14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA 14 J. L J j \ kultur(âcumhuriyet.com.tr ^T^ 25 yıl önce yitirdiğimiz OğuzAtay, yaşasaydı çağdaş yazarlann belki de en verimlisi olacakü iutunamayanlannsoluğuHAYATİ ASELYAZICI Oğuz Atay'ın (] 2 Ekim 1934 tnebolu -13 Aralık 1977 Istanbul) "Tutunama- janlar* ile 1970 TRT Roıiıan Ödülü'nü kazandığını Cumhuriyet'te okuyunca, hemen yazıişleri müdürü Çetin Ozbay- rak'ı aradım. Romanı okumak istediği- mı söyledim ve Oğuz Atay'ı nasıl bula- bileceğimi sordum: "Oğuz'a haber ve- receğün, seni arayacak;romanıysaben- de, gönderiyonım" diye yanıtladı. Okumaya başladım, okudukça Türki- ye'de bir modern roman öncüsüyle kar- şı karşıya olduğumu gördüm. Anlatımı, karakterleri betımlemesi çok ilginçti. Soluklu bir romancının yaza- bileceği, okudukça insanı sa- ran, giderek sarsan bu büyük romanın yazannı taıuma iste- ğim daha da artmıştı. Atay'la ilk görüşme.» kurulca, en büyük ödül olarak başan ödülü verilmişti. Oysa, bu ödül Oğuz Atay için çok küçüktü. Ama yüıe de adı- nı duyurmuştu. Romaru bitirdiğimde, büyük ödülün verilmesi gerektiğini dü- şündüm. düsüncemi Çetin Özbayrak'a, CevatÇapana, kendisine de söylemiş- tim. Üç tanıktan sadece Cevat Çapan kaldı. Romanın eşsizliğini söylediğimi bılen tek tanığım Çapan'dır. Oğuz Atay'ın yapıtlan, biçimsel özel- likleri ve çağdaş roman kurgusuyla Tür- kiye için yeni bir ses, yeni bir soluktu. Kendine özgü biçemiyle yazmış, hıçbır modern yazara öykünmemişti. Onun ay- dın olgusu, yaşamının leit-motifiydi. Iki gün sonra telefonJa aradı, konuştuk. Kitapla ilgilenen ilk yayıncı olduğumu söyledı, ama yayıncılığımdan çok eleştirmen- liğimi öne çıkanyordu konuşma- sında; ve üniversıteden ders çıkışı gele- ceğini söyledi. ilk karşılaşıp görüşme- mizde bir hafta süre istedim. Kendisıy- le aynı beğeni çizgisinde olduğumu an- lamıştı. Iki gündür "Tutunamayanlar"ı okuyordum. Bitirince, bir hafta sonra, ro- manı basabileceğimi söyledim. Gerçek- ten de çok mutlu olmuştu. tlk görüşme- mizden başlamıştı dostluğumuz. Kapak için Sevin Seydi'yi önerdi, anlaştık. Oğuz Atay'la tanışmamızı, onunla il- gili anılanmı bu kısa yazıya nasıl sığdı- rabilirim? Adnan Benk başkanlığındaki seçici V^ok yönlü bir yazardı; kûltürlüydü, ironisi ve eleştirel yanı çok gelişmişti. Bizim edebiyat eleştirmenlerimiz, ölümüne dek onu ve romanlannı anlayabilmiş, kavrayabilmiş değillerdi. Çok yönlü bir yazardı; kültürlüydü, iro- nısi ve eleştirel yanı çok gelişmişti. Bi- zim edebiyat eleştirmenlerimiz, ölümü- ne dek onu ve romanlannı anlayabilmiş, kavrayabilmiş değillerdi. GünJüklen bir gazetede yayımlanma- dan önce, 'Tutunamayanlar' ve 'Tehö- keÜ Oyunlar' sürekli aranıyordu; özel- likle gençler arayıp soruyorlardı. Ne ya- zık ki ben yayıncılığı bırakmış, Şehir Tiyatrolan'na genel sanat yönetmeni ol- muştum. Ölümü, romanlanna ilgiyi da- ha da arttırdı. Romanlannın ve öykülerinin içerdiği ilkeler, yenilikler, getırdiği biçem bizde benzersizliğıni sürdürmektedir. Batı dil- lerine çe\Tİlebilirse, dünya edebiyat sah- nesinde gerçek değerini bulacağına, Av- rupa ve dünya edebiyatının önemli bır yazan olacağına manıyorum. Doğu-Baü kültürûnû iyi yorumlardı Dıli kullanma yeteneği, edebiyat dili, öykülerdeki aynı dil, içerik ve anlatım güzelliği, tiyatroda denediği dil; iç he- saplaşma, riıhsal dennliklere, bilinçal- tma inişindeki derinlik olağanüstü gü- zellikteydi. Çağdaş yazarlann belki de en venmlısi olacaktı yaşasaydı. 'Oyun- laria Yaşayanlar', tek tiyatro yapıtı, söz- 1 cükler simgesel ama gerçekçili- 1 ğini de yansıtıyor. "Türidye'nin Ruhu" roman üçlemesi olacaktı, yazabılseydi. Doğu-Batı sentezi. Atay'ın akılcı yöntemle yaptığı değerlendirmelerdi. Doğu-Batı kültürünü ve toplumsal yaşam iki- lemini de çok yerinde yorumlar- dı. Bu konularda çok nesneldi. Ay- dın kavTamında evrensel yakla- şım özellikleri vardı. Yapıtlann- daki kahramanlann karakterleri, çizdiği kişiliklen bellidir ve değişık kım- likleri vardır her birinin. Kimilen seve- cen ama yaşama karşı savunmasızdırlar; kimileri de toplumsal bakış açılanyla yaklaşırlar, ayduıın toplumsal tavn da önemlidir. tlkine 'Tutunamayanlar', ikin- cisıne de 'Oyunlarla Yaşayanlar' örnek gösterilebilir. Yaşama tutanamamak bir olgudur romanlannda. Çehov, Dostoyevski, Virginia VVoolf, James Joyce gibi yabancı yazarlan be- ğenirdi. Bizden de Kemal Tahir, Vüs'at O. Bener, Sait Faik, Yiısuf Aülgan en be- ğendiği yazarlardı. Yaşama tutunamamak bir olgudar Oğuz Atay'ın romanlannda. Topluluk 26 Şubat'ta teatral bir konser verecek. Asfalt Dünya'dan yol hikâyeleri KültürServisi- 'Asfalt Dünya' müzik toplulu- ğu, 26 Şubat günü sa- at 20.00'deFeriye Kül- tür Merkezi Hamdi Sa- ver Salonu'nda sahne- ye konulacak olan 'Yol Hikâyeleri' adlı teatral bir konser verecek. 'yenibir.coın' ve Daıti- el Hechter'in sponsorlu- ğunda düzenlenen; kent insanlannı konu alan konserde doğumdan ölüme hayatın aşama- lan müzik. efekt, ışık, dekor ve bir tiyatrocu- nun canh performansı eşliğinde şarkılarla ak- tarılıyor. 'Yol Hikâyele- ri' konseri, müzik gru- bunun adını taşıdığı olu- şumun bir projesi. Aslında bir dünyanın 'Asfalt Dünya'nın tem- silcilen olan topluluk için bu dünya, içinde yaşadığımız şehrin ta kendisi. Yalnızlaştıran, Jdmliğimizi unutturan. aşkı tüketen, beynimizi yıkayan, smırlan içine hapsolduğumuz, genzi- mizde buruk tadmı his- settiğimiz ve keşmeke- şine tav olduğumuz bir dünya. 'Asfalt Dünyah' olmanın bınnci kuralı, şehrin doğasını olduğu gibi kabullenmek. 'Asfalt Dünya'nın ya- ratıcısı M. Emrah Oz- damar. topluluğu bu oluşumun ilk ciddi ürü- nü olarak tanımlıyor. Kendileriyle aynı duy- gulan paylaşan herkesi bu oluşuma yeni renk- ler vermeye, yeni pro- jeler üretmeye çağın- yor. Bu amaçla oluştu- rulan web sitesinde ki- şilerin kendilerini ifa- de edebilmelerine, üret- melerine destek verme- ye yönelik ortaklaşa çe- şitli projeler yürütülü- yor. Müzik dışında bir elektronik gazete ve ti- yatro oyunu projesi ça- İışmalan sürüyor. Yete- nek ve ilgi alarüan doğ- rultusunda harekete geçmek, hayallerinde- ki projelerini gerçekleş- tirmek isteyenleri site- lerine (www.asfaltdun- ya.com) ve etkinlikJe- rine katılmaya çağın- yorlar. Hepimlzin hikâyesi Grubun solisti ve söz yazan M. Emrah Özda- mar, 'YblHikâyeleri'nde hepimizin hikâyesini. kendi gözünden şarkı ve hikâyelerle anlattı- ğını belirtiyor: orman... tçinde bitki ve hayvanlan yaşatan doğal makro sistem... Bir şehir... tçinde mil- yonlarca insan yaşatan, kendi doğasını yaratnuş makrosistem... Asfalt Dünya bu şehir ve aynı zamanda bir orman... Bu ormanın asfalt çi- menleri,apartman ağaç- lan ve baykuş lambala- n var_ Yaşad^mız dün- yanın doğası ormanlar, dağlar, ovalar, engirı ma- viler, yollan yeşil pati- kalar değiL Biz bu şeh- ri, bu şehir de bizi yara- ttrken, kendimize As- falt Dünyalı diyoruz^." (10 milyon TL olan biletler 'www. bile- tix.com ' adresinden edinilebilir. Konserle il- gili bilgi almak için: 'n'M'vı 1 . asfaltdun- va.com'/Tel:216 302 10 55) 'Pembe Kurbağa' Tiyatrosu minik izleyiciler için eğitici oyunlar sergiliyor Çocuklara özel birsahneAINKARA (Cumhumet Büro- su)-Türkıye'nin ilk çocuk tiyat- ro sahnesi Ankara'da açıldı. F1- gen Çakmakoğhı ve Ali Nihat Ya\*şan tarafindan kurulan "Pem- be Kurbağa Sahnesi" 1 . okul ön- cesi ve temel eğitime yönelik oyunlanyla tüm çocuklan ve ço- cukluk yıllanna özlem duyan- lan bambaşka bir dünyaya götü- riiyor. Çakmakoğlu ve Yavşan, An- kara Devlet Konservatuvan me- zunu iki tiyatro oyuncusu. 1984 yılında Mavi Ojıuıcular olarak başladıklan çocuk tiyatrosu se\ - dası, 7 Ocak 2003 tarihinde açı- lışını yaptıklan "Pembe Kurba- ğa Sahnesi" ile yıllann birikimi- ni kendi sahnelerinde sergile- menin mutluluğunu da yanına • Türkiye'nin çocuklara özel ilk tiyatro sahnesi 'Pembe Kurbağa' Ankara Devlet Konservatuvan mezunu Figen Çakmakoğlu ve Ali Nihat Yavşan tarafindan Ankara'nın Kavaklıdere semtinde kuruldu. katmış. Kavaklıdere semtinde Bük- lüm Sokak'ta kurulan tiyatroya lt www;pembekurbagaxom" in- ternet sitesinden de ulaşılıyor. Bugün Türkiye'nin ilk profesyo- nel çocuk tiyatrosunun kurucu- lanndan olan ve sergilenen bir- çok oyunun yazan Figen Çakma- koğlu'yla konuştuk. Hedef, çocuklann muthıluğu - Pembe Kurbağa'nuı diğer n>-atrosahnelerinden farkınedir? Pembe Kurbağa Sahnesi ta- mamıyla çocuklar için tasarlan- dı. Girişten itibaren, çocuklan sı- caklığın sarması hedeflendi. Bu- lunduklan ortamda kendilerini güven içinde duymalannı sağ- lamak amacıyla salon özenle ta- sarlandı. Yumuşak kenarlar, kadife per- deler, legoyu andıran oturma gruplan, çocuklan kendilerine büyük gelen klasik tiyatro kol- tuklanndan, özensiz yerleşhril- miş sandalyelerden kurtardı. Pro- fesyonel ses ve ışık düzeni ve oyunun her alandan rahathkla izlenmesi, çocuklann oyundan kopmamasını sağlıyor. Pembe Kurbağa Sahnesi'ndeşu sırakr 'Küçük Deniz Kızı" (üstte)ve 'Sihirbaz Pah aço' oynamyor. - Sahnenin kuruluş aşaması nasıl gecti? Biz a>Tiı zamanda animasyon- larda hazırlıyonız. Animasyon- lardan gelen parayla bu sahne- yi açtık. Sponsor olmaması bi- zi ekonomık açıdan zorladı. Yal- nız tiyatro apayn bir durum, içindeysen çıkmak istemiyor- sun. Yıllarca kendi sahnemiz ohnadan oynadık, bu dönem- lerde animasyonlar ön planday- dı. Şimdi her şeyimizi ortaya koyup kurduğumuz sahnemiz- le tiyatroya daha rahat merhaba diyebiliyoruz. - Gelecekte Pembe Kurbağa Sahnesi'nde hangi ojnnlan izle- yebfleceğiz? Şu anda "KüçükDenidaa" ve u Sihirbaz Pahaço", cumartesi ve pazar günleri saat 11.00 ve 13.00'te çocuklarla buluşuyor. Her yıl 9 oyun çıkarmayı plan- hyoruz. Sergilediğimiz oyunlar arasında "Arkadaşım Uzun Ku- lak", "Avcı ik Kelebek", "Mînik Kuş", "Bir KücücükHorozcuk", "Şeker Çocuklann Düşleri", "Palyaçolar Püaukte", "Sevgili Toprakffle Papatya"yı sayabili- rim. Aynı zamanda Türk tiyatrosu- nun en güzel örneklerinden olan "Gölge O>*unu"nu da dagarcığı- na aldı Pembe Kurbağa. "Kara- göz Kış Hazırlığı", "Karagöz Zaman Yokuluğunda", "Ah Ka- ragöz Vah Karagöz", Ali Ni- hat'ın günümüz koşullanna uyar- layarak küçük izleyicilerimizle buluşturduğu oyunlardan bazı- lan. Mart ayında gölge oyunu tek- nikleriyle, kukla oyunu teknık- lerini bir arada kullanarak hazır- ladığımız "Kukla BmbirSurat"ı da çocuklara sunacağız • • • Oykü yazarlannın Istanbul buluşmasıKültür Servisi - Türk PEN Yazarlar Derneği ile Edebiyatçılar Derneği, geçen yıl, yurtdışındaki yazar örgütlerine 14 Şubat Sevgililer Günü'nün aynı zamanda Dünya Öykü Günü olarak kutlanmasını önermişlerdi. Önerinin destek görmesi üzerine, Istanbul, Ankara, Izmir'le birlikte Türkiye'nin sekiz ilinde, Lefkoşa'da ve çeşitli ülkelerde öykü etkinlikleri düzenleniyor. Türkiye'nin dört yazar örgütünün (Türk PEN Yazarlar Derneği, Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Dil Derneği) birlikte düzenlediği etkinlik, îstanbul'da (bayram tatili nedeniyle) bugün 10.30-17.30 saatleri arasında, Marmara Üniversitesi'nin Acıbadem'deki Güzel Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu'nda yapılıyor. Her kuşaktan öykücünün, öyküyle ilgilenen eleştirmenin, araştırmacının, öyküseverin yan yana geleceği etkinJiğin sabah oturumunda öykü üzerine göriişler bildirilecek ve hayatta olmayan ustalar öyküleriyle anılacak; öğleden sonraki panelde ise 'Dünden Bugüne Öykücülüğümüz' başlığı altında Cumhuriyet dönemi öykücülüğü değerlendirilecek. Tahsin Yücel'in yöneteceği panelde Füsun Akath, Selim îkri, Feridun Andaç ve Sadık Asiankara konuşmacı olarak katılacak. Etkinliğe katılan tüm yazarlann görüşleri ve panel, daha sonra, kitap haline getirilecek. DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Insanlık çıkar çatışmalarına girdi gireli savaş- lardan vazgeçemiyor. Barış yoluyla çözümü be- ceremiyor. İlk akla gelen hep silaha başvurmak oluyor. Milyonlarca insanın ölümü, çıkar peşin- de koşanlar için bir anlam taşımıyor. Uzun bayram tatili sırasında izlediğim Richard Attenbrought'un Gandhi (1981) adlı filmi, sa- vaş tehdidiyle yüz yüze yaşadığımız şu günler- de en zor siyasal sorunların bile barış ve uzlaş- mayla nasıl çözülebileceğini gösteren bir kişili- ğin yaşamöyküsünü anlatıyor. Kimdi Gandhi? Ansiklopedilere bakarsanız, Hindistan'ı Ingiliz egemenliğinden kurtarıp bağımsızlığını kazandı- ran ulusal hareketin önderi. Filmdeki görüntülere bakarsanız, kendi doku- duğu iki metre pamuklu beze sarınıp dolaşan bir baldırı çıplak. Herşeyin "imaj"\a, "karizma"y\a, "güç'le, "ik- tidar"\a ölçüldüğü günmüz insanına ne der bir parça beze sarınmış gezen bir Hint fakiri? Filmi izledikten sonra Salâh Birsel'in "Gand- hi ya da Hint Kirazının Gölgesinde" adlı uzun denemesini de okudum. Bu yazı Gandhi'nin hem yaşamı hem de düşünceleri üstüne zengin ay- rıntılar içeriyor. Gandhi, hukuk öğreniminden sonra avukat olarak çalışmak için Güney Afrika'ya gelir. Bu- rada Hintliler de tıpkı siyahlar gibi ırk aynmı po- litikaları altında ezilmektedirler. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için kendi geliştirdiği şidde- te yer vermeyen direniş hareketini başlatır. Gi- riştiği direniş eylemleri sonucu dövülür, hapse atı- lır, türlü baskılara uğrar, ama direnişinden vaz- geçmez. Güney Afrika'da geçirdiği yirmi yıldan sonra 1915'te Hindistan'adöndüğünde ulusal bir kah- raman olarak karşılanır. Ünlü şair Rabindranath Tagore, ona "YüceRuhlu" anlamına gelen "Ma- hatma" adını verir, ama Gandhi bu ismi kullan- maz. Gandhi o yıllarda 350 milyon kişinin yaşadığı Hindistan'da Ingiliz egemenliğine karşı da şid- det içermeyen barışçıl bir mücadele başlatır. In- giliz mallanndan devlet kurumlanna dek her alan- da sömürge yönetimine karşı duran barışçıl bir direnişe girişir. HerHintlinin kendi kumaşını ken- disinin dokumasını ister. Bir çıkrık edinerek iplik eğirir, kumaş dokur. Tuztekelinin kaldırılması için 62 yaşındayken, yaşadığı köyden 380 kilomet- re ötedeki okyanus kıyısına kadar elinde asası, sırtında peştamalıyla 25 gün boyunca yürür. Ora- da deniz suyunu kaynatıp yasalara aykırı olarak tuz elde eder. Bu eylemle "kalabalıkların gücü- nü kamçılar". Günlük hayatında da sıradan bir Hintli gibi yaşar. Halkın bindiği trenlere biner, kendi çamaşırlannı kendi yıkar, ev işleri yapar, ka- rısını kendi elleriyle doğurtmuştur. Geçtiği köy- lerde lağım yoksa onlara kendi eliyle lağım ka- zar. Mikrofonsuz ve hoparlörsüz konuşur. Yedi- ği pirinç, esmer şeker, kara ekmek, otlar ve te- reyağıdır. Bağımsızlık mücadelesinin şiddete dönüştü- ğü anlarda açlık grevleri yaparak şiddete son verilmesini sağlar. Kafasında Hinduların, Sihle- rin, Müslümanların birlik içinde yaşayacağı, ara- larındaki düşmanlıkları yok edeceği bir Hindis- tan vardır. 1924-25 yıllarında bu gruplar birbir- leriyle çatışınca tarafların barışması için 21 gün- lük açlık grevine gider. 1947'de Kalküta ve Del- hi'deki çatışmaları da yine açlık greviyle önler. Ne ki tüm çabalarına karşın Hindularla Müslüman- ların iki ayrı devlete bölünmesini önleyemez. Filmin unutulmaz bir sahnesinde, Hindularla Müslümanların kanlı çatışmaları sürerken bir Hin- du, Gandhi'yegelerekçocuğunu Müsümanların öldürdüğünü, bu yüzden kendisinin de Müslü- man bir çocuğu öldürmek istediğini söyler. Gand- hi ise ona, anasız babasız kalmış bir çocuğu ev- lat edinip onu iyi bir Müslüman olarak yetiştir- mesini öğütler. Çünkü "kötülûk, birbaşka kötü- lükle durdurulamaz." Yeni bir savaşa gebe günümüzde de Gand- hi'den öğreneceklerimiz olmalı. Savaşa karşı onu anımsatan barış eylemleri, geçen hafta so- nu olduğu gibi milyonlarca insanın sokağa dö- külmesi, canh kalkanlar, bir dakika karanlık ey- lemleri, savaşa karşı duran "büyûk insanlık"\n ba- rışçı yüzü değil mi? tfisekciCfl hotmail.com K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle