23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKİM 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA j\_ U L J. U M\ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAYAKIN Çekirdeğin üçüncü sıçrayışıEyüp oyuncaklan çocuklara ve Istanbul'a ye- niden kazandınlamaz mı? Bu sorunun yanıtını "evet" olarak vermek hıç de zor değildir. Çün- kai Eyüp oyuncaklarının yirmi sekiz tanesi Bü- yükşehîr koleksıyonunda bulunmaktadır. Bu ör- neklere bakarak, tahtadan yapılan Eyüp oyun- caklanru yeniden üretmenin hiç de zor olmaya- cağını söyleyebiliriz. Asıl sevindirici haber, "•Son Eyüp Oyuncakçısı" diye bilinen Kadri Şengöz'ün oğlunun yaşıyor olmasıdır. Kadri Şengöz'ü. 1939'da, oyuncak bir tanka yenik dü- şerek elindekı son tahtalan sobaya atan oyuncak- çı olarak anımsayacaksınız. Halit Şengöz, bu tarihi semtte Eyüp oyun- cakçılığını yeniden hayata kazandırma düşü ku- ranlardan Hülya Yalçın'a şunlan anlatır: "Ba- bam o yıllardaki isyanına rağmen mesleğini 16 >ıl daha sürdürdü. Ben 77 yıldır çabştığı- mız bu diikkânı babamdan 1955'te devral- dım. Çok iyi hatırhyorum, dükkâna ilk adı- tnımı attığımda üç yaşındaydım. Ben altı ya- şındayken babam dükkânı bana emanet ed- er. malzeme almaya giderdi. Biz burada sa- dece deve değil. tahtadan çift beygirli at ara- balan, ördek arabaları. aynalı beşik, palya- ço, Karagöz-Hacivat, trampet, davul, tef, kamyon, kaynana zırıltısı, beşik yapar ve sa- tardık..." Plastik, Eyüp oyuncaklarını bitlrdi Plastiğin doğayı nasıl kirlettığıni, zehirlediği- ni bilmeyen, duymayan kalmadı neredeyse, 1950 yılından sonra kullanımı hızla yayılan bu doğa düşmanımn ilk yok ettiği de. Eyüp oyun- caklan olmuştur! Halit Şengöz anlatıyor: "Plas- tiğe teslim oluyordum yavaş yavaş. Rahmet- li babam, teneke oyuncaklara isyan etmişti. Ama yine de 16 yıl dayandı. Ben, plastiğe da- ha çabuk teslim oldum. Bugün tezgâh başı- na geçsem oyuncak \ aparım. Hem baba mes- leğini sürdüremediğim, hem de tstanbul'a has bir özelliğin yok oluşunu gördüğüm için çok üzgünüm." Son Eyüp oyuncakçısı ölmemiş, yaşıyor! Ha- lit Şengöz'ü tezgâh başında oyuncak yaparken görmekten daha güzel ne olabilir? Yeniden üre- tilsin Eyüp oyuncaklan, güzellikleri Büyükşe- hir koleksiyonundaki birkaç parçada ve Fazü Hüsnü Dağlarca'nın şu dizelerinde kahnasın: Öylesine sandır ki beşikleri, Oynar o deli sanyla gözleriniz, Ta en eski çocukluğu bir altın ağustosta. Öylesine tutar ki canbaz incecik ipi, Oynar çabucak'la elleriniz, Sallanır da incir ağacından düşerken tut- tuğunuz ıslak dal. Öylesine güzel döner ki tekerlek, al yüklü arabada, Oynar uzakları ayaklannız, Bütün yeryüzünce kendiliğinden. Eyüp oyuncakçılannın trajedisini, kendileri- ni hiç de iyi bir sonun beklemediğini kaleme alan ilk yazarlardan biri de Ahmet Rasim'dir. Yazann, 13 Temmuz 1915 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan yazısında, Eyüp oyun- cakçılannın yalnız ustalarını değıl, çeşıtlılığını de kaybetmeye başladığını okuruz. Sermet Muhtar Alns'un, löAralık 1939 tarihli Akşam gazetesindeki yazısına bir göz attığımızda da, aynı konunun ele alındığını görürüz: "Geçen yıl bir vesile dolayısıyla Eyüp'e gkmiştik. Kaç se- nedir o taraflara hiç yolum düşmemişti. Par- mağım ağzımda kaldı. Her tarafta radyolar, gramofonlar... Kebapçılardan. kaymakçılar- dan, oyuncakçüardan eser kalmamış. Yalnız bir dükkâncının duvannda birkaç tane da- vul, tef ve havan. Camekânında selüloitten toplar, bebekler, kurşundan askerler; teneke- den otomobiller, otobüsler... Hepsinde de 'Made ın Germany" markası." Sakın ola kı, Sermet Muhtar Alus'un serzeni- şine aldanmayın! O yıllarda Alman malı oyun- caklar son derece kalitelı, dayanıklı ve güzel gö- rünümlüydüler. Ahhh, ah! Eyüp'ün ünlü Oyuncakçılar Soka- ğı'nda gezinen Sunay Akın, ayakta durmaya çalışan tek oyuncakçı dükkânında Çin işi plas- tik oyuncaklann satıldığını gördüğü için, bu uya- nyı yapmak zorunluluğunda kaldık. Alus, teneke oyuncaktan şikâyetçi. Halit Şen- göz de babasının teneke oyuncağı sevemediği- ni, ama kendısinin plastik oyuncağa daha kolay teslim olduğunu söylüyor. Ne gariptir ki, 20OO'li yıllarda, koleksiyoncu- lann en çok ilgi gösterdiği teneke oyuncaklar- dır. isınamadıflım Cln oyuncakları Ben ise Istanbul Oyuncak Müzesi'nin on yıl süren kuruluş çalışmasında tahta, teneke ve plas- tik oyuncaklan ayırt etmeden bir araya getirme- ye uğraştım. Sınırlar koyarak oluşturulan bir müze çalışması düşünülemez elbette! Bugün beni rahatsız eden, bir türlü ısınama- dığım Çin işi oyuncakların yannlarda bir döne- mi temsil edeceğini ve müzemin raflannda yer alacağını da çok iyi bıliyorum. Ahmet Rasim Efendi, Eyüp oyuncakJannı şöyle tanıtır bizlere, bir başka yazısında; 21 Ni- san 1921 tarihli Vakit gazetesinden okuyoruz: "Yol yol kırmızı, mavi boyalı tahta küıçlan- m kuşanır, hacıyatmazlanyla günlerce düşer kalkar. aynalı beşiklerinde bebekler uyutur, kamış tüfekleriyle nişan aür, ipli oklarıyla turnayı gözünden vurur, şişirme gagalanyla horalar, tir, fırıldaklarıyla rüzgâr olup verir, leylekleriyle hem lakluka gezer tozar. dön- medolaplarını çe\irir. çekirgelerini kovalar tutar, canbazlanyla parendabazük eder, da- vullanyla oda oda sokak sokak dolaşır, ka- naryalarıyla beraber kafese girer, avunur, eg- lenir, müteselli olur idik." tki hafta önce olduğu gibi, bu yazının sonun- da da, Eyüp oyuncaklanndan biri olan çekirge çıktı karşımıza... Ne demişler; çekirge bir sıçrar, iki sıçrar... ARİF DAMAR 2004 Eylül ayında şiire yer veren edebiyat dergilerinden: Adam Sanat, Agora, Akatalpa, Berfin Bahar, Dize, Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kültür, H. Gösteri, Kıtap-lık, Sanat ve Hayat, Şiiri Özlüyorum, Varlık. Yasakmeyve, Yedi îklim'de yayımlanan şiirleri okudum, ınceledim. Adam Sanat, dergisinde yer alan, Başaran'ın "Bergama Sağaltım Yurdu (Asklepion)" başlıklı şıirini "Ayın Şiiri" olarak seçtim, değerlendirdim. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün döneminde "Maarif Vekili" Hasan Âli ve Ismail Hakkı Tonguç'un elbirliğiyle kurulan "Köy Enstitüleri"nden yetişen binlerce öğrencıden başta Mahmut Makal (Bizim Köy yazarı), Fakir Baykurt, Talip Apaydın gibi Mehmet Başaran da bu aydın ve yazarlardan biridir. Bılindiği gibi bu "enstitülüler" özellikle kırsal kesimin, yani köylerimizin çocuklandır. Köy Enstitüleri'nde eğitim teori ile pratiği birlikte yürüten okullardı. Mezunlan köylerde görev yapan öğretmenler olarak köylülerımizı her konuda aydınlatıyorlar, içlerinden çıktıklan halklarla sıkıntınız kaynaşıyor, uyum sağlamakta hiçbir güçlük çekmiyorlardı. ilk kez memleketimizde uygulanan bu yöntem bütün dünyaya, en uygar uluslara bile örnek oluyordu. Hasan Ali Yücel'in "Komünist" suçlamasına neden oluyor ve okullar da birer "Komünist yuvası" diye itham edıliyor, nüfusumuzun yüzde doksanını oluşturan köylülerimizin bir "smıf bilinci"ne varmaları anamalcılan, înönü'nün deyişiyle "Batakçı, gaddar köy ağalarmı" tedirgin ediyor, uyanışlan bu asalak tabakalanm korkutuyordu. Hasan Âli Yücel bakanhktan düşürüldü. Yerine geçen faşist Şemsettin Sirer ve sonra Tahsin Banguoğlu eliyle kapatıldılar. Eskiler bilirler "Hasan Âli-Kenan Öner davası"nı. Ne yazık ki İnönü'nün öncülüfünde kurulan bu okullar, yine inönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde kapandı ve işlendi bu toplumsal cinayet. Büyük devlet adamı İnönü'nün CHP içinde olayı önleyecek gücü yoktu. Bağrına taş basa basa kabullenmek zorunda kaldı. Köy Enstitüleri'ni merak eden okurlar bu konuda bilgi edinmek için hiç zorluk çekmeyeceklerdir. Yığınla kitap yazıldı. Sözü uzattığımm aynmındayım. Ama, düşünüyorum da o okullar kapatılmasaydı, bugün bambaşka bir ülkemiz olacaktı. Kim bilir kaç Mahmut Makal, Fakir Baykurt ve Başaran yetişecekti. Bu uzun giriş yazısını yazmamaya yüreğim elvermedi. Sevgili kardeşim Başaran ilk kitabı "Ahlat Ağacı"ndan sonra bugün nerelere ulaşmış. Yunan mitolojisini özümsemiş bir yandan da Gılgamış Destanı'na yaslamış güzelim şiirini. Başaran bence bu üç parçalı şiiriyle ulu ozanlanmız gibi ölümsüzlüğe adaydır. Kendisini içtenlikle kutluyorum. İyi ki varsın, Sevgili Başaran kardeşim... BERGAMA'DA SAĞALTIM YURDU (Asklepion) Vırankapı. Sağaltm Yurdu'na giden, taş döşeli geniş yol. Suskunluğa batık ucu... Kurumuş ırmak yatağı mı?.. Yrtik sularda sağaitımcılann titrek gölgeleri... Rüzgârda taşlan aşındırmış ayak sesleri. Birden umudun parıitısı: Apollonoğlu Sağ omzu açık gün vurmuş yamaç Sabahın ipeği attında sol omzu Yeni beliriyor yüzünün Bergama örenine kanşan çizgileri Ötelere itryor ufku bakışı Kalkıyor örtüsü Bakırçay Ovası'nın Saçlanndan geçen rüzgâr Uyandınyor kratlığı agorayı tiyatrolan Sesler bin yıl öteden Elinde yılanlı asa Susuyor öyte Apollonoğlu Bir eli Kübele ananın memelerinde Öbürü ateşinde Olimpos'un BURAYA ÖLÜM GİREMEZ yazılı : Mınlığında tapınağının Kapanmış ayağına Geyikli Dağı Sırtlannda zamanın solgun giysileri Bekleşiyor sunağın kapısında Umut deyip ıraklardan gelenler Acının sınınnda kimisi Kimisi Hektor gibi yaralı Susmuş Orpheus'un, Hades'i ürperten liri, YHirmiş belleğini kitaplık, çeşme, yontular Derinlerde, derinlerin yankıları... Diyor ki Geyik Dağı . Kaiın duvarlı Uruk'tan beri £ Susuyor taşlar n Enkudu öldüğünde Nereye düştü kayan yıldız Susuyor taşlar Yırtan boydan boya maviliği Gılgamış'ın acılı sesi Ürküp nereye kaçtı ceylanlar Hâlâ şaşkın sedir ormanı Susuyor taşlar Omzuyla itip önüne çıkan dağı Geçti öbür yanına karanlığın Suskunluğun ayak değmemiş ülkesine Indi dibine derin sulann Ulaşamadı, kesildi soluğu Yılanın ağzındaydı Ölümsüzlük otu Yıkıldı gitti Uruk'un duvarlan. Uruk'tan Beri Yıkılan Uruk'tan beri Taşta insanın tnsanda taşın yalnızlığı Güz... kalın bir hüzün Ölü bir çekirgeyi Yuvalanna götürüyor karıncalar Kızılyaprak civanperçemi öküzgözü ölüçiçeği Kahn bir hüzün... Korkudan mı kaydı Omzundan sabahın tülü Yansı yok yüzünün Nerdeo Ölümün gidemediği Şifa Yurdu Söyle nen var Apollonoğlu Kolay değil soluk almak mermerde Geçmek kınk bacakla zamanı Unutmuş bildiklerini otlar da Deyiver Lokman hekim Konuş Apollonoğlu Var mıydı ölümsüzlük otu. PORTRE / MEHMET BAŞARAN 1926yılındaCeylan/ Lüleburgaz'da doğdu. Kepirtepe ve Hasanoğlu Köy Enstitülerini bitirdi. 1946'da Aksu (Antalya) Köy Enstitüsü'nde başlayan öğretmenlik serüveni, gezici başöğretmenlik. ilkokul öğretmenliğinin yanı sıra 1960"taıstanbul'da ortaokul ve lise öğretmenliğiyle devam etti. Başaran'ın şiirleri 1945 yılında Köy Enstitüleri dergisinde yayımlandı. 1950"de ise yazdığı köy notlanylayazarhğayöneldi. Şiirleri. 'Ahlat Ağacı' (1953), 'Karşılama' (1958), 'Nisan Haritası' (1960), 'Kocakent' (1963). 'Pıtrakb Memleket' (1969), 'Gök Ekin' (1975), 'Meşe Seli' (1982), 'Günler Tuz Rengi' (1986). k Sis Dağının Başında Borana Bak Borana' (1990), Fylülün Kızgın Soluğu' (1996), 'Koca Bir Troya Dünya' (1997). Yazann şiirler dışında öykü, deneme, roman ve çocuk kitaplan bulunuyor. 1970'te TRT Sanat Ödülleri yanşmasında 'Başan Ödülü', 1974'te Sabahattin Ali Hikâye Yanşması'nda ikincilik, 1979 da Orhan Kemal Roman Armağanı'nın yam sıra 1997'de Edebiyatçılar Derneği Altın Madalya Ödülü ve 1997'de Rıfat Ilgaz Onur Ödülü'nün sahıbi oldu. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL AB İçin İstiyorsam Namerdim... AB Komisyonu'nun llerleme Raporu'nu açıkla- masından bir gün önceydi. TRT 1 'de yayımlanan popüler sabah programı "Gün Başlıyor"da konuktum. Izleyicilerin telefon- la katılabildikleri, görüş bildirdikleri, soru sorduk- lan Ankara, Istanbul, Izmir stüdyolanndan canlı yayınla süren interaktif bir programdı. Konu AB'den beklentilerdi... Sorular ve beklentiler üst üste yığıldıkça, deh- şete kapılmaya başladım. Kalın hatlarla genelle- yecek olursam, iki uç arasında gidip geliyorduk: Kâh öyle bir hava esiyordu ki, AB'ye girdik mi işsizlik ortadan kalkacak, genci yaşlısı herkes iş bulacak, tüm çocuklar okula gidecek, tüm çalı- şanlar sigortalı olacak, ülkenin sağlık ve eğitim so- runlan toptan halledilecek, evde pişen yemeğe bir kap daha eklenecekti... Kısacası daha zengin ola- cak, daha rahat bir hayata kavuşacaktık. (Siz ol- sanız dehşete düşmez misiniz?) Kâh öteki uca savruluyorduk: Bizim kendi ge- leneklerimiz, âdetlerimiz vardı. Bir Türk'tük, onu- rumuz vardı. Bu Avrupa Birliği de kim oluyordu! Zaten Avrupa yozdu, bizi de yozlaştıracaktı. On- lar kendi çıkariannı düşünüyordu. Bizim zaten biz- den başka dostumuz yoktu ve olamazdı... (Siz ol- sanız bunlan duyunca dehşete düşmez misiniz?) Dehşete düşmek biryana, iki ayn uçtaki görüş- lerin de ne büyük tehlikelere gebe olduğunu gö- rüyordum. Sorulan yanıtlarken, dilim döndüğünce şunlan vurgulamaya çalıştım: AB, her şeyden önce bir zihniyeti temsil etmek- tedir. Ve Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk le bu zihniyeti benimsediğini daha Cum- huriyetin ilk yıllarında dünyaya ilan etmiştir. (Bak- mayın sonradan yoldan çıktığımıza...) AB ile birlikte sihirli birdeğnekle tüm sorunlan- mız hallolacak, gökten iş, aş, zenginlik yağacak diye bir şey yok. Biz ne yaparsak, nasıl yaparsak öyle olacak. Kimse bize gümüş tepside bir şey sunmayacak, daha çok çalışarak, daha çok üre- terek, yolsuzluğa, yağmacılığa geçit vermeyerek, yaşam standardımızı biz kendimiz yükseltebiliriz, onlar değil. Kimi sorular karşısında, nasıl da üretmeden tü- ketmeye alışık bir toplum olduğumuzu düşünü- yordumki,Almanya'dantelefonlaarayanbirTürk hanım, kimi nimetlere kavuşmak için kan koca nasıl çalıştıklarını anlatarak imdadıma yetişti. "Siz orada tembelsiniz" demedi ama, "Biz burada da- ha rahat yaşıyorsak, daha çok çalıştığımız için- dir"e getirdi sözü... Uyum yasalarından söz ederken, Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu'nun değiştirilmesi için kadın kuruluşlarının neredeyse 40 yıldır mücade- le verdiklerini, ancak AB zorlamasıyla değiştiğini örnek olarak verdikten sonra bu hedeften şaşıl- maması gerektiğini savundum. Bu değişiklikleri AB için istiyorsam namerdim, kendim için, ço- cuklarım için, torunlarım için istiyorum, diye an- latmaya çalıştım. Telefonda bir bey, bu yasaların değişmesini bi- le bizim örf ve âdetlerimize aykırı bulduğunu söy- ledi. "Zaten Avrupa'dayaşhlan bakımevlerine ka- patıyoriar, bizde aile bağlan var, onlardayok" de- dikten sonra uyum yasalarına karşı olduğunu açıkladı. Off! Daha çok işimiz var! Çalışmaya devam! Çağdaş, evrensel, uygar değerierin yüceltildi- ği; insan haklan ve demokrasinin gereklerinin ye- rine getirildiği; hukukun üstünlüğü, aynmcıliğın sonlanması ve fırsat eşitliğinin savunulduğu bir zihniyetle, bir dünyayla bütünleşmek istiyorum... Bu zihniyetin, bu dünyanın adı şimdilik AB... Tekrarlıyorum: Bunu kendim için, çocuklanm için, torunlarım için istiyorum. • • • Bu pazar sizi gülümsetmeye çalışayım: AB sınavında ülkeler sıraya girmiş. Birinci ülkeye sormuşlar: "Atom bombası ilk ne- reye atıldı?" Yanıt vermiş Aülkesi: "Hiroşima'ya"... Bravo, kazandınız, AB'ye girebilirsiniz. Ikinciye sormuşlar: "Hangi tarihteydi?"... "1945"... Siz de bildiniz. B ülkesini de almışlar. Üçüncüye sormuşlar: "Atom bombasmı atan uçağın adı neydi?"... C ülkesi yanıtlamış: "Enola Gay." O da girmiş AB'ye. D ülkesine sormuşlar: "Kaç kişi öldü?" Yanıt: "750 bin kişi." Aferin, siz de bildiniz. Sıra Türkiye'ye gelmiş. Soru: "ölenlerin adlan- nı verir misiniz, lütfen..." İyi pazarlar. zeynep(â zeyneporal.com Faks: 0212 257 16 50 Onur Konuğumuz: Çetin ALTAN Tel: (0212) 267 36 26 www.kitapfuari.com Dolmabahçe Kültür Merkezi Beşiktaş - ISTANBUL (B, Hayrettin Paşa iskelesi Yanı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle