Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 EKİM 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
j\_ U L J. U M\ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAYAKIN
Çekirdeğin üçüncü sıçrayışıEyüp oyuncaklan çocuklara ve Istanbul'a ye-
niden kazandınlamaz mı? Bu sorunun yanıtını
"evet" olarak vermek hıç de zor değildir. Çün-
kai Eyüp oyuncaklarının yirmi sekiz tanesi Bü-
yükşehîr koleksıyonunda bulunmaktadır. Bu ör-
neklere bakarak, tahtadan yapılan Eyüp oyun-
caklanru yeniden üretmenin hiç de zor olmaya-
cağını söyleyebiliriz. Asıl sevindirici haber,
"•Son Eyüp Oyuncakçısı" diye bilinen Kadri
Şengöz'ün oğlunun yaşıyor olmasıdır. Kadri
Şengöz'ü. 1939'da, oyuncak bir tanka yenik dü-
şerek elindekı son tahtalan sobaya atan oyuncak-
çı olarak anımsayacaksınız.
Halit Şengöz, bu tarihi semtte Eyüp oyun-
cakçılığını yeniden hayata kazandırma düşü ku-
ranlardan Hülya Yalçın'a şunlan anlatır: "Ba-
bam o yıllardaki isyanına rağmen mesleğini
16 >ıl daha sürdürdü. Ben 77 yıldır çabştığı-
mız bu diikkânı babamdan 1955'te devral-
dım. Çok iyi hatırhyorum, dükkâna ilk adı-
tnımı attığımda üç yaşındaydım. Ben altı ya-
şındayken babam dükkânı bana emanet ed-
er. malzeme almaya giderdi. Biz burada sa-
dece deve değil. tahtadan çift beygirli at ara-
balan, ördek arabaları. aynalı beşik, palya-
ço, Karagöz-Hacivat, trampet, davul, tef,
kamyon, kaynana zırıltısı, beşik yapar ve sa-
tardık..."
Plastik, Eyüp
oyuncaklarını bitlrdi
Plastiğin doğayı nasıl kirlettığıni, zehirlediği-
ni bilmeyen, duymayan kalmadı neredeyse,
1950 yılından sonra kullanımı hızla yayılan bu
doğa düşmanımn ilk yok ettiği de. Eyüp oyun-
caklan olmuştur! Halit Şengöz anlatıyor: "Plas-
tiğe teslim oluyordum yavaş yavaş. Rahmet-
li babam, teneke oyuncaklara isyan etmişti.
Ama yine de 16 yıl dayandı. Ben, plastiğe da-
ha çabuk teslim oldum. Bugün tezgâh başı-
na geçsem oyuncak \ aparım. Hem baba mes-
leğini sürdüremediğim, hem de tstanbul'a
has bir özelliğin yok oluşunu gördüğüm için
çok üzgünüm."
Son Eyüp oyuncakçısı ölmemiş, yaşıyor! Ha-
lit Şengöz'ü tezgâh başında oyuncak yaparken
görmekten daha güzel ne olabilir? Yeniden üre-
tilsin Eyüp oyuncaklan, güzellikleri Büyükşe-
hir koleksiyonundaki birkaç parçada ve Fazü
Hüsnü Dağlarca'nın şu dizelerinde kahnasın:
Öylesine sandır ki beşikleri,
Oynar o deli sanyla gözleriniz,
Ta en eski çocukluğu bir altın ağustosta.
Öylesine tutar ki canbaz incecik ipi,
Oynar çabucak'la elleriniz,
Sallanır da incir ağacından düşerken tut-
tuğunuz ıslak dal.
Öylesine güzel döner ki tekerlek, al yüklü
arabada,
Oynar uzakları ayaklannız,
Bütün yeryüzünce kendiliğinden.
Eyüp oyuncakçılannın trajedisini, kendileri-
ni hiç de iyi bir sonun beklemediğini kaleme
alan ilk yazarlardan biri de Ahmet Rasim'dir.
Yazann, 13 Temmuz 1915 tarihli Tasvir-i Efkâr
gazetesinde yayımlanan yazısında, Eyüp oyun-
cakçılannın yalnız ustalarını değıl, çeşıtlılığını
de kaybetmeye başladığını okuruz. Sermet
Muhtar Alns'un, löAralık 1939 tarihli Akşam
gazetesindeki yazısına bir göz attığımızda da,
aynı konunun ele alındığını görürüz: "Geçen yıl
bir vesile dolayısıyla Eyüp'e gkmiştik. Kaç se-
nedir o taraflara hiç yolum düşmemişti. Par-
mağım ağzımda kaldı. Her tarafta radyolar,
gramofonlar... Kebapçılardan. kaymakçılar-
dan, oyuncakçüardan eser kalmamış. Yalnız
bir dükkâncının duvannda birkaç tane da-
vul, tef ve havan. Camekânında selüloitten
toplar, bebekler, kurşundan askerler; teneke-
den otomobiller, otobüsler... Hepsinde de
'Made ın Germany" markası."
Sakın ola kı, Sermet Muhtar Alus'un serzeni-
şine aldanmayın! O yıllarda Alman malı oyun-
caklar son derece kalitelı, dayanıklı ve güzel gö-
rünümlüydüler.
Ahhh, ah! Eyüp'ün ünlü Oyuncakçılar Soka-
ğı'nda gezinen Sunay Akın, ayakta durmaya
çalışan tek oyuncakçı dükkânında Çin işi plas-
tik oyuncaklann satıldığını gördüğü için, bu uya-
nyı yapmak zorunluluğunda kaldık.
Alus, teneke oyuncaktan şikâyetçi. Halit Şen-
göz de babasının teneke oyuncağı sevemediği-
ni, ama kendısinin plastik oyuncağa daha kolay
teslim olduğunu söylüyor.
Ne gariptir ki, 20OO'li yıllarda, koleksiyoncu-
lann en çok ilgi gösterdiği teneke oyuncaklar-
dır.
isınamadıflım Cln oyuncakları
Ben ise Istanbul Oyuncak Müzesi'nin on yıl
süren kuruluş çalışmasında tahta, teneke ve plas-
tik oyuncaklan ayırt etmeden bir araya getirme-
ye uğraştım. Sınırlar koyarak oluşturulan bir
müze çalışması düşünülemez elbette!
Bugün beni rahatsız eden, bir türlü ısınama-
dığım Çin işi oyuncakların yannlarda bir döne-
mi temsil edeceğini ve müzemin raflannda yer
alacağını da çok iyi bıliyorum.
Ahmet Rasim Efendi, Eyüp oyuncakJannı
şöyle tanıtır bizlere, bir başka yazısında; 21 Ni-
san 1921 tarihli Vakit gazetesinden okuyoruz:
"Yol yol kırmızı, mavi boyalı tahta küıçlan-
m kuşanır, hacıyatmazlanyla günlerce düşer
kalkar. aynalı beşiklerinde bebekler uyutur,
kamış tüfekleriyle nişan aür, ipli oklarıyla
turnayı gözünden vurur, şişirme gagalanyla
horalar, tir, fırıldaklarıyla rüzgâr olup verir,
leylekleriyle hem lakluka gezer tozar. dön-
medolaplarını çe\irir. çekirgelerini kovalar
tutar, canbazlanyla parendabazük eder, da-
vullanyla oda oda sokak sokak dolaşır, ka-
naryalarıyla beraber kafese girer, avunur, eg-
lenir, müteselli olur idik."
tki hafta önce olduğu gibi, bu yazının sonun-
da da, Eyüp oyuncaklanndan biri olan çekirge
çıktı karşımıza...
Ne demişler; çekirge bir sıçrar, iki sıçrar...
ARİF DAMAR
2004 Eylül ayında şiire yer
veren edebiyat dergilerinden:
Adam Sanat, Agora, Akatalpa,
Berfin Bahar, Dize, Edebiyat ve
Eleştiri, Evrensel Kültür, H. Gösteri,
Kıtap-lık, Sanat ve Hayat, Şiiri
Özlüyorum, Varlık. Yasakmeyve, Yedi
îklim'de yayımlanan şiirleri okudum,
ınceledim. Adam Sanat, dergisinde yer
alan, Başaran'ın "Bergama Sağaltım
Yurdu (Asklepion)" başlıklı şıirini
"Ayın Şiiri" olarak seçtim,
değerlendirdim. Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü'nün döneminde "Maarif
Vekili" Hasan Âli ve Ismail Hakkı
Tonguç'un elbirliğiyle kurulan "Köy
Enstitüleri"nden yetişen binlerce
öğrencıden başta Mahmut Makal
(Bizim Köy yazarı), Fakir Baykurt,
Talip Apaydın gibi Mehmet Başaran
da bu aydın ve yazarlardan biridir.
Bılindiği gibi bu "enstitülüler"
özellikle kırsal kesimin, yani
köylerimizin çocuklandır. Köy
Enstitüleri'nde eğitim teori ile pratiği
birlikte yürüten okullardı. Mezunlan
köylerde görev yapan öğretmenler
olarak köylülerımizı her konuda
aydınlatıyorlar, içlerinden çıktıklan
halklarla sıkıntınız kaynaşıyor, uyum
sağlamakta hiçbir güçlük
çekmiyorlardı. ilk kez
memleketimizde uygulanan bu yöntem
bütün dünyaya, en uygar uluslara bile
örnek oluyordu. Hasan Ali Yücel'in
"Komünist" suçlamasına neden
oluyor ve okullar da birer "Komünist
yuvası" diye itham edıliyor,
nüfusumuzun yüzde doksanını
oluşturan köylülerimizin bir "smıf
bilinci"ne varmaları anamalcılan,
înönü'nün deyişiyle "Batakçı,
gaddar köy ağalarmı" tedirgin
ediyor, uyanışlan bu asalak
tabakalanm korkutuyordu. Hasan Âli
Yücel bakanhktan düşürüldü. Yerine
geçen faşist Şemsettin Sirer ve sonra
Tahsin Banguoğlu eliyle kapatıldılar.
Eskiler bilirler "Hasan Âli-Kenan
Öner davası"nı. Ne yazık ki
İnönü'nün öncülüfünde kurulan bu
okullar, yine inönü'nün
cumhurbaşkanlığı döneminde kapandı
ve işlendi bu toplumsal cinayet. Büyük
devlet adamı İnönü'nün CHP içinde
olayı önleyecek gücü yoktu. Bağrına
taş basa basa kabullenmek zorunda
kaldı. Köy Enstitüleri'ni merak eden
okurlar bu konuda bilgi edinmek için
hiç zorluk çekmeyeceklerdir. Yığınla
kitap yazıldı. Sözü uzattığımm
aynmındayım. Ama, düşünüyorum da
o okullar kapatılmasaydı, bugün
bambaşka bir ülkemiz olacaktı. Kim
bilir kaç Mahmut Makal, Fakir
Baykurt ve Başaran yetişecekti. Bu
uzun giriş yazısını yazmamaya
yüreğim elvermedi. Sevgili kardeşim
Başaran ilk kitabı "Ahlat Ağacı"ndan
sonra bugün nerelere ulaşmış. Yunan
mitolojisini özümsemiş bir yandan da
Gılgamış Destanı'na yaslamış güzelim
şiirini. Başaran bence bu üç parçalı
şiiriyle ulu ozanlanmız gibi
ölümsüzlüğe adaydır. Kendisini
içtenlikle kutluyorum. İyi ki varsın,
Sevgili Başaran kardeşim...
BERGAMA'DA SAĞALTIM YURDU
(Asklepion)
Vırankapı. Sağaltm Yurdu'na giden, taş döşeli geniş yol.
Suskunluğa batık ucu... Kurumuş ırmak yatağı mı?.. Yrtik
sularda sağaitımcılann titrek gölgeleri... Rüzgârda taşlan
aşındırmış ayak sesleri.
Birden umudun parıitısı:
Apollonoğlu
Sağ omzu açık gün vurmuş yamaç
Sabahın ipeği attında sol omzu
Yeni beliriyor yüzünün
Bergama örenine kanşan çizgileri
Ötelere itryor ufku bakışı
Kalkıyor örtüsü Bakırçay Ovası'nın
Saçlanndan geçen rüzgâr
Uyandınyor kratlığı agorayı tiyatrolan
Sesler bin yıl öteden
Elinde yılanlı asa
Susuyor öyte Apollonoğlu
Bir eli Kübele ananın memelerinde
Öbürü ateşinde Olimpos'un
BURAYA ÖLÜM GİREMEZ yazılı
: Mınlığında tapınağının
Kapanmış ayağına Geyikli Dağı
Sırtlannda zamanın solgun giysileri
Bekleşiyor sunağın kapısında
Umut deyip ıraklardan gelenler
Acının sınınnda kimisi
Kimisi Hektor gibi yaralı
Susmuş Orpheus'un, Hades'i ürperten liri,
YHirmiş belleğini kitaplık, çeşme, yontular
Derinlerde, derinlerin yankıları...
Diyor ki Geyik Dağı
. Kaiın duvarlı Uruk'tan beri
£ Susuyor taşlar
n
Enkudu öldüğünde
Nereye düştü kayan yıldız
Susuyor taşlar
Yırtan boydan boya maviliği
Gılgamış'ın acılı sesi
Ürküp nereye kaçtı ceylanlar
Hâlâ şaşkın sedir ormanı
Susuyor taşlar
Omzuyla itip önüne çıkan dağı
Geçti öbür yanına karanlığın
Suskunluğun ayak değmemiş ülkesine
Indi dibine derin sulann
Ulaşamadı, kesildi soluğu
Yılanın ağzındaydı
Ölümsüzlük otu
Yıkıldı gitti Uruk'un duvarlan.
Uruk'tan Beri
Yıkılan Uruk'tan beri
Taşta insanın
tnsanda taşın yalnızlığı
Güz... kalın bir hüzün
Ölü bir çekirgeyi
Yuvalanna götürüyor karıncalar
Kızılyaprak civanperçemi öküzgözü ölüçiçeği
Kahn bir hüzün...
Korkudan mı kaydı
Omzundan sabahın tülü
Yansı yok yüzünün
Nerdeo
Ölümün gidemediği Şifa Yurdu
Söyle nen var Apollonoğlu
Kolay değil soluk almak mermerde
Geçmek kınk bacakla zamanı
Unutmuş bildiklerini otlar da
Deyiver Lokman hekim
Konuş Apollonoğlu
Var mıydı ölümsüzlük otu.
PORTRE / MEHMET BAŞARAN
1926yılındaCeylan/
Lüleburgaz'da doğdu.
Kepirtepe ve Hasanoğlu
Köy Enstitülerini bitirdi.
1946'da Aksu (Antalya)
Köy Enstitüsü'nde
başlayan öğretmenlik
serüveni, gezici
başöğretmenlik. ilkokul
öğretmenliğinin yanı sıra
1960"taıstanbul'da
ortaokul ve lise öğretmenliğiyle devam etti.
Başaran'ın şiirleri 1945 yılında Köy Enstitüleri
dergisinde yayımlandı. 1950"de ise yazdığı köy
notlanylayazarhğayöneldi. Şiirleri. 'Ahlat
Ağacı' (1953), 'Karşılama' (1958), 'Nisan
Haritası' (1960), 'Kocakent' (1963). 'Pıtrakb
Memleket' (1969), 'Gök Ekin' (1975), 'Meşe
Seli' (1982), 'Günler Tuz Rengi' (1986).
k
Sis
Dağının Başında Borana Bak Borana'
(1990), Fylülün Kızgın Soluğu' (1996),
'Koca Bir Troya Dünya' (1997). Yazann şiirler
dışında öykü, deneme, roman ve çocuk kitaplan
bulunuyor. 1970'te TRT Sanat Ödülleri
yanşmasında 'Başan Ödülü', 1974'te
Sabahattin Ali Hikâye Yanşması'nda ikincilik,
1979 da Orhan Kemal Roman Armağanı'nın
yam sıra 1997'de Edebiyatçılar Derneği Altın
Madalya Ödülü ve 1997'de Rıfat Ilgaz Onur
Ödülü'nün sahıbi oldu.
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
AB İçin İstiyorsam
Namerdim...
AB Komisyonu'nun llerleme Raporu'nu açıkla-
masından bir gün önceydi.
TRT 1 'de yayımlanan popüler sabah programı
"Gün Başlıyor"da konuktum. Izleyicilerin telefon-
la katılabildikleri, görüş bildirdikleri, soru sorduk-
lan Ankara, Istanbul, Izmir stüdyolanndan canlı
yayınla süren interaktif bir programdı. Konu
AB'den beklentilerdi...
Sorular ve beklentiler üst üste yığıldıkça, deh-
şete kapılmaya başladım. Kalın hatlarla genelle-
yecek olursam, iki uç arasında gidip geliyorduk:
Kâh öyle bir hava esiyordu ki, AB'ye girdik mi
işsizlik ortadan kalkacak, genci yaşlısı herkes iş
bulacak, tüm çocuklar okula gidecek, tüm çalı-
şanlar sigortalı olacak, ülkenin sağlık ve eğitim so-
runlan toptan halledilecek, evde pişen yemeğe bir
kap daha eklenecekti... Kısacası daha zengin ola-
cak, daha rahat bir hayata kavuşacaktık. (Siz ol-
sanız dehşete düşmez misiniz?)
Kâh öteki uca savruluyorduk: Bizim kendi ge-
leneklerimiz, âdetlerimiz vardı. Bir Türk'tük, onu-
rumuz vardı. Bu Avrupa Birliği de kim oluyordu!
Zaten Avrupa yozdu, bizi de yozlaştıracaktı. On-
lar kendi çıkariannı düşünüyordu. Bizim zaten biz-
den başka dostumuz yoktu ve olamazdı... (Siz ol-
sanız bunlan duyunca dehşete düşmez misiniz?)
Dehşete düşmek biryana, iki ayn uçtaki görüş-
lerin de ne büyük tehlikelere gebe olduğunu gö-
rüyordum.
Sorulan yanıtlarken, dilim döndüğünce şunlan
vurgulamaya çalıştım:
AB, her şeyden önce bir zihniyeti temsil etmek-
tedir. Ve Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal
Atatürk le bu zihniyeti benimsediğini daha Cum-
huriyetin ilk yıllarında dünyaya ilan etmiştir. (Bak-
mayın sonradan yoldan çıktığımıza...)
AB ile birlikte sihirli birdeğnekle tüm sorunlan-
mız hallolacak, gökten iş, aş, zenginlik yağacak
diye bir şey yok. Biz ne yaparsak, nasıl yaparsak
öyle olacak. Kimse bize gümüş tepside bir şey
sunmayacak, daha çok çalışarak, daha çok üre-
terek, yolsuzluğa, yağmacılığa geçit vermeyerek,
yaşam standardımızı biz kendimiz yükseltebiliriz,
onlar değil.
Kimi sorular karşısında, nasıl da üretmeden tü-
ketmeye alışık bir toplum olduğumuzu düşünü-
yordumki,Almanya'dantelefonlaarayanbirTürk
hanım, kimi nimetlere kavuşmak için kan koca
nasıl çalıştıklarını anlatarak imdadıma yetişti. "Siz
orada tembelsiniz" demedi ama, "Biz burada da-
ha rahat yaşıyorsak, daha çok çalıştığımız için-
dir"e getirdi sözü...
Uyum yasalarından söz ederken, Türk Medeni
Kanunu ve Ceza Kanunu'nun değiştirilmesi için
kadın kuruluşlarının neredeyse 40 yıldır mücade-
le verdiklerini, ancak AB zorlamasıyla değiştiğini
örnek olarak verdikten sonra bu hedeften şaşıl-
maması gerektiğini savundum. Bu değişiklikleri
AB için istiyorsam namerdim, kendim için, ço-
cuklarım için, torunlarım için istiyorum, diye an-
latmaya çalıştım.
Telefonda bir bey, bu yasaların değişmesini bi-
le bizim örf ve âdetlerimize aykırı bulduğunu söy-
ledi. "Zaten Avrupa'dayaşhlan bakımevlerine ka-
patıyoriar, bizde aile bağlan var, onlardayok" de-
dikten sonra uyum yasalarına karşı olduğunu
açıkladı.
Off! Daha çok işimiz var! Çalışmaya devam!
Çağdaş, evrensel, uygar değerierin yüceltildi-
ği; insan haklan ve demokrasinin gereklerinin ye-
rine getirildiği; hukukun üstünlüğü, aynmcıliğın
sonlanması ve fırsat eşitliğinin savunulduğu bir
zihniyetle, bir dünyayla bütünleşmek istiyorum...
Bu zihniyetin, bu dünyanın adı şimdilik AB...
Tekrarlıyorum: Bunu kendim için, çocuklanm
için, torunlarım için istiyorum.
• • •
Bu pazar sizi gülümsetmeye çalışayım:
AB sınavında ülkeler sıraya girmiş.
Birinci ülkeye sormuşlar: "Atom bombası ilk ne-
reye atıldı?" Yanıt vermiş Aülkesi: "Hiroşima'ya"...
Bravo, kazandınız, AB'ye girebilirsiniz.
Ikinciye sormuşlar: "Hangi tarihteydi?"...
"1945"... Siz de bildiniz. B ülkesini de almışlar.
Üçüncüye sormuşlar: "Atom bombasmı atan
uçağın adı neydi?"... C ülkesi yanıtlamış: "Enola
Gay." O da girmiş AB'ye.
D ülkesine sormuşlar: "Kaç kişi öldü?" Yanıt:
"750 bin kişi." Aferin, siz de bildiniz.
Sıra Türkiye'ye gelmiş. Soru: "ölenlerin adlan-
nı verir misiniz, lütfen..."
İyi pazarlar.
zeynep(â zeyneporal.com
Faks: 0212 257 16 50
Onur Konuğumuz:
Çetin ALTAN
Tel: (0212) 267 36 26
www.kitapfuari.com
Dolmabahçe Kültür Merkezi
Beşiktaş - ISTANBUL
(B, Hayrettin Paşa iskelesi Yanı)