25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAY AKIN Trenler hiç üzülmesin... H ans Christian Andersen'in, Do- ğu'ya yaptığı yolculuk, o günler- dekı gezilerin en sürükleyicisi, en hızlısıdır: "Büyülü atınıızı arabanın önüne bağlıyoruz ve mekân yok oluyor; fırtınadaki bulutlar gibi uçuyor, göçmen kuşları taklit ediyoruz! Vahşi atı- mız hızlı hızlı soluyor, burun deliklerinden kara dumanlar çıkıyor." Ünlü yazann büyülü atı trenden başka bir araç değildir. Ilk seferüıi 25 Eylül 1825'te, In- giltere'deki Stockton ve Darlington arasında yapan tren, o günden sonra şiir, roman, resim, sinema gibi pek çok sanat eserinde boy gös- termeye başlar. Öyle ki, Claude Monet, çı- kan dumanlar iyice yükselsin, lokomotif da- ha heybetli bir görünüm alsın diye Paris'ten Rouen'e gidecek olan trem yanm saat bek- letmiştir. Bekleyiş sırasında, gardaki trenler kömürle doldurulmuş ve Monet'nin o çok bi- linen, bulutlan andıran dumanlar arasındaki tren resimleri ortaya çıkmıştır. Düşünüyorum da, yeni keşfedilecek bir aracın, resmini ya- pan ressam istedi diye, hareket saatinin gecik- tirilmesi bir daha yaşanacak mı acaba? Ağabeylme araba. bana tren... Haydarpaşa 'dan Pendik 'e kalkan treni Bir oğlan çocuğu gördü Benzetti oyuncağına Güldü Ben ise Oktay Rifat'ın "Istanbul" şiirin- deki çocuk gibi gülemedım treni ilk görü- şümde! Beş yaşındaydım ve dedem, tıraş ol- mak için tren istasyonundaki berbere beni de götürmüştü. O güne kadar dumanı evlerin, vapurlann ve Trabzon çımento fabrikasının bacasında gören bir çocuk olarak, ürkerek baktım trene... Sonra kapadım gözlerimi ve trenın düdüğü gibi bağırmaya başladım, Dı- ranas'ın Fahriye Abla'sını gelin gönderdiği Erzincan'da. Istanbul'a mal almaya giden babam, her se- ferinde olduğu gibi yine oyuncaklarla dön- müştü. Ağabeyıme mavi bir Volkswagen, ba- na ise gri renkli bir tren almıştı. Işıklan sön- dürüp pille çalışan arabayı ve treni seyret- mek, o yıllardan, radyo tiyatrosundan sonra aklımda kalan en mutlu anlardır. Oyuncakla- nn içinde yanıp sönen ışıklar gibi rengârenk- jjı o günler... Ama, içim çok ısınmamıştı tre- ne. Bunun nedeni, ağabeyime verilen araba- nın altındaki dili sayesinde masanın üstünden düşmeyip, geri dönüyor olmasıydı. Gerçi, be- nim trenim de duvara çarptığında yön değiş- tiriyordu ama, ne bileyim işte masadan düş- meyen araba daha cazipti gözümde. Hem, eve gelen misafirlere gösteri yapmak için oyun- caklar getirilip çahştınldığında, ağabeyimin marifetli arabası benim trenden daha çok il- gi çekiyordu. Yoksul çocukların oyuncak treni Oyuncak tren, dünyanın bir örümcek ağı gibi demiryollanyla örüldüğü 184O'lı yıllarda görülür. Ilk örnekleri tahtadan- dır. Amerika'da yapılan ilk oyuncak trenlerin gerçekleriyle hiçbir bağı yoktu. Çünkü, yaşantılannda hiç tren görmemiş insanla- nn ellerinden çıkmaktaydı- lar. 187O'li yıllardan sonra tahta trenlerin yerini Alman, Fran- sız ve Ingiliz yapımı teneke tren- ler alu-. "Hornby" ve "Marklin" üretime devam eden en eski oyuncak tren markalandır. Yoksul aile çocuklanmn da oyuncak treni olmuştur. Nasıl mı?.. O ailelerden birinin ço- cuğundan alalım yanıtı: "Asbna bakarsanız yok- luk, insan içindeki o müthiş yaratıcıhk gü- cünü de harekete ge- çirmiyor değil. Bu yoklukta neler keşfet- mezdik... Kibrit kutu- lannı birbirine ekleye- rek trenler mi yapmaz- dık. Bu kutulardan, evde- ki gazetelerden tüneller ya- parak bu trenleri sarp ve va- dileri çok derin olan sık or- manların kardeşçesine yaşa- dığı kara parçalanndan mı geçirmezdik. Bazen muziplik eder, treni bir yerlere toslat- maz mıydık!?" Kibrit kutulanndan tren yapan ço- cuğun babası Moskova'ya davetli ola- rak gider, 1969 yılında. Çocuk, sabır- sızlıkla bekler babasını; oyuncak bir tren istemiştir ondan! Dileği gerçek- leşip, kibrit kutulannın yerini gerçek bir tren almış mıydı?.. Dinliyoruz: "Babamla birlikte evde treni kur- muş, raylar üzerinde giden treni seyretmiştik. Her zaman olduğu gibi rrenin rayla- rının altına kâğıtlar koy- muş, sözüm ona treni yokuşlardan, yaptı- ğım gazete tünellerinden geçirmiştim. Ta- bii tren bu zorlamalara dayanamamış, kâh yokuş yukarı çıkamamış, kâh tünellerden geçerken kâğıtlara toslamış, ben bu duru- ma kızdıkça. babam bir köşede usulcacık gülmüş ve keyif almıştı." Gülümseyen yüzüyle anımsanan babanın kim olduğunu öğrenmek için biraz daha ku- lak veriyoruz çocuğa: "Çocukluğumun oyuncaklanndan bir diğeri ise, ben- de sonsuz hayaller yaratan maka- ralardı. Eskiden her evde hemen hemen dikiş dikilirdi. Dikiş ipliklerinin sarüdığı, tah- tadan küçük, büyük maka- raları evden, komşulardan toplardım. Bunlarla kuleler mi, yan yana bağlayıp çok teker- lekli arabalar mı yapmazdım? O arabaları yarıştırmaz mıy- dım? Benimle oynasın diye mızırdamrdım babama. Koca Orhan Kemal beni kırmayıp, çalışmasını bı- rakıp benimle oynamaz mıydı, dünyalar benim olurdu." IşıkÖğütçünün, ba- bası Orhan Kemal'in bu özelliğini anlatma- suıdan sonra ilk işim, kütaphanemden bu "koca", koskoca yazann bir kitabını elime almak oldu. Satırlar arasında gördüm; Orhan Kemal daktilo- sunun başmdan kalkmış, oğluyla oynuyor- du!.. Orhan Kemal "Benim Oğlum" adlı şiirin- de şöyle arumsar o günleri: "Oyuncaklan o- nun / Yırtık kutularla / Sarı hıyarlar / Ve küçük patlıcanlardı." Aydın Menderes'ln dflşti... Haliç'in kıyısındaki Rahmi Koç Sanayi Müzesi'nde, camekânlı büyük bir masanın içinde duran elektrikli trenin yanından hiçbir ziyaretçi kolay kolay aynlamaz. Her çocuğun düşlerini süsler böyle bir oyuncak. Yalnızca çocuklar mı, büyükler de hayrandır o trene. Işık Kansu'nun, tanınmış birçok insanın ço- cukluk dönemini anlattığı ve bu alanda büyük bir boşluğu giderdiği "Çocukluğa Yolcu- luk" adlı kitabında, Aydın Menderes de böy- lesi kocaman bir oyuncak trene sahip olma düşünün közünü kanştınr: "Çok fazla oyun- cağa boğulmadım. Elektrikli trenim vardı. Çok büyük olmayan büyük elektrikli tre- nim olmasını isterdim. 100 metrekare bir alanı işgal edecek kadar. Köprüleri, ma- kaslan, çeşitli lokomotif ve vagonlan, istas- yonlan olan. Ama hiçbir zaman olmadı o." Cumhuriyefı kuranlann ulaşım politikası olan demiryolu taşımacıhğına, ne gariptir ki, oğluna raylarının uzunluğu metreleri bulan bir oyuncak tren almayan Adnan Menderes döneminde sırt çevrilir. 'Şeytan arabası. sen ona blnme...' Aydın Menderes, babası Adnan Mende- res'ten bisiklet ıstediğinde şu yanıtı aldığını anımsar: "Şeytan arabası, sen ona binme." Hannover kralı da, treni "şeytan icadı" ılan edenlerdendir. Kralın rahatsızlığı, bir ayakka- bıcı ya da terzinin kendi kadar hızlı seyahat edebilmesidir. Sanatçılar, demıryoluna övgü- ler yağdınrken ve hatta Andersen, tren hak- kında "Bugün artık, ortaçağda yalnızca şeytandan beklendiği kadar güçlüyüz, kes- kin zekâmız, onu bile geride bıraktı" gibi övgü dolu sözler sarfederken, krallar, politi- kacılar ondan her dönem ürkmüşlerdir. Bisik- let de, bundan payına düşeni almıştır. Işık Öğütçü de bisiklet ister baba- sından. Orhan Kemal bir mektubun- da oğlunun isteğine şu karşılığı verir: "Bisikletini mutlaka alacağım"... Ama, bu tümcenin başında "çıkınca sözcüğü vardır. Çünkü mektup, Sul- tanahmet Cezaevi'nden gönderilmiş- tir! : P Sanat Kültür Antika dergisi sanata zaman boyutundan bakıyor \Akrepleyelkovanın büyüsüKültür Servisi - P Sanat Kültür Antika dergisi, se- kiz yaşına bastığı 28. sa- yısını, 'Zaman ve Sa- nat'a ayırdı. Antik çağ takvimlerinde, rö- nesans dua saatleri ki- taplannda, Çin resmi ve Japon şiirinde, Is- lam sanatlarında, Top- kapı Sarayı saat koleksiyo- nunda, Monet'nin Rouen Katedrali resimlerinde, müzikte, Borges'te ve Tuğrul Selçuk'un hey- kellerinde zaman! P Sanat Kültür Anti- ka, yeni sayısında, 'Mezopotamyalılar, Mayalar, Aztekler, in- sanlık tarihinin ilk tak- vimlerini nasıl oluşturdu- lar? Dua saatleri kitaplan, orta- çağ ve Rönesansın best-seller'ları mıydı? İstanbu) semalarında zaman nasıl ölçülüyordu?, Monet, zamanın rengini mi arıyordu?, Müzik zama- nın sesi midir?, Borges, yalnız- ca zamanı mı yazmıştır?' sorulannın yanıtlannı an- yor. 'Saatin Tarihi' adlı bir kitabı da bulunan Alman tarihçi Gerhard Dohrn van Rossum, 'Yaşanan Zaman Ölçülen Zaman' başlıklı yazısında, yaklaşık üç bin yıl öncesinden gü- nümüze, insan-zaman ilişkilerini inceliyor. Yıldız Çoban, 'Gü- neş Saati'nde Maya- lar ve Aztekler'in gü- nümüz insanım bile şaşkınlık içinde bıra- kan takvimlerini araştı- nyor. Metropolitan Mü- zesi sanat tarihçilerinden Barbara Drake Boehm, 'Kutsanmış Zaman' başlığını taşıyan incelemesinde, ortaçağ ve Rö- nesans'ın elden düşmeyen dua saatle- ri kitaplannın su-larıru ortaya çıkan- yor. 'Çin Resminde Mevsim Değişim- leri' yazısuıda sanat tarihçisi Teresa McNichol, eski bir Doğu uygarlığının zamana yaklaşımını gözler önüne se- riyor. Salim Aydüz ve Yavuz Unat, Islam uygarlığı ve Osmanlı toplumunda za- man kavramı ile zaman ölçümlerini in- celiyor. Ali Esad Göksel'in 'Zamane Bir Şark Masalı'na ise, Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonundaki padişah sa- atleri ve Istanbul'un ünlü saatçisi Me- yer'in bu saatlere ilişkin açıklamalan eşlik ediyor. Coşkun Irmak, 'Zama- nın Rengi' başlıklı yazısında, Mo- net'nin Rouen Katedrali resimlerinde- ki ışık - renk ilişkisini araştınyor. Mü- zikolog Filiz Ali, zamanm sesini mü- zikte anyor. Serhan Ada'nın, 'Yollan Çatalla- nan Anlar' başlıklı yazısı, Borges'in zaman dolambacında küçük bir gezin- tiye çıkarıyor okuyucuyu. Ayşegül Hatay ise, Tuğrul Selçuk'un heykelle- rinde zamanın düşü ve gerçeğinin pe- şine düşüyor. Dua Saatleri Kitabı'ndan Zodyak tnsanı, Erken 15. yüzyıl. tzmir'deki etkinliklerine dün başlayan Boğaziçi Gösteri Sanatlan Topluluğu beş ayn yapımla izleyici karşısında Farldı oyunlar, yerel danslar, eski şarkılar 'Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın' adlı oyun sol eğilimli üç arkadaş arasındaki ilişkiyi toplumsal olaylara gönderme yaparak anlatıyor. Kültür Servisi - Boğaziçi Gösteri Sanatlan Topluluğu, bünyesindeki farklı birimlerin çalışmalanndan olu- şan beş yapımla Izmir'de. 15 Mart'a dek sürecek etkinlik kapsamında BGST bünyesinde faaliyetlerini sür- düren Tiyatro Boğaziçi'nin 'Berber Hikâyeleri', "Yeni Bir Hayat tçin' ve 'Pilavdan Dönenin Kaşığı Kınl- sın' adlı oyunlan; BGST dansçılan ve BGST Müzik Birimi Eğitim Araş- tuma Grubu'nun ortaklaşa hazırladı- ğı 'Gün Doğuyor' adlı dans-müzik gösterisi ve BGST Müzik Birimi'nin bir başka grubu olan '45'lik Şarkı- lar'ın '45'lik Şarkılar Konseri' Iz- mir seyircisiyle buluşacak. Zaman zaman iç içe geçen dört farklı hikâyenin bir berber dükkânın- da kesişmesini anlatan 'Berber Hi- kâyeleri'nin başlıca rollerinde Bü- lent Seçkin, Ece Aydın, Özgür Çi- çek rol alıyor. 'Pilavdan Dönenin Kaşığı Kınl- sın' adlı oyun ise sol eğilimli üç ar- kadaşuı 1980'den bugüne gelen bir- likteliğini, aralanndaki ilişkinin ve karakterlerin değişimini toplumsal olaylara da gönderme yaparak anlat- mayı amaçlıyor. Oyunun metni. aynı zamanda sahne üstünde üç arkadaşı canlandıran Se>11ay Saral, lluç Es- en ve Cüneyt Yalaz taraftndan oluş- turuldu. Oğuz Atay'm romanından oyun- laştınlan 'Yeni Bir Hayat İçin', sı- kıntılı bir orta sınıf üyesi olan Selim Özben'in, yaş gününde 35 yıllık ha- yatının muhasebesini yapması üzeri- ne kurulu. Bütünlüklü bir hikâyesi olan tek kişilik oyunda Cüneyt Yalaz rol alıyor. 'Gün Doguyor' ise Balkan ve Ana- dolu cografyalanna ait çokdilli yerel dans müziklerini, yakın dönem siya- sal-toplumsal konjonktürüne değinen bir kurgu çerçevesinde bir araya geti- riyor. Gösterinin ana temasını 'halk- lann kardeşliği' fikri oluşturuyor. 70"li yıllann kentli popüler müzik ortamını yansıtan '45'lik Şarkılar' ise bu dönemi örnekleyen parçalar- dan oluşan konser programında yer yer teatral anlatımı müzikle iç içe ge- çiriyor ve dönemin siyasal ve kültü- rel atmosferinden çeşitli ipuçlan su- nuyor. (Tüm gösteriler Fuar Kültür Mer- kezi ve Ismet Inönü Sanat Merke- zi 'nde olacak. Tel: 0 232 464 76 95) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL 'Yaşasın Savaş!' "Gücün terörûne de, terörün gücüne de teslim olmayı reddediyoruz." Aylar önce "Banş Girişimi" hareketi kurulurken, bu ilkeden yola çıkılmıştı. "Banşı, herhangi bir siyasal, stratejik, ekono- mik, ulusal, ideolojik çıkar hesabıyla, bir ARAÇ olarak değil, başlı başına bir AMAÇ olarak savu- nuyoruz." Bu düşünce, bu inanç, tüm katılımcı- ların ortak paydasıydı. Savaşa karşı direnç, dünyada daTürkiye'de de yaygınlaştı, güçlendi. Ülkenin her yerinde, her gün bu direnci ortaya koyan birbirinden çok fark- lı eylemler düzenleniyor. Bugün gelinen noktada, polisin bunları bastır- ma çabası bir yana, medyanın silahşor kalemle- ri başta olmak üzere, müthiş bir karalama kam- panyasına tanık oluyoruz. Savaşa karşı durmaya çalışanlar için kullanılan sıfatlar küçümsemeyle başlıyor; "duygusallık, ap- tallık, geri zekâlılık, hayalperestlik, avanaklık" de- nilerek aşağılamayla sürüyor. Bol bol alay edili- yor. "Mantığınızı kullanın, Türkiye'nin çıkarianyla vicdanın ne ilgisi var" gibi müthiş(!) denklemler kuruluyor ve sonunda iş gelip "vatan hainliği" suçlamasına dayanıyor. "Tarih yazıyoruz" diyenlerin, "vatan haini" suç- laması artık beni şaşırtmıyor. Yalan söyledikleri- ni hepimiz biliyoruz. Beni kahreden, "Zaten herkes savaşa karşı, kimsesavaş istemiyor, ama.." diye başlayan söy- lem. O, "^/Vf/4"sözcüğünden sonra sıralanan hiçbir gerekçe Irak'a ABD'nin yanında saldırmaya ne- den olamaz. Biz, "duygusallığa, mantıksızlığa, vatan hainli- ğine" devam edecegiz. Ancak o "ama"ların ge- risine sığınanların da ikiyüzlülüğü, yalancılığı bı- rakıp açığa çıkmaları gerek. Yarın öbür gün, on- lardan hesap sorulduğunda, yeniden bu kez baş- ka "ama"ların arkasına saklanırken, tutarlı olma- larına yol açabilir. • • • Hafta içinde Kenter Tıyatrosu'nda çeşitli sanat alanlanndan savaşa karşı duran birçok sanatçı- nın katılımıyla görkemli bir etkinliğe tanık olduk. Ayrıntıları 27 Şubat tarihli Cumhuriyet'te okudu- nuz. Orada Zeliha Berksoy'un Nâzım Hik- met'ten yorumladığı "Davet" şiiri beni alıp "Ya- şasın Savaş!" adlı oyuna götürdü. Sanatçı sorumluluğu dediğimiz şey, yalnız söz- le değil, yapılan işle de ortaya konulmah. Dost- lar Tiyatrosu'nun seçimi de bu yolda. Topluluğun sorumluluğunu, içinde yaşadığımız korkunç gün- lerdeki duruşlannı sergiliyor. Bir süredir sunduk- ları "Yaşasın Savaş!", Brecht'ten Aziz Nesin'e, Euripides'ten Nâzım Hikmet'e, birçok yazardan alıntılarla, Genco Erkal'ın kurguladığı, sahneye uyarladığı, yönettiği, kabare türünde bir oyun. Savaşın yıkımları, acısı, vahşeti, çözümsüzlüğü, aynı zamanda ahlaksızlığı, müzikle, şarkılarla or- taya konuyor. Birçok yazar dedim. Aralannda Aydın Engin de var. Onun yıllar önceki "Devri Süleyman" oyunu- nu anımsayan biri olarak, yeniden tiyatro yazar- lığına dönüşünü büyük bir sevinçle karşıladım. "Yaşasın Savaş!" için yazdığı üç yeni skeçle ola- yı günümüze taşıyor ve gülmecenin keyfini çıka- rarak, neden-sonuç üzerine düşünmemize yol açıyor. Genco Erkal-Zeliha Berksoy ikilisinin ustalığı, neredeyse 25 yıl öncesinin o unutulmaz "Brecht Kabaresi"r\den damıtılmış tatlar, iki genç oyun- cunun Erdem Akakçe ve Alpay Atalan'ın çaba- larıyla bütünleniyor. Erdem Akakçe, oynadığı her oyunda, kendini aşarak, oyunculuğunu geliştiri- yor, ilettiği tiyatro tadını çoğaltıyor. Zeynep Tanbay, iki dansıyla yine olağanüstü. Zeliha Berksoy'un söylediği "LJIİ Marien" de du- yariılığın uç sınırlanna ulaşan beden şiiri, "Iskem- /e"de akıllardan asla çıkmayacak bir çıglığa dö- nüşüyor. Işkenceye karşı, tüyler ürpertici, dehşet bir çığlık? (Şubatta oyuna katılamamıştı, bugün- den başlayarak yeniden oyunda) Geçmiş savaşların izdüşümlerinden hareketle, bugün zalimin yanında yer alırsak bizi nelerin beklediğini gösteren birseyirlik "Yaşasın Savaş!" Izleyebilmek için son şansınız bu ay. Nisanda Anadolu'ya turneye çıkıyor. Elbet, savaştan, sa- vaş trafiğinden, bizi bekleyen kaostan, yolumu- zu gözleyen ölümlerden yol bulabilirse? e-posta: zeynep a zeyneporal. com Faks:(0212)257 16 50 Cemal Reşit Rey'de caz • Kültür Servisi - Ilyas Mirzayev Jazz Project bugün saat 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda cazseverlerin karşısuıda olacak. Dr. Zaza Miminoshvüi (gitar), Ray Kaczynski (vurmalı çalgılar) ve Zurab J. Gagnidze'den oluşan topluluğa gecede Burhan Öçal (perküsyon) ile Ecran Irmak (ney) eşlik edecek. Müzisyenler çaldıklan parçalarla izleyenleri sıra dışı bir yolculuğa çıkaracaklar. (0 212 232 98 30) Ben Harper'dan yeni albüm • Kültür Servisi - Geçen yıllarda Türkiye'de iki konser de veren Ben Harper'ın yeni albümü mart ortasında çıkıyor. Folk ve funk ağırhklı müzik yapan ve kent ozanı olarak da tanınan Harper, 'Diamonds On The Side' aduıı taşıyan beşinci albümünde, bilgelik, arayış, yüce güç gibi kavramlan irdeliyor. Grubu The Innocent CriminalsTa birlikte yaptığı albümünde ünlü müzisyen yine duygusal şarkılara yer veriyor. BUGÜN • SALtH ZEKİ KOLAT KÜLTÜREVt'nde 15.00'te Serap Altekin'in konuşmacı olarak katılacağı 'Yaşamın Evreleri ve Psikolojik Krizler' konulu konferans. (0 216 449 18 84) M AKM StNEMA S.\LONU'nda 13.00,15.33 ve 19.00'da Hilarv Swank'in 'Erkekler Ağlamaz' fılminin gösterimi. (0 212 251 56 OÜ • YUNUS EMRE SAHNESİ'nde BDT'deı 10.30"da Çakmaktaşı' (ç.o.) adlı çocuk oyunu ve 15.30'da 'Odada Savaş' adlı oyun. (0 212 661 38 94)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle