17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2004 CUMARTES OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Oilin Bozuluşu BU YAZI, herkesten çok, Türkçe ve edebiyat öğretmenleri ve radyo ya da televizyon spikeıîe- rini yetiştırenler, seçenler, işe alanlar, işte tutanlar içindir. Dil bozuluyor. Hem de gençlerin ağzında. Üstelik, ağzı bozuk olmayan gençlerin, küfürlü konuşmak şöyle dur- sun, doğru ve güzel konuşmak isteyenlerin. Kabahat onlarda değil, onların söyleyiş yanlış- lannı ya da çarpıtışlannı önemsemeyenlende, dü- zeltmeyenlerdedir. Evlerde, okullarda, kurumlar- da. Oysa dili korumak, doğnjluğu ve güzelliği üze- rine titremek, ulusun yannı, dolayısıyla çocukla- rın ve torunlann geleceği üzerine titremek de- mektir. Çünkü dil ulustur. Dili kirlenen, bozulan, yozlaşan halk, şu ya da bu biçimde başkalaşır ve zamanla tarih sahnesinden silinir. Türk Devrimi'nin en önemli sayfalanndan biri, alfabe değişikliğiy- le birlikte Türkçenin yüceftilmesi değil midir? Ne var ki, yerine göre özleştirme, anlaştırma, anndırma gibi sözcüklerle anlatılan Türkçe- leştirme girişimi, dildeki Farsça ve Arapça söz- cükleri büsbütün elemiş sayıimaz. Zaten, öylesi gerçekçi ve doğru da olmazdı. Bazı sözcükler is- ter istemez kalacak. Aynca, Tüffcçeleştirmenin bir tür ırkçılığa saplanıp, dili yoksullaştınp anlam in- celiklerini yansıtamaz duruma sokarak sonuçta iyi düşünemeyen bir ulus yaratması pek özenilecek birtutum olabilir miydi? Ama alfabe değişikliğinin bu kalıntı sözcükler açısından doğurduğu bir güçlük var. özellikle, başlangıçta denenen bazı yazım işaretlerinin kalk- ması ve hele bilgisayarlı düzende bunlann büs- bütün yok olması, aslında son derece "fonetik" yazış ve okunuş kurallan olan Türkçede Farsça ve Arapça kökenli sözcüklerin doğru öğretilip doğru seslendirilmesini güçleştiriyor. Son örnek, AB'li tartışmalar dolayısıyla günde- me gelen "zina" sözcüğünde yaşandı ve radyo- larda, televizyonlarda "ziğna" ya da "ziyna" gibi söyleyişlerden geçilmez oldu. Elbette herkesın eski yazı bilmesi, "ze"den sonra "ye"siz, uzatma- dan okunan "zina" ile "şanlı, ûnlü"anlamına ge- len ve yeni alfabede "uzatmalı /"li yazılıp okun- ması gereken "zîşan " sıfatının söylenişini ayırt et- mesi beklenemez. Ama bilenler bilmeyenlere öğ- retemez mi? Herhalde "yargıç" sözcüğü "hâkim"\ zamanla dilden ve hukuktan uzaklaştıracak ve "bilge"kar- şılığı olan "hakim" de büsbütün unırtulacak; pe- ki, bunlargerçekleşinceye kadar maçlarclaki "ha- kem"e "haakem" diyenlerin dilini düzeltmeden du- rabilir misiniz? Ya, vurgu kaymalanna, Ermenistan ve Yuna- nistan gibi ülke adlannı yanlış heceleri vur- gulayarak okuyan spikerlere ne buyurulur? Bere- ket Türkçe, Italyanca ve Ingilizceden farklı olarak, vurguyu ancak anlam aynmlan için öne çıkanyor da, bu yüzden birbirimizi hiç anlayamaz durum- lara henüz düşmedik. Yine de, yanlışlann düzelmesi için ille de yan- lış dilleri eşek anlan soksun diye beklemek mi ge- rekir? Analar-babalar ve öğretmenler niçin vardır? Aydınlanma, Kant ve Biz... (2) Tomris MENGÜŞOGLU Fehefeci K! ant gençliğinde, o sırada Avru- pa'da moda olan batıl inanışlarla alay eden yazılar yazmışttr. On yıl süren birsusmadan sonra, olgun- .iuk çağuıın ilk çalışması, birinci "kritiğT olan "TeorikAkhn EJeştiris"ni yayım- lamışrır. Bu kitabuıda, o yıllarda çok tartışıJan, felsefenin temel dısiplinlerinden olan bilgi ku- ramına (teorisine), bir daha kimsenin karşı çı- kamayacağı çözüm yollan göstermiştir. Uç "kritik''ten ikincisi. "pradkaküneleştirisi''nde ise ahlakın koşulsıtzluğu ve e\Tenselliğini te- mellendirmeyi ele almıştır. Böyle bir şey. an- cak ahlak insan akhna ve vicdaiıına dayanırsa olanakljdır. Oysa dine dayanan ahlaklar, çıkar- cı ve ayıncıdırlar. Kant, ahlak yasasını büyük bir sadelikle şöyle dile getirir: "Öyle hareket et kt yapip eftikJerindeki ilkenin, bürün insan- lar için geçerti olmasını jsteyebiiesin." Ahlakiı olmanın dayandığı temel, özgür insanın vicda- nı, oradan gelen koşulsuz, kesın buyruktur. Kant bu buyruğa, "kategorik imperativ" der. Kanf tan söz ederken onun kategonk impera- tiv'i yanında, şu düşüncesınden söz etmemek olanaksızdır: "İki şey var ki, ne kadar çok ve derin düşünürsem, her zaman gönlümü hep yeniden ve çoğalarak hayranbk ve yücelik duy- gusu ile doMuruyor: Başunın üstündeki vüdız- h gökyüzü ve içimdeki ahlak yasas." Ahlak yasasırun buvruğuna uyma. insandan bunu bekleme, ülküsel bir ıstemdir (ideal bir talep). Bütûn insanlara, insanlık onuru ve in- san gıbı yaşama hakkının tanınması ülküsü, temelini Aydınlanma felsefesınde bulur. Boş bir söz ve hak değildır. İnsan olma. taşıdığı anJam bakımından bir gerçeklik ve umuttur aslında. Her yeni doğan insan, akıl ve vicdan sahibi bir varlık olarak, insanlık onurunun korunmasın- da kendine düşen görevi yenne getirebilme olanağının da taşıyıcısıdır. Bu umut, insanlar dünyaya geldikçe her yeni doğanla tazelenecek bir umuttur. insanlık tarıhi ile felsefe tarihi, in- sanlık arada yanJış yo1lara sapmış olsa da (Kant bunun için, insanın bır sürüdekı koyun gibi ol- mayıp, eğri büğrü bir ağaçtan biçılmiş, anta- gonist 'karşıüıklar taşıyan' bir varlık olduğu- nu söyler) bu ülküyü, geçmişın büyük düşünür- leri. gelecek zamanlara seslenerek, insanın in- san olmasının anlamını vicdanlarda uyanık tu- tacaklardır. insan olmak, onun insan olma yo- lunda çaba göstermesini gerekfinr. İnsanın yer- yüzünde varoluşunun anlamı budur. Bir kez kazanılmış haklarve özgürlükler korunmalıdır: InsanJann yeniden kölehğe düşmemeleri için!.. Bu, ancak laik. akla dayanan bilımsel düşün- menin, günlük hayata kadar işlemesi, normal düşünme haline gelmesı ile olanakjıdır. Aydınlanma'nın insanlığa gettrdiği laik dü- şünce, dinle devlet işlerinı birbinnden ayırma gibi bır formalıte değildir. Aydınlanma, laik- lilde, değışmez Tannsal buyruklara körü körü- ne uyma, korkuya dayanan kölelik, kulluk. ka- dercilik ve tembellik ahlakı yerine: insan olma onurunun taşıyıcısı olma bılincinı, vicdanın özgürleşip, canlanmasını sağlar. Vicdana dayanan ınanç, korku ve çıkar he- sabından kurtulunca anmr, saf bir sevgiye dö- nüşür, yücelir. Toplumu yöneten yasalara, hu- kuka, Tann buyruklan yerine akıl ve evrensel bir ahlak ilkesıne dayanma yolu açılır. Laikli- ğin, yasalann çağdaş insanlık huloıkuna da- yanmasının olmazsa olmazı olması, bundandır. Buradaki ıçtenleşme, msanlığın bedeller öde- yerek çok zor ulaştığı bir aşamadır Korunma- sı ve canlı tutulması, ancak sulandınlmanuşla- ik egitimle sağlanabilir. Mustafa Kemal Atatürk' ün "Egemenlik ka- yıtsz şartsız milletindir'' diyerek kurduğu ve bi- ze emanet ettiğı Cumhunyet, böyle bir hukuk temeline dayamr. Bugünkü aşamada, hukukun üstürüüğü, insan hakJan ve özgürlüklerine da- yanan bir demokrası olmak isn'yoruz; şeriatla yönetılen bir din devleti değil!.. Günümüzün AKPsi tarafından kökü kazınmak, temizlen- mek istenen Cumhuriyetin bu başansıdır. Hem de bir paradoks (akıldışılık) olarak, demokra- tik haklar, özgürlük ve çagdaşlık adına, tür- banlılann meydanlardaki bağnşmalan, özgür- lüğü istememe, onu yok etme özgürlüğünü di- le getırmeleridir kı bu, dinsel eğıtimin sonucu olan bir aptallaşmanın sonucudur. Ama Türkiye'de kurnazlığa da, aptallığa da notunu verecek. aydın, güçlü bır kuşak yetışti. De\Timleri savunmak onlann görevidir. Artık .AKP'nın değişerek yola gelmesi aldatmacala- n karşısında sabır ve anlamazlıktan gelmeler açıkça bırakılmalıdır. Ilk yapıhnası gereken şudur; sadece imam yetiştırecekler dışındaJa bü- tün okullarda din dersleri ve Kuran kurslan kaldınlmah, çocuklann, gençlerin aptallaştın]- ması önlenmeli. doğanın doğarken onlara ver- diği akıl ve vicdanlan korunmalıdır. Ülkemizi din eğitiminin yaygınlaştınlması ve çoğaltılması ıle kurtaracakJannj artık açıkça savunanlar, önce aşağıdaki şu ıkı soruyu yamt- lasınlar: Aydınlanma, yani kendı aklını kiıllan- ma ve laikJik ılkesı ıle Batı 'nın bugünkü insan- ca yaşama düzeyine ve tarrışılmaz bir güce ulaşmasına karşıhk, neden bütün Müslüman üJ- keler, kendi ülkelerindekı zenginliklen bile kullanamayacak bir ılkellık ve sefalet içinde ya- şamakta, bombalanarak, hakarete uğrayarak yerle bır edilecek duruma düştüler \ e de bun- lan yapanlara, ancak ıntihar saldınlan düzen- lemek. insanlık dışı terör estırmek, hem de avuç açmak zorundalar? ÎJdnci olarak, insan ah- lakının bir Allah korkusu, çıkar hesabına, ce- hennem korkusu v e cennet umuduna dayanma- sı nu. yoksa ahlakın insanın kişihk onuru ve vic- danına dayanması mı insanı değerlı kılar? Yalnız. birinci soruya vereceğınizyanıt, "Bü- tün teknik yenilikler, bilgiler Kuran'da vardır~ gıbı bir delı saçması olmasın! Halk Muhalefet Ozleminde... Olcay AKDENİZ Y ıllar önce, Ata- (ûrk'ün sağlığında üç beş kafadar bır araya gelıp "Atatürk'ü Se- venlerDerneği'' kurmak ıs- temışler. Gereklı belgeleri hazırla>ıp, gıdıp yetkıh ma- kama başvurmuşlar. Dılek- çelerini inceleyen yetkilı ki- şi: - Yok, demiş. Olmaz öy- le şey. Böyle birdemek ku- ramazsınız. Kafadarlar şaşırmışlar, nedenini sormuşlar. Yetkili yanıtlamış: MÜDAFAA-İ O R T.Erdoöan Hiç Dtğışmtdi O Vaten Toprakton Hariç Mezat OYenı Oyun: Bftkiler* G«n Nakti YÂZtLAF Ofciir O Genelkurmay Batkam Sayın Orgeneral Hilmi özkök'e Açık Mektup AJtomurKJUÇ ÛmMK««MİK]UC frof.Or.IMM OKÇASOL B*WrâZOCN OrHO—yin PEKİN VurrtfAVAŞ 0 4 m Prof,Dr.Ç«0n YETKİM ŞİİRLtR YrtMn AKÖZ T.Ayhın ÇIK1N Haltl DUZCU Ertan URUNOA A/i YÜCE ÇİZOİLER Brcan »AY8AL »und«r EROOÖAN M«rkezBoro KiflaMah..J4Soi*k.4 14DemırhantşMoktro.Anuiyı TeUU2) 248 25 60 Fnkt; 244 50 2$ KtrıHopnk PotUneti, PK 15 • Anuly» İLtTİttM: m* B A $ t A U m U Ç » i Ofrı UVAN - tm* (2İZ)2SS4ii4*t H**y«üi*dtoOia0H - hmHtW4T2 24 li • ASONf HOŞUUAK: 004(»affA«21( ınud*fıuı)ıı*l>tVrtupCfunho( 0)01 • 1H92U l»047911 FGfMIZtS. rUTUĞSÜL ZFKAİÖKTF VT *«KADAŞM)»WW KVttnUĞV MÖDAfAA-l HL KL K HARFKETJ tiÇKHtûr VE MAHMLT VILBAf'IN ÇUİAKMĞl - Bu memlekette Ata- türk'ü sevmeyenler mi var kı siz "Atatürk'ü Sevenler Derneği*' kuracaksınız, de- mış ve bizım kafadarlan ge- n çevirmiş. 0 vıllarda ger- çektenAtatürk'ü sevmeyen- ler mı vardı? Var idiyseler böylesıne kafalannı kaldı- rabilıyorlar mıydı? Ne yazık ki bugün Ata- türk dernekleri kurmak, ku- rulmuş olanlan da güçlen- dirmek gerekiyor. Eskı Başbakan ve eskı Cumhurbaşkanı SiUeyman DemireTe sormuşlar: - Sız kaç yıldır politıka- nın ıçindesiniz? Uzun yıllar da ıktıdar koltuğunda otur- dunuz. Sizındöneminızde- ki muhalefetle şimdiki mu- halefetı kıyaslar mısınız? Denurel yanıtlamış: - Muhalefetmuhalefet di- ye ben İsmetPaşa'nın 45-50 mılletvekiliyle 400 kişilık Demokrat Parti iktidanna karşı yürüttüğü muhalefetı anlanm. Ben, 196O'lı yıl- larda Türkıye Işçı Pamsi'nin (TlP) 15mılletveldliıleyap- tığı muhalefete muhalefet denm. Ve bugün bu ülkenin ger- çekten güçlü bir muhalefet yapacak partiye ihtiyacı var. Yıllardan beri ^güçfiiiktidar, güçlü iktidar-" diye bağırıp çağumanın çok da geçerli olmadığı. aslında her za- man en az ıktidarkadargüç- lü bir muhalefete ihtiyaçbu- lundugu açık seçik ortaya çıktı. Şimdi sayısal olarak "güçhı", siyaset olarak ne kadargüçlüoldugu taraşma- lı AKP iktidan karşısında, gerçekten güçlü bir muha- lefet oluşturmak gerekiyor. Türkıye genehnde olduğu gibi Milas'ta da Cumhuri- yet okurlan bir araya geldi- ler. Milas Ticaret Odası lo- kalinde buluşan Cumhunyet gazetesi okurlan hoş birtop- lantı gerçekleştirdıler. Okur- lar, Cumhunyet gazetesi ıle ilk kez nasıl tanıştıklanru, kaç yıldır Cumhuriyet oku- ru olduklannı anlamlar. Son- ra da Türkıye'nın güncel so- runlannı sırala>ıp Cumhu- riyet gazetesinin bu sorun- lar karşısında neler yapma- sı gerektiği düşüncelerini. beklentılerini dile getirdı- ler. Cumhunyet okurlannın gazeteden beklentılerinin başlıcaları; Atatürk'e ve dev- nmlenne sahıp çıkıknası. laikhğın korunması, ülke- nin bağımsızlığının savu- nulması, İsrail'in Filistin halkına karşı uygulamakta oldufu soykınmın kınan- ması.. gibi konulardı. Oysa bu konular, bır gazetenın değil, bir sıyası partının ıl- ke edınip, uğraş vermesi ge- reken konulardı. Elbette Cumhuriyet gazetesi 81 yıl- dır olduğu gibi bu yıl da sonrakı yıllarda da, çızgisi- ni koruyacak ve yayınını sürdürecekti. Fakat asıl ol- ması gerekenı okurlar, par- tüiler, dernek üyelen kendi- leri yapacaklar, halk muha- lefeti oluşturacaklar, der- neklerinde, sendıkalannda, partilennde seslennı duyu- racaldardı ve Cumhuriyet de yayınlanyla onlara des- tek verecek. onlann müca- delesini sayfalannda yansı- tacak, kamuoyu oluştura- caktı... Oldukça seçkin, ülke ve dünya sorunJanna duyarlı, eğitim düzeyi yüksek kişı- lerden ulaşan Cumhuriyet okurlan da demek ki, gü- nümüzün sıyasi partilerin- den umudunu kesmiş ola- caklar ki, toplumsal muha- lefetin örgütlenmesini, Ata- riirkçülüğün, laikliğin sa\xı- nubnasını. ülkenin bağım- sızlığını partılerden değil de Cumhunyet gazetesın- den bekler oİmuşlardı... Ne kadar ilgınç' Oysa Ismet Paşa'nın De- mokrat Partı ıktıdannı sars- tığı 45-50 kişilık milletve- kıli grubuyla sürdürdüğü muhalefet yıllarında da Cumhunyet gazetesi vardı. O yıllarda hiçbır Cumhuri- yet okurunun aklına örgüt- îenme, ülke sorunlan karşı- sında örgütlü olarak sesıni yükseltme gibi düşünceler gelmıyordu. Hiçbir okur, bırleşelim, çalışahm, tanıtı- mını yapalım da gazetemi- zin sadşlan artsın diye de dü- şünmüyordu. Çünkü Ismet Paşa ve CHP müthiş bir mu- halefet yapıyor, onlann mu- halefetini sayfalannda hal- ka yansıtan Cumhuriyet ga- zetesinin de satışlan artı- yordu. Türkiye Işçi Parti- si'nin (TÎP) TBMM'de rüz- gâr gibi estıği, Demirel'in başbakanlığındaki iktidan yaprak gibi titrettiğı yıllar- da Mehmet Ali Aybar, Be- hke Boran, Çetin Altan ve öbürlen halkin sesi oknuş- lardı. Aynca yine Ismet Pa- şa'nın önderlığinde dene- >TmJi bir CHP de vardı mu- halefette. O yıllarda hiçbir Cumhunyet okurunun aldı- na, okurlar olarak bir araya gelıp, ülke sorunlanna sahıp çıkıp, gazetejı de yaşatmak gibi bir düşünce gelmiyor- du. Cumhunyet TBMM'de halkin sesıni haykıran par- tılerin sesi oluyor, tüm dün- yada olduğu gibi. Türki- ye'de de o yıllarda devrim rüzgârlan esriren 68 kuşa- ğının istemlenni yansıtıyor ve gazetecılik görevlerinin gereğini yerine getiriyordu. O yülarda Cumhuriyetokur- lan aynca örgütlenmeye ge- reksınım duymuyorlardı. Çünkü ülkede çok güçlü muhalefet güçleri vardı ve onlann mücadelesıni yansı- tan Cumhuriyet gazetesinin aynca yaşatılması için uğ- raşa gerek kahnıyordu. Mu- halefetten etkılenen halk, muhalefetın sesi gazeteye de sahıp çıkıyordu. Cumhunyet okurlan 1970'li yıllarda da bir ara- ya gelme ve örgütlenme ge- reğı duymuyorlardı. Çün- kü o yıllarda da "Toprakiş- leyenin su kullananın", "Emek en yiice degerdir'' dıyebıJen "bağunsız Türki- ye'' savunucusu güçlü bir muhalefet partisı ve sendi- kalardan derneklere pek çok muhalefet gucü vardı. O >ıl- larda da halk, muhalefet mü- cadelesinin sesi olan Cum- huriyet'e sahip çıkıyor ve Cumhuriyefin satışının art- tınhnası gibi kaygılar taşı- mıyordu. Ne olduysa 1980"den son- ra oldu. 12Eylülyönetımi- nin uygulamaya koyduğu "depoütizasyon" polıtika- sıyla halk, ülke sorunlanna yabancılaştınldı. Duyarsız- laştınldı, ilgisizleştirildi. Muhalefet örgütleri dağıül- dı. Muhalefetın kalmadığı birortamda muhalefetin se- si Cumhuriyet gazetesi de sı- kınûya düşer gibi oldu. Mu- halefet örgütlerinin kahna- dığı bir ortamda Cumhun- yet okurlan bır yandan top- lumsal muhalefetın sesi olan gazetelerini yaşatmak ıstı- yorlar, bır yandan da ülke- deki muhalefet boşluğunu doldurabilmenin aravışı içın- deler. Oysa partiler parti, der- nekler dernek, sendikalar sendika gibi olabüse. yine Cumhuriyet okurlannın ör- gütlenme arayışlanna ge- rekkahnaz. Cumhuriyefin satışı da yükselen toplum- sal muhalefetle atbaşı yük- selir gider. PENCERE Kaçgöç, Başbakan Eşine Yakışıyor mu?.. Zina sorununu AB yolunda şeriartan esinlenerek çözmek isteyen Başbakan Recep Tayyip Bey'in başı epey ağndı; ama bilmem ki bundan ders aldı mı?.. Bizde 'Avrupa' dedin mi akan sular durur; her- kes AB'ye girmek ister... Ama nasıl?.. Erdoğan gibi.. Hem tesettürü benimseyecek, hem zinada şe- riat hukukunagöz kırpacak, hem Avrupalı olacak!.. Oysa Kuranıkerim'den kaynaklanan 'şeriat hu- kuku'\\e 'laikhukuk'arasında dünya kadarfark var; Atatürk devrimleriyle yasalarımız değiştiği için yeni kuşaklar bu aynmdan habersiz yaşıyoriar. Şeriat; evlenme, kadın, mıras, ceza ve kişi hu- kukunda ve daha nicesinde demokratik toplumun temellerine sığmayacak yasalardan oluşmaktadır. Müslümanlar, bu gerçeği açıkça dile getırmese- ler de çok iyi bilirler. • Kuran'ın 'Ahzap Suresi' 50'nci ayeti kadınlarla Hazreti Muhammet arasındaki ılışkileri düzenler. Ayet 50: "Ey Peygamber! Mihiıierini verdiğin eşlerinı, Allah'ın sana gani- meti olarak verdiği cariyeleri, seninle beraberhic- ret eden amcanın kızlannı, dayının kızlannı, tey- zelerinin kızlannı ve peygamber nikâhlanmayı di- lediği takdirde -müminlerden ayn, ve sırf sana mahsus olmak üzere- kendisinin mihrini peygam-. bere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmı-. şızdır." Kuran'da Hazreti Muhammefin kadınlarla ilişki- si öteki Müslümanlardan ayn olarak düzenlenmiş- tir. Yine Ahzap Suresi 51 'incı ayetinde şöyle yazar: "Ey Muhammet! Bunlardan istediğini bırakıris- tediğini aiabilirsin..." Hazreti Muhammefin yaklaşık 9 ya da 10 kan- sının olduğunu kitaplar yazıyorlar; sıradan Müslü- manlarcla 4'e kadar "cevaz" vardır; o dönemde üs- telik köle ve cariye düzeni toplumda geçerliydi; 'İnsan Haklan Bildirisi' 1200 yıl uzaktaydı. • Imarn-Hatip'te okuduğu için Kuran'ın hangi buy- ruklanna karşrt yaşadığımızı Başbakanın bizden daha iyi bilmesi gerekir; Islamda boşanma erke- ğin iki dudağı arasındadır - Boş o\l. Ne var ki Recep Tayyip 'boş ol' dediği zaman Emi- ne Hanımı boşayamaz.'.. Çünkü şeriat yerine bugün 'MedeniKanun 'un 'Ai- le Hukuku' yürüıiüktedir. Allah uzun ömür versin, Başbakan öldüğünde çocuklann miras paylaşımı Medeni Kanun'da yazılı kurala göre düzenlene- cek; yoksa şeriata göre Erdoğan'ın kızlan haksız- lığa kurban edilirler. ı • Peki, bütün bu koşullarda Kuranıkerim'e ve şe- riat kanunlanna aykırı kurallan benimseyen Başba- kan Erdoğan, neden zinada çıkış yaptı?.. Ve Kuranıkerim'in kurallanna ters yaşarken tür- banda niçın diretiyor?.. Başbakan bugün eşi Emine Hanım'ın başını aç- masına izin verse ne olur?.. Çok güzel olmaz mı?.. Bu alanda Erdoğan'ın atacağı biradım, Türkiye'de çok şeyı değiştirebilir; insanlara güvenin bir mer- habası olur. Emine Hanım, Başbakanın eşi, bu toplumun kı- zı, kardeşi, annesi, ablasıdır.. Tesettür, kaçgöç, Başbakanın eşine yakışıyor mu?.. ANTALYACU(vWK'TANÇAGfiJ Uzun süre ayn kaldık Dinlenceler yapttk belki de. Ama ne karanlığın dostlan ne de hayınlar dinlencedeydi. Babalar gibi satmayı sürdürdüler. Hepimize başımızı önümüze eğdirdiler. Karanlığı, umutsuzluğu ölü toprağı gibi serptiler üstümüze. 3 Ekım 2004 Pazargünü saat 10.00'da Ankara Simitçisı'nde buluşalım istiyoruz. Karanlığı yırtmak, umudumuzu, direncimizı çoğalrmak için; Sen gelmezsen bır eksığiz! Adres: Atatürk Cad. No: 41 (Antalya Lisesi bitişiği) ANTALYA Tel: 243 67 45 - 243 67 85 İletişun-Bilgi: HÎCRAN KARABUDAK 247 67 17 - 243 47 17 - Akşam: 243 00 80 Cep: 0 532 325 05 63 DINLCft I10TCL9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle