05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4TEMMUZ 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ U J_j J_ U J \ kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 A Yaz sıcağında serin salonlarda erotizm: Kara Melek ve Seksten Daha Güzel yikdeniz'denAvustralya'yaInsanın kanını kaynatan sı;ak yaz günlerinin bas- trmasıyla bırlikte eskiden ö ü mevsim denen tem- mız-ağustos dönemınde, brtakım düzeylı-düzeysiz erotik filmlenn gösterime gir- rresi yıllardan ben kaçınılmazdır bizim pıyasada. Nıtekim bugün başlayan "Senso'45-Kara Me- lek" (Italya. 2001) ve "Better tban Sex - Seksten Daha Gü- zel" (Avustralya, 2000)bupıya- saanlayışının örneği. pek de ye- ni sayılmayacak iki film. Senso'nun pornosu •'Kara Melek" adıyla gösteri- len Senso'45. yaklaşık yanm yûzyıl kadar önce ülkemızde "Günahkâr Gönüller" adıyla gcstenlmış, Alida Valli-Farley Granger çıftınin başrollerini üs:lendiği, Verdi müzığıyle des- teili, Visconti başyapıtı, ünlü opera-film'ın (Senso, 1954), erotik sınemanın namlı yönet- meni Tinto Brass eliyle yapıl- mış, çok serbest yeniden çevn- mi Bellochio, Bertolucci. Tavi- ani'lerle birlikte mesleğe başla- yan, Italyan sinemasının 1960'lardakı genç yönetmenler kuşağından, 1933 doğumlu Brass, daha işin başında kulvar değiştirip tabulann üstüne gide- cegi erotizm alanına dümen kır- dı. "Salon Kitty" (1976) ve "Caligula" (1980) adlı ıki tarih- sel porno filmle büyük ticari ba- şan kazanmasuıın ardından aynı türdekı "Miranda", "Anah- tar", "Kapris", "Budapeşte Ban" gibı tüm 1980'lere yayılan filmleriyle küpünü dolduran Brass, Italyan usulü erotizmin maestrosu olarak tanındı tüm dünyada. Estetize edilmiş erotik teşhirciliğin bu Fellini'nin karşıt kutbunu oluşturan bezirgân usta- sı için haz-zevk ile her zaman eşanlamk seks, özgürlüğün anahtandır, günah değil sevap- tır... Lakabı Slnyor Popo Feministlerce kadın düş- manı ilan edılen. keşfedip oynattığı Serena Grandi, Francesca Dellera, Debo- rah Capriogli, vb. gibi Ak- denızlı dolgun dilberleri üne kavuşturan Brass'ın kımi ta- kıntılarını yinelediği, açık saçık sahnelerle tıka basa dolu filmleri öteden ben Katolik çevrelerin, tutucu- ların, sansür kurullarının tepkisini çekti. Soft por- no'nun sınırlannı zorlayan "Paprika", "Bütün Ka- dınlar Bunu Yapar", "Göz Zevki", "Yumuşak Et", "Lola", gıbi son dö- nem filmleri, 199O'Iı yıllar boyunca nerdeyse her yaz karşımıza çıktı peş peşe. Geçen yıldan kalma "Ka- ra Melek" ıse Ennio Mor- ricone imzalı müzığine, Vene- dik fonunu iyi değerlendiren gö- rüntülerine karşın, artık 70'inde- ki yorgun üstadın irtifa kaybedi- şini örnekleyen ticari ve ucuz ta- rafından alelacele tezgâhlanmış, demode bir porno. Faşizmin suyunun ısmdığı Mussolini îtalyası'nda, savaşın pek ilişmediği yıne de işbirlikçı- lerle direnişçılerin çatıştığı. gon- dol-zevk-sefahat lımanı Vene- dik"te, 1945 bahannda, varlıkh. kudretli bir film yapımcısının kansı Livia'yla (Anna Galiena) kadm avcısı, kumarbaz, dejene- re genç Nazi teğmeni Helmut (Gabriel Garko) arasındaki rut- kulu aşkı, on dakıkada bir yine- lenen ve hard porno'yu aratma- yan pozisyonlann uygulandığı sevişme sahneleriyle aktaran Brass'ın Kara Melek'ıyle Vis- conti klasiğı Senso'nun benzer- liği, sadece aynı kaynaktan (Ca- millo Boito'nun öyküsünden) uyarlanmış olmalan. Brass'ın o klişe erotik fantezi- lerinin yinelendiğı, çılgın seks partilerinden geçilmeyen, baya- ğılığın paçalardan aktığı "Kara Melek" ancak türün meraklısı ıçin. Her derde deva seks Jonathan Teplitzky'nin yazıp yönettiği, Avustralya yapımı "Seksten Daha Güzel" ise în- gılız bir doğa fotoğrafçı- sıyla (Banka'dan tanıdık David Wenham) stılist- terzi bir genç kadının (Su- sie Porter) tesadüfi bir gecelik seksle başlayıp aşka dönüşen 3 gününü. buluştan yoksun ama rahatça izlenen. mo- dern bir romantik komedı havasında nakleden. gü- nümüzden bir ilişkiyı perdeye taşıyor. Vasat bir llfc fllm Beylik bır tema üs- tüne bıldik klışelerle sa- np sarmalanarak kotanl- mış, esprili, eğlenceli an- cak sonuçta pek de özgün sayılamayacak bır 'ilk film'. Kahramanlannın ayak- Iannı yerden kesen bır gecelik sevışmeyı ızleyen 2 günde şehvetin gırdap- lanndan aşkın yoğunluğu- na sıçrayan bu ilişkının duy- gusal ve cınsel aşamalannı eksen alan "Seksten Daha GüzeF'den geriye kalan, si- nematografik öneminden çok sevgılisini kız arka- daşlanndan kıskanan, 30'lu yaşlann eşiğın- deki Avustralyalı terzı Cynthıa'yı oynayan Susie Porter'ın bütün bedeninı kaplayan çillen oluyor. Alida Valli'nin gölgesibile olamayan Anna Galiena'nın tatminsiz Livia rolünde sönük kaldığı 'Kara Melek 'te Nazi subayı Helmut'u da Gabriel Garko oynuyor. Aborijinlerin 'çalınmış kuşağı 'na adanmış bir günah çıkarma filmi Özgürlüğe adım adım iki bin km...Uzun yıllar öncesinde, gençliğimizi çaktırma- dan etkilemış VValkabout Sonsuz Çöl (Nicolas Roeg, 1971) filmıyle varlıklanndan haberdar olduğumuz Avustralya'nın yerli halkı Aborıjin- lere karşı, yüzyıl başından 1970'lere kadar be- yazlarca yürütülmüş, ınsanlık ayıbı ırkçı uygu- lamayı gözler önüne seren Çit'i yeni gördüm, bir hafta gecikmeyle. 1931 'deki gerçek bir yaşam öyküsune dayanan Çit, beyaz bir erkek tarafından hamile bırakıl- Rabbit-Proof Fence / Yönetmen: Phillip Noyce / Senaryo: Christine Olsen / Kamera: Chris Doyle / Müzik: Peter Gabriel/Oyuncular: Everlyn Sampi, La- ura Monaghan, Tianna Sans bury, David Gulpilil, Kenneth Branagh / Avustralya 2002 (WB) mış annelerinden kopanlıp alınan, öz dıllerinden men edilerek itaatkâr bırer Hıristıyan ve hızmet- çi olarak yetiştınleceklen bir kampa gönderilen 3 küçük kızın ınanılmaz kaçışını aktanyor. Peş- lenndeki deneyimli iz sürücü de onlar gıbi bir Aborijin. (Walkaboufun unutulmaz marsık oğ- lanı David Gulpilil ı bu rolde, bugünkü haliyle tanıyabılmek zor.) Baştan ayağa direnç timsalı kızlann başını çeken, 14 yaşındaki ka\Tuk, sus- kun, onurlu Molly'yle (Everlyn Sampi) küçük kız kardeşi Daisy (Tianna Sansbury) ve kuzen- leri Gracıe'nin (Laura Monaghan), tavşanlann ekıli alanlara zarar vermemesı ıçın dıkilmiş. ül- keyi boydan boya kat eden çit boyunca, evlerine dönmek amacıyla dağ, tepe. çöl demeden, kilo- metrelerce taban teptıkleri uzun yürüyüşü belge- sel yaluılığında hikâye eden film. seyirciyi yü- reğinden yakalıyor, en beylik deyişle. Noyce. kedl olalı bir fare tutmuş! Manltiewicz'in 1958 yapımından daha iyi ol- duğu belirrilen, G. Greene uyarlaması Sakin Amerikalı'sı halen göstenlen, Dead Calm. Blınd Fury gibı serüven filmlennden Hollywo- od'a. Patriot Games gıbi üstün yapımlara trans- ferolan, Yenı Zelanda asıllı yönetmen Noyce'un çeyrek yüzyıllık kariyerinde, insancıl özü. yalın anlatımı, Peter Gabriel imzalı müziğı ve küçük oyunculanyla şimdıye dek seyrettiğimız en iyi işi bu film. Yerlilere özgürlük verme iddiasın- daki, oysa ırk aynmcısı yetkılıyi. yanı hıkâye- nin öcüsünü Kenneth Branagh'ın oynadığı fil- min finalinde günümuzdeki yaşlı halini de gör- düğümüz Molly'nın anılannı yazan kızı Doris Pilkington Garimara'nın kitabından uyarlan- mış Çit'i kaçırmamalı. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Sinemada psikiyatrinin yeriSinema, ruh hastalıklarını pek çok kez beyazperdeye getirmiştir. Akılda kalan yapımlardan "Psycho". dehşet uyandıran gerilimi ıle olumsuz etki ya- panlar arasında sayılır. Eski filmlerde- ki "delilik" imgesi, gizlı odalardan gelen çığlıklarla insanlarda dehşet uyandınrken yanlış bir önyargıyı da güçlendinyordu. "Ruh sağlığındaki bozulmalar, in- sanları felaketlere sürükler, cinayet- lere, intiharlara neden olur" biçimın- deki bu önyargı olumsuz örneklerle pe- kiştirılırdi. Bu tutumun son yıllarda de- ğiştığıni, bırçok fılmde ruhsal sorunla- nn daha nesnel, daha bilimsel temelde ele ahndığını görüyoruz ki bu da sine- manın işlevinın daha iyi anlaşıldığını gösteriyor. Film yapımlannın bu olay- lan ele alışında konu uzmanlannın da- nışmanlığının çok olumlu bir yanı ol- duğu anlaşılmaktadır. Elbette filmlerde yer\erilen "ruhsal bozukluktemala- rının" da eleştinlecek yanlan vardır a- ma ejkılennin insanlar üzerinde önyar- gı oluşturmayacak türden olması önem- li sayılmalıdır. "Psikiyatri ve Sinema", Glen O. Gabbard (psikiyatri profesörü. tıp dok- toru) ile Krin Gabbard (felsefe dok- toru) tarafından yazılmış önemli bir araştırma (Okuyan Us Yayını, 2001) Bu çalışmalar, sinemanın yaşanan olay- lara bakışında bilimsel alanın katkıla- nnı daha somut olarak ortaya koyacak- tır. Şızofrenik dünyayı anlatmada özel bır yen olan "Akıl Ojnınlan" bu ko- nuda önemli bır örnek. Ron Howard yapımı bu fılmde Russel Crow da bü- yük bir oyunculuk örneği veriyordu. Bu film, şızofreni konusundaki önyargıla- ra karşı çok olumlu bir yaptm olarak dıkkat çekiyor. "Komplo Teorisi", paranoya ile il- gili da\Tanışlan ortaya koymada başa- nlı bir yapım. "Oğul Odası", bir oğulun kaybın- dan sonra aılenin içine girdiğı "dep- resyon" konuşunda çok aydınlatıcı bır film. Nanni Moretti, hem yönetıp hem oynadığı fılmde, oğlunu kaybeden kli- nik psikolog rolü ile çok önemli ve doğ- ru mesajlar veriyordu. Michael Hanekenın "Piyanisf'in- de Isabelle Huppert tarafından can- landınlan "parafilik piyano öğretme- ni", cinsel sapma ıçındekı bır kadının başanlı kompozisyonu ıdi. Ins, Alzheımer hastalığına yakalanan Iris Murdoch ıçin yapılmış bır tören- sel film. Bu da organik beyın hastalık- lanndan bınni anlatıyordu. Elling, çok başanlı bır "kaygı bo- zukluğu" olgusunu aktanyordu. Ruh sağlığı bozuk ikı kişınin artık rehabilı- te olarak kentte kalabileceklen aşama- ya ılişkin film, son derece insancıl bır yapım. Ne yazık kı çok ilgi görmedı. Ama sinema artık "saldırgan deli- lik" gösterilerini aşmış, ruhsal bozuk- luklar alanında daha objektıf, sömürü- den uzak yapımlarla alana hızmet eder duruma gelmıştir. Bunu hem sanatın hem de bilımın başansı saymalıyı». 'Akıl Oyunlan', şizofreni konusundaki önyargılara karşı çok olumlu bir yapım olarak dikkat çekiyor. KEDt GOZU VECDİ SAYAR Dünden Bugüne önceki gün, Sıvas katliamının yıldönümü idi. Ga- zete köşelerınde, mezar başlarında, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde yakılan aydınlarımızı andık. Acıyla, hasretle, bilenen direncimizle... PEN Yazarlar Derneği'nde bir araya gelen şaırler, katli- amdayitirdikleri dostlarının şiırlerini okudular. Dün gece de, Açıkhava Tiyatrosu'ndaydık. Fazıl Say'ın Metin Altok için besteledigi oratoryoyu dinlemek içın. Sanata yönelen şiddete karşı en güçlü silah elbette ki sanattı. Gücünü halktan alan ve rıalka vermeyı başarabılen sanat... Ne değışti dünden bugüne? özgür düşünceye tahammülsüzlüğün doruk noktasını simgeleyen Sıvas katliamının acısı yüreklerımizde taptaze du- rurken, toplumsal şıddet yeni yeni örneklerle kar- şımıza çıkıyor. Siyasi düşünceleri nedeniyle polis- ler tarafından kaçınlan ve tecavüze uğrayan Gül- bahar bu şiddetin en yeni örneklerinden biri. (ll- gınçtir, son günlerde tecavüz olayları hep birinci sayfalarda. Gülbahar'a yapılanları sıradanlaştır- mak, siyasi niteliğıni göz ardı etmek mi yoksa amaçlanan?) Düşünceyi hedef alan şiddetin bir başka göstergesi de kitap yakmak. Bu vahşeti Na- zılerle bırlikte tarıhe gömülmüş bir uygulama sa- nanlar, geçenlerde gazetelere yansıyan bir sansür haberiyle sarsıldılar. "Mü$tehcenlik"\e, ya da "Türk örfve âdetlerine aykın davranmak"\a suçlanan ba- zı edebiyat eserlerınin yakılarak imha edilmesine karar verılmiştı. özerk Sanat Konseyi'ni oluşturan sanat örgütlerı ve üç yayınevi (Piramit, Ayrıntı, Chi- viyazıları) ortak bir basın toplantısı düzenleyerek protesto ettik bu akıl dışı uygulamayı. Bir gün ön- ce de, bır başka basın toplantısındaydık. Sanatçı- lar, "Şarkılardan, renklerden korkmayın!" diye ses- lenıyoriardı yürütme, yasama ve yargı erklerine. Ne gariptir kı, demokratıkleşme paketi kapsamında, valilerin, kaymakamların sanat yapıtlarını yasakla- ma yetkileri kaldırılırken, yargı organları yasakçı zıhniyetin savunucusu kesiliyordu. Bir yerde sav- cı, "kırmızı, yeşil, san renkler"'\n yan yana gelmesi- ni bölücülük propagandası olarak yorumluyor, bir mahkeme kitap yakma kararı alıyordu... Anlaşılıyor ki, yasalardakı değışikliklerde pek bir ışe yaramayacak, yönetıcilere egemen olan 'zihni- yet' değişmedikçe... Üstelık, özgür düşünceyi dev- lete karşı bir tehlike olarak gören zihniyetin ege- menlik alanı, yalnızca güvenlık güçleri ile de sınırlı değıl. Otosansürü, yanı, bıreyın kendisine tanınan sınırlı haklarla yetinmesinı, sansürcü zihniyete uyum sağlamasını, adeta kendi kendinin 'polis'ı haline gelmesı olgusunu göz ardı edersek, sorunun çözümünü hep başkalarında aramaya devam ede- riz. Devletın sanata bakışının radikal bir değişime uğraması için, öncelikle kültür-sanat emekçilerinin daha örgütlü, daha dırençli olmaları gerek.. Sanat- çıyı 'potansiyel suçlu' olarak gören anlayışın karşı- sında daha kararlı bir mücadele verilebilmesi için. Bu da, kolay bir iş değil. 12 Eylül rejıminin en bü- yük başansı olan 'depolitizasyon' sürecinin sanat alanındaki etkılen azımsanmayacak boyutlarda. Bakmayın sız, banş eylemlerinde ön planda görev yapan bir avuç sanatçıya. Çoğunluktan söz ediyo- rum. Polıtikadan uzak durmayı yeğleyen, suskun çoğunluktan... Onlar, kendı meselelerine sahıp çık- madıkça, yasa maddeleri de değışse, yasakçı zih- nıyetle daha çok uğraşırız. Yaratıcılara yönelik baskılar deyince ilk akla ge- lenler, yargının verdiğı hapis ve para cezalan, kitap toplatma (ve yakma!) kararları, vali ve kaymakam- ların yasaklamalan oluyor. Bazı uygulamalara kar- şı çıkmak bıle düşünülmüyor. Bunlardan biri, Ana- dolu turnesine çıkan tiyatro ve müzik gruplannın karşılaştığı 7dan" engeller. Bu engellerin varlık ne- deni tartışılmıyor da, nasıl kolay aşanz bu engelle- ri dıye kafa patlatılıyor genelde. Herhangi bir ile gi- den sanatçılar -tıpkı o ilın genelevinde çalışacak ha- yat kadınları gibi- polıse kimlik örneklerini ve ika- metgâh belgelerıni vermek zorunda. 'İyi' polise rastlarsanız, nüfus kâğıdınızın fotokopisi ile ıdare ediyorsunuz. Yok eğer, 'devletinı çok seven' bırine denk gelirsenız, ikametgâh belgenız yok diye kon- sere ya da oyuna çıkamayabilırsıniz. Bu belgeler ki- meteshmedıliyor, biliyormusunuz? Emniyetin 'ah- lakmasası'na... Bir sanatçı içın bundan daha onur kırıcı bir şey olabilır mı? Emnıyet, ısterse, kapıda elektronik denetim ara- cı ya da kendı oyununuzu kaydetmek (yani "suç "unuzu belgelemek) üzere vıdeo kamera yok dıye izin vermeyebilır. Daha doğrusu, istedığine ve- rir.. ıstediğine vermez! Yaratma özgurlüğünün, "iyi" savcının, "iyi" poli- sin "anlayış"ı ile sınırlı olduğu bırtoplum düzenin- den, bu özgürlüğün yasalar ve bu yasalar doğrul- tusundakı uygulamalarla güvence altma alındığı bir düzene geçebılecek mıyiz dersiniz? vecdisayar ı yahoo.com Anjelique-Bar'da renkli gecelep • Kültür Servisi - Efes Light'ın düzenlediği 'Light'n Up-Anjelique-Buz" partilerinin dördüncüsü 6 Temmuz Pazar günü 17.00 - 22.00 saatleri arasında yapılacak. FG'nin DJ'lerinden Can Tanca'nın Down Tempo, Chili Out ve New Jazz tarzmdaki müzikleri katıhmcılara renkli bir gece yaşatacak. 13 Temmuz'da Dj Mario Aviles, 20 Temmuz'da Dj Rainer Trüby, 27 Temmuz'da Dj Nakı ve 3 Ağustos'ta Dj Kiwi düzenlenecek partilerde çalacak. BUGUN • NARDİS JAZZ CLUB'da 21.30'da Janusz Szprot Quartet konseri. (0 212 244 63 27) • BEYOĞLL SİNEMASI'nda 'Yaz ŞenHği - Alim Şerif Onaran Anısına" kapsamında 12.15, 14.30, 16.45,19.00 ve 21.15'te 'Şarküteri' filmınin gösterimi. (0 212 251 32 40) İSTANBUL CAZ FESTİVALİ'NDE BUGÜN • CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ'nde 21.00'de Simply Red konseri. • İSTtKLAL CADDESt'nde 18.00'de The Original Royal Brass Band konseri. • OSMANLI BANKASI MÜZESİ'nde 18.00'de Hüseyin Sermet'in katılacağı «öyleşi. (0 212 334 07 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle