28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA JvUJLiJ. U x i . [email protected] 15 ALLECRO EVtN İLYASOĞLU EzgNe garip, bir yanda teknoloji donanımlı bir savaşın beklentisi, öte yanda Mlâ binJerce yıl önce- si gibi. umudu yakanşlarda ara- yan insanlar! Ama bu yakanş sa- natın ölümsüzlüğünde ve ortak dilinde göğerince işler başka tür- lü duygusal oluyor. Iş Sanat'ta geçen hafta banş için bir iconser düzenlendi. Dünyanın çeşitli ül- kelerinden ve ayn kültürlerinden gelen ünlü müzikçiler ikili, üçlü konçertolarda, aynı ldavyede birleşen parmaklarda, aynı ses- te okunan ilahilerde banş çağn- sı yaptılar. Yüzyıllann ölmez bestecisi J.S. Bach ise konserin en önemli konuğu, belki de ba- nşın bekçisiydi. Yuko Morinin çalıştırdığı Nagaokakyo Oda Topluluğu güzel bir tona sahipti. Şef AJ- paslan Ertüngealp, orkestranın özgün Barok biçemiyle piyanist- leri ustalıkla buluşturdu. Bach'ın Do Minör, BWV 1060 sayılı ikili konçertosunda piya- nist Seta Tanyel'in bilge Bach yonımu, Muhiddin Demiriz'in tuşlann derininden güzelim ses- lenişiyle birleşti. Hüse>in Ser- met ile Ceorges Pludernıacher belki de valslerin en hüzünJüsü olan Ravel'ın La Valse'ini iki piyanoda çalarken, Sermet'in kanatlanıp uçması, duyarlılıkla teknik becerinin göstergesiydi. öylesi büyük bir coşku yaşıyor- du ki, La Valse'i sanki Hüseyin Sermet bestelemişti! Anlamlı bir banş çağrısı Yunarüılann harika çocukla- nndan piyanist-besteci George Lazaris, ünlü ustaJardan Mar- silyalı flütçü Masence Larrieu ve David Grimal, üçlü konçer- toda zarif, birbirine saygılı bir bütünlük yarattılar. Fransa'nın yeni keman yıldızlanndan Da- vid Grimal, duru ve esnek bir Bach yorumuyla dikkat çekiciy- di. Aynca çalgısı 1710 yapımı Stradivarius'tan yükselen ses, bizler için bambaşka bir önem taşıyordu: Çünkü bu keman Ay- la Erduran'ın tam otuz sekiz yıl yaşamını paylaştığı ve 1994'te satmak zorunda kaldığı o ünlü "Roederer"di. Şimdi iki yüz doksan dört yaşında olan bu ke- manı Avrupa'da bir vakıf satın almış ve David Grimal'in kulla- tumına vermişti. Işte bu banş çağnsı gecesine bu yaşlı dostu Roederer de katılmış, uzun yıl- lannı geçirdiği Istanbul'a birkez daha gelmişti. çınladı 1. Davjd Grimal, 2. Kudsi Erguner. 3. Muhiddin D. Demiriz, 4. Georges Pludermacher, 5. Seta Tanyeli, 6. AJparslan Ertüngealp. Kahireli piyanist Ramzi Yas- sa ile Kudüslü piyanist Israel Kastoriano, Bach'ın Do Majör BWV 1061 sayıli ikili konçerto- sunda çok saydam birliktelik göstermeseler de simgesel bir banş örneği verdiler. J. S. Bach'ın bütün bu seslendirüen yapıtlanndaki piyanolar aslında klavsen için yazıldığından yer yer kulağımız özgün sesi anyor- du; özellikle BWV 1044 sayılı La minör flüt, keman ve piyano konçertosunda. RachmaninoFun aynı klav- yede altı el için parçası dinkme- ye değdiği kadar izlenmeye de değerdi. Demiriz, Tanyel ve La- zaridıs, altı elin yan yana, savaş- madan aynı söylemi paylaşabil- diğini kanıtladılar. Ve en sonun- da sahneye gelen neyzen Kudsi Erguner eşliğinde Hafız Halil Necipoğlu üç büyük îstanbul di- ninden ilahiler okudu. Birleşmiş ülkelerin birleşmiş sanatçılany- la çok duyarlı, çok anlamlı bir banş çağnsına tanık olduk. evini(S boun.edu.tr nabzını tutan dergi~ Serhan Bali'nin editöriüğünde ekim ayından beri iki aylık olarak çıkan Andante adlı müzik dergisi üçün- cü sayjsıyla karşımızda. Bali'nin ilk sayıdaki önsözün- de, "Öyle bir dergi olsun ki hem ülkemizin klasik müzik tarihini ve gündemini konu edinen yazaria- ra, araşnrma dosyalarına ve röportajlara yer vcr- sin, hem de dünya klasik müzik tarihini ve günde- mini kucaklasın"şeklmdeki özlemi bu sayıda arük iyi- ce yerini bulmuş. Aynca, "bügilendiren, eğiten, ileti- şim kuran (bu arada eğlendinneyi de ihmal etme- yen) bir dergi düşledik" dıyordu. Andante; haberle- ri, söyleşüeri, incelemeleri ve eleştirileriyle Türkiye'de müziğin nabzını tutuyor. Yalruz îstanbul değil, müzik etkküiği olan bütün kentlerimize uzanıyor. Yurtdışın- da başan gösteren sanatçılanmızı tanıtıyor. Yeni çıkan yerli yabancı yoğunçalarlan, konserleri, operalan ve müzik kitaplannı incelikle eleştiriyor. Aynca dünya müzik tarihinde şu sıralarda gündemde olan besteci ve konulan sayfaJanna getiriyor; dünya sahnelerinde olup bitenleri de aktanyor. Derginin kimliğini oluş.turan önemli bir özelliği de yazar- lann ve konulann sürekJilik göstermesi. Örneğin her sa- yının kapak konusu parlak bir sanatçımıza aynlıyor: Cihat Aşkın, Faal Say'dan sonra bu kez genç solistimiz Efe Baltacıgil kapak konusu ol- muş. Nice yazı dizisi bu der- ginin sayılan ilerledıkçe bir- birine eidendiğinde bir kitap içeriği olarak değerlenebilir. Orneğin Alp Altıner'in an- lattığı Yaylı Çalgılar Ailesi; Can Denizci'nin otantik icra tarihine babşlan; Erban Alrunay 'ın trubadurlarla yol- culuğu gibi. Ayın bestecisi dosyasında ilk iki sayıda Ay- dın Büke, Bach ve Mozart'ı anlatmıştı, bu kez tlke Boran. Berlioz'u anlatıyor. Dergiye katkıda bulunan radyoculann konuşma dilini önceleri yadırgamıştım. Şimdi derginin genel havasına bir yumuşaklık getirdi- ğini düşûnüyorum. Örneğin M. A. Alabora ile E. Gamsızoğlu'nun 'Notada Yazmayanlar' söyleşisini keyifle okuyorum. Yalnız besteci ve yorumcular, CD'ler, konserler değil Andante'nin konulan. Ayvalık Akademisi, Afyon festivali ve bu sayıda yer alan Mî- AM gibi bir kuruluş da okurlara tamtıhyor. Başka bir meslek dalındaki müzik tutkunlannı tanıtan köşede bu kez benim Kara Kuv\'etleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa ile yaptığım söyleşi var; Atamet Güner'in hazır- ladığı çağdaş müzik köşesinde ilk iki sayı John Cage'i okuduk, bu kez Olivier Messiaen'i ele almış. Bu sayı- nın dikkat çeken iki yeniliği, değerli flütçü Bottazzi- ni'nin 'flautato' köşesi ve tncila Bertuğ'un 'tel' kö- şesi. Türkiye'de müzik üstüne düşünen, yazan herkesin imzasını aynı çatı altında toplaması da büyük bir başa- n. Andante'nın en kısa zamanda daha rahat maddi ola- naklara kavuşmasını ve ayda bir çıkmasını diliyonız. Üçüncü sayısı zen- gin bir içerikie çıktı. Yirmi beşyıl önce yitirdiğimiz ünlü müzik adamı Hasan FeridAlnar, değerli yapıtlar bestelemişti Içi sıkılan çocuktan ünlü müzik adamma 0NDER KÜTAHYALl tç sıkıntısının çocuklar açısından nasıl bir dert olduğunu iyi bilirim; en mutlu anlarda, bayramlarda bile onla- nn yakasına yapışır ve büyükleri umarsız bırakır. Çocuklar bayramın sevincini yaşarken yetişkinierin içini karartan bu kaygılı günlerde, okurla- n 1916 yılının İstanbulu"na götürmek \t bunalıma giren bir çocuktan söz etmek istiyorum. Sık sık "İçim sıküıyor" diyerek ai- teini üzen bu on yaşındaki çocuğun orununa amcası çözüm getirir; 30 al- m sayarak ona sedef işlemeli bir ka- mn alır. Böylece kültür ve sanat tari- hmizin kilit adamlanndan Hasan Fe- rid Alnar, müziğe ilk adımını atmış Aır. Küçük Hasan Ferid, günün şarkıla- • Vital Efendi ve Amâ Nâzım'ın öğrencisi olan kanun sanatçısı Hasan Ferid Alnar, az yazmıştı; ama Viyolonsel Konçertosu'nda, Keman-Piyano Süiti'nde, "Prelüd ve Iki Dans"ında, "Üç Oyun Havası"nda ve dört sesli kanşık koro için "On Yunus îlahisi"nde Kanun Konçertosu'nda makamlanmızı başanyla kullanmış, özgün bir biçem yaratmıştı. Keşke kanun için sonatlar ve oda müziği yapıtlan da besteleseydi. nnı, marşlanru kanunla çalma çabası içindedir. 1970'lerin hemen başında bu çalışmanın bir örneğini televizyon- da da gösterecektir. Yaptığı şey çileli bir iştir. Örneğin "Ordumuz etti ye- min" sözleriyle başlayan marşı rast makamına göre akortlanan kanunla çalmak isterseniz. birinci cümlenin sonundaki do notalannı, çalgının mandallanyla oynayarak do diyeze dönüştürmeniz gerekir. Kendisınin sonraki yıllarda bize söylediğine gö- re müzikle kılgısal olarak uğraşan bir çocuğun, çaldığı yanlış notalardan te- dirgin olması ve onlan düzeltmenin yolunu araması, müzik yeteneğinin temel ölçütüdür. Kanupundan hiç ayrılmadı Hasan Ferid'ın yüksek düzeydeki yeteneği kısa zamanda anlaşılır. Vltal Efendi ve Âmâ Nâzım kendisine ka- nun dersi verirler. Nâzım'ın 1920'de ölmesi üzerine, hocasının üyesi oldu- gu "Darü't-Talim-i Musiki" (Mü- zik Öğrenim Evi) adındaki fasıl top- luluğuna alınır. Sanatçı bu olaydan sonra ustaca yaptığı taksimleri plaklara doldurur: saz semaileri yazar ve e\Tensel mü- zikle tanışır. Edgar Manas'tan kont- rapunkt ve fug, Hüseyin Saadettin Arel'den de armoni dersi alır. Sonun- da, mimarlık eğitimini yanm bıraka- rak 1927"de Viyana'ya gider. Burada önce Joseph Marx, Müzik Yüksek Okulu'nda da Oswald Ka- basta. Istanbul'un ünlü kanuncusu- nu iyi bir besteci ve orkestra şefi ola- Öküz dergisinin mimarları yarattığı dergi 8yüz bin TL Paldırkültür bir dergi 'Hayvan' Kültür Servisi - 2001 'de yayın hayatından çekilen ÖkÜ2 dergisinin mimarlan Merin Üs- tündağ ve Hatice Meryem, Mi- ne Söğüt'le birlikte yeni bir dergi, haftalık paldırküJtürdergisi 'Hay- van'ı çıkardılar. Kültür dünyasın- dan haberlere ağırlık verecek olan dergi 800 bin TL fiyatla satılacak. 'Hayvan'ın ilk sayısında iki dev ismin Oğuz Aral ile Yaşar Ke- mal'in hoş sohbetinin yanı sıra anılannın yer aldığı bir söyleşi bu- lunuyor. Aynca Arif Damar'ın 'Melih Cevdet ile Bir Gün...\ Aydin Do- ğan'ın 'Bir Don Bir Gömleğim Var', Eşber Yağmurdereli'nin 'Tarihi flerletenlerle Olaiım' ve Yılmaz Erdoğan'ın 'Ülkemde ^ • ' - ^ SevgiİzinsâBirGösteridir'baş- Y • A I lıklı yazılan da derginin satır baş- lan arasında. Met Üst'ün yazdığı ve Sen- cer'in çizdiği Anla Beni Öyküle- ri. Rewhat'ın 100 Soruda Haya- tın Anlamı keyifle okunacak çiz- giler arasında. Dergi de Enver Er- can'ın yeni dergisi Yasakmeyve hakkında yapılan bir tele söyleşi- nin yanısıra Feza Kürküoğ- lu'nunda Banş Girişimi ile ilgılı açıklama- lan yer alıyor. ÜBY K H M » M*Ufe 1YMM1 «jftmıfr n»A«'aı cak yolda eğitirler; fakat Alnar, sev- gili kanunundan ölünceye dek aynl- mayacaktır. Nitekim Türk müzik ta- rihinde bir ilke imza atar ve Kanun Konçertosu'nu besteler. Yapıtı Prag'da çalmış. son bölüm olumsuz yönde eleştirilmiştir. Besteci bir süre düşündükten sonra ana teması Nikriz makamında olan başka bir bölüm ya- zar ve konçertonun yeni biçimi oluşur. Keşke kanun için sonatlar ve oda mü- ziği yapıtlan da besteleseydi. Ernst Praetorius 1935 yılında C- SO'nun başına getirilince Alnar da şef yardımcısı olarak aynı kuruma atanır. O günlerden emekli olduğu 1961 'e dek müzik kalkınmamızın kahramanlan arasındadır. Ankara Devlet Konservatuvan'nda hocadır. Opera sanatırun ülkemize kazandınl- ması çalışmalanna katılu-; CSO'nun dinletilerini yönetir. 1957-58 ders yılında Alnar'ın öğ- rencisi olmuştum. Ben ve arkadaşla- nm kendisine kanun sanatçılığı ve bestelediği yapıtlarla ilgili olarak, ay- nca o güne dek Türkiye'de yaşanan müzik olaylanna ilişkin ders dışı so- rular yö'neltirdik. O da bunlan coş- kuyla yamtlardı. Az yazmıştı; ama Vi- yolonsel Konçertosu'nda, Keman-Pi- yano Süiti'nde, "Prelüd ve tki Dans"ında, "Üç Oyun Havası"nda ve dört sesli kanşık koro için "On Yu- nus İlahisi"nde makamlanmızı başa- nyla kullanmış, özgün bir biçem ya- ratmıştı. Bu değerli insan 25 yıl önce ara- mızdan aynldı. Hocamı sevgiyle ve saygıyla anarken, ülkemizde içi sıkı- lan bütün çocuklara Alnar gibi mutlu çözümler getirilmesi dileğiyle sevgi- li okurlann Kurban Bayramlanm kut- lanm. GÜZELIN ARDINDA BERTAN ONARAN 'Senin Bir Düşün Var mı?f Bu başlığı Fakir Baykurt un Almanya'da Man- heim Alevi Kültür Merkezı'nin yayımladığı Aydın- lık özlemi adlı kitaptaki bir yazıdan aldım. Kitaptaki yazılar, Fakir'ciğimin Almanya'ya sı- ğınmak zorunda kaldıktan sonra çeşitli yerlerde çıkmış yazılanndan, konuşmalanndan oluşturul- muş. Başlığını ödünç aldığım yazı, 14.07.1988'de E- mek'te basılmış. Fakir burada, yazınseverlerin yakından tanıya- caklan bir ödülün, Madaralı Roman ödülü'nün kurucusu, yaşatıcısı Fikret Madaralı yı ele al- mış. "Fikret Madaralı 'nın göz açıp yumacak kadar öğretmenlikyaşamı oldu. Samsun'un Çukurbük köyünde yedi yıl çalıştı, sonra Köy Enstitülerine geçti. Oradaki çalışmalan daha kısa sûrdü. Dü- şüncelerinden ötürû izlediler. Sonra meslekten ayırdılar. Halkına sağlam bağlarta bağlıydı. Mes- leğini, yurdunu çok seviyordu. Kendisiniyakından tanıyanlarbilir, ömekinsandı. Birazkınldı, ama hiç eğilmedi. Fikret Bey traktör sûrücülüğü yaptı. Fethiye Hanım dikiş dikti. Çocuklan olmadığı için Yıldız'/ alıp bûyüttüler. Dûşe kalka esenliğe geldiler. Fik- ret Bey 90 oldu, Fethiye Hanım 80'igeçti. • • • Fikret Bey'in saygınlığı arttı. Kendini toplum iş- lerine verdi. Onun son uğraşı ceviz dikimidir. Or- talıkta öteden beri 'Ceviz diken ölür!' diye birsöz dolaşır. Bu sözün yanlışlığını kanıtlamak için Fik- ret Bey durmadan ceviz dikti. ölürûm diye ceviz dikmekten kaçınanlara: 'Işte ben dikiyorum, sek- senimi geçtim, ölmedim! Demek bu söz asılsız!' diyordu. Bunu söylemekleyetinmiyor, cevizin tûr- lü yarariannı anlatıyor, bu konuda yazıyor, konu- şuyor, yurt ölçüsünde kampanya açıyor. Yolculuk- larda sesbüyültenli otobüsleri seçiyor. Valilerle, kaymakamlaria ilişki kuruyor, okullara gidiyor, bil- diiderini öğretmenlere, öğrencilere anlatıyor: 'Ceviz soframıza katıktır, mobilyamıza kütük- tür! Ceviz yaşlılara, gençlere, özellikle çocuklara ilaçtan öte yararlı bir besindir. Cevizin kütüğü dı- şa satılır, içe döviz getirir' diyor, bıkıp usanmadan anlatıyor. Milliyet'ten Emin Çölaşan onunla uzunca bir konuşma yaptı. Gazete bu konuşmayı tam sayfa bastı. Kendisine 204 mektup geldi. Venezüeila 'da okumuşlar, ordan mektup geldi. Telefon edenle- rin sayısı belirsiz. Fikret Bey diyor ki: "Ceviz kütüğü satarak dış borçların hepsini ödeyebiliriz!' Dinleyenler gülû- yor. Yüzüne kuşkuyla bakıp 'Hoca kafayı üşüttü! Bu söyledikleri yalnızca düş!' diyerek yanından uzaklaşıyohar. öyle ya, elde o kadar ceviz yok. Olanlan kesip tüketmişiz, ölürûz diye korktuğumuz için, yenile- rini dikmemişiz; otmayan kütükler dışa satılır da, içe döviz gelir, bunlarla dış borç mu ödenir? A- ma birde hepimiz ceviz diker, bakar, büyütürsek? Yerteşme alantannın biraz uzağı koyu gölgeli ye- şil toplara benzeyen cevizJerie kaplanırsa, Fikret Bey'in düşü gerçek olur," ••• "Ben de diyorum ki: Dûşlerimizi o kadar aşağı görmeyelim. Düşlerimiz gerçeğin öbür yüzüdür. Düş ile gerçek birbirinin yanında durur. Gerçek yı- kılırdüş olur, düş canlanır gerçek olur. Madaralı Hoca, ceviz düşünü gerçekJeştirmek için çalışmayı sürdürüyordu. Nerden nereye; Ka- man Belediyesi her yıl "Ceviz Kültür Şenliği' dü- zenliyor. bunu duyar duymaz otobüse binip so- luğu Kaman'da alıyor. Gür sesi bu kez oralardan geliyor. Ceviz dikmenin yarariannı, o asılsız sözün zarariannı anlatıyor. Yaşamda bir düşün olsun demek istiyorum sev- gili okurum sana! Onu gerçekleştirmek için çaba harca, gülen varsıngülsün; aldırma. Kûçükiş, bü- yük iş deme. Birıjş yap varsın küçük olsun. Gide- reketkisibüyür. Ürgüplü Mustafa Güzelgöz/röy- lere eşekle kitap taşıdı. Ünü dünyayı tuttu. Ûste- lik o hiç de ün için çalışmıyordu. Ben seni biliyo- rum, sen de ün diye gözünü yukariara dikmezsin sevgili okurum. Sen çok çok önemlisin benim gö- zümde. Hiç olmazsa karanlığı beslemiyorsun. Ay- dınlıktan yana tavır alıyorsun. Ama bu yeter mi? Aklın, gücünyokmu? Tavıralmakla kalma, aydın- lığı besle. Birkitaplıkaçamıyorsan, biryoksun öğ- renciye her ay okumak istediği bir kitabı al. Diyelim bunu da yapamıyorsun, Çeltikçili Bir- nur Şener'/r? yaptığım yap: Körkomşuna git, ona birer ikişer saat kitap oku. Küçük iş diye dudak bükenlere hiç aldırma. Hani çok ünlü bir söz var, hakkı olmayanlar kullanıyor onu, o söz daha çok sana uyar: Birmıh bir nal kurtanr, birnalbirat, bir at biryiğit, o yiğit de yurdu kurtanr! Böyle düşün, birişe girişirken, onu önce sen kendin küçük gör- me. Bahri Savcı, yaşamının sonuna doğru, kendi- sinden önce Istanbul'a gidip Hukuk Faküttesi'ne yazılan Sabri Ağabeyi'nden çok anlatırdı. Bahri Bey Çorumluydu, Gönen'debüyüdü, Edremit'te okudu. Sabri Ağabeyi'nin ardından Istanbul'a git- ti; Çarşıkapı Ortaokulu'na yazıldı. Anneleri Hani- fe Hanım, oğullan okusun diye Gönen'de tütün işçiliği yapıyordu. Aile orta halli bile sayılmazdı, yoksuldu. Sabri Ağabey, Bahri'yi ta Beyoğlu 'na tiyatroya götürdü. İlk kez tiyatro görüyordu. Çok etkilendi. 'Hep gel bunlara! İyi filmler geldiğinde sinemaya da git!' dedi. Sabri Ağabey, Hukuk Fakültesi'ni bitirip yar- gıç oldu. Kardeşini hiç bırakmadı. Kitap okuma- ya o alıştırdı. 'Askeriiğini yap, seni Avrupa'ya gön- dereyim!' diyordu. Böyle ağabeyler vardı o za- man." Işte böyle! Ister düş deyin, ister ülkü, o olma- dan yaşanır, insan, canlı, evreni oluşturan sayı- sız öğeden yerine yakışan, işlevini eksiksiz gö- ren, öbür öğelerle dayanışan, dolasıyla doyum- lu, mutlu, dengeli bir varlık olunur mu dersiniz? sbonaranM hotmail.com BUGÜN • NARDİS te 21.30'da Ozan Musluoğlu Group'un konseri. (0 212 244 63 27) • AKM SİNEMA SALONU'nda 15.30 ve 19.00'da Baz Luhrmannın 'Kırnuzı Değirmen' filminin gösterimi. (0212 251 56 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle