Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2002 SAU
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
5AHNEDEIM AYŞEGÜL YÜKSEL
'Ritüel'den 'Dram'a yolculukProf. Metin And'ın 1999'cLa, Ya-
p Kredi Yayınlan'ndan çıkan 'Ri-
tieTden Drama: Kerbela-Mmıhar-
ran-Ta'ziye' başlıklı yapıtınm oku-
naya başlarken nasıl bir yolculu-
ğ» çıktığımın bilincindeydim el-
tette. Olmasaydım, okuma zama-
n ı u böylesine ertelemezdim.
Metin And'ın 50'yi aşkın lcitabı-
n n çoğunda, önce sayfalar arasın-
d i yıtip gidersiniz. Herhangi bir
ajrıntının onlarca farklı yorumu
-İilimsel sa|lamlık adına- titizlik-
le sıralanırken bitip tükenrneyen
dönemeçlere yazgılı bir yolda son-
sı_za dek gideceğiniz duygusuna
kipılabilirsiniz. Bir yandan d a he-
defe yanhş yollara sapmadan vara-
CEğrnızı bilmenin güveni içirıdesi-
nizdir. Aşmanız gereken her zorlu
yokuş, her zorlayıcı dönemeç, sizı
scnunda düzlüğe çıkaracaktır.
Metin And'la yaptığınız tiyatro
yolculuklan sizi dünyanın h e r ye-
riae, ama yoğunlukla Anadolu'ya,
Ortadoğu'ya, Asya'ya, Uzakdo-
ğu'ya götürür. Metin And yalnız
tiyatro bilgini değil, aynı zamanda
tiyatro gezginıdir. Yaman bir bilgi
ve belge toplayıcısı, yaman bir göz-
leıncidir. Tiyatro biliminin EvKya
Çelebi'si... Kitaplanyla sizi önce
geçmişe taşır, sonra yeniden tnıgü-
ne ulaştınr.
Bu kez Kerbela'dayız. Kerbela
sözcüğü bizim dilimizde susuzluk
ve yokluğu çağnştınr. Islam dün-
yasının en kanlı çatışmalanndan
birine sahne olmuş, Hazreti AK'nin
oğlu tmam Hûseyin'in, biri dhşın-
datüm çocukJanyla ve yandaşlany-
la(Şia'yandaşolan'demek, Şiilik,
Müslümanlıkta 'Hazreti AH'ye yan-
daşhk') birlikte Emevi hükümdan
L Yead'in güçleri tarafından öldü-
rüldüğü yerdir Kerbela. Düşmannı,
Fırat Nehri önünde set oluşturarak
Hüseyin'in adamlannın 'su'ya ulaş-
masuıı engelleme yoluyla, ""vah-
şet'i perçinlediği coğrafyadır. Hü-
seyin ve çocuklan, başlan kesile-
rek öldürülmüşlerdir.
Tiyatrolaşan Kerbela olayı
Tarih ve söylencenin buluştuğu bir
iklimden ve zaman diliminden ta-
şarak Muharrem ritüelleri yoluyla
bugün de canlı tutulan ve ta'ziye yo-
luyla tiyatrolaşan Kerbela olayının,
Metin And'la
yaptığınız tiyatro
yolculuklan sizi
dünyanın her yerine,
ama yoğunlukla
Anadolu'ya,
Ortadoğu'ya,
Asya'ya,
Uzakdoğu'ya
götürür. O yalnız
tiyatro bilgini değil,
tiyatro gezginidir
aynı zamanda.
Tiyatro biliminin
Evliya Çelebi'si...
Bukez
Kerbela'dayız.
Islamdaki mezhep savaşımlan, si-
yasal erk savaşlan, 'kanlı öç alma'
eylemleri sarmalında, Ortadoğu'nun
özgül tarih ve coğrafyasını aşarak
uzama ve zamana yayılışmı Metin
And'dan çarpıcı başlıklar altında
izliyoruz.
Ilkbölümde Şia, On tki tmam ve
Kerbela olgulan bağlamında, ta-
rihsel-söylensel-rirüel-teatral ve ya-
zınsal düzlemlerin yer aldığı çerçe-
venin genişliği belirleniyor. Ker-
bela olayının çok öncesinden gelip
çok sonrasına uzanan, alabildiği-
ne zengin 'anlaü' malzemesi ve
Müslümanlık öncesinden gelerek
Kerbela olayı özelinde dönüşüp çe-
şitlenen rirüeller aynntılı olarak ir-
deleniyor. Ikinci bölümde muhar-
rem ve aşure geleneğine ilişkin çe-
şitli yorumlar, çeşitli takvimler kar-
şılaştınlarak tartışılıyor ve Muhar-
rem törenlerinin eksen kişisi olarak
beliren Hüseyin için ritüel yoluyla
ve gösteri aracıhğıyla yas tutmanın
çeşitli kültürlerden gelen çeşitli ör-
nekleri veriliyor. And, kitabın üçün-
cü bölümünde Türkiye'deki mu-
harrem geleneğini inceliyor.
Yapıtuun tarihsel-söylensel-ritü-
el altyapısını böylece oluşturan ya-
zar, daha sonraki bölümlerde 'Islam-
da tek dram rürü olan' ta'ziye üs-
tüne odaklanıyor. 'Muharremebağ-
lı ritüellerie, gene muharreme bağ-
ü söylence, sözlü ve yazıh gelenek-
lerden
1
doğduğu belirtilen ta'ziye
akla gelebilecek tüm boyutlanyla ta-
nıtılıyor ve dünya tiyatro tarihi ve
kültürü içindeki yerine sağlamca
yerleştirliyor. Artık yolculuğun en
çetin dönemeçleri aşılmış, yolun
en keyifli bölümüne geçilmiştir.
Yazar da bu keyfi yaşıyor. Tevrat,
Incil ve Kuran'daki ortak konular-
da hemen her olayı içeren binlerce
ta'ziye metninden, öyküleri çoğun-
lukla Hazreti AJi ve ailesine dayan-
dınlmış ya da Kerbela olayıyla bağ-
lantılı kişiler (özellikle de Hüse-
yin) çevresinde oluşan bir dolusu-
nu özetliyor. Bu dram türünün an-
tik Yunan tragedyasıyla benzerlik-
lerini/farklılıklarını, 'trajikkahra-
man' boyutundaki eksen kişinin
Batı'daki modellerle örtüşen'örtüş-
meyen yanlannı, Avrupa ortaçağ
oyunlan ile ta'ziye türünün ilişki-
sini, çağdaş Batılı tiyatro adamla-
nnı ta'ziye bağlamındaki deneme-
lerini coşkuyla irdeliyor.
Kitap, Anadolu'da ta'ziye türün-
de ürün verihnemiş olmasına kar-
şın, dinleyicilere okunmak için ya-
zılmış dramatik bir tür olan 'mak-
teTin Osmanlı edebiyatındaki var-
lığını ve izleyici üstündeki etkisi-
ni de örnekler yoluyla tartıştıktan
sonra, ta'ziye türü bağlamında üre-
tilmiş mimarlık/resim sanatlarmı
örnekleyerek noktalanıyor. 125 fo-
toğraf, çini pano ve minyatürden
oluşan albüm var bir de... Metin
And sizin için yazı yoluyla yarat-
tığı dünyayı görsellikle de destek-
liyor. Her zaman yaptığı gibi...
'Beklenmedik vahşet'
Metin Hoca'nın kırk yıllık çalış-
masının ürünü olan yapıtın Önde-
yiş'indeki -en az yirmi yıl öncesi-
ne ilişkin- bir değinmeyi de kata-
lım yolculuk keyfine: "Ayncata'zi-
yeyi üniversitedeki derslerime de al-
dım. Oğrencilerim arasuıda gûnü-
müzün önemli şair ve yazarianndan
Murathan Mungan da vardı.(...)
Ta'ziye onu yakından Ugüendirmiş-
ti. Böyle bir oyun yazmak istediği-
ni söyledi, bana bazı sorular yönelt-
ti. Yazdığı metin, onun çok önemli
üçüztemesinin ikinci oyunu olarak
'Ta'ziye' adıyla hem yayımlandı
hem de (_.) sahneye kondu."
Kerbela, Bağdat'ın 88 kilometre
güneydoğusunda yer alan, Fırat 'ın
batısında kalan kutsal kent bugün.
Irak'ın tam orta yerinde, 680 yılın-
da Kerbela'da 'vahşet'e yazgılanan-
lar 'su'dan yoksun bırakılmış. Irak'ın
petrolünün artı Fırat'ın suyundan da-
ha değerli sayıldığı bu kahırlı coğ-
rafya bir kez daha iç ritretiyor. 'Bek-
lemedeki vahşet' geçmıştekine taş
çücarmasm?
Festivali değerlendiren Bernard Faivre D'Arcier, festivalin her yıl izleyicinin tepkisiyle değiştiğini söylüyor
Evrim geçiren Avignon Festivali
SYLVAIN BOURMEAU
Avignon Festivali'nin ardından 2002 yılının
programını değerlendiren Bernard Faivre D'Ar-
der, festivaün her yıl kendini yenilediğini ve ile-
riye gitriğini söylüyor. Üç hafta süren festival sü-
resince geniş bir izleyici kitlesine seslendikle-
rine dikkat çeken D'Arcier, günümüzde tiyat-
rodan çok dansa ağırlık verildiğini söylüyor.
-Avignon Festivali birkaç\ildir poiemiklere ko-
nu oluyor. 2002 festival programını bu eleştirDe-
re bir yamt ohışturacak şekOde mi hazniadmız?
- Hayır, kendi pohtikarruzı sürdürüyoruz, prog-
ramın evrim geçirmesinin nedeni doğal bir it-
me. Avignon Festivali büyük bir gemi, küçük bir
yönlendirici değil. Her yıl öğreniyor ve izleyi-
ci kitlesinin tepkisi doğrultusunda yeni şeyler ek-
liyoruz. Fazladan seyahat bile ediyoruz, biraz da-
ha fazla üretebiliyoruz ve ekibimizin bir bölü-
münü de gençleştirdik. Festivale getirilen eleş-
tiriler iki yönlüydü. Bir bölümü yönetmenler
dünyasının büyük yıldızlannı getirmemizi ön-
görüyordu. O zaman 12 veya 13 gösteriden olu-
şan bir festival yapmamız gerekecekti, ama Bob
WDson, Peter Stein gibi büyük yıldızlarla çalı-
şacaktık.
Çehov'dan kopmak istemedim
Aslında böyle bir program oluşturmak çok
kolay, sadece bir öğleden sonramızı alır. Ariıa
bu büyük isimler genelde Avignon için fazla
pahahlar. Bir Aix, Salzburg veya Viyana festi-
vali değiliz. Beni Loc Bondy'yi getirmediğim
için eleştirmeleri güzel bir şey ama Luc Bondy
5 milyon Frank (yaklaşık 760.000 Euro) demek,
biz ise bir yapıma ancak 25.000.000 Frank (yak-
laşık 38.000 Euro) yatırabiliriz. Diger eleştiri-
ler ise önerilen öbür aşın sayıdaki festivaller
üzerineydi. Az da olsa bu eleştirileri göz önün-
de bulundurduk, ama festival 3 hafta sürüyor ve
değişik zevkteki seyirci kitlelerimize geniş bir
yelpaze sunmak gerekiyor. Ama asıl eleştiri da-
ha çok içten gelendi: Çağdaş olanı biraz daha
5ne çıkarmak gerektiğİ. Sık sık yönetmenlere
çağdaş yazarlann oyunlannı sahneye koymala-
nnı söylüyorduk, onlarsa bize çağdaş Fransız ya-
zarlar arasından hiçbir şey bulamadıklan şek-
linde yanıt veriyorlardı. Biz de yabancı yazar-
lan araştırdık. Bu yıl azımsanmayacak sayıda ve
talıtede Jon Fosse. Botho Strauss, Tabori. Sarah
Kane, McDonagh, Ttaomas Mnterberg, Rodri-
go Garcia gibi 15 kadar yabancı çağdaş yazar,
bir tane de Fransız çağdaş yazar bulunuyor:
.abancı bir gösteriyi programa sokmak söz
konusu olduğunda, genelde onu izlemiş oluyor,
dolayısıyla çok seçici olabiliyoruz. Buna karşılık,
Fransız gösterileri için yaratıma ayncalık tanıyor,
böylece de daha çok risk alıyoruz. Eğer tersini
yapsaydık ve geçen sezon görüp de beğendiğim
oyunlan seçseydim, harika bir program ortaya çıkanrdım, ama öte
yanda yabancı yaratımlardan bazılan olduklan yerlerde kalırlardı.
Chistophe Huysman.
- Cour d'Honneur'de ild gösteri düzenlediniz,
dolayısıyla da geçen yıllara oranla daha küçük
bir seyirci kftlesi hedeflediniz. Geçen yd konuk
olan Pierre Arditi veva daha önceki yıl davet et-
tiginiz IsabeDe Huppertgibiyıkbzoyuncular yok
buyıL..
- O projenin Isabelk Hupperfın etrafında
oluştuğu doğru, ama Arditi geldiğinde durum
farklıydı, önce "UEcole des Femmes" ûzerine
düşündük, Arditi'yi çağırma fıkri ise sonradan
ortaya çıktı. Cour d'Honneur için genelde daha
önceki senelerde A\ignon'a gelmiş yönetmen-
leri seçiyoruz. Bezace muhteşem bir Brecht üç-
lemesi sahnelemişti, Lacascade ise Çehov üze-
rine bir üçleme sahneye koydu... Ama Eric La-
cascade'a Cour d'Honneur'de bir oyun sahne-
lemesini söylediğimde, onu oyun seçiminde ser-
best bıraktım; elinde bir klasikle geldi, Çe-
hov'dan kopmak istemedi ve bu yazann zengin
repertuvan içinde en zor, en karmaşık oyunu seç-
ti...Neldbir!
'Yeni festh'aDer dans ağırlıklı'
- Program oluşturmayönteminiz sizin yaban-
cı ovnncularla arü puan olarak bir sorun çözû-
cü rolünü üstkndiğiniz izlenimini verhx>r -bun-
lar genelde yeni ortaya çıkan yetenekler oluyor-
, öyle ki tiyatro kurumlannı da yöneten Fransız
yönetnıenlerle her zaman daha zor anlaşiıgmi7
göze çarpryor.
- Yabancı bir gösteriyi programa sokmak söz
konusu olduğunda, genelde onu izlemiş oluyo-
ruz. Dolayısıyla çok seçici olabiliyoruz. Buna
karşılık, Fransız gösterileri için yaratıma ayn-
calık tanıyor, böylece de daha çok risk alıyoruz.
Eğer tersini yapsaydık ve geçen sezon görüp de
beğendiğim oyunlan seçseydim, harika birprog-
ram ortaya çıkanrdım, ama öte yanda yabancı
yaratımlardan bazılan olduklan yerlerde kalır-
lardı. Fark ettiğiniz aynm belki de yönetmenle-
rin yöntemlerinden kaynaklanıyordur, çünkü
gerçekten birçok yabancı tiyatro grubu aynı za-
manda da birer kûrum: Krystian Lupa, Anado-
li \assiliev. Thomas Ostermeier... Ostelik Fran-
sa'daki kurumlar gerçekte bu doğrultuda değil-
ler. Örneğin bir Alman taşra tiyatrosuna oranla
bir Fransız drama merkezi açıkça daha zayıf ve
5 kez daha az tanıtılmıştır.
Comedie-Française dışında Fransa'da çok sa-
yıda gerçek kurum göremiyorum. Eric Vıgner
veya OBvier Py'nin çok da kurumsal olduklan
söylenemez. Hatta herhangi bir drama merke-
zinden çok daha kurumsal olan tiyatro topluluk-
lan bile var, örneğin PeterBrook'un çahştığı top-
luluk.
- Cour d'Honneur'de ild gösteri sahneöyorsu-
nuz: Birisi tiyatro, ikincisi dans gösterisi Böyle-
iikle bir mesaj vermek mi istiyorsunuz, yoksa
Avignon her şeyden önce bir tiyatro festivali mi?
- Bu belirlemelenn artık çok da anlamı yok.
Oraruna çok dikkat etmeden Avignon'un tarî-
hinin bu olduğu nedeniyle değil de daha çok. gü-
nümüzde çok fazla dans festivali olması nede-
niyle tiyatroyu ayncalıklı bir yere oturtma eği-
limindeyim. Tüm yeni festivaller dansa aynlmış
durumda, bunun nedeni de hiç şüphesiz, bu gös-
terileri sahnelemenin daha kolay ve ucuz ol-
ması.
(Çeviren H. Necmi Öztürk)
YAZIODASI
SEIİMİLERİ
Kandil SimidKI)
"Sönük bir kandil ışığında nakış işliyordu."
Sözcüğü sözcüğüne bu muydu tümce? Yıllar-
ca yüreğimi yakmıştı. Edebıyat-/ Cedide'den çıkıp
gelmiş olmalıydı; bir romanda, bir öyküde...
Halid Ziya Bey'in "Mahalleye Mevkvf"unda ola-
bilir. Yaşamı boyunca başkalan için yaşayan, her-
kesin yardımına koşan o kız... Arna niye nakış iş-
lesin ki.
Bizim evde kandil yoktu. Kandil: Zeytinyağına
batınlmış fitilin yanmasıyla ışık veren aydınlatma
gereci. Kandili böyle tanımlayabiliriz. Çeşit çeşit kan-
dil var.
Bizde kandil yoktu ama; "Kandili yak," sözünü
de -genlerime işlemişçesine- duyar gibi olurdum.
Uzak akşamlardan, kasvetli günbatımlarından çı-
kagelirdi.
Sonra birdenbire bu sözcük, 'kandil', şenlenir,
ilkyazlara açılırdı. Mesela Tanptnar, atkestanesi ağa-
cının "kandil kandil" çiçeklerinden söz açardı.
Mesela genç dul Münevver Abla eflatun süm-
bülü vazoya yerleştirirken, buruk bir gülümseyiş-
le diyor ki: "Bu sümbülün kandili ne kadar çok!"
Bir de kandil ağacı var, biliyorsunuz.
Biliyorsunuz dediğime aldanıp, benim bıldiğimi
sanmayın. Kandil ağacını biryerlerden işittim. Bi-
tişik mi yazılır, onu bile bilmıyorum.
Ama 'kandilçiçeği' bitişik yazılıyor. Civanperçe-
minin dilimizde bir başka adı. Pek çok türü olan
kır bitkisi.
Benim gibi karanlıktan hiç mi hiç hoşlanmayan
Ulviye öğretmen hademeyı çağırmış, koskoca sı-
nıfı aydınlatması gereken kırk mumluk ampulü
göstererek, "Nediro öyle?! Meryem Ana kandili
g/fc>/..."demışti.
Dilin zenginliğiydi. Şimdi kimseler, ölgün ışıklar
için, "Meryem Ana kandili gibi..." demiyor.
Kandiller arasında gıdip geliyorum.
F. Hanım, hep o erkeksi tavrıyla, "Kandilli bir
küfür savurdum!" diyor; öteki hanımlar birbirleri-
ne şöyle bir bakıp başlarını öne eğiyorlar.
Eksercioğlu Sokağı'ndaki Köşe Palas'ta, daha
dokuz on yıl önce, Nevin Hanım kocasına yine
"Kandili nerde söndürdün?!" diye bar bar bağın-
yor.
Anneannem bize, çocuklargibi el çırparak, "Kan-
dil uçunın! Kandil uçurun!" diyor. Dayıoğullanm-
la birlikte sabun köpüğünden balon üflemeye ça-
lışıyoruz...
"Körkandil" diyoruz, aşırı sarhoş anlamına. Bu-
nunla birlikte eskiler "gökkandil" de deıiermiş, es-
rimiş, mutluluktan kendinden geçmiş anlamına.
Gelelim 'kandilgecesi'ne. ÇocukluğumdaZiya
Osman Saba'nın şiırleri gibiydi o geceler. Birgün
öncesinden, ne bir günü, birkaç gün öncesinden
anımsanmaya başlanırdı. Takvıme bakılır, "Rega-
ib kandili çarşambaya rastlıyor," denirdi.
Dört kandilin dördünün de hikâyesı anlatılırdı.
Mesela bir "leyle-i berât" vardı ki, "peygambe-
rimize peygamberiiğin Cebrail vasıtasıyla tebliğ buy-
rulduğu gece"ydi.
Fakat ben buradaki "leyle-i" deyişini birtürlü kav-
rayamazdım, ne leyl'i bilirdim ne Leyla'yı. Gözü-
mün önünden hep leylekler geçerdi. Bu yüzden me-
lek kanatlarını hep leylek kanatları gibi düşlerdim.
Kandil gecelerinin en büyük sevinci, Istanbul
camilerinin minarelerinde ışıklar yanmasıydı. Oza-
manın tenha Istanbul'unda ışıl ışıl birçok mınare-
yi, bir uçtan bir uca, bir arada görebilirdiniz.
Sonra kandil çöreği...
Benim çocukluğumda bile 'kandil simidi' den-
meye başlanmıştı. Bununla birlikte anneannem
ısrarla 'kandil çöreği' der, kandil simidine bir fark-
lılık kondururdu.
Takvimde Iz Bırakan:
"Anya, benim için dua et!", Anton Çehov, 8ü-
tün Oyunlan (Ivanov), Ataol Behramoğlu'nun
Türkçesi, Iş Bankası Yay., 2002.
HoHywood-Bolywood ortaklığı
• Kültür Servisi - Hintli fihn yıldızı Salman
Khan. Amerikalı Willard Carroll'un yazıp
yöneteceği 'Marigold' adlı müzıkal romantik
komedide başrol oynayacak. Hem Ingilizce hem
Hintçe çekilecek olan, Holrywood-Bollywood
(Amerikan - Hint) ortak yapımı fihn; rol alacağı
yapımın son anda iptal edilmesiyle Hindistan'da
zor duruma düşüp, parasız kalan B-filmi
aktrisının hikâyesini anlatıyor. Hintli Hyperion
Pictures'ın yapımcılığını üstlendiği fihnin
bütçesinin 10 Milyon Amerikan dolan olacağı
belirtiliyor. Müzik yönetmenliğini David
Newman'ın yapacağı müzikal fılmde, Khan ise
bir dans öğretmenini canlandınyor.
Hindistan yapımı Ingilizce filmler
• BOMBAY (AFP) - Global bir dıl halıne gelen
Ingilizce Hindistan sinemasını da etkisi alrına
aldı. Hindistanlı yönetmenlerin çektiği
'Ingilizce' fihnlerin sayısı ve popüleritesi, halk
arasında günden güne artış gösteriyor. Onlan
tetikleyen şey ise orta sınıfta Ingilizce bilenlerin
sayısının hızla artması ve yükselen kentleşme.
Onlarca genç kadın ve erkek oyuncu yönetmen
bu yeni sektöre, Hintli-Ingilizce fihn sektörüne,
Hindistan fihn geleneklerine karşı gelmeyi de
göze alarak giriş yapıyorlar. Bu sektörün ilk
örneği yedi yıl önce çekilen, başrölünde ünlü
aktör Rahul Bose'un yer aldığı 'English,
August' adlı film olsa da asıl başan e\Tensel
bazda büyük çıkış yapan 'Monsoon Wedding'
adlı fihn ile yakalandı. Hintli yönetmen 'Mira
Nair'in, Venedik Fihn Festivali 'nde Altın Aslan
Ödülü'ne layık göriilen 'Monsoon Wedding'
adlı filminde, Yeni Delhi'de yaşamını sürdüren
geleneklerine bağlı bir Punjabili ailenin,
dünyanın dört bir taranndan gelen aile
fertlerinin katılımı ile düzenlediği görkemli
Hindu düğün töreni anlatılıyordu.
BUGÜN
• ENKA AÇIKHAVA TİYATROSU'nda
21.15'te 'İlk Gün' adlı filmüı gösterimi. (0 212
27622 14)
• BEYOĞLU SİNEMASI'nda Yaz Şenliği
'02 - II, Ferruh Doğan Anısına' kapsamında
12.15, 14.30, 16.45, 19.00 ve 21.15'te Erick
Zonca'mn yönetmenliğini yaptığı 'Meleklerin
Düş Yaşamı'. (0 212 251 32 40)