Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2003 SALI
14 JVLJl-iJ. LJJ\ kultur(âcumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
DT'deAnkarabuluşması (II)Devlet Tiyatrolan'nın
'Ankara BuluşmasTnda su-
nulan oyunlan tartışmayı
bu yazıda da sürdürüyo-
rum. Hazır 'bölgelerdeki' ti-
yatrolan izleme şansını ya-
kalamışken...
Erzurum DT'nin sundu-
ğu 'Scapin'in Doiaplan'
Moliere'ın commedia
dell'Arte biçemıne en ya-
kın oyunlanndan bıridir.
tki baslacı ve pinti babanın
varlığına karşın, iki deli-
kanlının mutluluğa erişme-
lerini zekice manevralarla
sağlayan kurnaz uşak
Scapin'in marifetleriyle be-
zeli bir fars.
Yönetmen Ahmet Müm-
taz Tavian da yaptığı rej ıy-
le doğal ki güldürmeyi
amaçlıyor. Ancak, oyunda
var olan commedia dell'Ar-
te plastiğini kendi yorumu
doğrultusunda ortaya çı-
karmayı da önemsemiş.
Sertel Çetiner'in işlevsel
'liman' dekoru ve Sevgi
Tûrka>''m cicili bicili giy-
sileri, amaçlanan sahne ola-
ytnın estetik boyutlanru ta-
mamlamış. Oyuncular da
'söz komiğf nı 'hareket ko-
miği' ile besleme yolunda çaba harca-
mışlar.
HarekefIn sözü
yok etmesi
Ancak, 'hareket'te görsel vuruculu-
ğun aşın düzeyde vurgulanmasıyla
'söz' de şaha kalkrruş ve Orhan VeJi'nin
güzelım Türkçesı anlaşılmaz olmuş.
Metni bilmeme karşın, oyunun bir
noktasına ulaşıldığında kimin kimin
uşağı olduğunu, hangi oğlanın hangi
kızı sevdiğini, babalann derdinin ne ol-
duğunu anlamaz duruma geldiğimi
ıtiraf etmeiiyim. Öykü zaten basit, so-
nunda nasılsa tatlıya bağlanacak de-
yip de kendimi sahnedeki 'hüner' gös-
terilerine bırakabilsem... Ama o nok-
tada da birengel çıkıyor. Duyulmayan
ya da anlaşılmayan 'söz'e eşlik eden
'hareket' o kadar uzuyor ki, çarpıcı-
lığını yitirip artık güdülmeyen 'yine-
lemeler'e dönüşüyor.
jrTnkara Buluşması 'nda sergilenen 'bölge' oyunları arasında Erzurum DT'nin sunduğu
'Scapin 'in Doiaplan' Ahmet Mümtaz Taylan 'ın konseptiyle, Adana DT'nin 'Cimri si Işıl
Kasapoğlu 'nun yorumuyla, Diyarbakır DTyapımı 'Gulyabani' Tayfun Erarslan 'ın sahne
düzeniyle, Sıvas DT'nin 'Bir Ümit İçin' oyunu da Mehmet Ege 'nin rejisiyle yer alıyor.
canh müzik, görsel-işitsel
düzeyde temiz bir çalışma
yapıldığın] muştuluyor. Or-
taoyunu bıçemini altüst
eden 'grotesk' hayaletler,
sanki Batı tıyatrosundan
firlarruşçasına ortaya çıka-
na dek... Hayaletlerin gö-
rüntüsü, oyuna egemen
olan ve gelenekselliği için-
de kendine özgü bir şiirsel-
lik taşıyan sahne anlatımı-
na ters düşüyor. 'Söz' ko-
miğıne dayah bir uyarlama-
da oyunculann sözlerinin
anlaşılmayışı ve oyuncu-
luğun beklenen düzeye çı-
kamayışı da ortaya konan
emekten tam verim ahn-
masını engelliyor.
Oyuna Içten1
değil.
'dıytan' bakmak
Mehmet Ege'rün Sıvas
DT'de sahnelediği Emma-
nuelRobles nın 'Bir Ümit
İçin' (Monserrat) oyunu
ise daha temel sorunlar
içeriyor. İspanyol sömür-
geciliğine karşı çıkan Ve-
nezüella halkının önderi
Sorun, yönetmenin, genç oyuncular-
dan beklediğı ve onlann da seve seve
harcadıklan 'enerji'nin büyüsüne ka-
pılıp, onlann hareket düzeyinde ser-
gilediği hünerlerin 'söz'ün gerekrirdi-
ği 'hüner'i geri düzeyde bırakmalan-
narazıolması. Başta Scapin'i canlan-
dıran M. Serhat Kılıç, bir dolu yetenek-
li genç oyuncudan 'hüner' izlemek
sevindirici kuşkusuz. Ama 'güldür-
meyecek' boyuta ulaşana dek uzatılma-
malı...
IşdKasapoğlu'nun yönettiği Adana
DT yapımı 'Cimri' ise Moliere'ın en
ünlü 'karakterkomedya'sıdır Sabahat-
tinEvuboğlu'nunçeviriTürkçesi sah-
nede yetkinlikJe yansıyor. Oyunu iz-
lemek de kolaylaşıyor. Ancak, bu kez
de sahne düzeni, ilk bakışta çarpıcı
görünen görsel öğelerin varlığına kar-
şın, yalnızca üç beş 'hareket komi-
ği'ne yaslandınlmış: Sahnede koşa-
rak devinme, seyirciye bakarak oyna-
ma, kaçmak ya da bir şey aramak için
sahne platformundaki delik ya da boş-
luklara girip çıkma. Sıradan bir fars dü-
zeneğine yerleştirilmiş olduğu için
sahne olayında 'karakter komedyası'
oluşmuyor. ÜnJü Harpagon karakte-
rini canlandıran Mustafa Kurt'un yo-
rumu da 'karikatürleştirme' düzeyin-
de kalıyor.
Rastgele kullanılan
görsel ögeler
'Görsel' düzeyde kullanılan kımi
plastık öğeler ise 'rastgele' düzenlen-
miş duygusu veriyor. Örnekse, Har-
pagon'un oğlunun ve kızının yüz mak-
yajı beyaz fon üstüne yapılmış. 'Kü-
çükburjuva' görüntüsü vermek için
mi? Ama, aşçıbaşı arabacının da mak-
yajı aynı. Acaba bu kişiler oyunun
soytanlan ya da sirk palyaçosu mu?
Peki, o zaman ötekiler ne? Gösteren-
gösterilen ilişkısini çözemediniz mi,
doğal olarak 'ne gerek vardı bu kul-
lanıma' diyorsunuz. Eğimli bir tahta
platform üstünde dekorsuz olarak oy-
nanan oyunda tavandan bir salıncak,
bir de avize sarkması da garip. Salın-
cak yalnızca oyunun başında 'hareket'
kotarma hatınna kullanılıp gözden
kayboluyor. Avize ise tepede asılı ka-
lıyor. Olayın zaten ev içinde geçriği-
ni biliyoruz oysa. Dahası, oyunun bir
yerinde bir adet salon iskemlesi kul-
lanılıyor. Ama salonda geçen toplu
sahnelerde herkes yerde oturuyor.
Diyarbakır DT Hüseyin Rahmi Gür-
pınardan Lale Oraloğlu'nun uyarla-
dığı 'Gulyabani'yi sahnelemiş. Tay-
fun Eraslan'ın sahnelediği oyun, Os-
manlı döneminde yaygın boş inançla-
n eleştlriyor. Hayaletlerin kol gezdi-
ği sanılan bir konakta geçen öykü or-
taoyunu biçeminde sunuluyor. Beh-
lüldane Tor'un kayar dekor parçalan,
FatmaGörgü'nün, genellikle 'beyaz'.
zaman zaman da renklenen özenli giy-
si tasanmı ile saz heyetinin yaptığı
Monserrat'yı konuştura-
bilmek için sokaktan topladığı altı si-
vili rehin alan ve onlan teker teker ölü-
me gönderen tspanyol komutan Xı-
qulerdonun oluşturduğu bir 'psiko-
lojik gerilim' oyunu var karşımızda.
Ancak, sahne yorumu, kanlı 'işken-
ce' sahnelerinin yarattığı tür bir 'ge-
rilim
f
i amaçlamış. Psikolojik boyutun
oluşması için gerekli 'içselleştirici'
oyunculuk da yerini -yerli yersız- 'ha-
reket' öğeleriyle bezenmiş bir 'dıştan'
oynamayabırakmış. Sanatçılarrolle-
riyle özdeşleşmeyince, oyunu psiko-
lojik boyutta besleyen ironi'ler yer yer
'güldürü'ye dönüşmüş, 'Kurban'la-
nn yaşadığı dram bıle inandıncı ol-
maktan çıkmış. Psikolojik gerilimi
hem iç dünyasında yaşayan hem de
sahnedeki herkese yaşatan Izquler-
do'da Bülent Çiftçi'nin sunduğu yo-
rum böylece 'ironik' incelığe ulaşa-
mamış, 'komik'leşmış... Bir oyun met-
nine 'içten' değıl de 'dıştan' bakma-
nın vahim sonucu...
İrfan Okan hn
resimleri Evin
Sanat'da
Kültür Servisi - Evin Sanat Galerisi,
23EkimtarihinedektrfanOkan'ın son
dönem çalışmalarından oluşan 12.kişi-
sel resim sergisine ev sahipliği yapıyor.
'MahalK Görüngüler' adını verdiği bu
sergisinde, Okan, hayal gücünün besle-
diği anlatımlarda biçimsel özgürlüğü
yakalıyor. Fakat, sanatçının yapıtlann-
da, gizli bir başkaldın ve sistemle ban-
şık olmamanın yansımalan da seziliyor.
Sanatçı, Irak savaşına ve yeni dünya dü-
zenine de ironik bir yaklaşımla eleştirel
bir göndermede bulunuyor.
Flgürü araç olarak kutlanıyor
Figürü araç olarak kullanan trfan
Okan'ın insanı, otoriteyi temsil etme-
yen, sıradan birisi olarak tuvalde yeri-
ni buluyor. Zaman fikrini dar anlamda
kullanmayan sanatçı, dünü, bugünü,
yannı sorgulayan resimler yapıyor. îr-
fan Okan, yapıtlannda, yalınJığı karma-
şayı çözünce keşfediyor. Okan, anıtsal
fikirden kopmaya, figürün değil, dün-
yanın, hayatın anıtsallığını vurgulama-
yı tercih ediyor. Okan. resmi, ressamın
değil seyircinin bitirebileceğine inanı-
yoı. (0212 265 81 58)
Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu yeni oyunları 'Bekleme Salonu 'yla seyirci karşısında
Saat sorulan vurunca...SELCEIN AKSEL
içinde varlığımızı onayladığımız işleyiş bize
nereden bakıyor? Kimlik kavramına sistemin
içinden biz nasıl bakabiliyoruz? Kendimiz ve
'diğerleri' dedirten o gerekli, ama adını
dolaylı sıfatlarla anmayı tercih ettiğimiz,
acımasızlığımızın miman olan bir işleyiş...
îhtiyaç duyulanı ve ihtiyaç duyulmayı
isterken 'kendi'mız neredeyiz ?..
'Bekleme Odası'... Altıdan Sonra Tiyatro
topluluğunun yeni oyunu bu adı taşıyor. Daha
önce 'Saücının Ölümii' ve 'Ver Eüni Yeni
Dünya' ile se>ırci karşısına çıktılar. 'Bekleme
Odası' ise ana temasını bırlikte belirledıkleri
ve yine topluluktan \Tğit Sertdemir'ın kaleme
aldığı bir oyun. Sertdemir, Onur Tuna ve Sevi
Orakoğlu rol alıyor. Oyunun yönetmenliğini
Gûlhan Kadim. dekor tasanmını Esra Kudde
üstleniyor. İlk ıkısinde olduğu gibi,
bu oyunun da biçimlenmesinin her
aşamasında toplulujun diğer üyeleri, Ash
Can Kortan, Seda Özen Yürûk, Ebnı
Gözdaşoğlu, Erkan Kortan, SeKn Girit
Karadağ da görev almışlar.
Aynı şeyl Istemek
Üç kişinin aynı şeyi elde etmek için geldikleri
bir 'bekleme odası'nda başlıyor öykü. Acaba
ne olacak sorusunun akla gelişi veya sonsuza
kadar sürebilecek bir anın içinde bulunma
hissi, odadaki ikı kişinin gergin bekleyişinde
tanıdık geliyor insana. Aynı şeyi istediklerini
bilerek ve henüz birbirlerine 'söz' söylemeden
bekleyişlerini sürdürürlerken biri daha katılır
aralanna. Sade döşenmiş objelerle
desteklenen oda, belli bir kültürün ve
zamanın atmosferini taşımıyordur, misafır
ettiği kişiler gibi. Birbirleri hakkında
bildiklen tek şey 'aynı şeyi istedikleridirV
Oyunun başında yoğunlaşan durum,
canlandınlan karakterlerin diyaloglannda
gelişecek olan farklı etkileşim ve olaylara
dönüşecektir. Buna etken olan birliktelik,
başlangıçta davranışlannı kısıtlayan ve uygun
bir görüntü sergilemeye çahşan bu kişileri,
şaşırtıcı bir hesaplaşmaya götürür. Tüm
davTanışlan ve sözleriyle birbirlerini
sınadıklan ve sorguladıklan bir süreci
yaşamaya başlarlar ya da böyle olması
istenmiştir. 'An' hızla çözülmekte, ce\aplar
hızla gelmektedir. 'Oyun', beklenmedik -
aslındaijildiğimiz - bir şeknlde son bulur...
ç kişinin aynı şeyi elde etmek için geldikleri bir 'bekleme odası'nda
başlayan oyun insanı, 'Düzenin içinde neredeyim' sorusuna ustalıkla
taşıyor Bu oyunda ötesi var... Gündelik hayatımız var altıya kadar.
Sıkıştınlmış yaşamlar, insan ilişkileri, kaybettiklerimiz...
Günümüzde kaçmılmaz olarak düştüğümüz
bir durumu kendi akışı içinde
belirginJeştiriyor 'Bekleme Odası'.
Karakterlerin beklenmedik
yoğunlaşmalanyla öykülerine uzanan diyalog
ve gelişen olaylar, aslında herkesin içinde
karşılığını buluyor. Ve insanı, 'Düzenin içinde
neredeyim?' sorusuna ustalıkla taşıyor.
Genç bir tiyatro topluluğu olan 'Alüdan
Sonra TTj'atro' için bu oyun bir dönüm
noktası. ITÜ Güiel Sanatlar Bölümü'nde
tiyatro çahşmalanna başlayan ve on yılın
sonunda 1999 yılında 'Alûdan Sonra
Tiyatro'yu kuran topluluğun üyeleri,
başından beri kendi yazdıklan bir oyunu
sahnelemek istemişler.
Kendi oyunlarıyla sahnedeler
Kadim, bunun için doğru zamanı
beklediklerini söyleyerek "Bu fikri 'gece
tiyatrosu'yla buluşturduk. Kurgu beUd tam
karşıhğı değil yapüğımız ortak çahşmanın,
neyi verınek istediğiınize karar \erdik, tüm bu
fikir ahşverişini kapsayan bir tablo oluştu"
diyor. Tuna, topluluk adına çok önemli bir
çalışma olduğunu ekliyor bu noktada."Bizden
bir şey de çıkmalry dı ortaya, rümüyle™
Tî>atral anlamda da. Bu oyunda ötesi var..
Gündelik hayaümız var alüya kadar, ister
istemez saldırgan. Sılaşmış yaşamlar, insan
ilişkileri, kaj'bettiklerimiz.^" Kurguyu \e dile
dökülmesini üstlenen Sertdemir ise
"Yapoğım daha çok oyunu inşa etmek oldu,
olaylann ilerleyişmi benıiemek. Oyunun teması
aslında kimseye uzak değil" diyor. İnsana ait
her öykü gibi, sorular yenilerini doğurabilir
tabii. "Bir öykü daha uzayabilir beUd, ama
anlatmak istediğimizi aslında kısa gibi gözükse
de bu ovunda anlatüğunızı düşünüyoruz" diyor
Kadim. (Oyun Mava Sahnesi 'nde Cumartesi
günleri 23.30'da izlenebilir. 0 212 252 74 52)
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Osman Cemal
Kaygılı'mn İstanbul'u
Sait Faik, Çingeneler yayımlandığında, Osman
Cemal Kaygılı'nın çok değerli bir yazar, Çingene-
fer'in de çok içten bir roman olduğunu söylemiş.
Yetiştiğim yıllarda, Osman Cemal, 'yitik' bir yazar-
dı. Çoktan unutulmuştu. Eserlerinin yeni basımlan ya-
pılmıyordu. Tahir Alangu'yla Cevdet Kudret'in, hikâ-
yemizi ve rornanımızı gerçekten irdeleyen antolojileri
dışında, Çingeneler yazannı anan yoktu.
Aygır Fatma'y, Bekri Mustafa'% Ankara Caddesi'nin
eteğindeki Semih Lütfi Kitabevi'nin tozlu raflanndan
bulmuştum. Kaç yıl önce basılmış ve tükenmemiş.
özellikle^yg/rFatma'yı çok sevmiştim. Farklı bir ro-
mandı. Farklı bir üslupla kaleme getirilmişti.
Edebiyat tarihçilerimiz, Osman Cemal'in Hüseyin
Rahmi çizgisinden yol aldığını ileri sürüyorlar. Kıyısın-
dan köşesınden Ahmet Rasim, Sermet Muhtar Alus
anılıyor, onun adıyla yan yana.
Bana sorarsanız, toptancı yargılar. Hüseyin Rah-
mi'nin tek başına bir 'okul' olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Rasim bambaşka bir dünya. Sermet Muhtar
Alus'un romanlannda daıma alafranga bir vodvil ha-
vası eser... Osman Cemal'e gelınce, onu bizeyeniden
kazandıran Tahsin Yıldınm'ın saptayımına katlmamak
elde değil:
"Osman Cemal, kendinden önce bu türde yazmış
olanlann aksine, bu basit kenar mahalle kalabalığının
içinden çıkmıştır. Üstelik bazı yazaıiann karşıdan bak-
makla yetindiklen yeriere gırmiş, görmedikleri inceli-
ği görmüştür."
0 kadar ki, bu sevgi, bu incelik avcılığı, Osman Ce-
mal'in üslubuna yansımış, anlatımına sinmiş. Aygır
Fatma'nın yeryeryoldan çıkmış cümleleri, birhaJk in-
sanının tatlı dilli konuşmasına, söyleşisine ne kadar ya-
kın!
Osman Cemal'i, dernin belirttiğım gibi, yeniden ka-
zanıyor, bir bakıma 'keşfediyoruz!', şimdilerde.
Önce Kovuk Palas'ın Esran -tefrika halinde kalmış
bir roman-, Akşamcılar yayımlandı (Arma Yayınlan). He-
men ardından da Köşe Bucak Istanbul (Selis Kitap-
lar).
Akşamcının dünyasını dile getıren Akşamcılar'ı he-
nüz okumadım. Ama öteki iki eserin tadını çıkardım.
Kovuk Palas'ın Esran şaşırtıcı bir roman. 1942'de
Son Telgraf gazetesınde tefrika edilmiş; altmış yıl bo-
yunca unutulmuş. Kimsenıngözuneçarpmamış. Kim-
se önemsememiş. Oysa, hem dil ustalığı sergılıyor, hem
Diyojen'e, Eflatun'a, eski Atına'ya kadar uzanıyof,
hem de tepeden tırnağa 'yerli'.
Dil ustalığı: Çünkü Kaygılı, tekerlemeterin, bilmece-
lerin, ortaoyununun sözcüklere dayalı cambazhğını
bu romanında rengârenk sergilemiş. Gerçeküstücü-
lüğün alaturkası, diyeceğim geliyor.
Köşe Bucak Istanbul'a gelince, inanılmaz sıcaklık-
ta, içtenlikte bir eser. Gün ışığına çıkaran Tahsin Yıldı-
nm'a teşekkür etmek istiyorum:
1930 sonrası. Yeni Gün gazetesinde uzunca bir ya-
zı dizisi. Osman Cemal'in yıne yitik bir çalışması. Ki-
min aklına gelirdi...
Yazar, bizi bütün Istanbul'da, semt semt, mevsim
mevsim, köşe bucak dolaştınyor. Semtlenn popüler
kişilerini tanıtıyor. Onlaria sohbet ediyor... Bir de bakı-
yorsunuz, oralarda, onlarta, o yıllardasınız! Adeta gör-
sel yanı da olan bir yazı dizisi. 1930'lar Istanbulu'nun
belgeseli.
1949 doğumluyum. Hatırladığım -ve unutamadı-
ğım- Istanbul, Kaygılı'nın anlattıklanndan soluk izlerta-
şıyordu. Sönen ışıklann aydınlatabildiği kadar. Bu yüz-
den, Koşe Bucak Istanbul bana bir 'masal' gibi gel-
medi.
Ama bugünün genç okuruna öyle gelecek. Hele ba-
zı semtlerde.
Osman Cemal'in -mesela Gedikpaşa'yı tasvır eder-
ken- öyle peyzajlan var kı, Istanbul'un 'aura'sını gö-
rür gibi oluyorsunuz. Zaman silememiş.
Oneriler
Tiyatro / Tıpkı Sen Tıpkı Ben, Hadi Çaman Yedite-
pe Oyuncuları. (Sıcak, dost, alabildiğine etkileyici
bir oyun.)
Constance'da Roma kaJıntılan
• ALMANYA (AFP) - Alman arkeologlar,
Constance kentinin güneybatı sınınndaki
400 yıllık Roma Kalesi'nin kalıntılannı buldular.
Bölge müzesi sonımlusu Ralph Rocker, kalenin
yaklaşık olarak bir hektar alaru kapladıgını ve
Constance Gölü'ne kadar uzandığını, kahntılann
göl kenanndaki şehrin sınırlan içinde
bulunduğunu belirttiler. Bu kalıntılar, Romalılann
Constance'daki varlığının ilk somut kanıtlan ve
kentin antik çağda da bir merkez olduğunun
göstergesi.
Doulos Krtap Gemisi Mersin'de
• MERStN (AA) - Dünyamn en büyük yüzen
kitap fuan 'Doulos Kitap Gemisi'nin,
23 Ekim - 2 Kasım tarihleri arasında Mersin
Limaru'na geleceği bildirildi. Bilim. sanat. hobi,
spor ve çocuk kitaplan gibi, yaklaşık 8 bin farklı
alanda kitabın yer aldığı Doulos Kitap
Gemisi'nde, 40 ülkeden 320 gönüllü hizmet
veriyor. Kitap Gemisi. hafta içi 10.00 - 22.00,
pazar günü ise 14.00 - 22.00 saatleri arasında
ziyarete açık olacak.
bmir'de Sonia Dorigo dinletisi
• Kültür Senisi - Italyan soprano Sonıa Dongo,
23 Ekim'de saat 2O.3O"da ttalyan piyanist Eddi de
Nadai eşliğinde bir şan resitali sunacak. Izmir
Devlet Opera ve Balesı ile ttalya'nın Izmir
Konsolosluğu ve ttalyan Kültür Merkezi
işbirliğiyle gerçeldeştirilecek olan resitalde
sanatçı; Tosti, Donizettı, Mascagni, Puccini, Verdi,
Leoncavallo, Gastaldon. Lara, Curtis, Cardillo ve
Falvo-Fusco'nun çeşitli yapıtlannı seslendirecek.
İki konferans
• Kültür Senisi - Fransız ,\nadolu Araştırmalan
Enstitüsü'nün davetiyle tstanbul'a gelen Frederic
Hitzel 22 Ekim'de saat 19. 00"da Fransız Kültür
Merkezi'nde bir konferans verecek. Aynı gün
Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü'nde de
16.00-18.00 saatleri arasında "Türk ve Osmanh
Araştırmalan" Bölüm Başkanı François Georgeon,
kasım ayında Fa>ard Yavınevince satışa sunulacak
olan "Son Sultanlardan birinin Biyografisini
Yazmak: II. Abdülhamid Örneği' kitabı hakkında
bir seminer verecek.