24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ARALIK 2003 PA2AR HABERLER DUNYADA BUGUN ALİ StRMEN Fay Hattı - Güvenlik ve Absürdün Manbğı Sevgili, Arkamdan Macide Hanım'ın (Tanııj in- sanın içini tsıian kahkahalan geliyor... Gülme de :ulaşıcı olduğu için, sahne- dekilere daha da fazla gülmeye başlıyo- rum... Oyun başlar başlamaz, "bakalım Behiç hinliğini ne zaman yapacak?" dememle birlikte, daha Adam'ın ikinci repliğinde, Behiç Ak bonba gibi düşüveriyor sahne- nin ortasına. Sonra da, "Fay Hattı" seyirctyi yakalı- yor ve sonunadek bırakmıyor. Oyunun doruğuna vardığı, karı koca kavgası sahnesinde herkesle birlikte kah- kahayla gülerken, birden durdum ve ken- di kendime sofdum: - Peki ben niye gülüyorum?.. Bunda gülünecek ne var ki?.. Aynı duyguya yıllar önce, Ettore Sco- la'nın "Birbiıimizi 0 Kadar Sevmiştik ki" filmini kadim dostum Mehmet Ulusoy ile biriikte Paris'te seyrederken yaşamıştım. Gözlerimizden yaşlar geliyordu gül- mekten... Birden Mehmet'e döndüm, - Ne gülüyoruz yahu bunda gülecek ne var, acının acrsı bir eleştiri dedim. - Sahi yahu! dedi Mehmet, bunda gülü- necek ne var? *•• lyi eğitim görmüş bir mühendis olan bir yakınım, bana matematiğe oğrenciliğinde teğet geçmiş, sonra da yıllarca gittikçe uzayan aralarta, matematik sınavına gire- rek, rüyalan karabasana dönüşmüş biri- nin anlayabilecegini sandığı bir sadelikle, kaosun da kuralian ve bir düzeni olduğu- nu birkaç yıl önce açıklamıştı. "Madem ki kaosun da kurallan var, o zaman absürdün mantığı da olması do- ğaldır" diye sevinmiştim. Absürdün mantığına ve onun yazarian- na, örneğin Eugene lonesco ile Melih Cevdet Anday'ın oyunlarına bayılıyor- dum. Behiç Ak'ı çizgileriyle tanımaya başladı- ğımda, onun bir çizer mi, yoksa Bretcher gibi bir sosyolog mu olduğunu sormuş- tum kendi kendime. 0 da Bretcher gibi, toplumsal sorunlan- mıza, günlük yaşamımıza kadar yansıyan çarpıklıklanmıza, nutuk atmadan değini- yordu. Behiç'de, absürdün mantığı mı vardı, yoksa mantığın absürdlüğü mü? Ikisi de aynı kapıya çıkmıyor muydu yoksa? ••• Hırsızdan korunmak için yapılmış de- mir kapının, güvenlik sağlama yerine, in- sanı hapsetmesi ve depremden kaçamaz hale getirmesi, depremin sıkışmış kapıyı gevşeterek içerdekileri hapisten kurtar- ması, klostrofobisi olan komşu Murat'ın, evin açılmayan kapısı karşısında panikle- mesi, ama sonra masanın altına sığına- rak, oradan çıkmayı reddetmesi, Ah- met'in "orası daha kapalı ama" sozierine karşı, "ama buradan salona çıkma ihti- mali var. Salondan ise biryere çıkma ih- timali yok" yanıtı, depremde, alt kattaki- lerin daha güvenli diye üst katlara, üst kattakilerin aynı nedenle alt katlara ko- şuşmaları, bulunduğu yere en uzak ma- hal olduğu için Avustralya'ya gitmek iste- yen Ahmet'in, orası çok uzak olduğun- dan gitmekten vazgeçerfcen bir şeyi yap- maya ya da yapmamaya aynı nedenlerle karar vermesi vb. Her şey hem absürd, hem de mantıklı. Güvenlik için yapılanlann tersine dönüp güvensizlik doğurması ve birbirieriyle bir türlü iletişim kuramayan insanlann önyar- gılan, alışkanlıklanndan vazgeçememeteri, deprem ile birlikte değişmeye karar verip değişememeleri, bir şeyi yapmak yerine yapar gibi yapmalan hepsi hepsi saçmalı- ğın absürditenin örnekieri, ama hepsinin de kendi içinde bir mantıklan var. Fay Hattı, nutuk atmayan, günlük basit davranışlanmız ve konuşmalanmızdan yo- la çıkıp, sonuna kadar giden acı mı acı bir toplumsal eleştiri. Gülerken, bir an durup düşününce in- san, Ahmet'te, Murat'ta, Sibel'de, kendi şaşkınlığını, çaresizliğini, garipliğini görü- yor ve birden anlıyor ki, sahnedekilere ze- kice gülen kişioğlu onlardan farklı değikJir ve attığı kahkaha kendinedir. Behiç Ak'ın hınzır, hınzır olduğu kadar da sınir, ama yine sizi kendine tutsak eden ironisini, Genco Erkal çok iyi yorumlamış ve ortaya kesintisiz bir buçuk saat süren ve bir an bile dikkatinizi sahneden aJama- dığınız enfes bir oyun çıkmış. Oyuncuların performasına gelince, Genco Erkal'ı geçelim. Çünkü onun çok iyi olmasının artık haber değeri bile yok. Kötü olmasını haber yapacak olanlar da daha bir süre boşuna bekleyecekler de- mektir. Sibel'i oynayan Sumru Yavrucuk ile komşu Murat rolündeki Erdem Akakça, kusursuzun ötesindeki oyunlanyla yapıta yeni boyutlar katıyorlar. Hepsini canı gönülden kutlarken Sevgili, sana da "mutlaka bu oyunu göri" diyorum. TBMM Yurtdışında Yaşayan Yurttaşlann Sorunlannı Araştırma Komisyonu, raporunu tamamladı 'İslami holdinglermağdur etti'EMİNEKAPLAIV ANKARA - TBMM Yurtdışuıda Ya- şayan Yurttaşlann SorunJannı Araştır- ma Komisyonu, yurtdışında yaşayan TürkJerin kızlannı erken yaşta evlen- dirdiğini, erkek çocuklan eğitim yerine çahşmayayönlendirdikleri, çocuİdannı anaokuluna göndermediklerini saptadı. Milli Görüş ile ilgili herhangi bir sapta- manın yer almadığı komisyon raporun- da, Türkiye'dekı bazı islami holdingle- rin yüksek kâr payı vaat ederek yurttaş- lan mağdur ettiği kaydedildi. Raporda, şu saptamalara ve önerilere yer verildi: Çahşmave sosyalgüvenlik: Yurttaşlar arasındaki işsizlik oranı bulunulan ülke yurttaşlan arasında işsizlik orarunın he- men hemen iki kab. Bunun nedeni, yurt- taşlanmızın çocuklannın erken para ka- zanma arzusu ve kızlann erken evlen- dirilmesi nedeni ile genel ve mesleki eğitimlerinin yetersiz kalmasıdır. DinhizmetJeri: Yabancıülkelerde ye- terli sayıda dın görevlisi bulunmamak- tadır. Bu eksikJik ehil olmayan kişilerin bu boşlugu doldurmalanna ve dolayısıy- la önemli sorunlara neden olmaktadır. Rapora göre yurtcfaşındaki Türkler lozlannı erken yaşta evlendiriyor, erkek çocuklan eğitinı yerine çahşmaya yönİendiriyor. Raporda MilB Göriiş ile ilgili herhangi bir saptama yer almadL Yurttaşlanmızın bulunduklan ülkelerde Müslümanlara ait mezarlıklann olma- ması bazı sıkıntılara yol açmaktadır. Eğitim: Yurtdışında bulunan Türk ço- cuklannın eğitim kurumlanndaki başa- n oranı bulunulan ülke çocukJanna gö- re daha düşüktür. Bunun da temel neden- lennden birisi çocuklann çoğunun ana- okulu eğitimi almamış olmalandır. Ve- lilerin bilinçli olmaması, okul öncesi eğitime sıcak bakmamalan, eğitim sis- temi hakkında yeterince bilgilendiril- memiş olmalan, anaokullannın paralı ol- ması, aynca çocukiannın yabancı kül- türle yetiştirileceği çekincesi ve dini kaygılar nedeniyle Türk aileler çocuk- lannı bu okullara göndermemektedir. Türk çocuklan, dersleri izleyecek ka- dar yeterh dil bilmemelerinden dolayı üni- versiteye gitme şanslannı ilkokuldan iti- baren kaybetmektedirler. tslami holdinglen Türkiye bağlantılı bazı şirket ve holdingler, yüksek kâr pa- yı vaadiyle yurtdışındaki yurttaşlanmı- zın mağduriyetlerine neden olmuşlar- dır. Yurttaşlanmız, bu konu hakkında ilgili kurum ve kuruluşlarca yeterince bil- gilendirilmelidir. IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyetcom.tr Neşe Yaşın, iki kültürlü, iki dilli Kıb- rıs'ın şain. önceki akşam Istanbul'da başlayan "Artist and Artist" isimli sanat- çı buluşmasının açılış kokteylinde Kıb- ns'ın iki kesimindeki sanatçılar bir ara- daydı. Bu toplantıya en çok emeği ge- çenlerden birisi de Neşe Yaşın'dı. Ikı gün sürecek etkinliğı Kıbrıslılar Bilim Eğitim Sağlık ve Dayanışma Derneği (KIBES) düzenlemişti. Dün Bilgı Üniver- sitesi Kuştepe Kampusu'nda Tsveç Ya- zarlar Sendikası Başkanı Peter Cur- man ve Isveç Sanatçılar Sendikası Baş- kanı Johnny Evvald, Kıbns'ın ıkı kesim- den sanatçılaria bir sanatçı örgütü nasıl kurulur konulu bir tartışma yaptılar. Böyle bir tartışmanın tabıi ki, nesnel bir temeli vardı. 1999 Temmuz'unda Is- veç'in Gottland adasında Kıbnslı şairier Neşe Yaşın ve Niki Marangou'nun giri- şimiyle 17 Kıbnslı Rum ve 12 Kıbrıslı türk sanatçı bir araya gelmişti. 10 gün boyunca bir atölye çalışması içinde bir- birlerini tanıyan Kıbnslı sanatçılar, üriin- lerini Gottland adasında sergıledıler. Bu on gün süresınce aralannda yakın ilışki- ler gerçekleşen sanatçılar ülkeierine döndüklerinde acı gerçekle yeniden yüz yüze geldiler. Gaıp zor koşullarda çalışmalannı ara bölgedeki Pile köyünde sürdürdü. Res- samlar birbirlerini sergilerine davet etti- 'Hangi Yansını Sevmeli însan' ler. Bunun için yalnızca iki kez izin alına- bıldi. Şairier, karşılıklı çevıriler ve buluş- malar gerçekleştirdiler. Ancak ortaklaşa nasıl bir sıvıl toplum örgütü oluşturacak- lan konusunda bir karara varamadılar. Bu örgütün Kıbns'ın hangi tarafında ka- yıtlı olacağı konusunu çözemediler ve bir örgüt kurmak için Kıbns sorununun çözümünü beklemeyı tercih ettıler. Bu girişimdeki sanatçılar şimdi iki günlüğüne Istanbul'dalar. Bu sabah 11 .OO'de yine bu buluşmanın bir parça- sı olarak Bilgi Ünıversıtesi Kuştepe Kampusu'nda Kıbnslı sinema yönetme- nı Derviş Zaim'in "Çamur" filmi göste- rilecek. Oğleden sonra 14.00'te ise Pa- nicos Chrisanthou ve Niyazi Kızıtyü- rek'in yönetmenhğini yaptığı "Duvan- mız" filmi gösterime sunulacak. Saat 17.00'de ise iki kesimın şaırlen gitar eş- liğinde şiirierini okuyacaklar. • • • Neşe Yaşın, Lefkoşa'nın Rum kesi- minde öğretim üyelıği yapıyor. Her iki tarafı da yakından tanıyor. Ona iyi bildiği Kıbns Rum Kesimi'ni sordum, şunlan anlattı: "Türk tarafında yapılan büyük gösteriler, Rumlann önyargılannı alt üst etti. Hiç tanımadıklan Türklerin çözüm ve banş yanlısı göstehleri onlan çok et- kiledi. Türk kesimindeki çağdaş insan manzaralan onlara cesaret ve umut verdi. Kapılar açıldıktan, büyük toplu- luklar halinde Türk kesimine geçmeleri- nin en büyük nedenlerinden birisi bu gösterilere katılan insanlara olan gü- venleriydi." George Moleskis ve Fikret Demirağ Kıbnslı ıkı şaır, bu süreç içinde iyi dost olmuşlar. Geçmiş günlerden ko- nuşunca, çatışmalar döneminde karşı cephelerden bırbirlerıne ateş ettiklerini fark etmişler. Etkinliği düzenleyen KIBES Başkanı '68'li arkadaşım avukat Cllkü Sağır, bu etkinlığın ilgi görmesı için çabalıyordu. Türklenn Kıbrıs'ta çözüm isteğinin gü- cünü gönneleri ve anlamalan için bu tür çabalann sürdürülmesi gerektiğini söy- lüyordu. Kıbrıslı Türkler, Kıbnslı Türk kımliğine vurgu yapmayı önemsiyoriardı. Yüzyıllardır yaşadıklan coğrafya içinde kendilerine özgü bir kürtürieri oluştuğu- nu anlatmaya çalışıyoriardı. Türkler ve Rumlar aralannda yaşanmış acı olaylara rağmen, bu kültürün oluşmasında bir- birlerini etkilediklerini kabul ediyoriardı. önceki gece TRT1 'de Kıbns konusu- nu tartışırken "Biz kimiz?" diye bir itiraz- da bulunmuştum. Bu itirazımın aslı, Kıb- ns'ın kaderi konusunda yalnızca Türki- ye'nin karar vereceği gibi bir tutuma karşı. Bu konuda öncelikle Kıbnslılann bir hakları olduğunu vurgulamak iste- dim. Onur Öymen "Bize zoria çözümü dayatıyohar" dediğınde bu soruyu sor- dum. Kıbrıslı Türklerin yansı bunu bir dayatma değil bir çözüm olarak gördük- lerini oylanyla ifade etmişlerdı. 0 za- man, "Biz" sözcüğü "Siz kimsiniz?" so- rusunu da beraberinde getıriyordu. Kıbns sorununun çözümünde en önemli unsur, iki halkın bir arada yaşa- mayı isteyip istemediği iradesi. "Ya Türkleri doğrarlarsa" diye öne sürülen gerekçeteri en fazla değerlendiıme ola- nağına sahıp olanlar Kıbrıslı Türkler. Geçmişte acılan onlar yaşadılar. Bu ne- denle en iyi onlar değeıiendirirler. Kıbns- lılar, Kıbns'ta biriikte yaşamak istiyortar. Çözüm istiyoriar. AB yurttaşı olmak isti- yorlar. Uygar dünyanın bir parçası ol- mak istiyortar. Tabii ki güvence de ısti- yorlar. Neşe Yaşın'ın çok bilinen "Yurdunu Sevmeliymiş İnsan" başlıklı şiiri bu duy- guları ne güzel anlatır. "Yurdunu sev- meliymiş insan/öyle diyor hep ba- bam/Benim yurdum ikiye bölünmüş or- tasından/Hangi yansını sevmeli insan?" Kıbns, onlann yurdu. wo rld
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle