22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
I* EKİM 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 rSinemaseverlerin gri güz günlerini şenlendiren mini bir festival: 'Filmekimi' 2 Ödiillü filmler şenliği SUNGU ÇAPAN ktanbul Kültür Sanat Vakfı'nın nicedır baharla özdeşleşmiş gele- neLsel film festivaline geçen yıl kaıdeş getirdiği ve kuşkusıız sine- maseverlerin güz günlerini renklen- dirp şenlendiren yeni mini festiva- li Filmekiminın ikincisi diin sona erdi. Yaklaşık yanya yakını önü- müzdeki haftalarda ve aylarda gös- terime girecek 20 filmden oluşan 2. Filmekimi'nde seyrettikJerimiz arasında çok beğendiğimiz, Fidel Castro'nun özel portresini sunan Oliver Stone belgeseli Comadan- te '\ i ele almayı daha sonraya bıra- karak Ken Loach, Lars Von Tri- er, Michael Haneke, Gabriele Salvatores gibi önemli yönetmen- lerin son filmlerine değinmeyi yeğ- ledik bu hafta. Aflll Dellkanlı En son sinemalarda Benim Adım Joe'sunu ve geçen yıl festi- valde Demiryolcular'ını gördüğü- müz, yıllardır sağlam politik duru- şundan ödün vermeyerek sürekli proleter dramlannı konu edinen, iş- çi sınıfının ünlü Ingiliz sinemacısı Ken Loachun, 2002 Cannes'ında Paul Laverty'ye en iyi senarist ödülünü kazandıran senaryosıından çektiğı Sweet Sixteen-Afili Deli- kanlı, Glasgovv'un yoksul kenar mahallelerinden, Liam adındaki ye- niyetme bir Iskoç delikanlısının hi- kâyesini anlatıyordu. Genç amatör oyuncu Martin Compston'un şaşırtıcı perfor- mansıyla canlandırdığı, 15'ini bi- tirmek üzere olan, daha sakalı bit- memiş, hayırlı evlat Liam'ın, ha- pishaneye düşmüş, hiç de sağlam ayakkabı olmayan annesi Jean'in (Michelle Coulter), belalı torba- cı dostu Stan'ın (Gary McCor- mack) zulasını patlatıp kankası Pınball'la (VVilIiam Ruane) bir- likte uyuşturucu satarak kazandı- ğı yüklü parayla, çocuklu ablası ve annesiyle birlikte oturacagı, hep özlemini duyduğu sıcak bir yuva ve temiz bir aile hayatı sağlama çabalarını nakleden Afili Deli- kanlı, klasik bir Shakespeare tra- gedyasına özgü acılarla, elemler- le dolu, alabildiğine yalın ve ger- çekçi bir yoğun duygular seliydi. Truffaut klasiği 400 Darbe baş- yapıtının unutulmaz finalini çağ- nştınrcasına, annesinin dostunu bı- çaklayıp, 16. doğum gününe polis- çe aranan bir suçlu olarak giren Li- am'ın, kaça kaça vardığı deniz ke- nanndaki çıkmazmın vurgulandı- ğı, iç burkucu bir sona bağlanan ve bugün gösterime giren 'Afili Deli- kanü', aslında 35 yıldır hep aynı filmi çeken, toplumsal gerçekçi Ken Loach'un, eîeştirmenlerce son yıllardaki en iyi eseri olarak karşı- landı. Pogvllle Her filminde anlatım olanaklan- nı zorlayıp yeni denemelere girişen Danimarkalı Lars Von Trier'nin bir prologla 9 bölümden oluşan Her filminde anlatım olanaklarını zorlayıp yeni denemelere girişen Danimarkah Lars Von Trier'nin 'Dogville'inde Nicole Kidman başrolde. stanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın 20 filmlik 2. Filmekimi programı, Ken Loach, Lars Von Trier, Michael Haneke, Gabriele Salvatores, Oliver Stone, vb. gibi günümüzün önemli yönetmenlerinin, uluslararası festivallerde ödüller kazanmış son filmlerinden oluşuyordu. iier zamanki gibi amatör bir oyuncu kadrosuyla çalışan Ken Loach, Filmekimi'nin en beğenilen filmlerinden Afili Delikanh'da, Glasgovv'un yoksul kenar mahallelerinden, Liam adındaki bir yeniyetmenin hikâyesini anlatıyordu. 'Cennet Sinemasrnın yönetmeni Gabriele Salvatores'nin, yine çok iyi bildiği çocuk diinyasına dönerek Niccolo Ammaniti'nin romanından uyarladığı 'Hiç Korkmuyorum'u. seyirciyi alıp 1970'lerin Ğüney ttalyasına taşıyan, lirik ve duygusal bir İtalyan filmiydi. Dogville'i, bütünüyle stüdyoda ku- rulmuş, kahramanlannın tebeşirle çizilmiş yollardan geçerek kapılar- dan girip çıktığı bir Amerikan ka- sabası dekorunda çektiği, sanki bir Brecht oyunu izlermişçesine seyre- dilen, insan ruhunun karanlık yan- lan üstüne, farklı bir puşt dünya tas- viriydi. Uzaktan uzağa 1930'lann buna- lım dönemi Amerikasını çağnştı- ran bir zaman ve mekânda geçen. Brecht tarzı yabancılaştırma efekti ve mizansenlerle bir anlatıcının se- si eşliginde karşımıza gelen, sıra dı- şı bir deneme niteliğindeki fılm, an- sızın Dogville'e çıkagelen firari Grace'in (Nicole Kidman) başına gelenleri, çeşitli sembol, gönder- me, kıssadan hisse ve ara yazılarla hikâye ediyordu. Polisçe önce 'aranan', sonra 'kayıp' ilan edilen, daha sonra da 'başına ödül konan' zengin kızı Grace'le, giderek dişlerini gösteren Dogville sakinleri arasındakileri, alışılmıştan çok farklı bir anlatım- la aktaran ve finalini David Bo- wie'nin ünlü Young Americans şarkısıyla yapan, Cannes'dan eli boş dönmesi yadırganan bu farklı deneme, önümüzdeki günlerde, gösterime girdiğinde meraklısınca bakalım nasıl karşılanacak? Hlç Korkmuyorum Cennet Sineması, Herşey Yo- lunda, Akdeniz gibi filmleriyle 199O'lı yıllara damgasını vuran îtalyan yönetmen Gabriele Salva- tores'nin, yine çok iyi bildiği çocuk dünyasına dönerek Niccolo Am- maniti'nin romanından uyarladığı Io No No Paura-Hiç Korkmuyo- rum'u, bizi alıp 1970'lerin güney İtalya'sının kırsalına götüren. önce- likle birinci sınıf görüntü çalışma- sı ve Enzio Basso'nun müzikleriy- le akılda kalan, gerilimli bir masu- miyetin küienmesi öyküsü çeşitle- mesiydi. Ebeveynlerinin yataklık ettiği. Milanolu bir bıçkının (Diego Abatantuono) düzenlediği bir ço- cuk kaçırma olayında, ayağından zincirlenmiş, mezar gibi bir çuku- ra kapatılmış yaşıtuıı keşfeden, 10 yaşındakı köylü çocuğu Miche- le'nin (Giuseppe Christiano) başkahramanı olduğu Hiç Kork- muyorum, lirik, dokunaklı ve duy- gusallığıyla iz bırakan, yönetmen Salvatores'nin eski bildik başanla- nnı yeniden yakalayabilme çabası- nın ürünüydü ama Salvatores'nin tam anlamıyla amacına ulaştığı da tartışmaya açıktı. Kurdun Cünü Son yıllarda Bilinmeyen Kod, Ölümcül Oyunlar, Piyanist, vb. gibi filmleriyle bizde de özel hay- ranlar edinen Avusturyalı auteur Michael Haneke'nin Isabelle Huppert, Beatrice Dalle, Patrice Chereau gibi Fransız oyuncularla çevirdiği VVoIfzeit-Kurdun Günü, bilinmeyen bir felaketin yaşandığı, orta Avrupa'yı andıran bir coğraf- yada geçen ve evin reisini (babayı) kaybettikten sonra hayatta kalmaya uğraşan, umarsız bir anneyle iki ço- cuğunun ve mecburen aralanna ka- tıldıklan bir güruhun eziyet dolu, sıkıntılı, kaotik yolculuğunu ve kurtuluşa götürecek bir trenin bek- lenişini perdeye taşıyordu. Bergman'dan Godard'a kadar kişisel üslup sahibi her yaratıcı yö- netmenin zaman zaman ele aldığı birkonuya el atan Haneke'nin fina- li bakımmdan belki de en iyimser filmi sayılacak bu karanlık dene- mesi, ağır, soğuk ve kasvetli atmos- feriyle ortalama seyirciyi yer yer zorlayabilir. Trendekl Adam En son oldukça ticari Zevkler Sokağı'yla epeyce form düşüklü- ğü gösteren (oysa bir zamanlar Monsieur Hire, Ridicule gibi filmlerinı keyifle seyrettiğimiz) Fransız yönetmen Patrice Lecon- te'un bir araya getirdiği, Fransız perde ve sahnesinin iki ünlüsün- den, (yıllann Jean Rochefort'suy- la şarkıcı Johnny Hallyday'den) çok iyi sonuç aldığı, baştan sona bildik kalıplarla oynayarak denge- li, ilginç bir tempoyu yakaladığı, 2002 yapımı kapalı oturum gerili- mi L'Homme Du Train-Trendeki Adam ise yalın ve içtenlikli anla- tımı ve başroldeki iki ünlüsünün uyumlu oyunlanyla, Filmeki- mi'nin hoş seyirliklerinden biri ni- telemesini hak ediyordu sonuçta. Ölüm Oyunu Yine bugün sinemalarda başlaya- cak olan ve modern Japon toplu- munda gözlenen şiddetin yaygın- laşmasından aynksı bir örnek su- nan Bataru Rowaiaru - Ölüm Oyunu da, Batı özentisindeki gür- büz liseli Japon gençlerinin içinde- ki öldürme güdüsünü deşme iddi- asını taşıyan ancak çizgi roman bo- yutlannda seyreden bir başka ür- pertici ve irkiltici filmdi. Tarantino'nun ve ölüm oyunun sadist, salim gözetmeni rolündeki oyuncu-yönetmen Takeşi Kita- no'nun da hayranı olduğu, bu yılm başında 73 yaşında ölen, Yakuza filmlerinin usta yönetmeni Kinji Fukasaku'nun 2001 yapımı, son- dan bir önceki filmi Ölüm Oyunu, yer yer çok itici ve rahatsız edici şiddet sahneleriyle bezeliydi. Son yıllarda moda olan, BBG tar- zı, röntgenciliğe dayanan TV yanş- ma programlannı akla getiren bir formatta kotanlmış film, öğretmen bıçaklayan, disiplinsiz 44 lise öğ- rencisinin, çıkanlan bir kanun ge- reği, baltadan tabancaya kadar, farklı silahlarla donatılarak, kaça- mayacaklan ıssız bir adaya kapa- tılmalannı ve birbirlerini öldürme- lerini emreden, sonunda tek sağ ka- lanm canlı çıkacağı bir ölüm oyu- nuna zorlamnalannı anlatan, bu arada seyircinin tahammül sınırla- nnı da bayağı zorlayan çok sert ve kıyıcı bir kurmacaydı. YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR ASMALI KONAK Bir televizyon dizisi için oldukça geniş kitlelerin ilgisini çeken 54 bölümlük Asmalı Konak'ın finali niteliğini de taşıyan aynı adlı filmin çekimlerinin büyük kısmı Ne\v York'ta yapıldı. Abdullah Oğuz'un ilk yönetmenlik denemesi olan filmin senaryosunu ise Oğuz ve Mahinur Ergun kaleme ahnış. Filmde başrolleri Özcan Deniz, Nurgül Yeşilçay, Selda Alkor paylaşıyorlar. Teknik kadroda birçok Amerikalı sinemacının yer aldığı yapım, çekimleri ABD'de yapılan ilk yüksek Deniz - Yeşilçay çifti şimdi beyazperdede. bütçeli Türk fihni. Görüntü yönetmenliğini ise uluslararası başanlara imza atmış Amerikalı bir kameraman. Ken Kelcsh yapıyor. Filmin başında. hikâyenin başlangıcının -ya da dizinin- kısa bir özetine yer veriliyor. Asmalı Konak bir 'aşk' filmi... Öykü gibi ana karakterlerin kimlikleri dizide belirlenmiş ve oturmuş olsa bile, finali getiren bu sinema fihniyle farklı bir boyut oluşuyor. Ana karakterleri olan Seymen Ağa (Özcan Deniz) ve Bahar (Nurgül Yeşilçay) aşkının başladığı New York'ta öykü sonlanıyor. Evrensel bir konuyu beyazcamdan sürpriz bir sonla beyazperdeye taşıyan bu film, buna karşın aslına sadık kalıyor ve Türkiye gerçeklerine yakın duruyor. Ciddi bir hastalığa yakalanan Bahar ve Seymen Ağa'nm öyküsünün nasıl sona varacağuıa, başladığı yer olan New York tanıklık edecektir... Asmalı Konak, bugün gösterime giren filmler arasındaki tek yerli yapım. BAADER - MEINHOF Christian Roth'un yönetmenliğini yaptığı, 2002 Berlin Film Festivali'nde gösterilip ilgi çekmiş Baader-Meinhof, 1970'lerin sonunda, Batı Almanya'daki bir teröristin, Andreas Baader'in kısa yaşamından bir kesit sunarak politik kimliğini yansıtıyor beyazperdeye. Senaryosunu Christian Roth'la Moritz von Uslar'un yazdığı filmde, Baader'in delidolu, narsist ve karizmatik bir portresi çızilıyor. Isteklennin ve ıdeolojik görüşünün doğrultusunda 'hızlı' bir yaşam süren Baader'i Frank Giering'in oynadığı fiknde, sevgilisi Gudrun Ensslin ı Laura Tonke canlandırıyor. Tüm aykın ve yasadışı eylemlerinde soğukkanlılığuıı korumasıyla, gazeteci Ulrike Meinhof (Birge Schade) ve hukukçu Kurt Wagner (Michael Sideris) gibi dava arkadaşlannı kendine hayran bırakan Baader, 1960'lann isyancı gençliği ve düzen için önemli bir figürdü. Idealist hareketlerle yetinmeyen Baader ve arkadaşlan, daha etkin ve şiddet içeren bir yaklaşımı tercih ettiler bilüıdiği gibi. Baader, ülkesinde çok kısa sürede Avrupa'nın en tehlikeli terör örgütüne dönüşen, daha sonralan da Kızıl Ordu Fraksiyonu olarak tanınan Baader - Meinhof örgütünün liderlığini üstlenecektı. Devrim yolunda devlete karşı çıkan Baader'le arkadaşlan, kundakçıhk, Baader-Meinhof, yeni haftanın sürprizi. tutuklanma, hapis, kaçış, Paris, uyuşturucu, dostluk, patlayıcı maddeler, duygusal çıkışlar, korku, yasadışıhk, büyük aşk ve ölümlerle dolu, 5 yıllık bir gerilla hayatı sürdüler... Roth'un filmi bu yakın tarihin hâlâ netliğe kavuşmamış terör örgütünü bir belgesel - dram olarak değerlendirmiyor. O süreçte karşı siyasi oluşum ve eylemlere duyulan hayranlığı da yansıtıyor. Sonuçta bir devrim şehidini değil, çıkış yolu bulamayan ve kendinden sonraki kuşağın hayallerini çalan bir kişiyi odağma alan bu film, yeni haftanın gösterime giren filmleri arasmda en ilginçlerinden biri. KEDt GÖZÜ VECDİ SAYAR Fantazya Çok, Para Yok Ekım ayı demek, sanat dünyasında yeni umutlar, yeni heyecanlar demek. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Gezici Festival, Film Ekimi derken sine- ma coşkusu tüm yurdu sarıverdi. Istanbul'da bir ki- tap fuarı kapanmadan bir diğeri açılıyor. Kaş'taki 'Kitap Şenliği' üçüncü, Burdur'daki "Fakir Bay- kurt Kültür ve Sanat Günleri" dördüncü yaşına basıyor. Bodrum'da Halikarnas Balıkçısı bir festi- valle anılıyor. Batmanlılar, Hasankeyf Festivali ile kültür değerlerine sahip çıkıyor. Portekizli büyük usta Julio Pomar'ın resimlerin- den, NurKoçak'ın 'Portreler'ine, sanat ortamımı- za yeni zenginlikler katan önemli sergiler var, şu sı- ralar istanbul'da. Yalnızca onlar mı izlenmeyi hak eden? Yapı Kredi'deki 'Urartu' ve Capa sergılerin- den, Osmanlı Bankası Müzesi'ndeki "Fantazya Çok Para Yok - Karikatürierle Bir Borç Ekonomisi Tari- hi" sergisine (Behiç Ak, Tan Oral ve Turgut Çevi- ker'in ve sergi tasanmını yapan Bülent Erkmen'e teşekkürler), 'Saydam Günleri'nden, Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali'ne sayısız etkinlik. Beyoğ- lu ve Tünel festivalleri, İFSAK'ın 'Fotoğraf Günleri' nin eli kulağında. Artık, hangisine yetişirsiniz bile- mem... Müzik festivalleri, gün aeçtikçe çoğalıyor, çeşit- leniyor ülkemizde. 'Bachlstanbulda'derken, Ana- dolu'yu da ihmal etmiyoruz. Son bir ay içinde ger- çekleşen Side, Mersin, Phaselis festivalleri, klasik müzığe ağırlıkla yer veren programlarıyla Anado- lu'nun 'geleneksel' kavun, karpuz festivallerinin karşısında soylu bir seçenek oluşturuyor. Uluslara- rası Eskişehir Festivali, tüm zorlukları yenerek do- kuzuncu yılına ulaşıyor. Istanbul'da Uluslararası Ney Festivali, giderek uzmanlaşan festivaller ara- sında özgün bir renk olarak yerini alırken, Akbank Caz Festivali, on üçüncü yılına "Her nabza göre caz" sloganıyla giriyor. • • • "Her nabza göre caz" olur da, sinema olmaz mı? Antalya Film Festivali'nde izlediğimiz on film, sine- mamızın sayıca az film üretmesine karşın, çeşitli- Nk açısından giderek zenginleştiğini gösteriyor. Ömer Kavur'un "Karşılaşma"s\, gerçekten de bü- yük ödülü hak eden bir yapıt, belki de Kavur'un en olgun yapıtı. Tıpkı, Ziya Oztan'ın "Abdülhamid Dü- şerken"\ gibi. Zeki Demirkubuz'un en yalın filmi "Bekleme Odası", kazandığı iki ödülden fazlasını hakediyor. Jürinin ReisÇelik'ın "InatHikâyeleri"n\ ve Derviş Zaim'in "Çamur"unu tümüyle göz ardı etmesi ise, bu yılkı festivalin en önemli zaafı. "Inat Hikâyeleri", tipik bir halk anlatısı tadındaki yalın an- latımı ve Tuncel Kurtiz'in oyunculuğu ıle bu yılın il- ginç ürünlerinden biri. Zaim'in filmi ise, Kıbrıs so- rununa yaklaşımındaki samimıyet ve cesaret kadar, stilize anlatımı ve takım oyunculuğu açısından da övgüye değer. Sonuç olarak, ödüllendirilen ve ödül- lendirilmeyen filmleriyle, bu yılki Antalya Festiva- li'nin, sinemamızın geleceğine ilişkin beklentileri güçlendirdiğini söyleyebilırim. Ama, bu kadarı umutlu olmamıza yetmıyor. Çün- kü, "Karşılaşma", "Bekleme Odası" ve benzeri ya- pımların gösterim olanağı bulup bulamayacakları hâlâ belirsiz. Çünkü, salon sahipleri "Asmalı Konak" diyor, başka bir şey demiyor. Her nabza göre sa- natın yapıldığı bir ülkede, her nabza göre salon bu- lunamıyor... Çaresi derseniz: Her sorunun çözümünü 'piya- sa'da arayan anlayıştan vazgeçmemiz gerekiyor. Avrupa ülkelenndeki uygulamaları, desteklerı ince- leyip dersler çıkarmamız gerekiyor. Kırk yıldır yolu- nu gözlediğimiz 'Sinema Kurumu'nu kurmamız ge- rekiyor. Oscar adaylığı yarışında "Uzak"ın yalnız bı- rakılmaması gerekiyor.. gerekiyor oğlu gerekiyor... Ama bıliyorsunuz bizde "fantazya çok, para yok"!.. BUGÜN • BABYTON'da 23 00 te 'Akbank Caz Festivali' kapsamında 'Nu Spirit Helsinki' konsen. (0 212 292 73 68) • NARDİS'te 21.30'da 'Turqumstances' konseri. (0 212 244 63 27) M YAPI KREDİ SERMET ÇtFTER SALONU'nda 18.30'da Richard Whelan'ın katılacağı 'Robert Capa: Dünyanın En Büyük Savaş Fotoğrafçısı'. (0 212 252 47 00) M TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİnde 19.00'da 'tstanbul Quartet' konsen. (0 212 293 12 70) M ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18.00'de Hasanali Yıldırım'dan "Öteki Beatles' adlı '33 devir dinleti'. (0 212 249 38 19) • ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİnde 20.00'de Ali Tüfekçi'nın düzenlediği 'Sufi Music and fusion project' adlı konser. (0 216 341 05 00) • DEĞİRMEN SANATEVİ'nde 21.00'de Birol Topaloğlu konseri. (0 212 245 70 06) İSTANBUL KİTAP FUARI'NDA BUGÜN EXPO A SALONU • 12.00 - 13.30: 'Çocuk ve Din Eğitimi' (Belkıs İbrahimhakkıoğlu). Düzenleyen: TİMAŞ. 13.45 -15.15: 'AB Uyum Yasalan ve Düşünce Özgürlüğü'. (Uğur Parlak, Ragıp Zarakolu, Temel Demirer). Düzenleyen: UMLT. 15.30 -17.00: 'Kumarhane Kapitalizmi'. (Alpaslan Işıklı). Düzenleyen: OTOPSİ. 17.15 -18.30: 'Akdeniz Kültürü ve Türkiye'. (Prof. Dr. Mehmet Altan). Düzenleyen: BİREY. 18.45 - 20.00: 'Üniversite Sınav Sistemi ve Hazırlık'. (Salim Ünsal). Düzenleyen. Kültür Dershaneleri. EXPO B SALONU • 12.30 -13.45: 'Türk Dil Kurumu Presantasyonu'. 14.00 -15.15: İstanbul Barosu Etkinliği. 15.30 -17.00: 'Öykülerle Hayat'. (Senai Demirci, Murat Çiftkaya). Düzenleyen: TİMAŞ. 17.15 - 18.30: 'Edebiyatta Tarihsellik ve Yerellik'. (Ragıp Zarakolu, Orhan Çelik, Bedrettin Aykın, Cemalettin Aykın). Düzenleyen: BELGE. 18.45 - 20.00: 'Bir Kitap Âşığının Hikâyesi' (Dursun Gürlek, Sadık Yalsızuçanlar). Düzenleyen: TİMAŞ. (0 212 663 09 45)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle