03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2003 CUMv 14 KULTUR [email protected] Sergileri, konserleri, tiyatrolan, kahveleri ve köprüleriyle Paris bir şenliktir erkesöyküsünüanyorZEYNEPORAL Paris, bir şenliktir. Hele sonbahar- da: Sergileri, müzeleri, sinemalan, ti- yatrolan, konserleri, kahvelen, köp- riileri, kestane ağaçlan, parklan, mey- danlan, gümüş şamdan misali gece lambalan... Lısteyi her okur, kendi gönlünce uzatabilir. Ben kısa kesiyo- rum, çünkü Paris gezisinde izlediğim temsiller içinden ikısini kısıth bir alanda sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan ilki, son yıllarda tiyat- ro dünyasma damgasını vuran bir tngiliz topluluğunun "Ttaeatre de Compflcfte"nin oyunuydu. (Sonba- hann özelliği, Pans'in yabancı ülke topluluklanna da kucak açması. Ör- neğin genç Rus tiyatrolannın da çı- kannası vardı aynı günlerde.) Anımsamafc Neredeyse 20 yıl önce kurulan bu topluJuk, bugüne dek sahnelediği, olusturduğu oyunlarla büyük bır ün ve başan kazandı. Özetle tiyatronun ufkunu genişletmekJe, farldı sanat alanlannın arasındakı sınırlan kaldır- makla ve sahnede düşünceyle eyle- mi bütünlemekJe tanınıyor. Sunduk- lan oyun "Mnemonic", topluluğun kurucusu, yönetmeni Simon McBur- ney'in tüm oyunculann katılımıyla oluşturduğu, sahneye koyduğu bir arayış öyküsü... Sahnede bir oyuncunun (Virgil ro- lünde Simon McBurney'in), izleyi- cilerle konuşmasıyla başlıyor her şey. Sıradan, güncel, rahat (neredeyse bir *talk-sbow") olağan bir konuşma... Ortadan yok olan sevgilısını arama- ya çıkacaktır. Daha ılk andan gözle- rimizi kaparhrarak, elimizdeki yap- rağı hissetmemizi sağlayarak kendi anlattıklanna bizim de katıbnamızı sağlıyor. Gülerek dinlemeye başla- dığımız konuşmanın sonunda, sev- gililerimizi, atalanmızı, dünyadaki bağlanhlanmızı, tarih coğrafya bin- kimlerimizi düşünür oluyoruz. Ve nasıl, ne zaman olduğunu fark et- meden, sahnede iç içe geçmiş yo- ğun arayış serüvenlerinin içinde bu- luyoruz kendimizi. Virgil sevgilisi AJice'i anyor. Ali- ce, hiç tanımadığı babasını, Avrupa ülkelerinde sırurlar aşarak anyor... Bu arada bilim adamlan Avusturya- Italya arasındakı buzlu tepelerde beş bin yıldır hiç bozulmadan duran bir insan bedeni bulmuşlardır, (bu ger- çek olayı anımsayabilırsiniz). Onu araştırmaktadırlar... Anımsamak... Anılarla düşlerin birbirine kanşması... Her bireyin ken- di öyküsünü araması... Gerçek ya da düşsel öykülerimızin, birikimlerden damıttığımız imgelerle zenginleş- mesi... Bireysel belleğimizle tarihsel toplumsal belleğimizin örtüşmesi... Bütün bunlann sahnede yansıma- sı, bır avuç çok yeteneklı oyuncu- nun duyarhlığıyla gerçekleşıyordu. Dekoru olmayan, çok az aksesuvar kullanılan, müzıkten (seslerden) ve ışıktan, gölgelerden müthiş güç alan bir çaJışmaydı. Sahnede zaman ve uzam birliği yoktu, yerini sınırsızlık ahnıştı. Alice, Almanya'dan bindiği trenden Lirvanya'da bir evde ya da Polonya'da bir barda inebiliyordu... Cep telefonlanna bırakılan mesajla- n, buzullann sessizliği ya da okya- nusun dalga sesiyle kanştırabiliyor- duk... Akıllardan ve gözlerden silin- meyecek bir sahne. Oyun boyunca birbinyle hiç karşılaşmayan Alice'le Virgil'in bütünleşmesı (ilk andan o büyük aşka inandık) ve beş bin yıl- lık buzul adamın yennı almalanydı. ünyaca ünlü Theatre de Complicite bireysel beileğımizle toplumsal belleğimizi bütünlerken bir tiyatro şöleni yaratıyordu... Usta yönetmen Robert Wilson, Strauss'un 'Gölgesi Olmayan Kadın' operasında renk, gölge, ışık oyunlanyla, yalmlık, dinginlik, eşsiz bir güzellik ve sonsuzluk duygusuyla sahnenin büyüsüne bizleri katıyordu. Üçü bir bütündü. (Biraz ışık, biraz projeksiyon, ve çokça oyuncu usta- lığı.) Oyundan çıkarken yalnız kendi öykülenmızi aramak, (elbet oyun- daki gibi onaylatmak için anyoruz öy- külerimizi) ve kendi geçmişlerimi- ze yolculuğa çıkmakla kalmamış, ti- yatronun gücüne, sonsuz olanakla- nna bir kez daha inanmıştık. Bastllle Operası'nda Robert Wllson Paris Operası, biri kentin göbeğin- deki klasık GarnıerSarayı, öteki Bas- tılle'deki modern yapı olmak üzere iki ayn mekânda çok geniş bir reper- tuvar uyguluyor. Hangjsini seçsem di- ye bir sorunum olmadı, çünkü içle- nnden biri, Robert VVîlson imzasını taşıyordu. (Uluslararası Istanbul Ti- yatro Festivali izleyicileri Robert Wilson adını artık yakından tanıyor.) Richard Strauss'un "DieFrau Ob- ne Schatten" (Gölgesi Olmayan Ka- dın) operasını sahnelemişti Robert Wilson. Bu, sanatçının Paris Opera- sı'yla ilk çalışması değil. Daha ön- ce de "Madam Butterfly", "Pefleas ve Metisande", "SihirK Flfifü sah- nelemişti burada. "Gölgesi Oünayan Kadın" Stra- uss'un müziğı, HofmannsthaTın lib- retosuyla yüzyılın başında ılk kez sahnelenen melankolik biropera. Se- mavi güçleri olan bir çiftın, impara- tor ve imparatoriçenin dünyevi, sıra- dan bir çiftle karşılaşması... Gölge- si ohnayan imparatoriçe, yeryüzüne inıp kendisine gölge ararken, (aslın- da insan olma, insancıllaşma arayı- şı da dıyebiliriz) yeryüzünde karşı- Iaştığı yanlışlar, iİtiyüzlülük, yalan- lar, yokluklar ve aldatmacalar... UtfSchirmeryönetımindeki Paris Ulusal Opera ve Korosu'nun seslen- dirdiği, uluslararası bir solist kadro- sunun taçlandırdığı (soprano Susan Antfaony, bariton Jean Philippe La- font, tenor Tbomas Moser, mükem- meldi) bu temsılde, hemen belirte- yim, benim ilgim sahneye koyuşta yo- ğunlaşmıştı. SahnedeKt büyü Robert Wilson yine birkaç vuru- cu darbeyle büyücülüğünü ortaya koymuştu: En içli, en melodik aryalarda, or- kestra elemanlanndan biri ya da bir- kaçıru orkestra çulaırundan alıp sah- neye taşımıştı. Şimdı solo viyolon- sel, biraz sonra nefesli sazlardan bir grup, gölge arayışını sahnede sür- dürüyordu. Wîlson, solistlerini çok statik, ne- redeyse başka bir dünyanın, çok ön- ceki çağlann suretleri gibi, hemen he- men hiç kıpırtısız kullanırken, sah- nede devinimi renk ve ışık-gölge oyunlanyla sağlamıştı. Semavi dün- yayla gerçek dünyayı birbirinden ayı- ran, sanki hiç bitmeyen merdivenler (ışık ve gölgeden yapılmış merdi- venler) biranda dev sahneyi bir şim- şek hızıyla yararken oturduğumuz yerde donup kalıyorduk. tki dünya arasında imparatoriçeye eşlik eden efsanevi kuş, Robert Wil- son'un koreografı anlayışını, (ruhsal devinim denebilir mi?) bize yansıtı- yordu. Siyah üzerine beyaz, beyaz üzeri- ne siyah, "negatif" görüntüler, ge- ometrik çarpıcı renklerle parçalanı- yordu. Sahnede hiçbirgörüntü gerçekçi ya da doğal değildi. Ama buna karşılık, "soyut", "minimaüst" gibi sözcük- ler de sahnedekı yalınlık, dinginlik, eşsiz bir güzellik ve sonsuzluk duy- gusu karşısında küçülüveriyordu. Finalde doğaüstü başaklar arasın- da oynayan çocuklar (Wilson 'un vaz- geçihnez rutkusu çocuklar) oyunla- rını, gölgelerini, seslerini ışığa ve yeryüzü nimetlerine teslim ederken, biz ölümlü izleyıciler de sahnenin, operanın büyüsüne kapılmanın mut- luluğunu yaşıyorduk. 2002de üç yıla sığacak etkinliklere ev sahlpllğl yaptı Bir sanat kenti:AntalyaHAVVA OKTAY ANTALYA - Kültür sanat etkinliklerinde pek çok Anadolu kentine göre önemli bir potansıyele sahip olan Antalya, 2002'de, 60 gün süren festival etkinliklerine ve on ayn salonda 63 farklı sanatçının 957 gün açık kalan sergilenne ev sahiphği yaptı. Arıtalyalı, festivaller ve sergıler sayesinde, bir yılda üç yıla sığacak sanatsal etkinligi izleme olanağına sahip. Fakat tespıtlere göre 2002 yıhndaki tüm etkınlikleri, toplam 325 bin kişi izledi. Antarya Kültür Merkezı'ndeki söyleşi, panel, opera ve bale gibi etkınlikleri yıl boyunca 50 bin kişi izlerken sadece bir ay süren 9. Aspendos Opera ve Bale Festivali'ne yabancı rurist katılımı da 50 bin kişi olarak tespit edildi. Kent merkezi nüfusunun dörtte biri etkinlikleri izliyor gibi gözüküyor ama sanatçılar bu yoğ\ınluğu hissetmediklerini belirtiyor. Resım, fotoğraf, seramik ve heykel sergilenni birkaç bin kişi ziyaret ediyor. Yıl boyunca İsmail Baha Sürelsan ve Antalya Barosu gıbı özel kurumlar, 27 konser düzenledi ve üyelerinin katılımı ile 15 bin seyirciyle buluştu. Yerli ilginin tiyatro, bale ve operaya katıhmlan en düşük seviyede. 9. Aspendos Festivali'nde 'KuğuGölü' balesi de ilgiyle iziendL AKM'de yıl boyunca sahnelenen tiyatro oyunlannı 5 bin kişi, Senfoni Orkestrası 'nın 9 konserini 5 bin 400 kişi, Antalya Devlet Opera ve Balesi'nin 15 temsilini ise 6 bin kişi izledi. Söyleşi, panel ve toplantılara 3 bin kişi katıldı. AKM'deki etkinliklere katılım fılm festivali hariç 50 bin kışıyle sınırlıyken özellikle yaz aylannda artan konserlere ve popüler gösterilere gibi kentin tüm kültürel etkinliklerine 200 bini aşıyor. Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu, yaz sezonunda üç günde bir düzenlenen popüler sanatçılann konserleri ve gösteriler sayesinde 200 bin izleyiciyi ağırladı. Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen ulusîarası programlara yabancı turistlerin katılımı yerli katılımın yansıru oluşturuyor. Tespit edilen rakamlar, turiste yönelik etkinlikierin az olmasına rağmen yabancılann yerli halktan daha fazla kültürel etkinliklere katıldığını gösteriyor. KİTAPLIĞI'NA DÖRT YENİYAP1TDAHA EKLENDİ Küçük kitaplar dizisi büyüyor KültürServi- si - K Kitapb- ğı'nın başlattı- ğı küçük kitap- lardizisi dörtye- ni yapıtla adım adım büyüyor. İlk kitap 20. yüz- yılın büyük an- latı ustası D.H. Lawrence'ın za- man zaman hepi- mizin içinde uya- nan kaçış isteğini konu alan Adalan Seven Adam adb yapıö Kitabın çevi- risini CelaJ Üster yaptı. îkinci kitap YannisRitsos'un ÖHi Evi. Çok eski bir Yunan ailesinin düşsel ve gerçek öy- küsünün anlatıldığı bu yapıt, şairin uzun ve dramatik şiirlerinin en ünlü- sü. Yaşam, ölüm, geçmiş, gelecek, sa- vaş, delilik ve aşk üstüne bir şiir-ro- man. Kitap raflannda yerini alan bir di- ğer yapıtsa Charles Dickens'ın PeriH Ev'i. Gotik üslubu romanlanna yan- sıtan yazar, hortlaklık ve hayalet ko- nulannı çahşmalannda sık sık konu et- miştir. Bu tür çalışmalannın içinde en önemlisi ise Bir Noel Şartası Hemen hemen her No- el'de birini yayım- ladığı 'hayaletöy- küleri' de onun son derece ilginç ve- rimleri arasında yer alıyor. Perili Ev, iş- te bu Noel öyküle- rinden biri. Fantastik edebi- yatuı önemli isim- lerinden biri olan Ursula K. Le Gııin kitapseverlerin karşısına Başka Bir Yer kitabıyla çıkıyor. Cem Akaş'ın dilimize çevirdiği kitapta, "İnsanm kendini başka, bambaşka bir yerde bufanası neyebenzer" sorusuyla çeşit- li nedenlerden dolayı yüzleşmek zo- runda kalan kişilerin anlatıldığı üç öykü yer alıyor. Maria Frangoulis Türkiye'ye geliyor Klasiğin yeni yeteneği Kültür Servisi - Klasik müzik dünyasında da artık yakışıklılık önemli bir faktör haline geliyor. Adım son zamanlarda duyurmaya başlayan genç yeni yetenek tenor Mario Frangoulis, klasikle moderni, gelenekselle yenilikçi müziği buluşturan ilk uluslararası albümü "Sometimes I Dream'' ile piyasada.Frangoulis, Afrika Zimbabwe doğumlu ancak dört yaşından bu yana Yunanistan'da yaşıyor; Ingilizce, Italyanca, Ispanyolca ve Yunanca konuşabiliyor ve şarkı söylüyor. Klasik müziği popüler öğelerle buluşturan "Soınetimes I Dream", sanatçının ilk uluslararası albümü. Tüm zamanlann en önemli rock baladlanndan biri olan, Moody Blues klasiği 'Nights in VVhite Satin'i gmptan efsane Justin HajTvard ile bırlikte seslendıren Mario'nun albümündeki sürprizler bu kadaria sırurlı değil.Oscar ödüllüfilm'Lifeis Beautüul'(Ha\at Giizeldir)'in Nicole Piovari tarafindan yapılan müziğini de seslendiren Mario'nun albümünde, muhteşem klasik "Hijo De La Luna"run yeni versiyonunu Alman süperstar Sarah Connor ile birlikte yorumluyor. Yakışıklı tenor, Sony Müzik Türkiye'nin davetlisi olarak bugünlerde albümünün promosyon furnesi kapsamında ülkemize gelecek. YAZIODASI SELİM İLERÎ İki Kitap, Bir Sesli Kitap önce sesli kitap: Harry Potter. Ama sesli kitap deyince, önce Tuna Egemen. Sesli kitapların yer kazanabilmesi için tek başı- na çok uğraştı, çok didindi Tuna Egemen. Türk yazarlarının yapıtlarını dinleyiciye sunmak iste- di. Çabasını bugün de sürdürüyor. Harry Potter/Felsefe Taşı'nı Ülkü Tamer'in duyarlı çevirisinden sesli kitaba (Yapı Kredi Ya- yınları) dönüştüren Deniz Yüce Başanr. Deniz benim çocukluk arkadaşım. Yani şöy- le: O çocuktu, ben kazık kadardım. Bitişik apart- manda oturuyorlar. Babası, usta bir aktör, ede- biyata bağlılığını hiçbirzaman yitirmemiş birşa- ir, Kamuran Yüce. Deniz de sarışın, küçük, us- lu bir kız çocuğu. Teşvikiye'de yıllar... Sonra büyümüş Deniz'leyeniden karşılaşma- mız. Her zaman zarif, her zaman ölçüsünü ko- ruyan, emeğini gizlemestni bilecek incelikte bir genç hanım. Felsefe Taşı'n\ 7 CD'de seslendirdiğinden ha- berim yoktu. Duygusuna, Türkçe'yi büyük bir özen ve sevgiyle seslendirişine, yer yer dramatik eda- sına kapılıp gittim. Harry Potter'\ ilk kez bir ka- dın seslendiriyormuş. Sesli kitapların, hele böyle güzel yorumlarla, zamana çifte anlam katacağını düşünüyorum: Yolda trafik keşmekeşinde, ütüde mutfakta, sı- kıcı bir işin yanı başında vaha gibi. Ilk kitap: Buz Sarayı (Tavanarası Yayıncılık). Tarjei Vesaas'ın olağanüstü güzellikreki ro~ manını Melih Cevdet Anday'ın olağanüstü gü- zellikteki Türkçe'sinden 1972 yılında okumuş- tum. Tam otuz yıl önce. Memet Ağbi (Fuat) Yeni Dergi'yi yayımlıyor- du. "Unutulmak" başlıklı bir kitap tanıtma yazı- sı yazmıştım Buz Sarayı için. Birçok yazımı ki- taplarıma almadım. Ama "Unutulmak" öyle de- ğil: DüşünceveDuyarlık'ta, birikisayfada. "Unu- tulmak"tan cayamayışımın sebebi, Buz Sara- y/'ndan esinlendiklerime ses getiriyor olması... Bır roman mı Buz Sarayı? Evet, hem de yet- kin bir roman. Yepyeni bir roman. Roman sana- tına katkı. Bir şiir mi Buz Sarayı? Okuduğum ilk şiir-ro- man... Bana ruh dünyamı aydrnlatan kitap. Otuz yıl önce gözyaşlanmı tutamayarak oku- muştum. Gözyaşı ne kolaymış: Akıp gittikten sonra tuhaf bir dinginlik çıkageliyor. Bu kez öyle olmadı: Tek damla gözyaşı yok. Kaskatı okudum. Ateşten ayrılık. Ateşten ayrı- lıklar gözyaşıyla yunmuyormuş. Ikinci Kitap: Aşiyandaki Kahin (Okuyan Us Yayın). Serol Teber'in yeni yapıtı. Serol Teber imzalı Melankoli'yi büyük tat ala- rak okumuştum. Ara sıra yine sayfalarına sığı- nınm. Çok da yararlandım Melankoli'den. Ama Aşiyandaki Kahin özel bir yapıt: Tevfîk Fikret'in ruh dünyasma upuzun bir iç gezi. Se- rol Teber'le birlikte yola koyuluyoruz; bugüne ka- dar öylesi düşünemediğimiz, alımlayamadığı- mız bir Fikret karşımıza çıkıyor. Tevfik Fikret'i lise sonda değerli hocam Rauf Mutiuay'dan dinlemiştim. "Sis" şiiri. Mutluay, "Sis" için yazdı da. Şiire vurulmuştum. Birçok sözcüğünü anlamamama karşın. Mutluay, Fik- ret'in yalnızlığını, ınziva hayatını dile getirmişti. Serol Teber bu duygusal sürgünü hem bilimin hem sanatın, edebiyatın perspektifinden, inanıl- maz inceliklerie çözümlüyor. Yaşamaktan bile is- teye vazgeçmiş bir Fikret. Hemen yanı başın- da, yaşamaktan belki de korkmuş öteki Fikret. İki ayn Fikret. Ya da: Ikiye, üçe, dörde, sayısıza parçalanmış sanatkâr. Fikret'in perhizkâr yaşarnını, ölü Bir Kele- bek'te Mihri Müşfîk Hanım'ın söyleminden, konformistçe buluyordum. Aşiyandaki Kahin'i okuduktan sonra bu iddiam çöküp gitti. Takvimde İz Bırakan: "Sen olmasan... Seni bulmak hayali kaybol- sa;/ Yaşar mıyım dersin?" Tevfik Fikret-Ahmet Muhip Dıranas, KınkSaz, Iş Bankası Yay., 1975. K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle