Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
' 2 7 EYLÜL 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JVUJLJ. U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
T| M~ Brian De Palma, son filmi 'Öldüren Kadın 1a. ustası olduğu türe dönüyor
iK/odernbirmeşumkadın, Sinema dünyasının en şık vifrini
Cannes'ın 2000 açılış gecesinde. kır-
mrzı halıyla kaplı festival sarayının
merdivenlerini çıkan (Sandrine
Bonnıire, Regis VVargnier, Gilles
v
Jacob"un fark edıldiğı) ünlüler, ko-
müıuzm karşıtı "Doğu-Batı" filmi-
ne giıerken kadınlar tuvaletinde,
milyoıüarca dolarlık elmaslarla be-
zenmiş bir altm büstiyerin çahnma-
sı tezgâhlanıyor. Soygunuplanlayan
zenci (Raoul Peck'in Lumumba-
sını oynayan Eriq Ebouaney) vuru-
lup ensefenirken yardımcısı(Edo-
uard Montoute) kaçıyor. Büstıyen
ıtaşıyan modeli baştan çıkararak ru-
valete çeken alımlı sanşın, boylu
• boslu, seksi bir afet olan üçüncü hır-
'sızsa elmaslarla birhkte ortadan yok
"oluyor kanlı biten soygunun ardın-
dan. Dalavere çevirmede, kılık de-
"ğiştirmede çok usta bu çekici kadın
Laura (Rebecca Romijn-Stamos).
yaşh anne babasının aradıgı, ona
.benzeyen ve ıntihanna tanık olduğu,
-soruniu Lily'nin (Rie Rasmussen)
kimliğıne bürünerek uçakta tavladı-
•ğı AmerikaJı diplomat Watts'ia (Pe-
ter Coyote) ABD'ye uçuyor. 7 yıl
sonra ABD'nin Fransa Büyükelçisi
"Watts'ın kansı olarak Pans'e dönen
femme fatale'ımızın yoluna, papa-
razzi geçmişinden kurtulmak ister-
.ken kadının fotoğrafinı çekip maga-
zin basmına satan çulsuz fotoğrafçı
.Nıcolas (Antonio Banderas) çıkı-
yor. Bu arada hapisten çıkmış, ınti-
kam peşındekı 2 eski soygun ortağı
da kadının izmi sürmektedir ve gel-
sin sürpriz bir final...
Yıllar önce, dindar anne baskısın-
dan daralıp telekinetik enerjisiyle lı-
se mezuniyet balosunu kan gölüne
çeviren, sessiz sedasız genç kızın
(Sissy Spacek) 'patlayışı'm aktaran,
sonradan birçok taklidinin çevnldi-
ği, korku-fantastik, okul-gençlik fil-
mi türlerini derinJemesine etkileyen
"Carrie"yle (1976) hayatımıza gir-
mişti yönetmen De Palma. 1970'ler-
de "Sisters, Obsession, Carrie, The
Fury"lerle admı duyurup eleştir-
menlerce Hitch Amca'dan boşalan
tahta oturtulan De Palma, 1980'ler-
de "Dressed (o Kill, Blow Out,
Body Double" gibi bol kan, şıddet
-ve kâdın düsmanlığı içeren gerilım-
heyecan serüvenlenyle oyalandıktan
-sonra, "Scarface/ Dokunulmazlar"
ve Vietnam fılmleri furyasmda özel
biryere sahip "Casualties of War"
^ibi önemli yapıtlanyla HoIIyvvo-
od'un gittikçe önemsenen usta yö-
netmenleri arasına kanşmıştı.
