25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12OCAK2003PAZAR 10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishab@cumhuriyetcom.tr İnsanoğlununyemediğiherze yok! Channel 4 yayımladı nu, yayımlamadı mı bilmiyorum. Bir arkadaşıma sordum, "Zapping yaparken o gün öze&ikle o kanah atiadım. O yüzden görmedim" dedi. Adı geçen kanal, "sanatçı" olduğu ileri sürülen ve çok belli ki ruhsal sorunlan olan hasta bir Çinlinin ölü doğan bir çocuğu yiyişini yayunlayacakö. îngiliz kamuoyunda iki açıdan sert tarüşmalara yol açtı bu durum. Birincisi televizyon kanalının kendisine sunulan bu ve benzeri her haltı yayımlamasının ne kadar doğru olduğu, ikincisi de malum "hastanın'' durumu. Bu zavallı elbetteki ruh doktorlannın ilgi alanına giriyor. Dolayısıyla beni pek ilgilendirmiyor, diyeceğim ancak kayıtsız kalmak olası nu? Çûnkü ortaya biri çıkıyor, kendince uydurduğu gerekçelerle insan etinin yenebileceğîoi savunuyor. Insan oğlu ya da kızının yemediği herze kalmadı gerçi ama artık böylesine -deyişi bağışlayın- çüş diyesi geliyor insanın. Bu noktadan sonra artık tartışma çok doğaldır ki kamusal alana çıkıyor ve işin içine insancıl değerler, kimi kunimların topluma karşı sorumluluklan, bir ruh hastasının ortaya attığı "teortterin''(!) sayılan hiç de az olmayan potansiyel ruh hastalanna etkisi gibi İconulan da kapsar biçimde yayıhyor. Psikoloğu, sosyoloğu, iletişimcisi, ahlakçısı bir dolu kişi , "bir delinin kuyuya atüğı taşı" çıkarmaya çalışıyor. Bu mide bulandıncı konunun kahramanı olan Çinli de -adı Issei Sagawa' ymış- gösterisinin gerekçesini, benzeri "meczup"lann yaptığı gibi hiçbir ilgisi olmadığı halde, dine bağhyor. "Hıristiyanhk" diyor, u insan eti yemeyi yasaklanuyor. O yüzden yenebikceğine inanıyorum." Hani insanın ağzını bozup, "Aynı Hıristiyanlık insanlann kendi dışküannı yemelerini de yasaklamıyor, onu da yap o zaman" diyesi geliyor. Hani Hıristiyanlıkta şarabın Isa'nın kanı, tuz ile LONDRA MUSTAFA ERDEMOL ekmeğin ise yine îsa'nın eti niyetine yenilip içilmesi simgesel olarak gerçekleştirilir gerçi ama, bunlardan da bu dinin yamyamlığa izin verebileceği sonucu çıkmaz herhalde. însan akhnın, her tûr saçmalık için, derinlerden çıkanp bulduğu inamhnaz gerekçeleri oluyor. Belçika'da yakın zamanlarda, bir anda patlak veren sübyancıhk rezaletinin sanıklarından biri, seks için neden çocuklan seçtiğini öylesine inandıncı sa\aınuyordu ki, biraz vicdan yoksunu biri o gerekçeleri aynen kabul edebilirdi rahatlıkla. Allahtan hukuk, bu tûr eylemlerini kendince haklı gerekçelere dayandıran manyaklan, toplumun çoğunluğunun ahlaki ya da vicdani kodlannı dikkate alarak cezalandınyor da iş çığınndan çıkmıyor. Adı geçen kanahn da aksini ne kadar söylerse söylesin, izlenme oranını yükseltmeyi düşündüğü herhalde yadsınamaz. Kanalın bu tür programlarla, aslında ne kadar tehlikeli olduğu defalarca açıklanmış olan "merakh insanlar" topluluğunun o kahrolası "meraklanua" yönelmiş olduğu reddedilebilir mi? Düpedüz, tartışmaya bile gerek kalmaz biçimde kabul ediyorum ki, Çinli hastanın gösterisi bir yamyamlık ömeğidir. Dolayısıyla, bu gösteri, insan topluluklan tarafından nasıl merak edilir, hayretler içindeyim. Cannibalizmin kimi ilkel kabile toplumlannda var olduğu büiniyor. Bunun antropolojik açıklamalan var elbette. Sadece Afrika toplumlannda olduğunu düşünenler varsa, Ingiltere'nin batı kesimindeki Cheddar adlı yerleşim biriminde de yüzyıllar önce Cannibalizmin izlerine rastlandığını ammsatmak isterim onlara. Burada nispeten yeni keşif sayılan mağaralarda rahatlıkla bu izleri görebilirsiniz. Irak'a saldınnm elinin kulağında olduğu bir sırada, îngiltere'deki duyarlı insanlar iki farklı vahşet örneğiyle karşı karşıyalar. Bir Çinli milletin gözünün önünde, insan tavnnın en aşağılık eylemini gerçekleştirirken, yani bir insan yavrusunu yerken, bir Amerikalı da yine sadece kendisinin uydurduğu gerekçelerle bir toplumu yok etmeye hazırlanıyor. Tüm duyarlılığına karşın îngiliz kamuoyunda anlaşılmaz bir sessizlik var ne yazık ki. Çinliye tepki çok sert gösterildi ama, Amerikalıya aynı sertlikte karşı durulmuyor maalesef. Amerikalıya karşı çıkmak için Iraklılan tek tek "yemesiııi'' beklerlermiş gibi bir halleri var Ingilizlerin. Aynı kefeye konulmaz gibi görûnen bu her iki "meczup" davranışı midesi bulanmadan karşılayanlar varsa, ne denir? Bir gün kimin sofrasında kimin "yeneceği'' belli mi olur? Birbirinin kopyası insanlar opya insanlar' dünyası, Aldous .Huxley'ninta 1930'lardayazmış olduğu "Cesur Yeni Dünya" romanında anlahlır. Bu dünyada insanlar, çeşitli sınıflan oluşturacak şekilde yine insanlar tarafından üretilir. Kimileri laboratuvarda teknisyen, bilim adamı, kimileri fabrikada işçi, kimileri yönetici, kimileri hizmetkâr olmak için var edilirler ihtiyaca göre. Hiçbir sınıf başka bir sınıfa özenmez, sınıf değiştirmek istemez, herkes yaptığı işten, dünyaya geliş amacından memnundur, daha da rnühimi, kimse bunun farkında değildir, sorgulamaz. tnsanlığın geleceğine ilişkin düşüncelerini romanlannda işleyen Huxley, 3O'lu yıllarda görebildiği kadanyla dünyanın böyle bir evreye gelebileceğini söyler. Bilimsel "gefişmekrin" insanlığı tükettiği, mekanik bir dünya. Huxley, sonradan, bu mekanik dünyaya karşıt olarak kendi ideal dünyasını anlatnğı bir başka kitap daha yazmıştır; Ada. Ancak, kirlenmiş bir dünyanın yanı TORONTO 1*1BERNA DEMİRYOL başında yapayahnz kalmışbir adadakı yaşanılası hayan anlatan Ada değil de, geleceğimize dair dehşetli ve korkutucu ipuçlan veren "Cesur Yeni Dünya", bir kült roman haline gebniştir. Belki de kitaptaki dünyanın, sadece gelişmiş bir beynin kurgusu, korkunç bir karabasan olduğu düşünüldüğünden... tki hafta önce haberlerde Clonaid firmasının "tlk kopya bebek doğdu" şeklindeki açıklamalannı izlerken bu kitabı hatırlamamak elde değildi. Haber, Irak ile yatıp kalkan gündeme bomba gibi düştü. "Bize inanmamak için 9 gününüz var, D \ \ testi sonuçlan açıklandığında bizi kutiayacaksmız" diyordu fırma yöneticisi. Bugün, bebeğin ailesinin DNA testine razı olmadığı anlaşıldı. Bilim dünyası ise bu firmanın duyurusuna şüphe ile yaklaşıyor. Bugüne değin, koyun, domuz, keçi, kedi kopyalandığını biliyoruz. Bunlardan en meşhuru "koyun Doöy*. Dolly hâlâ yaşıyor ama hücreleri erken yaşlanıyor. Şimdi de, haber doğru ise bir kopya insan geldi dünyaya. Bu denek insanın yaşam serüveni de dünyanın gözü önünde sürecek. Clonaid firmasının arkasında, dünyada 55 bin üyesi olan Quebec tabanlı bir tarikat var; Raelians. Kendine Rael diyen grubun kurucusu, 1973'te uzaylılar tarafindan kaçınldığını ve onlardan, insanın genetik mühendislik yolu ile yaratıldığını öğrendiğini iddia ediyor. Şirket, insanın çekirdek hücrelerinin üretimine dek çok çeşitli hizmetler sunuyormuş. tnsan klonlamanın maliyeti 300 bin Kanada Dolan olarak beürlenmiş. ABD'de ise, kopyalama işi ticari hayata zaten girmiş; verimli çiftlik hayvanlan 19 bin dolara kopyalanırken ölen ev hayvanlannın kopyalan 20 bin dolara çıkartıhyor. Bunlar bir film senaryosu değil artık, gerçek! Ne var ki, klonlama henüz insan üstünde denenmemişti (yahut biz öyle sanıyoruz!) ve ahlaki ve hukuksal sakıncalan tartışılıyordu. Örneğin geçen yıl, insan embriyosu çekirdek hücreleri üstüne yapılacak çahşmalar için ABD bütçesinden aynlan pay sımrlandınbnıştı. Kanada'da da, insan kopyalama çahşmalan yasaklandı. Fakat insan merakının önüne yasaklar ne derece geçebilir? Hele ki, insanhğın bugün bulunduğu noktaya gehş sebebinin merak olduğunu söyleyebüiyorsak. tnsan, sonuçlanrun nereye varacağını tartmaksızın, o dizginlenemez merakı ile kendimden bir tane daha yapabilir miyim, ölümü alt edebilir miyim ve en nihayet, kendime beni sorgulamayacak bir köle yapabilir miyim sorulanna cevap arayacak. Istesek de istemesek de göreceğiz. Prens Karaca Paşa'nın unutulmayan aşkı İRLANDALI ÇİFTÇİLER EYLEMDE trlan- düşecek olan İrlandah çiftçfler bu dunımun de- da'dagelirierinindüşmesinetepkigösterençiftçi- ğiştirilmesini istiyor. Ortak Tanm Politika- ler, DubKn'deki Merrion Meydanı'nda traktörle- sı (OTP) çerçevesinde yapılacak yeni reform- riyle eylem yapü. Avrupa Birliği'nden (AB) al- lar,^'yeyenikanJanûIkekreverüecekdesteğidü- dıklan destekpayıyeni aday üyelerin katüımıyla zenüyor. (Fotoğraf: REUTERS) _ J Bazı aşklar vardır, unutulmaz. Çoğu bir köşeye saklanan, ya da unutulmaya çalışılan mektuplarda kalır. Bazılan şür olur, öykülenir. Eğer aşk, karşıhkh saygı yitirilmeden tath bir hüzünle bitmişse, zamanla eski şarap gibi daha da güzelleşir, buruk bir zevk verir. Eli kaleme vuran taraf, oturup bir roman da yazabilir. Baş kişisi ne kadar değiştirilmiş olsa bile, adres yerini bulur. Hatta fotoğraf sergisi bile doğabihr objektifıne yakalanan görüntülerden; bahkçı tekneli ve enginmavili tablolardan oluşan bir resim sergisi olup tuvale vurabihr. Bir avuça şk ise beyazperdeye yansır. Sevme sırası kendilerinde olan çiftlerin gözleri yaşarsın diye. Ama en beteri, şarkı olup dillerden düşmeyenleridir. Aşkbu işte;çokşey genrir, çok şey götürür. Prens Jan Karaca Paşa'nın aşkı ise ta buralara, Stockholm'e bir ipek kuşak getırmış; canına kıysın diye. Paşa aşkı seçmiş, yani yaşamı. Kuşak şimdi Deniz Tarihi Müzesi'nde saklanıyor. Epey meraklandınız mı.. öyleyse baştan alayım. Prens Jan Karaca Paşa, Stockholm'de 1882-1891 yıllan arasında Osmanlı Devleti'nin tam yetkili elçisiydi. Isveç kaynaklanna göre 1887 yıhnda, zamanın "içki la-airL.O.SıııiüYinkızı Mary'le nişanlandı. Kızın babası, imal ettiği patates votkasını kendi değil başkalan bol içtiğinden kral unvanını almış. 19 yaşındaki kızının, 57 yaşındaki bu tam yetkili elçiye gönül vermesinden pek hoşlanmadığı kayıtlara geçmiş. Ama ya STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN kızma olan sevgisi ya da aşka olan saygısı ve belki de kayıtlara pek geçmeyen bilinmez kahraman annenin bastırması sonucu, mutlu sonu kabul etmiş. Stockholm yakınlanndaki Langholmen'deki Carlshalls Hanı'na "oryantalstflde"birek pavyon ınşa ettirmiş ve yüz yıldır unutulmayan bir düğün yapmış. Mekân bugün de aynen korunuyor ve ziyaret edilebiliniyor. Bümiyorum, acaba içki kralıkayınpedermi diretri, yoksa üri dirhem bir çiçek kızcağız mı.. ama, Jan Karaca Paşa, Hıristiyan olmuş. (îsveç kaynaklan böyle yazryor, bizde ne yazılı bilmiyonım.) Bunun üzerine padişah ona ipek kuşağı göndermiş. Yüksek mevkiden aynlanlara, 'Al canına kry diye' gönderilirmiş. Herhalde Hıristiyan oldu diye.. elçiliği de bıraktığı sarulryormuş. Paşa, ne elçiliği bırakmış, ne de yaşamı. 1894'teölene kadar, tam 7 yıl, firunah bir evlüik yaşamış. Dul eşi Mary, onun için her zaman prens kalan kocasının ruhuyla temas kurduğunu söylemiş. 1899'da»IşığaDoğnı'' adh bir şür kitabı yayımlamış ve şiirleri eşinin yazdırdığını iddia etmiş. (Hele şu şür kitabıru bir ele geçireyim, bakın size daha ne pazar yazılan çıkacak. Aşk bu demiştik, geün bir Deniz Tarihi Müzesi'ni gezin ve o ipek kuşağı görün. Yalnız, boş gelmeyin. Bir aşktan kalan bir şeyiniz olsun yanınızda. Yoksa eğer, "Bu aşktan geriye hiç değflse bir ipek kuşak kalmış. bana ne kakh W?!" diye hayıflanırsınız. Hoş, her aşktan geriye bir şeylerkahrya... Bazen birbirinden tamamen farklı iki ayn olay, tarihin bir noktasında kesişiyor. tki olayda, iki farklı insan, aynı yanlış anlayışın yarattığı uygulamalar sonucu mağdur oldu. tranlı bir sinema yönetmeni. Uluslararası bir film festivalinde yeni fılminin ilk gösterimi yapılacak. Gösterim için aylar önceden rezervasyonlar yapılmış ve biletler tükenmiş. Gazeteciler yönetmenle röportaj yapmak için bekliyor. Yönetmenin vize başvurusu reddediliyor. Nedeni, "vatandaşı olduğu ülkenin teröristieri destekleıtıesi" 1979 doğumlu bir Mısır vatandaşı. 12 Eylül 2001'de tutuklamyor. Kanıtlanmış hiçbir suçu olmadığı halde 73 gün hapiste kalıyor. Amerikalı eşine haber vermesine izin verilmiyor, aylarca avukatıyla^ görüştürühnüyor. Eşi Candy. Ömer'in iyi bir Müslüman olup olmadığı konusunda sorguya çekiliyor. Omer tki olay, bir ülkedomuz eti yiyor muydu, sigara ve içki içiyor muydu? Ömer, çınlçıplak soyulup elektrik şoku dahil, çeşitli işkencelerden geçiriliyor. Suçunu itiraf eder ve devlet görevlileri ile işbirliği yolunu seçerse, 25 mih/on dolar verileceği, yeni bir kimlik verilerek kansı ile çocuğunun koruma altına alınacağı vaat ediliyor. Dini gereği domuz eti yemediği halde, günde 2 öğün domuz eti veriliyor. Yalan makinesinde söylediklerinin doğruluğu onandığı halde, görevliler yalan söylediğini iddia ediyor. Kendini en çaresiz hissettiği anda açlık grevine başlıyor. 10 kilo veriyor. tntihara yelteniyor. Sonunda görevliler, psikolog ve doktorlann uyanlanm NEW YORK ciddiye alarak tutuklunun suçsuz olabileceğini düşünmeye başlıyor. Her iki olay da 11 Eylül'den sonra dünyada insan haklannın savunuculuğuna soyunan Amerika'da yaşanıyor. New York Fihn Festivali'ne katılımı için Amerika'ya giriş vizesi verilmeyen tranlı yönetmen AbbasKiarostami 1997 Cannes Fikn Festivali'nde Altın Pahniye ödülünü kazanan ve dünyada adı saygınlıkla amlan bir yönetmen. tşin ilginç yanı, sadece Kiarostami'nin tran doğumlu olması nedeniyle vize alamaması değil. O insancıl ve banş yanlısı filmleri, ZULAL KALKANDELEN Başkan George W. Bush'un "şer ekseni" olarak tanımladığı ülkelerden birinde doğmuş olmasına karşuı yapabihnesi ve yine de Amerika'ya girişine izin verihnemesi.12 Eylül _____ 2001'de tutuklanan Mısır vatandaşı Hadi Hassan Ömer'in suçlanmasuıa neden olan ise kötü bir rastlantının sonucu. 11 Eylül günü Ömer, uçak biletini almak için fotokopi ve bilgisayar fırması Kinkos'un Florida'daki şubesine gidiyor. Aynı saatlerde aym şubeyi ve aym bilgisayar terminalini, terörist Muhanuned Atta da kullanıyor. Bu rastlantı, FBI'ın Ömer'üı El Kaide ile bağlantılı olduğuna inanmasına yetiyor. FBI'a göre Ömer terörist profiline de çok uygundu. tyi bir geçmişe sahip, bilgisayardan anlayan, gece kulüplerine gidip votka içen, genç bir Müslüman. Bunlan ipucu sayan FBI, kanıt olmadığı halde, savunmasına olanak vermeden 73 gün hapishanede tutuyor. Ömer, 11 Eylül sonrasında suçu kanıtlanmadan aylarca hapiste turulan yüzlerce Müslümandan biri. Yaşadığı korkunç olaylar hapisten çıkışıyla da bitmedi. FBI, arabalanm ve eşyalannı satarak eşinin babasınm evine taşınmalarını istedi. Ömer işini kaybetti. Bu yaşananlardan sonra iki sorunun yanıtlanması gerekiyor. 1 - Hukuktaki "suçluluk kanıtlanana kadar suçsuzhık" ılkesi, "suçsuzluk kanıtlanana kadar suçhı" olarak mı değiştirildi? 2- Bir yurttaş, ülkesinin yaptıklanndan ya da yapmadıklanndan doğrudan sorurnlu olabilir mi? kzulal@yahoo.com Doğu'nun büyücü kralları... Hıristiyan dünyasındaki Noel kutlamalannın bittiğini sanıyorsanız yanıhyorsunuz. tspanyolca konuşan ülkeler 5 Ocak'ta en büyük gelenekleri olan "Büyücü Krallar Günü"nü kutladı.Bu ülkelerde Noel hediyelerini Noel Baba değil, Mefchor, Gaspar ve Baltasar isimli üç büyücü kral getiriyor. Çocuklar, en sevdikleri krala mektup yazarak bitirmiş olduğumuz yılda nasıl davrandıklann] anlatıp istedikleri hediyeleri bildiriyorlar. Yıl içinde yaramazhk yapıp anne babasını üzmüş çocuklar "Krallar sana kömür getirecek hedrve yerine" diye uyanlıyor. Krallar her yıl 5 Ocak'ta vanyorlar şehre. Krallann şerefıne bir ath geçiş töreni düzenleniyor. Çocuklar aileleri eşliğinde saatler öncesinden krallan görebilmek için geçişin yapılacağı caddelerde yerini alıyor. Krallan görmeyi garantilemek için yanında merdiven taşıyanlara bile rastİTmyor. Şehir bandosu ve güncel çizgi kahramanlanm taşıyan birçok araba da eşlik ediyor krallara, geçiş sırasında tonlarca şekerleme atılıyor arabalardan çocuklara. Aynı zamanda TV'den naklen veriliyor tören. Ailece yenen akşam yemeği sonrası sıcak çikolata ya da şampanya eşliğinde " roscon (simit şekhnde, paskarya çöreği lezzetinde kremalı çörek) yeniyor. Çocuklar uykuya yatmadan önce krallara bulunduklan yeri göstermek için terliklerini, odalanrun kapısının önüne koyuyorlar. Günlerdir yollarda olan krallar için birer parça roscon ve onlan taşıyan develer için de bir miktar ot bırakıyorlar terliklerin yanına. O gece uyku girmiyor küçüklerin gözüne, acaba görebilirler mi krallann gelişini diye. Büyükler ise, "Uyumazsanız bize uğraniaz krallar" diye uyanda MADRID MUJDE TUNCAY bulunuyorlar. 6 Ocak sabahı heyecanla uyanan minikler bıraktıklan yiyeceklerin yenmiş olduğunu, terliklerin hediyelerle dolu olduğunu görüp paketleri açmaya girişiyorlar. Krallar günümüzün ticari dünyasında anne babalara da hediye ~ " ~ ~ ^ ~ ~ getirmeyi ihmal etmiyor. Günümüzde "Doğu'nun büyücü kraDan" olarak amlan şahsiyetlerin tncil'de (Mateo) geçen hikâyesi şöyle; Doğu ülkelerinden birinde yaşayan astrologlar parlak bir yıldızı takip ederek tsa'run doğduğu eve ulaşır, hazinelerini açarak ona altın, tütsü ve san sakızdan oluşan hediyeler sunarlar. Astrologlann sayısına ya da isimlerine ait bilgiye rastlanmaz încil'de. 7. yüzyıl Hıristiyan geleneği astrologlan "Büyücü Krallar'' olarak tanımlar ve sayüannı 3 olarak behrler. Krallar bundan sonra Melchor, Gaspar ve Baltasar olarak anılmaya başlar. Her kral bir ırkı temsil eder ve bebek tsa'ya sunulan hediyelerin semboük bir anlamı vardır: Beyaz sakalh, yaşlı Melchor Avrupa ırkım temsil etmektedir ve bebek tsa'ya altın hediye etmiştir, bu hediye ile îsa'yı "kral" olarak şereflendirmektedir. San benizli Gaspar, Asya ırkım temsil etmektedir ve bebek tsa'ya onu "Tann" olarak şereflendirmek üzere tütsü hediye getirmiştir. Siyah ırkın temsilcisi Baltasar ise o günlerde defin öncesi bedeni hazırlamakta kullamlan san sakız hediye getirmiştir, bu hediye tsa'run ölümlü olduğunu simgelemektedir. Madrid'de, 5 Ocak'ta büyücü krallar için yapılan geçiş töreninde, krallar çocuklan ve yetişküileri selamladı. "Büyücü KrauarGünü"niın yetişkinlerin gözünde bile bir ışıltı yarattığını görmek, günün önemini anlamak için yeterli oluyor. Cuma günü iş çıkışı herkes "Krallann size çok hediye getirmesini dilerim" diyordu birbirine. Şimdi çocuk olup, masumca Doğu'nun büyücü krallannın getireceği hediyeleri beklemek istemez miydiniz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle