27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14EYLÜL2003PAZAR İO P A Z A R YÂZILARI [email protected] 11 Eylül 2003'te New York1 1 Eylül 2003.. New York... Saat 08.30... 1 J . Eski World Trade Center'ın (Dünya Ticaret Merkezi) bulunduğu alanda 2 yıl önceki terörist saliında ölenler için anma töreni yapılıyor. New York Polis Departmanı, New York Itfaiyesı, ölenlerin yakınlan, her kesimden insara sabahın erken saatlerinden itibaren tören alanını doldharmuş. Çocuklar. hayatlannı kaybedenlerin adlannı okumaya başhyor. Ölenlerin yakınlan arasından seçilen 200 çocuğun okuduğu her bir ad, o kişiyi hiç tanırnamış ve o adı daha önce hiç duymamış olsanız da beyninizde yankılanıyor. Korkunç saldında annesini ya da babasını kaybeden bir çocugun o anda neler hissettiğinı anlamaya çalışmak bile insanı derinden sarsıyor. Her bir çocuk 14 ısim okuyor. En sonunda da kendi yakırıının adını söyleyip, "Seni çok seviyoruz ve öztüyonız" diye bitiriyor görevini. Kimisinın sesi titriyor, kimisı ağlayarak aynlıyor kürsüden ama hepsi mağrur. Ad okuma töreni, ikisi uçaklann kulelere çarptığı, dığer ikisi de kulelerin yıkıldığı anlan belirlemek üzere dört kez sessizlik ile kesıliyor. Saat 8.46'da ilk uçağın birinci kuleye çarptığı andaki sessizlikte bütün ibadet merkezlerinin çanlan çalıyor. Hayat durmuş gibi. El ele tutuşmuş, Amerikan bayraklanna sarınmış. kaybettikleri yakınlannın fotoğraflannı ellerinde taşıyan insanlar ve enkaz alanının zemınındeki toprağın üzerine taşiarla "Seni çok özlüyoruz sevgili babacığun" yazan çocuklar... Bu yılki anma töreninin ana unsuru onlar. Saflığın ve banşın sembolü çocuklar.. New York Belediye Başkanı Mkhael Bloomberg. eski Belediye Başkanı Rudolph Giutiani \ e Vali George Pataki'nin de katıldığı törende kurban aileleri, enkaz alanının en alt kısmına indirilerek çiçekler atıyorlar. Giulianı. VVînston ChurchiD"in sözlennden örnekler vererek demokrasi için bir araya gelmek ve mücadele etmek gerektiğini hahriatıyor. Bu resmi tören dışında, kentın bütün bölgelenne yayılan çeşitli anma törenleri yapılıyor. "Peacenil Tomorrows- CircIeofHope" (Banşçıl Yannlar-Umut Zıncın) etkınlıkleri de bunlardan biri. New Yorklular ellerinde mumlanyla Dünya Ticaret Merkezi çevresinde umut zinciri oluşturmak NEW YORK ZULAL KALKANDELEN için bir araya geliyor. New York'taki umut zinciri etkinliği tam bir sessizlik içınde geçiyor. Ne politik bir mesaj var ne de pankartlar. Konuşan sadece mum ışıklan ve kenetlenen eller. Neler olup bittiğini görmek için Manhattan'da dolaşırken, parklarda, müze bahçelerinde, kamuya açık hemen her yerde çeşitli konserler verildiğini görüyorum. Ucretsiz olarak gerçekleştirilen 2. Geleneksel Eylül Konserleri bunlar. Ünlü müzısyen OuincyJones'un da katılımıyla, New York çapında düzenlenen bu etkinliklerin amacı, 11 Eylül'ü anmak ve e\Tensel insanlığı kutlamak. Hip- hop'tan pop/rock'a, klasik müziğe kadar her tür müzik rürüne açık. Yaşı, ırkı ya da müzik türü ne olursa olsun her tür amatör ve profesyonel müzisyenin katılımına açık olan bu konserler, Fransa'da 1982'de başlatılan La Fete de la Musique organizasyonundan esinlenmiş. Dünya Ticaret Merkezi'nin hemen karşısındaki St. Paul Kilisesı'nde ise dini bir tören yapılıyor. Sessizlik ıçinde dua edıyor insanlar. Kentteki bütün dmı ibadet yerlerinde benzer anma törenleri yapılıyor. Bütün bunlan izleyince, 11 Eylül'ün Arnerika'da yarattığı politik etkinin de nedenini anlamak zor değil. Faciadan ıkı yıl sonra New Yorklular anma törenlerinın politikadan uzak bir şekilde geçmesi için ayn bir çaba sarf etti. Başkan Bush'un dış politikasmdaki hatalar ve Bush yönetimı ile CIA"nın istihbarat açıklan, 2004'teki başkanlık seçimleri öncesi hakkmda tarhşılan en önemli konulardan olsa da, anma törenlerinde politik mesajlar yok. Fakat 11 Eylül'den sonra Amerikan sağında gıderek yükselen neoconservarizmı hisseönemek olanaklı değil. Terorizm korkusunu en şıddetli şekliyle kullanan bu akrm. Amerikanın iç yönetimrnde ve dış politikasında yeni düzenJemelere neden oluyor ve gıderek daha ağır bir şekilde varlığını belli ediyor. En önemlisi de başka ülkelere karşı yapılan müdahalelerve saldınlar için uluslararası hukuk kurallannın çiğnenmesi bile, terorizmden korkutulan halk desteği ile sağlanıyor. New York Senatörü HiDary Clinton, en acü sorunun ülke ıçinde güvenliği sağlamak olduğunu ama Bush'un Irak"taki savaş için 87 milyon dolarlık ek kaynak istediğini belırterek eleştiriyor Başkaru'nı. Yem .Amerikan imparatorluğundan söz eden makaleler ya>Tmlanıyor. Bush, uluslararası gangster ilan ediliyor ama yine de halkın başkanJanna olan desteği sürüyor. Çünkü kendilerini korumak için saldırmalan gerektiğini öğreniyorlar medyadan ve politikacılardan. Terorizm korkusu, aşın milliyetçiliği, aşın milliyetçilikse neoconsenatizmi ateşliyor. 11 Eylül 2001 dünyada çok şeyi değiştirdi. Aslında ayn ayn bütün insanlara sorsak, belki de herkes sadece banş içinde güvenli yaşamak istediğini söyleyecek. Öyleyse niye yaşayamıyonız? 11 Eylül tarihi. tüm insanlığa en degerli kaynağını hatırlatmah: Hayat! Dünya Ticaret Merkezi'nin enkazındaki anma töreninde. bir itfaiyecinin 12-13 yaşlanndaki kızı kendi yazdığı bir şiiri okuyor babası için. "Hayat bizim için ve güneş hâlâ pariryor" diyor. kzulala vahoo.com Bu pazar yazısını yazmış olmak istemezdim T sveç Dışişleri Bakanı A Anna Lindh 46 yaşında aramızdan aynldı. Gözü dönmüş bir esrarkeşe mi kurban gitti, bilmıyorum. Ülkenin Dışişleri Bakanı neden koruma alhnda değildi, o ayn bir konu. Olof Pahne'nin bir geceyansı sokak ortasında öldürülmesinden sonra, yine de açık ve hoşgörülü toplum ilkesini savunan Isveç'in yaşadığı bu yeni trajedi, beni özel olarak sarsh, sizleri bilmem. Çünkü ülkemiz açısından Anna Lindh, sürekli tepki yaratan sözler söyleyen ve ünlü ziyaretindeki tercihleriyle birçok kişiyi (ve beni de) kızdıran bir bakandı. Ama onu, yalnızca belirli bir ülke ve konudaki tavnyla değerlendirmenin yanhş olduğu inancındayım. 1998'de Başbakan Göran Persson tarafından dışişleri bakanlığına atarunca, ben de gülmüş ve Persson'un parmağında oynatacağı genç bir kişiyi seçtiğini düşünmüştüm. Ve zamanla yanıldığımı anladım. Size masal gibi gelecek ama, bu ufak tefek, sırtından gülle gibi çantası eksik olmayan kadın. benzeri görûünemiş bir politikacı olarak tarihe geçti. Evli ve ild çocuk annesiydi Ama Avrupa Birliği'nin kodamanlanyla yaptığı toplantılardan, — — — — erken aynlarak uçağına yetişen ve indiği Stockholrrfde geceyi geçirerek kalmayıp, yaklaşık bir buçuk saatlik bir karayolu seyahatıyle Nyköping'dekı evine dönen bir anneydi. Diğerbazı meslektaşlan gibi, Stockholme taşınabilirdi. Ama iki oğlunu ve vali olan eşini "memleketlerinden" etmek istememişti Son zamanlarda. Persson'un yavaş yavaş siyasi pilinin tükenmekte olduğu görülünce kendisine, hemen herkesin düşündüai gibi, partisinin yeni başkanı ve ülkesinin başbakanı ohnayı düşünüp düşünmediği sorulduğunda, "Şimdi bile aileme çok az zaman ayırabiüyorum. O zaman hiç ayıramam"diyerek böyle bir niyeti olmadığıaı söylemişti. Anna Lindh, bilgil, görüşlerini açık ve anlaşılır bir şekilde dile getren bir politikacıydı. Tartışmalarda, karşısındakılere saygıyı eksik etmez ve asla "ben, ben" diye ortaya atılmazdj. Başkalannı kutlarrayı bilirdi. Yanı, "insan tarafl" asla eksik olmazdı Avrupa Birliği'nin Dışişlen Sözcüsü Javier Solana'mn cep STOCKHOLM GURHAN UÇKAN telefonunun SMS göndermekte güçlük çektiğinı görünce ona bir Ericsson armağan etmişti. Solana ve Lindh, bırhğin en bunalımlı dönemlerinde bu sayede sürekli iletişim ıçinde olmayı başarmışlardı. Ben Anna Lindh'le ilk kez 1985 te görüştüm. O zaman san saçlan omuzlanna dökülü ve gözlüğü, modaya uygun olarak, birer çorapcı vitrini genişliğindeydı. Partisinin gençlik kolunun başkanlığına seçilmişti. Devasa teybimi ve Doğu Alman mah fotoğraf makinemi yüklenip gittiğimde. beni güler yüzle karşılamıştı. Ankara'da çıkan sevgili Yann dergisi için söyleşi yapıyordum. Söyleşim, derginin Şubat 1985 sayısında. "Gençlik örgütierini içermeyen bir demokrasi düşünülemez" başlığıyla yayımlandı. (1998'de Dışişleri Bakanı olunca, o zamanki Stockholm Büyükelçimiz Oktay Aksoy bu söyleşinin bir kopyasını kutlama ziyareti sırasında ona verecek ve o da "Epey değişmişim, değil mi?" diyecektı.) 1985'te dünya. "Vîetnam travmasuıdan" yeni çıkmaya başlamıştı. Isveç gençliğinin "şimdiki" politik bılıncının, o zamankinden daha mı az, yoksa fazla mı — - — olduğu şeklindeki soruma şu yanıtı vermişti: "Hem daha az hem de daha çok, çevrelerinde olup bitenlerin farkuıdalar ama o zamanki kadar kişisel olarak kaülmryorJar. Orgüttenerek daha güçleneceklerini pek düşünmüyoriar. Biraz gevşek ve etkisiz kalryorlar. Bu da üzücü bir dunım." Anna Lindh, daha sonra partisinin çekırdekten yetişme bir üyesi olarak. önce Çevre. sonra da Dışişleri Bakanı oldu. Basın toplantılannda defalarca karşılaştık. Birkaç kez, parlamentonun basm toplantısı yapılan salonundan birlıkte çıkıp Dışişlen Bakanhğf na kadar yürüdük. Konuşmalanmızm "kayrt dışı" olduğunu ben söylemeden aniadığı için, rahat konuşurdu. Onu defalarca sokakta yalnız da gördüm. Yanında, bakanlığının basuı sözcüsü veya sekreteri varken bile, çantasım sırtında kendi taşırdı. Halktan biriydi, halkın kalbine gitti. Protestanlar "Toprağm bol olsun" derler mi, bilmiyorum ama ben diyorum... havez'e büyük destek Yenezüella'da Seçim Kurulu, muhakfetin, Devkt Başkanı Hugo Chavez yönetiminin devam edip etmemesi konusunda referanduma gidilmesi için yapnğı başvuruyu reddetti. Uiusai Seçim Kurulu. muhalefetin, 3 milyondan fazla imza toplayarak 20 Ağustos'ta yaptığı başvtıruyu. prosedürte ilgili hatalar yüzünden geçersiz savdı. Kurul Başkanı Francisco Carrasquero, başvurunun. imzalann, Chavez'in görev süresinin yansını tamamlamadan toplanması nedeniyle reddediJdiğini açık İadı. Bu>ıl sonuna kadarreferandumyohıyla Chavez'den kurtulmayı planlayan muhaliflerin. Seçim Kuruhı'nun söz konusu karanndan sonra yeni bir imza kampanyası başlatacağı bildiriliyor. Venezüella Anavasası. halkın. de\1et başkanlannm 6 yılhk göre\' sürelerinin yarısında göre> den alınmalan için referandum başvunısunda bulunmasma izin veriyor. Chavez yanlısı \'eneziiellalılar referandum başvurusunun reddedilmesini Seçim kurulu binasının önünc gelerek kudadılar. (Fotoğraf: AP) Bırakın bu Avrupa hikâyelerini A \Tupa genelinde yapılan / x b i r araşnrma sonucuna göre, Hollandahlann asosyal olduklan ortaya çıktı. Araştırma sonuçlanna göre Hollandahlann yüzde 50 si asosyal, diğer Avrupalılann ise yüzde 32'si. Anketteki sorulara Hollandahlann verdıkleri cevaplar da ilginç. "Yolda bukJuğûnuz, içinde 50 Euro olan bir cüzdanı sahibine ulaşbrmak için gayret eder misiniz?'" gibi bir soruya Hollandahlann yüzde 50'si "Hayır" yanıtı veriyor. Yasal olmadığını bildikleri yazılımlan bilgisayarlannda kullanan Hollandalılann oranı ise yüzde 75. tşyerine ait eşyalan izinsiz evine götürme oranı gene yüzde 50. Şimdi çocukluğuma dönüyorum ve yıllar önce Türkiye'nin okullannda bizlere AvTupa ile ilgili anlahlanlan hatırlıyorum. Hollanda, Is\ içre gibi ülkeler kalkınmış, rnsan haklanna saygılı, hu^ızlığın hiç olmadığı. belki insanJann kapılannı bile kilitlemeden yaşadıkJan yerler olarak bizlere anlatıldı. Abartı öylesine ıleri gıtmişti kı. "Bu iUkelerden birinde, vahzini sokakta unutan adam bir iki ay sonra geliyor ve vaüzi yerinde bulabütvordu". Şimdi ben 10 yıldır Amsterdam'da yaşamaktayım ve buralarda ne denli büyük suçlar işlendiğıni, insanlann nasıl birbirlerinden korkar hale geldiklerinı görebihnekteyim. Hele hele Amsterdam, uyuşturucunun, seksin sekiörleştiği şehir. Yurtdışından, insanlann günübirlık uyuşturucu kullanabilmek için ya da dünyaca ünlü fahişeler semtini görebihnek için geidikleri şehir. Amsterdam çok güzel bir şehir. Gündüz dolaşırken birçok yanı sizi çeker. Bu şehre âşık bile olabilirsiniz ama bazı yerleri vardır ki geceleri ayak basmaya korkarsuuz. Gece yansı ıssız bir sokağa girerseniz her an bir çete tarafından soyulabilir, yasadışı uyuşturucu satanlann tacizlerine maruz kalabilirsiniz. Hırsızlık korkusuyla, üzerinde neredeyse on kilit bulunan sokak kapılanna rastlayabilirsiniz. En önemli ulaşım aracı olan bisikletlerin çalınması da gene büyük şehirlerde sıradanlaşmıştır. Hatta Amsterdam'da bir dönem sokaklara ucretsiz bisikletler bırakılmış. Bu uygulamanın bisiklet hırsızlığını önleyeceği düşünühnüş ama ne hikmetse bu ucretsiz bisikletler bile hırsızlar tarafindan tarumar edihniş. Bırakın sokaktaki valizinizi aylar sonra ahnayı, arabanızı göriinür bir yere park etmezseniz camlannın kınlıp soyuknası bile an meselesidir. Bu tehlikeye karşı insanlar araba torpido gözlerini açık bu^akıp cama "Sevgüi hırsız, arabamda işine yarayabüecek bir şey yok" gibi yazılar asmaya başladılar. İnsan haklan ve demokrasi konusuna gelince; Avrupa'nın en iyi, hoşgörülü insanlannın yaşadığı düşünülen Hollanda'da, öldürülen ırkçı AMSTERDAM lider Pim Fortuyn, Hollandahlann bilinmeyen yanlannı açığa çıkardı. Yabancılara ve Müslümanhğa hakaretleriyle öne çıkan Pim, belki de yıllardır \ar olan "gizti ırkçınğı'' su yüzüne çıkardı ve kamuoyu araştırmalannda inaruhnaz bir oy patlaması ile partisi neredeyse 1. partı oldu. Eğer yaşasaydı şimdi Hollanda'yı bir ırkçı parti yönetiyor olacaktı. Yabancılara hayatı dar eden "entegrasyon" tartışmalan ise gayet eğlenceli şekilde sürmekte. Ne hikmetse, buralarda bir yabancı ne kadar uzun yaşarsa uyum çabasrndan da o denli uzaklaşmakta. Yabancı kökenli bın ne kadar gayret ederse etsin, sürekli bir gerekçe ile uyum sağlayamadığı ^ ^ ^ ^ ^ ^ söylenmekte. Işın komik tarafi, bu hoşgörü toplumunda farklı fıkirlerin kabul görmemesı. Entegrasyon projeleri karşıtı bir görüşün anında Hollanda toplumu karşıtlığı ile suçlanması. Daha da komiği, entegrasyona getirilen ölçülerin Hollandalılara uygulandığında onlann bile kendi ülkelenne entegre olmadıklannrn ortaya çıkması. Geçen yıllarda Amsterdam Üniversitesi öğretün görevlilerinden biri, "Türklerm yüzde 50'si kriminaldir" gibi bir laf etti. Şimdilerde ise hâlâ süren bir konu, Türk kökenli milletvekillerinin Türk mafyası ile birlikte çahştıklan \AKIIPKARAHA.\ söylentileri. Gayet gelişmiş, bireyselliğin önde olduğu bir toplumda bu toptancı manhğım anlayabilmek mümkün değil. Oysa, başka bir araştırmaya göre; Hollanda'da borcuna sadık, bankadan aldığı krediyi aksarmadan ödeyenler ilk sırada Türkler, 2. sırada Hollandalılar, 3. sırada ise Faslılar. Türklerin içinde kriminallerin olduğu kesin ama buradan yola çıkarak bütün bir toplumu ya da yansını zan altında buakmak biraz garip. Avrupa daki sistemin bütün güzeUiğine rağmen nasıl yabancılann ve yabancı çocuklannın aleyhine işlediğini anlamak ise duyarh insanlar için zorolmasa gerek. Çocuklar. ilkokula başladıklannda düzenli olarak kontrol altında tutuluyor ve ileride üniversite okuyup okuyamayacağı bile öğretmenlerinin ilkokuldan beri yazdıklan raporlara göre kararlaştınhyor. Bu raporlarda art niyetler ya da önyargılar olduğunu hesaba katarsanız. sonucun ne kadar değiştiğini ve yabancı çocuklann Avrupa üniversitelerinde neden okuyamadıklannı daha iyi anlarsmız. Örneğin; Hollandalı öğretmenlerde yabancı çocuklannrn genetik olarak geri olduğuna dair bır önyargı olduğunu düşünün lütfen. Sonucu hemen kestirebilirsiniz. "Yok canım, Avrupah hiç böyle şey yapar mı" demeyin. Çocukluğumuzda bize anlatılan A\Tupa hikâyelerini hahrlatmayın. Bambaşka bir dünya Rıo de Janeıro'da edindığım ılgınç tecrübelerden sonra kendimi bambaşka bir ortamda buldum: Teksas'ta bir üniversite şehri olan College Station'da. Buraya gelmemin sebebi Te.xas A&M Üniversitesi nde üstün yetenekli çocuklann eğitımı alanında doktora yapmak. 1876'da kurulan Agncultural and Mechanical College of Texas'ın adı 1963 te kısaltılıp Texas A&M yapılmış. Teksas Tanm&Makine Üniversitesi ülkede tanm alanında birinci, makine mühendisliğinde ilk on arasında. ABD'nin en büyük on şehrinden üçü olan Houston, Austin ve San Antonio'ya 1.5 saat uzaklıkta. Her ne kadar Teksas'a gelme fikri beni başta biraz sıktıysa da eğitimin kalitesini düşünerek kendimi teselli ettim. Amerika'nın 2. en büyük kampusuna sahip okuldaki 50 bin öğrencinin hepsi de tipik Teksaslı (ve GAV. Bush gibi) olamazdı ya! Mutlaka ilginç tecriibeler edinecektim. Burası mezun olduğum üniversiteden çok farklı. Ohıo'dakı Oberlin College Amerika'mn en özgürlükçü okullanndan. ABD'de kadınlarla sıyahları kabul eden ilk üniversite (1833). Aynca ülkenin en eski konservatuvanna sahip: 189 Steinway pıyano var. İç savaşta güneyden kaçmak zorunda kalan siyah liderlen saklayıp koruyan ve Kanada'ya kaçıran Amenkahlar Oberlin College ile komşu kasabanın sakinleriymiş. Işte Oberlin'den sonra Texas A&M gerçekten farklı bir ortam. Kendini Amerika'nuı diğer eyaletlerinden (devletlerinden) bağımsız gören Teksas'ta sık sık "Teksas adeta kendi başuıa bir ülke!" lafını duymak olağan. Ülkenin ıkınci büyük eyaleti; nüfusu (2001 sayımına göre) 21 milyon 325 bin. Yüzölçümü 692,220 km kare; Türkiye'den biraz küçük. TEKSASBaşkenti Austin. Kaliforniya, New York, Boston, Washington gibi yerlerde doğup büyümüş olanlar Teksas'a _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ ^ geldiğinde kültür -^-^—^——^—^—~ şoku yaşıyorlar - aynı şey Teksaslılar oralara gittiğinde oluyor! tlginç bir tarihi var: 1960'lara kadar sadece erkeklere açık askeri bir üniversiteymiş; kadınlann kabul edilmesine de epey direnilmiş. Amerika'da hemen her üni\ ersitenin futbol takımının bir ponpon kızlar grubuna karşılık burada askeri bando var. Okuldaki askeri öğrenci programı Amerika'nın en kapsamlılanndan. Cinsiyet ve ırk aynmı gözetmeksizin isteyen katılabiliyor. burslardan yararlanılabiliyor. Her ne kadar askeri bir anlaşma imzalansa da illa orduda kalmak gerekmiyor. Kara, deniz, hava kuvvetleri veya deniz piyadelerine katılınıyor. Derslere askeri üniformayla, laboratuvarlara da komando üniformasıyla (ve dikkafimi çekti, gıcır gıcır parlanJmış siyah ayakkabılarla) katılmak mecburi. Son sınıf öğrencilerinin neredeyse dize varan kalın. kahverengi botlan var. Geçen gün önümde iki askeri öğrenci yürüyordu, üniformalanndaki farklar dikkatimi çekti; sormaya karar verdim. Gayet centilmence açıkladılar. Her cümlenin sonunda ">fa'm (Hanımefendi)" diyerek şaşırtıcı bir saygı gösteriyorlardı. Biri son sınıftaymış, diğeri ikinci sınıfta. Dikkatimi çekti, aralannda iki yaş olmasına rağmen "küçük" olan diğerine büyük saygıyla, "Sir" diye hitap ediyor, konuşmanın çoğunu son sınıfta olan yapıyordu. Türk olduğumu öğrenince heyecanlandılar. Ben tam aynlırken son sınıf ögrencisi, "Adnuzı sorabiür miyim" dedi. "Banş" admın daha çok erkekler arasında yaygın olduğunu belirtip anlamım söyledim. "Ben de Jim" dedi, tokalaştık. Kendinden alt sınıftaki askeri öğrenciler için "Sir" benim içinse sadece Jim idi. bgunersel2@ hotmaiLcom BARIŞ GffNERSEL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle