25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 OCAK 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA kurtur(2 cumhuriyet.com.tr 15 2002'de seyrettiklerimizin, nitelik bakımmdan 200l'i biraz arattığı söylenebilir 'Orada ayan Adam'J aşannm artık salt kelle sayısına ve gişe hasılatlanna indirgendiği günümüzde, Amerikan kültürünün simgesine dönüşerek çağdaş insanın belleğine ambargo koyan, işi efekt ve teknoloji gösterisine çeviren Hollyvvood imparatorluğunun borusu öttü yine yıl boyunca. Yılın iz bırakan filmleriSonsuzluğa akıp giden her yeni yılın sonunda ya da başında, geçen yılın bir dökümünün yapılması âdettendir. 2003'ün ilk haftasmda, 365 gün boyunca (miimkün olabil- diğince seçici davranarak) seyretti- ğimiz filmlere ilişkin bir değerlen- dirme ve anımsama yazısına ayır- dık köşemizi biz de. Film eleştiri- sindeki eski değer ölçütlerinin çok- tan değişip başannın artık salt kel- le sayısına ve gişe hasılatlanna in- dirgendiği günümüzde, 1950'liyıl- lardan itibaren dünyayı ele geçir- miş Amerikan kültürünün simgesi- ne dönüşerek çağdaş insanın dü- şüncesine, belleğine ambargo ko- yan, iyiden iyiye içinin boşaltıldığı yedinci sanatı gün geçtikçe göz alı- namayan bir görsel efekt şamatası- na ve teknoloji gösterisine çeviren Hollywood imparatorluğunun bo- rusu ötüyor nicedir çın çm, malum. Damardan "kara fllm' Ortalığı kaplamış beylik Ameri- kan filmlerinden aynlan The Man Who VVasn't There-Orada Olma- yan Adam ise büyük bütçeli, yıldız kadrolu zihniyetlere, ticari klişele- re ve günün modalanna meyletme- den, stüdyolann ağız kokusunu çekmeden yıllardır aynı ekiple, ödün vermeksizin çalışarak 'kara film' denen türün ıcığını cıcığını çıkaran Coen kardeşlerin yıla dam- gasını vuran son 'iş'leriydi. 'Da- mardan kara film' tutkunlannı mest eden bu film sanınz zaman içinde, bir 'neo-noir' klasiğine dö- nüşecektir kanımızca. Çağdaş Ispanyol kültürünün si- nemadaki en renkli siması, çeşitli türleri harmanlamakta uzmanlaş- mış Pedro Almodovar'ın hassas dünyasını kurduğu, duygusallığm sular seller gibi aktığı son filmi Hable Con Ella-Konuş Onunla, yaman bir olgunluk ve ustalık gös- terisiydi baştan sona. Komadaki i- ki kadının, geriye dönüşler dışında, baştan sona pasif durumda yansıtıl- dığı Konuş Onunla, kadın-erkek o U ulmacamsı, kapalı, karanlık filmlerin kafa kanştıncı yönetmeni David Lynch'in son filmi 'Mulholland Çıkmazı' yine mantığa, kronolojik olay örgüsüne boş verdiği, hayallerle örülü birtakım paralel ilişkiler yumağı halinde gelişiyordu. Hollywood çıkmazı2002 de tüm yüzeysel eğilim ve modalanyla beyazperdedeki Amerikan saltanatının olanca tantanasıyla süregeldiği, abuk sabuk Hollyvvood filmlerinin hiç de hak etmediğince öne çıktığı- çıkanldığı bir yıldı yine. Bir iki Fransız, Ispanyol, tngiliz, Hindistan filminin dışında alışıldığı üzere yine tümüyle Amerikan yapımlanna talim ettiğimiz 2002'de, 9'u yerli, kalanı yabancı toplam 170 film gösterime girdi. Her zamankı gibi çoğunluğunu Hollywood damgalı seri ünalat filmlerin oluşturduğu yıhn bizce en iyisi, Amerikan sinemasının uçbeylerinden David Lynch'in bu kez sinema Kabe'sinin arka bahçesine baktığı, çeyrek yüzyıHık birikiminin ürünü son eseri Mulholland Drive-Mulholland Çıkmazı'ydı. Bulmacamsı, kapalı, karanlık filmlerin kafa kanştıncı yönetmeni Lynch'in yine mantığa, kronolojik olay örgüsüne boş verip hayallerle örülü birtakım paralel ilişkiler yumağı halinde gelişen bu son filmi, kuşkusuz yönetmeninin meslek yaşamından kişisel izler de taşıyordu. Cinsellik, bellek kaybı, film içinde film ve kimlik arayışı temalanyla bezeli Mulholland, mavi kuhınun açılmasıyla süregelen hayatlanmızın bütünüyle farklı seyirler izleyebileceği mesajına bağlanıyordu sonuçta. ilişkisinde çok belirleyici sayılacak konuşmak ihtiyacı, sözlerin gücü, yalnızlık ve dostluk üstüne gelişe- rek alabildiğine huzurlu ve dingin bir finale ulaşıyordu. Türk slneması cephesl Geçen yıla oranla, (tabii ekono- mik krizin de etkisiyle) çekilen film sayısının yarı yanya azaldığı göz- lenen bu yılın Türk sineması cep- hesinde Zeki Demirkubuz'la Nu- ri Bilge Ceylan öne çıkıyordu. Yazgı ve Itiraf la bu yıl Cannes'ın Belli Bir Bakış bölümüne seçilerek festival tarihine geçen Demirku- buz'un Iriraf'ında, modern kent ya- şamının hasta, mutsuz ettiği, parça- ladığı, gizli, gergin bir sado-mazo ilişki ve ihanet söz konusuydu. Demirkubuz'un yine aynntılı iş- lenmiş uzun planlara, sessizlik an- larına, yalın diyaloglara, başanlı oyunculuklara dayanan ölçülü bi- çili, yoğun, mesafeli ve yetkin üs- lubuyla seyirciyi hemen ele geçir- diği Itiraf, aşk, nefret, ihanet, şid- det sarmalına dolanarak un ufak olup dağılan bir evlilik çıkmazı üs- tüne buhranlı insan manzaralannı kafamıza kakıyordu. Ender rastlanan bir üçleme Antalya, Ankara festivallerinden ödüllerle dönen ve halen gösterimi süren Uzak ise kısa bir süre önce kaybettiğimız başroldeki Mehmet Emin Toprak'ıyla anılanmızda yer eden, yılın bir başka önemli ve tipik Nuri Bilge Ceylan filmi'ydi kiışkusuz. Önceki Kasaba'yla Ma- yıs Sıkıntısı'nın hem devamı, hem tamamlayıcısı sayılabilecek, hem de tek başına seyredilebilecek Uzak'la kuşkusuz sinemamızda az rastlanan bir üçleme-bütün oluştu- ruyordu N. Bilge Ceylan. Bu kez kırsaldan kente geldiği üçüncü ya- pıtı, yine saf sinemanın tadını du- yumsatan, hayatın ritmini yakala- yan, seyircinin bakışını zenginleş- tiren unutulmaz görüntülerle dona- tılmış, sözün en aza indirgendiği, uzun, lirik plan-sekansların özel kıldığı, ağır tempolu, yalın ve fark- lı bir filmdi. Kesinlikle ticari sine- manın popüler örneklerinden ayn- lan ve geniş kitleye hitap etmeyen Uzak, üslubu, görsel düzeyi ve ba- ğımsız tarzıyla sürekli kendi koza- sını ören, bu kendine özgü yaratıcı yönetmenimizin şimdilik en çok se- yirciye ulaşan filmiydi, ikinci haf- tasında transfer olduğu, rutubet ko- lculu ama şirin oda sinemamızda, görebildiğimiz kadanyla. Bir türlü göremediğimiz Kesişen Yollar'la Taraf Tutmak'ın dışın- da, âdettendir diyerek bizce geride bıraktığımız yılın en iyilerini içeren bir listeyle noktalayalım: 1. Mulho- lland Çıkmazı, 2. Orada Olma- yan Adam, 3. Konuş Onunla, 4. Tarafsız Bölge, 5. Femme Fatale- Öldüren Kadın, 6. Koş Lola. 7. Cehennemden Gelen. 8. Uyku- suz, 9. Tenenbaum Ailesi, 10. Kutsal Direniş. 2002'nin en iyi Türk filmleri: 1. Uzak/N.Bilge Ceylan. 2. Iti- raf/Z.Demirkubuz. 3. Hiçbiryer- de/T.Pirselimoğlu. 4. 9/Ü.Ünal. KEDt GOZU VECDİ SAYAR Godot'yu Beklerken Yenı yılda tüm okurlanmıza mutluluk ve barış di- leyerek başlayalım 2003'ün bu ilk yazısına... Ya- şamımızda bir sayfayı daha kapatırken "Ne kaldı geriye" sorusunun yanıtını ararız genellikle. Her zaman bardağın boş tarafını görmek eğiliminde olanların, 2002'yi olumsuzlukların ağır bastığı bir yıl olarak anımsayacaklarından hiç kuşkum yok. A- ma, bardağın dolu tarafını da görebilenler için hiç de fena bir yıl sayılmayabilir... Ben, bu ikinci gruptanım. Türkiye'nin, geride bı- raktığımız yıl, demokratikleşme yolunda artığı adımları, temel hak ve özgürlüklere ilişkin yasal dü- zenlemeleri önemsiyorum. Ve, kâğıt üzerinde kal- mayıp uygulanacakları günleri bekliyorum. Çelişkiler ülkesi Türkiye'de, bir yandan özgür- lüklerin sınınnı genişleten anayasa değişiklikleri yapılırken öte yandan düşünce suçlusu sayısının artmasına şaşırmıyoruz. 2002'nin ilk altı ayında "düşünce suçu" işleyenlerin sayısı 2260. DGM ve ağır ceza mahkemelerinde bu 2260 kişi için 5400 yıl 11 ay hapis cezası istenmiş. Bu davalardan 112 kişiye 165 yıl 9 ay hapis, 58 milyar 97 milyon pa- ra cezası çıkmış, 1001 kişi cezaevine girmiş. İHD'nin açıklamasına göre yıl içinde 78 kitle örgü- tü kapatılmış, 87 yayın toplatılmış, 40 etkinlik ya- saklanmış. Bu konuda en yeni ömek, Türkiye insan Hakla- rı Vakfı Izmir temsilciliğinde uzman psikiyatr ola- rak görev yapan Dr. Alp Ayan'ın, "F tipi cezaevle- rinde işkence devam etmektedir" dediği için 1 yıl hapis cezasına çarptırılması. Dr. Ayan, şimdi Yar- gıtay kararını bekliyor. Ve, TlHV'ye katkılarını sür- dürürken bir yandan da Izmir'de Savaş Karşıtı Platformu çalışmalanna katılıyor. Bu ülkenin gele- ceğinden umut kesenlere ders verircesine... * • • 2002'nin son günlerini Ankara'da geçirdim. Ora- da da umutsuzlukla umut kol kolaydı. Alman Va- kıfları hakkında casusluk iddiası ile açılan davada, Bergamalı köylülerin ve onlara destek veren aydın- ların, sivil toplum kuruluşlarının suçlanması ne ka- dar umut kıncıysa, aynı gün TBMM'de "Savaş Kar- şıtlan Platformu" adına yaptığımız ziyaretlerden çıkan sonuç o ölçüde umut vericiydi. TBMM İn- san Hakları Komisyonu, "Savaşa Hayır" diyen bir bildiri yayımlıyor, toplumun farklı kesimleri ve par- lamentodaki iktidar ve muhalefet partileri temsil- cileri savaş karşıtı bir söylemde buluşuyordu. Bu sözlerinin arkasında durup duramayacaklarını hep birlikte göreceğiz. Bekliyoruz... Umut verici bir başka gelişme de kültür alanın- da yaşanıyordu. Kültür Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik, Istanbul'da sinema sektörü temsilcileri ile yaptığı toplantıda verdiği sözü tutuyor ve Kültür Bakanlığı'nca hazırlanan "UlusalSinema Kurumu" yasa tasarısı taslağını bir hafta geçmeden Bakan- lık internet sitesine koyarak (www.kultur.gov.tr), eleştiriye açıyordu. Sanınm ilk kez bir yasa tasa- rısı yalnızca ilgili uzmanların değil, kullanıcıların (izleyicilerin) görüşlerine başvurularak hazırlanı- yordu. Sayın Bakan, SkyTürk'ün Ankara stüdyo- sunda yaptığımız söyleşide, yasayı hükümet tasa- rısı olarak Meclis'e getireceklerini ve kısa sürede yasalaştıracaklarını söylüyordu. Elbette, bu sözün tutulmasını, 25 yıllık bir rüyanın gerçekleşmesini bekliyoruz. Yasatasarısına ilişkin eleştirilerimi haf- taya bırakarak Ankara'da yaşadığım bir başka se- vindirici olaya geçmek istiyorum. Olay, AST'ın-yani, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun- 40. yılını kutlaması. Az şey mi, bir özel tiyatronun 40 yıl boyunca -nice cefalara katlanarak- ayakta kalması. Bunda, AST'ın kurucusu Asaf Çiğilte- pe'den şimdiki yönetici Rutkay Aziz'e, tiyatroya 40 yıl boyunca omuz vermiş nice sanatçının payı var. AST, 40. yılını, ilk oyunları "Godot'yu Bekler- /cen"iyenidensahneleyerekkutluyor. 1963'teAsaf Çiğiltepe'nin sahnelediği oyunda başrollerden bi- rini üstlenen Işık Toprak, bu kez yönetmen koltu- ğunda. (Kimler yoktu ki, o ilk oyunda: Güner Sü- mer, Gündüz Kalıç, Ayberk Çölok, Tunca Yön- der...) Prömiyerini izlemeşansına kavuştuğum bu yeni prodüksiyonda ise Erol Demiröz gibi AST'ın usta oyunculanndan birinin yanı sıra Hakan Sa- lınmış, Cengiz Sezgin, Umut Toprak, Emir Po- lat gibi yeni ama hepsi de başarıh oyuncular var. Sahne tasanmı ise 40 yıl önce olduğu gibi gene Yücel Tanyeri'nin usta işi çizgilerini taşıyor. AST'ı en zor günlerinde ayakta tutmak için uğraş veren Rutkay Aziz'in içi içine sığmıyordu o gece. AST ge- ne sapasağlam ayaktaydı işte. Ve salon dopdoluy- du. "Tjyarro krizde" diyenlere inat! Beckett, taze- liğinden hiçbir şey yitirmemişti. "Godot" yerine "savaş" diyebilir miyız dıye düşündüm oyun bo- yunca. "Umutsuzluğun içindeki umudu' aramaya devam ediyoruz... Bekliyoruz... vecdisayar@yahoo.com İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Huzurlu aile yengeç sepetine dönüşürse... Deneuve ve Ardant '8 Kadın'da başanlı bir ikili. Marcel'in yaşamında yer almış "seldz kadın", herkesin yaşamında yer alabile- cek kadınlardı. Eşi Gaby, güzel bir kadın- dı, iki kız annesiydi, evini düzenleyöneti- yordu. Gaby'nin annesi Mamy, yaşlıca, an- layışlı, evin gerekli kişilerinden birisiydi ve evde dengeyi sağlıyordu. Güzel kızlan Suzon ile delişmen kızlan Catherine artık büyüyorlardı. Gaby'nin sinirli kız kardeşı Augustine huysuz bir teyze olarak kabul ediliyor, o da kendi yaşammı bu evde sür- dürüyordu. Hizmetçi kız Louise şirin ve terbiyeli bir genç hanımdı. Aşçılan bayan Chanel, esmer rengiyle beyaz kadınlann içinde kontrast oluşturuyordu. Bir de Mar- cel'in kız kardeşi vardı, Pierette, kardeşiy- le aralan açıktı, görüşmüyorlardı ama on- lara yakın oturuyordu. Karlı bir kış gününde yolculuktan dönen Gaby ile kızı Suzon eve ayak bastıklannda olanlardan haberleri yoktu ama kısa bir za- man sonra yaşamlan değişecekti, çünkü Marcel sırtında bir bıçakla odasında ölü olarak yatıyordu. Evin köpeklerinin hiç havlamamış olma- sı cinayetin dışardan değil, içerden işlendi- ğinin kanıtıydı ama katil kim olabilirdi? Hepsi de Marcel'in yaşamında yer almış bu sekiz kadından kim bu cinayeti işleyebilir- di? Kim ve niçin? Bu bir bulmaca idi, çö- zümü olmayan bir bulmaca. Ancak, bir evin düzeni insanlar birbirin- den kuşkulanıncayakadar sürebilir. Kuşku, bir kez insanlann içine girince artık eski iz- lenimler silinir ve yeni izdüşümler oluş- maya başlar. Bir süre sonra da kuşkuyu iti- raflar izler. Böylece, kuşku-itiraflar-olası- hklar zinciri öylesine gelişir-ki neredeyse herkesin Marcel'in ölümünü isteyebilece- ği gibi çok şaşırtıcı bir sonuca ulaşmaya başlarsınız. Yıllardır gizlenmiş nefretler Yönetmen Françoise Ozon, her insanın içinde yaşadığı çevrenin bilinmeyen gizle- rini saran sis bulutlannı arahyor. Bubulut- lar dağıldığı zaman sizi sevdiğini sandığı- nız birinin yerinde yıllardır gizlenmiş nef- retle karşılaşıyorsunuz. Kız kardeşinizin yerinde, yıllardır sizi kıskanmış, kocanızuı kollanna atılmaya hazır bir dişiyi görüyor- sunuz. Üvey kızınızın gebeliğine şaşırma- ya vakit bulamadan kimden gebe kaldığı- nı öğreniyorsunuz. Hiç ummadığınız kişi- lerin hiç ummadığınız yanlannın nasıl or- taya çıktığım dehşetle görüyorsunuz. Artık bir tanık olmak bile yetmiyor, siz de bir sa- mk oluyorsunuz, ortada masum hiç kimse kalmıyor, masumluğun yerini de entrika, hırs, gözüdönmüşlük, şehvet ve gizlilik ah- yor. Bir karlı kış gününde anne ile kızın ev- lerine döndüğü o dingin sabah ortadan si- liniyor ve insanlann bilinmeyen yüzlerinin ortaya çıkışıyla o huzurlu e\T bir yengeç se- petine dönüyor. Bir sepetin içinde birlikte bulunmak zorunda kalan yengeçler birbi- riyle itişip kakışırlarken yaşamın bilinme- dik yönleri de o sepetin içinde öğreniliyor. insanlann gerçekleri ya bir felaketle, ya da birbirleriyle kavga ederlerken öğrendik- leri kuralı "8 Kadın" filminde karşımıza bir kez daha çıkıyor ve zevkle izleniyor. Kadınlann seçilmiş oyuncularla oynan- ması kadar, her oyuncunun kendi özel ye- teneklerini sergilediği nefıs müzikal sahne- leri de çok güzel. Toplumun kuytu köşele- rinde saklanan tabulann da ince bir mizah- la didiklendiği fıhnde ünlü oyuncular ba- şanlı performanslar sergiliyor. Gaby'de Catherine Deneuve, Mamy ro- lünde Danielle Darrieux, teyze Augusti- ne'de Isabelle Huppert, kız kardeş Pieret- te rolünde Fanny Ardant, hizmetçi kız Lo- uise'de Emanuelle Beart çok iyi oyunlar sergiliyorlar. Marcel'i hiç göremiyorsunuz. O, konumankeni... Itaatsjzük1 ve 'demokrasi1 üzerine • Kültür Servisi - Platform Garant; Güncel Sanat Merkezi, 'Moderna Museet'in işbirliğiyle düzenlenen 'Moderna Platform' programı kapsamında, ocak ayında Avusturyalı sanatçı Olivier Ressler'ecv sahipliği yapıyor. Ressler'in 'Rote Zora - Iste demokrasi budur!' ve 'ttaatsizlik - Disobbedienti' adh vıdeolan, bugün sıat 18.30'da izleyiciyle buluşacak. Sivil ^; sosyal anlamda 'itaatsizlik' eylemleriyle tannan 'Disobbedienti' adlı topluluğun 7 üyesiyle yapılan röportajlan içeren 'Itaatsizlii'. Ingilizce altyazılı göstenlecek. Resslr'in Salzburg'da protestocu olarak yer ald£ı bir gösteri sırasmda kaydettıği görüntülem izleneceği 'Işte demokrasi budur!', saatçmn politik yaklaşımı üzerine. 'Rote Zoraca ise Almanya'daki bir gösteri grubunun aicsuıa kanşan Ressler'in izlenimleri paylaşıacak. Svvedish Institute tarafından destekleı<n 'Moderna Platform' kapsamında, Mar 200j'e kadar her ay, Amerika, Finlandiya, M'.ır, Ahnanya, Avusturya, tngiltere, tsve«fue Norveç'ten birer sanatçının videolan iretsz izlenecek. (0 212 293 23 61) • AKM'de 19.30'da tDSOdan 'Yea k'ıl Konseri'. Şef: Alesaıdcr Rahbari (0212 251 56 00) • NARDtS'te22.30 > ia*Nezih konseri. (0 212 244 6i 2 7 )
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle