Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 AĞUSTOS 2003 PAZARTESİ
DİZİ
Vılâyetnâme de adı geçmeyen
postnişin Balım Sııltan 'ı, son
postnişinin tonınu Hiiseyin Hihrem
Ulusoy 'un meclisinde anıyonız...Sözbaldantatlı,
saza doyumolmuyor
Padişahın önü sıra dizilmiş yü-
rüyorlardı. Kabakkafalı,kay-
tan bıyıklıydılar. At kuyru-
ğunu andıran bir tutam saç bırakmış-
lardı tepelerinde. Bir el palada, öteki
hayalannda, davul zurna eşliğinde
ilerliyorlardı, iki adımda bir durup
arkalanna bakarak.
Civelek taburunun tüysüz oğlanla-
n geliyorsa yola devam, yoksa "İste-
mezük. yürümezük!" diyerek kazan
kaldınyor, kılıç üşürüp kelle kopan-
yorlardı. Ve pîrlerinin adını haykın-
yorlardı bir ağızdan:
Hacı Bektaş pîrimizdir yürütür
cansız duvarı
Orduya etti dualar himmetidirBi-
şümâr
Şanlıdır Yeniçerilerdaima şöhret
şiar
Pençelibayrağı bir de kara kazan
yadigâr.
Aşevi'nden çıkıp hemen yanında-
ki camiye gırdım. Girdım, çünkü Bek-
taşi öğretisine, ibadetleri namaz de-
ğil cem olan Alevilerin inancına ay-
kın birkonumdaydı. 1826'da Yeniçe-
ri Ocağı'nı topa tutup kapattıktan son-
ra buraya bir Nakşibendi Şeyhi ata-
yan ILMahmuttarafından yapünlmış-
tı.
Hünkâr'ın tekkeslnde
Duvarda "Diyanet tşlerT imzaJı bir
duyuru asılıydı. Hayretle okudum:
Islam dinıne göre yatırlarda
1. Adakadanmaz
2. Kurban kesilmez
3. Mum yakılmaz
4. Bez-çaput bağianmaz
5. Kâğıt para yapıştınlmaz
6. Eğilerek ve emekJeyerek girilmez
7. Taş atılmaz
8. Yenilecek şeyler bırakılmaz
9. El yüz sürülmez
10. Türbe ve yatırlardan medet-şi-
fa umulmaz
11. Türbe ve yatırlann etrafında
dönülmez
12. Türbelerin içinde yatılmaz
Gelgelelim, Dinayet Işleri Başkan-
lığı'nca dayatılan bu on iki emrin tam
tersini yapıyordu halkımız. Evet, adak
adıyor, kurban kesiyor, mum yakı-
yor, ağaçlara bez-çaput bağlıyor, tür-
benin eşiğine el yüz sürüp erenlerin
sandukalannın çe\Tesinde emekleye-
rek dönüyordu.
Şifa uman hastalar, avluda ekmek
dilenen yoksullar, sakatlarla çulsuz-
lar da vardı aralannda. Bozguna uğ-
ramış bir ordunun askerlen gibiydi-
ler; öyle yorgun, umarsız, kör ve to-
pal, bir başlanna.
Onlardan başka neler mi gördüm
Hünkâr'ın tekkesinde?
Re\Tiaklı, serin bir avludan girilen
türbede Hacı Bektaş'ınki başta ol-
mak üzere şeyh ve müridlerin yeşil ku-
maş kaplı sandukalannı, camekân
içinde sergilenen şamdanlan, çerağ-
larla tırnak işi kilimleri, çevreleri,
âlem ve tespüılen, güllaptanlarla her
biri pabuç büyüklüğündeki keşkül-
leri, enfıye kutulannı, kaşağılan, kam-
beriyeleri, teslim taşlannı, pelenlde-
ri, cilbendJeri, ne işe yaradıklan meç-
hul neşterleri.
Ve Hünkâr'ın üstüne binip Kızılır-
mak'ı geçtiği, Mekke'ye Medine'ye
uçtuğu, hatta yedi kat arşa yükselip
Peygamber Efendimizle buluşruğu
seccadeleri. tnsan yüzü sûretinde "Ya
Allah, Muhammed AB" yazan fildi-
şi levhalar, tuğra biçiminde tasnif edil-
miş
tt
Ya Hazreti Bektaş YeH"ler de
vardı bir köşede.
A$kın İki gözü iki çesme...
Sonra Hünkâr'ın, başında elifî taç
sırtında hırka, bir eliyle aslan ötekiy-
le ceylan okşar tasvirleri. Tarikata gir-
me, ikrar verme, nasip alma ve cem
törenlerinin yapıldığı "Meydan
EvPnin döşemesine serilmiş on iki ma-
kampostu ahşap döşemeyi boydan bo-
ya kaplamıştı. Duvarlarda "aşk"ın iki
gözü iki çeşmeydi. Hazret-i Ali'nin
Kûfi yazısıyla dağlayarak bir ceylan
derisine yazdığı söylenen "SecdeSu-
resTnden bir ayet kıvnla büküle dö-
nüyordu.
Ali bir camaltı resmınde devenin
yulanru tutmuş kendi cenazesini kal-
dınyordu. Tabutun içindeki de Ali,
deveyi güden de. Bir boz atın üstün-
de gelip kendi ölüsünü yıkayan Hacı
Bektaş'ı anımsadım. Avlunun Batam
Sultan türbesinin girişinde, Anadolu
kadaryaşlı, gövdesi kağşamış birka-
radut vardı.
Horasan erenlerinden birinin ateş-
ten alıp Rûm ülkesine doğru ftrlattı-
ğı bir yanar odundan türeyen bu ağa-
W Düzce, Ankara, Sıvas, Urfa'nın tek Alevi köyü olan
Kısas'tan gelen konuklann arasındayız. Yeterince kadın
olmadığı için cem yapılarruyor, ama saz ve keman eşliğinde
söylenen, bugüne dek hiç duymadığım, hepsi birbirinden
güzel nefeslerin akışına bırakıyorum kendimi...
# Yanı başımda saz çalan ozanla birlikte Orta Asya
bozkırlanndan Anadolu'ya doğru bir akışın, isyanlann,
kınmlann, ille de aşklann serüvenlerini haykrnyorlar. Dünya
bir hızlı akış şimdi, bir uzun haykınş. Hacı Bektaş'a giden
yollar bir değil ki! Binbir yolu var Hakk'a ermenin.
cın, Konya'daki EmirCem Sultan ha-
lifesi Hak Ahmet tarafindan getirilip
buraya dikildığini yazıyordu Vllâyet-
nâme.
Havada kan kokusu
Balım Sultan'dan ise hiç söz etmi-
yordu. Bektaşi tarikatının gerçek ku-
rucusunun II. Beyazıt devrinde Dime-
toka'dan Hacı Bektaş "a postnişin ola-
rak atanan Balım Sultan olduğunu,
Mevleviliğin kurailannı nasıl Mev-
lâna'nın oğlu Sultan Veled koymuş-
sa, Bektaşi erkârunı da Hünkâr'ın de-
ğil, Rumeli "den getirilen Balım Sul-
tan'ın sistemleştirdiğini başka kay-
naklardan öğrenecektim.
Karadut'un gölgesinde dinleneme-
den aynldım tekkeden. Çilehane'ye
vardığımızda gün batıyordu. Halk
orada da toplanmış, mutfakta kurban
kesiyor, et kaynatıyor, çevredeki çam-
lara çaput bağlayıp adak adıyordu.
Kan kokusu vardı havada. Az ilerde-
ki kayanın mağarasında erbain çıka-
Hacı Bektaş'a
gicfen
diyordu Hacı Bektaş.
Bu nedenle karşı mağarada halve-
te girmiş, kendi içinde uzun ve me-
şakkatlibiryolculuğaçıkmıştı. Mek-
ke'ye gitmeye gerek duymadan ma-
ğaranın bulunduğu tepeye Arafat, ya-
nındaki kaynaktan akan çeşmenin su-
yuna zemzem demişti.
Aşağıda bozkır göz alabildiğine
uzanıyordu. Hünkâr'ın coğrafyasını
keşfetmek için çıktığım bu yolculu-
ğu ben de onun gibi içımde sürdür-
meye kara verdim. Ve Çadırkent'te çı-
ralaryanarken, Suluca Karahöyük'te
gün akşam oldu.
Balım Sultan sohbetinde
Ilçe Beledıyesi'nce düzenlenen fes-
rival olanca yoğunluğu, coşkusu, ka-
labalığı ve her türlü kasetten incık
boncuğa, Hazreti Ali'nin resimlerin-
den Hacı Bektaş tişortlerine, binbir he-
diyelik eşyanın satıldığı sergileriyle
devam ede dursun. resmi programı
izlemekten vazgeçiyoruz.
Alevı-Bektaşı kültürünün bugün
gerçekten yaşayan "authentkjue" (sa-
hih) yönü ilgilendıriyor bizi, günbo-
rafta atırun üzerinden bakıyor. Ka-
rarh ve kendinden emin.
Elifi tacı andıran bir kalpak geçir-
miş başına, gözleri dalgın. Sanki göz-
lerine eski cem'lerin, semah'lann,
"Hû" çekilen zikirlerin yorgunluğu
sinmiş. Altta Mustafa Kemal'in "Çe-
lebiEfendi Hazreöerine'' diyerek im-
zaladığı kalpaklı bir fotoğrafi asılı.
Şeyhle laik Türkiye Cumhuriye-
ti'nin kurucusu aynı duvarda halvet
olmuşlar. Yazı devriminden sonra il-
çe halkına Latin alfabesini, Fransız-
ca da bilen Cemafeddin Efendi öğret-
miş. Hüseyin Bey'in yüksek tavanlı,
geniş sofasında, babasının yaptığı
yağhboya tablolann altındaki kolruk-
lara oturuyoruz.
Yurdun dört bir yanından, Düz-
ce'den Ankara'dan, Sıvas'tan, Ur-
fa'nın tek AJevı Köyü Kısas'dan ge-
len konuklann arasındayız. Yeterin-
ce kadın olmadığı için, cem yapıla-
mıyor, ama saz ve keman eşliğinde
söylenen, bugüne dek hiç duymadı-
ğım, hepsi birbirinden güzel nefesle-
rin akışına bırakıyorum kendimi.
Gözlerimi kapatınca, başlanna sa-
nlı kırmızı kuşaklarda "Ya AB!" ya-
Nedim GURSEL
inadolu tasavvufdüşüncesinde herşey döniip
dolaşıp "benlik" kavramına, bugünün diliylesöylersek
"ego "nun aşılmasına geliyor. Kendi varlığından geçip
biryüce varlıkta erimek, adına ister Tann isterDost
deyin, ne derseniz deyin, yoklukta var olabilmek
"Vahdet-i Vücud"un özü, sanıyorum, bu "benlik
dağları "nın aşılmasında gerçek anlamını buluyor.
ran (kırk gün çile dolduran) Hacı Bek-
taş'ın bir yumrukta açtığı deliğin önü
kalabalıktı. însanlar oraya da mum
dikiyor, mağaranın girişinde secde
edip toprağı öpüyorlardı.
Aşağıda, yamaç boydan boya çadır-
larla doluydu. Derken Çadirkent'in
meydanında aşure dağıtıldığı haberi
geldi. Sinan oraya doğru yöneldi, ben-
se biri diz çökrnüş saz çalan, öteki
sapını sımsıkı ka\Tadığı sazıyla ayak-
ta durmuş bozkın salamlayan iki halk
ozamnın heykelinin önünde durdum.
Kaidenin yanındaki mermere Sı-
vas'ta yakılan otuz üç aydınımızın
adlan kazınmışh. Çoğu dostum, ba-
zılan uzaktan tanıdığım, değer verdi-
ğim insanlardı.
Hareret nardadır, sacda değiidir
Keramet hırkada,taçdadeğiidir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs'de, Mekke'de, Hac'da
değiidir.
yu kapalı salonlarda yapılan paneller,
gösteriler, dinletiler değıl. Ve kadim
dostum, Alevi Deraekleri Genel Baş-
kanı Attila Erden sayesinde Hüseyin
Hürrem Uhısoy"un evine konuk olu-
yoruz.
Hüseyin Bey, Hacı Bektaş soyun-
dan geldiğine inanılan eski ve köklü
bir aileden. Dedesi AhmetCelaleddin
ÇeJebi son postnişin, yanı Hacı Bek-
taş Veli'den günümüze uzanan tarikat
zincirinin son halkasıymış.
Sıvas Kongresi dönüşü Mustafa
KemaJı evinde konuk etmiş, Kurtu-
luş Savaşf nda kullanılmak üzere tüm
servetini Kemal Paşa'nın emirlerine
sunmuş. Mustafa Kemal'in başkan-
lığında toplanan Birinci Meclis'te
başkan yardımcıhğında bulunmuş.
Atatürk'ten şeyhe imzalı
fotoğraf
Ahşap dolaplan bir Ermeni ustanın
elinden çıktığı ilk bakışta belli olan
konuk odasının dmanndakı fotoğ-
zan erkekli kadınlı birtopluluğun hal-
ka olup semah döndükJenni görür gi-
bi oluyorum. Ve Şeyh Ahmet Cema-
leddin Çelebi 'nin özel ozanı Stûa Ba-
ba'nın dizelen yankılanıyor kulakla-
nmda:
Fehmeyleyip ilm-i zâtın seçene
Ârif meydanında üstat dediler
Benlik dağlarım delip geçene
Aferin o ere Ferhat dediler,
Benlik dağlarımn asılması
Anadolu tasavvufdüşüncesinde her
şey dönüp dolaşıp "benHk" kavramı-
na, bugünün diliyle söylersek "ego"
nun aşılmasına geliyor. Kendi varlı-
ğından geçip bir yüce varlıkta eri-
mek, adına ister Tann ister Dost de-
yin, ne derseniz deyin, yoklukta var
olabilmek. "Vahdet-i Vücud"un özü,
sanıyorum, bu "benlik dağlan"nın
aşılmasında gerçek anlamını buluyor.
Ne diyordu Yiuıus Emre,
"Bana bendedemen bendedeğilem
Bir ben vardırbende benden içeri"
mi diyordu, yoksa Ferhat'ın külün-
gü müydü dağlan delip hasta ve yok-
sul Arzen halkını suya kavıışturan?
tlle de Yunus'la Nâzım arasında bir
seçim yapmak gerekmiyor. Her ikisi
de külrürümüzün bir parçası.. ne bi-
rinden ne de ötekinden vazgeçebili-
riz. Ferhat, Yunus'un şiırlennde "âb-
ı haj'at" akıtmak için delecek dağla-
n, benliğinden geçmek için külüngü-
nü savuracak, Nâzım sa Ferhat Üe Şi-
rin'de yazdığı gıbi hallcın dertlerine
çare bulmak, hastalan iyileşûimek, ya-
raJan sarmak için.
Diyeceğim, Âşık Sıtkı Baba'nın
nefeslerini dinieyerek "dem" alıyo-
ruz:
Abdallarla semah dönmek
Bektaşi erkânını son postnişin de-
desinden devralıp sürdüren Hüseyin
Hürrem Ulusoy'un meclisinde
"denrieniyoruz. "Dohı'larsakininde-
netiminde "âşk-ı muhabbet" adına
kaldınlıyor.
Bir Bektaşi nefesınde söylendiği
gibi "İçriğimiz doluysa, daldığımız
umman". Sonra Hacı Bektaş Veli 'nin
menkıbelerine, Aleviliğe, Muham-
med Alı aşkına. oradan güncel so-
runlara uzanan bir sohbete dalıyoruz.
Sadık birAtlas okuru Hüse>in Bey,
bir doğa hayranı. Ankara'da Türkçe
öğretmenliği yapıyor. "Babm Sultan
SohbetT adı \erilen buluşmamızda söz
baldan tatlı, saza doyum olmuyor.
Yanımda bağdaş kurup oturmuş
ozanın her sözünde bir "hikmet" var
çünkü..Saza her vuruşunda sankı Ho-
rasan erenleri tüm abdallanyla ayak-
lanmış geliyorlar. Hep birden semah
dönüyorlar derken. Başta pîrlerin pî-
ri Hoca Ahmet Yesevı. onun Rûm'a
gönderdıği halifesi isyankâr Baba İl-
yas, onun halifesi, "katına her gün
yedi denizle sekiz ırmak uğrayan"
Hünkâr Hacı Bektaş Veli, onun hali-
fesi Taptuk Emre. Taptuk'un mani-
sini "^ardığıilleresaçan" Yunus Em-
re, işte dağlan \-ürüten Abdal Musa,
onunhahfesı KaygusuzAbdal, üvey-
si deniş Şemw Tebria \ e gönül yol-
daşı >Ie\1âna da gınyor semaha, kan-
h Sıvas ta asılan Pir Sultan Abdal'la
daha niceleri de.
Yanı başımda saz çalan ozanla bir-
likte Orta Asya bozkırlanndan Ana-
dolu'ya doğru bir akışın, isyanlann,
kınmlann, ille de aşklann, o güzel
aşklarla âşıklann serih enlerini hay-
kınyorlar. Dünya bir hızlı akış şim-
di, bir uzun haykınş. İşte böyle, Hacı
Bektaş'a giden yollar bir değil ki!
Binbir volu var Hakk"a ermenin.
BITTI
GÖRÜŞ
TURKKAYA ATAOV
ABD İmpanatopluğu:
Acil Önlem
Uluslararasıilişkilerbiryalandenizindeyüzüyor.
Gerçek ve propaganda tersyüz. özgürlükler çiğ-
nenirken sanki korunuyormuş gibi bir hava ege-
men. Sağlık ve eğitim gibi yaşamsal alanlardan çe-
kilen paralar, Amerikan halkının gözü önünde, as-
keri-endüstri kompleksine ve polis devleti harca-
malanna aktanlıyor. ABD yurttaşları topluluğu, bu
görünümüyle, birdemokrasiyi değil, bir "muzcum-
huriyeti"ri\ akla getiriyor. 1860'ların ABD Başkanı,
daha o yıllarda böyle bir tehlikeye işaret etmişti.
Dış ülkeler de aynı güçlerin sömürüsüne ardına
dek açılırken, yüz milyonlarca insan fukaralığa ve
çaresizliğe itiliyor. Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Or-
tadoğu'dan Orta Asya'ya, Çin sınınna vanncaya
kadar hızla ve peşpeşe kurulan ABD "protektora-
ları" sanki uluslararası toplumun inayetiyle oluş-
turuluyor. Kukla yeni yönetimler dışardan kabul
ettirilirken, BM, Amerika'nın eylemlerine, bazen
hemen bazen de biraz geç onay veriyor. öyle ki,
kendine demokrasi diyen üikelerde bile kimlerin ik-
tidara geleceği Amerika'nın hem iç hem dış gün-
demindedir. Clinton'a uzun yıllar başdanışmanlık
yapmış olan D. Morris'in anı kitabında belirttiği gi-
bi, örneğin Israil, Rusya ya da Bosna'daki seçim-
lerde ABD adaylannın kazanması için oralara uz-
man ekiplerini yollar. Israil'e D. Schoen'ü, Rusya'ya
D. Dresner'i, Bosna'ya D. Holbrooke u gönder-
miştir. Bu tür işlemler BM'yi bile "muz cumhuri-
yetleri" konumuna sokar.
Bu durumda; Amerikan halkının da insanlığın
da geleceği tehdit altındadır. Bu tehlikeyi bazı ya-
zar ve aydınlann görmeleri yeterli değil. önemli olan
geniş tabanlı, birbiriyle bağlantılı yığınsal halk akım-
landır. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret örgü-
tü (WT0) ve BM gibi kuruluşlarda "reform" iste-
mek de yetersiz. Böyle değişiklikler küresel tekel-
ci sermayenin işleyişinde farklılık yaratmaz. Bilmek
gerekir ki, büyük tenlikelere gebe bugünkü düzen
böylesine "kozmetik reformlar"dan yanadır. San-
ki ileri götürücü değişiklikleri beraberinde getiriyor-
muş gibi aldatıcı bir etki yapar. ABD propaganda-
sının başansı için bu kadan gereklidir de. ABD
içinde ve dışarda tekelci sermayenin emrinde ve
sık sık totaliter yönetimler kurulurken "özgürlük
ve demokrasi" yanılgısını ayakta tutabilmenin ge-
reği de budur.
Hatta, yönetim "kendi muhalefetini" bile yara-
tır. Bazı okumuş, profesör, sendikacı, politikacı ve
para babalannın böyle bir "muhalefete" çekilme-
lerinın nedeni de aynı. Hem "demokrasi" havası
vermek hem de aydını halk yığınlanndan kopar-
mak. Temel amaç, Amerikan imparatoriuğuna kar-
şı geniş bir halk akımının gelişip büyümesini en-
gellemektir.
