Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 EYLÜL 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA
kultur(ğ cumhuriyet.com.tr 15
2002'de sadece Avrupa ülkelerinde gösterilen, 11 yönetmenli, ünlü 'kolektif film' bugün başlıyor
11Eylül'e tutulan 11ayna
. slında sinemanm banşı
sağlamada medyadan daha
sağlam bir araç olduğunu
kanıtlayan '11 Eylül'de,
Sean Penn'in yazıp
yönettiği bölümün yanı
sıra Samira Makhmalbaf,
Ken Loach, Alejandro G.
Inarritu ve Shohei
Imamura'nın bölümleri de
seyirciyi şoke ediyor.
New York'taki Dünya Ticaret
Merkezı'nin, 11 Eylül 2001'de, o
ana kadar pek mümkün görülmeyen
bir terörist saldın sonucunda yerle
bir olması, bilindiği gibı, en parlak
dönemindeki Roma Imparatorlu-
ğu'nun başkentinin barbar bir kral
tarafından fethedilmesine benzetil-
mişti.
SSCB'nin dağılmasından sonra
oluşan Yenı Dünya Düzeni'nde ye-
ni bır dönemi başlatan. yol açtığı
başka temel değişimlerle birlikte,
tüm dünyanın bır köye dönüşeceği-
ni vurgulayan oyaygın, romantik kü-
reselleşme düşüncesini de kıyısın-
dan köşesinden tahrip eden bu olay,
yaklaşık yanm yüzyıl kadar sürege-
len, iki lcutuplu Soğuk Savaş yılla-
nnda SSCB'yi ortadan kaldırmak
için göbeğini çatlatmış, Yeşil Kuşak
oluştunıp Bin Ladin'leri eğitmiş, si-
lahlanma yanşına girmiş ABD'yi
derinden salladı ve sarstı bilindiği
gibi. Bu felaketten 2 yıl sonra, işte
ir 09' 01
Yönetmenler: Samira
Makhmalbaf, Claude
Lelouch, Youssef
Chahine, Danis
Tanovic, Idrissa
Quedraogo, Ken
Loach, Alejandro
Gonzalez Inarritu,
Amos Gitai, Mira
Nair, Sean Penn,
Shohei Imamura /
Fransa 2002 (1 Film)
şimdi yeni bir 11 Eylül haftasında,
farklı kültür ve ülkelerden 11 tanın-
mış yönetmenin bu olaya ilışkin iz-
lenim. görüş ve yorumlanna daya-
nan, 11 'er dakikahk 11 kısa hikâye-
den oluşan, cesur ve cüretkâr bir
film gösterime ginyor bugün:
ll'09'01
Fransız yapımcı Alain Brigand'ın
girişimiyle gerçekleştirilen bu alışıl-
mamış 'sinematografik mozaik'.
tranlı Samira Makhmalbarın
Iran'da perişan bir kamp hayatı sür-
düren. ilkokul çağındaki göçmen
Afgan çocuklanyla, onlara varlığın-
dan habersiz olduklan New York'ta-
ki faciayı anlatmaya çalışan öğret-
menlerine odaklanan bölümle açılı-
yor. Ikiz kulelerde turist rehberi bir
Amerikalı se\gilısi olan, New
York'ta fotoğrafçıhk yapan, sağır ve
dilsiz bir Fransız kadırun bakış açı-
sından anlatılmış Claude Lelo-
uch un bölümünü, Doğu'yla Batı
uygarlıklan arasındaki gergin çekiş-
meye, Beyrut'la Filistin bağlantılan
kurarak bakan Mısırh usta Yusuf Şa-
hin'ın bölümü ızliyor.
Sarsıcı ve silkeleyici bir fîlm
Bosnalı Danis Tanovic, 11 Tem-
muz 1995'te Srebreniça'da kıyımı
protesto eden Bosnalı kadınlann her
ayın 1 l'indeki yürüyüşleriyle New
York'taki kaosu kaynaştınrken Bur-
kina Faso'lu Idrissa Quedraogo,
köşe bucak aranan Bin Ladin'i gör-
düğünü zannedip kafayı ABD'nin
vereceği ödülü almaya takmış, Ua-
godugu'lu yoksul bir çocukla okul
arkadaşlannın hikâyesini anlaüyor
mizahi bir yaklaşımla.
1973'ün 11 Eylül gecesinde, yıl-
larca Pinochet sultasına boyun eğe-
cek Şili'de, seçilmiş başkan Allen-
de'yi devıren generallenn darbesinı
tezgâhlayan CIA-ABD faktörüne,
eski haber filmleriyle belgesellerden
alınma görüntülerle dikkati çeken
baba Ken Loach u. Paramparça
Aşldar'ına \-uruldugumuz Meksika-
h yönetmen Alejandro Gonzalez
Inarritu'nun, karanlık. boş bir ek-
randa, çeşitli dillerden, tedirgın edi-
ci konuşmalan. acı haykınşlan din-
lettiği ve araya belli belirsiz montaj-
ladıgı, kuleden düşen insanlann ölü-
me atlayışlannı gösteren şoke edici
görüntülerle bezeli, dehşetengiz bö-
lümü izliyor.
Terörün her gün yaşandığı toprak-
lardan, tsrailli Amos Gitai, medya-
nın olaylara yaklaşımına, farklı bir
bakış açısı getirirken Hintli Mira
Nair, ABD'yi kasıp kavuran tslam
fobisi üstüne yoğunlaşıyor. Japon
Shohei Imamura'ysa "Onurlu bir
savaş yokrur" diyerek hazmı zor bir
bölümle noktayı koyuyor bu kışkır-
tıcı, düşündürücü, kolektif çabaya.
Bizi en çok etkileyense Ernest
Borgnine'ın kansını yitınniş, ka-
ranlık, köhne dairesinde abuk sabuk
sayıklayan, kulelerin yıkılmasıyla e-
vi ışığa boğulunca vazodaki çiçekle-
ri bile açan, düşkün, yan meczup
yaşhyı oynadığı, muhalif Sean
Penn'in yazıp yönettiği, hüzünlü bö-
lüm oldu. Aslında sinemanın banşı
sağlamada medyadan daha sağlam
bir araç olduğunu kanıtlayan, geçen
yıl sadece Avrupa'da gösterilmiş bu
sıkı film, gerçekten sinemaseverle-
re okkalı bir deneyim yaşahyor. Ka-
çırmamalı.
Güçşimdi ilahiEkranda ağır ve ciddi takılan bir haber sunu-
cusu olmak isteyen oysa reyting uğruna ondan
hep hafıf haberler ve soytanhk yapması talep
edilen, kabına sığmayan, ateşli bir New Yorklu
televizyon muhabıri Bruce Nolan (Jim Carrey).
Işi, evi, beraber olduğu, sevdiği bir kadını (Jen-
nifer Aniston) var ama o hayatından hoşnut de-
ğil. Üstelik haber sunma işini de kıyasıya reka-
bet halinde olduğu, kendinden emin, gıcık raki-
bine kaptınnca kahramanımız depresif isyanlar-
da. Aksilikler de hep beni bulur diye sızlanarak
tannyı tannya şikâyet edince yüce tann, beyaz
takımını çekmiş, mültefit ve mütebessim bir
Morgan Freeman (siyahi birtann olarak çok iyi
o>Tiuyor üstat rolünü) şeklinde görünüyor Bru-
ce'a.
Aslında yukardakinin işinin hiç de onun zan-
nettiği kadar kolay olmadığını vurgulayıp bütün
gücünü-kudretini bir haftahğına Bruce'a devre-
diyor geçici olarak. Hoşnutsuz Bruce'umuz tan-
n rolünde dilediğini yapabilsin diye. Tek şartı,
bu ilahi kudTetin sorumluluğunu unutmadan,
kimsenin özgür iradesıne kanşılmamasıdır...
Kanadalı komedyen Jim Carrey, gişesi parlak
güldürüleriyle paldır küldür hayatımıza girmiş-
ti 1990'hyıllannikınciyansında. 1984-94 ara-
sı. on yıl kadar küçük rollerde çile doldurduk-
tan sonra "Ace Ventura"yla "Maske"den baş-
layarak yükselişe geçen ve Hollywood'un en pa-
halı starlan (film başına 20-25 milyon!) arasına
katılan Carrey, Peter Weir ın "Truman Show",
Milos Forman'ın "Aydaki Adam" ve gişede
hayal kınklığı yaratan "The Majestik" gibi
önemlice filmlerinde dramatik yeteneklerini de
ortaya koymuştu son dönemde.
Günümüzde Hollywood'un önemli bir figü-
rü, görmezden gelinmeyecek bir komik-jön'ü
artık o. Sakar, abartılı, dangıl dungul tavırlan,
hem muzip hem de hınzır ifadeli yüzü, son de-
l bZnbaZ^u^ngösterimde
Bruce
Almlghty
Yönetmen: Tom
Shadyac/
Senaryo: Steve
Koren, Mark
O'Keefe, Steve
Oedekerk /
Kamera: Dean
Semler / Müzik:
John Debney /
Oyuncular: Jim
Carrey, Morgan
Freeman,
Jennrfer Aniston,
Lisa Ann Warter,
Sally Kirkland /
ABD 2003 (UIP)
rece kıvrak ve esnek vücut dili, kendine özgü mı-
mik ve jestleriyle Jerry Lewis'in günümüzde-
kı versiyonu sayılacak Jim Caney'nin bugün
gösterime giren son filmi "Bruce Almighty",
artık 40'h yaşlanna giren "lastik surafın, pa-
tvrtılı, fıttınk komik tarzını olgunlaştırdığını ör-
nekleyen, neşe saçan, sürükleyici, delidolu, ye-
nı bir eğlencelik.t
lk "Ace Ventura"nın da yönetmeni olan Tom
Shadyac la Jim Carrey'nin işbirliğı, yine nurto-
pu gibi dayanılmaz bir güldürü üretmiş. Çok
formda bir Carrey'nin sınırsız gücüyle, sevgili-
sinin küçük göğüslerini büyütmek, arabasım
Ferrari'ye çevirmek, ekranda haber okurken fel-
ce uğratıp rezil ettiği rakibinden intikam almak
ya da köpeğine ruvalet terbiyesı veımek gıbı ön-
ce kendi egosunu tatmin eden, acemi bencil tan-
n rolünde yine numaralannı döktürdüğü film,
u
Ace Ventura". 1963 yapımı Jerry Lewis baş-
yapıtının Eddie Murphy ile 1990 lara uyarlan-
mış yeniden çevrimi "The Nutty Professor-
Çatlak Profesör", yine Carrey'le çalıştığı "Li-
ar Liar" ve ilaç yerine sevgi mesajını dayatan,
Robin VVilliams'lı "Patch Adams" gibi geniş
seyirci kitlesine ulaşan işleriyle komedi alanın-
da gitgide uzmanlaşan, Mad mizahından nasi-
bini abnış, yeni kuşak Amerikalı yönetmenler-
den Tom Shadyac'ın son marifeti. Komedinin
klasiklerini özümsemiş, Capra'dan Jerry Le-
wis'e kadar zamarunda "tutmuş" numaralan
araştırmış, formülleri çözmüş, çağdaş kafah se-
naristler (Steve Koren, Mark O'Keefe ve "Ace
Ventura 2"ninyönetmeni Steve Oedekerle) ta-
rafmdan zekice yazılmış bir senaryodan Tom
Shadyac'ın canlı, hararetli anlatrmıyla perdeye
aktanlmış "Bruce Almighty", espri ve gag
bombardımanı halinde seyrediyor baştan sona.
Shadyac-Carrey, beylik deyişle hoşça vakit
geçirten, nerdeyse gülümsetmeyi otomatiğe
bağlamış, şenliği şamatası bol bir gırgır imzala-
mışlar bir kez daha. Teoloji ve ahlak bakımın-
dan kimi bağnaz çevrelenn tepkisini alabüecek
bir fanteziden zengın, beyaz Amerikalı seyirci-
nin keyifle tüketeceği. popüler bir komedi çıkar-
mışlar.
İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Beyazperdede erotizm, seks ve fuhuş...
François Ozon'un yönettiği'Havuz", sinemada erotizmi yansıüyor.
François Ozon yapıtı "Ha-
vuz". sinemada erotizmi yansı-
tıyor. Orta yaşlarda, güzelliğini
hayatının ekseni yapmamış bir
kadırun genç bir kızın pervasız,
arsız ve taşkın cinselliği karşı-
sındaki duygulan her zaman il-
gi çekici olmustur.
Bir meslekte başanh olmuş,
deneyim kazanmış, artık orta
yaşlara gelrmş kadın, bir meslek
insanı olabilir. bir sanatçı olabi-
lir. kendisiyle de banşmıştır. A-
ma bır gün aynı işe başlamış bir
acemı bz, farkında değilnıiş gi-
bi ortalığa saçıp döktüğü cinsel-
liği ile başlan döndürdüğü za-
man dengeler de altüst olur.
Buradaki cinsellik, ölçülüteş-
hirciliğe dayah bir erotizmdir.
Kimi zaman da erotizm ortada
görünmeyen ama insanın bey-
ninde yaşanan, böyle yaşandığı
için de gittikçe yoğunlaşan bir
cinsellik olabilir, "Aşk Zama-
nı"nda olduğu gibi. "Çaünmış
GûzeUik" de, çok çekici bir ero-
tizmi yansıtıyordu, Bertolucci
ustahğında.
Gerçekte böyle midir?
Sinemada "fahişe" tiplemesi
ve fuhuş da önemle işlenen bir
konu olmustur. Jane Fonda'nın
"Klute" fılmindekı "fahişe"sı,
ne yaptığını bilen bir kadırun se-
çimi idi. Kadınlann fahişe olma-
sında kendi istekleri var mıdır,
yoksa salt koşullann zorlaması
ve başkalanmn yönlendirmesi
mi rol oynamaktadır. Kazanova,
"her kadının içinde bir fahişe
gizlenmiştir, erkeğin ustahğı
bu kadını keşfedip ortaya çı-
karmaktadır" der. Gerçekte
böyle midır° Her kadırun içinde
"kendini verdiği zaman erke-
ğin ne hale geleceğini merak
edip bundan yararlanmayı
amaçlayan bir dişi" var olabi-
lir mi, yoksa bu da çapkın erke-
ğin hayal ürünü mü?
Bu sorunun henüz tam bir ya-
nıtı bulunamamıştır ama "Da-
ima Lilia" fılmi, 16 yaşındaki
genç kızın bütünüyle kendi iste-
ği dışında fuhuşa zorla sürüklen-
diğini anlatıyor. Ama genç kızın
arkadaşı olan, anne babasının
yanındaki genç kızm "para ka-
zanmak için, bu parayla al-
mak istediklerini almak için"
yaptığı fuhuş da filmde ortaya
çıkıveriyor. Genç kızlann sürük-
lendiği fuhuş olgusunda, kolay
para kazanmak, bu parayla im-
rendiği lüks hayata ulaşmak gi-
bi bir amaçlan olmuyor mu?
Hepsi de kendi iradeleri dışında
bir zorlama ile mi sürükleniyor-
lar bu bataklığa? Belki bunlann
da irdelenmesi gerekiyor. Seks
köleliği Tayland'da başlayıp
New York'a uzandığı zaman ay-
nı koşullar rru geçerli, yoksa baş-
ka etkenler de araya giriyor mu?
Sinemadakadın cinselliğinin çe-
şitli yönleri daha pek çok film-
de ele alınması kaçınılmaz bir
konu olmayı sürdürecek.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Demokrasiyi
Beklerken
Geçen hafta sizlerle buluşamadık. "Kûltürter Bu-
luşması" başlıklı konserler, "Can Şenliği" derken,
yazıyı yetiştiremedik. Nedenini birazdan okuyup, ba-
na hak verirsiniz belki...
Hafta başında 'Dünya Sarış Günü'nü kutladık.
Anadolu'nun çeşitli köşelerindeki etkinlikleri ya biz-
zat ya da gazetelerden izlerken, ister istemez baş-
ka ülkelerdeki kutlamalar geldi gözümüzün önüne.
Demokrasi ile bariş kavramlannın ne denli iç içe ol-
duğunu bir kez daha anımsadık. Evet, hâlâ 'banş'
sözcüğünden korkuluyor ülkemizde. Dünya Banş
Günü kutlamalan kimi illerimizde polıs kordonlan al-
tında gerçekleşti, kimi yerde ise hiç yapılamadı. Is-
tanbul'da 'Küresel Banş ve Adalet Koalisyonu'nun
Taksim'de karanfil dağıtarak yürümesi engellenir-
ken, pek çok ilde göstericilerle polis arasında çatış-
malar oldu. Yani, değişen bir şey yoktu.
Peki, 'banş' kavramını içine sindiremeyen yalnız-
ca polis miydi? Banş Günü'nde savaş sloganlan
atanlar, yan yana durmasını beceremeyip, farklı gös-
teriler düzenleyenler, dünyanın pek çok köşesinde
olduğu gibi, Banş Günü'nü bir şenliğe dönüştürme-
yi içlerine sindiremeyenler, halkın bu gösterılerden
uzak durması için ne mümkünse yapanlar... Onlann
hiç payı yok mu bu işte?
Banş ve demokrasi gibi kavramlann ülkemizde
yerleşmesi için birkaç yasa maddesinin değişmesi-
nin yeterii olmadığını biliyoruz. Bireylerin kendi iç
dünyalannda birdeğişimi gerçekleştirebilmeleri ge-
rek. Bunun için de kültür ve sanata büyük görev dü-
şüyor. Edebiyattan, müzikten beslenmeyen bir dev-
rimci düşünce olabilir mi?
özellikle yeni kuşakların bilinçlenmesinde sana-
tın rolü çok büyük. Bu hafta sonu Sanyer'de düzen-
lenecek "Banşarock" etkinliğinin yıllardır depoliti-
zasyon sürecinin kurbanı olmuş gençlerimizin önün-
de yeni ufuklar açacağına inanıyorum.
• • •
Arap müziğinin dünyaca ünlü sesı Marcel Khali-
fe ile halk müziğimizin büyük ustası Arif Sağ'ın bir-
likte verdikleri "KültürierBuluşması" başlıklı konser-
ler, Banş haftasının en anlamlı gösterileri idi kanım-
ca. İki halkın, iki kültürün dayanışmasının en somut
ifadesiydi. Arif Sağ ve Khalife Izmit'ten Antalya'ya,
Ankara'dan Istanbul'a, Datça'dan Antakya'ya ve
Gaziantep'e uzanan turne boyunca barış mesajlan
verdiler. Khalife, "Banşa uzanan en kestirme yol sa-
nattan geçer" diyordu. Yıllar boyu, Filistin mücade-
lesine müziği ile güç katan sanatçı, sloganlann, bay-
raklann bir şeyı değiştirmediğinin, esas değişimin bi-
linçlerde gerçekleşmesi gerektiğinin farkındaydı. Arif
Sağ, barıştan korkan otoritelere anlamlı mesajlar
göndermeyi sürdürdü turne boyunca. Datça'da
"Can Şenliği"r\\ açmaya gelen muhalefet partisi li-
derinin Can Yüceii'in adını bile anmadığını öğrenin-
ce, "Seçimleri kaybedebilirsiniz. Ama, Can Yücel'i
kaybedemezsiniz" diye sesleniyordu siyasetçilere.
Gaziantep'te emniyetin "güvenliği sağlayamayız"
gerekçesiyle konserin Demokrasi Meydanı'nda ger-
çekleşmesine izin vermedığinı öğrenınce bir kez da-
ha kükredi: "Demek ki, Celal Doğan erken koymuş
bu meydanın adını, 'Demokrasiyi Beklerken' koy-
mahydı!"
Devlet, turne boyunca varlığını hissettirmekten
geri durmadı. Bazı kentlerde 'ahlak masası' görevli-
leri, sanatçılann nüfus kâğıdı örneklerini, ikametgâh
adreslerini tekrar tekrar istedi (Bu sanatçılardan bi-
ri TBMM'nin eski bir üyesiydi. Bırakın nezaket ku-
rallarını, bunu istemeye hakları yoktu). Hatta, bir
kentte konsere gelen polisler "Kulise gidip, sanatçı-
lann pasaportlannı kontrol edeceğiz. Yabancılar Da-
iresi'nden aldığınız izin kâğıdında yazılanlaria aynı ki-
şiler olup olmadıklannı anlamak için" bile dediler
(Neyse ki, gelen memurlar anlayışlıydı. Bunun yakı-
şık almayacağını anlatabildik). Sayın Içişleri Baka-
nı'na bir kez daha soımak istiyooım: "Sanatçı/ann
ahlak masasıyla ne işi olabilir ?" Tabii, aynı soruyu
TBMM'nin CHP'li üyesi iki arkadaşıma Zütfü Liva-
neli ve Berhan Şimşek'e de sormak istiyorum. Ana-
dolu'da turne yapan sanatçılanmızın her zaman kar-
şılaştıklan bu sorunu bir soru önergesi ile Meclis'e
getiımeyi düşünmezler mi?
Devletin sanatla ilişkisi bu minvalde seyrede dur-
sun, yerel yönetimlerin yaklaşımında olumlu geliş-
meler var. "Kültürier Buluşması" konserlerinde he-
men her kentte (istisnaları söylemiyorum), belediye
başkanlan özel bir ilgi gösterdi. özellikle, iki başka-
nın, Antakya Belediye Başkanı Iris Şentürk ve Ga-
ziantep Belediye Başkanı Celal Doğanın adlannı
anmak isterim. Ikisi de yepyeni bir kent yaratma mü-
cadelesi veren, yaşamlannı yaptıklan işe adamiş in-
sanlar. Ne ilginç rastlantıdır ki, bugün ikisi de CHP
üyesi değil. İki başkanın, dolayısıyla iki kentin, gele-
ceği CHP Genel Başkanı'nın tavrına bağlı. Ülkemi-
zin tüm ilerici, demokrat güçlerinin bu iki başkana
sahip çıkacaklanna ve siyasetçilerin de duygulann-
dan arınıp, aklın yolunu seçeceklerine inanıyorum.
vecdisayarlyahoo.com
Antalya Resim Festivali etkinlîkJeri
• Kültür Senisi - Ressam Harun Antakyalı,
'2. Antalya Resim Festivali' kapsamında bugün
saat 17.00'de Cumhuriyet Meydanı'nda bir
performans gerçekleşrirecek. Antakyalı, 'Yaşanm,
Yapanm, Tüketirim' başlıklı performansında
izleyicilerin de katılımıyla bir resim yapacak.
Festival kapsamında bugün saat 13.00'te Atatürk
Kültür Merkezi Perge Salonu'nda bir de söyleşi
düzenlenecek. 'Üretme Süreçlen' başlığı altında
gerçekleşecek söyleşının konuşmacısı
Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği Başkanı
Mehmet Güleryüz. (0 242 243 74 01)
BUGUN
• NÂZIM KÜLTÜREVt'nde 19.00'da
'Sanat ve Banş' konulu panel. Katılımcılar:
Behiç Ak, Tuncer Cücenoğlu, Enver Ercan,
Tan Oral, Ahmet Yıldız. (0 212 245 04 81)
• NARDİS JAZZ CLUB'da 22.30'da Focan
Hammond Trio konseri. (0 212 244 63 27)
• MAKİNE MÜHENDİSLERİ ODASI
TAKSİM ŞUBESt'nde 16.00'da 'Sosyal
Bilimler Kürsülerinin Sorunlan' konulu
seminer. Katılımcılar: Sibel Özbudun, Metin
Uğurlu. (0 212 245 15 03)
• BEYOĞLU StNEMASI'nda 12.15, 14.30,
16.45, 19.00 ve 21.30'da 'Alim Şerif Onaran
Anısına" kapsamında 'Bebekler'.
(0 212 251 32 40)