Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 EYLÜL 2002 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
AÇI
I.
MUMTAZ SOYSAL
Siyasal Partilere Açık Mektup
Yardımsız Çözüm
ALMANYA'DA Sosyal Demokratlarla Yeşillerin
seçim kazanmasını, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne
tam üyelıği açısından olumlu bir gelişme sayanlar
çok olacaktır. Bir bakıma, doğrudur da böyle bir
versayım.
Yeter kı, müzakerelere başlama ısran ile "Tarih
verilsin" biçimindeki anlamsız istek birbirine kanş-
tırılmasın. Normal olarak "Müzakerelere başlana-
cak" karan verilir ve formalitelere ilişkin hazırlık
çalışmalarının hemen ardından müzakere başlar;
eksikler de, Türkçenin "Kervan yolda dûzülür" sö-
zünde olduğu gibi, yolda tamamlanır. Yoksa, "Şun-
laryapılırsa, şu tarihte müzakerelere başlanacak-
tır' biçiminde koşullara bağlanmış bir kararın da-
ha öncekilerden farklı biranlamı yoktur.
Bu bağlamda, Kıbrıs'ta çözüm koşulunun da
hem Helsinki bildırisinde, hem Katılım Ortaklığı
begesindeyeraldığını unutmamakgerekiyor. Böy-
le olunca, o konuda içte ve dışta gösterilen sabır-
sızıklannartması beklenmelidir.
Ne var ki, yine hem içte hem dışta sabırsızla-
nanlann, müzakere eden taraflardan beklen-
tilen yanında, bir de durup kendi kendilerine sor-
maları gereken bir şey var: Acaba, içtekıler ve dış-
takiler çözümü kolaylaştırmak içın kendilerinden
beklenenleri yapmakta mıdıriar?
Önce, dıştakiler ve en başta da Birleşmiş Mil-
letler.
Acaba, çeyrek yüzyıldır olup bitenlerden sonra,
"Çözüm ille de federasyon biçiminde olsun "da ıs-
rar ne ölçüde gerçekçi ve çözüme ne kadar yar-
dımcıdır?
Hele son görüşmedöneminin "Hertüıiü çözüm
konuşulacaktır" diyerek Türk tarafınca başla-
tıldığı ve bu kabul ediierek masaya oturulduğu dü-
şünülürse.
Federasyon tezinin 1974'teki Ikinci Harekât son-
rasında Türk tarafınca önerildiği, 1977Doruğu'nda
kabul edildiği, hatta 1983'te KKTC ilan edilirken tek-
rarlandığı birgerçektir. Ama, o zamandan beri kar-
şı tarafın bu çözüme yanaşmadığı ve tek devletli
sonuç elde etmeye çalıştığı da bir gerçek. Bu tu-
tuma karşı Türk tarafının genellikle "konfederas-
yon", yani "gevşek birleşme" yaklaşımını bir an ön-
ce çözüme götürücü pratik çare olarak kabul et-
mekgerekmiyor mu? Birleşmiş Milletler'in aradan
geçen uzun süreye karşın, fırsat buldukça, hâlâ fe-
derasyondan söz eden karariar alması çözüme
yardımcı olmak sayılamaz herhalde. Bu tutumdan
vazgeçme zamanı gelmemiş midir?
Uluslararası an lamsız ve insafsız ambargolara yol
açan tutumlardan da?
Içtekilerın de, karşı taraftan sızdınlma yanıltıcı ha-
betier sonucu Türk tarafını "uz/aşmaz"lıkla sü-
rekli suçlamak yerine, dıştaki bu tutumlann değiş-
tirilmesi için tepki gösterip çaba harcamalan ge-
rekmez mi?
Bu tepki ve çabalar olmazsa, doğru ve hakça
çözüme kolay varılır mı?
• Siyasal partilerin hukukun toplumda vazgeçilmez
birinci olduğunu anlamalan şarttır. Hukuk iddialı bir
iştir. Ana karnından başlayıp ölüme kadar her adımda,
her nefeste insanı takip eden, ona yön veren, onu
denetleyen, disipline ve düzene sokan. başkalanna karşı
koruyan, gözeten, gerektiğinde cezalandıran başka bir
güç var mı? Elbette yok.
Prof. Dr. Erdener YURTCAN
3
Kasım 2002. îsmimiz
kadar bize yakın, belle-
ğimize kazınmış bir ta-
I rih o. Nasıl unuturuz,
onunla yanyoruz, onun-
la kalkıyoruz. 0 gün, gelecek beş
yıl için ülkemizin yasalannı ya-
pacak, bizi yönetecek, belki de
AB'nin kaçtı kaçıyor denilen tre-
nine bizleri bindirecek kişileri
Ankara'ya yollayacağız. Kula-
ğımıza gelenler pek bir hoş. Ki-
mileri terzilerin işi yolunda, la-
civert provalar başladı, diyor.
Ama öte yandan 97 santim
uzunluğundaki görücü listesine
girenlerde bir naz bir niyaz, sor-
mayın gitsin. Öyle ya, önlerin-
debirbarikat,adınayüzde lOül-
ke barajı diyorlar. Bunu aşmak
ya da aşamamak, işte bütün me-
sele bu.
Dunım böyle olunca, yapılan
kamuoyu yoklamalanna göre,
aştım - aşamadım sonucunu gö-
rüp girişilen manevralar. Bunun
adı ince siyaset. Oysa sözün özü,
ittifak yapalım, barajı indirelim
feryatlan, barajın altında kal-
mak korkusu.
Bu konuda -moda deyişiyle-
medyamızın aktardıklanna gö-
re, barajın üstünde kalacaklar
da birkaç partiyi geçmeyecek. O
zaman görünen köy kılavuz is-
temez. Türkiye yakın bir tarih-
te yeni bir seçim için kollan sı-
vamak zorunda. Cumhurbaşka-
nı'nın geçenlerde sözünü ettiği,
TBMM'yi feshetme yetkisini
kullanmak zorunda kalması. Ni-
çin, hükümet kurulamadığı, ül-
ke yönetimi oluşturulamadıgı
için. Oysa bu erken seçimin te-
mel amacı neydi: yaşanan büyük
ekonomik knzden çıkmak için,
sorunlan aşmak için, AB'nin
kapısını çalarken, güçlü bir hü-
kümete sahip olmak gerektiği
için, erken seçim. Bu erken se-
çimin bu amaçlara ulaştırmaya-
cağını söylemek kehanet hiç de-
Bir de madalyonun öteki yü-
zü var. Her seçim para demek,
bütçeden büyük harcamalar de-
mek. Yuvarlak hesapla 180 tril-
yon lira seçim harcaması-t-siya-
sal partilere devletin parasal des-
teği. Biz bunu nasıl karşılayaca-
ğız?
Partilerin seçim bildirgeleri
denilen vaatler listeleri de peş-
peşe açıklanıyor. Sayfa sayıla-
nnı görenler ve duyanlar sakın
heyecana kapılmasınlar. Biraz
kaba mı kaçacak, bilmiyorum,
eski tas, eski hamam. Bir dolu
eskimiş sözler, cek'lerin cak'la-
nn tekranndan başka bir şey de-
ğil. Zaten onlar da yuvarlak söz-
ler, kalıplar. îçlerinde somut bir
şeyler ararsanız, bulacağınızı
pek sanmıyorum.
Hukukçu kimliğimle bu me-
tinlerin içine giriyorum. Gör-
düğüm manzara şudur: Hukuk
reformu yapılacaktır. ferde hu-
kuk güvenliğı sağlanacak. huku-
kun üstünlüğü egemen olacak,
yargı hızlı ve etkin çalışacak,
ınsanlar hakka ve adalete kavu-
şacaklardır. Işte özeti bu. Biz
bunu kaç kez okuduk, kaç kez
dinledik. Elde ettiğimız nedir?
Oysa siyasal partilerin hukukun
toplumda vazgeçilmez birinci
olduğunu anlamalan şarttır. Hu-
kuk iddialı bir iştir. Ana karnın-
dan başlayıp ölüme kadar her
adımda, her nefeste insanı ta-
kip eden, ona yön veren, onu
denetleyen, disipline ve düze-
ne sokan. başkalanna karşı ko-
ruyan, gözeten, gerektiğinde ce-
zalandıran başka bir güç var mı?
Elbette yok.
O zaman ne yapmalı politi-
kacılar? Hukuka gereken önemi
vermeli, nasıl mı, işte böyle.
Şunlann altına imza atmalı.
Anayasadan başlayarak, kişi
hak ve özgürlüklerini yeniden ele
almak. Medyada cılız seslerini
artık pek de duymadığımız ikin-
ci paket ne oldu?
Yargıç bağımsızlığını ve sav-
cı güvencesini sağlamak. Ku-
rulacak iki yeni üst kurulla, bu
meslek mensuplannın yöneti-
mini bu meslekten olanlara ver-
mek. Siyasal iktidann bu güç-
lerin içine girmesine, işine ka-
nşmasına engel olmak.
Bu meslekleri cazip hale ge-
tirmek. Hak dağıtmak gibi ulu
bir görevi yapanlara önce iyi
eğitim vermek, sonra cüzdan
endişesinden kurtarmak ve sağ-
lıklı görev beklemek.
Adliyeleri Remington'lardan
kurtarmak, çağdaş olanaklarla
donatmak. Adliyeleri gerçek
adalet saraylanna kavuşturmak.
Yıllardır süren, yargıyı hız-
landırma feryatlannın yanına,
güvenceli yargı amaçlannı yer-
leştirmek.
Sorunun normlarda değil, o
normlan uygulamakla yüküm-
lü olanlarda olduğunu görmek.
Adliyenin iş yükünü azalt-
mak. Adliye dışı sulh yollannı
çoğaltmak. Cezada suç olacak-
la olmayacak olanı yeniden kan-
tara vurmak.
Yüksek mahkemeleri yeniden
yapılandırmak Yargıtay'ı ve Da-
nıştay'ı iş altında eziliyoruz, hu-
kuk üretemiyoruz -kısmen hak-
lı- yakınmalanndan kurtarmak.
Hak arama özgürlüğünün
önündeki engelleri kaldırmak.
Parasızlıktan hakkına ka\-u-
şamayanlara kucak açmak.
Barolan güçlendirmek, avu-
katlığı layık olduğu yere oturt-
mak. Bunun için Adalet Bakan-
lığı 'nın barolar üzerindeki vesa-
yetini kaldumak. Genç avukat-
lan doğru yönlendirmek, sınav-
la avukat olmanın çok daha iyi
bir başlangıç ve gurur kaynağı
olduğunu pekiştirmek.
Memur yargılaması kurallan-
nı, memurlar için bir yargılan-
mama zırhı olmaktan çıkarmak.
Bunlar yapılacaklann yalnız-
ca bir bölümü.
Haydi politikacılar, sıra sizde!
Seçim Anıları...
Av. HalİS ÖZDEMÜt, Istanbul Bamsu
Di
okutari
INGILIZCE vardı.
Yetişkinlere, çalışanlara, ilkögretim öğrencilerine
Tel: 0216 - 346 26 25 • 345 11 29
Huzur Giyim Yanı Kadıköy - İstanbul
amdan düşüp ağ-
(nlar içerisinde
kıvranan birisi-
ne, "Yardım için gidip
doktor getireKm" deni-
Iince. verdiği cevabı bi-
liyorsunuz: "Daha önce
damdan düşen birisini
bana getirin."
CHP'nin muhalefete
geçmesinden, 12 Eylül
paşalannın azizligine uğ-
radığı ana kadar tüm ku-
rultaylara delege olarak
katıldım. O kurultaylar
çok renkli geçerdi. Ta-
nınmışlar, Kurtuluş Sava-
şı'ndan gelen yaşlı poli-
tikacılardan tutunuz da
yazarlar, gazeteciler ve
zevkle dinlenen politika-
cılar vardı. Bunlardan bi-
risi de Trabzon Millet-
vekili FaikAhmet Barut-
çu idi. O güzel Karade-
niz şivesiyle, "Arkadaş-
lar, poBtikacınm en ataî-
hsı; sabahleyin kahvaltı
sofrasında beynini yer,
sonra sokağa çıkar" de-
mişti.
Doğuda 15 ilçeden olu-
şan bir ilde CHP ilçe baş-
kanı olarak çalıştım. O
ilde baro başkanlığı da
yaphm. Bu süre içerisin-
de (1954-1979) beş kez
milletvekili aday adayı,
bir kez de senatör aday
adayı olarak parti içensin-
de girişimim oldu. Ön-
seçim zorunluluğu vardı
partilerde, hem de yar-
gıç huzurunda. Bir ay-
T H E
HUMAN BODY
TEKNOLOJİ VE CESARET BU BELGESELDE BİR ARADA
DOĞUMDAN ÖLÜME YAŞAMIN HER ANI BELGELENDİ
KATILDIĞI HER FESTİVALDE ÖDÜL K A Z A N D I
GÖSTERİLDİĞİ HER ÜLKEDE İZLENME REKORU KIRDI
6 0-
BUGUN 22:05 IKİNCİ BOLUM
6cr
dan fazla bir zamanda 15
ilçe ve 700'den fazla köy
dolaşırdık. Ateşten göm-
lekti o önseçimler. Doğ-
ru dürüst ulusal istenci
de yansıtmazdı. Bölge
ağalannın dedilderi olur-
du, delegeler de o doğrul-
tuda oy verirdi.
Bulunduğum ilçeden
ve etranndaki beş alhsın-
dan, bölgede tanınmış ol-
mam nedeniyle yüzde
doksanlann üzerinde oy
alırdım; güney ilçelerin-
den de aldığım oylar sı-
fır, bir. iki veya birkaç
oyu geçmezdi. Altı genel
seçimde hep böyle oldu.
Karşımda olan ve benim
Meclis'e gitmemi iste-
meyen, ağabey diye ses-
lendiğim şimdi merhum
olan zata "Niçin bunu ya-
pıyorsunuz, Meclis'e git-
memize engel bir şey mi
var" dediğimde, "Sen
okuryazar ve akh başın-
da bir adamsın, seni gö-
tûrmem" demişti. Kim-
leri götürürdü, biliyor mu-
sunuz? Sınıf arkadaşla-
nnı, yakın dostlannı, ak-
rabalannı ve yalakalan-
m. Selameti îstanbul'a
gelmekte buldum.
Bunlan neden yazıyo-
rum? Gönülden bağlı ol-
duğum bir partiden aday
olamadım diye hiçbir za-
man istifa edip başka par-
tilere geçmeyi düşünme-
dim. Halen de bu parti-
nin başanlı olmasından
yanayım. Herhangi bir
siyasi partiyi bakan veya
üst düzeyde sıfat takına-
rak tanımayanlann son
zamanlarda çıkarlan ge-
reği başka partilere geç-
tiklerini görünce, benım
veya benim gibi bir ve-
ya birkaç kez damdan dü-
şenlerin hallerini düşü-
nüyorum. Saflığımızı ba-
ğışlasınlar.
Meclis'e gitmek, ve-
rimli olmak, siyasi parti-
lerin genel başkanlanna
hazır olda durmadan ça-
lışmak elbette ki çok iyi
bir şeydir. Fakat son gün-
lerde olanlar gibi, bir ge-
cede birkaç partinin ka-
pısını çalmak, asla. Mec-
lisimizdeki muhteremle-
nn sıfatı meslek değil,
belirli bir süre için gö-
revdir. Ama ölünceye ka-
dar o yüce Meclis'i terk
etmeden, onun nimetle-
rinden faydalanmak is-
temeleri İcendi açılann-
dan haklıdır. Maaş çok,
nüfuz çok, hele bir de kı-
yak emeklılik var ya. Kim
istemez bunu?
Sosyal denge yok biz-
de. Kırk sene çalışıp
emekli olanlara devletin
katkısı belli. Bir de has-
belkader Meclis'e gidip
de bir devre olsun kalıp
aynlan sayın milletvekil-
lerinin emekli maaşlan-
nı düşününüz. 1976 yıhn-
da SSK'den emekli ol-
dum. Halen aldığım
emekli maaşım 240 mil-
yon liradır. Olsun ne çı-
kar? Şimdiye kadar kim-
selere minnet borcum,
yalakalığım da oünadı.
Seksen yaşımın üzerinde-
yim, 56 yıldır bu mes-
lekteyim, yine de cüppe-
mi sırtıma takıp çalışabi-
liyorum.
Benim âcizane düşün-
düklerim:
Bugünkü seçim kanu-
nu ile Meclis'e gidenle-
rin ulusal istenç (ulusal
irade) ile ilgilen yok. Tek
parti zamanında birinci
ve ikinci seçmenler var-
dı. Parti kademelerinin
etrattan layık görüp tes-
pit ettiği tanınmış insan-
lar seçtirilirdi. Bugün ise
parti genel başkanı eline
kalemini alıp şu ya da şu
olsun diyebiliyor.
Ulusal istencin daha
sağlıklı yansıtılabilme-
si için, Siyasi Partiler Ya-
sası'nı değiştirip yargıç
huzurunda geniş kap-
samlı önseçim yapıhna-
sı zorunlu tutulmalı. Bu
suretle Meclis'e gelen
seçme üyeler de parti ge-
nel başkanlannın dikta-
sından kurtulmuş olurlar.
Daha serbest konuşur-
lar, bir dahaki seçimler-
de seçmenlerine güve-
nirler.
Meclis'i gençleştirmek
ve mümkün olduğunca
bayanlann daha çok se-
çilip Meclis'e girmele-
rini sağlamak, hele genç-
lerin önünü tıkamamak,
onlara fırsat vermek, gi-
denleri de ölünceye ka-
dar orada tutmamak ge-
rekir. Daha önce dam-
dan düşmüş birinin uya-
nsı olsun benden.
Çağdaş Yaşamı
Destekleme Demeği
ne yapıyor diye
merak ediyorsanız:
Anadolu'dan yüksek öğrenime gelen gençleri
burslarla desteklemek, Atatürk ilke ve
devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş
eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma
ulaşmak amacıyla çalışıyoruz.
Tum bunlar içın sızlenn her türlu desteğınızı beklıyor
ve birlıkte büyük hızmetler sunmak ıstıyoruz
Gtmrl Meritez ^mai SeJ** .V) 10 j*&*ww fülOVJ ttatıbni
Tel 1212 J5J44 JipbxFOİB. 02122526595çyLMc*ldor%' uuucyddr
PENCERE
Kiliselen Kışlamız..
İstavroz Kılıcımız
1991 'Milat'tr, o yıl Sovyetleryıkıldı...
Bir solcu dedi ki:
- Daha önceki yıllarda mahkemelerden başımı
alamazdım, on yıldan bu yana adlıyeyi unuttum,
mübaşirin sesini özledim..
- İyi ya, dedim, kurtuldun!..
- Yok, dedi, ağrıma gidiyor.
- Neden?..
- Sanki devlet bana eskisi gibi önem vermiyor
diye bozuluyorum...
•
Devletin işi gücü artık "komünist"\e değil "mür-
teci"y\e uğraşmak...
Komünistle becelleşen devlet, demokrasiye ters
düşüyordu...
Çünkü sosyalizm ve komünızm, emekçi halkın
ideolojısı olarak 20'nci yüzyılda yoğunlukla siyasal-
laşmış bir akımdır; demokrasilerin tarihinde ve bu-
gününde yaşanan sosyal olayın fıkirsel özünü oluş-
turur...
Demokrasinin beşiği Avrupa'da seçimler sağ ile
sol arasındaki hesaplaşmadır!..
Bizde ise bir yanda sağ ve sol partiler..
öte yanda dinci partiler..
Devletin de son yıllarda işi gücü dincilerle nasıl
baş ederim diye uğraşmak...
•
Avrupa'da demokrasi eski dinci devleti yıkıp ki-
lise iktidanna son vererek yeni devleti laikleştir-
mekle kuruldu...
Peki, Türkiye'de "çokpartili rejim"\r\ içeriği na-
sıl oluştu?.. Laıkliğe karşı cami iktidannı kurmak sa-
vaşımı demokrasıden sayılabilir mi?..
Türkiye'nin ikinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dra-
mı çok partili rejimde Aydınlanma'ya ve laıkliğe
'karşı-devrim'\n demokrasi sanılmasıdır.
Bu çarpıklık bizi sonunda nereye getirdi?..
Şu halımize bakın, birinci partimızTayyip'in 'Ta-
kıyye Partisi' oldu. Merkez sağın ve merkez solun
parçalanıp eriyerek meydanı iki adet dinci partiye
bırakması demokrasiyle bağdaşır mı?..
Denebilir ki:
- Halk böyle istiyor!..
Büyük yanılgı ve saçmalık!..
Halk üzerine yalan dolana gerek yok!.. Iran'daki
molla rejimini de bu mantıkla ve bu kafayla 'Halk
istiyor' diye demokrasiden saymak gerekır.
•
Tayyip Erdoğan Yargıtay 8'ıncı Ceza Dairesı'nin
karanna karşı AIHM'ye (Avrupa İnsan Haklan Mah-
kemesi'ne) başvurdu...
Aferin!..
Tayyip'in ünlü manzumesi nasıldı:
"Camiler kışlamız..
Kubbeler miğfehmiz..
Minareler süngümüz.."
Tayyip Bey demek ki Islamcılıktan umudu kesip
Batı dünyasından medet ummaya başladı; okudu-
ğu manzumeyi değiştırdı; artık dıyor ki:
Kiliseler kışlamız..
Kubbeleri miğfehmiz..
Çan kulelen süngümüz!..
İstavroz kılıcımız..
Biz Türkiye'de tarihitersineçevirdik, laikliğe kar-
şı savaşımı demokrasi sayan çarpık rejimde şallak
mallak olduk...
Bınmişız bir alâmete
Gidiyoruz kıyamete...
BAŞSACLICI
Başkanımız Prof Dr. Gencav GURSO\
r
'un babası
MUSTAFA
GÜRSOYvefat etmıştır.
Kendisine ve tüm aılesıne başsağlığı dıleriz.
tstanbul Tabip Odası Yönetinı Kuruhı
VEFAT
Eski Adliye Nazırlarından Darülfünun
Hukuk Müderrisi merhum Mehmet Celalettin
Bey ile merhume Emine Zekiye Hanım'ın
kızlan; Avukat merhum Yusuf Kenan Antel,
Kimyager merhum Ihsan Celal Antel,
merhum Prof. Dr. Sadreddin Celal Antel,
Bestekâr merhum Necip Celal Antel'in
kız kardeşleri; Melek Antel. Handan Antel, Afif
ve Oya Antel, Şerif ve Rânâ Antel'in halalari;
merhum Prof. Dr. Ihsan Ozdoğan'ın eşi;
Prof. Dr. Mehmet Celal Ozdoğan'ın annesi;
Nisan, Çınar ve Kiraz Ozdoğan'ın
bir tanecik babaanneleri
Prof. Dr.
Belkıs Özdoğan
Doğum, İstanbul 1912
24 Eylül Salı sabahı Hakk'ın rahmetine
kavuşmuştur.
Cenazesi 26 Eylül 2002 Perşembe günü
saat 11.30'da İstanbul Üniversitesi
Fen Fakültesi'nde yapılacak törenin
ardından Beyazıt Camii'nde kılınacak
öğle namazından sonra,
eski Topkapı Mezarlığı'ndaki
Aile Kabristanına defnedilecektir.
Ailesi
Heidelberg Konservatuan'nın
Piyano Öğretmeni LEYLA PAMİR
öğrenci bekliyor.
Tel: 0 216 336 54 64