öte yandan, yapılması gereken toplumlar için-
de ve dünyada anlamlı değişikliğe yol açacak ye-
ni birdenge kurmaktır. Bunun için "serbestpaza-
nn görünmeyen eli" diye tanımlanan ama aslında
ezici yumruğu olan özelleştirme ile onun koruyu-
cusu (Amerikan) askerileşmesine dur demek ge-
rekir. Çokuluslu şirketlerve bankalar diktatörtüğü-
ne son vermenin ikiz kardeşi (halklar için vazge-
çilmez olan) kamu topraklan, okul ve hastane gi-
bi devlet kurumlan, su ve elektrik benzeri hizmet-
lerinin yok edilmesıni engellemektir.
Ama bunlann hiçbiri kozmetik rötuşlu bir neoli-
beralizmle olamaz. Ya neyle olur? Amerikan im-
paratorluğu ile onun protektoralanndaki kukla yö-
netimlerini silahlanndan arındırma, mevcut sendi-
ka, küçük esnaf, sıvil toplum ve güvenlik kuruluş-
larını önce "demokratikleştirme"', bununla birlik-
te, işçi, köylü, çiftçi, bağımsız ve küçük üretici,
meslek erbabı, memur, aydın, öğrenci ve sanatçı-
ları geniş tabanlı ve birbiriyle bağlantılı biçimde
örgütleyip tekelci sermaye, ırkçıhk, aynmcılık ve sa-
vaş emrinde küreselleşmeye karşı olduğu denli
gerçek özgüriüklerden yana, banşçı ve çevreci bir
mücadelede birieştirmektir. Acil önlem budur.
EROL MANİSALI
AVRUPA
KtSKAONOA
KIBRIS
Amıpa KBkacmda
Kıtmskitaiı,
Kıbrıs
uyuşmazhğının
ıçıne surûklendiğı
çıkmazı,
bugune kadar
ya^ılamayan ve
özellıkle de
gızlenmeye
çalışılan yonlen ile
ele alarak, Kıbns ve
Türkıye-Batı
lışkılerı konusuna
yenı bir soluk
getınyor.
DEMN
fHr/KAel
ANKARA 31. İCRA
MÜDLTILÜĞÜ'NDEN İLANEN
TEBLİGAT
DosyaNo: 2002 3412
Alacaklı: Bayamlıoğlu Day. Tük Mal. Paz. Ltd.
Şti.
Vekili Av. Aytekin Bişkin
Borçlu: Yaşar Avadan
Uzgemıciler Sk. Denız Apt. No: 2116 Cebe-
ci Ankara
Borç mıktan. 740.000.000.-TL. faizsız ve mas-
rafsız.
Yukanda yazıh borcu ış bu ödeme emrinin gaze-
te ile neşir tanhınden ıtıbaren kanuni süre olan 10
güne 15 gün ılavesı ıle 25 gün ıçtnde ödemeniz. ta-
kibin dayanagı senet kambıyo senedi nıtehğine ha-
ız değılse kanuni süre olan 5 güne 15 gün ılavesi
ıle 20 gün içinde merciye şıkâyet etmenız, takip
dayanagı senet altındaki ımza size aıt değılse yine
bu 20 gün içinde açık bir dilekçe ile yine merciye
bıldirmenız aksı takdırde ıcra takıbındekı kambiyo
senedi altındaki ımzanın sızden sadır sayılacağı,
ımzanızı haksız yere ınkar edersenız alacağın yüz-
de 40 rusbetınde para cezası ıle mahkûm edıleceği-
nız, borçlu olmadığınız ve borcu ıtfa veya ımhal
edıldiğı veya alacağın zaman aşımına uğradığı hak-
kında itirazınız var ıse bunu sebeplen ıle birlikte
20 gün içinde bir dilekçe ıle tetkık mercıine bildi-
rerek mercıden ıtırazınızın kabulüne dair bır karar
getırmediğıniz takdırde cebn ıcraya devam oluna-
cağı, ıtıraz kabul edılmedığı ve borç ödenmedıği
takdırde 25 gün içinde 1İK nun 74 madde gereğin-
ce mal beyanında bulunmanız, mal beyanında bu-
lunmaz ve hakıkate aj'kın beyanda bulunursanız
hapisle cezalandınlacaâınız ılanen teblığ olunur.
26.11.2002 Basın^ 39843