14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 EYLÜL 2002 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kuKur@cumhuriyet.com.tr Akın Sevinç'in, gündelik anlan ele aldığı ilk kitabı 'Hayat Belirtisi' Can Yayınları'ndan çıktı Pörüzler,hayatınta kendisi• Genç yazar, hayatın bizzat kendisinin tasarladığı öyküler ve öykülerin tasarladığı hayatlar arasındaki dozun ve altm dokunuşlann giderek önem kazandığını düşünüyor. NENAÇALİDİS 'Hayat Behıtisf Akın Sevinç'in ilk kitabı Can Yayınlan'ndan çıktı. Ya- zarın öyküleri anlıkgörüntüler üzeri- ne kurulu. Yaşanmasına, söylenmesi- ne ve hissedilmesine daha doğrusu tekrarlanmasına imkân olmayan duy- gıılan açık, yalın ve gerçeğin soğuk yü- zünü hissettirecek kadar cesurca ele alı- yor. - Yazı üe uzun yıllardır iüşki haün- deaniz.Kitapiçin neden bu kadar bek- lediniz? AKEV SEVİNÇ - Sanınm, kendi kendime yazdığım öyküleri basılı gö- rüverince duyduğum ve uzun süre içimden atamadığım korku yüzünden bu kadar bekledim. ilk öyküin 1996"da Varlık dergisinde yayımlandı. 1997de de Varlık dergisirun öykü ödülünü ka- zandım. Yalnızca bunlar bile bir yazar adayı için iyi birbaşlangıçtı, ama öbür yandan da korkutucuydu. Bu sürede sürekli yeni ve öncekilerden farklı ol- masına çalıştığım öyküler yazdım. Bu öyküler, farklı dergilerde ve diğer öy- kücülerin öyküleriyle birlikte farklı kitaplarda yayımlandı. Hayat Belirti- si için bu kadar çok beklememdeki amaç, bütünlüğü olan ve birbiriyle iyi anlaşan öyküleri bir araya getirmekti sanınm. - Öyküleriniz, okuru atışık olmadt- ğı hayatlann içine sokuyor. Hayabn bu kadar içine girmek sizi korkutmadı mı? SEVtNÇ - Kitabı hazırlarken haya- 'İnsanın doğal olan çıplakhğıyla ilişkiye girdiği anlarda yeniden beliriveren hayatlan köpürtmeye çahştım." tın bu denli içine sokulduğumun far- kında değildim açıkçası. Yazıyla aram- da bu türden, yani illç de hayatın ya- zılı olanın içinde bizzat yer alması tü- ründen olmazsa olmaz bir ilişki yok. Kitabın adında buna bir gönderme de saklı. Kitap yayımlandıktan sonra okur- dan aldığım yorumlar aracıhğıyla an- ladım ki elim hep, yaşadığımız ama di- le getirmekten kaçındığımız hayatla- ra gitmiş. Bu kitaptaki öyküleri ya- zarken uyguladığım tekniklerden bir tanesi de parçalanmış olarak algıladı- ğım hayatı iyice parçalamak, lime li- me etmek ve bu parçalan yeniden bir araya getirerek başka bütünler ortaya koymaktı. Aynntılar böyle ortaya çık- tılar. Çıkanlardan da korkmadım. Be- nı korkutan açığa çıkmayanlar, ifade edilemeyenler olmuştur. Gerçek şu ki hepimiz kabuklan içinde saklanan in- sanlanz. Buradan hareketle insanın doğal olan çıplaklığıyla ilişkiye girdi- ği anlarda yeniden beliriveren hayat- lan köpürtmeye çalıştım. Yaşamın 'anlık' yönieri - Öykülerinizin diğer bir ortak nok- taa da yaşanun 'anlık' yönkru. Bu açı ileyaşamın hangi yönlerini göstermek istediniz? SEVİNÇ - Öykülerimin hemen he- men hepsinin nüvesinde günlük haya- tın içinde rastladığım bazı pürüzler var. Öyle inanıyorum ki, pürüzler ha- yatın ta kendisi. Bu pürüzlerin taşıdı- ğı ve doğruyu söylemek gerekirse, çözmekte zorlandığım bu düğümleri anlık olaylarla anlatabilirmiyim kay- gısının baskın gelmeseydi bu öyküle- ri yazmazdım. Öykülerin yazılmasını sağlayan o bir anlık pürüz, yine bir anlık büfünlük olarak saklı kalsın is- tedim. Tıpkı bir kıvılcım gibi. Okur- la paylaştığım aslında bu pürüzler ve kıvılcımlar. - Hayat Belirtisi. okurla ilk tanışma kitabınız. Öyküleriniz agırukh olarak ikinci çoğul anlabm üzerine kurulu. SEVİNÇ - Bu, tanışma kitabı tanı- mını gerçekten de çok seviyorum. Okurla bu kitapta buluştuğuma inanı- yorum. Hayat Belirtisi'nde kurgu tek- niği olarak şu yöntemi denedim: fark- lı mafsal noktalan oluşturmak. Ka- rakterlenn, olaylann, mekânlann ve di- lın bu mafsal noktalan çevresinde yer değiştirmelerini. birbirlerinin yerleri- negeçmelerini ve dönüşüme ugrama- lannı denedim. Tüm bunlar dönüşür- ken yazarla okuru da bu hareketli nok- talara dahil etmek ve böylece okurun ya da yazann kimi zaman bir öykü kahramanı, kimi zaman öykünün ses- lendiği kdşi olmasını istedim. Hayat Be- lirtisi'nin bir tanışma kitabı olmasına da denk düştü gibi geldi bana. 'Tasandan uzaklaştım1 -İlk öykülerinizden bu yana nasıl bir yol kat ertiginizi düşünüyorsunuz? SEVİNÇ - Şımdi dönüp ilk yazdı- ğım öyküleri yeniden okuduğumda, tümüyle tasarlanmış olduklannı görü- yorum. Sanınm bunda, aldığım mimar- lık, dolayısıyla tasanm eğitiminin de payı büyük. Belki de ilk başlardaki güvensizliğin yerine, bütünü baştan kurma ve ona göre planlı programlı bir yazım sürecini koymak istedim. Son- ralan bu tasarlama ışinden kendili- ğimden uzaklaştun. Tıpkı tüm biçim- lerden, kurallardan ve sınırlardan hız- la uzaklaştığım gibi. - İlk övkülerinLd daha biçirnli mi ya- zıyordunuz? 'SEVİNÇ - Biçımlı değil de, biçi- min baskın geldiği diyebiliriz sanı- nm. 0 zaman öyküyü yazmaya baş- lamadan önce masama oturup başmı sonunu kestirebilıyordum. Sonralan, öyküyle aramda bilgiyle değil de his- lerle sıkı fıkı bir etkileşim oluşmaya başladı diyebilirim. Bilgi, hislerle bir- leşmedikçe kuru kalıyor. - Edebivatta tasarunın yeri var mı? Olmalı mı sizce? SEVİNÇ - Tüm kurmaca metinler birer tasanm. Önemli olan bu tasa- nmlann dozu. Mimarlıkta şöyle bir tabir vardır; altın dokunuş. Öyle bir noktada tasanmı devreye sokrnalı ki her şey bir anda çözülsün ve aksın. Belki bir noktada nereye kadar tasan nereye kadar kendiliğinden olması önemli. Hayatın bizzat kendisinin ta- sarladığı öyküler ve öykülerin tasar- ladığı hayatlar arasındaki dozun ve al- tın dokunuşlann giderek önem kazan- dığını düşünüyonım. Cips ve Türklokumuîskoçya Ha Kültür Seniâ - FECO (Karikatürcü Kuruluşlan Federasyonu) üyesi Türk ve Ingiliz karikatürcülerinin çalışmalanndan oluşan 'Cips ve Türk Lokumu 1 adlı karikatür sergisi, 27 Eylül'de Iskoçya'nın Ayrkentindeki AyrTownHaflde sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Kasımda Londrada. mayısta '9. Liuslararası Aııkara Karikatür FestrvaB'nde gezilebilecek sergide, 70 karikatür yer alıyor. FECO üyesi kuruluşlar, Karikatür Vakfı ve îngıliz Karikatürcüler Kulübü'nün düzenlediği sergide, Ingiliz karikatürcülerin yanı sıra Turhan Selçuk, Güngör Kabakçıoğlu, Piyale Madra, Tan Orai İzel RozentaL, Nezüı Danyal, Kanıil Masaracı, Eray Ozbek, Semih Pöroy, Atila Özer, Ferit Ava, Muhammet Şengöz, Mehmet Altuğ, Oğuz Gürel ve Sait Munzur'un karikarürleri yer alıyor. 'Uluslararası Ayr Festivali'nin konuğu olacak olan Oral, Rozental, Masaracı. Özer ve Altuğ, 4 Ekimde Fransa'nın Saint-Just-Le-Martel kentinde yapılacak 'Uluslararası Karikatür Festivati' kapsammdaki FECO Konferansı'na ve FECO üyelerinin yapıtlanndan oluşan serginin açıhşına da katılacaklar. 70 karikatürün yer alacağı sergi 27 Eylül'de açılacak. ELGESEL SÎNEMA 'NINÎLK SAYISI Hayalleriolanların buluşmayeriKültür Servisi - Belgesel sinemaya odaklanan ve Türkiye'de bu alanda ilk dergi olan 'BeJgesd Sinema'nın ilk sayısı çıktı. Belgesel Sinemacılar BirliğTnin (BSB) yayın organı olarak hayata geçen derginin amacı, belgesel sinemanın kuramsal zeminini bir kez daha ürermek, deneyleri aktanp kavramlan tartışmak ve bir belgesel sinema hareketi inşa etmenin hayallerini paylaşmak. Genel Yayın Yönermeni Enis Rıza "Belgesel Sinema'yı "Yaşamın bütün renklerini yansıtan ve gerçektikle organik bağlan bulunan belgeseie hak ettiği önemi vermek isteyen shil ve kolektif bir ürün: belgesel sinemacı olan. olmak iste\ea, imgesel sinemaya çıkış arayan, etik ve estetik ka>güan taşryan, bmiaün içinde bir duruşu seçenler ve hayalleri olanlann buhışma yeri" sözleriyle tanımlıyor. Üç ayda bir çıkacak olan derginin 114 sayfalık ilk sayısı, sinema tarihine ilişkin kuramsal yazılardan eleştirilere, tartışma metinlerinden makalelere varan dolu bir içerik sunuyor. Fransız belgesel ustası Jean Rouch a aynlmış kapsamlı bir dosyamn yam sıra, dergide sinemayı "sanatiann Çingenesi' olarak gören Godard'ın film-seyırci ılişkisıne değinen bir konuşması yer alıyor. (0 212 327 41 45-46) Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu başkanlığında Kastamonu'da yapılan ilk bilimsel kazıda önemli bulgular elde edildi Beş bin yıllık Hitit işliği ve çeşitli üretim araçları MİNEÖZGÜR KASTAMONU - DevTekani ilçesinin Kınık köyü yakınlannda yapılan kazılarda "Hiti tiş atöl- yeİeri"ne ulaşıldı. Kazı sırasında bulunan döne- me ait değerli eserlerin, yurtdışında sergilen- mesi için birçok ülkenin talebi var. Çevrede ya- pılacak araştırmalarla yerleşim birimlerinin tes- pit edilmesi ve kazılann o yönde sürdürülmesi amaçlanıyor. Bulunan eserlerden Hitit dönemine ait dördü, şu anda Almanya'dakı "1000 Tannn Halk: Hi- titkr" sergisinde yer alıyor. Aynı eserler 2003 yılında Japonya da açılacak "Anadolu'da 3 bü- yük imparatorhık" sergisine de katılacak. 1990'da Kulaksızlar Barajı yapımı sırasında bulunan Hitit dönemine ait madeni kaplann Kas- tamonu Müzesi'ne bildirilmesi üzerine. 1994 de başlayan kazılar Prof. Dr. AykutÇınaroğlu baş- kanlığında, DTCF Arkeoloji ve Bergama Mes- lek Yüksek Okulu Restorasyon Bölümü öğren- cilerinden oluşan 30 kişilik bir ekiple sürdürü- lüyor. MÖ 3. bin, 2. bin ve 1 bin dönemlerine ait yer- leşim bilgilerine ulaşılan kazı; binlerce yıl ön- ce uygarlıklar kurulan Kastamonuda yapılan ilk bilimsel arkeolojik kazı olma özelliğini taşıyor. DTCF Arkeoloji Bölümü araştırma görevli- si, Çınaroğlu'nun asistanı EHf Genç, kazı hak- Kastamonu'da ortaya çıkanlan Hitit iştiğinde çok değerli toprak eşya da bulundu. kındaşunlan söyledı: "Bugünekadarvapılança- bşmalar.bubölgenin ışlık" olarakkuDanılan,çev- resi yüksek ve uzun duvaıiarla çevrUi büyük bir alan olduğunu göstermişrir. Duvariar "kıklop" tarzı (harç kullanılmadan alışrırarak) örülmüş. Şu ana kadar açılan duvar, 20 metre uzunhığun- da ve devamı olduğunu da görüyoruz. Alacahö- vük'teki kazılarda rastladığımız bu taran, Baü Karadeniz'de de olduğu bilinmiyordu. Bu ka- zı>1a ilk bulgulan elde ermiş olduJk. A>nca, >ine bu kazılarda bulunan,pişmiş top- raktan makara ve madeni tezgâh agırlıklan 'do- kumacılık' yapıldığını gösteriyor. Maden finn- lan, narin eşvalann dökümünde kullanılan kü- çükpotalarise'dökümcülük' yapıldığuunişare- tidir. A>nca, toprak kaplar, boğa başı şeklinde ve kaşı,burnu. ağzı işlenmiş riton (içki kabı)gibi çok sayıda değerli eşva bulunmuştur. Hiritierin başkenti Boğazköy'de bile bu kadar fazla eser bulunmadığı düşünülürse; burarun çev resinde büyük bir yerleşim alanı bulunduğu görüşükesinMkkazanmaktadır. Işatölyelerini toprak üstüne çıkartma çahşmalanmız ha\a şart- lan uygun olduğu günlerde sürüyor. Henüzyerleşim alanıtespiti için çahşmalarabaş- lamadık. Yalnızca, çevredeki büvük mağaralar- dan birinde >Tapüğımız inçelemede 5 metre de- rinlikteodalar tespit ettik. İyi bir bütçeyle çevTe- nin de araştırüması gerekivor. SİT alanı olan hemen karşıdaki tepede ise Ro- ma ve Bizans dönemine ait bulgular var." Kültür Bakanlığı Kastamonu Arkeoloji Mü- zesi Müdürü İsmail Tatbcan ıse şöyle konuşru: u Üıüversitenin de kaühmn la yapılan bu kazılar çok önemlidir. Çalışmalann devam errnesi gere- kiyor. Barajın yapımının tamamlanması ile 2-3 yıl sonra buradaki birçok bölge sular altında ka- lacaktır. Her ne kadar kazı bölgesi sular albnda kalmasa da, yerleşim alanlan henüz tanı olarak tespit edilmediği için, su altında kalacak yerler- de de bir araşbrma çabşması yapılması gereki- TOr. Prof. Çınaroğlu da bu konuda aynı görüşü pavlaşmaktadır."' DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇI Edebiyatı Dış Dünyaya Tanıtmak Geçen hafta yayımlanan "Dünyaya Sunacağı- mız Kültür Ürünleri" başlıklı yazım üzerine arayan eski kültür bakanlanmızdan Talat Halman ile uzun bir telefon görüşmesi yaptık. Yazımda, Türk edebiyatının yurtdışında tanıtıl- ması için gösterilen çabalara haksızlık ettiğımi söy- ledi. Sabri Esat Siyavuşgil'in Fransızcaya, ken- disinin Ingilizceye yaptığı Sait Faik çevirilerinden, edebiyatımızın çeşitli değerlerinin tanıtılması için gösterilen çabalardan, Kültür Bakanlığımızın ya- yın başvurularına olumlu yanıt verdiğinden ve da- ha pek çok örnekten uzun uzun söz etti. Yazıda amaçladığım elbette gösterilen çabala- rı, harcanan emekleri yok saymak degildi. Demek istediğim, ülkelerin dış dünyadaki kültürel tanıtım- lannın bireysel ya da dönemsel çabalarla yeterin- ce gerçekleşemeyeceğiydi. Bunun için kamu gü- cünün tıpkı dış politika, savunma vb. alanlarda ol- duğu gibi, kişilere bağlı olmayan, kalıcı, kurumsal altyapılan olan, gerekli yöntem ve araçlaıia donan- mış kültür politikalarına sahip olması gerektiğiydi. Bireysel iyi niyetlerle kalıcı başanlar elde ede- bilmek, hele günümüzün en küçük birimlerine dek iyice örgütlenmış dünyasında olanaksız. Evet, günümüz dünyası örgütlü bir dünya. Her ülkenin kamu gücü o ülkenin en örgütlü yapısı. De- mokratik gelenekler içinde tartışılarak, konuşula- rak yıllar içinde oluşturulan temel politikalar bir kez saptanıyor ve sonra bütün birimler ona uygun davranışlar içinde oluyorlar. Dünya vttrinine çıktğında ülke edebiyatlan da böy- le. Arkasında bir kamu gücü olmadığı sürece se- sini duyurabilmesi çok güç. Ülkemizde cumhuriyetle birlikte temel kültür po- lıtikalan da oluşturuldu ve uygulandı. 1950'den sonra kültür politikalan yerini kültürsüzlüğe bırak- tı. Yazarlanna sahip çıkacak yerde devlet, yazar- lanylasavaşagirdi. Kovuşturmalar, soruşturmalar, hapis cezaları arasında yazarla devlet düşman kardeşlere döndü. 1950'lerden günümüze ülkemiz- de yazarlık yapıp da başı derde girmemiş kim var- dır? Son on yılda çoğu sosyal demokrat olan kültür bakanlarının görev yapması, devletin kültür ku- rumlanyla edebiyat alanındaki uzaklığı bir ölçüde kaldırsa da temel sorun ortada duruyor: Ülkemi- zın çağdaş dünyaya ayak uyduracak, kalıcı, kül- tür polıtikalarının yokluğu. Daha en başta, politika olmadığı için bunun uy- gulanması için gereken bütçe de olmuyor. Çağ- daş kültür toplumlarında, kültür bakanlıklarının bütçesi ülke bütçesinin yüzde birini oluştururken, bizde binde ikisini oluşturuyor. Yani olması gere- kenin beşte biri. Iki yıl PEN Yazarlar Derneği'nde yönetim kuru- lu üyeliği yaptım. Ikı temel konu vardı üzerinde hep konuşulan. Biri, ülkemizde bir Türkçe Çevir- menleri Kongresi'nin toplanması. DünyadaTürk- çeden kendi diline edebiyat çevirisi yapan bütün çevirmenlerin çağrılacağı böyle bir toplantıda tar- tışılacak sorunlar, Türk edebiyatının dünyaya açıl- -•» ması ve tanıtılmasında yepyeni ufuklar açabilirdi. Onlann bireysel çabalan, kurumsal ilişkilere dönüş- türülebilirdi. Hele böylesi bir kongrenin her yıl yi- nelenmesı kalıcı pek çok ilişkinin de doğmasına yol açabilirdi. İkinci konu Heybeliada'daki Hüseyin Rahmi Gürpınar evınin onarılarak bir uluslararası yazar- lar evi olarak hizmete sunulmasıydı. Böylesi yazar evleri Yunanıstan'ın Rodos Adası'ndan, Fransa'nın Atlas Okyanusu kıyılarındaki küçük kasabalara dek Avrupa'nın her ülkesinde çok sayıda açıldı. Ya- zarlar gelip sizın ülkenizde çalıştıklan zaman, ül- ke olarak onların yaratı dünyalarına girmiş, onlan etkilemiş oluyorsunuz. Bu ikı tasan da arkasında kamu gücünü bula- madığı için gerçekleşemedi. Şu günlerde gazetelerde okuyoruz: Dünyanın en önemli kitap fuan olan Frankfurt Kitap Fuan. 2004 yılının fuarında ana temayı Türkiye ve Türk edebi- yatına ayırmak istıyor. Ama ülkemizden gerekli iş- birliğini göremediği için bu tasarı gerçekleşemiyor. Ülkemız dış dünyada özellikle de kültür alanın- da bireysel çabalarda başanlar kazandı, ünü dün- yayı saran yazarlanmız, müzik yorumcularımız or- taya çıktı. Ama dünyada sunacağımız kültür ürün- lerimızi tanıtabilmek için daha yapılacak çok şey var. tfısekciV' superonline.com K Ü L T Ü R • Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle