Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 OCAK 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA
kurtur(2 cumhuriyet.com.tr 15
2002'de seyrettiklerimizin, nitelik bakımmdan 200l'i biraz arattığı söylenebilir
'Orada
ayan Adam'J
aşannm artık salt kelle sayısına ve gişe hasılatlanna
indirgendiği günümüzde, Amerikan kültürünün simgesine
dönüşerek çağdaş insanın belleğine ambargo koyan, işi
efekt ve teknoloji gösterisine çeviren Hollyvvood
imparatorluğunun borusu öttü yine yıl boyunca.
Yılın iz bırakan filmleriSonsuzluğa akıp giden her yeni
yılın sonunda ya da başında, geçen
yılın bir dökümünün yapılması
âdettendir. 2003'ün ilk haftasmda,
365 gün boyunca (miimkün olabil-
diğince seçici davranarak) seyretti-
ğimiz filmlere ilişkin bir değerlen-
dirme ve anımsama yazısına ayır-
dık köşemizi biz de. Film eleştiri-
sindeki eski değer ölçütlerinin çok-
tan değişip başannın artık salt kel-
le sayısına ve gişe hasılatlanna in-
dirgendiği günümüzde, 1950'liyıl-
lardan itibaren dünyayı ele geçir-
miş Amerikan kültürünün simgesi-
ne dönüşerek çağdaş insanın dü-
şüncesine, belleğine ambargo ko-
yan, iyiden iyiye içinin boşaltıldığı
yedinci sanatı gün geçtikçe göz alı-
namayan bir görsel efekt şamatası-
na ve teknoloji gösterisine çeviren
Hollywood imparatorluğunun bo-
rusu ötüyor nicedir çın çm, malum.
Damardan "kara fllm'
Ortalığı kaplamış beylik Ameri-
kan filmlerinden aynlan The Man
Who VVasn't There-Orada Olma-
yan Adam ise büyük bütçeli, yıldız
kadrolu zihniyetlere, ticari klişele-
re ve günün modalanna meyletme-
den, stüdyolann ağız kokusunu
çekmeden yıllardır aynı ekiple,
ödün vermeksizin çalışarak 'kara
film' denen türün ıcığını cıcığını
çıkaran Coen kardeşlerin yıla dam-
gasını vuran son 'iş'leriydi. 'Da-
mardan kara film' tutkunlannı
mest eden bu film sanınz zaman
içinde, bir 'neo-noir' klasiğine dö-
nüşecektir kanımızca.
Çağdaş Ispanyol kültürünün si-
nemadaki en renkli siması, çeşitli
türleri harmanlamakta uzmanlaş-
mış Pedro Almodovar'ın hassas
dünyasını kurduğu, duygusallığm
sular seller gibi aktığı son filmi
Hable Con Ella-Konuş Onunla,
yaman bir olgunluk ve ustalık gös-
terisiydi baştan sona. Komadaki i-
ki kadının, geriye dönüşler dışında,
baştan sona pasif durumda yansıtıl-
dığı Konuş Onunla, kadın-erkek
o
U ulmacamsı,
kapalı, karanlık
filmlerin kafa
kanştıncı
yönetmeni David
Lynch'in
son filmi
'Mulholland
Çıkmazı' yine
mantığa,
kronolojik olay
örgüsüne boş
verdiği,
hayallerle örülü
birtakım paralel
ilişkiler yumağı
halinde
gelişiyordu.
Hollywood çıkmazı2002 de tüm yüzeysel eğilim ve modalanyla
beyazperdedeki Amerikan saltanatının olanca
tantanasıyla süregeldiği, abuk sabuk Hollyvvood
filmlerinin hiç de hak etmediğince öne çıktığı-
çıkanldığı bir yıldı yine. Bir iki Fransız, Ispanyol,
tngiliz, Hindistan filminin dışında alışıldığı üzere
yine tümüyle Amerikan yapımlanna talim
ettiğimiz 2002'de, 9'u yerli, kalanı yabancı
toplam 170 film gösterime girdi. Her zamankı
gibi çoğunluğunu Hollywood damgalı seri ünalat
filmlerin oluşturduğu yıhn bizce en iyisi,
Amerikan sinemasının uçbeylerinden David
Lynch'in bu kez sinema Kabe'sinin arka
bahçesine baktığı, çeyrek yüzyıHık birikiminin
ürünü son eseri Mulholland Drive-Mulholland
Çıkmazı'ydı. Bulmacamsı, kapalı, karanlık
filmlerin kafa kanştıncı yönetmeni Lynch'in yine
mantığa, kronolojik olay örgüsüne boş verip
hayallerle örülü birtakım paralel ilişkiler yumağı
halinde gelişen bu son filmi, kuşkusuz
yönetmeninin meslek yaşamından kişisel izler de
taşıyordu. Cinsellik, bellek kaybı, film içinde film
ve kimlik arayışı temalanyla bezeli Mulholland,
mavi kuhınun açılmasıyla süregelen
hayatlanmızın bütünüyle farklı seyirler
izleyebileceği mesajına bağlanıyordu sonuçta.
ilişkisinde çok belirleyici sayılacak
konuşmak ihtiyacı, sözlerin gücü,
yalnızlık ve dostluk üstüne gelişe-
rek alabildiğine huzurlu ve dingin
bir finale ulaşıyordu.
Türk slneması cephesl
Geçen yıla oranla, (tabii ekono-
mik krizin de etkisiyle) çekilen film
sayısının yarı yanya azaldığı göz-
lenen bu yılın Türk sineması cep-
hesinde Zeki Demirkubuz'la Nu-
ri Bilge Ceylan öne çıkıyordu.
Yazgı ve Itiraf la bu yıl Cannes'ın
Belli Bir Bakış bölümüne seçilerek
festival tarihine geçen Demirku-
buz'un Iriraf'ında, modern kent ya-
şamının hasta, mutsuz ettiği, parça-
ladığı, gizli, gergin bir sado-mazo
ilişki ve ihanet söz konusuydu.
Demirkubuz'un yine aynntılı iş-
lenmiş uzun planlara, sessizlik an-
larına, yalın diyaloglara, başanlı
oyunculuklara dayanan ölçülü bi-
çili, yoğun, mesafeli ve yetkin üs-
lubuyla seyirciyi hemen ele geçir-
diği Itiraf, aşk, nefret, ihanet, şid-
det sarmalına dolanarak un ufak
olup dağılan bir evlilik çıkmazı üs-
tüne buhranlı insan manzaralannı
kafamıza kakıyordu.
Ender rastlanan bir üçleme
Antalya, Ankara festivallerinden
ödüllerle dönen ve halen gösterimi
süren Uzak ise kısa bir süre önce
kaybettiğimız başroldeki Mehmet
Emin Toprak'ıyla anılanmızda
yer eden, yılın bir başka önemli ve
tipik Nuri Bilge Ceylan filmi'ydi
kiışkusuz. Önceki Kasaba'yla Ma-
yıs Sıkıntısı'nın hem devamı, hem
tamamlayıcısı sayılabilecek, hem
de tek başına seyredilebilecek
Uzak'la kuşkusuz sinemamızda az
rastlanan bir üçleme-bütün oluştu-
ruyordu N. Bilge Ceylan. Bu kez
kırsaldan kente geldiği üçüncü ya-
pıtı, yine saf sinemanın tadını du-
yumsatan, hayatın ritmini yakala-
yan, seyircinin bakışını zenginleş-
tiren unutulmaz görüntülerle dona-
tılmış, sözün en aza indirgendiği,
uzun, lirik plan-sekansların özel
kıldığı, ağır tempolu, yalın ve fark-
lı bir filmdi. Kesinlikle ticari sine-
manın popüler örneklerinden ayn-
lan ve geniş kitleye hitap etmeyen
Uzak, üslubu, görsel düzeyi ve ba-
ğımsız tarzıyla sürekli kendi koza-
sını ören, bu kendine özgü yaratıcı
yönetmenimizin şimdilik en çok se-
yirciye ulaşan filmiydi, ikinci haf-
tasında transfer olduğu, rutubet ko-
lculu ama şirin oda sinemamızda,
görebildiğimiz kadanyla.
Bir türlü göremediğimiz Kesişen
Yollar'la Taraf Tutmak'ın dışın-
da, âdettendir diyerek bizce geride
bıraktığımız yılın en iyilerini içeren
bir listeyle noktalayalım: 1. Mulho-
lland Çıkmazı, 2. Orada Olma-
yan Adam, 3. Konuş Onunla, 4.
Tarafsız Bölge, 5. Femme Fatale-
Öldüren Kadın, 6. Koş Lola. 7.
Cehennemden Gelen. 8. Uyku-
suz, 9. Tenenbaum Ailesi, 10.
Kutsal Direniş.
2002'nin en iyi Türk filmleri: 1.
Uzak/N.Bilge Ceylan. 2. Iti-
raf/Z.Demirkubuz. 3. Hiçbiryer-
de/T.Pirselimoğlu. 4. 9/Ü.Ünal.
KEDt GOZU
VECDİ SAYAR
Godot'yu Beklerken
Yenı yılda tüm okurlanmıza mutluluk ve barış di-
leyerek başlayalım 2003'ün bu ilk yazısına... Ya-
şamımızda bir sayfayı daha kapatırken "Ne kaldı
geriye" sorusunun yanıtını ararız genellikle. Her
zaman bardağın boş tarafını görmek eğiliminde
olanların, 2002'yi olumsuzlukların ağır bastığı bir
yıl olarak anımsayacaklarından hiç kuşkum yok. A-
ma, bardağın dolu tarafını da görebilenler için hiç
de fena bir yıl sayılmayabilir...
Ben, bu ikinci gruptanım. Türkiye'nin, geride bı-
raktığımız yıl, demokratikleşme yolunda artığı
adımları, temel hak ve özgürlüklere ilişkin yasal dü-
zenlemeleri önemsiyorum. Ve, kâğıt üzerinde kal-
mayıp uygulanacakları günleri bekliyorum.
Çelişkiler ülkesi Türkiye'de, bir yandan özgür-
lüklerin sınınnı genişleten anayasa değişiklikleri
yapılırken öte yandan düşünce suçlusu sayısının
artmasına şaşırmıyoruz. 2002'nin ilk altı ayında
"düşünce suçu" işleyenlerin sayısı 2260. DGM ve
ağır ceza mahkemelerinde bu 2260 kişi için 5400
yıl 11 ay hapis cezası istenmiş. Bu davalardan 112
kişiye 165 yıl 9 ay hapis, 58 milyar 97 milyon pa-
ra cezası çıkmış, 1001 kişi cezaevine girmiş.
İHD'nin açıklamasına göre yıl içinde 78 kitle örgü-
tü kapatılmış, 87 yayın toplatılmış, 40 etkinlik ya-
saklanmış.
Bu konuda en yeni ömek, Türkiye insan Hakla-
rı Vakfı Izmir temsilciliğinde uzman psikiyatr ola-
rak görev yapan Dr. Alp Ayan'ın, "F tipi cezaevle-
rinde işkence devam etmektedir" dediği için 1 yıl
hapis cezasına çarptırılması. Dr. Ayan, şimdi Yar-
gıtay kararını bekliyor. Ve, TlHV'ye katkılarını sür-
dürürken bir yandan da Izmir'de Savaş Karşıtı
Platformu çalışmalanna katılıyor. Bu ülkenin gele-
ceğinden umut kesenlere ders verircesine...
* • •
2002'nin son günlerini Ankara'da geçirdim. Ora-
da da umutsuzlukla umut kol kolaydı. Alman Va-
kıfları hakkında casusluk iddiası ile açılan davada,
Bergamalı köylülerin ve onlara destek veren aydın-
ların, sivil toplum kuruluşlarının suçlanması ne ka-
dar umut kıncıysa, aynı gün TBMM'de "Savaş Kar-
şıtlan Platformu" adına yaptığımız ziyaretlerden
çıkan sonuç o ölçüde umut vericiydi. TBMM İn-
san Hakları Komisyonu, "Savaşa Hayır" diyen bir
bildiri yayımlıyor, toplumun farklı kesimleri ve par-
lamentodaki iktidar ve muhalefet partileri temsil-
cileri savaş karşıtı bir söylemde buluşuyordu. Bu
sözlerinin arkasında durup duramayacaklarını hep
birlikte göreceğiz. Bekliyoruz...
Umut verici bir başka gelişme de kültür alanın-
da yaşanıyordu. Kültür Bakanı Doç. Dr. Hüseyin
Çelik, Istanbul'da sinema sektörü temsilcileri ile
yaptığı toplantıda verdiği sözü tutuyor ve Kültür
Bakanlığı'nca hazırlanan "UlusalSinema Kurumu"
yasa tasarısı taslağını bir hafta geçmeden Bakan-
lık internet sitesine koyarak (www.kultur.gov.tr),
eleştiriye açıyordu. Sanınm ilk kez bir yasa tasa-
rısı yalnızca ilgili uzmanların değil, kullanıcıların
(izleyicilerin) görüşlerine başvurularak hazırlanı-
yordu. Sayın Bakan, SkyTürk'ün Ankara stüdyo-
sunda yaptığımız söyleşide, yasayı hükümet tasa-
rısı olarak Meclis'e getireceklerini ve kısa sürede
yasalaştıracaklarını söylüyordu. Elbette, bu sözün
tutulmasını, 25 yıllık bir rüyanın gerçekleşmesini
bekliyoruz. Yasatasarısına ilişkin eleştirilerimi haf-
taya bırakarak Ankara'da yaşadığım bir başka se-
vindirici olaya geçmek istiyorum.
Olay, AST'ın-yani, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun-
40. yılını kutlaması. Az şey mi, bir özel tiyatronun
40 yıl boyunca -nice cefalara katlanarak- ayakta
kalması. Bunda, AST'ın kurucusu Asaf Çiğilte-
pe'den şimdiki yönetici Rutkay Aziz'e, tiyatroya
40 yıl boyunca omuz vermiş nice sanatçının payı
var. AST, 40. yılını, ilk oyunları "Godot'yu Bekler-
/cen"iyenidensahneleyerekkutluyor. 1963'teAsaf
Çiğiltepe'nin sahnelediği oyunda başrollerden bi-
rini üstlenen Işık Toprak, bu kez yönetmen koltu-
ğunda. (Kimler yoktu ki, o ilk oyunda: Güner Sü-
mer, Gündüz Kalıç, Ayberk Çölok, Tunca Yön-
der...) Prömiyerini izlemeşansına kavuştuğum bu
yeni prodüksiyonda ise Erol Demiröz gibi AST'ın
usta oyunculanndan birinin yanı sıra Hakan Sa-
lınmış, Cengiz Sezgin, Umut Toprak, Emir Po-
lat gibi yeni ama hepsi de başarıh oyuncular var.
Sahne tasanmı ise 40 yıl önce olduğu gibi gene
Yücel Tanyeri'nin usta işi çizgilerini taşıyor. AST'ı
en zor günlerinde ayakta tutmak için uğraş veren
Rutkay Aziz'in içi içine sığmıyordu o gece. AST ge-
ne sapasağlam ayaktaydı işte. Ve salon dopdoluy-
du. "Tjyarro krizde" diyenlere inat! Beckett, taze-
liğinden hiçbir şey yitirmemişti. "Godot" yerine
"savaş" diyebilir miyız dıye düşündüm oyun bo-
yunca. "Umutsuzluğun içindeki umudu' aramaya
devam ediyoruz... Bekliyoruz...
vecdisayar@yahoo.com
İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Huzurlu aile yengeç sepetine dönüşürse...
Deneuve ve Ardant '8 Kadın'da başanlı bir ikili.
Marcel'in yaşamında yer almış "seldz
kadın", herkesin yaşamında yer alabile-
cek kadınlardı. Eşi Gaby, güzel bir kadın-
dı, iki kız annesiydi, evini düzenleyöneti-
yordu. Gaby'nin annesi Mamy, yaşlıca, an-
layışlı, evin gerekli kişilerinden birisiydi
ve evde dengeyi sağlıyordu. Güzel kızlan
Suzon ile delişmen kızlan Catherine artık
büyüyorlardı. Gaby'nin sinirli kız kardeşı
Augustine huysuz bir teyze olarak kabul
ediliyor, o da kendi yaşammı bu evde sür-
dürüyordu. Hizmetçi kız Louise şirin ve
terbiyeli bir genç hanımdı. Aşçılan bayan
Chanel, esmer rengiyle beyaz kadınlann
içinde kontrast oluşturuyordu. Bir de Mar-
cel'in kız kardeşi vardı, Pierette, kardeşiy-
le aralan açıktı, görüşmüyorlardı ama on-
lara yakın oturuyordu.
Karlı bir kış gününde yolculuktan dönen
Gaby ile kızı Suzon eve ayak bastıklannda
olanlardan haberleri yoktu ama kısa bir za-
man sonra yaşamlan değişecekti, çünkü
Marcel sırtında bir bıçakla odasında ölü
olarak yatıyordu.
Evin köpeklerinin hiç havlamamış olma-
sı cinayetin dışardan değil, içerden işlendi-
ğinin kanıtıydı ama katil kim olabilirdi?
Hepsi de Marcel'in yaşamında yer almış bu
sekiz kadından kim bu cinayeti işleyebilir-
di? Kim ve niçin? Bu bir bulmaca idi, çö-
zümü olmayan bir bulmaca.
Ancak, bir evin düzeni insanlar birbirin-
den kuşkulanıncayakadar sürebilir. Kuşku,
bir kez insanlann içine girince artık eski iz-
lenimler silinir ve yeni izdüşümler oluş-
maya başlar. Bir süre sonra da kuşkuyu iti-
raflar izler. Böylece, kuşku-itiraflar-olası-
hklar zinciri öylesine gelişir-ki neredeyse
herkesin Marcel'in ölümünü isteyebilece-
ği gibi çok şaşırtıcı bir sonuca ulaşmaya
başlarsınız.
Yıllardır gizlenmiş nefretler
Yönetmen Françoise Ozon, her insanın
içinde yaşadığı çevrenin bilinmeyen gizle-
rini saran sis bulutlannı arahyor. Bubulut-
lar dağıldığı zaman sizi sevdiğini sandığı-
nız birinin yerinde yıllardır gizlenmiş nef-
retle karşılaşıyorsunuz. Kız kardeşinizin
yerinde, yıllardır sizi kıskanmış, kocanızuı
kollanna atılmaya hazır bir dişiyi görüyor-
sunuz. Üvey kızınızın gebeliğine şaşırma-
ya vakit bulamadan kimden gebe kaldığı-
nı öğreniyorsunuz. Hiç ummadığınız kişi-
lerin hiç ummadığınız yanlannın nasıl or-
taya çıktığım dehşetle görüyorsunuz. Artık
bir tanık olmak bile yetmiyor, siz de bir sa-
mk oluyorsunuz, ortada masum hiç kimse
kalmıyor, masumluğun yerini de entrika,
hırs, gözüdönmüşlük, şehvet ve gizlilik ah-
yor.
Bir karlı kış gününde anne ile kızın ev-
lerine döndüğü o dingin sabah ortadan si-
liniyor ve insanlann bilinmeyen yüzlerinin
ortaya çıkışıyla o huzurlu e\T
bir yengeç se-
petine dönüyor. Bir sepetin içinde birlikte
bulunmak zorunda kalan yengeçler birbi-
riyle itişip kakışırlarken yaşamın bilinme-
dik yönleri de o sepetin içinde öğreniliyor.
insanlann gerçekleri ya bir felaketle, ya
da birbirleriyle kavga ederlerken öğrendik-
leri kuralı "8 Kadın" filminde karşımıza
bir kez daha çıkıyor ve zevkle izleniyor.
Kadınlann seçilmiş oyuncularla oynan-
ması kadar, her oyuncunun kendi özel ye-
teneklerini sergilediği nefıs müzikal sahne-
leri de çok güzel. Toplumun kuytu köşele-
rinde saklanan tabulann da ince bir mizah-
la didiklendiği fıhnde ünlü oyuncular ba-
şanlı performanslar sergiliyor.
Gaby'de Catherine Deneuve, Mamy ro-
lünde Danielle Darrieux, teyze Augusti-
ne'de Isabelle Huppert, kız kardeş Pieret-
te rolünde Fanny Ardant, hizmetçi kız Lo-
uise'de Emanuelle Beart çok iyi oyunlar
sergiliyorlar. Marcel'i hiç göremiyorsunuz.
O, konumankeni...
Itaatsjzük1
ve 'demokrasi1
üzerine
• Kültür Servisi - Platform Garant; Güncel
Sanat Merkezi, 'Moderna Museet'in
işbirliğiyle düzenlenen 'Moderna Platform'
programı kapsamında, ocak ayında
Avusturyalı sanatçı Olivier Ressler'ecv
sahipliği yapıyor. Ressler'in 'Rote Zora - Iste
demokrasi budur!' ve 'ttaatsizlik -
Disobbedienti' adh vıdeolan, bugün sıat
18.30'da izleyiciyle buluşacak. Sivil ^; sosyal
anlamda 'itaatsizlik' eylemleriyle tannan
'Disobbedienti' adlı topluluğun 7 üyesiyle
yapılan röportajlan içeren 'Itaatsizlii'.
Ingilizce altyazılı göstenlecek. Resslr'in
Salzburg'da protestocu olarak yer ald£ı bir
gösteri sırasmda kaydettıği görüntülem
izleneceği 'Işte demokrasi budur!', saatçmn
politik yaklaşımı üzerine. 'Rote Zoraca ise
Almanya'daki bir gösteri grubunun aicsuıa
kanşan Ressler'in izlenimleri paylaşıacak.
Svvedish Institute tarafından destekleı<n
'Moderna Platform' kapsamında, Mar 200j'e
kadar her ay, Amerika, Finlandiya, M'.ır,
Ahnanya, Avusturya, tngiltere, tsve«fue
Norveç'ten birer sanatçının videolan iretsz
izlenecek. (0 212 293 23 61)
• AKM'de 19.30'da tDSOdan 'Yea k'ıl
Konseri'. Şef: Alesaıdcr Rahbari
(0212 251 56 00)
• NARDtS'te22.30
>
ia*Nezih
konseri. (0 212 244 6i 2
7
)