Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 ŞUBAT 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kulturfa cumhuriyet.com.tr 15
Zeki Ökten''m son filmi hüzünlü bir kuşak çatışması öyküsünü anlatıyor
aha dünannemizin...En son 3 yıl kadar önce, yaşlılı-
ğa, dostluğa, sevgiye, dayanışmaya
düzülmüş bir güzelleme niteliğin-
deki Güle Güle'yle gişede iyi ça-
lışan yerli filmler kervanına dahil
olan sinemamızın deneyimli yönet-
menlerinden Zeki Ökten'in gör-
mekte geç kaldığımız yeni filmi
Gülüm. günümüzde değışen değer
ölçülerinin ve hayat koşullannın
iyice farklı kıldığı aile ilişkileri
bağlamında seyTeden bir kuşak ça-
tışması hikâyesini perdeye taşıyor.
Güle Güle'nin senaristi, nicedir
artık yayımlanmayan Şizofrengi
dergisinin ruh hekimi yazar-yayım-
cısı Fatih Altınöz'ün kaleminden
çıkan yeni bir senaryodan çekilen
Gülüm, sevişerek evlenmiş ancak
birlikte geçip giden ortak yıllann
zamanla sevgilerini iyice törpüle-
diği genç bir çiftin sorunlu evlili-
ğiyle, torun beklentisindeki yaşlı
ana-babalannın dokunakh hıkâye-
sini anlatıyor, hüzzam makamın-
dan.
Ökten'in, eskilerden (gözde ak-
törü) Tank Akan, Nebahat Çeh-
re, Rutkay Aziz, Güler Ökten,
Sümer Tilmaç ya da yenilerden
Okan Bayülgen, Idil Fırat gibi si-
nemamızın farklı kuşaklara men-
sup isimlerini bir araya getirdiği
film, yönetmenin oyuncu yöneti-
mindeki başansı, yer yer boğaza
kılçık gibi oturan duygusalhğı ve
insancıllığıyla öne çıkıyor.
Sürü, Düşman, FaLze Hücum,
Pehlivan, Ses, Düttürü Dünya vb.
gibi önemli filmleriyle Yılmaz
Güney döneminin ve sonrasmın
önemli yönetmenlerinden biri ola-
rak sinema tarihimızdeki yerini
çoktan almış Ökten'in alçak per-
deden, usul usul anlattığı Gülüm,
Boğaz'da (Hisar'da) bahk avındaki
iki dünürü tanıtarak başlıyor.
'Mutluluğun 66 YolıT
TV dizıleriyle son dönemde ye-
niden hortlayan, nostaljik bir ma-
halle sıcaklığının yankılandığı
semtindeki eşcınsel delikanh ve
komşu oğlu özürlü çocukla candan
ilgilenen, yalnız, suskun, insan
kaçkını, yaşlı bir efendi adam Ali
(T. Akan). Yetişkin kızının (duvar-
daki fotoğrafıyla tanıdığımız, filme
adını veren Gül) ölümüyle perişan
olması bir yana, 30 yıldan sonra
güneydeki balıkçı kardeşinin (S.
Tilmaç) yanuıa çekip gitmiş kansı-
nın (N. Çehre) yokluğunu içine at-
mış, doğacak torunu için çakıyla
tahtadan oyduğu oyuncaklar yapar
durur. Kürtaj masasında yitirdiği
kızının acısına ve ölüm nedenini
bir sır gibi taşımanın eziklığine gö-
mülmüş Ali, mazide kalmış çap-
kınlıklan diline vurmuş, rakı ka-
dehlerinde huzur arayan, ağzı kala-
balık ve bozuk, maço dünürü Sa-
lim'in (R. Aziz) kirli muhabbetini
de hep sineye çeker.
Mutluluğun 66 Yolu adlı çok sa-
tan bir kitap yazmasına karşın bun-
lan kendi hayatına uygulayamayan,
işinde başanlı ama özel hayatı di-
be vurmuş, uçkuru düşük ve yırtık
oğlu Sinan (O. Bayülgen), mutsuz-
luğunu meditasyon ve bilgisayar
tutkunluğuyla gideren, işkadını ka-
nsı Ash'yla (1. Fırat) bozuşunca gi-
dip babasında kalır.
Her ihanet sonrasında, işyerine
gönderdiği demet demet buketle
kansını çiçeğe boğar. Içip içip zur-
na gibi olunca da ihanetlerini hatır-
layıp kaybettiği ablasının acısıyla
ve kansınca boynuzlanacağı endi-
Filmde Tarık Akan-Okan Bayülgen ikilisi zıt karakterdeki baba-oğulu başarıyla oynuyor.
Yönetmen: Zeki Ökten
/ Senaryo: Fatih
Altınöz / Kamera:
Ertunç Şenkay /
Müzik: MelihKibar/
Oyuncular. Tarık
Akan, Rutkay Aziz,
Okan Bayülçjen, Idil
Fırat, Güler Okten,
Nebahat Çehre,
Sümer Tilmaç,
Kıvanç Yeniay /
2002 FilmPop
şesiyle "Ben bir hiçim" diyerek
ağlayan, aşın hareketli; mülayim
babasının tam zıddı, yalancı ve ya-
ramaz bir tip aslında.
Sadakatinin, sabnnın sınırlannı
zorlayan güzel gelin Aslı, geçmiş-
te çok ceviz kırmış, kocasının tıpa-
tıp benzeri, çapkın babası Salim
Bey'den yıllarca çekmiş, genelde
her şeyi içe atıp bağışlayan, tipik
geleneksel Türk kadını örneği olan
annesi (G. Ökten) gibi bir hayat
sürmek istemez kesinlikle. Aslında
aldatıldığını bilir ama chattaki
flörtünü ileri götürmez yine de.
llgisizliği hak etmeyen film
'Güçlü kadın' Ash'nın Sinan'ı
affedecek gibi yaptığı finalde, ço-
cukluğunda bir fiske bile vurmadı-
ğı oğluna kuvvetli bir şamar aşke-
dip vicdanmı rahatsız eden büyük
sırnnı da açıklayan Ali'nin sonun-
da inadı bırakarak kansının yanına
yollanmasıyla filmini bağlayan
Ökten, en azından 3 yıl öncesinin
çok beğenilen Güle Güle'si ayann-
da, sıcak, duygusal bir film kotar-
mış bizce yine. Nedense eleştir-
menlerce pek tutulmayan bu doku-
nakh, insancıl filmin bizce belli
başlı kusuru sesli çekilmemiş olu-
şu, müzik kullanımı ve hikâyenin
kimi yerde pek ikna edici olamayı-
şı.
Sinan-Aslı karakterlerinin senar-
yoda yeterince ışlenmediği, derin-
lik kazanamadığı filmde Sinan ro-
lünde aşkla, doludizgin oynayan
Bayülgen'in özellikle seminer ver-
diğı bölümlerde biraz Zagalaştığı
söylenebilir. Kaçamak yaptığı sah-
neleri ve ailede parçalanmaya yol
açmış Gül'ün ölümünün açıklan-
ması gibi bölümleri pek de ikna
edici değil. Gençlerin durumunun
belirsizliğini koruduğu ama inatçı
yaşhlann yine birbirlerine kavuştu-
gu bir finale çıkan Gülüm, önce-
likle T. Akan'ın başını çektiği
oyuncu kadrosuyla seyirciyi ele ge-
çiriyor.
YENİ BASLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR
Cennef (Heaven)
Tom Tykwer'in yönettiği ve 52. Berlin Film
Festivali'nin (2002) resmi açılış filmi olan
'Cennet'in (Heaven) başrollerinde Cate Blanc-
hett ve Giovanni Ribisi yer alıyor. Filmin şid-
det yüklü bir macera, bir aşk hikâyesi, suçla il-
gili ahlaki bir dram ve aşkın olağanüstü gücüne
dayanan öyküsü 1996'da ölen Polonyah yönet-
men Kieslowski'nin birlikte çalıştığı yazar
Krzysztof Piesiewicz'e ait.
Philippa (Cate Blanchett) 29 yaşında bir In-
gilizce öğretmenidir ve talihsiz bir biçimde
bir suç olayına kanşmıştır. Kocasını bir ba-
ğımhya çevirmiş olan bir eroin satıcısı onun
elinden ölmüştür. Nasıl mı? Sırt çantasında
şehrin bır ucundan eroin satıcısının ofisine
kadar taşıdığı bir saatli bombayla.
Başka kimsenin zarar görmemesi için ge-
rekli önlemleri aldığmı sanmaktadır. Amacı
sadece adamı öldürmektir. Oysa işler bekledi-
ği gibi gelişmez ve temizlikçi bir kadın çöp
sepetinin içindeki tehlikeden habersiz
çöpleri kendi taşıma arabasına dö-
ker. Bir baba ve iki çocuğuyla
birlikte asansöre biner. Bom-
ba patlar ve dördü de ölür.
Philippa bundan habersiz
sadece adamı öldürdüğü-
nü sanarak hiçbir dire-
niş göstermeden göze-
tim altına alınmaya n-
za gösterir.
Polis bu olaylarda
politik bir durum ve
neden olduğu konu-
sunda ısrar eder. Phi-
lippa'run hikâyesine
yalnızca ona âşık
olan genç bir polis
memunı (Giovanni
Ribisi) inanır, çünkü
gizli bir şeyler döndüğü kanısındadır. Ve her şe-
yini kaybetmeyi göze alarak Philippa'ya özgür-
İüğünü kazandıracak bir plan yapar...
'Tersyüz' (Adaptatlon)
Spike Jonze ve senarist Charlie Kaufman'ın
son çalışmalan 'Tersyüz' (Adaptation) Susan
Orlean'ın 'The Orcbid Thief' adlı romanından
esinlenilerek gerçekleştirilmiş sı-
radışıbirkomedi.
Nicolas Cage, Meryl Streep ve Chris Coo-
per'ın başrolleri paylaştıklan film, uyarlamaya
çalıştığı bir senaryo yüzünden çaresizlik içinde
olan bir yazann kendini de hikâyeye dahil etme-
ye karar vermesiyle başlayan olayları anlatıyor.
Gerçekle kurgu en beklenmedik şekilde iç ıçe
geçiyor.
Film haline getirilen ilk senaryosu'John Mal-
kovich Olmak'ın 'En İyi Orijinal Senaryo'
dalında Oscar"a aday gösterilerek kazandığı ba-
şanya karşın Charhe Kaufman (Nicolas Cage),
gerek kariyerinde, gerek özel yaşamında duydu-
ğu güvensizliğin pençesındedir. Kendisinden,
fanatik bir orkide üreticisi olan John Laroc-
he'u (Chris Cooper) konu alan 'The Orchid
Thief adlı kitabı uyarlaması istendiğinde
ne diyeceğini tamamen şaşınr.
Kitabın konusu, Laroche'un Flonda"da
çiçek yetiştirirken yaşadığı şeyler
olsa da, derinden derine hepimi-
zin içindeki tutku, yaşama arzu-
su ışlenmektedir. Bu tutku, kı-
tabın yazan Susan Orlean
(Meryl Streep) kadar, Char-
lie'yi de huzursuz etmek-
tedir.
Charlie'nin ikizi Do-
nald Kaufman (yine
Nicolas Cage tara-
findan canlandınlı-
yor), Charlie'nin ya-
nına taşınıp, kendi-
sinin de senarist ola-
cağını söylediğinde
işler daha da kötüle-
şir. Charlie, ciddi bir
şekilde yazarlara özgü
duraklama evresini ya-
şarken; Donald, coşkuyla
çok kişilikli bir seri katili ko-
nu alan bir senaryo yaz-
maktadır...
İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Sevgi ve iletişim her derde deva
'Konuş Onunla' aynı zamanda "Kadından tna-
tador olmaz" diyenlere bir cevap niteliğinde.
Almadovar'ın bu önemli filmini bir yer-
lerde yakalarsanız kaçırmayın. tnsandan in-
sana ulaşan iletişimin gücünü gösteren bir
çalışma "Konuş Onunla". Benigno, ustalık
kazanmış bir bakrm ustası. Masaj yapmayı
çok iyi biliyor, makyaj, saç bakımı gibi bece-
rileri kazanmış, bir hastanede çalışıyor. Özel-
likle bitkisel hayattaki hastalar üzerinde uzun
yıllar çalışmış biri. Evinin karşısrndaki dans
okulundaki çalışmalan izliyor. Alicia, bir
dansçı. Genç kız bir psikiyatnn kızı. Benig-
no genç kıza özel bir ilgi duyuyor ama bunu
açıklamakta çekingen. Marco ıse bir yazar
ve kadın boğa güreşçisi Lydia ile röportaj
yapmayı planlıyor. Lydia, babasının deste-
ğiyle matador ohnuş, o da boğa güreşçisi sev-
gilisinden aynlmanın hüsranı içinde. Hem
"Kadından boğa güreşçisi olmaz" diyen
ortama kafa tutuyor, hem de yürek kırgınlı-
ğını aşmaya çalışıyor. Marco sevdiği kadını
yitirmenin acısrnı içinde tutuyor. Bu dört ka-
rakter arasındaki ilişki birdenbire dramatik
bir dunıma giriyor. Alicia bir trafik kazasın-
da bitkisel hayata geçiyor ve Benigno'nun
bakımına giriyor. Lydia ise bir boğanın sal-
dınsıyla bitkisel hayata giriyor ve Marco ken-
disini büyük bir boşluğa düşmüş buluyor. Be-
nigno, bitkisel hayat içindeki Alicia ile o ken-
disini görüyor ve duyuyormuş gibi konuşu-
yor. Aynı hastanede yatan Lydia'nın başında
duran Marco'ya da "Onlar bizi görür ve du-
yarlar" diyor, "Biz onlarla konuşmalıyız".
Bir süre sonra gerçekten de bitkisel hayata
girmiş hastalann başında da günlük konuş-
malann yapıldığı, onlara dışardaki yaşamdan
haberler verildiği bir ortam yaşıyorsunuz.
Sonra trajik olaylar yaşanıyor. Fihnde görül-
mesi gereken insan davranışlan.
Almadovar, insanlara, duygulann iletilme-
sinin ne çok yolu olduğunu anlatıyor Sevgi,
korku, acı, umut, öfke, düş kınklığı hepimi-
zin yaşamında iç içe geçmiş duygular. Bun-
lan yaşıyoruz ama çoğu kez ne yaşadığımızı
anlayamıyoruz. Coğu kez sözlere takılıp ka-
hyoruz ama sözlerin gerisinde ve ilerisinde,
sözlerin altuıda ve üstünde yaşananlan atlı-
yoruz. Usta yönetmen bize, insan duygulan-
nın iletilmesinde ne çok yol olduğunu, bu ko-
nudayaşadıklanmızı anlayamadığımızı gös-
teriyor. "tletişim" gibi çağımızın en önemli
sorununa bu değişik bakış açısı çok öğretici
bir ufuk açılımı getiriyor. Sevginin duyulma-
srnda, yaşanmasında, iletihnesinde ne çok y-
ol, ne çokyöntem olduğunu göstererek insan-
cıl boyutlann sımrsızhğını anlatıyor. tnsan-
lann yaralannı nasıl sarmaya çalıştıklannı, bu
yaralan sararken kendilerini nerelere gizle-
meye çahştıklannı gösteriyor. Birbirleri ile
ilişkilerini kurarken kendi yalnızlıklannı na-
sıl yaşadıklanm da görüyoruz. Bu filmi ka-
nımca herkesüı bir kereden daha çok görme-
si gerekiyor. Çünkü, yoğunluğu fazla olan
mesajlan yeniden görürken daha doğru yo-
rumlamak olası. Filmin yorumu da çok
önemli, bu da izleyicinin filme katkısına işa-
ret eden bir vurgu.
Pek çok sıradan yapırmn sinemalan dol-
durduğu sezonda bu filmin ayn bir yeri oldu-
ğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
KEDIGÖZÜ
VECDİ SAYAR
Yol Ayrımı
"Sabah Gazetes/nde okuyabiliriz
mahkûm edildiğini bir adamın.
Kimin için, kime karşı?
Gazetede kısaca
Bir adamın mahkûm edildiği yazılı.
Gazete kimden yana, adam kimden?"
Brecht'in asistanı Heinz Kahlau'dan, A.Kadir -
AfşarTimuçin ikilisinin dilimize kazandırdığı 'Gaze-
teler' adlı şiiri(*) düşündüm, dün sabah haberieri
okurken... Savaşa ilişkin yorumlarda herkes bir şey-
leri eleştiriyor, birilerinden yana tavır koyuyor.
Kimileri, iktidann ülkenin çıkarlan için Amerikanta-
leplefine direndiğini söylerken, kimileri fiyat pazariı-
ğında yeterince bastıramadığımız kanısında: "Bu
kadar da ucuza gitmemeliyiz" diyor. Başlıklara göz
atarken, düşünmeden edemiyor insan bu gazete, bu
insan kimden yana, neden yana?
Paranın gücünden mi yana, insan onurundan mı?
Amerikan emperyalizminin gözü dönmüş kararlı-
lığını sorgulamak gibi bir derdi var mı, yoksa banka-
dakı dolar hesaplarının geleceği mi önemli?
Anlaşılan son 24 saati yaşıyoruz bugün. Ya, Ame-
rika ile yapılan görüşmelerde 'mutlu son'a uiaşıldı-
ğı açıklanacak. 'Tezkere' alelacele Meclis'ten geçi-
rilerek iş 'tatlı'ya bağlanacak. Yani, dolarlar gelecek,
verilen sözler unutulacak. 'Milletin iradesine rağmen
adım atmayız' diyenler çıkar hesaplanna yenik dü-
şecekler... Ya da, Amerika yeterli parayı vermedi de-
yip, bu raund'da oyun dışı kalmayı seçecekler (Ken-
di payıma, pek fazla ıhtımal vermiyorum buna, bak-
sanıza daha anlaşma sağlanmadan Amerikan gemi-
leri Iskenderun kıyılarına çıkartmayı başlatıverdi de,
kimsenin sesi soluğu çıkmıyor). Peki, bu iki seçene-
ğin dışında bir başka seçenek yok muydu?
Uluslararası kamuoyunda Türkiye'ye yepyeni bir
imaj kazandıracak onurlu bir duruş... En baştan,
'Ben sizin kirli savaşınızda piyon olmam, para için
adam öldürmem' diyemez miydi Türkiye ? Yani, pa-
ranın gücünü değil, insan onurunu savunmayt be-
ceremez miydi? Ne yazık ki, iktidar banştan yana ter-
cihini yapan kitlelerin desteğini elinin tersiyle iterek
pazarlık masasına oturmayı seçti.. Ama, gene de her
şey bıtmiş değil. Meclis, bu gün ya da en geç hafta
başı önüne gelecek tezkereyi reddedebilir ve sava-
şı önleyemese bile. bu suça ortak olmamızı engel-
ler...
'Banş Girişimi', TBMM üyelerine gönderdiği çağ-
nda, geldikleri yol aynmında üstlendikleri sorumlu-
luğu hatırlatıyor: Meclisimiz, "Ya Anayasa'nın getir-
diği meşruiyet şartını ihlal ederek anayasal suç işle-
yecek; Türkiye'nin AB serüvenine nokta koyacak. De-
mokratik toplumlarcamiasından tamamen kopması-
na ve yalnızlaşmasına yol açacak... Ya da halktn yüz-
de 94 'ünün iradesini ve vicdanmı temsiledecek; ulus-
lararası hukuk ve banş ilkeleri etrafında yeniden şe-
killenecek dünyada saygın bir yer kazanacak..."
Aynı yol aynmı, toplumun tüm bireyleri için de ge-
çerli. Ya suskun kalıp cinayete ortak olacağız, ya da
önlemek için elimizden geleni yapacağız. 'ABD'ye
mecburuz' ya da 'ABD çok güçlü, biz ne yapabiliriz
ki..' türünden söylemlerle baştan yenilgiyi kabullen-
mektense, 'Ben karşı çıkıyorum' diyebılmek daha
onurlu bir seçenek değil mi?
Bu yol aynmında, herkes tercihini yapıyor. Akşam-
lan, evlerinde ışıklannı yakıp söndürerek, pencere-
den tencere çalarak 'Banş için 1 Dakika Karanlık' ey-
lemine katılmayı seçenler de... bu eylemin hiçbir şe-
yi değiştirmeyeceğini, yalnızca katılanların vicdan-
lannı rahatlatmayayaradığını söyleyerek, en ufakbir
sorumluluğu bile üstlenmekten kaçınanlar da....
Sanatçılar için de durum farksız. Ya dünyanın ay-
dınlık geleceği adına bir mum yakabilmiş olmanın kı-
vancını paylaşacaksınız, ya da boyun eğenlerin, vic-
danlanna değil cüzdanlanna kulak verenlerin safın-
da yer alacaksınız. Bir üçüncü yol yok.
Toplumun öncü gücü olan (olması gereken) sanat-
çının bu yol aynmında dikkatli olması gerekmez mi?
En azından, TBMM'de oy kullanan milletvekili ka-
dar.... Sanatçı, siyasete, her türiü protesto eylemi-
ne uzak durmayı alışkanlık haline getinmiş geniş kit-
leleri banş eylemlerine çekebilecek, barış mesajını
en etkin biçimde iletebilecek kişidir, eğer isterse...
Televizyon programcılannın, dizi yapımcılannın,
yazarlann, müzisyenlerin yapabilecekleri çok şey
var. Tek sınırlamaları yaratıcılıklandır, bir de hırslan
(şimdi göze batmayalım, ne olur ne olmaz hesabı).
Biliyoruz, kedilerzaten doğuştan banşçıdır. Ama,
yetmez, bayanlar baylar, bunu göstermenizi bekli-
yoruz. Dünyaya da, kendinize de...
Ve düşünmenizi bekliyoruz: Patronlar kimden ya-
na? Ben kimden yanayım?
Not: Cumartesi ve Pazar günleri, Istanbul'da Lüt-
fi Kırdar Kongre Merkezi'nde 'Uluslararası Banş Kon-
feransı' var. Dünyanın çeşitli ülkelerinden aydınlann
katılacağı konferansa sizi de bekliyoruz...
(*)Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri, Evrensel
Basım Yayın
vecdisayarfriyahoo.com
Ömer Umar'ı anma konseri
• Kültür Semsi - 14 şubat 2002 tarihinde
kaybettiğimiz klasik müzik tutkunu, Borusan
Kültür Sanat Danışmam Ömer Umar anısına
Çorum Belediyesi yarın saat 20.00"de Devlet
Tiyatrosu Salonu'nda bir klasik müzik konseri
düzenleyecek. Istanbul Borusan Filarmoni
Orkestrası keman sanatçılanndan Kerem
Aykal'ın solist olarak katılacağı konserin ilk
bölümünde şef Hakan Önsöz yönetiminde
Çorum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Oda
Orkestrası dinlenecek. Ikinci bölümünde ise
Kerem Aykal keman resitali verecek. Aynca
Devlet Tiyatrosu fuayesinde Ömer Umar'ın
fotoğraflanndan oluşan bir sergi açılacak.
BUGÜN
• AKM'de 19.30'da 'Folklorama (Türk
Büyüsü)' adlı müzikli gösteri. (0 212 251 10 23)
• CEMAL REŞtT REY'de 19.30 da 'Uygur
Halk Dansları ve Şarkılan'. (0 212 232 98 30)
• BABYLON'da 23.00'te Apna Sangeet
konseri. (0 212 292 73 68)
M İŞ SANAT'ta 20.30'da 'Beatles Alaturka'.
(0 212 31610 83)
• YAPI KREDt KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ SERMET ÇİFTER
SALONU'nda 18.30'da 'Çağdaş Müzik ve
Türk Bestecüiği' üzerine Mehmet
Demirtaş'ın söyleşisi. (0 212 252 47 00)