Gönderme ve alıntıiarla dolu
Genlimden kara film-polisiye dra-
maya, korlcu-fantastikten aksiyon,
bilimkurgu ve savaş filmine kadar
pek çok türde at oynatan De Palma,
"Bonfire of the Vaniries / Şenlik
Ateşi" başansızlığıyla başlayan
199O'lı yıllara Al Pacino'lu Carli-
to's Way, Nicolas Cage'li "Snake
Eyes" gibi iki sıkı film daha sığdır-
dı. Tom Cruise'la da geniş kitleye
jlaşan, zehir zemberek bir aksiyon
"Görevimiz Tehlike") çekti
1996). Büyük bütçeli ama gişede
layal kıncı olan "MissiontoMars"
2000) adlı bilımkurgudan sonra
;imdi, gözde türü gerilime dönüyor
jstat, 'çıiaş noktası ve mihenk ta-
JI' kara film türünün vazgeçilmez
Sanşın afet Rebecca Romijn-Stamos (solda) filmde yer yer Hitchcock'un sanşınlarını hatırlatıyor.
Femme Fatale /
Yönetmen, senaryo:
Brian De Palma /
Kamera: Thierry
Arbogast / Müzik:
Ryuichi Sakamoto /
Oyuncular: Rebecca
Romijn-Stamos,
Antonio Banderas,
Peter Coyote, Rie
Rasmussen, Eriq
Ebouaney, Thierry
Fremont, Greg Henry /
Fr.-ABD 2002
(Umut Sanat)
tiplemesi femme fatale olan "Öldü-
ren Kadın'Ha.
Kimilerince cilalı tekniğini çoğu
kez öyküsüyle bağdaştıramadığı, ka-
dın düşmanhğı yaptığı gerekçesiyle
yerilen, üslup ve temalan bakımın-
dan Hitchcock tarzının taklitlerin-
den oluşan ve aşınlıklar, dikızcı sah-
neler, gizem, şiddet, dehşet içeren
filmlerle dolu, 37 yıllık, Hitch Am-
ca'yla yoğun gönül bağı kurmuş bir
kariyer yapan De Palma, Hollywo-
od'dan uzaklaşıp büyük srüdyolann
ağızkokusunu çekmeden, tecim kay-
gısı duymadan, bütünüyle Fransa'da
çekmış Femme Fatale'ı, dilediğince.
Kara film fürüne, Hitchcock'a ve
kendi fılmlerine ilişkın gönderme ve
alıntıiarla bezeli filmin karmaşık öy-
küsü, bulmaca gibi seyretse de ne
gam!
Yaman bir 'kara' seyir ziyafeti
Seyirciyı koltuğunda ağzı açık bı-
rakan, Ryuichi Sakamoto imzalı,
Ravel'ın "Bolero"suna nazıre mü-
zik eşliğinde, ustahklı bir açılış se-
kansıyla başlayan ve modern bir
Femme Fatale tasvirinin ötesine ge-
çen filmde entrikadan çok görsellik
hep ön planda. tkna etmekte, inandı-
ncı olmakta zorlanan De Palma, gör-
sel becerisiyle ortalığı sise pusa bo-
ğarak içine çektiğı seyırciyi baştan
sona perdeye bağhyor, kimi yerde
perdeyi ikiye bölen özgün "bakifi'.
sürükJeyici hızlı montajı, geniş plan-
lan ve düşmeyen temposuyla. Tıpkı
David Lynch'in "Mulholland Dri-
ve"mdaki entnka yumağı gibi, düş-
le gerçeğin kanştığı, "çeşitli gerçek-
lik düzlemlerinin kurgulandığı"
film, seyirciyı her an şaşırtmayı, ya-
nıltmayı hedefleyerek akıyor yağ gi-
bi. Başta, TVde, Billy VViİder'm ka-
ra film ldasiğı "Çifte Tazminat"ta,
sinema tarihine geçmiş en tanınmış
meşum kadınlardan Barbara Stan-
wyck'ı seyredip dersinı ahrken tanı-
dığımız, Kalıforniya havasında ye-
tişmiş Hollanda asıllı afet Rebecca
Romijn-Stamos, yer yer gizemli
Hitchcock sanşınlannı andınyorsa
da filmin dizginlerini tek başına eli-
ne almada pek yeterli değil oyunuy-
la. Banderas ise karikatürümsü bir
paparazzı olmuş. Luc Besson'ın ka-
meramanı Thierry Arbogast'ın, Pa-
ris'i değerlendiren çok hareketli ka-
mera çalışması, hızlıhğıyla kara film
estetiğıne zıt düşse de fîlme çok şey
katmış.
Hitchcock'van gerilimi çok ileriye
götüren De Palma'nın yazıp yönetti-
ği bu son filmi, kabından taşmış bir
ustalık ve hüner gösterisi özetle. Me-
raklısının kesinlikle kaçırmayacağı,
bir görüşte öykünün dolambaçlanna
takılarak filmin tam olarak keyfini
çıkaramayanJarınsa gidip bir kez da-
ha seyredebilecekleri, yaman bir 'ka-
ra' seyir ziyafeti.
YENİ BASLAYANLAR... YENİ B A S L A Y A N L A R... YENİ BASLAYANLAR
Azınlık Raporu / Mlnorlty Report
Sinema tarihinın vejenerasyonunun bol ödüllü. başanlı yö
netmenlerinden Steven Spielberg, bu kez "Bugün içinde
yaşadığımız dönvanın yakın gelecekte-
İd yansıması" olarak tanımladığı fu-
ruristik bir gerilım filmi olan
"Azınlık Raporu" ile karşımı-
za çıkıyor. Başrollerini Tom
Cruise, Colin Farrell, Sa-
mantha Morton ve Max
von Sydow'unpaylaştığı fil-
min senaristleri Scott Frank
ve Jon Cohen. Senaryo, ya-
zar Philip K. Dick'in aynı
adlı kısa hikâyesinden si-
nemaya uyarlanmış.
2054 yıhnın Washing-
ton'mda, cinayet suçunun
artık tamamen durduruldu-
ğu bir sistem kurulmuştur.
Gelecek artık görülebilmek-
te ve suç daha işlenmeden ce-
zalandınlmaktadır. Adalet
Bakanlığı'na bağlı olarak
çalışan 'Pre-Cogs'lar ta-
rafından tüm ayrıntılan
ile görünrülerinin dü-
zenlendiği ve önceden harekete geçildi-
ği 'Suç - öncesi' bölümünün göre-
vi, suçlulan bulmak ve onJan dur-
durarak ceza almalannı sağla-
maktır.
Psişik canhlar olan ve asla ha-
tayapmayan 'Pre-Cogs'lar mü-
kemmel bir suç önleme organi-
zasyonudur. Bu sistem için en
çok çalışan da organizasyonun
başında bulunan şef John An-
derton'dan (Tom Cruise) baş-
kası değildir. Anderton, tanı-
madığı bir yabancıyı 36 saat
içinde öldürecektir...
'Minority Report', ile Spi-
elberg ve ekibi, suçun doğası-
nı, teknolojiyi ve 194O'lı yıllann
kaderi tartışan klasik kara filmleri-
ni hatırlatıyorlar.
'Azınlık Raporu' aym zamanda or-
ganik ve hatasız görsel efektler konu-
sunda da oldukça iddialı. Toplam 481
görsel efektli sahnenin kullanıldığı
film, Spielberg'in 25 yılldckariye-
rinde en fazla görsel efekt kul-
landığı yapım olarak da dik-
kat çekiyor.
IZLEYİCİ ERDAL ATABEK
Hayvanlarla korku filmleri
Ünlü King-Kong'la başrole çıkan
"goril", ürkütücü bir hayvandı.
Kadın kaçınyor, yapıları yıkıyor,
saldırıyor, önlenmesi olanaksız
saldırgan bir gücii simgelivordu.
'öpekbalıklan da "Jaws" filmiyle
ina_\etleri sergiJenen yararıkJardı.
"Kuşlar-Kanath üygarüJk" fılmi
ile birlikte gösterime giren "saldır-
gan örümcekler"le ilgili bir başka
film, hayvanlara sinemada nasıl rol-
ler venldiğini yenıden düşündürttü.
"Hayvanlar", yıllar boyunca sine-
mada "korku verici yaratıklar"
olarak kullanıldı.
ÜnJü King-Kong'la başrole çıkan
"goril", ürkürücü bir hayvandı. Ka-
dın kaçınyor, yapılan yılayor, saldı-
nyor, önlenmesi olanaksız saldırgan
bir gücü simgeliyordu. Güçlü, kötü
ve saldırgandı. Oysa, bu imgenin
"doğal goril davranışlan" ile hiç il-
gisi yoktur. Sonradan yapılan çalış-
malar, gonllerin toplu halde hiç de
saldırgan olmayan bir yaşam sürdük-
lerini, ancak kendilerine saldınlınca
korunma amaçlı şiddet gösterdikleri-
ni ortaya koyacaktı, ama korku bir
kez dağlan sarmıştı. Gonller böyle-
ce insanJar için korku nesnesi olmuş-
tu.
Köpekbalıklan da "Jaws" filmiy-
le cinayetleri sergilenen yaratıklar
oluyordjı. Amity kasabasının sulan-
na giren dev köpekbahğı, insanJan
parçalayan bir canavardı. Sonradan
yapılan köpekbahğı belgeselleri ise
bu doğal canlılann ancak bir bölü-
münün saldırgan olduğunu, onlann
da yiyecek bulmak için av aradıklan-
nı ortaya koyacaktı, yoksa köpekba-
lıklannın insanlara özel bir kinleri
yoktu. Ama korku nesnesi olmaktan
hiçbir hayvan kurtulamayacaktı.
"Katil anlar", "bû>'ûmûş böcek-
ler", "saldırgan kanncalar", heie
de "dev yılanlar", "deniz ejderha-
lan", "dev ahtapotlar", "saldırgan
kuşlar" birbirini izleyen fıhnlerle in-
sanlarla hay\anlar arasında büyük bir
korku uçurumu açacaktı.
Günümüzde doğadan kopmuş in-
sanlar artık bürün hayvanlardan kor-
kar duruma geldı. Kedıler köpekler
bıle korku nesnesi durumunda. Hele
de hiçbir zaran obnayan ev örümcek-
leri, rastlantıyla yolunu şaşırmış kü-
çük bir bahçe yılanı, insan görünce
fellık fellık kaçan fare, inandmaz pa-
niklere yol açıyor. Fobik nevrozlar,
panik atakjar hayvanlar söz konusu
olunca yaygın durumda. Hayvan hak-
lannı koruyanlar ortalıkta görünmü-
yor, ama insanlann böyle dehşet ve-
rici yaygınlıkta hayvanlarla korkutul-
masına karşı çdaunaması da anlaşı-
ür gibi değil.
Bilimsel açıdan yanlış, sosyal açı-
dan yanlış, psikolojik açıdan yanlış
olan bu rutum daha ne zamana kadar
pervasızca sürdürülecek. Küçük yaş-
lardan, çocukluk yıllanndan başlaya-
rak hayvanlann her türü ile korkutu-
lan insanlar doğayla nasıl banşacak.
Onun için de "Kuşiar-Kanatü Uy-
garlık" filmi bir kez daha önem ka-
zanıyor. Daha önce izlediğimiz "Ayı"
fımıi de dürüst bir fılmdi. insanlann
hayvanlara yaptığı eziyetin, kıyımla-
nn, kökünü kurutmalann fılmleri an-
cak belgeseller olarak görülüyor. Ço-
cuklara, gençlere, tüm msanlara çev-
re büinci, hayvanlann dostluğu nasıl
verilecek? O birbirinden güzel insan-
köpek, insan-at dostluklan nasıl ye-
niden beyaz perdeye gelecek? Bu ko-
nuyu hep birlikte düşünmeliyiz ve
haİdı istemimizi 4ile getirmeliyız.
KEDİ GÖZÜ
VECDİ SAYAR
Kedilepin Seçimi
Geçen hafta 'Sanat Siyasete, Siyaset Sana-
ta Bakıyor' demiştik. Ama, galiba siyasetçiler
sanata, sanatçılann siyasete baktığı kadar bak-
mıyor. Seçim şarkıları, bir de seçim afişleri dı-
şında elbette (Siyasetin grafik sanatıyla ilişki-
sinin tarihsel serüvenini, Tarih Vakfı'nın 'Seçim
Afişleri' sergisinde -ibretle- izlemekte yarar
var). Yazımızda, siyasi partilerin tutarlı bir kül-
tür politikasına sahip olup olmadığını sorgulu-
yorduk. Işçi Partili Şule Perinçek'ten başka
kimseciklerden ses çıkmadı. Diğerlerinin işle-
ri başlarından aşkın olmalı.
özerk Sanat Konseyi'nin, siyasi partileri sa-
natın özerkliğine sahip çıkmaya çağıran bildi-
risine de henüz tepki yok. Elli dokuz sanat ör-
gütü adına Girişim Kurulu'nun yaptığı çağnda,
bağımsız sanat ve kültür kurumlarının yaşam
alanının daraltılmaya çafışıldığı belirtilerek
"Doğrudan Devlet'e bağlı sanat kurumlannda
yeni bir yapılanmaya gitmek"ten, "Kamusal
desteğinin yönlendihlmesinin meslek alanla-
nndakiuzman kurvllara bırakılması" gereğinden
söz açılmış ve tüm siyasi partiler, sanat alanı-
nın demokratikleştirilmesine olanak verecek
yasal düzenlemeler yapılması ve kamu ile sa-
nat alanlarının ilişkisini düzenleyecek özerk
'Türkiye Sanat Kurumu'nun oluşturulması ge-
reğini program ve seçim bildirgelerine katarak
bu çağrıya somut destek vermeye davet edil-
mişti. Henüz tüm seçim bildirgelerini görmedi-
ğimizden umudumuzu koruyoruz.
Siyasi Partiler arasında kültür sanata ilişkin
en net tavra sahip olanı Liberal Parti. Besim
Tibuk, çeşitli vesilelerle, sanata ilişkin tutumu-
nu açıkladı: "Kültür Bakan/ığı'nı kapatacağız."
Sanatı 'serbest piyasa'nın ellerine terk eden
bu anlayışı hiçbir bıçimde onaylamak müm-
kün değil. Çünkü, 'kalite' desteklenmediği sü-
rece, 'ucuzluk'un egemenliğini engellemek
mümkün olmaz. Bu yüzden özerk Sanat Kon-
seyi, önümüzdeki seçimler sonucu oluşacak
hükümetten, kültür sanat alanına kamusal des-
teğin arttırılarak 'kültür'e ayrılan payın genel
bütçenin en az yüzde 1 'ıne ulaştırılmasını ta-
lep ediyor.
Elbette bu noktada, bu desteği kimin vere-
ceğı sorusu akla geliyor. özlenen, kamusal
desteğin kişisel ya da siyasal çıkarlargöz önü-
ne alınmadan yönlendirilmesi. Işte, özerk bir
'Sanat Kurumu' ihtiyacı buradan doğuyor.
Siyasi partiler arasında, DEHAP'ın ve
ÖDP'nin bu yaklaşıma çok yakın durduklarını
biliyorum; (Ne yazık ki, bu iki partinin ve
SHP'nın ışbirliği arayışlan kapsamlı birgüçbir-
liğine dönüşemedi. HADEP, EMEP, SDP işbir-
liğı ile sınırlı kaldı.) TKP'nin, ıktıdar bize geçin-
ce biz de kendi ideolojimizi dayatırız tarzında
bir politikası var mıdır, bilemiyorum. Yeni Tür-
kiye'nin de bu konuda net bir politikası var mı-
dır bilemiyorum. (Ismail Cem ve Ercan Kara-
kaş gibi demokrat kimlıkleri ile tanıdığımız es-
ki kültür bakanlan ile, partinin genef sekreteri-
son Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın nasıl bir
potada uzlaşacaklannı doğrusu merak ediyo-
rum).
Tabii, en önemlisi, iktidara aday bir sosyal
demokrat partinin, CHP'nin bu konuda ne dü-
şündüğü. Ülkemizi UNESCO nezdinde temsil
eden bir kültür insanı olan Zürfü Livaneli'nin
ülkemizin ihtiyaç duyduğu kültürel reformları
(bir yandan özgürleşmeyı, öte yandın kültüre
daha çok kaynak ayırmayı içeren politikalan)
gerçekleştirebilecek birikime sahip olduğunu
biliyorum. Partinin seçilme şansı olan bir diğer
sanatçı adayı Berhan Şimşek de yıllannı sine-
maya vermiş, halkın sorunlarını çok iyi tanıyan
bir sanatçı. Onların çabası ile, siyasi partiler
arasında bir 'consensus' sağlanabilir diye dü-
şünüyorum. Bu 'consensus', devletin kültüre,
sanata kaynak sağlaması, ama hiçbir biçimde
bu kaynağın kullanımına müdahale etmemesi
ilkesine dayanmalı. Yani, devletin 'resmi bir
kültür politikası' dayatmaması, kültüre ayrılan
kaynakların ku/lanımında çoğulculuğa ve say-
damlık ilkesine uyulması gerekiyor. Bunun pra-
tik çözümü ise uygar Batı ülkelerinde olduğu
gibi özerk bir sanat kurumu oluşturmaktan ge-
çiyor.
Sanatçıiann siyasete 'müdahit' olmakla ye-
tinmeyip bizzat soyunmalannı olumlu gördü-
ğümüzü söylemiştik geçen hafta. Ve aklımız-
da kaldığı kadan ile bazı isimlersıralamıştık. Ta-
bii, pek çok isrni unutmuşuz (Şimdi gene biri-
leri unutulacak, ne yapayım, elimin altında lis-
teler yok.) hem de ne isimler. Hepsi bir yana,
bir kedinin Oya Baydar'ı atlaması affedilir şey
mi? Baydar, ÖDP listesinde yakışıklı bir ko-
numda. Bir başka kedi, Nazh Eray da CHP'den
aday. Her ne kadar listedeki yerini partiye ya-
kıştıramadımsa da Nazlı'nın inadına hayranlı-
ğım sürüyor. Sinemadan da iki emekçi yer alı-
yor liselerde (geçen hafta admı verdiğim Ediz
Hun dışında): DEHAP'ta eski Sine-Sen Başka-
nı Yusuf Çetin ve ÖDP'de Yusuf Niş. Tabii bir
de DEHAP listesinde fotoğraf sanatçısı Çerkes
Karadağ var. Gazeteci adaylannı da elbette
kediler sınıfının dışında tutmuyoruz. ÖDP'nin
Istanbul 1. sırada yer verdiği Oral Çalışlar'ın
yanı sıra daha pek çok gazeteci-yazar yer alı-
yor listelerde. Hepsinin yolu açık olsun. Hep-
sine birden yetecek oyumuz olmayabilir. Ama,
gücümüz yettiğince hepsine destek olmaya
çalışacağız.
vecdisayarcgyahoo.com
BUGUN
• 2nd@KEMANCI'da saat 23.00'te
Jurassicrock Mavi Işıklar & Doors Night'ın
konseri. (0 212 251 72 45)
• BAŞKA KÜLTÜREVt'nde 19.30'da
Zoltan Fabri'nin 'Ağıt/Requiem' filminin
gösterimi. (0 212 249 12 84)
M FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZt'nde saat
20.00'de Tem Production Topluluğu'nun
'Lahana Sarma' adlı oyunu.
(0 212 244 44 95)
uı. m iRlnrt BACH GÜNLERINDE BUGON
• AYA İRİNİ'de saat 20.00'de Luis Otavio
Santos'un (keman) konseri. (Biletvc: 0 216
454 15 55)