13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
^26AĞUST0S2002 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 "Türkiye'de "Alamancı' denilen genç yönetmenler, Alman sinemasına yeni bir soluk getirdi İki kültür arasmdasinemaTUNCAY KULAOĞLl Almanya ile Türkiye arasındakı tarih- s e l ilişkiler oldukça inişli çıkışlı bır gra- fîğe sahiptır. Gerçi suya sabuna dokun- mayan, son tahlüde Birincı Dûnya Sa- v-aşı yıllanna dayanan 'silaharkadaşlı- & ' belirleyici olmuştur hep Osmanlı Lrnparatorluğu'nun reforme edilmesi yönünde çaba sarf eden aydınlar Fran- sa'yagiderkenMuhsin Ertofnıl bir is- tisna oluşturuyordu. Tiyatro\esınema- aın Anadolu topraklanndah babası' sinema zanaatını Lumiere kardeşlerin vatanında değil, Berlın'de öğrenir. 1920"lerde Almanya "da bırçok filmde figüran olarak yer alan Ertuğrul, Fritz Vlurnau gibi dönemin dünyaca ünlü film yönetmenlerinin mutfagını da tanır. Hatta orta ölçekli Berlin kanyeri sonun- da 'Salomon Bey' takma adı altında ha- tın sayılır bir yere de gelir. Alrnanya'nın Türkiye sınemasıyla ikinci buluşması 1962 'de 'Susuz Yaz'ın Berlin'de aldığı büyük ödülle olur. Al- man sineması 197O'li yıllarda misafır işçilerini keşfetmeye başladı Önce Ra- iner VVerner Fassbinder 'Angst essen Seele auf' (Korku Ruhu Kemırir, 1973) ile Kuzey Afrikalı genç bir göçmenle emekli bir Alman kadın arasındaki 'au- şılmadık' bir aşk ilişkdsinden yola çıka- rak, ırkçılığı, toplumsal önyaıgılan işle- yen bir film yaptı. Mağdurların söz hakkı 1975'te Helma Sanders başrollerin- de Ayten Eren, Aras ören \e Jürgen Prochnow'un oynadıgı 'Shirins Hoch- reit'i (Şirin'in Düğünü) çekn. Anado- lu'daki köyünü terk edip gurbetteki ni- şanlısını aramaya koyulan 'Şirin' figü- rü, Türkiyeli kadınlann 'kurban' rolün- de gösterildiği filmlere bır ilk örnek oluşturuyordu. Bu iki filmınbırdiğeror- tak özelliği yönetmenlerinin Alman ol- masıydı. Aradan bir on yıl geçecek ve söz sırası mağdurlara gelecektir. Tevfık Başer'in '40 Metrekare Al- manya'sı (1986), mainstream kültürün de dikkatini çeken ilk "göçmen" filmi oldu. Türkiye'den getirildikten sonra ka- paüldığı evde koca işkencesi gören bir ka- dın üzerine kurulan öykü, bir 'derdüni- zj'anlaüyordu, ama eli bıçaklı. pos bıyık- h, kansını döven maço Türk toplumunu keyifle seyreden Alman klişelerine de hiz- met ediyordu. Başer ikinci fılmi 'Abscbi- ed vom falschen Paradies' ile (Yanlış Cennete Veda, 1988) öyküsünün sadece mekânını değil, arka planını da Alman- ya'ya taşıdı. Kahraman yine bir kadındı ama bu sefer bir Alman hapıshanesinde kurtuluşu için mücadele ediyordu. Başer, 1991 'de üçüncü fılmini çekti: "Lebewohl Fremde" (Elveda Yaban- cı). Başer'in fılmi çoğunluk toplumun klişelerine hizmet etmiyordu. Başer, sa- Metin Erksan'ın 'Susuz Yaz'ı (1962), Tevfık Başer'in '40 Metrekare Almanya'sı (1986) ve Kutluğ AtamaıTın 'Lola und Bilidikid'i 1999) Almanya'nın Türk sinemasıyla buluştuğu filmlerden bazıları. natçı ruhlu bir mülteciyle Batı toplumu- nun çıkmazlanndan bunalmış bir Alman kadmı bir aşk öyküsünün merkezine oturtunca işin rengi değişmişti. Ve film 'unutuldu'. 1961 Türkiye doğumlu. Türk polisinin copunu tatmış Konstantin Schmidt'in aynı yıllarda çektiği 'Dunk- , le Schkatten der Angst' (Korkunun Karanlık Göl- gesi, 1992) yine aynı senar- yoya kurban gitri. Başrolle- rinde Nur Sürer ve Tuncel Kurtiz'in benzersiz bir performans sergiledikleri bu 'Alman öyküsü'yine mültecileri an- latıyordu. 'Gurbetçi' konulanna bu se- fer 'anavatan'dan el atıldı. 'Polizei' (Şe- rif Gören, 1988), 'Mercedes mon Amo- ur' (Tunç Okan, 1992). 'Berlin in Ber- lin' (Sinan Çetin, 1993) gibi filmler göç olgusunu Türkiye'den bakarak, farklı es- tetiklerle ele ahyordu. Okullu genç sinemacılar 40 yıllık göç- menlik tarihinin birikimlerini birbiri ar- dına çektikleri kısa filmlerle 'anlatıyor- lardı'. Bu yeni dalga 1998'de, Fatih Akının 'Kurz und Schmerzlos' (Kısa ve Acısız) adlı ilk uzun metrajlı filmi- nin ardından Alman medyasında 'Yeni Alman fılmi Türk!' diye etnik çekme- • Türkyönetmenler, iki kültür arasına sıhşmış olmak safsatasına kafa tutarak, dayatılan kimlikleri aşma, sokulmak istendikleri çekmeceleri reddetme yolunda ciddi adımlar attılar. Hepsi bir şiir gibi adeta 40 yıllık göç ta- rihinin anatomisini çıkanyordu. Ezilmiş- lik edebiyatı, lügatlerinde yoktu. Nere- ye ait olduklannı 'bilememe' gerçeği ise bir erdem, çok kimliklilik kazanımdı. Bu çerçevedeki ilk uzun metrajlı film Thomas Arslan tarafından Berlin'de çekildi. 'Geschwister - Kardeşler' (1996). Arslan üç yıl sonra üç- lemesinin ikin- ci filmi 'De- celere sokulup satılacaktı. Ayşe Polat, 1994te 'Ein Fest för Bey- han'ı (Beyhan'ın Şenliği) çekmişri. Ay- han Salar'ın 'Totentraum'u (Ölü Rü- ya) 1995'te Berlin Film Festivali'nin ya- nşma bölümünde yer aldı. Miraz Bezar 1996'da 'Berivan' ile dikkatleri çekti. Bu kısa filmlerin ortak özelliği, sahip ol- duklan epik dil ve 'sessiz' oluşlanydı. ^ • " • " ^ • • • • • " ^ aler' ile Berlin Film Festivali'ne katılacak ve 'Ein schö- ner Tag' (Güzel Bir Gün, 2001) ile Kre- uzberg'in öyküsünü tamamlayacaktı. Fatih Akın çektiği iki kısa film ile ('Du bist es! - Sensin!', 1996 ve 'Ge- türkt', 1997) hızlı, uçuk, kolay tükeri- lebilen bir eğilimin temsilcisi olacağını haber veriyordu. Metropol sokaklanmn marjinalleştirilmiş çocuklannı ilk uzun metrajlı filmi 'Kurz und Schmerz- los'ta (Kısa ve Acısız, 1998) anlattı. Bu filmle birlikte AJman medyası birden 'Türk' yönetmenlerini keşfetti. Yavuz Arslan'ın 'Aprilİdnder'i (Ni- san Çocuklan, 1998) aym aylarda gün- deme geldi. Genç yönetmen. 'Aprilkin- der' ile nisan ayında doğan çocuklan an- latıyordu. Çünkü temmuz ayında vatan özlemiyle ülkeye gelip tatillerini geçiren 'misafir işçilerin' çocuklan hep nisan ayında doğuyordu. Bu şiirsel simge ile anlatılan öykünün merkezindeki Kürt kökenli aile ve dışlanmışlığın sonuçlan içinde bocalayan çocuklar bir çıkış yolu ararlar. 1991 'de televizyon için çektiği 'Sommer in Mezra' (Mezrada Yaz) ile adından söz ettıren Hussi Kutlucan, 1998'de 'Ich Chef, Du Turnschuh' (Ben Patron, Sen Ayakçı) ile anarşist bir film yaptı. Başroldeki Ermeni mülteci- yi de kendisi oynayan Kutlucan, 'politi- cal correctness' iUcelerini altüst ederek, coğunluk toplumun göçmenler ve mül- tecilere yönelikbütün önyargılannı, ırk- çılığı, grotesk bir anlatımla beyazperde- ye uyarladı. Film, Alman televizyonlan- nın 'Oscar'ı Alfred-Grimme-Preis'i ka- zandı. Ayşe Polat, ilk uzun metrajlı fıl- mi 'Auslandstournee' (Yurtdışı Turne- si, 1999) ile kısa filmlerindeki lirik dili- ni, 42 yaşındaki bir travestiyle 11 yaşın- daki bir kız çocuğunun olağandışı dost- luğu üzerine kurarak sürdürdü. Ardından Fatih Akın'ın ikinci filmi 'Im Juli' ve Alman yönetmen Lars Becker'in, olay yaratan kitabı 'Der Abschaum'dan (Pislik) uyarlayarak çektiği 'KanakAttak',yönetmenliğini Martin Eigler'in yaptığı 'Freunde' (Arkadaşlar, 2000) ve daha bir dizi film sinemaseverlerle buluştu. Kimliklerin olanaksızhğı Geride bıraktığımız sezonda ise Bu- ket Alakuş'un 'Anam' ve Seyhan De- rin'in 'Zvrischen den Sternen' adlı filmleri yeni dalganın son ömekleri ola- rak dikkatleri çektiler. Sırada ise Fatih Akın'ın kasımda vizyona girecek üçün- cü filmi 'Solino' duruyor. Bu filmi ne- den çektiği sorusunu Akın, son iki fıl- miyle "Türk' çekmecesine konma tehli- kesinin arttığını, bu yüzden farklı bir öy- küye yöneldiğini belirterek yanıtlıyor. Gerçi ' Solino'da bir göçmen öyküsüne dayanıyor ama, film, Ruhr bölgesinde ılk pizzacıyı açan bir Italyan ailenin 40 yüa yayılan 'efsanesini' anlatıyor. Gürcü yönetmen Dito Tsintsaze'nin, Manheim'da çektiği 'Lost Killers' (Ka- yıp Katiller) 2000 yılında Almanya'yı Cannes'da temsil etti. Kutluğ Ataman'ın Berlin'deki Türkiye kökenli travesti ve eşcinselleri anlattığı 'Lola und Bilidi- ldd' de (1999) bir 'Alman' yapımı. İşigüzeVin 'Sarmaşık'ı Kültür Servisi - Yazdığı öyküler ve kısa romanlarla adını duyuran Şebnem tşigüzel, Everest Yayın- lan'ndan çıkan ilk uzun romanı 'SarmaşıkMa 3 Eylül'de okuyucu- suyla buluşuyor. Henüz 17 yaşındayken yazdığı 'Hanene Ay Doğacak' ile ödül alan tşigüzel, yeni romanını renk körü bir ressam olan Ali Ferah'ın ağzından kaleme alıyor. Ferah'ın, harfleri seçemeyen Nobel ödüllü yazar Salim Abidin'le bir tür dü- elloya girmesini konu alan 'Sar- maşık'. gözün bakıp da göremedi- ği, her ölümlünün içinde yatan kö- tücül ve irin akıtan yönünü ortaya koyuyor. Yazarlık gücünü sakat kafalan anlatmaktaki gücünden alan tşigü- zel, tarzını, "Benim işim size gö- rünenin arkasındaki saldı, kötü- cül şeyi anlatmak" olarak yorum- luyor. Kitap, ruhlann ve kalplerin irin kokulu karanlık yüzlerini gören bir gözün anlattığı 2002 kışvnda îstan- bul'dageçen, 'sarmaşık' gibi birbi- rine dolananlann soluk kesici hi- kâyesini okuyucusuna aktaran bir 'tesadüler' romanı. Yazar yaptığı ilginç kurguyla, portreleriyle insanlann ruhuna nü- fuz ettigini düşünen ve başkalan adına gördüğünü iddia eden portre ressamı Ali Ferah ile garip bir nö- rolojik hastalığın pençesindeki, ar- tık harfleri tanımayan, okuyup ya- zamayan Nobel ödüllü yazan tanış- tınyor kitabında. tşigüzel, boğulan, küvette ölü bu- lunan eski eşler, yıllar yılı takip edi- len eski sevgililer, garip dostluklar ve tesadüflerle donattığı romanıy- la okuyucusunda, insanın kimyası- m bozan 'merak' duygusunu uyan- dınyor. BAYAN GULLIVER CÜCELER ÜLKEStNDE VE GELECEKTEN ANILAR Seyirci olmak ve geleceğin toplumu Kültür Servisi - Aynntı Yayınlan, Zeynep Çiftçi 'nin çevirisiyle Alison Fell'in Bayan Gulliver Cüceler Ülkesinde ve Ekin Bodur'un çevirisiyle WUliam Morris'in Gelecekten Anılar- Bir Huzur Çağı adlı kitaplannı okuyucu ile buluşturuyor. Bu kitap, aslmda pek de yabancısı olmadığımız, Jonathan Swift'in Gulliver'in Gezileri romanını başlangıç olarak kabul ediyor. Ancak, o dönem tngilteresi'ndeki yaygın değer ve inançlan temsil eden cerrah ve kaptan Lemuel Gulliver'in denize açıldıktan sonra yaşadığı köklü değişim macerasından çok, onun geride bıraktığı ve olup bitene seyirci kalmaktan başka bir şey yapamayan saygıdeğer eşi, Mary GulÛver'in macerası ile ilgileniyor. Böylece, bu lank gönüllü kadm kahraman; sorumsuz, sevgisiz, bencil bir eş yüzünden bastıntauş kadınhğını yeniden keşfetmek, kendini tanımak, hayatı ve aşkı yeniden öğrenmek için anlamlı bir • Alison Fell, kitabında kaptan Gulliver'den çok seyirci rolündeki eşiyle ilgilenirken William Morris, geleceğin toplumunu hedefleyen bir ütopyayı anlatıyor. yolculuğa çıkıyor. Alison Fell'in düş gücü önderliğinde çıkılan bu yolculukta öyküyü, îskoçyah bir oyuncak bebek olan Lady Mary anlatıyor. Böylelikle, Lady Mary'nin ağzından anlatılan bu öykülerle, kadınlann dünyası; güzellikten erdeme, annelikten eşliğe, aşktan sevgiye, politikadan ekonomiye çeşitli = açılardan sorgulanıyor. Bay ve Bayan Gulliver'in maceralarının değişim yaratan birer keşif yolculuğu olması onlan ortak bir paydada buluşturuyor. Sonunda, Bayan Gulliver, ruhundaki hapishanelerden ve zincirlerden kurtuluyor. Öte yandan, William Morris'in, Bir Huzur Çağı- Gelecekten Anılar adlı kitabı ise geleceğin 'tam olgun' toplumuna ulaşmanın yolunu hedefleyen bir 'Ütopya'yı anlatıyor. Yazar; böylelikle insanlann tümüyle eşit olduğu, mülkiyet kalkmadan yaratılacak bir topluma nasıl ve hangi yollardan geçilerek ulaşılacağmı sorguluyor. 19. yüzyılda, Londra'lı sosyalistler arasında geçen bu tartışma, taraflar arası bir sağırlar diyaloğu şeklinde sürerken. aralanndan biri toplantıyi terk ediyor, kafasında büyük bir düşle uyuyor ve gelecekte pınl pınl bir sabaha uyanıyor. Geleceğin toplumsal yapısmı, insanlann zihinsel ve fiziksel guzelliğini, mimariyi, tüm bunlann doğayla uyumunu içeren bu düş her ne kadar bir masalı çağnştırsa da, 'de\Tİmin gerçekleşme süreci'nde çekilen acılan gerçekçi bir biçimde ortaya koyuyor. Ergün Birinci'nin albümü. Anadolu rock. halk müziği. romantik pop ve Akdeniz - Ege ezgilerini buluşturan müzikal içeriğiyle ülkemizin 1970'li yülardaki müzik profilini günümüze taşıyor. Uzun bir bekleyişin sonunda: FeslikanKültür Servisi - Ergün Birinci, 'Feslikan' adını verdiği ilk albümünümüzikseverlerin il- gisine sundu. Birinci, yorumculuğunun yanı sıra albümde yer alan şarkılardan bazılannın sözlerini ve düzenlemelerini gerçekleştirmiş. Titiz bir çalışmanın ürünü olan albüm, usta müzik adamlannı bir araya getiriyor. Albüm- de 'Reddetme' adlı şarkısı yer alan Cem Ka- raca, söz ve müzik yazan olarak karşımıza çı- kan Cemal Özgürsel. Halil Akansel, tlhan Yabantaş, Celil Ozanalp, bu isimlerden ba- zılan. Anadolu rock, halk müziği, romantik pop ve Akdeniz-Ege ezgilerini buluşturan müzikal içeriğiyle albüm, ülkemizin 1970'li yıllardaki müzik profilini günümüze taşıyor. 'Dağlar mı Yollar mı?\ 'Reddetme', 'Ka- sırga', davul, elektronik gitar ve bas gitann ağır bastığı, asi, coşkuyu ve derin bir hüznü buluşturan çalışmalar. 'Sevgiliye adlı parça- da ise daha farİdı bir yaklaşım söz konusu, rock müziği, etnik sazlarla renkleniyor. '\an- kör Dünya', 'Nazü Kız', bağlam ve bendi- rin düzenleme içinde ağır bastığı türkü for- munda besteler. 'Vasiyet', 'Çaresiz' ise ro- mantikpop türünden örnekler oluşturuyor al- büm içinde. Etnik sazlann ön plana çıktığı, sa- natçımn doğum yeri olan Kıbns ve Ege ada- lannın şarkılan olan 'Feslikan', 'Portakal Atışbm' ve 'Serserinin Aşkı' ise buzuki, akordeon, darbuka ve kemanın düzenleme içinde ağırlıklı olduğu hareketli çalışmalar. Ergün Birinci, müzik çalışmalanna Cerrah- paşa Tıp Fakültesi'nde öğrenci olduğu dö- nemde üniversite orkestrasının solisti olarak başladı. Müzik yanşmalannda aldığı ödüller- le adını duyuran Birinci, sanat yaşamına uzun bir ara verdi ve cerrah olarak görev yaptı. Al- büm, sanatçının müzik çalışmalanna ara ver- diği 22 yılın birikimini taşıyor. Sanatçının kendi deyimiyle, "...Belki de uzun bir bek- leyiş ama hayatın sunduğu zaman bu. Ön- cesi ya da sonrası değil"... Müziği hiçbir zaman tam anlarnıyla yaşa- mından çıkarmayan sanatçının prodüktorlü- Serdar tnan. "Güldürürken Düşündürenler' • Kültür Servisi - 39. Altın Portakal Film Festivali kapsamında, 'Güldürürken Düşündürenler' başlığı altmda 4 Ekim'de saat 18.30'da bir etkinlik düzenleniyor. Antalya Sanatçüar Derneği'nin (ANSAN) bahçesinde gerçekleştirilecek söyleşiyle, usta komedi oyunculan Müjdat Gezen, Halit Akçatepe ve Sümer Tiunaç hayranlanyla sinema ve tiyatro anılanm paylaşacak. Meclis Sarayı'nda pestorasyon • BARTIN (AA) - Bartın'ın turistik ilçesi Amasra'da, M.S. I. yüzyıl sonu veya II. yüzyıl başmda yapıldığı tahmin edilen Roma Eyalet Meclis Sarayı'nın restorasyon çalışmalanna başlandı. Amasra Müze Müdürü Ziyaettin Taşçı, yaptığı açıklamada, sağlanan 500 milyar lira ödenekle Meclis Sarayı'mn restore çalışmalanna başlandığını, 3-4 yılda tamamlanması planlanan çalışmalann ardından yapımn turizme kazandmlacağmı belirtti. Taşçı aynca, Amasra'daki birçok tarihi yapmm korunması ve restore edilmeleri konusunda bölge halkından yardrm istedi. Düzettme: 18 Ağustos tarihli gazetemizin 15. sayfasuıda L.A. Confidential başlıklı yazınm teknik nedenlerden dolayı son bölümü çıkmamıştu-.Yazı 'eşliğinde izleyebiliyorsunuz' olarak ~~ bitmektedir.Aynı tarihli gazetenin, aynı sayfasındaki Önder kardeşlerden dört - el piyano başlıklı haberin konser tarihinin doğrusu ise 9 Eylül olacaktrr. Düzeltir özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle