurken, neden önlenemez 21. yüzyılda bu vah- şet? Nedenini ben söyleyeyim: Gittikçe içine kapa- nan, kadınlarını baskı altına alan, kadının örtün- mesini, gizlenmesini, eve kapanmasını, toplum- dan ve iş yaşamından dışlanmasını, ortadanyok olmasını yücelten, kışkırtan, teşvik eden, talep eden; bunun doğal olduğunu herfırsatta savu- nan, sergileyen; yurttaş değil, cemaat üyeliğini benimseyen bir zihniyet var tepemizde. Kadın bedeni üzerinde, toplumun, ailenin, erkeğin ta- sarrufunu kabullenmiş bir zihniyet! Her ay bunca "namus cinayeti" işlenirken, bi- rinin ağzını açıp tek laf ettiğini duydunuz mu? Ama hangi koşullarda ikinci kadınla evlenilece- ğini açıklamayı bilirler! Kız kardeşlerini, kanlarını, kızlarını, gelinlerini, eltilerini, baldızlannı, yengelerini, "aile namusu- nu" kurtarmak için öldürenler, "tahrik oldum" diyerek, ceza indiriminden yararianıp, 2.5 yıl ha- pisle paçayı kurtardıkça bu vahşetin sonu gel- mez! Sanmayın ki, yeni Ceza Kanunu tasansında bu durum fazlasıyla değişiyor. Alt Komisyonda sü- regelen çalışmalarda hâlâ "Namus Cinayeti Fa- illeri Haksız Fiil Hükmünden Yararlanamaz!" ifa- desine yer verilemedi! Ne korkunç, gülünç ya da ne ironik bir rast- lantı ki, tam da yasa tasarısındaki olumsuzluk- lara, ayrımcılığa işaret ettiği yazısı nedeniyle, Vatan gazetesi yazan Ruhat Mengi'nin mahke- mede 40 milyar para cezasına çarptırıldığı (el- bet temyize gidecek) gün, gepegenç bir kadın, "aile namusu" nedeniyle ağabeyleri tarafından kurşunlanarak can veriyordu. Kadına karşı şiddeti, baskıyı adeta meşru sa- yan, bu şiddeti bu baskıyı kabullenmiş, kanık- samış birtoplumda, eğerönceki günkü gibi vah- şete daha fazla seyirci kalmak istemiyorsak, ka- dınlara karşı her aynmcılığı, eşitsizliği sergile- mek, haykırmak, sağır kulaklara duyurmak, ba- kıp da görmeyen gözlere göstermek zorunda- yız- Işte sevgili okurlar, yeniden yeniden hep aynı konuya dönme nedenim, bu zorunluluktan baş- ka bir şey değil! • • • Geçen hafta içinde yerel seçimler için tüm adaylar açıklandı. Kadın yine yok! AKP, 3 bin 225 belediye başkanlığı için 16 ka- dın aday gösterdi. Bilmem yoruma gerek var mı??? Şu andaki duaımu ise An Hareketi'nin rapo- rundan öğreniyorum: Halen Türkiye'deki 3 bin 215 belediye başkanından sadece 17'si, 34 bin belediye meclisi üyesinden 559'u kadın. Bu ilkel, bu içler acısı durum baştan beri söy- lediklerimden ayn ya da kopuk değil. Hepsi bir bütünün parçaları... Işte sevgili okurlar, yeniden yeniden hep aynı konulara dönme nedenim, bütünü yansıtabil- mek... Açık Radyo'yu açın Oysa bugün niyetim bambaşkaydı! Sizlere, bugün Açık Radyo'yu açın ve Açık Radyo'yla kanatlanın diyecektim. (Ama yerim çok azaldı, kısadan söyleyeceğim...) Neredeyse on yıl önce bir "deli", sonra "deli- ce" fikri destekleyen bir avuç insanla başlamış- tı Açık Radyo. Ardından onların "aklına uyan" yüzlerce gönüllüyle bu günlere geldi. Şimdi sı- ra sorumluluğun ve keyfin paylaşılmasında. "Bir şeyleri değiştirmek mümkün" diye düşünecek birkaç bin dinleyicı aranıyor! Tam da bugün, 29 Şubat'ta açın radyoyu ve Açık Radyo'nun "halka açılma" projesine katı- lın! Neden mi katılmanızı bunca istiyorum? özgür, bağımsız ve dikbaşlı bir yayına gerek- sinim duyduğum için... Enformasyon ve bilginin, çeşitlilik ve farklılığın, eleştiri ve tartışmanın öne- mine inandığım için... Değerler, tanımlar ve kül- türler alanında sürdürdükleri, bana sonsuz ke- yif ve zenginlik veren etkinliklerini, daha birkaç kuşak sürdürebilmeleri için... Açın radyonuzu, bana hak vereceksiniz! zeynep " zeyneporal.com Faks:(0212)257 16 50 Berün'de alınan latlı bir öç' • BOMBAY (AFP) - Rakesh Sharma, 'Final Solution' adlı filminüı Berlin Film Festivali'nde ödül alarak uluslararası boyutta dikkat çekmesıni, ülkesinde filme ilgi gösterilmemesine karşı 'tatlı bir öç' olarak nitelendirdi. Sharma, "Berlin Festivali'nde kazanmak ve dünyamn en büyük festivallerine davet edilmek benim için çok önemli" dedi. Ülkede çıkan olaylarda çoğunluğunu Müslümanlann oluşturduğu 2 bin kişinin yaşamını yitirmesini konu alan bu belgesel çalışma, festivalde, 'Wolfgang Staudte Ödülü' ve 'Netvvork for the Promotion of Asian Ginema' Özel Jüri Ödülünü (NETPAG) almıştı. BUGÜN • CRR'de 19.30'da Cemal Reşit Rey Opera Orkestra ve Korosu'ndan 'Kuv\ayı Milliye' adlı opera. (0 212 232 98 30) • BtLGİ ÜNtVERSİTESİ DOLAPDERE KAMPUSU'nda 14.30'da'Despair', 17.00'de 'Korku Ruhu Kemirir', 19.30'da'Zorbaük Hakkr ve 21 30da 'Lili Marleen' adlı ; filmlerin gösterimi. (0 212 293 50 10) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR ; MERKEZİ'nde 11 OO'de 'Gülücük' adlı Şebnam Güler Karacan ın gösterisi. (0 212 293 n 70)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle