03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 2003 CUMA 14 KULTUR [email protected] Ülkemizde plastik sanatlar kitlelere hiçbir zaman günümüzdeki kadar yakın olmadı 8.Bienalamacınaulaştı ~W Uluslararası m birbienaKn JL amacı, katdan ülkelerm sanarianndaki son eğilimleri bir aravagetirmekve yeni gefişmekrin önünü açmaksa Istanbul Bienali bu atnaca ne kadar katkıda buhınuyor? 2Küreselleşmeden en çok yarar sağlayan çokulushı ya da büyük ulusal kuruluşlann, bienal vb. sanat etkinliklerine sponsor olmalan, sanatın, düzeni sorgulayıcı yanını zayıflatıyor olabilir mi? Bu olgunun, sanatın kitlelerden uzaklaşmasında bir payı olduğu söylenebilır mi? sanatçdann neoranda temayla ilişküi, ne oranda kendi sanatçı nhefikleriyle seçfldiğini düşünüyorsunuz? TürkryeH sanatçılan bu açıdan nasıl değerlendiriyorsıınıız? Son bienalde de göriildüğü gibi resim, heykel vb. plastik sanatlann yanı sıra video-art, yerleştirme gibi yeni sanat türlerine yöneliş gitrikçe artıyor. Sizce bunun nedenleri ^ nedir? Sanatçılar, klasik plastik sanatlarda artık yeni hiçbir şey yapılamayacağını düşünüyor olabilirler mi? Başka bir deyişle, sizce de resimde, heykelde yolun sonuna mı gelindi? 5Bienalde sizi en çok etkfleyen, akhnızda kalan iş hangisiydi? ALİAKAY 1)Bu amaca tamamen uygunbir bienal ile karşı karşryayız. Dan Ca- meron burada Dokumenta 11 ile son Venedik Bienali'nin sanatçı- lanndan çeşitli ömeklerle Istan- bul Bienali'ni kurdu. Bu anlam- da, bu işlerin sorunu varsa eğer. bu, genel olarak güncel sanatın geldiği yerin sorunu ile özdeşleşmek- tedir. Yeni gelişmelerin nereye doğ- ru gittiğini kestirmek çok güç gibi durmuyor; özellikle 'documentary art' yani belgesel sanat, sanatın şu anki eğilimlerinden birisini oluştur- makta; özellikle de romantize edilme- yen ve kahramanlaştınlmamanın ol- duğu minör yaklaşımlann sanatta öne çıktığını fark etmek mümkün. Bour- geois olsun, Barbara Kruger veya Paul Mc Carty gibi sanatçılann bu şekilde minörleşen bir sanat yaptık- lannı gözlemlemekteyiz. Bu isimle- rin çoğunu şu andaki Lyon Biena- li'nde görmekteyiz. Istanbul Bienali ise bu akımlann yeni isimlerini bize gösteriyor. Bunlann arasından Has- san Khan veya EmiUy Jacir kuvvetli örnekler arasında, belgesel ve kav- ram ile birlikte işleyen yan beigeva- ri kurgu işleri göstermekteler. Jacir. küçük imgelerle fotoröportaj halinde küçük insanlann küçük sorunlannı dile getirdiğinde ve bunlan fotoğraf- larla gösterdiğinde aynı anda tüm bir suıırmeselesinı, Israil ve Filistinara- sındakı gerginliğin yeniden duvarlar ve geçitler örülerek daha da geçiş zor- luklan çıkanldığını belgelediğinde, aslında tekil bir hikâyenin ne kadar ko- lektif olduğunu göstermekten başka bir şey yapmıyordu. Sanatçı sponsora testlm oimaz 2) Sanat kendi sorgulayıcılığını en çok iktidar alanının içinden yapan bir dal, direnme dallanndan bir tanesi. Sponsorlarla işlemesi onun sponsor- lara teslim olması anlamına gelmi- yor. Birçok sanatçı var ki, en ulusla- rarası, en ulusaşırı sermayenin para- sıyla onlara en muhalif çalışmalan gerçekleştiriyor. Hans Haacke böyle bir sanatçı mesela. Cartier'nin Güney Afhka'daki madenlen sömürmesini göstermek üzere 1988'de Cartier'nin sponsorluğunda bir altm kapı ensta- lasyonu gerçekleştirmişti. Bu orada ölen çocuklann Cartier için altın ma- denlerinde öldüğünü gösteriyordu. Bunlann örneklerini çoğaltabiliriz. Bu bienalde yer alan Emily Jacir böy- le bir Filistinli sanatçı. Sanatın kitle- lerden uzaklaşması ise bir hayal. Sa- anatın kitlelerden uzaklaşması bir hayal. Sanat kitlelere hiçbir zaman bu kadar yakın olmadı. Dünyanın her yerindeki müzeler ve sergilerdeki kuyruklar bunun garip bir göstergesi. Türkiye'de, sanat kitlelerden uzaklaşıyor diye bir yanılsama var. Birincisi, ne zaman sanat kitlesel oldu Türkiye'de? Ikincisi, plastik sanatlar bugüne kadar, bu kadar kitlesel oldu mu? Bienal reklamları, gazeteler ve televizyonlar anketler yapıyor, reklamlar yapılıyor vb. Bu, kitlesellik değil de nedir? Endonezyalı sanatçı Fiona Tan'ın 2001 tarihli 'Saint Sebastian' adh video yerieştirmesi Antrepo No: 4'teydL nat kitlelere hiçbir zaman bu kadar ya- kın olmadı. Dünyanın her yerindeki müzeler ve sergilerdeki kuyruklar bu- nun garip bir göstergesi. Türkiye'de böyle bir yanılgı var: Sanat kitleler- den uzaklaşıyor diye bir yanılsama. Bi- rincisi, ne zaman sanat kitlesel oldu Türkiye'de? îkincisi, plastik sanatlar bugüne kadar, bu kadar kitlesel oldu mu? Bienal reklamlan, gazeteler ve televizyonlar anketler yapıyor, rek- lamlar yapılıyor vb. Bu, kitlesellik değil de nedir? Sanat ne kadar anla- şılıyor sorusuna ise edebiyatın, yük- sek bir minör edebiyatın anlaşıldığı ka- dar demek lazım. 3) Bu küratöre sorulacak bir soru. Dışandan konuşmanın bir mantığı yok. Nasıl bir sanatçı kendi kapalı ça- lışmalannı hemen açığa çıkarmıyor- sa küratörlerin yaptığını da takip et- mek gerekecektir. Bu anlamda da el- bette ki, işlerle kavram arasında bir- takım yakınlıklar kurulması doğal- dır. Bakıp bunu bulmak zorundayız. Bergson'un alışık algı değil de, dık- katli algı diye adlandırdığı şey anla- mına geliyor. Her şey birinci derece- den anlaşılır değil. Klişeler değil sa- natı yapan, o anlamda da sanatın dik- kate ihtiyacı var. Bu olduğunda da zaten herkes her şeyi anlayacaktır. Ye- ter ki, aramp bulunsun. tçine girilsin dilin. Yoksa sanattan söz etmezdik. Okullardaki derslere benzeyen bir or- tamın içinde bulurduk kendımızı. Bu da çok sıkıcı olurdu. Her şeyi bildi- ğini varsayan bir hocanın sözde-an- latılanndan dışan çıkamazdık. Yolun sonu diye bir şey yok 4) Bu çok uzun zamandır böyle, bu bienalden beri değil. Resim de bu- nun yanında kendi yeni dilinde işine devam ediyor. 'Öfanüş m'ölmüş' de- ğil(!). Ama resmin de her yerde oldu- ğu gibi bir güncel bakışı ve dili var. Şu anda rönesans resmi veya mani- erist resim yapmanın manası neyse, bazı 20. yüzyıl türlennin de yapılma- sının manası o kadardır. Bugüne ait olan dili kullanan ressamlar resim yapmaya devam etmekte ve her yer- de sergilemekteler. dünyada her yer- de göstermekteler resimlerini. 'Vide- o-art' ise 'documentary art'a yaklaş- hğından, dili daha çok bu malzeme- ye yakın duruyor. O nedenle de, çok- ça rastlanıyor. Dolayısıyla yolun so- nu diye bir şey yok. Bu tür poziti- vizmlerden kafalanmızı kurtarmanın zamam geldi de geçti bile. On küsur yıldır bunlan anlatıyor ve yazıyoruz. 5) Tek bir işten söz etmek zor, ama bazı isimleri sayabilirim: Emiry Jacir, Hassan Khan, Dora Garcia, ilk anda aklıma gelen üç isim. Filistin mese- lesi, Mısır'da cinayet ve de son dönem- lerin ender kavTamsal çalışmalanndan birinin sahibi (hem Antrepo, hem de Ayasofya); çünkü 'kavramsal işler' bulmak artık azaldı ve zorlaşmaya başladı. Bienaldeki işlerin çoğu kav- ramsal sanat değil. Sanatçiyla Mtieleribuluşturmak AFŞARTtMUÇtN 1) Hiçbir toplantı evrensel çerçeveli bir etkinliğe bütünsel bir açıklama ya da açıklık getiremez. Istanbul Bienali de ancak bir toplumun izleyicilerine bir pencere açabilirdi. 2) Sponsor sözü kültür etkinlikleri için her zaman bir tehlikeyi duyurur. Seçkinci sanata doğru bir eğilimin oluşması o koşullarda kaçınılmaz bir durumdur. 3) Her sanatçı yapabildiğini yapıyor. Bütün dünyada felsefede ve sanatta büyük bunalımlar yaşanıyor. Önemli olan sanatçılarla kitleleri belli bir ölçüde buluşturabilmektir. 4) Teknolojik gelişimler bu açıdan belirleyici oluyor. Bir de yeni arayışlar. Sanatın da, felsefenin de sonu olmaz. Dalgalanmalar her zaman vardır. Zamanm seçiciliğine güvenmek gerekiyor. 5) Bu konuda bir değerlendirme yapabilecek durumda değilim. YAZIODASI SELtM tLERt Bir Plajı Hatırlamak (3) Moda Plajı'nın kadınlar kısmına gitmek, hanım- lann çıplak görünme tedirginliğini ortadan kaldın- yordu. Burada kadın kadına daha serbest olunabi- liyordu. Basma entarilerini, yüksek ökçeli deniz takunya- lannı, hasır şapka ve çantalannı pek kadınca bir gös- teriyle umumi kısma sunan hanımlar, tahta perde arkasında kayboluyorlar; ancak öğleden sonra, ak- şamüzeri, yine basma entarilerini giyerek, yüksek ökçeli takunyalanrn şıkırdatarak, kollannda -ıslak hav- lulann sarktığı- çantalar, çıkıp gidiyorlardı plajdan. Böyiece, erkekle eşit haklara sahip kadın, yen- geç kabuğu gibi kızank çıplaklığını meraklı gözler- den saklamış oluyordu. öte yandan, karaşın, yapılı, mayosunun rengi güneşle açılmış bir plaj görevlisinin zırt pırt kadın- lar kısmına geçmesi hantmlan şaşırtmaz, hatta de- likanlıya küçük taleplerde bulunurlar, mesela kan- tinden gazoz, dondurma isterlerdi... Tabii, kadınlar kısmının denize uzanmış tahta per- deleri önünde durmakta ısrariı sandallan. sandal- lardaki beyleri de unutmamak gerekir. Orada deniz bazen tıklım tıkış sandal dolu olurdu. Tek parti döneminin sonlannda yapılmış bazı de- niz, plaj resimlerinde kadın ve erkek daima bir ara- dadır. Uzaktan uzağa kübizm esinli bu resimler, bi- raz da, Almanya'nın spora düşkün o günlerindeki 'aşın sağlıklı' olma propagandalannı çağnştınr ni- teliktedir. Oysa Ibrahim Çallı'nın 1909 tarihli "Plaj" resmin- de kadınlar bir başına. önde, turuncuya açılmış kır- mızı ve koyu yeşil denizlikli iki hanım, biraz gerile- rinde, şezlonga uzanmış bir üçüncü hanım ve de- nizde oynaşan yeniyetme kızlar... Çalh'yla başlayan, özünde asnn yeniliğini yansrt- mak isteği de yatan deniz, plaj resimleri, 1950'ler- den sonra anlamını, geçertiliğini yitirecek, yeni ör- neklerine pek ender rastlanılacaktır. Biz, hemen hep, Moda Plajı'nın umuma açık asıl geniş boiümünden denize girerdik. Plajın, anılarda en derin iz bırakacak özelliği, öyle sanıyorum ki, ses yükselticilerin bütün bir koya yaydığı şarkılardı. "Hey Jo!", "O My Papa", "Guantanamera" ku- laklanmda yankılanıyor. Sonra, Tıno Rossi'nin o es- ki plaklan bile kimi zaman çalınırdı. Doris Day göz- deydi. Derken Kalyanca şarkılar, mesela Omella Vâ- noni'nin "Cercam/"sı. Fransızca şarkılar Charies Aznavour'un sesi de hatıralar bırakmıştır, plajın son parlak yıllannda. Deniz tertemizdi önceleri. Yeşil cam kınğı kıyılar- dan açıldıkça, Marmara'ya özgü, güneşin daima hül- yalı pembe serpintiler bıraktığı mavi bir denize ka- vuşurdunuz. Duhuliye dışında, ikişer üçer kişilik kabinler ve bir de aile kabinleri vardı. Plaj çalışanlan tahtanın kir- lenmemesi için, kumlu ayaklannızın peşinden kır- mızı kovalarla koşuştururiar, su taşııiar, su getirir- lerdi. Deniz iştah açar. Moda Plajı'nın lokantası şimdi anılmaz mı? Lokantayı nasıl unutabilirim! Daha tutumlu yaşamak zorundaki ailemle gitti- ğimiz günlerde, lokanta görmezden gelinir, oraya yanaşılmazdı. Ne var ki dayımlarla gidilmiş günler- de, lokantaya da uğrayabiliyorduk. Şiş kebabı, pirzola, köfte, ille patates kızartma- sı, salata, soğuk bira... Bir yaz günü için ideal ye- mekler... Kavun-karpuz, soğuk alkolsüz içkiler... Servisine diyecek yoktu. Kumlu kısma yemek getirmek de, lokantadan servis de kesinlikle yasaktı. Zaten kumsalın temiz tutulması bir ilkeydi. Öneriler: Sergi/Semiha Berksoy, Retrospektif Sergi, Ki- bele Sanat Galerisi. Kitap/Romanımıza Ne Oldu?, Ahmet Oktay, Dünya Kitaplan. Tomnis Uyar New York'ta amlıyor • Kültür Servisi - Elıf Özmenek ve Buket Şahin tarafindan New York'ta düzenlenen ve birinci yılını dolduran 'Öykülü Geceler'in sekizincisi geçen temmuz ayında kaybettiğimiz usta yazar Tomris Uyar'a aynldı. Bugün New York Türk Evi'nde yapılacak anma gününde, Tomris Uyar'ın üç öyküsü okunacak, çevirileri ve günlükleri üstüne konuşmalar yapılacak. Gecenin son bölümü ise New York'ta yaşayan Türklerin oluşturduğu 'Öykü Atölyesi' ile son bulacak. K Ü L T Ü R » Ç Î Z Î K 5 8 y a ş ı n d a k i s a n a t ç ı Kerem Yılmazer d et e r ö r k u r b a n ı o l d u K Â M I L M A S A R A C I Seslendirmeye giderken bombaya yakalandı • Zincirlikuyu'daki HSBC Bank'ın önünde patlayan bomba, Levent'e seslendirme için giden Yılmazer'in ölümüne neden oldu. Sinema oyuncusu ve şarkıcı olarak da tanınan sanatçı, 1990'dan bu yana tstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nın kadrolu oyuncusuydu. Yılmazer, son olarak bu sezon sahnelenen 'Bizans Düştü' ve 'Hâkimiyet-i Milliye Aşevi' adlı oyunlarda rol almıştı. Sahne sanatlan eğitimi alan Yılmazerk Kuş Operasj'onu' oyununda rol almışü. Kültür S€r\isi - Istanbul'da düzenlenen terör saldınlan sırasmda yaşammı yitirenler arasında Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan sanatçılanndan Kerem Yılmazer de (58) var. Zincirlikuyu'daki HSBC Bank'ın önünde patlayan bomba, Levent'e seslendirme için giden Yılmazer'in ölümüne neden oldu. Sanatçının cenazesinin ne zaman toprağa verileceği ise henüz açıklanmadı. 1945 yılında Denizli'de doğan sanatçı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1988 yıhnda Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda konuk sanatçı olarak çalışmaya başlayan Yılmazer, 1990yüından bu yana kadrolu sanatçı olarak görev yapıyordu. Sanat yaşamını uzun bir süre özel tiyatrolarda devam ettiren Yıhnazer; 'Eşkıya Aşkı', 'Kirli Yüzlü Melek', 'Gükçeçiçek' (Kozluca Hüseyin rolünde), 'Ben Doğarken Olmüşüm', 'GeMn', 'O Kadın' (Haluk rolünde). Kızlar Sınm Tatilde' adlı filmlerin de aralannda bulunduğu 12 yapımda yer alarak sinema oyuncusu olarak da dikkat çekmişti. Sanatçı aynca 'Dildz Aynası', 'Pembe Panjurhı Ev', 'Yalmzlığuı Öteki Adı', 'Karar Sizin', 'Çekirdek Aflesi' gibi dizilerde de oynamıştı. 1960"lıve 1970'li yıllarda şarkıcılık da yapan Kerem Yılmazer çok sayıda müzikalde de rol aldı. Yurtdışmda sahne sanatlan üzerine eğitim gören sanatçı, Şehir Tiyatrolan'nda 'Kuşlar Müzikali', 'Genç Osman', 'Hürrem Sultan', KuyTuklu YUdız Altında'. 'Tensing' ve 'Kuş Operasyonu' adlı oyunlarda oynadı.Yıhnazer, son olarak bu sezon Turhan Oflazoğhı'nun yazdığı 'Bizans Düştü' adlı oyunda *Kadı' ve Güngör Ditanen'in yazdığı 'Hâkimiyet-i Milliye Aşevi' adlı oyunda Haüde Edib Adrvar'ın kocası Doktor Adnan Adıvar rolündeydi. Kerem Yılmazer, kendisi gibi tiyatro sanatçısı olan Göksel Kortay ile evliydi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle