Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4TEMMUZ 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA
J\_ U J_j J_ U J \ kultur(a cumhuriyet.com.tr 15
A Yaz sıcağında serin salonlarda erotizm: Kara Melek ve Seksten Daha Güzel
yikdeniz'denAvustralya'yaInsanın kanını kaynatan
sı;ak yaz günlerinin bas-
trmasıyla bırlikte eskiden
ö ü mevsim denen tem-
mız-ağustos dönemınde,
brtakım düzeylı-düzeysiz
erotik filmlenn gösterime gir-
rresi yıllardan ben kaçınılmazdır
bizim pıyasada. Nıtekim bugün
başlayan "Senso'45-Kara Me-
lek" (Italya. 2001) ve "Better
tban Sex - Seksten Daha Gü-
zel" (Avustralya, 2000)bupıya-
saanlayışının örneği. pek de ye-
ni sayılmayacak iki film.
Senso'nun pornosu
•'Kara Melek" adıyla gösteri-
len Senso'45. yaklaşık yanm
yûzyıl kadar önce ülkemızde
"Günahkâr Gönüller" adıyla
gcstenlmış, Alida Valli-Farley
Granger çıftınin başrollerini
üs:lendiği, Verdi müzığıyle des-
teili, Visconti başyapıtı, ünlü
opera-film'ın (Senso, 1954),
erotik sınemanın namlı yönet-
meni Tinto Brass eliyle yapıl-
mış, çok serbest yeniden çevn-
mi
Bellochio, Bertolucci. Tavi-
ani'lerle birlikte mesleğe başla-
yan, Italyan sinemasının
1960'lardakı genç yönetmenler
kuşağından, 1933 doğumlu
Brass, daha işin başında kulvar
değiştirip tabulann üstüne gide-
cegi erotizm alanına dümen kır-
dı. "Salon Kitty" (1976) ve
"Caligula" (1980) adlı ıki tarih-
sel porno filmle büyük ticari ba-
şan kazanmasuıın ardından aynı
türdekı "Miranda", "Anah-
tar", "Kapris", "Budapeşte
Ban" gibı tüm 1980'lere yayılan
filmleriyle küpünü dolduran
Brass, Italyan usulü erotizmin
maestrosu olarak tanındı tüm
dünyada. Estetize edilmiş erotik
teşhirciliğin bu Fellini'nin karşıt
kutbunu oluşturan bezirgân usta-
sı için haz-zevk ile her zaman
eşanlamk seks, özgürlüğün
anahtandır, günah değil sevap-
tır...
Lakabı Slnyor Popo
Feministlerce kadın düş-
manı ilan edılen. keşfedip
oynattığı Serena Grandi,
Francesca Dellera, Debo-
rah Capriogli, vb. gibi Ak-
denızlı dolgun dilberleri üne
kavuşturan Brass'ın kımi ta-
kıntılarını yinelediği, açık
saçık sahnelerle tıka basa
dolu filmleri öteden ben
Katolik çevrelerin, tutucu-
ların, sansür kurullarının
tepkisini çekti. Soft por-
no'nun sınırlannı zorlayan
"Paprika", "Bütün Ka-
dınlar Bunu Yapar",
"Göz Zevki", "Yumuşak
Et", "Lola", gıbi son dö-
nem filmleri, 199O'Iı yıllar
boyunca nerdeyse her yaz
karşımıza çıktı peş peşe.
Geçen yıldan kalma "Ka-
ra Melek" ıse Ennio Mor-
ricone imzalı müzığine, Vene-
dik fonunu iyi değerlendiren gö-
rüntülerine karşın, artık 70'inde-
ki yorgun üstadın irtifa kaybedi-
şini örnekleyen ticari ve ucuz ta-
rafından alelacele tezgâhlanmış,
demode bir porno.
Faşizmin suyunun ısmdığı
Mussolini îtalyası'nda, savaşın
pek ilişmediği yıne de işbirlikçı-
lerle direnişçılerin çatıştığı. gon-
dol-zevk-sefahat lımanı Vene-
dik"te, 1945 bahannda, varlıkh.
kudretli bir film yapımcısının
kansı Livia'yla (Anna Galiena)
kadm avcısı, kumarbaz, dejene-
re genç Nazi teğmeni Helmut
(Gabriel Garko) arasındaki rut-
kulu aşkı, on dakıkada bir yine-
lenen ve hard porno'yu aratma-
yan pozisyonlann uygulandığı
sevişme sahneleriyle aktaran
Brass'ın Kara Melek'ıyle Vis-
conti klasiğı Senso'nun benzer-
liği, sadece aynı kaynaktan (Ca-
millo Boito'nun öyküsünden)
uyarlanmış olmalan.
Brass'ın o klişe erotik fantezi-
lerinin yinelendiğı, çılgın seks
partilerinden geçilmeyen, baya-
ğılığın paçalardan aktığı "Kara
Melek" ancak türün meraklısı
ıçin.
Her derde deva seks
Jonathan Teplitzky'nin yazıp
yönettiği, Avustralya yapımı
"Seksten Daha Güzel" ise în-
gılız bir doğa fotoğrafçı-
sıyla (Banka'dan tanıdık
David Wenham) stılist-
terzi bir genç kadının (Su-
sie Porter) tesadüfi bir
gecelik seksle başlayıp
aşka dönüşen 3 gününü. buluştan
yoksun ama rahatça izlenen. mo-
dern bir romantik komedı
havasında nakleden. gü-
nümüzden bir ilişkiyı
perdeye taşıyor.
Vasat bir llfc fllm
Beylik bır tema üs-
tüne bıldik klışelerle sa-
np sarmalanarak kotanl-
mış, esprili, eğlenceli an-
cak sonuçta pek de özgün
sayılamayacak bır 'ilk
film'.
Kahramanlannın ayak-
Iannı yerden kesen bır
gecelik sevışmeyı ızleyen
2 günde şehvetin gırdap-
lanndan aşkın yoğunluğu-
na sıçrayan bu ilişkının duy-
gusal ve cınsel aşamalannı
eksen alan "Seksten Daha
GüzeF'den geriye kalan, si-
nematografik öneminden
çok sevgılisini kız arka-
daşlanndan kıskanan,
30'lu yaşlann eşiğın-
deki Avustralyalı terzı
Cynthıa'yı oynayan
Susie Porter'ın bütün
bedeninı kaplayan
çillen oluyor.
Alida Valli'nin gölgesibile
olamayan Anna Galiena'nın
tatminsiz Livia rolünde sönük
kaldığı 'Kara Melek 'te
Nazi subayı Helmut'u da
Gabriel Garko oynuyor.
Aborijinlerin 'çalınmış kuşağı 'na adanmış bir günah çıkarma filmi
Özgürlüğe adım adım iki bin km...Uzun yıllar öncesinde, gençliğimizi çaktırma-
dan etkilemış VValkabout Sonsuz Çöl (Nicolas
Roeg, 1971) filmıyle varlıklanndan haberdar
olduğumuz Avustralya'nın yerli halkı Aborıjin-
lere karşı, yüzyıl başından 1970'lere kadar be-
yazlarca yürütülmüş, ınsanlık ayıbı ırkçı uygu-
lamayı gözler önüne seren Çit'i yeni gördüm, bir
hafta gecikmeyle.
1931 'deki gerçek bir yaşam öyküsune dayanan
Çit, beyaz bir erkek tarafından hamile bırakıl-
Rabbit-Proof Fence / Yönetmen: Phillip Noyce /
Senaryo: Christine Olsen / Kamera: Chris Doyle /
Müzik: Peter Gabriel/Oyuncular: Everlyn Sampi, La-
ura Monaghan, Tianna Sans bury, David Gulpilil,
Kenneth Branagh / Avustralya 2002 (WB)
mış annelerinden kopanlıp alınan, öz dıllerinden
men edilerek itaatkâr bırer Hıristıyan ve hızmet-
çi olarak yetiştınleceklen bir kampa gönderilen
3 küçük kızın ınanılmaz kaçışını aktanyor. Peş-
lenndeki deneyimli iz sürücü de onlar gıbi bir
Aborijin. (Walkaboufun unutulmaz marsık oğ-
lanı David Gulpilil ı bu rolde, bugünkü haliyle
tanıyabılmek zor.) Baştan ayağa direnç timsalı
kızlann başını çeken, 14 yaşındaki ka\Tuk, sus-
kun, onurlu Molly'yle (Everlyn Sampi) küçük
kız kardeşi Daisy (Tianna Sansbury) ve kuzen-
leri Gracıe'nin (Laura Monaghan), tavşanlann
ekıli alanlara zarar vermemesı ıçın dıkilmiş. ül-
keyi boydan boya kat eden çit boyunca, evlerine
dönmek amacıyla dağ, tepe. çöl demeden, kilo-
metrelerce taban teptıkleri uzun yürüyüşü belge-
sel yaluılığında hikâye eden film. seyirciyi yü-
reğinden yakalıyor, en beylik deyişle.
Noyce. kedl olalı bir fare tutmuş!
Manltiewicz'in 1958 yapımından daha iyi ol-
duğu belirrilen, G. Greene uyarlaması Sakin
Amerikalı'sı halen göstenlen, Dead Calm.
Blınd Fury gibı serüven filmlennden Hollywo-
od'a. Patriot Games gıbi üstün yapımlara trans-
ferolan, Yenı Zelanda asıllı yönetmen Noyce'un
çeyrek yüzyıllık kariyerinde, insancıl özü. yalın
anlatımı, Peter Gabriel imzalı müziğı ve küçük
oyunculanyla şimdıye dek seyrettiğimız en iyi
işi bu film. Yerlilere özgürlük verme iddiasın-
daki, oysa ırk aynmcısı yetkılıyi. yanı hıkâye-
nin öcüsünü Kenneth Branagh'ın oynadığı fil-
min finalinde günümuzdeki yaşlı halini de gör-
düğümüz Molly'nın anılannı yazan kızı Doris
Pilkington Garimara'nın kitabından uyarlan-
mış Çit'i kaçırmamalı.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Sinemada psikiyatrinin yeriSinema, ruh hastalıklarını pek çok
kez beyazperdeye getirmiştir. Akılda
kalan yapımlardan "Psycho". dehşet
uyandıran gerilimi ıle olumsuz etki ya-
panlar arasında sayılır. Eski filmlerde-
ki "delilik" imgesi, gizlı odalardan
gelen çığlıklarla insanlarda dehşet
uyandınrken yanlış bir önyargıyı da
güçlendinyordu.
"Ruh sağlığındaki bozulmalar, in-
sanları felaketlere sürükler, cinayet-
lere, intiharlara neden olur" biçimın-
deki bu önyargı olumsuz örneklerle pe-
kiştirılırdi. Bu tutumun son yıllarda de-
ğiştığıni, bırçok fılmde ruhsal sorunla-
nn daha nesnel, daha bilimsel temelde
ele ahndığını görüyoruz ki bu da sine-
manın işlevinın daha iyi anlaşıldığını
gösteriyor. Film yapımlannın bu olay-
lan ele alışında konu uzmanlannın da-
nışmanlığının çok olumlu bir yanı ol-
duğu anlaşılmaktadır. Elbette filmlerde
yer\erilen "ruhsal bozukluktemala-
rının" da eleştinlecek yanlan vardır a-
ma ejkılennin insanlar üzerinde önyar-
gı oluşturmayacak türden olması önem-
li sayılmalıdır.
"Psikiyatri ve Sinema", Glen O.
Gabbard (psikiyatri profesörü. tıp dok-
toru) ile Krin Gabbard (felsefe dok-
toru) tarafından yazılmış önemli bir
araştırma (Okuyan Us Yayını, 2001)
Bu çalışmalar, sinemanın yaşanan olay-
lara bakışında bilimsel alanın katkıla-
nnı daha somut olarak ortaya koyacak-
tır.
Şızofrenik dünyayı anlatmada özel
bır yen olan "Akıl Ojnınlan" bu ko-
nuda önemli bır örnek. Ron Howard
yapımı bu fılmde Russel Crow da bü-
yük bir oyunculuk örneği veriyordu. Bu
film, şızofreni konusundaki önyargıla-
ra karşı çok olumlu bir yaptm olarak
dıkkat çekiyor.
"Komplo Teorisi", paranoya ile il-
gili da\Tanışlan ortaya koymada başa-
nlı bir yapım.
"Oğul Odası", bir oğulun kaybın-
dan sonra aılenin içine girdiğı "dep-
resyon" konuşunda çok aydınlatıcı bır
film. Nanni Moretti, hem yönetıp hem
oynadığı fılmde, oğlunu kaybeden kli-
nik psikolog rolü ile çok önemli ve doğ-
ru mesajlar veriyordu.
Michael Hanekenın "Piyanisf'in-
de Isabelle Huppert tarafından can-
landınlan "parafilik piyano öğretme-
ni", cinsel sapma ıçındekı bır kadının
başanlı kompozisyonu ıdi.
Ins, Alzheımer hastalığına yakalanan
Iris Murdoch ıçin yapılmış bır tören-
sel film. Bu da organik beyın hastalık-
lanndan bınni anlatıyordu.
Elling, çok başanlı bır "kaygı bo-
zukluğu" olgusunu aktanyordu. Ruh
sağlığı bozuk ikı kişınin artık rehabilı-
te olarak kentte kalabileceklen aşama-
ya ılişkin film, son derece insancıl bır
yapım. Ne yazık kı çok ilgi görmedı.
Ama sinema artık "saldırgan deli-
lik" gösterilerini aşmış, ruhsal bozuk-
luklar alanında daha objektıf, sömürü-
den uzak yapımlarla alana hızmet eder
duruma gelmıştir. Bunu hem sanatın
hem de bilımın başansı saymalıyı».
'Akıl Oyunlan', şizofreni konusundaki önyargılara
karşı çok olumlu bir yapım olarak dikkat çekiyor.
KEDt GOZU
VECDİ SAYAR
Dünden Bugüne
önceki gün, Sıvas katliamının yıldönümü idi. Ga-
zete köşelerınde, mezar başlarında, 2 Temmuz
1993'te Madımak Oteli'nde yakılan aydınlarımızı
andık. Acıyla, hasretle, bilenen direncimizle... PEN
Yazarlar Derneği'nde bir araya gelen şaırler, katli-
amdayitirdikleri dostlarının şiırlerini okudular. Dün
gece de, Açıkhava Tiyatrosu'ndaydık. Fazıl Say'ın
Metin Altok için besteledigi oratoryoyu dinlemek
içın. Sanata yönelen şiddete karşı en güçlü silah
elbette ki sanattı. Gücünü halktan alan ve rıalka
vermeyı başarabılen sanat...
Ne değışti dünden bugüne? özgür düşünceye
tahammülsüzlüğün doruk noktasını simgeleyen
Sıvas katliamının acısı yüreklerımizde taptaze du-
rurken, toplumsal şıddet yeni yeni örneklerle kar-
şımıza çıkıyor. Siyasi düşünceleri nedeniyle polis-
ler tarafından kaçınlan ve tecavüze uğrayan Gül-
bahar bu şiddetin en yeni örneklerinden biri. (ll-
gınçtir, son günlerde tecavüz olayları hep birinci
sayfalarda. Gülbahar'a yapılanları sıradanlaştır-
mak, siyasi niteliğıni göz ardı etmek mi yoksa
amaçlanan?) Düşünceyi hedef alan şiddetin bir
başka göstergesi de kitap yakmak. Bu vahşeti Na-
zılerle bırlikte tarıhe gömülmüş bir uygulama sa-
nanlar, geçenlerde gazetelere yansıyan bir sansür
haberiyle sarsıldılar. "Mü$tehcenlik"\e, ya da "Türk
örfve âdetlerine aykın davranmak"\a suçlanan ba-
zı edebiyat eserlerınin yakılarak imha edilmesine
karar verılmiştı. özerk Sanat Konseyi'ni oluşturan
sanat örgütlerı ve üç yayınevi (Piramit, Ayrıntı, Chi-
viyazıları) ortak bir basın toplantısı düzenleyerek
protesto ettik bu akıl dışı uygulamayı. Bir gün ön-
ce de, bır başka basın toplantısındaydık. Sanatçı-
lar, "Şarkılardan, renklerden korkmayın!" diye ses-
lenıyoriardı yürütme, yasama ve yargı erklerine. Ne
gariptir kı, demokratıkleşme paketi kapsamında,
valilerin, kaymakamların sanat yapıtlarını yasakla-
ma yetkileri kaldırılırken, yargı organları yasakçı
zıhniyetin savunucusu kesiliyordu. Bir yerde sav-
cı, "kırmızı, yeşil, san renkler"'\n yan yana gelmesi-
ni bölücülük propagandası olarak yorumluyor, bir
mahkeme kitap yakma kararı alıyordu...
Anlaşılıyor ki, yasalardakı değışikliklerde pek bir
ışe yaramayacak, yönetıcilere egemen olan 'zihni-
yet' değişmedikçe... Üstelık, özgür düşünceyi dev-
lete karşı bir tehlike olarak gören zihniyetin ege-
menlik alanı, yalnızca güvenlık güçleri ile de sınırlı
değıl. Otosansürü, yanı, bıreyın kendisine tanınan
sınırlı haklarla yetinmesinı, sansürcü zihniyete
uyum sağlamasını, adeta kendi kendinin 'polis'ı
haline gelmesı olgusunu göz ardı edersek, sorunun
çözümünü hep başkalarında aramaya devam ede-
riz.
Devletın sanata bakışının radikal bir değişime
uğraması için, öncelikle kültür-sanat emekçilerinin
daha örgütlü, daha dırençli olmaları gerek.. Sanat-
çıyı 'potansiyel suçlu' olarak gören anlayışın karşı-
sında daha kararlı bir mücadele verilebilmesi için.
Bu da, kolay bir iş değil. 12 Eylül rejıminin en bü-
yük başansı olan 'depolitizasyon' sürecinin sanat
alanındaki etkılen azımsanmayacak boyutlarda.
Bakmayın sız, banş eylemlerinde ön planda görev
yapan bir avuç sanatçıya. Çoğunluktan söz ediyo-
rum. Polıtikadan uzak durmayı yeğleyen, suskun
çoğunluktan... Onlar, kendı meselelerine sahıp çık-
madıkça, yasa maddeleri de değışse, yasakçı zih-
nıyetle daha çok uğraşırız.
Yaratıcılara yönelik baskılar deyince ilk akla ge-
lenler, yargının verdiğı hapis ve para cezalan, kitap
toplatma (ve yakma!) kararları, vali ve kaymakam-
ların yasaklamalan oluyor. Bazı uygulamalara kar-
şı çıkmak bıle düşünülmüyor. Bunlardan biri, Ana-
dolu turnesine çıkan tiyatro ve müzik gruplannın
karşılaştığı 7dan" engeller. Bu engellerin varlık ne-
deni tartışılmıyor da, nasıl kolay aşanz bu engelle-
ri dıye kafa patlatılıyor genelde. Herhangi bir ile gi-
den sanatçılar -tıpkı o ilın genelevinde çalışacak ha-
yat kadınları gibi- polıse kimlik örneklerini ve ika-
metgâh belgelerıni vermek zorunda. 'İyi' polise
rastlarsanız, nüfus kâğıdınızın fotokopisi ile ıdare
ediyorsunuz. Yok eğer, 'devletinı çok seven' bırine
denk gelirsenız, ikametgâh belgenız yok diye kon-
sere ya da oyuna çıkamayabilırsıniz. Bu belgeler ki-
meteshmedıliyor, biliyormusunuz? Emniyetin 'ah-
lakmasası'na... Bir sanatçı içın bundan daha onur
kırıcı bir şey olabilır mı?
Emnıyet, ısterse, kapıda elektronik denetim ara-
cı ya da kendı oyununuzu kaydetmek (yani
"suç "unuzu belgelemek) üzere vıdeo kamera yok
dıye izin vermeyebilır. Daha doğrusu, istedığine ve-
rir.. ıstediğine vermez!
Yaratma özgurlüğünün, "iyi" savcının, "iyi" poli-
sin "anlayış"ı ile sınırlı olduğu bırtoplum düzenin-
den, bu özgürlüğün yasalar ve bu yasalar doğrul-
tusundakı uygulamalarla güvence altma alındığı bir
düzene geçebılecek mıyiz dersiniz?
vecdisayar ı yahoo.com
Anjelique-Bar'da renkli gecelep
• Kültür Servisi - Efes Light'ın düzenlediği
'Light'n Up-Anjelique-Buz" partilerinin
dördüncüsü 6 Temmuz Pazar günü
17.00 - 22.00 saatleri arasında yapılacak.
FG'nin DJ'lerinden Can Tanca'nın Down
Tempo, Chili Out ve New Jazz tarzmdaki
müzikleri katıhmcılara renkli bir gece
yaşatacak. 13 Temmuz'da Dj Mario Aviles,
20 Temmuz'da Dj Rainer Trüby, 27
Temmuz'da Dj Nakı ve 3 Ağustos'ta
Dj Kiwi düzenlenecek partilerde çalacak.
BUGUN
• NARDİS JAZZ CLUB'da 21.30'da Janusz
Szprot Quartet konseri. (0 212 244 63 27)
• BEYOĞLL SİNEMASI'nda 'Yaz ŞenHği
- Alim Şerif Onaran Anısına" kapsamında
12.15, 14.30, 16.45,19.00 ve 21.15'te
'Şarküteri' filmınin gösterimi.
(0 212 251 32 40)
İSTANBUL CAZ FESTİVALİ'NDE BUGÜN
• CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA
SAHNESİ'nde 21.00'de Simply Red konseri.
• İSTtKLAL CADDESt'nde 18.00'de The
Original Royal Brass Band konseri.
• OSMANLI BANKASI MÜZESİ'nde
18.00'de Hüseyin Sermet'in katılacağı
«öyleşi. (0 212 334 07 00)