Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 TEMMUZ 2003 PAZAR
10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
ABD'li denizcininIrak'takikarşılığı
Duydunuz değil mi° ABD'li denizci asker 12
yaşındaki bir tngiliz kızla kayıplara
kanştı... "Dokunma Hıristiyan küttüründe derin
yeri olan bir bedensel deneyimdir" derler.
Rkhard Sennet, konusunda en önemli
çalışmalardan biri sayılan kitabı Ten ve Taş'ta
tanhçı Sander Gilman'dan şu alıntı>ı yapaı:
"Adem'e dokunan Havva'dan, Batşeba'nın
baştan çıkarubnasına ya da îsa'nm Magdalah
Meryem'i antan dokunuşuna kadar dokunma
imgesi İncil'deki bütün cinseflik temsillerine
damgasını vurmuştur." Gilmanın bu
belirlemesıru, Aziz Tomasso'nun, "dokunma
duyusn bedenin bütün duyutannm en aşağı
düzeyde olaıuydT cümlesiyle birlikte düşünün.
0 zaman, şu yaşadığınız ülkede insanlann
birbirlerine içtenlikle sanlmayışlannın ya da
şöyle sıcak bir el sıkışmayışlarının dinsel bir
gerekçesi olduğunu da anlamış olursunuz.
Böylesine masum bir insani "temas"ın bile
günah gerekçesi olduğu zamanlann geride
kaldığını düşündüğümüzden olsa gerek bir
çoğumuz, içten bir duyguyla sanlmak
istediğimiz Ingiliz arkadaşımızın hafifçe geri
çekilişine anlam verememiştik uzun süre.
Ülkemizde, kucağında gördüğümüzde, sevmek
istediğimiz bebeğini gönül rahathğıyla
ellerimize bırakan annelere alışkındik biz. Bu
yüzdendir ki, Ingiliz annelerin, sadece saçlanru
okşamak niyetiyle bebeklerine uzattığımız
elimizi geri çeviriyor oluşlanndan incindik.
Çünkü bizim için "dokunma", "încil'deki bütün
cinseDik temsiDerine damgasuu vuran" türden
anlamlar ifade etmiyordu. Dokunma, ancak
sevme kaynaklı bir dürtünün dışavurumuydu
olsa olsa. Gözü gibi koruduklan, her türlü
"dokunma"dan uzak tuttuklan bebeklerinin
aslrnda ne kadar büyük bir tehlike içınde
olduklannı anlamaya başladığımızda o incinme
duygusu, yerini Ingiliz annelere hak verme
anlayışına bıraktı. Bir yaşındaki çocuklann bile
porno fılmlerinde oynatıldıklan alçak bir sektör,
çocuklanna yapılan "masum" dokunmalan da
cinsel taciz kabul edebilecek ürkeklikte
LONDRA
MUSTAFA
ERDEMOL
ebeveynler yaratmış
meğer. Oysa bu toplum
her türlü "dokunmadan"
uzak tutarak
koruyabileceğini sandığı
bebeklerini, 6 yaşındaki
kız çocuklanna sutyen
üreten firmalardan
koruyamadı ama. Ne erkek ne kadrn, sadece
çocuk olan bedenleri. büyükler kullandığında
erotik anlamlar da taşıyan bir iç çamaşınnı
giyecek kadar "büyüten" fırmalann bulunduğu
bu toplumun bireyleri, şimdi, 12 yaşındaki bir
kız çocuğunun, 31 yaşındaki askere kaçışına
isyan ediyor. Neden? Çocuklan, cinslerinin
farkına en hazır olmadıklan yaşlannda
\r
ardırmanın -tabii ki kabul edilemez olan- ama
doğal da olan sonucudur bu. Denetimsiz bir
cinsellik, kendisini en kolay olarak "cinsel
Oişkiyle" ortaya koyuyor. Geçen yıllarda 13
yaşında bir çocuğun hamile kaldığını unutmuş
olamazsınız. "Dokunma" olgusunu böyle
değerlendiren Incil'in en büyük
savunucularından biri olarak değerlendirilmeyi
hak eden "ululanndan" Martin Luther'in
şakayia kanşık şöyle dediğini söylerler:
"Kannız istemiyorsa hizmetçiyle yapın." Demek
ki, "yapılacak" olan her neyse. buna razı olacak
birini bulmada bütün mesele. Bir din
otoritesinin ağzından çıkan bu "tavsiye", önünde
sonunda, öyle bir mecraya girer ki, aranan, "raa
olabilecek kişi", çeşitli yöntemlerle "raa
edilebüen ldşiye" dönüşür. Burada artık yaşın
bir önemi de kalmaz. Şehvet duygulannı
"dokunma" sınırlarrnın ötesine taşıyan biri için
12 yaşındaki bir kız çocuğu da, çeşitli
yöntemlerle "raa edüebikn" kurban olabilir
rahatlıkla. Adam yaşını başını almış bir asker.
Sözüm ona duygulannı denetleyebilecek bir
"disiplin"den de geçmiş. Yetişkın bir kadını bile
etkileyecek karizmaya sahip. Üniforma ve güç;
zayıf kişiliklerin gözünde, "kahraman" bir
figürün en önemli aksesuvarlandır. 12 yaşında,
"cmseDiğinin farkma erken y^ıtnnbnış" bir kız
çocuğu için, böylesine bir karizmatik şahsiyet
tarafindan "seçumiş" olmak, o çocuğu nasıl
etkilemez? Ressam Balthus'un, Nabokov'un
Lotita adlı kitabının kapağını süsleyen, özellikle
bacaklannın arası ışıklandınlmış küçücük kız
çocuğu resmi, o kapaktan ve resim olmaktan
çıkıp, yaşamın gerçeğinde, 31 yaşındaki adamın
yatağına sokulmuş bir kurban halindedir artık.
Balthus'un o resmini "sübyana" olarak
değerlendirmiyorsamz, 12 yaşındaki kızla
kayıplara kanşan 31 yaşındaki denizciye de
sübyancı dememeniz gerekir.
Işte Balthus'unki ve benzeri resimler, Batı'da ve
tngiltere'de, binlerce küçücük kız çocuğunu,
vaktinden evvel kadınlaşmış gösteren
resimlerdir. Balthus'un ticaret dünyasındaki
karşılığı, 6 yaşındaki kız çocuklanna sutyen
üreten firmanın sahibidir. Ben asıl 12 yaşındaki
kızla kayıplara kanşan ABD'li denizcinin
Irak'taki karşılığımn ne olduğunu merak
ediyorum. Ne dersiniz? Irak'ta merak edilecek
kimse yok mu sizce?
Amerikan
halkı neden
umursamıyor?
Eve dönmek üzere son
otobüse biniyorum.
Tek yolcu benim. Otobüs
şoförünün canı sıkılmış
olmalı, konuşmaya
başlıyor. Politikada sağ
tarafta yer aldığını
söyleyip, neden Başkan
George Bush'u takdir
ettiğini anlatıyor.
"Şükürlerolsunkill
Eylül'deBillClinton
başkan değildL Zamanında
teröristieri önlemek için bir
şey yapmadL 11 Eylül'den
sonra Bush teröristierin
üzerine ciddiyeüe gittL
Irak'ta savaş gerekHydi''
diyor. Şoförün konuşması
son günlerde Amerikan
bağımsız medyasının
gündemde tutmaya
çalıştığı soruyu aklıma
getiriyor: ABD halkı
Bush'un Irak'a saldın
gerekçesi olarak gösterdiği
kitle imha silahlannın
bulunamayışını neden
umursamıyor? Haklı bir
soru bu. Çünkü Bush'un
Irak'ın bu silahlara sahip
olduğu yolunda kuşku
götürmez açıklamalan var.
Bush'un varlığından emin
olduğu sılahlann nerede
olduğu hakkında fikrinin
olmayışı garipseniyor.
Konu hakkındaki tartışma,
Başkan Rkhard NL\on"ı
Watergate skandalı
sırasında "başkanhğındaki
kanserden" söz ederek
uyaran
dönemin Beyaz
Saray avukatı
JohnDean'ın
yazdığı bir
makaleyle iyice
alevlendi.
Dean,
askerlerin
Irak'ta 300'den fazla
şüpheli silah tesisini
kontrol ettiklerini,
müttefiklerin Irak'ta
denetimi ele geçirmesinin
üzerinden 4 ay geçtiğini,
buna rağmen hiç karut
bulunamadığını belirtiyor.
Makalesinde, federal
ajanlan politik çıkarian
için yanlı kullanmakla
suçlanan Nixon'ın istifa
ettiğini, Vietnam Savaşı
hakkındaki gerçekleri
çarpıtmakla suçlanan
Başkan Lyndon Johnson'ın
seçimden çekildiğını
hatırlatıyor Dean. Buna
karşılık ABD halkını
savaşa ikna etmek için
Bush yönetiminin güvenlik
raporlarmı farklı şekilde
kamuoyuna yansıtıp yanlış
bilgi vermiş olabileceğini
savunuyor ve gelecek yılki
seçimlerde Demokratlar'ın
Kongre'de çoğunluğu ele
geçirmesi durumunda
yargılamanm gündeme
gelebileceğinden söz
ediyor.
Bunlara karşın konu
kamuoyu gündeminde
değil. Yaşadığı ilişki
yüzünden Clinton'a karşı
firtınalar koparan bir
ülkede, Irak sayaşımn
NEW YORK
ZULAL
KALKANDELEN
nedeni olarak gösterilen
silahlann bulunamayışı
nedense aynı şiddette tepki
görmüyor. Bunun
nedenleri araştınldığında
ilginç sonuçlar ortaya
çıkıyor. Öncelikle savaş
dönemlerinde liderlere
inanmak ve tehlikeye karşı
bütünleşmek, her toplumda
ortaya çıkan bir eğilim.
Aynca, son araştırmalara
göre Amerikalılann yüzde
59'u, 11 Eylül'ün
arkasında Irak'ın olduğuna
inamyor. Bir başka
araştırma ise halkın yüzde
40'tari fazlasının Irak'ta
silah bulunduğuna
inandığını gösteriyor.
Üniversite çevrelerinin tezi
ise ABD kamuoyunun,
medyamn sunduğu
filtrelenmiş
bilgilendirmeye tabi
olduğu, olanlan yalnızca
bu kaynaklardan duyduğu
ve okuduğu kadanyla
bildiği. Bu sınırlandınlmış
ve yönlendirilmiş
bilgilendirmeyi,
kamuoyunun
duyarsızlığının asıl nedeni
olarak gösteriyor bilim
adamlan. Son günlerdeki
en önemli gelişme.
Ingiltere kaynaklı, Irak'ın
Afrika'dan uranyum
almaya çalıştığı yönündekı
düzmece istihbaratın
Bush'un konuşmasında yer
alması. Tartışmalara yol
açan konu, bu
bilginin
Bush'un
konuşmasından
çıkanhnasını
isteyen CIA
Başkanı George
Tenet'in
sorumluluğu
üstlenmesiyle kapatılmaya
çalışıüyor. Fakat silahlann
bulunamaması durumunda,
gelecek yılki seçimde
Bush'un büyük krizle
karşılaşacagı,
Demokratlar'ın bu
konunun üstüne
gidecekleri anlaşılıyor.
Bush, savaşın haklılığını
sorgulayanlara. Saddam
Hüseyin'in dünya için
büyük tehlike olduğuna ve
ABD'nin onu devirmekle
doğru yaptığına dair
şüphesi bulunmadığım
söyleyerek yanıt venyor.
"Savaş Irak'msüahlan
yüzünden çıküysa o
silahlann nerede olduğu"
sorusunun yanıtı bu değil
ashnda. Konu, Amerikan
politikasının yakın
gelecekteki siyasi
çekişmelerinin ötesinde,
ABD demokrasisi için çok
daha boyutlu bir tartışmayı
da beraberinde getiriyor.
Başkanlannın kendilerini
yanıltmış olabileceği
konusunda
bilgilendirilmeyen ya da
bilgilendirilse bile bunu
umursamayan bir halk
çoğunluğu ile bir
demokrasi nereye gider?
kzulaKa yahoo.com
Japonya'nın güncybaösındaki JciDOMVCl *~Vl SCl tlldl s o n u c u
sular altmda kaldı. Kabaran
Fukuoka kenti, şiddetü yağış ^ sular kent merkezme kadar ulaşırken
>1izünden kentin yakuundan geçen nehrin taşmaa işlerine gitmeye çabşan kent halkı zor anlar yaşadı. (AP)
îtaatsizlik üzerine...4r
Ttknik olarak doğru olmak" deyimi,
A. Batı'da sıkça kullanılır. Bir şey
"teknik olarak" doğrudur ya da "teknik
olarak" şöyledir. böyledir denir. Bu
kullanım. gerçeklerin değil ama onlara
gıydirilen giysilerin kuvvetli birer silah
olarak kullanıldığına iyi bir örnek
oluşturur. Tüm çareler tükendiğinde,
"ashnda teknik olarak" diye laf ebeliğıne
başladığınızda belkı durumu kurtarma
şansınız olabilir Ama
bugünlerde laf ebeliğirun artık işe
yaramadığı sezinleniyor. Medya
ve demokratlar, uranyum
olaymın peşinı bırakmayacak
gibi... "Hükümet ne kadar
hıtarh?", "Savaş karan
kanıdanmamış iddialara
dayanarak mı alındı?". "ABD
halkı neden Ingiliz hükümetine ^ ~ ^ ~
dayandınlan savlarla
bUgikndiriku?" gıbı geç kalmış sorular
gelmeye başladı. Bütün bu sorular, Beyaz
Saray'ın, uranyum iddiasının yanlış
olduğunu kabul etmesıyle su yüzüne çıktı.
Başkan Bush, ocakta. "İngiüz hükümeti.
Irak'ın Nijerden uranyum almak
istediğini öğrendi" demişti. Beyaz Saray,
başkanın konuşmasındaki iddianın
kanıtlanmadığını ve konuşmada yer
almaması gerektiğini kabul etti ama şu
sözleri de ekleyerek: "Başkan teknik
TORONTO
olarak doğruydu, gerçekten de bu bilgi
tngiliz kaynaklanna dayanmaktadır"
oldu. Sanki tüm mesele, cümlenin ımla
kurallanna uyup uymadığı ımişçesine. Art
arda gelen ölüm ve yaralanma haberleri;
ordunun bozulan morali hükümete hıç de
yardım etmiyor. Kamuoyunu rahatlatmak
için halk "teknik" doğrularla oyalanırken
orduda moral tazelemek için de askerlerin
eve dönmelerinin çareleri araştınlıyor.
Bunun için Amenkan
askerinin yenni başka
uluslann askerinin
alması, ABD askerinin
yerine Hint, Polonyalı,
Afrikalı, Türk askerin
geçmesı lazım. "Bugün 3
Amerikan askeri öldü"
haberlerinin bitmesi
" ~ ~ ~ " ^ ^ ^ lazım (ölen Hint askeri
ise sayılmaz!). Ama
Hindistan, ABD'nin asker talebini
reddetti. Hint halkının çoğunluğu
askerlerinın hayatlannrn hakça olmayan
bir amaç için riske atümasını istemiyor.
Elbette, her yerde olacağı gibi, çirkin
hesaplar yapan bir grup var; Irak'a asker
gönderip ABD'nin yanında durarak
Pakistan'dan bir adım öne geçmek
hesabında olanlar ya da Irak'ın yeniden
inşasından pay kapma hesabındakiler...
Kulaklanmıza hiç yabancı gelmiyor değil
BERNA
DE.MÎRYOL
mi? Pttroell, Hindistan'ın karannı "Her
ülke karannı, kendi çıkarianna göre
verecektir. Şu anda birçok ülke Oe bu
konuyu tartışıyoruz ve bize kaülmak
isteyenkre hoş gekün diyonız" dıyerek
karşıladı. Politikada söylenmeyenler,
söylenenlerden daha çok önem arz ediyor
ya da aba alhndan gösterilen sopa daha
çok korkutuyor. Sa\Tinma Bakanı
Rurnsfekl de Irak'ta 19 ülke askerinin
bulunduğunu. 19 ülkenin daha asker sözü
verdiğiru açıklamıştı. Bunlar doğruluğunu
büemediğımiz, ama amacı açık demeçler.
Bugünlerde elimde Erich Fromm'un
îtaatsizlik Üzerine adlı kitabı var. Soğuk
savaş ve nükleer tehdidin gündemde
olduğu dönemde yazmış. fnsanlık
tarihinin itaatsizlik ıle başladığını düşünen
yazar, itaat ile de sona ereceğinden
bahseder. Fromm. Adem ıle Havva'nın
itaatsizliğıni, Prometheus'u ya da
kalıplaşmış yanılgılara. ınanç ve değerlere
karşı duran her bireyi, uygarlık yolunda
alkışlar. Soğuk savaş korkulanna. ınsanı
tüketen, nesneye, salt tüketiciye çeviren
kapitalist sisteme. nükleer silahlanmayı
başlatan yönetimlere itaat eden insanın,
insanlık tarihinin sonunu hazırladığını
anlatır. 2003 yılı da tehlıkelı kıyılarda
geçiyor insanlık için. Bakalım, uygarlığı
ileriye taşımak yolunda itaatsızliğimiz ne
zaman başlayabilecek?
İki dizenin yol
açtığı bir yazı4 T T e r insan yan açık bir
AAkapıdır herkes için
aynı odaya açüan." Bu dızeler.
Isveçli şaır Tomas
Tranströmer ın "Yan hazır
gökyüzü" adlı şiirinde yer
alıyor. Edebiyatın büyüklüğü
de bundan kaynaklanrruyor
mu zaten9
tnsanlann ortak
yanlannı. duygulannı, sınır
tarumayan bır evTende
buluşturuyor olmasından..
Daha önce hiç adını
duymadığınız bir yazann,
şairin ıkı satın. ansızın
içinizde yer edebılir. "Tam
sizûı" duygularınızı yazmış
olabilir o bilinmeyen kalem.
tsveç'te bizdekı gibi köşe
yazarlığı yok; daha çok
haftada bir kez yayımlanan
"sütun yazarlan" var. Bir
köşe yazannın hemen hemen
her gün düşünce üretmesi,
onlara akıl almaz bir şey gibi
geliyor. Belki de bu yüzdendir
bir Ilhan Selçıık'lan, Mustafa
Balbay'lan. Cüne\t
Arcavürek'leri, Hikmet
Çetinkav^'lan
olmaması. Bu
adlaradaha
birçoklannı
eklemek
mümkün. Geçen
yıl memlekete
gelip Ankara
Büromuza ^ ^ ^ ^ _ _
uğrayıp, o
aydınlık yüzlü, sımsıcak kalpli
dostlara bir merhaba dediğim
sırada, Balbay'ı bir ara
yakalamayı başarnııştım.
"Türkrve'nin en başı dolu
insani" bana, "Vallahi
Gürhan'ağun, Türkiye'de
gündem. günden güne değil,
sabahtan öğleden sonraya
değişrj'or*' demişti. Biraz da
bu yüzden olmalı Isveç gibi
gündemi bize kıyasla
kaplumbağa gibi olan bir
ülkede gazetecilerin hemen
her gün düşünce üretmiyor
olması Haftarun 6 günü çıkan
ve ücretsiz dağıtılan Metro
gazetesinde. her gün tek bır
köşe yazısı yayımlanıyor.
Belırli bir siyasi çizgi
izlemeyen ama yalnızca
Stockholm'de yanm
milyondan fazla tiraja sahip
olan bu gazetede, birbirinden
çok farklı kişilerin yazılan
çıkıyor. Yani bir yazan. ayda
bilemedin en çok ıki veya üç
kez okuyabilıyorsunuz. Bu
gazetenin başredaktörü
geçenlerde, kendine de bir
defalık bir sütun hakkı tanıdı
ve gazetede daha başka
ımzalar da görmek ıstedığinı
açıkladı. Köşe yazısı
yazmanın öylesine çok
meraklısı \armış ki gazeteye,
bir haftada 1030 > azı geldi.
Bunlardan yüzde 98'i
"nonnal tsveçfilerdendi".
yani. "yeni lsveçHler" denilen
göçmenlerden değil.
Başredaktör, bu ikinci
gruptaki kişılerden daha fazla
yazı beklediğinı duyurdu.
"Yaz köşe yazarlan" olarak
adlandırdığı bu kişilerin
yazılanndan yalnızca 6-7'sini
yayımlayacak olduğunu
duyurduğu halde, binden fazla
yazırun göndenlrruş olması
beni düşündürdü. Demek ne
kadar çok insan içine
gömdüğü, ruhunun
derinliklerinde sakladığı
düşüncelen bır fırsatını bulup
da dışan vurmak istiyordu. Bu
düşüncelerden kim bilir kaç
tanesi "aynı
odaya
açıhyordur",
değil mi° Bu
insanlara, okur
mektuplanna
genış yer verilen
tsveç
_ _ _ _ ^ ^ _ gazetelennin
ilgilı sayfalan
yeterli gelmıyordu heriıalde.
(Ancak, otobüs-tren sıklığını
yeterli bulmamaktan tutun,
her yerde yüksek sesle cep
telefonuyla konuşulmasını
eleştirenlere kadar birçok
günlük konuyu içeren
yazılaraı yazarlannın bile
adlannı saklı tutup rumuz
kullanmalan, demokrasi ve
fıkir özgürlüğü pek eski ve
güçlü olan Isveç gibi bir
ülkede son derece
düşündürücü bir gerçek: bu da
birayn konu.)
Isveçlilenn. yazlan çok kitap
okumalan ve yayınevlerinin,
çok sayıda kitabı özellikle yaz
başlannda yayımlamalan
düşündürücü bir şey.
Isveçlılenn. çoğu kez ancak
takvime göre yaz
denilebilecek olan yaz
aylannda, güneşe olan
özlemlerini gidermeleri pek
kesin değil ama, öğrenme ve
düşünme gereksinmelerini bol
bol karşıladıklan bir gerçek.
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Onur tüketiminde yeni arayışlar
Bütün dünyada olduğu gibi Almanya'da da
halk başından beri ABD"nin Irak'ta giriştiği
savaşa karşıydı. Hâlâ ınsanlar savaşa karşı ama
zamanla her şeye olduğu gibi buna da alıştık.
Savaşın şiddetini yitirmesi de bunun nedeni
olabilir. Ama en korkunç olaylara bile alışıp
normalleştırmemiz daha korkunç. En çok Iraklı s
rvilleri vuran savaştan hay\anlar ve doğa da
nasibini alıyor. Bu nasibe belki, başına buyruk
emperyalizmin, doğal kaynaklarının zengınliğind
en dolavı fakirleştirilen ülke ve halklannı
katledip sömürmesi de diyebiliriz. George
Bush'un demokrasi götürdüğü halkı önceden
öldürmesi de herhalde kendinde olmayan
demokrasiyi gösteremeyeceğindendi. Başına
buyruk dediğim Amerikan emperyalizminin,
aslında nasıl diğer ülkelerdeki zenginliklere, o
ülkelerin sılahlandınlmasına ve hatta birbirleriyle
savaştınlmasına muhtaç olduğunu unutmuşum.
Demek bu başına buyrukluğun altında. bir
bağımlılık yatıyor. Yani demokratık olmadıklan
gibi özgür de değiller. Dünyanın yüzde 6'sını
oluşturan nüfusuyla ABD, vatandaşlannı gurur
duyacaklan bir ülkede yaşatmak için
dünya zengınliklennin yüzde 50'sini
eline geçirmeyı beceriyor. Bu ele
geçirmenin içınde, orduya,
silahlanmaya aynlan dev bütçenin
yanı sıra neden öldüğünü
anlayamayan çoluk çocuk, sakat
kalanlar, birbirlerinin gözleri önünde ^ ^ ^ ^ ^ _
parçalanan, yanan, ölen aile
bireylerinden geride kalanlar. bu korkunç acılarla
hayata de\am etmeye çalışıyor. Savaş deyınce
akla ilk gelen ülkelerden Aİmanya, bu kez bu pis
oyuna katılmadı. Yahudi, Roman, Sinti, eşcinsel,
engelli soykınmından ötürü vicdan azaplan
dinmeyen Almanlar, kanlı tarihlerinde molaya
ihtiyaç duydu. Hafıf ABD kompleksleri, "savaşa
hayu"" dıyebilmenin gururuyla biraz dindi. Oysa
Aİmanya, hava sahasını açtığı için tamamen
hayır demiş olmadı.
Ama ne olursa olsun Türidye'nin düştüğü durum
kadar içler acısı değil. Her ülkenin maddi
kayıplar verdiği bu savaşta, hepimiz
insaniığımızdan, savaşı alışkanlık haline
BERLIN
BANU
BtRTEK
getirmemizden utanıyor ve
manevi kayıplar da yaşıyoruz.
Ama Aİmanya en azından.
.ABD'nin pis erk oyunlanyla
giriştiği bu savaşa hayır diyerek
vatandaşlannın insanlık onurunu
ayaklar altına aldırtmadı. Türkıye
gibi haftalarca ABD ile flörtleşip.
"Bunu saymayız, >ine bekteriz"
tarzı karşılıklı ziyaretler, Amerikan askerleri
yurdum toprağında yan gelmiş bilgisayar
oyunlan oynarken Meclis'ten çıkan hayu"
tezkeresi, tekrar CoBn Powel'a "Siz bizinı
müttefikimizsiniz" denmesi. Hayır mı, evet mi.
nereye kadar evet, nereye kadar hayır olduğu
anlaşılamayan Türkiye'nin duruşu, sonunda \ine
ezik büzük, omuzlar çekilmiş, sırtta bir kambur
oldu. Aİmanya bu savaşa, 2. Dünya Savaşf ndan
ders çıkanp savaşın ne kadar acımasız olduğunu
ögrenip, artık erdemli bir halk olarak yaşamaya
karar verdiği için katılmamazlık etmedi elbet.
Irak petrolüne konmayı hedeflemiş ABD'nin. bu
vesıleyle düzelteceği ekonomisine yardrmcı
olmamak için katılmadı Savaşlann dinmediği
dünyamızda, konu şu üç maddede noktalanıyor.
Savaş, para ve insanlık onuru. Berlın'den
Türkiye'ye bakıyorum Zenginliklerin bir kısmını
kullanamadığı(!), bir kısmını da yanlış kullandığı
için dış düşmanlarınrn da etkısıyle ekonomisi
çökmüş bir ülke. Yıne aynı etki ve sınıf
aynmlanyla yakın geçmişimizdeki iç savaşımız.
19 Mayıs' 1919 'da başlayan ve 10 Kasım 1938'de
sona eren onurumuz. 11 Türk askerinin gözaltına
alınmasıyla gündeme gelen olmayan onurumuz.
Kendimiz sahip çıkmazsak bize dışandan
verilemeyen bir değer: Onur. Biz izin verirsek
çiğnenebilecek bir değer "Her iyilikte bir
kötühık, her kötühıkte bir iyifik sakhdır" özunü
taşıyan Uzakdoğu felsefesinde olduğu gibi,
Bush'un yaptığı bunca kötülüklerin arasında,
patlayan bombalann etkisıyle silkinebilir miyiz.
kendimize gelip sesimizi yükseltebilir miyiz?
Kötü davranışlara tepki vermedikçe, karşı tarafa
yaptıklanna devam
etmesi için izin vermiş oluyoruz da.
bukalem 105 yahoo.com