25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAVFA CUMHURİYET 13 KASIM 2004 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Koltukta Kimin Kellesi? BUSH EFENDİ'NİN petrol derdi yüzünden kaç cana kıyıl- dığını, kaç ocağın söndüğünü tam bilmiyoruz. Son iki savaş dolayısıyia Irak'ın kayıplan, as- ker-sivil, birkaç yüz bini çoktan aştı. Amerika'nın can kaybı, her iki savaşın rakamlannı da toplasa- nız birkaç bini geçmeyebilir. Ama yine de deger mi? Hele bu sa- vaş, "kitle imha silahlan" türün- den kocaman bir yalana daya- nılarak başlatılmışsa? "Amerikan kuvvetlerinin büyük çoğunluğu zonınlu hizmete çağ- nlmış olmayan, para için aske- re yazılanlardan oluşuyor" de- mek, ölümlerin saçmalığını ha- fifietmeyeyetmez. Irak dolayısıy- ta seferberlik ilan edilmedi ya da birkaç "sınıf" silah altına alın- madı diye omuz silkip o canla- nn kaybedilişini ve arkalanndan dökülen gözyaşlarını hafife ala- bilir misiniz? Hele orada orduya yazılanlann çoğu ya yoksulluk- tan ya da hizmet sonu sağlana- cak olanaklaria okumak, ev ge- çindirmek gibi nedenlerle "kel- le koltukta" Irak'a gitmişse? Haydi onlar kendi ülkelerinin ve halklarının çıkannadırya da Ikiz Kuleler faciasının tekra- nnı önlemeye yarayacaktır diye teselli bulabilirier diyelim. Peki, ya arkalannda endişeli ai- lelerbırakıp bayram öncesi Bağ- dat yollanna düşen Türk kamyon şoförleri ve ora şantiyelerinde çalışan işçiler?.. Direksiyon ba- şındayken ya da tezgâhta çekiç sallarken insafsız bir "direnişçi" satınyla kellesinin kopanlma oia- sılığı akıllanndan çıkar mı o in- sanlann? Bush Efendi'nin ben- cil Irak macerasına kefle veren asıl onlar değil midir? Anadolu Ajansı, geçenlerde, çalıştınlmak üzere kiralık uçağa bindirilip Irak'a yollanan 103 iş- çiyle ve yakınlanyla Adana Ha- vaalanı'nda yapılmış bir röpor- tajı yayımlamışt. Para kazanıp ev geçindirmek için kafileyle giden oğlunun arkasından bir ananın, Zeliha Güngör'ün sözleri: "Oğ- lan ya orada hastalanacak ya da Iraklılann eline düşüp rehin tutulacak; gözü kör olsun şu yoksulluğun." Türkiye böyle dramlara hep seyirci kalabilirmi? Habur'da "eşgüdüm merkezi" kurup teh- likeli yollar konusunda bilgi ver- mek, kayıp ailelerinin dertlerine çare bulmak yeterli midir? Emek- li Büyükelçi Nüzhet Kandemir, Ankara'da ingilizce yayımlanan "Turkish Daily News" gazetesi- ne geçenlerde verdiği bir de- meçte, Bağdat'ta da görev üst- lenmiş ve bakanlık müsteşarlığı yapmış olmanın verdiği dene- yimle, şunu söylüyordu: "Türki- ye, komşusuna ilişkin herhangi bir toprakya da doğal kaynak id- diası olmayan bir ülke olarak, Irak'ta toprak bütünlüğü çerçe- vesinde istikrar ve demokratik hukuk düzeni sağlanıncaya ka- dar Kuzey Irak'taki askeri varlı- ğını sürdürmeliydi." Bu düşüncenin, yalnız Türk askerinin başına torba geçiril- mesi gibi küçültücü davranışla- n önlemek açısından değil, ga- riban Türk insanlannın canlannı güvence altına almak bakımın- dan da ne kadar doğru olduğu, gün geçtikçe daha iyi anlaşılmı- yor mu? Anlayan ve görev sorumlulu- ğuyla davranan kalmışsa tabii. Atatürkümüzü îçimizde Yaşatıyor muyuz? Doç. Dr. Hüner TUNCER A tatürkümüzü gerçekten içi- mizdeyaşatabili- yor muyuz?.. Keşke, bu soru- yu göğsümü gere gere "evet" diye yanıtlayabilseydim! Toplum olarak yıllardır bir yozlaşma süreci içerisindeyiz. însanlanmız güzelleşeceğıne çirkinleşiyor, büyükleşeceği- neküçükleşiyor. Toplumumu- zu yönetenkrin, gençlerimizi eğitenkrin, gerçekten, "küçük" birerinsanolduklannı tophım- ca gözlemlh'onızve bu durum, bizieri karamsarbğa ve ümiteiz- üğe düşürüyor. Çocuklanmızın ve gençle- rimizin, kendilerine örnek ala- bileceklen kişilerin sayılan gı- derek azalmakta ülkemizde. Ana babalar, öğretmenler ve işyerlenndeki amirler arbk "göz doldurmuyor". Gerçek'bir "Atatürk tazT olan annerru taruyan herkes ba- na. "Ne zarif ve asfl bir kadın- dı o" diyor ve arkasından da, tt arük onun gibi insanlar kal- madı Türkiyeınizde" diye ek- lıyorlar.( 1) Bu sözler. hem içi- mi ısıtıyor hem de karamsarb- ğa sürüklüyor beru. Keşke, be- nim kuşağım ve benden sonra- kiler de bırer "Atatürk kızT olabilseydı, dıyorum! "Atatürk'ün gençliği'' olan anne ve babamın kuşağı, ger- çekten olağanüstü ve ıdealist bir kuşaktı. O kuşak, Batı'nın uy- garlığıru Doğu'nun hoşgörü- sü ve sevecenlığıyle bağdaştı- rabılmesını başarmıştı. Bizler ise üzülerek söyleme- liyim ki böyle bir sentezi oluş- turamıyoruz. Ya Batılının ego- Geide SEYRETME! izmini ve sevgisizliğini alıyo- ruz ya da Doğulunun miskin- liğini ve "üçkâğrtçıhğrnı! Annem ve babam. benden daima çok çalışmamı ve bir şeyler üretmemi isterdi. tkisi de boşa geçen zamana çok üzü- lürdü. Annem, genç kızlara, öncelikle bir meslek sahıbi ol- malannı ve ancak ondan son- ra evlenmeyı düşünmelerinı öğütlerdi. Kadınlann, erkekle- nn "köteten" olmasının şiddet- le karşısındaydı. Kadın ilk ön- ce çalışacak, toplumuna yarar- lı olacak ve daha sonra ısterse evlenmeyi düşünecektı. O kuşağın geriye gitmeye hiç tahammülü yoktu. insanlar, daıma ılenye doğru gitmelı, çağdaş uygarlık düzeyıne ulaş- mah ve hatta onun da ötesine geçebilmeliydı, çünkü anne ve babamın kuşağı, bu öğretıyı Büyük Atatürk'ten mıras al- mış ve ona sıkı sıkıya sanlmış- tı. Anne ve babamın kuşağımn büyük çoğunluğu, dünyamız- dan göçüp gıttı. Ancak, onlar arkalannda, onlann düşünce ve duygularını paylaşan bızle- ri bıraktılar. Benım ümidim, bizlerin de onlar gibi, bizden sonraki ku- şaklan Atatürkçü değerlerle yetiştırmemiz ve toplumumu- za kazandırmamızdır. "Atatürk'ün kızlan ve oğul- larTnın başlıca özlemı, Ata- türk Türkiyesf nin sonsuza dek O'nun çizgisınde sürdürülme- si; O'nun ilkeleri doğrultusun- da ve O'nun değerleriyle yaşa- tılmasıydı. Bizler, bu özlemı yaşama geçirebilirsek eğer; iş- te, ancak o zaman Atatürkü- müzü içimızde yaşa- tabileceğiz! • • • Bugün ülkemizde, ne yazıktır ki, Büyük Atatürk unutturulrnak istenmekte; O'nun il- keleri çignenmekte ve O'nun ileriye dönük yüzü gösterilmek is- tenmemektedir. Bu- rada Türk aydınına ve bilinçli Türk gencine kanalturkl U R K I Y E ' N I N T E L E V I Z Y O N U çok işler düşmektedir. Türk halkına -tünetin ucundaki ışı- ğı" gösterecek olan, ilericı ve Atatürkçü Türk aydıru ve bilinç- li Türk genci olacaktır.(2) Bu- nun ıçındir ki, aydınlarımızın ve gençlerimizin, hiçbir şey- den korkmamalan, kendilerine güven duymalan ve ileriye dö- nük yüzlerini hiçbir zaman ge- riye çevırmemeleri gerekmek- tedir. Yüreğimde çok uzun süredir dinmek bılmeyen bir sızı var... Bu sızı, içinde bulunduğum yalmzlığımdan, toplumun ço- ğunJuğuyla kendimi özdeşleş- tiremediğimden ve Atatürkçü düşüncelerin ve değerlenn gi- derek yok olmasına tanık ol- mamdan... Yüreğimi ve ufku- mu saran bu sızıdan kendimi na- sıl kurtarabileceğimi bılemi- yorum. Bu sızıyı belki hafıfle- tebilecek tek bir seçenek var: O da, benim gibi düşünenlerin. gıderek toplumumuzda çoğun- luğu oluşturmalan... Tek başı- na belki çok bir şey yapama- yız; ancak, bir araya gelebilir- sek. o zaman bızi durdurabıle- cek herhangi bir güç olabılece- ğine inanmıyorum. Ne dersınız0 .. TüneKn ucun- daki tşığı benimle birlikte sön- dürmeme\e var nusınız?.. Ka- ranlığı aydınlığa dönüştürme- ye, toplumumuzu çağdaş bir toplum yapmada katkıda bulun- maya varmısıruz?.. Türkive'yi yeniden avdınb- ğaçıkartabilecekveışüdariçin- de yol alabilmesini sağlayacak tek güç,Atatürkçü düşüncesis- temidir.Atatürkçü düşüncesis- tenüni benûnse>en ve ona kar- şı geien her güce karşı savaşım \ermek. Atatürkçükrûı başlt- ca görevi obnabdır. \\ırdunu \e ulusunu seven her Türkü, bu- radan,bu savaşımı vvrmeye ça- ğnryonun!- ••• Harp Akademisi'nin mezu- niyet törenlerinde, Büyük Ata- türk'ün ismi okundugunda, na- sıl genç askerler hep bir ağız- dan *içünizde" diye bağırmak- taysa; bizler de Atamızı içi- mizde du> r umsayarak, hep bir ağızdan, "l lkemizionuyönet- me\'e iavıkolmavanlara bırak- majacağK" diye haykırmalı- yız! Yoksa, iş işten çoktan geç- miş olabilir. Büyük Atatürk, vatanı genç- lere emanet etmiş ve onlardan -gaflet (a\mazhk), dalaiet (doğ- ru yoldan sapmak) ve hatta b> >anet (ihanet) içinde olanlarT uyarmalannı istemişti. Ata- türk'ün bu uyansına kulakla- nmızı tıkayacak mıyız? Za- man çok fazla geçmeden, o bü-. yük insana olan vefa borcumu- zu yerine getirebilmek için uyanmalı ve O'nun gösterdiği yoldan cesaretle, azimle ve ka- rarlılıkla ilerlemeliyiz! Çocuk- lanmıza ve torunlanmıza, çağ- daş ve uygar bir Türkiye'yi bı- rakabilmek için... Bizden son- ra geleceklere banş, huzur ve mutluluk içinde yaşayabilecek- leri bir toplumu, mirasımız ola- rak bırakabilmek için... tnsan- lanmızın, yürekten "Ne Mut- lu Türk'üm!" diyebilmelerini olanaklı kılabilmek için... Benim kuşağun, Atatürk'ün mirasuıa yeterince sahip çıka- madL Ümidim, bizden sonra geleceklerin, O'nun yolunda yürüyerek, O'na layık olma- vanbra ülkemmn yönetiminibh rakmamalandur. Bu nedenle de, ülkemizin aydın Atatürkçü ınsanlan, po- lirikayla yakından ilgilenmeli, iç ve dış politikayı düzeysiz politikacılara bırakmayarak, yönetimde etkin rol üstlenme- lıdır. Ben, ülkemin şu anda üs- tünü örten o kapkara bulutia- ra karşın, en vakın zamanda yine güneşi görebilme ümidini yitirmiyorum. Ülkemin insan- lannın da, bu ümitlerinı yitir- memelerini yürekten diliyo- rum; şu anda böyle bir öngö- rüde bulunmanın ne denli güç olduğunun bilincinde olmama karşın!.. (1) Annem Dr. Hadiye Tun- cer, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilkkadın ziraatyüksekmühen- dislerinden biriydi. Babam HamBTuncerile birlikte, 1936 yılında bugünkü Ziraat Fakül- tesi olan Yiiksek Ziraat Ensti- tüsü 'nü bitirmişti. (2) "Tünetin ucundakiışık", Atatürkçü düşünce sistemidir. 'Dan Unundan Baklava...' Ahmet ARPAD M eslek öğrenmemiş, öğreneme- miş, "Ne iş ohırsa yapanm abi" diyen isanlarm bol olduğu bir toplumuz. Atalanmızın ne güzel sözleri vardır. Hepsinin altında bir gerçek yatar. Bu gerçek kimi kez acıdır! "Dan unun- danbaktava,indrağacmdanokbva ohnaz" sözü de, kendinden iyi iş beklenmeyen yeteneksiz kişi için söylenmiştir. Türkiye 54 yılda 59 hükümet gördü. Millet, Ankara'ya yolladığı \ ekilinden ço- ğu zaman memnun kalmadı. Bu insan- lar yetenekli olsalardı. seçilmelerinın ar- dından pıh pırtıyı toplarlar mıydı? Poli- tikanın ıçınden gelen, Batı demokrasıle- rinde gelenek olan "çekirdekten politika- cı" ender görüldü Ankara'nın koltukla- nnda. Ağa oğlundan mühendisine, ta- kunyalısmdan tüccanna girdi çıktı Mec- lis'e. Sendikacı, gazeteci, eğitimci, dip- lomat ise pek temsil edemedı toplumu. Bencil olmayanı, ödün vermeyen halk- çısı, açık sözlüsü, dürüsrü, yetenekli ay- dını hep parmakla gösterildi. iki sözcü- ğü (kelimeyi) bir araya getiremediği için yumruklannı konuşturanı, pahalı deri kolruklara kayküır gibi uzanmış uyukla- yanı, sakalhsını, bıyıklısını, sıntkanını, oylama yapıhrken Meclis koridorlannda iş peşinde koşturanını ise insanımız son yanm yüzyılda yeterince yaşadı. Bu 'ge- lenek' başımızdaki 'dinci' hükümetle de değişmedi. Tophımdan kopuk: Menderes'in de- mokrasi adına başlattıklannı 'torunlan' başanyla devam ettirdi durdu: Insanına dönük politika yapmasını bümeyen, be- ceremeyen 'yeteneksizler'in girişimleri hep toplumdan uzak, toplumdan kopuk oldu. Bilinçsiz yığınlan besleyen parlak sözlerinin içi de boş, yavan! Yaptıklan, söyledikleri demokrasi adına yutturma- ca, laf ebeliği... Türkiye'de politikanın dini imanı 1970'krden beri ne vardı, ne de var! Dünle bugün arasmda fark sıfir! İçleri sızlamayan politikacılar, parlak sözlerle çoğu kez çıkarcı medyanın da yar- drmıyla yaptıklannı başan olarak toplu- ma yutturmaya devam ediyorlar. Hele son iki yıldır ardı ardına yaşadıklanmız kişiyi ürkütüyor, düşünenin tüylerini ür- pertiyor. Seçilenler 3 Kasım 2002'den bu yana toplumun altında ezildiği sorunla- ra el atacaklanna, kendi ideolojileri pe- şinde koşar adım gidiyorlar. Gözünü bu- daktan sakınmayanlann tehlikeli oyunu- nu oynamaya onlar da devam ediyor! Gi- rişimleri ile toplumu bir iç gerilimin eşi- ğine getirmek üzereler. Sılaşü mı yüzgeri: Başbakanı "Türki- ye nıodern bir İslam devietidu"" diyen bir ülkede, tslami hareketin devlet yönetimi- ni ele geçirmesi gerektiğine inanmış bir kişi Başbakanlık Müsteşan! Tarikat va- kıflan ile iç içe, laik cumhuriyet ile kav- galı, iç gerilim sürekli artrıran, bildiğini okuyan bir iktidar iki yıldır ayakta! Işi- ne geldiğinde, sıkışt mı ya da AB'den fir- ça\ı yedi mi toplumu germemek için gös- termelik şöyle bir yüzgeri ediyor! Ancak son yıllarda Batı ülkelerinde de bu tür politikacılar daha sık karşunıza çıkmaya başladı. Büyük lokma yemesı- ni se\ en, ancak iş çatallaştığında, pabu- cun pahalı olduğunun ayırdına vardığın- da dunımu kurtarmak için tükürdüğünü yalayan başkanlar, başbakanlar, küresel- İeşme sürecindeki üUcelerde artık gele- nekleşti! Fakat sıkmtılı, çelişkili bir sü- reçten geçen Türkiye, toplum sorumlu- luğunu ka\Tamamış insanlardan oluşmuş bir Meclis ile nereye vanr? Yönetenler kartelleşen medyayı da gi- derek parmağında daha çok oynatmak- ta. Ülkede basm özgürlüğünün sınrrlan belirlenmeye başlandı. Unutmayalrm, basm özgürlğünün do- laylı da olsa kısıtlandığı toplumlarda dü- şünce özgürlüğü de yara alrr! Seçmen tabanının sadece yüzde 25'inin oyu ile Meclis koltuklannın yüzde 66'sında otu- ranlar ülkeye huzur, çoğunluğa refah ge- tirmesini beceremiyorsa, gerektiğinde ulusal çıkarlanmızı koruyamıyorsa bu- nun tek bir yanıtı vardır! O da yetenek- siz olduklandır! Yoksa sadece onlan seç- miş olan azınlığın çıkarlannı gözetme- lerinm başka bir nedeni mi var? Bu so- runun yanıtını düşünmek bile iste- mıvorum... SİLİVRİ İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN TASFİYE TATİLİNİN İLANI 2003 1199 Müflısin adı. soyadı ve ıkâmetgâhı: Karasınan lnşaat Turizm Sanayi Ticaret Ano- nim Şirketi Fener Köyü-Sıli\Ti. Yukanda adı ve adresi yazılı müflisin, masaya aıt hiçbir malı bulunamadığından lc- ra ve Iflas Kanunu'nun 217. maddesı uyannca tasfiyenın tatılıne karar verilmıştir. lş- bu ılan tanhinden itibaren 30 gün içinde alacaklılar tarafından gıden peşın venlerek ıflasa mütealık ışlemının devamı ıstenmedığı takdırde ıflasın kapatılacağı teblığ ve ilan olunur. 27.08.2004 Basuı: 40227 PENCERE Kapga Gak Dedi... Üç beş gün önce bir kargayla tanıştım.. Nerede?.. Bir resim sergisinde.. Canım adamakıllı sıkıhyordu, Arafat ölüm dö- şeğindeydi, Felluce'de yaşanan çatışmanın katla- nılamaz cehenneminden yansıyan yalazlar insan olanın yüreğini dağlıyordu; Bilge AJkor'un İş Ban- kası Sanat Galerisi'nde açılan sergisini gezerken rastladığım karga dile geldi: "Karga karga gak dedi.. Bin bu dala bak dedi.." Meğer sergideki çoğu resmin dalına, gizli ya da açık, konmuş bu karga sanatla al takke ver külah olmuş; Shakespeare, Schubert, Kandinsky vb.'yi senden benden iyi tanıyor; üstelik şiıre düşkünlü- ğüne diyecek yok!.. Bir resminin altına yazdığı iki dize sanki içimizden kopmuş: "Bense tüm düşlerimin sonuna gelmişim uyuyanlar arasmda kalmadı işim." • Gerçekten düşlerimizin sonuna mı geldik?.. Yok- sa mışıl mışıl uyuyanlar arasmda mıyız?.. Amerika Irak'ı işgal etmiş, Saddam'ın heykelle- rinı yıkmıştı; "Diktatörûn heykeli" sevinç çığlıkları arasmda alaşağı edilmişti... Kargaya sordum: - Sen ki Şekspir'in hamurunda Schubert'in ma- yasını tutturup resmin tuvaline sanatın gücüyle konmuşsun, Saddam 'ın heykeliyıkılınca ne düşün- dün?.. önce bir 'gak' dedi karga.. Sonra konuştu: - Heykelin günah sayıldığı ve yasak edildiği bir kültürde, tek heykelli ülkelerdeki tek heykel, sanat- ta biraçılım sayılır... • 250 bin kişinin yaşadığı Felluce boşalmış, 2 bin direnişçiyle ABD karşı karşıya... Shakespeare'nin hangi oyununda böyle birtra- gedyavar?.. Üstat yazsaydı da kimse inanmazdı. Ancak sanat inanılmayacakyaratılann tinselliğin- de dönüşen bir "rûzgârgülü" değil mi!.. Bilge Al- kor'un kargası da ışte bu dünyada kanat çırpmak için yaratılmış.. Yaşadığımızdünya 'sanaf dünyas/'ylabirdir; 'kü- reselleşme' bu birlikteliği günlük hayatımıza dönüş- türdü; bir resim sergisini gezerken bütün dünyayı dolaşabilirsiniz... Alkor'un kargasına sordum: - Arafat'ı tanıyor musun?.. - Nasıl tanımam, dedi, o da benim gibidir, ka- natlan vardır, Paris'teölürken Filistin'deyaşar, Fel- luce'de direnişe katılır... • Alkor'un resim sergisinden çıkarken düşündüm ki sanatı duyumsamakla insanlaşmak arasmda doğru orantı var... Karga'ya sordum: - Homeros bugün yaşasaydıFetluce'yiyazar mıy- dı?.. Kanat çırptı: - Hem de nasıl!.. Felluce bugünün Troya'sıdır... Bu karga kültürlü bir yaratık!.. Yoksa şiir, müzik, resmin harmanında bilinmeyen bir yolculuğa kuş suretinde çıkabilecek pusulayı kullanmasını bile- mezdi. Çağımız insanı Shakespeare'i tanıyıp Ara- fat'ı bilen bu karga kadar olamazsa dünyamız ka- ranlığa daha beter gömülecektir. Turistik gezide dolaştığı Troya'nın geçmişini okurken heyecanla- nıp Felluce'ye ilgisiz gözlerie bakan kişi uygar sa- yılabilir mi?.. Türk Kadını ATA'sına minnettardır 13 Kasım 1954-13 Kasım 2004 Atatürk ve laik Cumhuriyetimiz sayesinde kurulan derneğimizin 50. yaşmı gururla kutlamaktayız. Kadın haklannın olmadığı yerde, demokrasiden bahsedilemez. Ka- dınlar, erkeklerin malı ve kölesi de- ğildir. Yerel yönetimlerde ve TBMM'de daha çok kadın olmalı- dır ki, Türkiye daha iyi ve çağdaş yönetilebilsin... Adre KADDi H.\KL\RTM K0RDIA DER.MĞİ İstiklalCad. Gteel Merkez ^ öoetim kunılu Hakp Han K>l: 7 adına Gfnel Başksn BEVOĞLU AvGÖNÜL İŞLER ıa\ınevlerı • Kitabevleri (02121293 89 78 Tarih: 13 Kasım Cumartesı Saat 1 6 " Yet Mephısto Kıtabevı Istiklal Caddesı. 197 Beyoşlu Tel 0212 21,9 06 87 SERVER TANILLI Söyleşi Konusu Nasıl bir eğitim istiyoruz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle