21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29ŞUBAT2004PA2AR 10 P A Z A R YAZILARI dishabıgcumhuriyet.com.tr Veüçüncü adam sahnede...Kasımda yapılacak Amerikan başkanlık seçünlerinde yine üçüncü bir adam var: Ralph Nader. Demokratik Partılı bir Amerikalı ile karşılaşırsanız, sakın bu ismi telaffuz etmeyin. Geçen hafta NBC televizyonunun ünlü "Meet The Press" programında bağımsız adaylığını açıklayan Nader, bu kesim tarafindan ulusal hain ilan edildi bile. Bunca öfkenin nedeni. aslında dört yıl önceki seçimlere dayanıyor. 2000 başkanlık seçimJerinde Yeşil Parti'nin adayı olarak yanşan Lübnan asıllı avukat, yazar ve tüketici haklan sa\aınucusu Nader, Demokratik Parti'nin adayı Al Gore'un, George W. Bush'a karşı 500 oyla seçimi kaybetmesine neden olmakla suçlanıyordu. Suçlama öyle boyutlara vardı ki, birçok kişi, Nader" in kazanma umudunun hiç olmamasına karşın tekrar seçime girmesini, sadece kendi egosunu tatmin etmeye çalışmasıyla açıklıyor. Nader, bu hafta 70 yaşına girdi. Düşmanlan, 70 yaşına bastı ama bu adaylığıyla siyaset sahnesinde kendi kendisini şimdiden gömdü diyor. Bütün bu kargaşa içinde, büyük sermayeye karşı çalışan nüfusu sa\ r unmakla oluşturduğu önemli bir kariyere sahip olan Nader'in ne dediğini sakin bir şekilde dinleyen pek yok. Ben merak ettım ve kulak verdim. NEW YORK ZULAL KALKANDELEN Bakın neler diyor Nader: - Bugün VVashington DC, sermayenin işgal ettiği bir bölge haline gelmiştir. - Başkanlık seçimi, kişılenn özel çıkarlannın ve ayncalıklı iş dünyasının etkisinden kurtanlıp reforme edilmelidir. - Sermayenin baskın gücünden sıynlıp özgürlüğünü ilan etmek isteyen bütün Amerikalılan kucaklamayı umuyorum. - Amerikan halkının hayatı yalnızca paraya sahip güçler tarafindan yönetilmektedir ve böyle bir ortamda demokrasinin güçlendirilerek reform yapılmasının olanağı yokrur. Seçim kampanyam, özgür seçmenleri cesaretlendirerek demokratik sistemı güçlendirmeyi amaçlıyor. - Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasındaki benzerlık artmaktadır. Her ıki parti de sermayenin çıkarlanna hizmet etmektedir. - Ekonomik gelişmeye karşın çalışan nüfusun hayat şartlan gıderek kötüleşmektedir. Hükümetler ekonomik güç ve servete odaklanmak yerine, yoksullann da ekonomik gelişımden faydalanmasına çalışmalı. - Doğanın korunması ve tüketici haklannı geliştümek için çalışmalar yapılmalı. Holdingler insan sağlıgını tehdıt eden yöntemlerle üretim yapmaktan alıkonulmalı. - Milyonlarca dolan ve ınsan gücünü savaşa hazırlanmak için harcamak yenne, dünyada banşı güçlendirecek bir dış politikayı diplomasi aracıhğıyla kurmaya _ yönlendirmeli. Hatalar da başanlar da geçmişten ders alarak öğrenilmeli. - Herkese hükümetin finanse ettiği sağlık hizmeti sunulmalı. Vergilerde yapılacak bir düzenlemeyle bunu gerçekleştirmek mümkündür. Nader'in savunduklan bu şekilde özetlenebilir. Kazanamayacağını bilse de seçım kampanyası aracıhğıyla bu konulara dikkat çekmek ve iki partili seçim sistemınin dogmatik bariyerlerini kırmak istiyor. Nader'in savunduğu ilerici düşünceler, Amerikan halkının gerçek gücünü yakalamak ve özellikle genç nüfusu politikaya çekmek bakımından ihtiyaç duyulan hareketi başiatabilir. Söylediklerini dinleyince alkışlanması gerekirken Amerikan liberallerinin bir numarah düşmanı olması çok dramatik bir durum. Üstelik, seçime katıUna koşullanna sahip olan herkesin bu hakkını kullanmasını öncelikle liberallerin desteklemesi beklenirken... Belki de Gore'un 500 oyla seçimi kaybetmesinin tek nedeni Nader değildir. Yeşil Parti, 2000 seçimlerinde toplam oylann yüzde 2.7'sini almış. Yani 2.882.955 oy. Nader seçime katılmasaydı bu oylann Gore'a gideceğini kesin olarak iddıa etmek mümkün değil aslında. Çünkü Demokratik Parti'nin adaylan ile aynı şeylen savunmuyor Nader. CKnton merkezciliğinden çok ilende görünüyor. Belki de o seçime katılmamış olsaydı, ona oy verenler o gün oy kullanmayacaklardı... Doğru argümanlarla yola çıkıp yanlış yöntem seçti denebilir belki. Bu yılki başkanlık seçimi ölüm kalım savaşı haline geldi. Demokratlar, Kasım 2004'te Bush'un Beyaz Saray'dan çıkanhnası için çalışıyor. Bush dışında herhangi birinin başkan olabıleceğini anlatan "Anyone but Bush" sloganı herkesin ağzında. Bir lıberal, "Evinizde yangın varsa televizyontınuz net göstermediği için yakuunanın zamanı değüdir" diyor. Demokratlann yapması gereken Nader'in aldığı 3 milyon oy için sürekli kavga etmek yerine oy bile vermeyen 100 milyon Amerikalıya ulaşmak. 4 yıl önceki seçimde. oy verme hakkına sahip 18-24 yaş arasındaki gençlerin sadece yüzde 29'u bu hakkını kullanmış. Sayılar ne yapılması gerektığini çok iyi anlatıyor aslında. kzulalta vahoo.com STOCKHOLM 500 trilyon Iiraya3.5 milyon kitap Siz hiç kapısını gece yansı açan kıtabevi gördünüz mü? Ya da kitabevi önlerinde sıfir altı derecelerde, ellerinde kahve dolu termoslarla uzun kuyruklar oluşturan kitap kurtlan? Isveç'in genelini bilmem ama Stockholm'de geçen salı gecesi bu görünfüler yaşandı. Çünkü yıllık "kitap dampingi'' çarşamba günü başjıyordu. Her yıl şubat ayının son haftasında kitabevleri ve yayınevleri işbirliği yaparak hem ellenndeki stoklan azaltmaya hem de bu süre için özel olarak ve biraz daha ucuza mal edilerek yeni baskısı yapılan kitaplan, indinmli fiyatlarla okurlara ulaştırmak için kampanya başlatırlar. Kapılarda kuyruklar oluşmasının nedeni, daha önce dağıtılan "özel indirim katatoglannda" en çarpıcı fiyatlan olan kıtaplann tükenmeden »alınmak ıstenmesidir. Daha deneyimli lokurlar, 10 gün kadar beklerler \ e kampanyanın "indinmli fiyatlann yansına" satıldığı günleri beklerler. lsveç'te kitap fıyatlannda belirli bir süre için ındınm yapılarak kampanya başlatılması gınşıminin tarihi 1920'li yıllara kadar uzanıyor. O zamanlar, yayınevleri farklı zamanlarda, stoklannı tüketmek için bu yola başvururlarmış. Yayınevleri 1930'lu yıllarda ise ortak bir "özel indirim katsüoğıT hazırlanmasında görüşbirliğıne varmış. 1973'ten beri tutulan istatistiklerde. her yıl bu süre içinde kitap satışlannın ve elde edilen gelirin düzenli olarak arttığı görülüyor. Buyıl, 3.5 milyon kitabın 500 trilyon liraya satıhnası bekleniyor. (Not: Isveç'in nüfusu yaklaşık 9 milyon!) Kitap okunmasının intemetten olumsuz etkilenmemiş olduğu açık. Zaten İsveç kütüphanelerinin de her yıl daha çok kitap veriyor olması da bunu göstenyor. En çok satılan kitaplann başında roman geliyor. Ancak araştırma, başvuru ve tarih kitaplan da çok önemli bir paya sahip. Hem yerli klasikler (August Strindberg, Sefana Lageriöf) hem de yabancı klasikler (Dostoyevski, Kafka, Çehov) yalnızca bu indirim kampanyası için yapılan özel baskılarla ve genellikle birkaç kitaplık paketler hahnde, büyük ilgi görüyor. Aynca gazete bayilerinden büyük mağazalara kadar birçok yerde de nitelikii edebiyat ürünlerinin satılıyor olması, kitaba olan ilginin artmasrna katkıda bulunuyor. Hükümetin, 2002'de de kitaptan alınan ; vergiyi yüzde 25'ten yüzde 6'ya indirmiş ohnası bu yılın rekora doğru gitmesinde önemli paya sahip. Vergi indiriminin doğrudan doğruya kitap fiyatlanna yansıyıp yansımadığırun denetlenmesi ve basının bu konuda son derece uyanık ve titiz davranması da kitap kurtlanmn işine yaradı. İsveç'te korsan kitap diye bir şey olmadığını burada eklemekte yarar var. Kitabevleri, bu 2 haftalık indirim kampanyası sırasında, yıllık satışlannın onda birini yapıyorlar. Eh bir o kadar satış 1 da Noel öncesi yapıldığı için kitabevleri hiç değilse yılın son ayı ve yeni yılın ikinci ayında hallerinden hoşnutlar. Kitap satışlannın arttığı bir başka zaman ise yaz öncesi. Yayınevleri, okurlann tatilde dinlenırken çok okuduklannın bılincinde olarak yaza doğru özel basımlar yaparlar. İsveç'te yazm tatil, kışın da hava soğuk diye bol bol kitap okunur. Metroda, otobüste ve hatta ayakta dururken kitap okuyanlar, günlük koşturmanm en doğal görüntüleri arasındadır. Dilerim dansı sevgili memleketimin başına... GÜRHANUÇKAN 1 milyon kişi el ele Tayvan'da tam 1 milyon kişi, diin adada insan zinciri oluşrurdu. Çin'in Tayvan'a \ önelttiği tehdide dünyaıun dikkatini çekmek isteyen 1 milyon Tayvanh, el ele tutuşarak ülkenin kuzeyinden güneyine 597 kilometrelik bir zincir me\ dana getirdL Zincire De\ let Başkanı Çen Şu- bien (ortada) ile eski Baskan Li Tung- hui de (solda) kaüldL (AP) ABD'nin ikiz kentleri; Minnie ve Paul Minnesota eyaletinde Mınneapolis ve St. Paul adında iki şehir vardır. Amerika'nın ikiz şehirleridir onlar, geceleyin hpkı bir zamanlar ikiz kulelerin yaptığı gibi yan yana durup ışıl ışıl yanarlar. Minnesota'nın ikiz şehirleri: Minnie ve Paul. Amerika'nın orta yerine ıki kadın gittiğimiz için biraz Thelma ve Louise'cilik oynamak istiyordu canımız. Onun için bize etrafi gezdiren taksi şoförü Ronnie'ye yalnızca 2 soru sormuştum: 1. En iyi gözieme nerede yenir? 2. Gürültülü bir country müziğin çaldığı, biralann su gibi aktığı ve önünde sonunda başın belaya girdiği türden bir bar biliyor muydu? Ronnie'nin cevaplan kısa ve kesindi: 1. Kız kardeşimin mutfağı. 2. Bunkers (Bela için söz veremiyordu!). Öğlene doğru yapılan yumurta ve bol şuruplu gözlemeli kahvaltılardan, akşamlan banço çalan barlardan arta kalan zamanlanmızda kitap ve CDcileri dolaşıyorduk. İkizlerden Minnie'nin eski moda ruhu şehrin her tarafina sinmışti; elim hep eski kitap ve şarkılara gidiyordu. Anton Myrer'ın kitaplannı kanştınyor, Gisele MacKenzi'nın "Sabah yumurtanı nasıl istersin sevgilim?'' türünden şarkılarla dolu CDlenne bakıyordum. Savaş yıllan boyunca elmalı, romlu, kolah MINNEAPOLİS - ST.PAUL ŞANSINTÜZÜN şarkılar söyleyen Andrevvs Kız Kardeşler de Minneapolisliydı: "Ehna Ağacımn Altında Sakın Oturma, Sakın Oturma" Artık hoşça kal Minnie. Bizi bu eski moda şarkılannla fena halde sıktın! Şimdi Paul'ü ziyaret etme zamanı geldı. Çünkü sen savaş yıllannın şarkılannı söylerken ıkızın Paul, arada kalan yitik kuşağın öyküsünü yazıyordu. Ne de olsa St. Paul Minnesota Scott Fitzgerald'ın diyanydı. Çok az yazarda Fitzgerald'ın büyüsü vardır. Caz çağının rüzgânyla günümüze kadar savrulan bir elmas parçası gibidir o. Pınltısı hiç sönmez. İki yanrnda Victoria tarzı evlerin sıralandığı ağaçlıklı Summit Bulvan'nda yürürken başlayan yağmur, az ilende akıp giden Mississippi'nin kokusunu da getirmişti. Summit Bulvan 599 numara, Fitzgerald'ın bir zamanlar yaşadığı evdi. Kapınm zilini çaldun, beklemeye başladım. Elbette kimse açmayacaktı; yine de imkânsızı beklerken yaşanılan sessızlikte, o umarsız yürek çarpınhsıru üuydum içimde... Fitzgerald, Muhteşem 'Jatsby'nin uğradığı ilk ticari başansızlığa çeşitli Dahaneler bulmaya çalışır. Bunlardan bıri de kitabın başlığıdır. Ona kalsa. "Yüksekten Uçan SevgflT, "Alün Şapkab Gatsby" ya da "Külj-utmaz Mflyonerler Arasmda" gibi bir isim koyacaktır. 19 Mart 1925*te yayımcısına çektiği telgrafta, başlığın kendisini çıldırttığını ve biraz daha beklemelerini söyler, fakat artık çok geçtir ve kitap "Muhteşem Gatsby" adıyla basıhnıştır. Gerçı yayuncıya hak vermemek elde değil. adamcağız yukandaki başlıklardan kurtarmak için apar topar basmış kitabı anlaşılan... Fitzgerald'ın evinden aynldığımızda yağmur hızlanmış ve karnımız acıkmıştı. Karşımıza çıkan ilk restorana gırdik. Girer girmez hamburger ve patates kızartmasına saldırdık; dişlerimıze yosun gibi dolaşan marul yapraklanna, ağzımızın kenanna bulaşan ketçap ve mayoneze aldırmadan kadın kadma yemek yemenin tadına vardık. Çıktığımızda güneş açmıştı, tok ve keyifliydik. "Fitzgerald beİki Muhteşem Gatsbv'de yanılrruşö, ama bir konuda çok haklrydT dedim Thelma'ya. "Nedn"?* dedi. "Geceler güzekhr_." Güneş gözlüklerini taktı ve "Evet, öjiedjr" dedi. Süpürgeler ve cazın yaşattıkları... T stanbul'da Hasanpaşa Hanı'nda JL yaparlardı san san süpürgeleri. Üniversiteye gittiğim yıllarda ayıramazdım, karşıdaki hanm yansı yıkılmış iç avlusunda dizili duran, sapsan ışıldayan süpürgelerden gözlerimi. Edirne'de de Meriç Han"ın süpürgeleri ünlüydü. Hâlâ oradalar mı, bilemiyorum. Istanbullu süpürgeciler Hasanpaşa Hanı'mn loş odalannı çoktan boşalttı, gittiler başka yerlere... Bir saray. Sırtmı çamlarla kaplı, bembeyaz yamaca dayamış bir kale. Kocaman pencerelerinden vadi ayaklar altmda. Oralar da kar beyazı. Ötelerde Tuna, ağaçlar arasından süzülüyor. Daha uzaklarda tepeler, alçak dağlar, yükselen doruklar. Alpler'in öncüleri. Yüce yapı. yüzyıllar boyu yakındaki manastrrda yaşayan Zwiefalten piskoposlannın dinlence yeri olmuş. Şimdi ise aydınhk salonlan ile katlara yayılmış kocaman bir galeri. Kan-koca Schrade'ler yaklaşık 15 yıldır Mochental Sarayı'nda Marc ChagaO'dan modern Peter Herkenrath'a yüzlerce tabloyu. irili ufaklı sayısız heykeli sergiliyor. Dışanda doğa bembeyaz ışıldıyor. Günlerden pazar. Az önce uzun, fakat keyifli bir tren yolcuğu ile Stuttgart'tan varmıştık yakındaki Munderkingen köyünün istasyonuna. İki katlı trenimiz karlarla kaplı dar vadilerden geçmiş, düzlüklere çıkmış, Tuna Vadisi'ne getirmişti bizi. Kışın berrak, pınl pınl bu gününde sarayın avlusu dolu. însanlar uzaklardan gelmiş. Lokantaya öğle yemeğine, sarayı, galeriyi gezmeye, yörede yürüyüş yapmaya... Güneş ışınlan yüksek pencerelerden içeri süzülüyor. Üst katlar galeri, alt katın salonlan ise bir müze! Alışılmamış bir müze. Dünyada bir eşi yok! Duyanlar hayret ediyor, gelip gezenler STUTTCART AHMETARPAD hayret ediyor bu süpürge müzesine! Yıllar önce Schrade çıktığı alışverişte çok hoşuna giden bir süpürgeyi evine getirdiğinde, günün birinde müze kuracağını akhndan bile geçirmemiş. Sonra aradan yıllar geçmiş. merakını duyan dostlan dünyanm dört bir köşesinden süpürge getirmiş. tanımadığı insanlar yollamış ve kısa sürede Bay Schrade ile eşinin yüzlerce süpürgesi olmuş. "Süpürge Müzea" de böylece kurulmuş! Sağda süpürge, solda süpürge, duvarlarda süpürge, yerlerde süpürge, cam dolaplarda süpürge. Ne de çok çeşidi varmış. Kayın ağacından ve bambudan, hindistancevızi ve hurma kabuğundan. fil ve samur derisinden. kaz, tavus kuşu ve devekuşu tüylerinden. Birden bir müzik sesi. Nereden geliyor? Canlı müzik yapıyor birileri. Caz. Hüzünlü bir kadın sesi koridorlan. odalan, salonlan geçiyor. Yüksek tavanlarda yankılanıyor. "Saray küisesinde caz konseri var akşamüstü" diyor hoşsohbet Bay Schrade. Büyük mermer kapmın ardında yüksek mermer sütunlar, altın yaldızlı sütun başlıklan, kubbelerde freskler. Küçük, renkli barok bir kilise. Henüz bomboş. Müzisyenler prova yapıyor. Zenci bir kadına beş erkek eşlik ediyor. Saksofondan, davuldan, kontrbastan, gitardan yükselen sürükleyici melodiler kilisede yankılanıyor. Sürükleyici gospeller, ruhu ısıtan blues'lar birbiri ardmdan yankılanıyor. Müzisyenler kendilerinden geçmiş. Zenci şarkıcının sesi koridorlara taşıyor, heykellere, tablolara dokunuyor, süpürgeleri okşuyor. Sarayın avlusunda karlara çıkmış iki tavus kuşu güneşleniyor. Tavus kuşlan hareketsiz, büyülenmişler sanki zenci kadının sıcacık sesiyle... Kanada'nın 'TRT'si medyada tartışılıyor Vergilerinizin bir kısmmın TRT'ye harcanmasma ne diyorsunuz? Son 10- 15 yılda hayatımıza giren onca başka kanala rağmen, TRT'nin yen yme de ayn mı sızın için? Hâlâ TRT'nin haberlerinı mı izliyorsunuz? Yoksa çoktan vaz mı geçmiştiniz TRT'nin yorumsuz, mimiksiz, reklamsız, magazinsiz, olaysız haberlennden? Ya da, haber ile magazinı iyıce bırbınne kanştıran tüm dığer kanallann işıne son mu vermiştinız? Her neyse, lafı daha uzatmayayım da Kanada'ya getıreyım sizı şımdı. Sonra tekrar TRT'ye ve anlattıklanmı Türkıye'ye uyarlamaya dönenz. Efendim, Kanada'nınTRTsı CBC, bir süredir medyada tartışma konusu oluyor. Kanadalılar ödedıkleri vergılenn nerelere harcandığını sorgulamaya alışkın olduklanndan, bu vergılenn kayda değer bir miktannın aktığı CBC'nın nasıl bir hizmetverdiğını, varlık nedenını, tüm Kanadalılara hıtap edıp etmediğıni. hepsıne hitap etmıyorsa bir Kanadalının neden otomatık olarak CBC'ye harcanmak üzere vergı \ermek zorunda oluşunu sorguluyor. Kimilerine göre, artık CBC'ye. hiçbır başka TV kanalının olmadığı 40-50 sene öncesmde olduğu gıbı ihtiyaç du>aılmuyor Bu kesime göre. yüzlerce TV kanalı, her kesimden insanın ihtiyaçlanna, zevklerine seslenırken ve herkes ızlemek ıstedığı kanallara göre para venp üye olurken, neden CBC ıçın vergı verilmeye devam edilsın? Yine, kımı eleştırilere göre, CBC taraflı yayıncılık yapıyor, olaylan "anti- Amerikan' gözlüğü ile ve 'sol' bir yaklaşımla aktanyor. Bu suçlamalan yapanlann espnyle kanşık iddialanna göre, eğer bu" tartışma programı yapıhyorsa, çağnlan konuklar, ya az solcu, ya solcu veya da koyu solcular arasından seçıliyor ve sağ kesımin görüşlen ekrana yansımıyor. Yine bir başka ıddıaya göre, CBC çalışanlan, kendini beğenmiş insanlar ve ancak kendıleriyle hemfikir kimseleri işe alıyorlar, yanı CBC'de çeşitliliğe, demokrasiye, farklı görüşlere yer yok. Buraya kadar anlattıklanm sizı şaşırttı ise yani bir devlet televizyonunun 'anti-Amerikancılık'la suçlanmasından tutun da solculuk yapmasına kadar varan eleştiriler... sizi biraz daha şaşırtayım. Bütün bunlar geçen akşam CBC kanalrnda tartışıldı. CBC, gazetelerde uzun zamandır bu TORONTO l+lBERNA DEMtRYOL mevzuyu deşıp duran usta kalemlen ve keskın eleştirmenleri stüdyosuna çağınp söz hakkı verdi izleyenlerinin karşısında. Halkın - ^ — — — ^ _ ^ . ^ - - arasında kanşıp yaptıklan sokak röportajlannı yayımladı ve özellikle gençlerle konuştu, 4 de\1et' televızvonundan yana olması en az beklenen kesımle yanı. (Burada belirtmek lazım kı, CBC dığer kanallann aksine, *sit-com', 'reaüty show' gıbı çağımızm modern vebalannı programlanna almıyor, dolayısıyla ortalama genç ızleyiciyi ekran başında tutmak ıçın yeterli albeniden >oksun.) Programa CBC'nin kimi üst düzey çalışanlan da katıldı ve ortaya çok haraketlı, keyifli bir tartışma çıktı. İnsana televizyonun kitlelen eğitmek, aydınlatmak amaçlı kullanılabileceğını ve aslında doğru amaçlar adnıa kullanıldığında ne kadar önemli bir ıhtıyacı karşıladıgını tekrar tekrar vurgulayan bir tartışma. \'e en nihayet, Türkıye'de, TRT'nin veya TRT benzen kar amaçsız ya da kânn bırincıl amaç oknadığı bir kuruluşun ne kadar önemli bir görevi olduğuna daır bır hatırlatma.CBC kar amacı gütmeyen, finansmanının yüzde 50'sinden fazlasını devletten, gerisinı de reklam ve diğer gelırlennden sağlayan bir kamu kuruluşu. Amacı, ulusal düzeyde düzeyli haber ve eğıtıci vayınlar yapmak ve herkese ulaşabümek. Televizyon dışında radyo yayını da yapıyor ve ınternetten de haber hizmeti veriyor. Evet, ne dizi film, ne 'sit-com' ne de "reahty show' yayımlıyor; ancak onlann yerini, haber, haber içenkli programlar, belgeseller, tartışma programlan, kitap tanıtımlan, kültürel ıçenklı programlar ve benzerleri alıyor. Ve buna rağmen gençler, CBC'yi seviyor. Benım CBC'yi tam anlamıyla keşfetmem çok uzun zaman önceye gitmiyor. Öncelikle çok iyi bir TV ızleyicisi değılim. Hem izlemediğim bır dolu kanala para vermemek hem de CNN vırüsünden kurtulmak için, kablo bağlantımızı en basıte indırgedık. Dolayısıyla, kanal sayısı çoklugundan niteliğının farkına varamadığım CBC'yi keşfetmekte azıcık geç kaldım. Şimdi, hemen her an izlenmeye değer bır program bulabıldiğim en sevdiğim kanal haline geliverdi, bu yüzden de vergımın CBC'ye akmasına hiçbir diyeceğim yok. CBC, en çok ızlenen ıkınci haber programından bile iki kat daha fazla izlenme yüzdesıne sahip. Ve halbn yüzde 90'ının beğenısinı kazanıyormuş. Bu rakamlar, kar amacı gütmeyen, kolay tüketılen programlar yayımlamayan bir kanal için çok başanh değil mi sizce de? TRT'ye gelince, vergilerinizin yerini bulup bulmadığını değerlendnmeyi sıze bırakıyorum. İyi pazarlar dilerim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle