22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
AĞUSTOS 2002 PER^EMBE CUMHURİYET SAYFA HAYATIN ÖTE YAKASI JV LJ Li J. U J \ kultur(5 cumhuriyet.com.tr FERİDUN ANDAÇ 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Diı Caıımaui IUa Tamaıı Ezgin, göçebe Knut HamÜJazen alıp başınızı gi*tiğiniz olur n n u o Bır arayış. bir soluik alma an'ı içrıLn değil; sizde denn izler bırakan bisr kitabın ardına düşeı, yazarıyla yüz^eşmek ister misinız 0 Belkı de ya- nı*sızsonılardandırbu! Içsesınizintı- nı s ı zaman zaman bu ataklığın dıli olxır Duyumsal yolculukJann sağal- tıcrı yanı olsa da, böylesi bir yola çı- kı şın sızısını da göze almanız gereke- cek. *** Önümden koygunca akıp giden Ka- rasuçocukJuğumdubenirn. Gelıp ya- nı foaşındadurduğumyıkıntıyadönü- şen Taşköprü incındığirn yer şimdi. îki yakayı bırleştiren o görkemli ya- pı zamanın yeline rutulmuşçasına ufslmış. artık zehir taşıyan akarsu- yun dengini bulmuştu. Taşköprü bi- zim şenlik yerimizdı. Her iki yakayı buluşturma düşüncesı kırne aıt olur- sa olsun, taş ustalann hüraerini göste- ren köprü mazgallanndaki nakışlı taş- lar ve atılan tarih silinip atılamamış. Tıpkı, o ıki yakadaki serviler. akka- vaklargibi... DoğayadönCik yüzümü- zün oyun düşlennı kanatlandıran ki- taplar da gelip kuşatırdı bizi. llkgenç- liğin kapılannda gezınırken Martin Eden elden düşmez, Açlık sannlan- mızın kaynağı olur, Dünya Nimetleri ile benleşiriz, Ölü Canlar' labirdirim şenliğini yaşanz. Kızıl ve Kara tutku- lanmızı alevlendirir, Antonius ve Şeytan yeni bir ginzgâhı olur yaşan- tımızm. Sözünü ettığım yaş dönemi, bize. hayatı bü- tün yönleriyle tanımaya foayrak açan bir ak- kor sunar. Okumak ve baz:ı yazarlarla'yapıt- larla yüzleşmek bunlann başlıcasıdır, görü- şümce. Yıllar sonra gelip durduğum o yerde karşı- ma çıkan Knut Hamsun" u bu yazarlann ba- şında anmak ıstenm. Sözünü ettiğim akarsu gölgeliğınde günün solup, zamanın sihndiği bir mevsımde okunulan Açlık'ın, Victoria- Pan-Rosa üçlüsünün derin anlamını, yarattı- ğı içsızıyı nasıl anlatmalı şimdi! Bazı yapıtlar ve yazarlar öyledir, belli yaş dönemlerinde okunmalıdırlar. Zaman içınde bizimle süreduran yolculuklanndaki ızler, duygu haritarmzın rengi, düşünce dünyamızm biçimleyicisidırler. *** Knut Hamsun, birçok büyük yazar gibi, ya- pıtlan kadar bireysel trajedisiyle de okurda il- gi uyandıran birisidir. 1859'da Norveç'in ku- zeyindekı Lom kasabasında doğar. Ailesi or- ta halli bır köylüdür. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenir. Çocukluğu, gençliğinin bir dönemi kırsal yörelerde geçer. tlkgençlik yıl- J.