11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
^Z7EYLÜL2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA DtZt İNSANIN SERÜVENİ TURHAN SELÇUK DÜPİJST TABİATLI ÎSTAÜBUTJ EFENDİSÎ EAHÎKÜLAD2 MACSRALA3I -VlK N IN, J- IGr l f4 Î5l.£î>îi£ft.,r?AZt oıpu,. Soğuk Savaş'ın faturasını SSCB'nin çekim alanına kapılmasından korkulan komşu ülkeler ödedi Türkiyeüzerine oynanan oyunlar nini kazanabilmek amacıyla hemen IMF'ye lcatılmaya karar vermiştir, da- ha 1945 sonlannda. Türidye'nin IMFye ihtiyacı yoktu Oysa, 14 Mayıs 1950'de DP iktida- nna, o zamanki ölçülere göre önemli bir miktar olan 160 milyon dolarlık dö- viz ve "küfliyetti miktarda" altın sto- ku bırakıldığı düşünülürse, Türidye'nin henüz ne IMF'ye gereksinimi vardır, ne de Dünya Bankası'na el açacak du- rumu... Inönü kendini Amerikalılara beğen- dirmeyi başarmış mıdır, gerçi bilinmez ama, The Economistdergisinin 14 Ey- lül 1946 tarihli savısında "Tûrkive ^"^f oğuk Savaş 'ın ta 1945 'lerden itibaren, özellikle Sovyetler Birliği ne ^ ^ komşu ve sosyalizmin çekim alanına kolayca sürüklenmesinden 9±J korkulan azgelişmiş ülkelereyönelik olduğu ve oralarda gerçekleştirildiği tartışılmayacak kadar açıktir. Orneğin, butün bu sinsi oyunları, daha 1945-46'lardan itibaren Soğuk Savaş 'ın alanı içine ustaca çekilen Türkiye 'nin yaşadığı gerçeklerde görmemek olanaksızdır. S ogukSavaş'ın asıl hedefınin Sov- yetler Birliği olduğu ne denli kuşkusuz ise bu ilginç savaşın Sovyetler Birliği 'nden çok, ona kom- şu azgelişmiş ûlkelerde bütün şidde- tiyle yaşanmış olduğundan da galiba o denli kuşku duyulmasa gerektir. Gerçi, Sovyetler Birliği de bu kuşat- rnadan dolayı, dünyadan soyutlanmak, uluslararası ilişkilerde yalnız kahnak, sınırlı ilişkiler yüzünden çaresiz kalıp kapalı ekonomi politikalan izlemek gibi birtakım siyasal ve ekonomik ka- vıplara uğramamış değildir elbette. Örneğin, güya uluslararası kurullarca düzenlenmesine karar verilen Mos- kova Olimpiyatı da bu savaşımın bir uzantısı olarak kuşatma altına alındı- |ı için, anımsanacağı gibi, beklenilen başanyı sağlayamarruştır. Ancak, kimi egemen çevrelerce salt ABD ve Sovyetler Birliği arasında ya- şanmış bir ideolojik kavga olduğu ne denli ısrarla öne sürülürse sürülsün, bu Soğuk Savaş'ın ta 1945'lerden itiba- ren. özellikle Sovyetler Birliği'ne kom- şu ve sosyalizmin çekim alanına ko- layca sürüklenmesinden korkulan az- gelişmiş ülkelere yönelik olduğu ve ora- larda gerçekleştirildiği, dolayısıyla bü- tün acılannı ve yıkımlannı asıl o ülke halklannın çektigi de, galiba tartışıl- mayacak denli açıktır. Orneğin, butün bu sinsi oyunlan, daha 1945-46'lardan itibaren Soğuk Sa- vaş'ın alanı içine ustaca çekilen Tür- kiye'nin yaşadığı gerçeklerde görme- mek olanaksızdır bizce. Yanhş ata oynamanın faturas Bilindiği gibi, îkinci Dünya Sava- sı'nda güya tarafsız kalan, ancak sa- vaşı kazanacağından kuşku duyulma- dığı için ta 1944 yılına kadar gizli giz- li Almanya'dan yana bir politika izle- yen Türkiye, bu yüzden ne 4 Nisan 1944'te, Atlantic City'deki IMF kuru- luş toplantısuıa, ne de 21 Ağustos-7 Ekim 1944'te Dumberton Oak'ta dü- zenlenen Birleşmiş Milletler Örgü- tü'nün ilkelerinin saptandığı toplanö- ya çağnlmıştır. 4-11 Şubat 1945'te toplanan Yalta Konferansı'nda, hem Stafin'in boğaz- larla ilgili Montreux Sözleşmesi'ni yeniden gündeme getirmesinin tedir- anliğiyle, hem de 1 Mart 1945'e ka- dar kendileriyle birlikte savaşa katıl- mamış ülkelerin Birleşmiş Milletler Örgütü'ne alınmaması karan üzerine, Biımsanacağı gibi Türkiye de 23 Şu- bat 1945'te acele Almanya'ya karşı savaş ilan etmiştir. Gerçi, bu yüz sek- sen derecelik çark edişle 25 Nisan 1945'te, San Francisco'daki Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kuruluş toplan- asına çağnlmak sağlanmamış da de- ğildir. Ama ne var ki, bu kez de, 12 Ni- san 1945'te Roosevelt'in ölümü üze- rine ABD Başkanı olan Thıman. 17 Temmuz 1945'te toplanan Potsdam Konferansı'nda boğazlar konusunu gündeme getirmiştir. Bu durumda dehşetli tedirgin olan hönü de, kolayca kapana girip, ken- ini afFettirerek Amerikalılann güve- tamamlayıcısı iki kuruluştur, dolayı- sıyla IMF ile birlikte Dünya Banka- sı'na girmeyi de kabul etmiştir Türki- ye, doğal olarak. Bu nedenle, IMF ve Dünya Bankası görevlileri, hemen er- tesi yıldan itibaren Hazine'yi ve Mer- kez Bankası'nı denetlemek üzere Tür- kiye'ye de gelmeye başlamışlardır. Gene çok ılgınçtır. Dünya Bankası da 15 Mayıs 1951 'de, güya Türki- ye'nin isteği üzerine 1949 yılındaki de- netçiler Barker ve arkadaşlannca ha- zırlanan bir "Kalkınma Programı"nı Cumhurbaşkam Celal Bayar'a bir ya- zıyla göndererek "Bu programm ger- çekleştirüebilmesi için Türkiye'nin oV şardan borç ve yardrni abnası gerekti- ğbıi" bildırmıştir. kinci Dünya Savaşı 'nda gizli gizli Almanya'danyana bir politika izleyen Türkiye, buyüzden ne IMF kuruluş toplantısına, ne de Birleşmiş Milletler 'in ilkelerinin saptandığı toplannya çağrılmışnr. Savaşın ardından ortaya çıkan kutuplaşmada SSCB karşıtı blokla birlikte hareket etmek isteyen Türkiye o dönemde ihtiyacı olmadığı halde IMF'ye üye olmuş ve sıkınnları bugün de katlanarak devam eden bağımhhk sürecine girilmiştir. Ne var ki "Türkiye'yi küçûk Ame- yetkilileri hem yapılan devalüasyonun rika yapacatdaruu" söyleyen DP yö- neticileri, bu traktörlerden bir kısmı- nı, gene Amerika'ya büyük övgüler dü- züp, "şükranlannı bÜdirerek" gör- kemli törenlerle Çukurova ve Ege'ye gönderip pamuk tanmında kullanma- ya başlayınca, gene Yalçın Doğan'ın kitabından öğrendiğimize göre, bu ha- beri gazetelerden öğrenen Amerika'nın Ankara Büyükelçisi derhal Dışjşleri Ba- kanına giderek "Ekselanslan anlaş- mayı dikkatii okumamışlargaliba. Bu traktörler size kesinükk pamuk tan- mında kuDanılmaması koşuluyiaveril- mişrir. l nutma>mE" demiştir, sanki bi- raz da alaylı bir dille... Menderes olayı öğrenince. kulak- Londra bankerlerini bik şaşkma çevi- renaniveağırbirdevalüasyonyapıntş- ür" diyerek duyurduğu gibi, 7 Eylül 1946'da Amerikan dolarını 128 ku- ruştan 280 kuruşa çıkanp Türk Lira- sı'nın değerini yüzde 117 düşüren kor- kunç bir devalüasyon yapılarak, Tür- kiye'nin 11 Mart 1947'deMF'yeahn- ması başanlmıştır(!) gerçekten de... Ve Türkiye de Soğuk Savaş'ın tam ortasındadır artık... Menderes'e traktör oyunu Ve ilginçtir, IMF'ye üye olmasının hemen ertesi günü de, 12 Mart 1947 'de, ünlü Thıman Doktrini'nin kapsamı- na alınarak ödüllendirilmiştir Türkiye. Başkan, "Sovyet tehlikesine karşı ya- püacak400 mflyon dolarhk ekonomik ve askeri yardimdan Yunanistan ile birlikte Türidye'nin de yararlanma- a" için Kongre'ye baş^^ urmuştur. Bilindiği gibi, Dünya Bankası da IMF ile birlikte BrettonWoodsantlaş- masıyla kurulmuş, zaten birbirlerinin Oysa, Adnan Menderes hükümeti, daha de\Taldığı döviz ve altın stokla- nm bile tüketmemiştir. Üstelik, bu program Türkiye'nin bir tanm ülkesi haline dönüştürülmesini amaçlamak- tadır. Bu nedenle başlangıçta şiddet- le karşı çıkılmışhr ama, tam o günler- de ola ki Kore savaşı yüzünden pamuk fiyatlan da bütün dünyada birden fir- lamıştır. Bütün Türkiye'de topu topu bin kusur traktör olduğu için de büyük bir traktör açığı çıkmıştır ortaya. Zaten kendisi de bir büyük toprak ağası olan Menderes, işte toprak ağa- lannın bu baskısı karşısında çaresiz, Dünya Bankası'nın bu raporunu fir- sat bilip. Dışişleri Bakanı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'nu acele göndererek Amerika ile traktör almak üzere bir kre- di ve ticaret anlaşması imzalatmıştır. Gerçekten de Prof. Suat Aksoy'un verdiği bilgilere göre, 1952 yılında Amerika'dan bu kredi ve yardım an- laşmasıyla Türkiye'ye tam 30 bin trak- tör gelrniştir. lanna inanamamış, küplere binmiştir, amanafıle... 'Ataş Rafinerisi'nin devleüeştirilmesi' skandah IMF"nin ne menem bir şey olduğu- nu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serecek bir diğer trajikomik olayı da, Türkiye Deniz Ba\kal ın Enerji ve Ta- bii Kaynaklar Bakanı olduğu sıra ya- şamıştır, ne yazık ki... Ecevit'in on bir bağımsız milletve- kiline bakanlık vererek kurduğu hükü- met de IMF'nin kapısına gitmeden, 1978 Şuban'nda, güyabir kurnazhkya- parak fiyatlan yüzde 30 arttınrken bir devalüasyonla da dolan 25 liraya çıkar- mıştır önceden. Ne var ki, genç Ener- ji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, petrol ürünlerine de zam yapılmasını, seç- menine söz verdiği gerekçesiyle parti içindeki ağırhğını kullanıp önlemiş- tir. Ama çok ilginçtir, bir yandan IMF ve saptanan faiz oranlannın düşük tu- rulması, hem de asıl petrol ürünlerine zam yapılmaması gerekçesiyle sunu- lan u istikrarprogramını''gen çevirip, yeşil ışık yakmazken öte yandan da Ataş rafınerisi yöneticileri zam yapıl- madığı için üretimi yan yanya düşür- müştür hemen. Bunun üzerine Sayın Deniz Baykal da Ataş rafinerisinin sahibi yabancı şirketlerin temsilcilerini derhal Anka- ra'ya çağırmış ve u tam kapashe çabş- mabn"konusunda bir yönerge vermiş- tir onlara. Ne var ki, yabancı şirketler bu kez de üretimi tümüyle durdurunca, genç bakan, sözleşme hükümlerine daya- narak "Şayet üç ay içerisinde yeniden tam kapaskeüretimegeçmederse Tûr- ki\e'nin rafıneriye d koyma hakkuun döğacağuu" bildirmiştir 1978 Şubat ayı sonlannda bir yazıyla. Tam o günlerde Ecevit de, NATO toplantılan dolayısıyla gittiği Brük- sel'de, VVashington'da gerek öteki yö- neticilerle, gerek IMF ve Dünya Ban- kası yetkilileri ile kredi konusunu ko- nuşmaya kalkıştıkça, karşısına hep bu sorun çıkanlmaktadır. Üstelik, bir yandan IMF dış borç için yeşil ışık yakmaz ve alacaklılar her gün biraz daha bastınrken öte yandan üç aylık süre dolmak üzere olduğu hal- de rafineri bir türlü üretime de geç- memektedir. Bu durum karşısında iyice çaresiz kalan Sayın Deniz Baykal ve Sayın Ecevit, söylentilere göre, tipik bir Şark- b kurnaztağryla çözümü, sürenin dol- masından ıkı gün önce devletin parasıy- la gizlice birtankerpetrol alıp rafıneriyi çalıştırdıktan sonra, dünyaya da "Ataş rafınerisi süre dolmadan yeniden üretime geçtiği için deviedeştirümekten \azgeçilmiştir'' diye açıklamakta bul- muşlardır. Ne yazık ki, bugün CHP'nin başında yeniden iktidara gelmek için çalışan Sayın Deniz Baykal, bu trajikomik olaydan bir ders çıkarmak, bu acı deneyimden de yararlanmaya çalışmak şöyle dursun, sanki anım- satılmasını bile istememekte, FMF'nin ve Dünya Bankası'nın karşısına Sayın Kemal Derviş'le el ele çıkmayı yeğ- lemektedir. Soğuk Savaş sûrüyor Soğuk Savaş'ın bittiği yaygaralanna gerçekten nasıl inanılabilir? Sovyetler Birliği'ne karşı kurulmuş olan NATO, dağıtılmak şöyle dursun, Rusya da mayıs ayında NATO'ya alın- dı büindigi gibi. Belki askeri darbelere bir süre için ara verildi, ama IMF, Dün- ya Bankası, kültür saldınsı, aydın düş- manlığı, îngilizcenin resmi dil haline getirilmesi gibi silahlar bütün şiddetiy- le hükmünü yürütüyor hâlâ gelişmek- te olan ûlkelerde. Soğuk Savaş bit- miş... Haydi canım sen de... Soğuk Savaş gerçeği bütün boyut- lanyla kavTanmadan Türkiye'nin de sorunlan kavranamaz. Unutmayalım... İİTTİ DUZYAZI ORHAN BİRGİT Kafalar Karışmaz mı? Yeni Türkiye Partisi'ni, Ecevit'in rahatsızlığının do- ruğa çıktığı günlerde, DSP'den aynlan bakan ve mil- letvekilleri kurdu. Dünkü 'Sabah' gazetesi, bu par- tinin önde gelen isimlerinden Gaffar Yakın'ın, eski genel başkanına ulaştınlmak amacı ile tüm olanak- lan yokladığını, sonunda da DSP Merkez Yönetim Kurulu'nun muhasip üyesi Mecit ŞekerctoğJu na Ece- vit başkanlığında bir azınlık hükümeti önerisini ilet- tiğini yazıyordu. Gaffar Yakın'ın DSP'li bir azınlık hükümeti için ye- şil ışık yakan önerisinde, küçücük bir koşul var Ece- vit ve partisi de 3 Kasım seçimlerinin, 2003 Nisan ayı- na ertelenmesine razı olsunlar. Dr. Gaffar Yakın, Afyonlu olduğu için milletvekili ol- duğu kentin ünlü tatlısından esinlenerek ilk bakışta Bülent Ecevit'e yapılan bu önen karşısında, 'çift kat kaymaklı ekmek kadayıfı' sözünü anımsamamak mümkün değil diye düşünülebilir. Niçın diye soracaklara hatırlatalım. Seçimlerin doğal zamanı, Nisan 2004 değil miy- di? Ama, temmuz ayı başlannda koalisyon liderleri- ne brifing veren Kemal Derviş. siyasi belirsizliğin gi- derilmesi için yeni bir senaryoya ihtiyaç otduğunu söy- leyince, Mesut Yılmaz, genel seçimin Nisan 2003'te yapılmasını önermedi miydi? O öneriye Ecevit ve Bahçeli de yymuşak yaklaştılar; ama aynı günlerde DSP içinde, Özkan ile Cem'in öncülük ettiği, onla- n beş bakan ile altmışa yakın milletvekilinin takip et- tiğı huruç olayı izJeyince, at izi it izine kanşmış. Bu bölünmenin arkasında da Kemal Derviş'in bulundu- ğu ortaya çıkınca Devlet Bahçeli'nin sigortalan ade- ta atmıştı. özetle, MHP 3 Kasım 2002 de erken seçim iste- di. İsteği, bir erkeklik göstergesi gibi algılayan par- lamento çoğunluğu, bir tek DSP'li milletvekillerinin hayır demesıne karşın erken seçim karannı alkışlar arasında aldı. Ama şimdi, Ankara'daki politikacılar bin pişman- lar. "Biz bu işi niye yaptık?" seslerinin yansımalan, başkentten vatan sathının dört bir yanına dalga dal- ga yayılıyor. Ben de o seçimler için bir tür askeriik görevi gibi aday olma celbi alıp seçim bökjeme gittim; ama seçmenlerin hep aynı tür sorulan ile karşılaşıyorum: "Ate dersiniz milletvekili adayımız, seçimler ger- çekten yapılacak mı?" Ne diyebilirim ki. Seçim karannı alan anlı şanlı TBMM'miz. O karar Resmi Gazete'de yayımlandı; Yüksek Seçim Kurulu düğmeye bastı. Seçime ka- tılabilecek siyasi partiler belirlendi. O partiler aday- lannı saptadılar. Seçim takvimi tıkır tıkır işlemeye başladı. Bana da Istanbul-Afyon arasında gidip gelme, Af- yon'u adım adım dotaşma görevi yüklendi. Benden önce iki DSP'li milletvekili arkadaşımız, ki- mi nedenlerle hoşnutsuzluk yaratmışlar. Sağ olsun Afyonlu meslektaşlanm, daha kente adım atmadan eski bir gazeteci ağabeyleri diye kayırmaca yapmış olmalılar ki hemşerilerin havası hayli sıcak. Ama ne de olsa. her elimi uzattığım insandan aynı soru: "Sahi, siz eski bir politikacısınız. Ne dersiniz, se- çim yapılacak mı?" Görüyorum ki seçmenin kafa- sı adamakıllı kanşık. O kanşıklığı, zaman zaman eği- lim saptamalannın açıklanması daha da karmaşa haline getirirken dün DSP Genel Başkanı'na iletilmek istenilen öneri ile ilgili haber, olup bitenlere adeta tüy dikmedi mi? Sayın Gaffar Yakın, eski genel başka- nına, sadece kendisinin değil eski başbakan yar- dımcısı, YTP'nin de bugünkü genel başkan yardım- cısı Hüsamettin Özkan adına da öneri götürüp "Afe olursunuz, seçimi erteteme girişimimize karşı çıkma- yın" demiyormu? 'Umudumuz Ecevit' Gaffar Bey'ın 'Sabah' gazetesine yaptığı, dün de hemen tüm televizyonlarda yinelediği gerekçeler, bana göre de adamakıllı inandıncı ve doyurucu. Irak savaşı kapımızda imiş. Kıbns sorununu ancak Ece- vit gibi biri çözermiş. AB uyum yasalannın yürürlü- ğünü sağlamak gerekiyormuş. Elbette yüzde yüz doğru olan bu koşullar, seçim- leri öne almak için parmaklar kaldınlırken yok muy- du? Hele hele Ecevit'e karşı hislerimiz asla değiş- medi diye günah çıkaranlann, gemiyi hızla terk et- tikleri sırada, hiç mi gündemde değildi? Dünkü Sabah gazetesini hazırlayan meslektaşlar, elbette bu soruyu kendi kendilerine de sormuş ol- malılar ki tam bir kara mizah ömeği olarak bHinci say- falanna 'Umudumuz ECEVİT' manşetini atmışlar. Kara mizah sözcüğü, elbette Ecevit'i yerden yere vuran ve bir parti içi darbe ile iktidardan uzaklaştır- maya kalkışanlann durumunu yansıttığı için kullanıl- maktadır. Ne ki, YTP'li politikacılan eleştirmekle de iş b'rtmiyor. Çünkü, Ecevit'e başkaldın girişımi ile hiç ilgisi bulunmayan Saadet Partisi de, Gaffar Yakın'ın sözcülük ettiği bu girişime kurum olarak destek ve- receğini söylüya. Mesut Yılmaz'ın sütre gerisjnde bek- lediğini ise bilmeyen var mı? Şeçimlere 37 gün kalmış. Senaryonun birisi, öte- kini vizyondan kaldınrken bir başkasının provalan bitmek üzere. Siz söyleyin, vatandaşın kafası kanşmasın da ne yapsın? Faks: 0212- 677 07 62 [email protected] TEŞEKKÜR Kedimiz BEKİRi yeniden sağlığına kavuşturan Florya Istanbul Hayvan Hastanesi çalışanlarına ve veteriner Dr. Akrf Demirel'e teşekkür ediyoruz. Cumhuriyet Gazetesi Çalışanlan BİSMİL KADASTRO MAHKEMESt'NDEN Sayı: 1979/408 Bismil ilçesi Uğurlu köyü 163 nolu parselle ilgili yapılan kadastro tespitine davacılar tara- fından davalılar aleyhine itiraz edilmekle yapılan açık yargılama sonucunda; Bismil ilçesi Şerefikan (Uğurlu) köyü cadde yolu mevkıinde kâin 81.500 m2 miktanndakı 163 nolu par- selle ilgili davacılar Hazine, Ali ve Ferit Çabuk'un da- valannın reddine, ilgili parselın tespit gibi tescilıne da- ir 11.4.2002 tarih 1979/408 Esas 2002/23 karan ile da- vacı Hazinenın 28.6.2002 havale tarihli temyiz dilek- çesi ile yukanda isimleri belirtilen tespit maliklennden Abdullah oğlu Muharrem ve mirasçılannın kimlıkleri ve adreslen mahkememizce tespit edilemediğinden adı geçen tespit maliki ve mirasçılanna tebliğ yerine kaım olmak üzere 7201 STK'nun 28. ve müteakip maddelen gereğınce ılanen tebliğ olunur. 13.9.2002 Basın: 58112
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle