19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2004 CUMA 14 KULTUR kurtur@ cumhuriyet.com.tr 11 sanatçınm katıldığı sergi, çocukluğumuzun vazgeçilmezlerine yeniden bakıyor Oyunlu-cyuncaİdıdünya• Sanatçılar yapıtlannda değişik yaklaşımlar sergiliyor. Kimi bazı klasik oyuncaklan yeniden tasarlama yoluna giderken kimileri konuyu kavramsal açıdan ele alıyor. SELCENAKSKL Kuzguncuk'takd Haımony Sanat Ga- lerisi'nde 'oyun'lu, 'oyuncak'h bir ser- gi var bugûnlerde: Sanatçılann gözün- denveişliğinden *OyunveOyuncak'. 11 sanatçı, bu başlık altında bir araya geliyor ve kendileıince oyunu ve oyun- cağı yeniden yonımluyorlar: Alev Er- miş Mavitaa,Ayla Yüce, Bihrat Mavi- tan. Cansen Ercan, Hakan Özen. Ka- ğan ÖnaL Mine Göker, Nilhan Yüzse- ver, Ursula Soltertnan Kaüpoğiu. \lgit AlnparmakoğuUarı ve Yusuf Katipoğ- hı Bu, galeride düzenlenen üçüncü te- malı sergi. Daha önce 'Kuzguncuk' ve 'Eşya Sanaü' başlıklanyla sanatçı- lan buluşturan gaJeri, bu yıl 'Oyun ve Oyuncak'ı konu seçmiş. Galen yöneticisi Ayşe Ülkü Berber, her yıl temab bir sergi açtıklannı, bu uygulamanın genel olarak sanatçılar- ca kabul gördüğünü söylüyor. Bu yı- bn temasını yaklaşık bir yıl önce be- lirlemişler. Konuyu önerdiğinde sa- natçılann sıcak baköğını söyleyen Ber- ber, ileri tarihlerde bu sergınin arkası- nın gelme olasdığırun olduğunu belir- tiyorgelişmelere dayanarak. "Çokke- yiffi bir sergi oldo, hem izieyenler hetn de bizim açumzdan" diye aktanyor dü- şüncesını. Topaçlardan bllglsayara Sanatçılardan kımı baa klasik oyun- caklan yeniden tasarlama yoluna gıt- miş. Önal'ın 'Topaçiar'ı, Özen'ın 'So- lo Test'i ve 'Satranç Tahtası'. Alev Er- mış Mavitan'ın 'Tahtat'ı gibi... Sergide dikkat çeken bir nokta da, sanatçılann konuyu içselleştirme, ta- sanm ve gerçekleştirme aşamalannda farklı bir yetkinlik sergilemeleri gere- ken işlerle karşımıza çıkıyor olmala- n. Çağdaş olanaklara gönderme ya- pan bir yan değil, kültürün önemli bir parçası olan oyuncak ve oyun konula- nna dolaysız bir bakış açısı öne çüa- yor sergide. Sergilenenler arasında, iki tuval üze- rine yağlıboya çalışma yer alıyor. Bun- lardan biri, genç sanatçı Yiğit Altıpar- makoğlu ımzalı. Tablosunun adı 'Gün Doğarken HâlâV Bilgisayar gençliği, çağdaş bir olgu olarak, sergideki yeri- ru alıyor bu çalışmayla... Diğer ruval üzerine çalışma da Yu- suf Katipoglu'nunki. 'PçekBPiyon'un bir de öyküsü var. Satranç'ın icadına dek uzanıyor bu öykü... Oyunu tasar- layan kişinin, sultana sunuşu, karşüık olarak, ük karede tek birbuğdayla baş- layan, her karede bir öncekirun iki ka- tı hesaplanarak ulaşılan rakam kadar buğday istediği: "Şahlarvearler_Bir kareye bir buğday, Udnci kareye önce- kminfldkan. Sanatda böylebirşey. Her gün yeni bir aritmetik düi, yeni bir şey yaptnak. Anıa. matematiğin üzerine birçiçekkoymaklazua Sanatböyle bir oyun. Varsan varsın, yoksan yoksun." Katipoğlu'na göre, sanatçı şanslı ki- şi, işi bir oyun maharetı istiyor. "Ta- bö, onun da acılan ve ibadederi var"... Katipoğlu'nun Mevlana fıgürlen kul- landığı çalışmalan da var sergide. Mev- lana'nın hoşgörüsünden cesaret ala- rak yaptığı bu abajurlarda, semazen fıgürü kullanılıyor. Hareketi simgelı- yorlar. Resim çahşmalannın yanı sıra üç dört yıldır farklı tasanmlar üzerine ça- lışan Katıpoğlu, işın mucitliğını sev- diklenru söylüyor. "tnsanayininisatar mı ? Biziın işimiz böyle. Diyorlar ki, in- san çocuk doğarmış, çocuk ölürmüş_" Ursula Katıpoğlu, çocukluğunun 'kuklalannı' anıyor. Isvıçreh sanatçı, çocukluğunda oynatnklan ve seyretnk- leri el kuklalanndan yola çıkmış. Ge- leneksel bir sanat olan kuklalarla bü- yümüş. Baş figür Kasper ve diğer tip- lemelerini hatırladıgı kuklalara sadık kalmak yerine, yenilerini yapmış bu sergi için. "BaşoyuncuKasper'aya- ramaz bir çocukdiyeftm, bu yapağmı kız da, oğlan da olabilir... Bu oyunla çocuklara çok güzel şeyler anlaüb- yordu eğtendirerek." Artık televız- yonun ağır bastığını ekliyor. Fıgür- lerbızden, Türktipi. Kasper da. Bir de Ayşe Prenses var dıyor sanatçı... Nilhan Sesalan'ın yapıtının adı 'Yeryüzü Cenneti'. Geliştirdiği bu projeye ya da sanatçının deyimiyle heykele yakın duran bu çalışmaya bu sergide yer vermek istemiş. Tekrarlanan sözler Bazı göndermeler yapan bir iş bu. Savaşa, insanlığın dunımuna, 'an- lam'a... Tahta kullanılarak sembolik formlarla 'olup biterüere uzaktan bir bakış' yakalamak ve sunmak söz konusu. Horozlar, yemlenir gibi, 'an- lam'ı gagalıyorlar..."Bazı olaylar ağır geJhordu bana, Iraksavaşı en çok. Bir şey yapmak gerekiyordu. Yeryü- züne uzaktan bakmak gerekiyordu hafiflemek için. Bayağı uzaklara gjt- tim, bir baktını yeryüzüne dışandan bakryorum. Cennet kefimesi ironik bir anlam içeriyor, beyazla vurgula- nan. Savaşın, erkek egemen yanını vurgulamak için horoz figürteri kul- landım. Yeryüzüne bakarken tarih- sel dönemler arasında noktasal bir bakış buMugumu hissettim." Sürek- lı tekrarlanan sözler var sanatçının yeryüzü cennetinde... "Hophopal- tın top bunda başka oyun yok"... 'Anlam' da, pek içeriğine bakılma- dan gagalanıyor... Bir 'erişkin oyu- nu' (Sergi 31 Kasım'a dek görülebılir - 0 216 553 21 67) KULTÜH • (0212) 2*3 •* 7« 1986'DA AHMET MÎSKİOĞLU KURMUŞTU TürkDili DergisVnde kutlama Küitür Servisi - Ahmet Miskioğlu'nun öncülüğünde 1986'da kurulan Türk Di- KDergisi. 18. yıhnda 105. sayısına ulaş- tı. Türk Dili'mn dostlan, yazarlan, her perşembe Kadıköy Seyhan Kafe'de dü- zenlediklen toplantılardan birinı, dergı- nin çıkmasına aralıksız 18 yıl öncülük eden kuruculan Ahmet Miskıoğlu'na ayırdılar. 9 Kasım 1924'te doğan, Cum- huriyetle yaşıt Miskioğlu'nun 81 yaşına basışı nedenıyle dergi yazarlanndan Sa- bahattin Kömürcüoğlu ve Mustafa Yıhnaz, onun kişiliğini, yapıtlannı ve Türk Dili'yle ilgili dü- şüncelerini anlattılar. Miskioğlu, Türk Dili Dergisi'ni Türk Dil Ku- rumu'nun 1983 'te kapa- tılmasının ardından çı- kardı. Dergi, "Türk Di- li'nin bağımsızlık ülkü- sünü uiusumuz \ aşaüyor ve yaşatacak" ılkesiyle yayın hayatına başladı. Kuruluşuna NaimTîraH, Fazıl Hüsnü Dağlarca, MefametBaşaran da kat- kıdabulundu. Maddi des- tekise'Türk Dili'dava- sına sahip çıkan, dile il- gi duyan, bugün sayısı 3 bin 500 yüzü aşan abone- lerden geldi. Miskioğlu, derginın çüaş ha- berini basında görenlerden bağış yağ- maya başlayınca kabul etmedıklenni du- yuran bir yazı yazmak zorunda kaldık- İannı anlattı. Miskioğlu, 81 yaşına basarken dıleği- nin ne olduğunu sorduğumuzda, "Şim- di adı Türk Dil Kurumu di\ e anılan, ger- çek Türk Dil Kurumu degil. Onu güçle- rhle 1983 \ihndakapattilar. TürkDil Ku- rumu'nun bütün üyeleriyaşrvur. Onlaris- tifa edip ayrılmadı. Kurumun adını ve Atatürk' ün kabünı da birlikte alıp başka bir kuruluş meydana getirdiler, adina Türk Dil Kurumu dediler. Bunun değiş- mesini istiyorum. Atatürk'ün kurduğu ve amacını belirlediği Türk Dil Kuru- mu ' nun yeniden eski düzenine kavuşma- suu istiyorum. Çünkü onlarTürk Diü'nin geüşmesini amaç edin- mişlerdL Bunlar aşınnk \^pma>anm diyerek di- li Osmanbcaya kaydırt- yorlar. Osmanlıca üni- versitelerdebuunselyol- la araşünlmah, öğretil- meü" dedı. Dergi, her yazı için koyduğu üç sayfa sınır- lamasıyla her sayısında okuru oldukça geniş ya- zar ve üriinle buluştu- ruyor. Türk Dili'nin öğ- renilmesi ve kullanıl- masını bir arada gerçek- leştiren dergi, her hafta 14.00'te düzenlediği 'Kadıköy Fferşembe Top- lantılanŞ la Türk Dili dostu edebıyatçılara tar- tışarak öğrenme, düşün- me, gehşme, tanışma, birhkte olma olanağı sağlıyor. Kutlamaya, dilbıhmci yazar Ömer Demircan, Tansu Bele, HUunet Kunter, Nurullah Can, Arife Kalender, Ne\xa Bucak. tsmet Kemal Karadayı, Anais Martin,Nusret Karaca,Arat O\a- h, Sadiye Akar' ın da aralannda bulundu- ğu pek çok yazar ve şaır katıldı. Miskioğlu "Şimdiadı Türk Dil Kurumu diye anüan, gerçek Türk Dil Kurumu değiL Onu 1983 yıhnda kapatülar. Kurumun adını ve Atatürk'ün kautını da birlikte alıp başka bir kuruluş meydana getirdiler" diyor. TGC'DEKİ ETKÎNLlK İKİ GÜN SÜRECEK 'Eski ÇağdaFelsefe'sempoçyumu Küitür Servisi - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nde bugün ve yann 'Eski Çağ- da Felsefe' konulu bir sempozyum düzen- lenecek. Bugün 12.00 - 17.00 saatlen arasında yapılacak ilk oturumu Betül Ço- tuksökenyönetecek. Oturuma, 'EskiÇağ Anadohısu'ndaki Febefev e Genel BirBa- kış ve Konunun Güncel Önenıi" başlıklı bildirisiyle Arslan Kaynardağ ve 'Pla- ton'da VarhkProblemi' adlı sunumu ile PmarCanevikonuşmacı olarak katılacak. Saat 17. 3O'da başlayacak ıkıncı otu- rumun başkanlığını ise Tüten Anğ yapa- cak. Oturuma; M. Levent Aysever'Ilke- ler Üzerine Düşünmek', Cemal Güzel 'Aristoteleste Akü Yürütme', HaticeNur Ertazan 'Aristoteles'te Dostluk üzerine' ve Çiğdem Dürüşken 'Felsefe Doğarken' konulu bildirileriyle katılacaklar. Yannkı ılk oturum 10.00-13.00 saat- len arasında Cemal Güzel'ın oturum baş- kanlığında gerçekleşecek. Oturumda lo- anna Kuçuradi 'Platon'u ve Aristoteles'i Ortaçağm Göziüklerini Çıkararak Oku- mak' konulu bir konuşma yapacak. Ar- dından. 'Yuvarlak Masa' başlığı altında 'Eskiçağ düşüncesinin Modern Yorum- culan' konulu bir panel yapılacak. YAZI ODASI SELİM İLERİ Yemekte Duyarlık Fırtınası Takuhi Tovmasyan'ın kitabını okurt<en soframız ger- çekten şen oluyor! Kitabın adı, Sofranız Şen Olsun. Bir de alt başlığı var: Ninelerimin murfağından damağımda, aklımda kalanlar. Bize daima güzel, duyarlı kitaplar armağan eden Aras Yayınlan bu yapıtı da armağan ediyor. Anılarla sarmaş dolaş yemek yazılan, edebiyatı- mızda Refik Halid Karay'la başlar. Gerçi Nilgün ro- mancısı, anılar kadar, tasvirlere de düşkündür. Omek- se, onun reçellerinde, şuruplarında bütün bir sonba- har görünür, san ve kızıl yapraklar uçuşur, mürdüm erikleri mosmor kesilir, kayısı pestillerinde yazdan kalmagüneş... Yemekten içmekten söz açan edebiyat dendi mi, ben Hüseyin Rahmi'nin Şıpsevdi'sini de unutmam. Şıpsevdi'de Pehlevizâde Meftun Bey sayfalarca, tam altmış yetmiş sayfa, alafranga sofranın özelliklerini, geleneğini göreneğini anlatır. Dinleyenlerin ağzı su- landıkça sulanır. Meftun'un zeytın çekırdeği dersleri gülmekten kırar geçirir okuru. Takuhi Tovmasyan, acıya da sevince de büyük bir şefkatle yaklaşmış. Yazar değilim, öylece yazdım de- meye getiriyor. Ama inanmaytn. Yazar geçinen birçok kişiden çok daha ustalıklı, derinlikli yazmış yazaca- ğını. Kitaba önsöz yazan Oşin Çilingir'in sözlerine ka- tılmamak elde değil: "Işte size Fellini'n/n Amarcord'unu hatıriatan duy- gulu mu duygutu bir anılar senfonisi!" Sofranız Şen Olsun bizi epey eskılere, dünün dün- yasına götürüyor. Tovmasyan'ın nineleriyle, dedele- riyle başlayan bu dünyada yalnızca iyilik, hoşgörü ve bağışlayış karşınıza çıkacak. O kadar ki, birkaç say- fa gözlerinizi yaşartacak. Benim gibi sulugözseniz, hıç- kıra hıçkıra ağlayacaksınız. Yazann dedesi Gazaros Tovmasyan, Yedikule'de, Kale Kapısı'nda bir kır gazinosunun sahibidir. Dede Tovmasyan bazı akşamlar gazinoda görünmez. Ge- risini Takuhi Hanım'ın eşsiz, yalın, öylesıne insancıl anlatımından dinleyelim: "Bir de ara sıra ortadan kaybolup gittiği biryer var Uzaklarda değil, o da aynı semtte: Samatya Sulu- manastır'da, Ersinya'nın evi. Ersinya, dulkalmış, ço- cuklu, hoş birhanım. Dedem kansına bağlı, evini, ço- cuklannı çokseven birbaba. Ama ara sıra Ersinya'nın ve onun çocuklannın da ekmeğe, şefkate ihtiyaçla- n olduğunu düşünerek onlara da gidermiş..." Bir ilişki, insanlann hemen yargılamaya gönüllü ha- zır olduklan bir sevda hikâyesı bu kadar mı incelikle anlatılabılir! Birkaç satırda, koskoca bir roman gibi, bambaşka bir ahlakın görüngesinden. Yazann yaklaşımı bu olunca, şu sözleri de iç titre- tiyor "Ne kadar Ermeni, ne kadar Rum, ne kadar Türk, ne kadarAmavut, ne kadar Çerkes (Çok şükür 's' har- fiyle yazılmış! Sl), ne kadar Patriyot, ne kadar Çin- gene yemekleh bunlar, bilmiyorum. Ama bıldiğim bir şey var, o da, bunlan ÇohuluAkabı ve Takuhi 'ya- ya'lanmdan, yani nenelehmden öğrendiğımdir." Yüz yılı aşkın bir süreçte, o ninelerin, dedelerin, oğullann, kızların, gelinlerin, damatların, nihayet to- runlann öyküsü. Gerçekten anılmaya değer. Sofranız Şen Olsun'da sevgili bir arkadaşım karşı- ma çıktı: Masis Kürkçügil. Yıllardan 1967 ya da 1968. Atatürk Erkek Lisesi'nde öğrenciyiz. Masis'le Florya'da plaja gıdiyoruz. Benım bir türlü ısınamadı- ğım devrımci gençlik kulüplerine gidiyoruz. Bir gün de ben Masis'lerin Kurtuluş'taki evlerine. Anneciği ne- fıs bir sofra hazırlamış. Ilk yudum rakı orada! Takuhi Hanım, Masis'in annesinin de "fasulyepa- çası" yaptığını öğrenmiş; "Masis Hoca" diye yazı- yor. Zaman ne çabuk geçmiş! Ilk yudum rakıya fasul- ye paçası eşlik ediyor muydu? öneriler: Kitap / Roman ve Hayat, M. Fatih Andı, Türk Ede- biyatı Vakfı Yayınlan, 2004. (Bizde romanın doğuşu- na dair özlü yaklaşımlar...) Hint filmlerinin etkisi • LONDRA (BBQ - Malezyalı politikacı G. Vünalah Nair, Bollywood yapımı fibnlerin ızleyiciyı intihar eğilimı. alkolizm gıbı umutsuzluğa bağlı eylemlere sürüklediğıni söyledi. Malezya'da yaşayan Hint kökenli insanlarda gözlemlediği kadanyla bu filmlenn, insanlan kolay yolu seçmeye teşvik ettiğinı belirtti. Ulaşılamayacak hayallerin işlendıği fibnlerin, özellikle gençler üzerinde olumsuz etkisi olduğu da vurgulandı. K C L T Ü R • Ç t Z İ K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle