Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA
14 J. L J j \ kultur(âcumhuriyet.com.tr
^T^ 25 yıl önce yitirdiğimiz OğuzAtay, yaşasaydı çağdaş yazarlann belki de en verimlisi olacakü
iutunamayanlannsoluğuHAYATİ ASELYAZICI
Oğuz Atay'ın (] 2 Ekim 1934 tnebolu
-13 Aralık 1977 Istanbul) "Tutunama-
janlar* ile 1970 TRT Roıiıan Ödülü'nü
kazandığını Cumhuriyet'te okuyunca,
hemen yazıişleri müdürü Çetin Ozbay-
rak'ı aradım. Romanı okumak istediği-
mı söyledim ve Oğuz Atay'ı nasıl bula-
bileceğimi sordum: "Oğuz'a haber ve-
receğün, seni arayacak;romanıysaben-
de, gönderiyonım" diye yanıtladı.
Okumaya başladım, okudukça Türki-
ye'de bir modern roman öncüsüyle kar-
şı karşıya olduğumu gördüm. Anlatımı,
karakterleri betımlemesi çok ilginçti.
Soluklu bir romancının yaza-
bileceği, okudukça insanı sa-
ran, giderek sarsan bu büyük
romanın yazannı taıuma iste-
ğim daha da artmıştı.
Atay'la ilk görüşme.»
kurulca, en büyük ödül olarak başan
ödülü verilmişti. Oysa, bu ödül Oğuz
Atay için çok küçüktü. Ama yüıe de adı-
nı duyurmuştu. Romaru bitirdiğimde,
büyük ödülün verilmesi gerektiğini dü-
şündüm. düsüncemi Çetin Özbayrak'a,
CevatÇapana, kendisine de söylemiş-
tim. Üç tanıktan sadece Cevat Çapan
kaldı. Romanın eşsizliğini söylediğimi
bılen tek tanığım Çapan'dır.
Oğuz Atay'ın yapıtlan, biçimsel özel-
likleri ve çağdaş roman kurgusuyla Tür-
kiye için yeni bir ses, yeni bir soluktu.
Kendine özgü biçemiyle yazmış, hıçbır
modern yazara öykünmemişti. Onun ay-
dın olgusu, yaşamının leit-motifiydi.
Iki gün sonra telefonJa aradı,
konuştuk. Kitapla ilgilenen ilk
yayıncı olduğumu söyledı, ama
yayıncılığımdan çok eleştirmen-
liğimi öne çıkanyordu konuşma-
sında; ve üniversıteden ders çıkışı gele-
ceğini söyledi. ilk karşılaşıp görüşme-
mizde bir hafta süre istedim. Kendisıy-
le aynı beğeni çizgisinde olduğumu an-
lamıştı. Iki gündür "Tutunamayanlar"ı
okuyordum. Bitirince, bir hafta sonra, ro-
manı basabileceğimi söyledim. Gerçek-
ten de çok mutlu olmuştu. tlk görüşme-
mizden başlamıştı dostluğumuz. Kapak
için Sevin Seydi'yi önerdi, anlaştık.
Oğuz Atay'la tanışmamızı, onunla il-
gili anılanmı bu kısa yazıya nasıl sığdı-
rabilirim?
Adnan Benk başkanlığındaki seçici
V^ok yönlü bir yazardı; kûltürlüydü,
ironisi ve eleştirel yanı çok
gelişmişti. Bizim edebiyat
eleştirmenlerimiz, ölümüne dek onu
ve romanlannı anlayabilmiş,
kavrayabilmiş değillerdi.
Çok yönlü bir yazardı; kültürlüydü, iro-
nısi ve eleştirel yanı çok gelişmişti. Bi-
zim edebiyat eleştirmenlerimiz, ölümü-
ne dek onu ve romanlannı anlayabilmiş,
kavrayabilmiş değillerdi.
GünJüklen bir gazetede yayımlanma-
dan önce, 'Tutunamayanlar' ve 'Tehö-
keÜ Oyunlar' sürekli aranıyordu; özel-
likle gençler arayıp soruyorlardı. Ne ya-
zık ki ben yayıncılığı bırakmış, Şehir
Tiyatrolan'na genel sanat yönetmeni ol-
muştum. Ölümü, romanlanna ilgiyi da-
ha da arttırdı.
Romanlannın ve öykülerinin içerdiği
ilkeler, yenilikler, getırdiği biçem bizde
benzersizliğıni sürdürmektedir. Batı dil-
lerine çe\Tİlebilirse, dünya edebiyat sah-
nesinde gerçek değerini bulacağına, Av-
rupa ve dünya edebiyatının önemli bır
yazan olacağına manıyorum.
Doğu-Baü kültürûnû iyi yorumlardı
Dıli kullanma yeteneği, edebiyat dili,
öykülerdeki aynı dil, içerik ve anlatım
güzelliği, tiyatroda denediği dil; iç he-
saplaşma, riıhsal dennliklere, bilinçal-
tma inişindeki derinlik olağanüstü gü-
zellikteydi. Çağdaş yazarlann belki de
en venmlısi olacaktı yaşasaydı. 'Oyun-
laria Yaşayanlar', tek tiyatro yapıtı, söz-
1 cükler simgesel ama gerçekçili-
1
ğini de yansıtıyor. "Türidye'nin
Ruhu" roman üçlemesi olacaktı,
yazabılseydi. Doğu-Batı sentezi.
Atay'ın akılcı yöntemle yaptığı
değerlendirmelerdi. Doğu-Batı
kültürünü ve toplumsal yaşam iki-
lemini de çok yerinde yorumlar-
dı. Bu konularda çok nesneldi. Ay-
dın kavTamında evrensel yakla-
şım özellikleri vardı. Yapıtlann-
daki kahramanlann karakterleri,
çizdiği kişiliklen bellidir ve değişık kım-
likleri vardır her birinin. Kimilen seve-
cen ama yaşama karşı savunmasızdırlar;
kimileri de toplumsal bakış açılanyla
yaklaşırlar, ayduıın toplumsal tavn da
önemlidir. tlkine 'Tutunamayanlar', ikin-
cisıne de 'Oyunlarla Yaşayanlar' örnek
gösterilebilir. Yaşama tutanamamak bir
olgudur romanlannda.
Çehov, Dostoyevski, Virginia VVoolf,
James Joyce gibi yabancı yazarlan be-
ğenirdi. Bizden de Kemal Tahir, Vüs'at
O. Bener, Sait Faik, Yiısuf Aülgan en be-
ğendiği yazarlardı. Yaşama tutunamamak bir olgudar Oğuz Atay'ın romanlannda.
Topluluk 26 Şubat'ta teatral bir konser verecek.
Asfalt Dünya'dan
yol hikâyeleri
KültürServisi- 'Asfalt
Dünya' müzik toplulu-
ğu, 26 Şubat günü sa-
at 20.00'deFeriye Kül-
tür Merkezi Hamdi Sa-
ver Salonu'nda sahne-
ye konulacak olan 'Yol
Hikâyeleri' adlı teatral
bir konser verecek.
'yenibir.coın' ve Daıti-
el Hechter'in sponsorlu-
ğunda düzenlenen; kent
insanlannı konu alan
konserde doğumdan
ölüme hayatın aşama-
lan müzik. efekt, ışık,
dekor ve bir tiyatrocu-
nun canh performansı
eşliğinde şarkılarla ak-
tarılıyor. 'Yol Hikâyele-
ri' konseri, müzik gru-
bunun adını taşıdığı olu-
şumun bir projesi.
Aslında bir dünyanın
'Asfalt Dünya'nın tem-
silcilen olan topluluk
için bu dünya, içinde
yaşadığımız şehrin ta
kendisi. Yalnızlaştıran,
Jdmliğimizi unutturan.
aşkı tüketen, beynimizi
yıkayan, smırlan içine
hapsolduğumuz, genzi-
mizde buruk tadmı his-
settiğimiz ve keşmeke-
şine tav olduğumuz bir
dünya. 'Asfalt Dünyah'
olmanın bınnci kuralı,
şehrin doğasını olduğu
gibi kabullenmek.
'Asfalt Dünya'nın ya-
ratıcısı M. Emrah Oz-
damar. topluluğu bu
oluşumun ilk ciddi ürü-
nü olarak tanımlıyor.
Kendileriyle aynı duy-
gulan paylaşan herkesi
bu oluşuma yeni renk-
ler vermeye, yeni pro-
jeler üretmeye çağın-
yor. Bu amaçla oluştu-
rulan web sitesinde ki-
şilerin kendilerini ifa-
de edebilmelerine, üret-
melerine destek verme-
ye yönelik ortaklaşa çe-
şitli projeler yürütülü-
yor.
Müzik dışında bir
elektronik gazete ve ti-
yatro oyunu projesi ça-
İışmalan sürüyor. Yete-
nek ve ilgi alarüan doğ-
rultusunda harekete
geçmek, hayallerinde-
ki projelerini gerçekleş-
tirmek isteyenleri site-
lerine (www.asfaltdun-
ya.com) ve etkinlikJe-
rine katılmaya çağın-
yorlar.
Hepimlzin hikâyesi
Grubun solisti ve söz
yazan M. Emrah Özda-
mar, 'YblHikâyeleri'nde
hepimizin hikâyesini.
kendi gözünden şarkı
ve hikâyelerle anlattı-
ğını belirtiyor:
orman... tçinde bitki
ve hayvanlan yaşatan
doğal makro sistem...
Bir şehir... tçinde mil-
yonlarca insan yaşatan,
kendi doğasını yaratnuş
makrosistem... Asfalt
Dünya bu şehir ve aynı
zamanda bir orman...
Bu ormanın asfalt çi-
menleri,apartman ağaç-
lan ve baykuş lambala-
n var_ Yaşad^mız dün-
yanın doğası ormanlar,
dağlar, ovalar, engirı ma-
viler, yollan yeşil pati-
kalar değiL Biz bu şeh-
ri, bu şehir de bizi yara-
ttrken, kendimize As-
falt Dünyalı diyoruz^."
(10 milyon TL olan
biletler 'www. bile-
tix.com ' adresinden
edinilebilir. Konserle il-
gili bilgi almak için:
'n'M'vı
1
. asfaltdun-
va.com'/Tel:216 302
10 55)
'Pembe Kurbağa' Tiyatrosu minik izleyiciler için eğitici oyunlar sergiliyor
Çocuklara özel birsahneAINKARA (Cumhumet Büro-
su)-Türkıye'nin ilk çocuk tiyat-
ro sahnesi Ankara'da açıldı. F1-
gen Çakmakoğhı ve Ali Nihat
Ya\*şan tarafindan kurulan "Pem-
be Kurbağa Sahnesi"
1
. okul ön-
cesi ve temel eğitime yönelik
oyunlanyla tüm çocuklan ve ço-
cukluk yıllanna özlem duyan-
lan bambaşka bir dünyaya götü-
riiyor.
Çakmakoğlu ve Yavşan, An-
kara Devlet Konservatuvan me-
zunu iki tiyatro oyuncusu. 1984
yılında Mavi Ojıuıcular olarak
başladıklan çocuk tiyatrosu se\ -
dası, 7 Ocak 2003 tarihinde açı-
lışını yaptıklan "Pembe Kurba-
ğa Sahnesi" ile yıllann birikimi-
ni kendi sahnelerinde sergile-
menin mutluluğunu da yanına
• Türkiye'nin çocuklara özel ilk tiyatro sahnesi 'Pembe Kurbağa' Ankara
Devlet Konservatuvan mezunu Figen Çakmakoğlu ve Ali Nihat Yavşan
tarafindan Ankara'nın Kavaklıdere semtinde kuruldu.
katmış.
Kavaklıdere semtinde Bük-
lüm Sokak'ta kurulan tiyatroya
lt
www;pembekurbagaxom" in-
ternet sitesinden de ulaşılıyor.
Bugün Türkiye'nin ilk profesyo-
nel çocuk tiyatrosunun kurucu-
lanndan olan ve sergilenen bir-
çok oyunun yazan Figen Çakma-
koğlu'yla konuştuk.
Hedef, çocuklann muthıluğu
- Pembe Kurbağa'nuı diğer
n>-atrosahnelerinden farkınedir?
Pembe Kurbağa Sahnesi ta-
mamıyla çocuklar için tasarlan-
dı. Girişten itibaren, çocuklan sı-
caklığın sarması hedeflendi. Bu-
lunduklan ortamda kendilerini
güven içinde duymalannı sağ-
lamak amacıyla salon özenle ta-
sarlandı.
Yumuşak kenarlar, kadife per-
deler, legoyu andıran oturma
gruplan, çocuklan kendilerine
büyük gelen klasik tiyatro kol-
tuklanndan, özensiz yerleşhril-
miş sandalyelerden kurtardı. Pro-
fesyonel ses ve ışık düzeni ve
oyunun her alandan rahathkla
izlenmesi, çocuklann oyundan
kopmamasını sağlıyor.
Pembe Kurbağa Sahnesi'ndeşu sırakr 'Küçük Deniz Kızı" (üstte)ve 'Sihirbaz Pah aço' oynamyor.
- Sahnenin kuruluş aşaması
nasıl gecti?
Biz a>Tiı zamanda animasyon-
larda hazırlıyonız. Animasyon-
lardan gelen parayla bu sahne-
yi açtık. Sponsor olmaması bi-
zi ekonomık açıdan zorladı. Yal-
nız tiyatro apayn bir durum,
içindeysen çıkmak istemiyor-
sun. Yıllarca kendi sahnemiz
ohnadan oynadık, bu dönem-
lerde animasyonlar ön planday-
dı. Şimdi her şeyimizi ortaya
koyup kurduğumuz sahnemiz-
le tiyatroya daha rahat merhaba
diyebiliyoruz.
- Gelecekte Pembe Kurbağa
Sahnesi'nde hangi ojnnlan izle-
yebfleceğiz?
Şu anda "KüçükDenidaa" ve
u
Sihirbaz Pahaço", cumartesi
ve pazar günleri saat 11.00 ve
13.00'te çocuklarla buluşuyor.
Her yıl 9 oyun çıkarmayı plan-
hyoruz. Sergilediğimiz oyunlar
arasında "Arkadaşım Uzun Ku-
lak", "Avcı ik Kelebek", "Mînik
Kuş", "Bir KücücükHorozcuk",
"Şeker Çocuklann Düşleri",
"Palyaçolar Püaukte", "Sevgili
Toprakffle Papatya"yı sayabili-
rim.
Aynı zamanda Türk tiyatrosu-
nun en güzel örneklerinden olan
"Gölge O>*unu"nu da dagarcığı-
na aldı Pembe Kurbağa. "Kara-
göz Kış Hazırlığı", "Karagöz
Zaman Yokuluğunda", "Ah Ka-
ragöz Vah Karagöz", Ali Ni-
hat'ın günümüz koşullanna uyar-
layarak küçük izleyicilerimizle
buluşturduğu oyunlardan bazı-
lan.
Mart ayında gölge oyunu tek-
nikleriyle, kukla oyunu teknık-
lerini bir arada kullanarak hazır-
ladığımız "Kukla BmbirSurat"ı
da çocuklara sunacağız
• • •
Oykü yazarlannın Istanbul buluşmasıKültür Servisi - Türk PEN Yazarlar
Derneği ile Edebiyatçılar Derneği, geçen
yıl, yurtdışındaki yazar örgütlerine
14 Şubat Sevgililer Günü'nün aynı
zamanda Dünya Öykü Günü olarak
kutlanmasını önermişlerdi.
Önerinin destek görmesi üzerine,
Istanbul, Ankara, Izmir'le birlikte
Türkiye'nin sekiz ilinde, Lefkoşa'da ve
çeşitli ülkelerde öykü etkinlikleri
düzenleniyor. Türkiye'nin dört yazar
örgütünün (Türk PEN Yazarlar Derneği,
Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar
Sendikası, Dil Derneği) birlikte
düzenlediği etkinlik, îstanbul'da
(bayram tatili nedeniyle) bugün
10.30-17.30 saatleri arasında,
Marmara Üniversitesi'nin
Acıbadem'deki Güzel Sanatlar Fakültesi
Konferans Salonu'nda yapılıyor.
Her kuşaktan öykücünün, öyküyle
ilgilenen eleştirmenin, araştırmacının,
öyküseverin yan yana geleceği
etkinJiğin sabah oturumunda öykü
üzerine göriişler bildirilecek ve hayatta
olmayan ustalar öyküleriyle anılacak;
öğleden sonraki panelde ise 'Dünden
Bugüne Öykücülüğümüz' başlığı altında
Cumhuriyet dönemi öykücülüğü
değerlendirilecek. Tahsin Yücel'in
yöneteceği panelde Füsun Akath,
Selim îkri, Feridun Andaç ve Sadık
Asiankara konuşmacı olarak katılacak.
Etkinliğe katılan tüm yazarlann
görüşleri ve panel, daha sonra,
kitap haline getirilecek.
DEFNE GOLGESt
TURGAY FİŞEKÇİ
Insanlık çıkar çatışmalarına girdi gireli savaş-
lardan vazgeçemiyor. Barış yoluyla çözümü be-
ceremiyor. İlk akla gelen hep silaha başvurmak
oluyor. Milyonlarca insanın ölümü, çıkar peşin-
de koşanlar için bir anlam taşımıyor.
Uzun bayram tatili sırasında izlediğim Richard
Attenbrought'un Gandhi (1981) adlı filmi, sa-
vaş tehdidiyle yüz yüze yaşadığımız şu günler-
de en zor siyasal sorunların bile barış ve uzlaş-
mayla nasıl çözülebileceğini gösteren bir kişili-
ğin yaşamöyküsünü anlatıyor.
Kimdi Gandhi?
Ansiklopedilere bakarsanız, Hindistan'ı Ingiliz
egemenliğinden kurtarıp bağımsızlığını kazandı-
ran ulusal hareketin önderi.
Filmdeki görüntülere bakarsanız, kendi doku-
duğu iki metre pamuklu beze sarınıp dolaşan bir
baldırı çıplak.
Herşeyin "imaj"\a, "karizma"y\a, "güç'le, "ik-
tidar"\a ölçüldüğü günmüz insanına ne der bir
parça beze sarınmış gezen bir Hint fakiri?
Filmi izledikten sonra Salâh Birsel'in "Gand-
hi ya da Hint Kirazının Gölgesinde" adlı uzun
denemesini de okudum. Bu yazı Gandhi'nin hem
yaşamı hem de düşünceleri üstüne zengin ay-
rıntılar içeriyor.
Gandhi, hukuk öğreniminden sonra avukat
olarak çalışmak için Güney Afrika'ya gelir. Bu-
rada Hintliler de tıpkı siyahlar gibi ırk aynmı po-
litikaları altında ezilmektedirler. Bu adaletsizliği
ortadan kaldırmak için kendi geliştirdiği şidde-
te yer vermeyen direniş hareketini başlatır. Gi-
riştiği direniş eylemleri sonucu dövülür, hapse atı-
lır, türlü baskılara uğrar, ama direnişinden vaz-
geçmez.
Güney Afrika'da geçirdiği yirmi yıldan sonra
1915'te Hindistan'adöndüğünde ulusal bir kah-
raman olarak karşılanır. Ünlü şair Rabindranath
Tagore, ona "YüceRuhlu" anlamına gelen "Ma-
hatma" adını verir, ama Gandhi bu ismi kullan-
maz.
Gandhi o yıllarda 350 milyon kişinin yaşadığı
Hindistan'da Ingiliz egemenliğine karşı da şid-
det içermeyen barışçıl bir mücadele başlatır. In-
giliz mallanndan devlet kurumlanna dek her alan-
da sömürge yönetimine karşı duran barışçıl bir
direnişe girişir. HerHintlinin kendi kumaşını ken-
disinin dokumasını ister. Bir çıkrık edinerek iplik
eğirir, kumaş dokur. Tuztekelinin kaldırılması için
62 yaşındayken, yaşadığı köyden 380 kilomet-
re ötedeki okyanus kıyısına kadar elinde asası,
sırtında peştamalıyla 25 gün boyunca yürür. Ora-
da deniz suyunu kaynatıp yasalara aykırı olarak
tuz elde eder. Bu eylemle "kalabalıkların gücü-
nü kamçılar". Günlük hayatında da sıradan bir
Hintli gibi yaşar. Halkın bindiği trenlere biner,
kendi çamaşırlannı kendi yıkar, ev işleri yapar, ka-
rısını kendi elleriyle doğurtmuştur. Geçtiği köy-
lerde lağım yoksa onlara kendi eliyle lağım ka-
zar. Mikrofonsuz ve hoparlörsüz konuşur. Yedi-
ği pirinç, esmer şeker, kara ekmek, otlar ve te-
reyağıdır.
Bağımsızlık mücadelesinin şiddete dönüştü-
ğü anlarda açlık grevleri yaparak şiddete son
verilmesini sağlar. Kafasında Hinduların, Sihle-
rin, Müslümanların birlik içinde yaşayacağı, ara-
larındaki düşmanlıkları yok edeceği bir Hindis-
tan vardır. 1924-25 yıllarında bu gruplar birbir-
leriyle çatışınca tarafların barışması için 21 gün-
lük açlık grevine gider. 1947'de Kalküta ve Del-
hi'deki çatışmaları da yine açlık greviyle önler. Ne
ki tüm çabalarına karşın Hindularla Müslüman-
ların iki ayrı devlete bölünmesini önleyemez.
Filmin unutulmaz bir sahnesinde, Hindularla
Müslümanların kanlı çatışmaları sürerken bir Hin-
du, Gandhi'yegelerekçocuğunu Müsümanların
öldürdüğünü, bu yüzden kendisinin de Müslü-
man bir çocuğu öldürmek istediğini söyler. Gand-
hi ise ona, anasız babasız kalmış bir çocuğu ev-
lat edinip onu iyi bir Müslüman olarak yetiştir-
mesini öğütler. Çünkü "kötülûk, birbaşka kötü-
lükle durdurulamaz."
Yeni bir savaşa gebe günümüzde de Gand-
hi'den öğreneceklerimiz olmalı. Savaşa karşı
onu anımsatan barış eylemleri, geçen hafta so-
nu olduğu gibi milyonlarca insanın sokağa dö-
külmesi, canh kalkanlar, bir dakika karanlık ey-
lemleri, savaşa karşı duran "büyûk insanlık"\n ba-
rışçı yüzü değil mi?
tfisekciCfl hotmail.com
K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I