\~nut Hamsun, birçok büyük vazar gibi, yapıtları kadar bireysel trajedisiyle de okurda ilgi uyandıran birisidir. Victoria-Pan-Rosa Hamsun un roman dünyasım, yaşama ve sanata bakışını yansıtan romanlarm başında gelmektedirler. Yüzyıhn başlangıcı ahfesinde bireyin korku, îedirginlik, yalnızlaşma konumundaki yabanıl durumu... Üçlemede öne çıkan bu öğeler Hamsun un hem roman dünyasım tanımamıza hem de bireyselliğimizin hayat sarkacımn git- gelinde bir türlü dinmeyen/durulmayan serüvenin gizlerini öğrenmemize kapı arahyor. OKUMA ÖNERILERI * Knut Hamsun un Türkçeye çevrilen yapıtlarının önemli bir bölümünde Behçet NecatigU 'in imzası var. Necatigil 'in çevirileri şunlar: Vtctoria, Pan (1990, Can Yay., 176+133 s.) Rosa (2000, Cem Yay., 215 s.); Göçebe, (1973, Cem Yavmevi, 453 s.); Dünya Mmeti(1980, Tur Yay, 388 s.); Son Bölüm (1980, Tur Yay., 422 s.); Uçan (1990, Arma Yay, 110 s.). Düğüm (Çev.: Hüseyin Tüzün, Milliyet Yay.. 1972, 410 s.); İstanbuVda İki İskandinav Seyyah, Çev.: Banu Gürsaler- Syvertsen, (1993, Yapı Kredi Yay., 136 s.) BELLEK KUTUSU 'Çağımızın yazarları arasında orijinalyaratıcılık yönünden, Hamsun 'u kenara itebilecek tek bir kisi bile göremiyorum. Üslubu dış görünüşüyle şatafat ve süsten tamamıyla uzaktır. Güzellik onun sadeliğinde gizlidir. Anlatırkenfelsefeyapar. Ama önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak bosunadır...' Maksim Gorki lan ise göçebelik yıllandır onun. Birçok işe girer çıkar. Yazınla ilişkisi de bu yıllarda baş- lar. 1920'de Hamsun'u Nobel'e götürecek yo- lun önemli yapıtlan arasında sözünü ettiğim üçlemeylebirlikte, 'Göçebe' (1906-1912) üç- lemesı ve 'Dünya Nimeti'nı (1917) sayabili- riz. Vıctorıa-Pan-Rosa Hamsun'un roman dünyasım, yaşama ve sanata bakışını yansıtan romanlann başında gelmektedirler. Bu üçle- me konusunu tutkulu bir sevi öyküsünden al- maktadır. Yüzyılın başlangıcı arifesinde bireyin kor- ku, tedirginlik,yalnızlaşma konumundaki ya- banıl durumunu başanyla sergiliyor, Hamsun. Üçlemede öne çıkan bu öğeler Hamsım'un hem roman dünyasım tanımamıza, hem de bi- reyselliğimizin hayat sarkacımn git-gelinde bir türlü dinmeyendurulmayan serüvenin giz- lenni öğrenmemize kapı aralıyor. Hamsun, bu anlamda, bizlere büyülü bir ev- ren sunmaz. Doğaya, kendi acılan ve yalnız- lığıyla sığınan ınsanın içsel serüvenini, bu sü- reçte yaşadığı iniş-çıkışlan yansıtır. Toplum- dan, toplumsal yaşamdan kaçışın, uyumsuz insan tiplemesinin yüzyıldaki ilk örneklerini verir. Kahramanlannın başkaldın özelliği yoktur. Tepkiselliği ise kişilığini grup içinde var kılmaya yöneliktir. Teğmen Glahn tiple- mesı bunun belirgin örneğidir. Yaşananlara tanıklık, bireyin yaşadığı. baş- langıcı ve sonu belli olan olaylan'olgulan ko- nu edinır. Yaşanılan gerçeğin boyutlannı ser- gilerken, bireyin içsel serüveninin trajik ya- nını göstermeye çalışır. Yazın alanında yüzyıl başında beliren yeni- romantizm akımının güçlü bir temsilcisi ola- rak nıtelendirilen Hamsun'un, bireyin yalnız- laşan trajik durumunu ortaya koyan Açlık dı- şındaki trilogyalanna baktığımızda: doğa-in- san ilişkisininhep öncelendiğinı görmekteyiz. Kapitalizmden, dolayısıyla Batı kültüründen nefrefkaçış Hamsun'un doğaya, küçük insan- lann dünyalanna yönelmesine neden olur di- yebiliriz. ABD gezisinden dönüşünde kale- me aldıklan 'yeni dünya'ya tepkinin bir yan- sımasıdır aslında. Öyle ki, Hamsun, burada- ki görüşlerinde, kapitalizmi eleştirmekten de kendini alamaz. Hamsun, bireyı kaçıp sığın- dığı bu dünyadan toplum önüne çıkarmaz. Belirlediği sınırlardaki dünyasım, burada olup bitenleri venr. Ama, bu da, onun içsel dünya- sına, sevi'sevgisizlik durumuna dairdir. Buna- lımın pekiştiği an'lar, bunun dışavurumu, ılış- kide olumsuzca belırmesı bır bir yansıtılır. Git-gel an'mdan tepkisellığe, giderek birey- lerin trajik konumlannı/yazgılannı belirleyen duruma iteklenışine değinki süreci yansıtır. Batı uygarlığından kaçan, sığındığı yerde de üstün insan ülküsünü benimseyen bireyin tra- jedisidir daha çok öne çıkanlan. Hayata sıkı sıkıya bağlı, bireyin özgürlüğünü savunan Hamsun'un tkinci Dünya Savaşı'nda Naziz- me verdiği destek, sonrasında başına gelenler ise apayn bir öykü. Geçen onca zaman sonra yapıtlanna dönüp baktığımızda bize insan gerçekliğinin sıcaklığını sunan bir yazarla yüz yüze olduğumuzu söylemelıyim. Belki de, be- ni de, o ılkgençlik ateşiyle sarsalayan da bu yanıydı onun. Alıp başımı gittiğim yer'mekân, kent ondan bana yansıyan ızlere doğru çıktı- ğım yolculuk da bunu anlatıyordu demeliyim. Hamsun, ezgin, göçebe bır dil yurttaşı; insa- nın içsesının simyacısı... Yeniden yenıden okunmalı diye düşünüyorum. Unuttuk? İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, genç kitlenin yanı sıra çocuklara yönelik etkinlikler de başlatacaklannı belirtiyor Yeni kaynaklar yaratmakpeşinde GAMZE AKDEMÎR Ekonomik krizin kurumlar üzerindeki olumsuz etkisi sır değil. Kültür-sanat da bu olumsuz etkilerden payını alan sektörlenn başında geliyor kuşkusuz. Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı (ÎKSV) Genel Müdürü Gör- gün Taner ile kurumun krız sonrası değı- şen mali göstergelerini ve kriz planlı yeni projelerini konuştuk. - İKSV olarak önümüzdeki yıl gerçek- leştireceğiniz etkinliklerin sayısında ve niteliğinde geçen yıla kıyasla bir artış ve- \a azalış olacak mı? Bu bağlamda İKSV ekonomik krizin etkilerini ne ölçüde his- setti? GÖRGÜN TANER - 2003 yılında ger- çekleştirmekte olduğumuz festivallerin ya- nı sıra, yıl boyunca etkinliklerle izleyenle- nn karşısına çıkacağız. Festivallerin hari- cındeki zamanlarda ÎKSV kültür ve sanat alanında çeşitli mekânlarda film, tiyatro. klasik müzik, caz ve diğer müzik dallann- da etkinlikler düzenleyecek. Genç kitleye yönelik bazı çalışmalanmız oldugu gibi ço- cuklara yönelik de bazı etkinlikler başlata- cağız. Büyük şırketlerin bütçelerinden kriz nedeniyle kültür ve sanata aktardıklan fon- larda azalma olduğu kuşkusuz. Ama yine B, festivallerin yanı sıra, yıl boyu 2002 "de ol- duğu gibi 30. yılını yasayan tKSV'ye des- teğin devam edeceğini, Istanbul gibi nüflı- su 10 milyona yaklaşan bir kentin 'festival- siz' kalma riskini alamayacağını düşünüyo- rum. - Maliyetlerdeki kaçınılmaz artışa kar- şı kurum olarak ne gibi bir ekonomik >üyük şirketlerin bütçelerinden kriz nedeniyle kültür ve sanata aktardıklan fonlarda azalma olduğu kuşkusuz. Ama yine festivallerin yanı sıra, yıl boyu 2002'de olduğu gibi 30. yılını yasayan tKSV'ye desteğin devam edeceğini, İstanbul gibi nüfusu 10 milyona yaklaşan bir kentin 'festivalsiz' kalma riskini alamayacağını düşünüyorum. program dahilinde hareket etmeyi plan- lıyorsunuz? TANER - Yeni kaynaklar yaratmak peşin- de koşmaktan başka çaremiz yok. Bu ne- denle de İstanbul Dostlan programını dev- reye soktuk. Bize destek olmak isteyen iz- leyicilerimiz için bir platform yarattık. On- lann bize desteği ve sahiplenmeleri ile bun- dan sonraki yolumuzu çizeceğiz diye düşü- nüyorum. Aynca yıl içinde etkinlikler yap- ma karanmız da nakit akışımızda hep mev- cut olan problemin biraz olsun üstesinden gelmemıze neden olacak. İstanbul Dostlan portalı - İstanbul Dostlan portaünın faaliyet- lerinden ve kurumun yeni projelerinden bahseder misiniz? TANER - istanbul Dostlan portalı, İstan- bul Kültür ve Sanat Dostlan Programı çer- çevesinde gerçekleşti. Sanatseverlerin kent- te neler olup bittiğini daha yakından mer- cek altma alabilmesi, bize gerektiğinde tep- kı verebilmesi ve hem festivaller bazında hem de gerçekleşen (İKSV tarafından yapı- lıyor olsun olmasın) sanat ve kültür etkın- likleri hakkında daha detaylı bilgi sahibi olabilmesi için kuruldu. iKSV'nin 30 yılın birikimi bir 'know- how'ı var. Bu tecrübe ve bilgiyi belirli ay- lara sıkıştırmak yerine daha yaygın ve her- kes tarafından kullanılabilecek bir ortama taşımak daha önemli diye düşündük. İKSV'nin 2003 'ten itibaren başlatacağı ve festivallerin yanı sıra tüm yıl devam edecek etkinlikleri ise ekim aymdan itibaren şekil- lenmeye başlayacak. Arıburnu Ödülleri'nin başvurulan devam ediyor Kültür Servisi - Şair ve sinemacı Orhon Murat Arıburnu anısına meslektaşı Hüse>in Alemdar'ın kişisel çabalanyla düzenlenen geleneksel Arıburnu Ödülleri'nin 13.üncüsü bu yıl dört dalda verilecek. Katılımcılann en geç 30 Eylül tarilıine kadar 'Arıburnu Odülleri, Sadri Alışık Sokak No: 27/3 Beyoğlu 80060 İstanbul' adresine başvurmalan gerekiyor. Orhan Alkaya, Salih Bolat, Abdülkadir Budak, Haydar Ergülen ve Ahmet Erhan'ın seçici kurulu oluşturduğu 'şiir kitabı' dalına yedi adet kitapla katılınması gerekiyor. Ödül, 10 Ocak 2002'den sonra yayımlanan şiir kitaplan arasından seçilecek kitaba verilecek. Hüseyin Alemdar, Metin Cengiz, Turgay Kantürk, Mehmet Mümtaz Tuzcu ve Hüseyin Pekerden oluşan seçici kurul ise 'Yayımlanmamış Şiir Kitabı' x dalında kitap bütünlüğü taşıyan dosyalan değerlendirecek. Katıluncılann yanşmaya yedi adet dosya vermeleri gerekiyor.'Uzun metrajh film' dalının seçici kurulu ise Sanem Çelik, Metin Kaçan, Berhan Şimşek, Alin Taşçıyan ve Deryiş Zaimden oluşuyor. Kurul, bu dalda Ödül Sekreterliği'nin seçtiği ve yanşmaya aday gösterilen 2001-2002 yapımı filmler arasından ilk üçünü belirleyecek.Aynca, 'en iyi erkek oyuncu', 'en iyi kadın oyuncu' ve 'en iyi yönetmen' odülleri de verilecek. Tarık Akan, Derya Alabora, Ertekin Akpınar, Tunç Başaran ve Menderes Samancılar'dan oluşan 'kısa metrajta film' seçici kurulu ise otuz dakikadan uzun olmayacak ve son üç yıl içerisinde çekilmiş konulu fılmleri değerlendirecek. Yanşma sonuçlan ekim ayının ilk haftasında açıklanacak. Ödül töreni ise ekim ayının son haftasında yapılacak. (0212 25129 61) "Sonsuzluk ve Bir Gün" adlı filmde, Angelo- pulos'un bılincini yitirmış annesinin başucunda oturan adama sordurttuğu o müthiş soru: "Söy- lesene anne, biz sevmeyi ne zaman unuttuk?" O sevgı kı, Goethe ye: "Sevgi, insanın içinde yaşayabileceğı tek iklimdir", dedirtmiş. Yine o sevgi kı, Yunus'tan Anadolu'ya: "Aşk gelicek cümle eksikler biter"', diye bir soluk estirmiş. Ve o sevgi ki, Balıkçı'dan, sevginin kendince birta- nımınıyapmasını isteyen Azra'sına: "Birdefasın- da avucumun sıcaklığında çiçek tohumlannı fi- lizlendirmeyi başarmıştım; budur işte sevgi!" di- ye yazdırtmış. Son günlerde, Muhsin Ertuğrul'un "Benden Sonra Tufan Olmasın" başlıklı anılarını yeniden okurken, sevgiden sanata ya da sanattan sev- gıye köprü uzatmanın en soylu biçimlerinden bi- ri olan şu satırlarla bir kez daha sarsıldım: "... Çünkü yeryüzünde tiyatronun binbir derde de- va olduğuna inandım bir kez. Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasın- dan; birbirierinin sıcaklığını, sevgisini duyamadık- larından doğduğuna inanç getirdim bir kez. Ar- tık beni bu inançtan, bu kanıdan kurtaramazdı kimse..." Cesare Pavese'nin, ikinci büyük savaşın bit- mesinin hemen ardından kaleme aldığı şu satır- lar da, bir cehennemin ortasında insana diren- me gücünü veren tek şeyin yine insanı sevmek olduğunu kanıtlamıyormu? "... öylegünlervar- dı ki, tanımadığımız birinin birbakışı, birgöz kır- pışı bizi kendimize getirip uçurumun kenarından gerı döndürmeye yetiyordu. Heryerde, en bilgi- sız veya karanlık gözlerde bile, katılmanın bize kaldığı bir insan sevgisinin ve bir masumiyetin gizlı olduğunu biliyorduk..." Peki ya şimdi? Ya kendi ortamımızda? Temelinde binbir sevginin mirasıylayoğrulmuş bir Anadolu ruhunun yattığı, Goethe'nin insanın yaşayabileceğı tek iklim diye tanımladığı sevgi ikliminin yüzyıllar boyunca has olanını yaratmış olan ortamımızda? En azından birkaç kuşaktır yeterınce koruyabilıyor muyuz, canlı tutabıliyor muyuz bu sevgı mırasını genç kuşaklar için? Bır- kaç yıl önce anlamsız bir kazada yaşamını yitı- ren sevgılı öğrencim Ergin Biroğul'un bana ver- diği, "Yaşamaya Değer mi, Değmez mi?" baş- lıklı bir ödevinde şu satırlarla karşılaşmıştım: "ölüme son çare olarak bakıyorum. Her zaman elimin altında olan ve kullanmak istediğimde de kimsenin kullanmaktan beni alıkoyamayacağı bir çare olduğunu biliyorum... Ha, eğer hayat seni korkutuyorsa, ümitsizkıldıysa, enyakınlannınsa- na maskeler ardından baktığını fark ettiysen, ha- yat böyledır, de; onun ikinci kez katılmana izin ve- rilmeyecek bir oyun olduğunu söyle... ölüme sa- hip olduğumun farkına varmasaydım, kendimi maskelilehn tuzağına düşmüş hissederdim... Bir şansım var, o da ölüme sahip olmam." Ne zaman ortalığı bastı, yırmilerınde bir gen- ci buz gibi maskelerin arasında yaşamaktan bezdirip, ona son şans olarak ölümü bırakan bu sevgısizlik? Ya sanatımız; hamuruna sevginin mayası karıştırılmadığında asla sanat olamaya- cak sanatımız, nıcedır sevgisiz ellere mi düştü? Sevginin sözcülüğünü yapamaz mı oldu? Sev- ginin salt sözcük değil, fakat ancak eylem oldu- ğunda gerçek anlamına kavuşabileceğıni ne za- man unuttuk? "Bana söylenmeyen, beniısıtma- yan sevgiler yerinde kalsın...." diye yazmıştım bır yerde. Neymiş? Söylenmesine gerek yok- muş, anlaşılmalıymış, hissedilmeliymiş - bır bil- mece midir sevgi? Yoksa şımdilerde asıl korku- lan ve kendisinden kaçılan, sevme eyleminin be- raberinde doğal olarak getirdiğı sorumluluk mu? Yaşadığının ahlakını savunmaktan korkmanın adı mı oldu yaşamak? İnsanın insandan sorum- lu olmadan yaşamayı yeğlediği bir dünya, artık ınsanlann dünyası olmaktan çıkmaz mı? Başardık. "Aşk gelicek cümle eksikler biter", diyen Yunus'un, "Iki insanın dost olabildiğı yer- de uygarlık vardır" diyen Sabahattin Eyuboğ- lu'nun miraslarının ardından nefrete, düşmanlık- lara, en soylu duygulara karalar çalınmasına de- ğil, sevmeye şaşar olduk. Sahi biz sevmeyi ne zaman unuttuk? e-posta: ahmetcemalVı superonline.com acem20(S hotmail.com Polanski'den film miiziği VARŞOVA (AFP) - Chınatown' ve 'Rosemary's Baby" fihnlerinde yönetmen olarak başansını kanıtlayan ünlü Polonyalı - Fransız film yönetmeni Roman Polanski, yeni gösterime girecek olan ve yönetmenligini ' yurttaşı Polonyalı Andrzej Wajda'nın yaptığı filmi desteklemek amacı ile filmin müziklerini yapma görevini üstlendi. Polanski'nin başrolde oynadığı filmin müziğinden yapılan ahntılar Polonya'da yayın yapan bir radyoda yayımlanarak halkın beğenisini kazandı. Film, 1954 yılında çekilen 'A Generation' filmi ile ilk oyunculuk deneyimini yasayan Polanski için bir yuvaya dönüş niteliği taşımakla birlikte, 'Wajda' ile tekrar çalışma fırsatı da sunmuş oluyor. Polonya aristokrasisinin sosyal davTanışlannın anlatıldığı filmde, Polanski'ye, "Daniel Olbrychski', 'Andrzej Seweryn" gibi, Polonyanın önde gelen aktör ve aktrisleri eşlik ediyorlar. BUGUN • ESKANDİL JAZZ CLUB'da 22 OO'de Ergüder Yoldaş ve İlknur Açıkel konsen. (0 216 332 80 36) • İŞ SANAT'ta 12.00, 14.15, 16.30 ve 19.00"da 'Sinema Şenliği' kapsamında Ted Demme'in yönetmeliğini yaptığı 'Beyaz Şeytan'. (0 212 316 10 83) • ENKA AÇIKHAVA TİYATROSU'nda 21.15'te 'Kırmızı Değirmen'. (0 212 276 22 14)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle