20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-14 KASIM 2003 CUMA CUMHUnlYET SAYFA 17 w MUP'm a a «0 0.212.51244 97J - ABD'li uzman, AKP'lilere ahlak dersi vermiş... "CIA'da cıkmıs AK kasık!" SSK sondası Bazı bedensel engellilerin yaşam boyu kullanmak zorunda olduğu sondalan, SSK bir genelge ile değiştirmiş. Kişinin kendisinin takıp çıkarabildiği 35 santimlik sondalann yerine daha ucuza gelsin diye steril olmayan ve 1 metre 20 santim uzunluğunda sondalar verilmeye başlanmış. Bir engelli, "120 santimlik sondayı bu genelgenin afana imza koyanlardan birinin üzerinde denemek isterdim. Bahçe hortumu ile sondayı kanşbrdıklannı belki o zaman anlaıiardı" diyor. K. Kore Kuzey Kore-Türkiye Dostluk Derneği'nin düzenlediği Kore Dostluk Günleri, cumartesi günü saat 16.00'da Istiklal Caddesi Deva mk Çıkmazı'ndaki J ^ R Italyan Opera Salonu'nda sergi açılışı ile başlıyor... Pazar 14.00te konferans, pazartesi 18.00'de saydam gösterisi, Çarşamba 18.00'de müzik dinletisi var... A ğzınızla kuş tutsanız "Olmadı; gözünün üs- tünde kaşın var" diyecekler... Mandasöğüt dalına yuva yapsa, balığın kavağa çıkma- sını beklemeyi önerecekler... Şu Avrupa Biriiği, doğrusu alem birbirlik... Kendi koyduklan kri- terleri yeterli bulmayıp, "pilav üstü kuru" siparişi ve- rir gibi "kriter üstü ödün" istiyorlar... Kıbrıs'ı dayatı- yoriar; Ege'yi kaşıyortar; Güneydoğu'yu kışkırtıyor- lar... Şimdi de "Verhoygen" adındaki komiserin ağzın- dan, Türkiye'nin ağzıyla kuştutmasının yeterli olma- yacağını söylüyorlar... Türkiye ekonomik ve siyasi bütün kriterleri yerine getirse... Enflasyonu yüzde 1 'e indirse, Kaf dağının altında altın madeni bulup bütün borçlarını ödese... Ülke eyaletlere bölünse... Kürtlere toprak bile veril- se... Türkiye'nin üyeliğı çantada keklik değil... Komiser Verhoygen, istenen tüm kosullan ye- rine getirdikten sonra Türkiye'nin tam üyeliğe aiınıp Posa alınmamast konusunda Avrupa Birliği ülkelerinde halkoylaması yapacağını söylüyor. Bugüne kadar halkoylaması yapılıyordu... Ama, Avrupa Biriiği'ne girmek isteyen ülkenin yurttaşlannasoruluyordu; "Siziyöneten siyasiler Av- rupa Biriiği'ne girmek istiyor, acaba siz de istiyor mu- sunuz" deniliyordu. Balık kavağa çıktığı zaman bu oylamayı Türkiye için yapacaklar... Fakat Türk halkına değil de Fran- sızlara, Ingilızlere, Italyanlara, Ispanyollara, Yunan- lara, Belçikalılara, Hollandalılara, Portekizlilere ve herhalde Bulgarlara, Romenlere, Estonyaiılara so- racaklar 'Türkleri alalım mı?" "Ben almayayım, dokunuyori" "Peşin almasam; vadeli olur muydu?" "Ben birtadına bakayım, beğenirsem alınm..." Sanki çarşıdan sebze alıyorlar! "Biz sizi, Amerika'dan arta kaJan yanınızla olabil- diğince sömürmek için üyelik kapısında tutabilece- ğimiz kadar tutacağız" demeye dilleri varmıyor... Kri- terlere kriter eklerken, bir de kendilerine yontabile- cekieri halkoylaması koşulu öne sürüyorlar. Prof. Dr. Erol Manisalı, "llerleme Raporu"na ba- kıp, kimin ilerlediğini kimin gerilediğini soruyor... Gümrük Biriiği'ne girdikten sonra ulusal sanayicinin fabrikasını sattığını, çiftçinin toprağından olduğu- nu, işçinin issiz kaldığını, halkın fakirleştiğini; dış borçlann yükseldiğini; cumhuriyet tarihinin en bü- yük ekonomik krizinin yaşandığını anımsatıyor... Avrupa ilerfiyor... Türkiye geriliyor... Nereye kadar? Türkiye'nin posası çıkartıldıktan sonra, son derece demokratik bir yöntem olan hal- koylamasıyla bir kenara atıncaya kadar! Yüksek Yerilim Hatto erdincutku ' yahoo.com Iraklıdan "Irak'ı inşa etmek" isteyen işgalcilere: "tnşaat Sahasına Girmek Tehlikelidir!" htap çadıplarından hayır dua bekleyenler Iftar çadın adı altında kurulan çadır- lardan birinin önünden Ayşe Meral'in gözlemi: "Iftar vaktine daha epey vakit var a- maşimdiden iftarçadınnın önündebü- yük bir kuyruk. Yorgun ve bitkin kadın- lar ellerindeki poşetlerde yernek artık- lannı dolduracaklan kaplaria bekli- yor. Kavruk, omuzlan çökmüş erkek- ler, sanki bir utancı yaşar gibi, baş- lan önlerine eğik. Çocuklar annele- rinin yanında saf tutmuş, sabırsızca sıranın önünü gözlerken, sıcak yeme- ğin hayali gözlerinde ışıklanıyor. Kuy- rukta henüz yerlerini alamamış ama fır- sat kollayan, sokakta çalışan, kâğrt, çöp toplayıcısı, mendil satıcısı, boya- cı çocuklar... Bu akşam kannlannı do- yurup, yann yine aynı ya da başka bir çadınn önünde yerierini alacak, sırala- nnı bekleyecekler. lyi kötü sıcak bir lok- ma geçecek kör boğazlanndan fakat Ramazan bittikten sonra nasıl doya- caklar? O kadar uzun boylu düşünme- yi unutan bu insanlar için, en uzak za- man yann olmalı.. Çadırian ve aç kuyruklannı çoğal- tarak devleti yönetenler ise sosyal devlet olmaktan çoktan vazgeçip, sadaka devlet düzenini daha bir yerleştirirken, aynı iftarçadırlannda, sözüm ona ekmeği ve aşı paylaşır gö- ründüğü vatandaşının, şükran ve ha- yır dualannı bekleyip, işi ve aşı esirge- diğı milletinin hakkını, çokuluslu ser- maye ve acentelerine aktarmanın gö- nül rahatlığında, 'milli irade'ye daha bir sıkı sanlacaklar." Batsın Bu Telaş NEBİCEYLAN Gençler, belki aynmındası- nız, bir katı gelenektir, sürüp gider! Bir kuşak, sonrakini ille eleştirecek! Oncekıler sütten çıkmış ak kaşıktır; ama sonra- kileri sorma! Dede, babadan yakınır; baba, oğuldan. Oğul, torundan sızlanacak; o da sonrakinden. "önce her şey iyidir; ama yok mu sonradan gelenler!..." Biz de son yıllarda, siz gençlerin hiç okumadığınızı düşünmeye fena kaptırdık kendimizi. Kendi çocukluğu- muz gayri gurbettir ya; başla- nz hamamda türkü çığınr gibi övünmeye: "Nerde bizim ço- cukluğumuz; biz birokurduk, bir okurduk..." deriz. Hele bir de kanıtı yoksa ve tanığı kal- mamışsa o günlerimizin! "Biz, yerde kâğıt bulsak... Şimdi- lerde kitap kapağı çeviren yok." deriz. Hani bir de içimiz- deki o doğrucu çocuk olma- sa! O çocuk dürter durur bizi. Etme, der; atma, der. Sağını solunu çimdikleyip sustururuz onu: "Bu televizyon yok mu? Bir de şu bilgisayartar? Şim- dikilerin aklı fikri bunlarda" deriz. "Biz gaz lambasının ışı- ğında ne kitaplar devırirdik" deriz. "Hani şimdi okuyan" deriz. "Biz, başkaydık" deriz. Keyifli iştir övünmek. Yok- tur onu sevmeyenimiz. Bence, biraz günahınızı alı- nz. Insanlığın ölçiitü kim? ön- cekiler miydi, biz miyiz, siz mi- siniz?... Acep sizin gözünüzle biz nasıl görünmekteyiz? "Dür- bünûn tersinden bakıldığında görülür gibi" mi dersiniz? Haklısınız. Gençler, gerçekten haklısı- nız. Her kuşak kendi kosullan içinde kendini yaşıyor. Sıkın- tılanyia, sorunlanyla; çözüm- leriyle, çareleriyle ve hepsi kendince. Yani hep bir şeyler eksi ve bir şeyler artı; ama çağdan çağa tümünün adı farklı. Yani, işin özünde deği- şen bir şey yok. Eşitliğin iki ya- nından aynı şeyleri almak ve- ya eşitliğin iki yanına aynı şey- leri koymaktan ibaret yaşamın değişiklikleri. Kiminin telefo- nu, bilgisayan otomobili yok- tu; ama kiminin de söğüt da- lını at sayma yaratıcılığı, arife gecesi yeni ayakkabısıyla yat- ma keyfi, gün gelip kol saati takma hayali olmadı hiç. "Bi- zim Tom Miks'imiz vardı, atı rüzgârdı; bakmayın konuş- madığına; o at dil bilirdi, hal- den anlardı." desek, sızde de ne yiğitler vardır; siz de ne je- epler, ne motoriar, netekneler sayarsınız; hepsi bizim aklımı- za ziyan! Değişen; malzeme. Deği- şen; çul, çaput. Insan, hep o bildiğimiz insan. Ve hep öyle kaJacak. Insan bu: Hep tutkulan var- dı ve hep tutkulan olacak. Bi- raz memametsizdi, biraz yuf- ka yürekli; yine öyle olacak. Sevecek, terk edecek, üze- cek, üzülecek... Acıkır, soğan düşü kurardı; yine acıkacak ve yine birşeylerin düşünü kura- cak; ama o, soğan olmayacak da "yiyecekushayalus" ola- cak. Yine emek, yine hırsızlık; yine alın teri, yine hortum; yi- ne dedikodu, yine vıdı vıdı... "Adam olmayacak şu bizim insanlık" desek ayıp m'ola? Ayıp elbet. Yüce halkımız- ca"Kesme umudunu..." den- miştiri Ben inanınm. Inanınm, siz de okursunuz. Özdemir Asaf'ı da duymuş- sunuzdur. Hani şu, şiirieri söz- cük yoksulu; ama anlam ağa- sı şairi. "Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek." der ya; lütfen bu dizeyi unutmayın. Nâzım Hikmet de "Yeter ki kararmasın sol memenin al- tındaki cevahir." der. Bu da unutulacak dize değil. Ya, Ca- hit Sıtkı'nın "Yeter ki gün ek- silmesin penceremden!" ya- kanşı? Gerisi laf. Isterseniz ara- besk "takılıp" "Mutlu ol, ye- ter!" de diyebilirsiniz. Okul bulup okumak bırdert; diploma alıp iş bulmak, bir ay- n! İş bulup geçinmek bir dert... Biter mi saymakla? Bu koşuş- turmacada kendinizi unutma- yın. Ne yaşama sevincinizi hiçbirşeye değişin; ne de kor- kulara, kötümseriiklere kapı- lın. Haykınn; "Yaşasın hayat!" nceylanö bahcesehir.edu.tr KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakia turk.net ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci" mynet.com HAYAT EPtK TtYATROSU MUSTAFA BiLGi? DÎKMT EDtYORU/l KOYUN ĞÜDENLERDEN ÇTKIYOR !.. OTOBÜSTEKİLER KEMALVRGESÇ k_urgenc(5 yahoo.com TEŞEKKÜR Eşim Kadriye Dağlı'nın tedavisinde gösterdikleri ilgiden dolayı Istanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği doktorlarından Doç. Dr. İŞİN BARAL KULAKSIZOĞLU ile Dr. SİBEL ÇAKIR'a, Psikiyatri Servisi hemşire ve personeline sonsuz teşekkür ederim. Recep Hasan Dağlı ter b!r banka /tût&tön bir frınken'/ıv/. &enjQŞı'n ci5\r\m, Morho ^irvp tticamaın TARİHTE BUGÜN MLMTAZARIKAN 14 Kasun ırıcıc.mtvntaz-arikan. com CÜ" FBAMSA 'DA AÇJLD/. ÜMLÜ fCJMY/* VS SıyOLOTİ BİLGİNl (LUı PASTDIS') rAŞAKtt SorUUCA, MAYALAMMA,PASTZ>İSrZA&YON,MİK- rZ&SAHiZAAALAIZreU HAS7»Lt/C ysVMASI, Ş/V28ON VE KUDUZ HASm GlBİ B'fiÇOfC *İ2HUD/İ ÇAUÇMIŞT7. PASTEUR, PEVLETT&J £NST(TUSU CJYGUAJ BİR. M£jeK£Zl Ot-DU (SOLM} .. _ KUPUZ. ete &5p£*!y-e so- 61 E/yJSTtTİ/Pe, ÜMLÜ 8/US/A/ "' çç ğ , Lauremi- Gsett'ii bir dese^inde, ft*sheurr Hfv'de çocak/<*n* feker vtsirke* &Clü ANKARA..ANKA... MÜŞERREF HEKİMOGLU Karabasan Sorular Başkent karakışı yaşıyor, rüzgâr soğuk ısınyor, aynlık şarkılan söylüyor. Belki de ölüm yoluna bir çağn bu. Kaç kişi birden söylüyor bu şarkıyı. Hâ- lâ direniş de var, yaşama sevinci duymadan ölü- me gitmek istemiyor insanlar. Hastalıkla, kanser- le, kalp çarpıntısıyla, yüksek tansıyonla boğuşu- yor, yaşamaktan vazgeçmiyor. Kırmızı ile sarının sevdasını izliyorum pencerem- de. Adını bılmıyorum ama, bahçemize çok uzak- tan geldı, belki de Japonya'dan. Alev alev açıyor ama yakmıyor. Kırmızının gözlere uzanışını yeğler gibi. Arada bir san yapraklaria kaplanıyor kırmızı- lar, sonra da yeşiller geiiyor. San, kırmızı, yeşıl ile akıl almaz bir renk üçgeni. Yaşam ağacından kopan dostlan anımsıyorum. Kim bilir ne zaman, nasıl göndermelerle dönecek- ler dünyamıza. Belki de güleceksiniz ama son günlerde ilginç söyleşıler yapıyorum ağaçlaria, yapraklaria. Yaşa- mın gizemini açıklayan söyleşiler. Gizemi yaşadık- lanmızdan kaynaklanıyor. Neler yaşıyoruz değil mi? Ama nasıl bir yorum yapıyoruz, doğru mu, yanlış mı, dürüst mü, çarpık mı? Işte dünyamızın hali, işte bölgemizin haJi. Her yerde kan ve gözya- şı. Bu kanlı tablo karşısında ne yapacağını, neye karar vereceğini şaşınyor insan. Bir yanda güzel- likler, insan olmanın onurunu duyuran başanlar, bilimsel buluşlar, bir yandan hepsini yalanlayan, düzmece, kandırmaca oyunlar. Seçimıni yapamıyor insan. Dahası yapacak ko- şullar da oluşmuyor. Neler yaşıyoruz, nelerin için- deyiz, nelerin dışındayız ya da dışında kalmaya zorlanıyoruz bilmiyoruz. Ama öğreneceğiz elbet. Ne kadar umutsuz olsam da, umut etmekten ge- ri kalamıyorum. Belki de insan olmanın gizemi bu. Dünyamızı karartan savaşlara karşın banşı düşle- mekten geri kalamıyor insan. Bir düş dünyası do- yurucu değil ama giderek kapısını çalabiliriz. • • • Bu sabah Şen Sılan telefon etti, "Pişman Deği- lim" kitabının yazan. Değişik bir dünyada yaşıyor uzun süredir. Kapısını sevince, mutluluğa açan bir dünya. Okuriardan çağn alıyor, tartışmalara çağ- nlıyor, yaşamanın artılannı da öğreniyor. Çok mut- lu elbet. Çevremde böyle dostlar az değil. Ben de onlaria ayakta duruyorum doğrusu. Yoksa, bir soy- gun olayı, hortumlanan zenginlikler, giderek oluşan fakiriikler insana rahat vermiyor, rahatı kaçan ağaç- lar gibi dolanıyor yaşam bahçesinde. Mutlulukta duraklayan dostlanmdan biri de Ni- lüfer (Mizanoğlu) ve R. Reddy Uzun yıllann ay- nlığında oluşan, derinleşen duygulann bilinciyle çok mutlu bir çift. Nilüfer Reddy Türkiye izlenim- lerini yazacak, belki de bilimsel yorumlar da yapa- cak. Onu dınlerken mutluluğun gizemini de duyu- yor insan. Benzer duygulara karşın, ayn düştüğü- müz yollar da var. Onlan konuşarak, hepsini bir- leştiriyoruz, dostluğun gizemini de hissediyoruz. Sevgili okurianm, belki duyuyorsunuz, uzun sü- redir yazmaktan, okumaktan keyif alamıyorum. Ruh sağlığımı dayitirdim nerdeyse. Hangi taşı kal- dırsan, toplumdaki hastalıklar yüze vuruyor. Ulus- lararası istatistikler de sağlıksız konulan ilk aşama- da ele veriyor Çocuklaria konuşurken, açlıktan, iyi beslenmemekten hastalananlar geiiyor gözümü- zün önüne. Değiştirmek gücümüz yok. O gücü oluşturan nedenler de yok nerdeyse. Çocuklar- dan gençlere yöneliyoruz, onlar da benzer karam- sartığı çiziyor gözümüze. Işte bizim sayılanmız, iş- te uluslararası veriler. Her tür hastalık kol geziyor. Çocuklanmızı, gençlerimızi, yaşlılanmızı korumak için boşluğa uzanıyor ellerimiz. Bir örgütlenme- den, o örgütlenmeyle olumlu bir yol almaktan ge- ri kalıyoruz. Soygunlara ödün veriyor, o ödünlerie yaşanan koşullan mutluluk diye satıyoruz. Elbet çok pahalıya! Bir gün ödeyeceğız ama, kaça ve neler pahası- na? BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: 1/ Yapılacak işi bir giri- şimciden alan ve götü- 3 rü olarak ça- lışan yükleni- ci. 2/ Maden- len yontma- da kullanılan çelik araç... "Denizayısı" da denilen fok türü. 31 Yoksul, parasız... " Yiyin efendiler yi- yinbu—ıiştihâsi- zin/Doyunca, tıksı- 3 nnca, çatlayıncaya kadar yiyin" (Tevfik 5 Fikret). 4/ Bir gıda 6 maddesi... Cinayet. 5/ Güney Ameri- ka'da büyük bir uy- 9 | garlık kuran eski halk. 6/ Boru sesi... Soğurma, emme... Suudi Arabistan'ın plaka işareti. 7/As- ya'da bir ırmak... Yemen ve Etiyopya'da yetişen, yapraklan uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççık. 8/Şık, lüks ve gösterişli bir giyim tar- zı... "Oridnos" da denilen bir balık. 9/ "oyun, do- lap" anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Kuran'ı bellı kurallara göre okumayı öğreten bi- lim dalı... "Behiç —": Karikatürcümüz. 2/ Ze- hir... Manisa'daki "Ağlayan Kaya"nın 0 oldugu- na inanılan, doğurganlığıyla ünlü Frigya kraliçe- si. 3/Birmaymuncinsi... Asalakbirböcek. 4/Ba- z\ vakıf kuruluşlannda yoksullann doyurulması için aynlan ödenek. 5/ Bir kışiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hare- ketlerin genel adı... Bir nota... Hayvanlara vuru- lan damga. 6/ Küçük bitkilere verilen ortak ad... Bir tür koruyucu başlık. II Sığır sürüsû... Tann- tanımaz. 8/Demiryolu... Bir çeşit açılır kapanır perde. 9/Mugla'nın Fethiye ilçesınde ünlü bir an- tik kent... Bir soru sözii
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle