25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2002 SAU 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 5AHNEDEIM AYŞEGÜL YÜKSEL 'Ritüel'den 'Dram'a yolculukProf. Metin And'ın 1999'cLa, Ya- p Kredi Yayınlan'ndan çıkan 'Ri- tieTden Drama: Kerbela-Mmıhar- ran-Ta'ziye' başlıklı yapıtınm oku- naya başlarken nasıl bir yolculu- ğ» çıktığımın bilincindeydim el- tette. Olmasaydım, okuma zama- n ı u böylesine ertelemezdim. Metin And'ın 50'yi aşkın lcitabı- n n çoğunda, önce sayfalar arasın- d i yıtip gidersiniz. Herhangi bir ajrıntının onlarca farklı yorumu -İilimsel sa|lamlık adına- titizlik- le sıralanırken bitip tükenrneyen dönemeçlere yazgılı bir yolda son- sı_za dek gideceğiniz duygusuna kipılabilirsiniz. Bir yandan d a he- defe yanhş yollara sapmadan vara- CEğrnızı bilmenin güveni içirıdesi- nizdir. Aşmanız gereken her zorlu yokuş, her zorlayıcı dönemeç, sizı scnunda düzlüğe çıkaracaktır. Metin And'la yaptığınız tiyatro yolculuklan sizi dünyanın h e r ye- riae, ama yoğunlukla Anadolu'ya, Ortadoğu'ya, Asya'ya, Uzakdo- ğu'ya götürür. Metin And yalnız tiyatro bilgini değil, aynı zamanda tiyatro gezginıdir. Yaman bir bilgi ve belge toplayıcısı, yaman bir göz- leıncidir. Tiyatro biliminin EvKya Çelebi'si... Kitaplanyla sizi önce geçmişe taşır, sonra yeniden tnıgü- ne ulaştınr. Bu kez Kerbela'dayız. Kerbela sözcüğü bizim dilimizde susuzluk ve yokluğu çağnştınr. Islam dün- yasının en kanlı çatışmalanndan birine sahne olmuş, Hazreti AK'nin oğlu tmam Hûseyin'in, biri dhşın- datüm çocukJanyla ve yandaşlany- la(Şia'yandaşolan'demek, Şiilik, Müslümanlıkta 'Hazreti AH'ye yan- daşhk') birlikte Emevi hükümdan L Yead'in güçleri tarafından öldü- rüldüğü yerdir Kerbela. Düşmannı, Fırat Nehri önünde set oluşturarak Hüseyin'in adamlannın 'su'ya ulaş- masuıı engelleme yoluyla, ""vah- şet'i perçinlediği coğrafyadır. Hü- seyin ve çocuklan, başlan kesile- rek öldürülmüşlerdir. Tiyatrolaşan Kerbela olayı Tarih ve söylencenin buluştuğu bir iklimden ve zaman diliminden ta- şarak Muharrem ritüelleri yoluyla bugün de canlı tutulan ve ta'ziye yo- luyla tiyatrolaşan Kerbela olayının, Metin And'la yaptığınız tiyatro yolculuklan sizi dünyanın her yerine, ama yoğunlukla Anadolu'ya, Ortadoğu'ya, Asya'ya, Uzakdoğu'ya götürür. O yalnız tiyatro bilgini değil, tiyatro gezginidir aynı zamanda. Tiyatro biliminin Evliya Çelebi'si... Bukez Kerbela'dayız. Islamdaki mezhep savaşımlan, si- yasal erk savaşlan, 'kanlı öç alma' eylemleri sarmalında, Ortadoğu'nun özgül tarih ve coğrafyasını aşarak uzama ve zamana yayılışmı Metin And'dan çarpıcı başlıklar altında izliyoruz. Ilkbölümde Şia, On tki tmam ve Kerbela olgulan bağlamında, ta- rihsel-söylensel-rirüel-teatral ve ya- zınsal düzlemlerin yer aldığı çerçe- venin genişliği belirleniyor. Ker- bela olayının çok öncesinden gelip çok sonrasına uzanan, alabildiği- ne zengin 'anlaü' malzemesi ve Müslümanlık öncesinden gelerek Kerbela olayı özelinde dönüşüp çe- şitlenen rirüeller aynntılı olarak ir- deleniyor. Ikinci bölümde muhar- rem ve aşure geleneğine ilişkin çe- şitli yorumlar, çeşitli takvimler kar- şılaştınlarak tartışılıyor ve Muhar- rem törenlerinin eksen kişisi olarak beliren Hüseyin için ritüel yoluyla ve gösteri aracıhğıyla yas tutmanın çeşitli kültürlerden gelen çeşitli ör- nekleri veriliyor. And, kitabın üçün- cü bölümünde Türkiye'deki mu- harrem geleneğini inceliyor. Yapıtuun tarihsel-söylensel-ritü- el altyapısını böylece oluşturan ya- zar, daha sonraki bölümlerde 'Islam- da tek dram rürü olan' ta'ziye üs- tüne odaklanıyor. 'Muharremebağ- lı ritüellerie, gene muharreme bağ- ü söylence, sözlü ve yazıh gelenek- lerden 1 doğduğu belirtilen ta'ziye akla gelebilecek tüm boyutlanyla ta- nıtılıyor ve dünya tiyatro tarihi ve kültürü içindeki yerine sağlamca yerleştirliyor. Artık yolculuğun en çetin dönemeçleri aşılmış, yolun en keyifli bölümüne geçilmiştir. Yazar da bu keyfi yaşıyor. Tevrat, Incil ve Kuran'daki ortak konular- da hemen her olayı içeren binlerce ta'ziye metninden, öyküleri çoğun- lukla Hazreti AJi ve ailesine dayan- dınlmış ya da Kerbela olayıyla bağ- lantılı kişiler (özellikle de Hüse- yin) çevresinde oluşan bir dolusu- nu özetliyor. Bu dram türünün an- tik Yunan tragedyasıyla benzerlik- lerini/farklılıklarını, 'trajikkahra- man' boyutundaki eksen kişinin Batı'daki modellerle örtüşen'örtüş- meyen yanlannı, Avrupa ortaçağ oyunlan ile ta'ziye türünün ilişki- sini, çağdaş Batılı tiyatro adamla- nnı ta'ziye bağlamındaki deneme- lerini coşkuyla irdeliyor. Kitap, Anadolu'da ta'ziye türün- de ürün verihnemiş olmasına kar- şın, dinleyicilere okunmak için ya- zılmış dramatik bir tür olan 'mak- teTin Osmanlı edebiyatındaki var- lığını ve izleyici üstündeki etkisi- ni de örnekler yoluyla tartıştıktan sonra, ta'ziye türü bağlamında üre- tilmiş mimarlık/resim sanatlarmı örnekleyerek noktalanıyor. 125 fo- toğraf, çini pano ve minyatürden oluşan albüm var bir de... Metin And sizin için yazı yoluyla yarat- tığı dünyayı görsellikle de destek- liyor. Her zaman yaptığı gibi... 'Beklenmedik vahşet' Metin Hoca'nın kırk yıllık çalış- masının ürünü olan yapıtın Önde- yiş'indeki -en az yirmi yıl öncesi- ne ilişkin- bir değinmeyi de kata- lım yolculuk keyfine: "Ayncata'zi- yeyi üniversitedeki derslerime de al- dım. Oğrencilerim arasuıda gûnü- müzün önemli şair ve yazarianndan Murathan Mungan da vardı.(...) Ta'ziye onu yakından Ugüendirmiş- ti. Böyle bir oyun yazmak istediği- ni söyledi, bana bazı sorular yönelt- ti. Yazdığı metin, onun çok önemli üçüztemesinin ikinci oyunu olarak 'Ta'ziye' adıyla hem yayımlandı hem de (_.) sahneye kondu." Kerbela, Bağdat'ın 88 kilometre güneydoğusunda yer alan, Fırat 'ın batısında kalan kutsal kent bugün. Irak'ın tam orta yerinde, 680 yılın- da Kerbela'da 'vahşet'e yazgılanan- lar 'su'dan yoksun bırakılmış. Irak'ın petrolünün artı Fırat'ın suyundan da- ha değerli sayıldığı bu kahırlı coğ- rafya bir kez daha iç ritretiyor. 'Bek- lemedeki vahşet' geçmıştekine taş çücarmasm? Festivali değerlendiren Bernard Faivre D'Arcier, festivalin her yıl izleyicinin tepkisiyle değiştiğini söylüyor Evrim geçiren Avignon Festivali SYLVAIN BOURMEAU Avignon Festivali'nin ardından 2002 yılının programını değerlendiren Bernard Faivre D'Ar- der, festivaün her yıl kendini yenilediğini ve ile- riye gitriğini söylüyor. Üç hafta süren festival sü- resince geniş bir izleyici kitlesine seslendikle- rine dikkat çeken D'Arcier, günümüzde tiyat- rodan çok dansa ağırlık verildiğini söylüyor. -Avignon Festivali birkaç\ildir poiemiklere ko- nu oluyor. 2002 festival programını bu eleştirDe- re bir yamt ohışturacak şekOde mi hazniadmız? - Hayır, kendi pohtikarruzı sürdürüyoruz, prog- ramın evrim geçirmesinin nedeni doğal bir it- me. Avignon Festivali büyük bir gemi, küçük bir yönlendirici değil. Her yıl öğreniyor ve izleyi- ci kitlesinin tepkisi doğrultusunda yeni şeyler ek- liyoruz. Fazladan seyahat bile ediyoruz, biraz da- ha fazla üretebiliyoruz ve ekibimizin bir bölü- münü de gençleştirdik. Festivale getirilen eleş- tiriler iki yönlüydü. Bir bölümü yönetmenler dünyasının büyük yıldızlannı getirmemizi ön- görüyordu. O zaman 12 veya 13 gösteriden olu- şan bir festival yapmamız gerekecekti, ama Bob WDson, Peter Stein gibi büyük yıldızlarla çalı- şacaktık. Çehov'dan kopmak istemedim Aslında böyle bir program oluşturmak çok kolay, sadece bir öğleden sonramızı alır. Ariıa bu büyük isimler genelde Avignon için fazla pahahlar. Bir Aix, Salzburg veya Viyana festi- vali değiliz. Beni Loc Bondy'yi getirmediğim için eleştirmeleri güzel bir şey ama Luc Bondy 5 milyon Frank (yaklaşık 760.000 Euro) demek, biz ise bir yapıma ancak 25.000.000 Frank (yak- laşık 38.000 Euro) yatırabiliriz. Diger eleştiri- ler ise önerilen öbür aşın sayıdaki festivaller üzerineydi. Az da olsa bu eleştirileri göz önün- de bulundurduk, ama festival 3 hafta sürüyor ve değişik zevkteki seyirci kitlelerimize geniş bir yelpaze sunmak gerekiyor. Ama asıl eleştiri da- ha çok içten gelendi: Çağdaş olanı biraz daha 5ne çıkarmak gerektiğİ. Sık sık yönetmenlere çağdaş yazarlann oyunlannı sahneye koymala- nnı söylüyorduk, onlarsa bize çağdaş Fransız ya- zarlar arasından hiçbir şey bulamadıklan şek- linde yanıt veriyorlardı. Biz de yabancı yazar- lan araştırdık. Bu yıl azımsanmayacak sayıda ve talıtede Jon Fosse. Botho Strauss, Tabori. Sarah Kane, McDonagh, Ttaomas Mnterberg, Rodri- go Garcia gibi 15 kadar yabancı çağdaş yazar, bir tane de Fransız çağdaş yazar bulunuyor: .abancı bir gösteriyi programa sokmak söz konusu olduğunda, genelde onu izlemiş oluyor, dolayısıyla çok seçici olabiliyoruz. Buna karşılık, Fransız gösterileri için yaratıma ayncalık tanıyor, böylece de daha çok risk alıyoruz. Eğer tersini yapsaydık ve geçen sezon görüp de beğendiğim oyunlan seçseydim, harika bir program ortaya çıkanrdım, ama öte yanda yabancı yaratımlardan bazılan olduklan yerlerde kalırlardı. Chistophe Huysman. - Cour d'Honneur'de ild gösteri düzenlediniz, dolayısıyla da geçen yıllara oranla daha küçük bir seyirci kftlesi hedeflediniz. Geçen yd konuk olan Pierre Arditi veva daha önceki yıl davet et- tiginiz IsabeDe Huppertgibiyıkbzoyuncular yok buyıL.. - O projenin Isabelk Hupperfın etrafında oluştuğu doğru, ama Arditi geldiğinde durum farklıydı, önce "UEcole des Femmes" ûzerine düşündük, Arditi'yi çağırma fıkri ise sonradan ortaya çıktı. Cour d'Honneur için genelde daha önceki senelerde A\ignon'a gelmiş yönetmen- leri seçiyoruz. Bezace muhteşem bir Brecht üç- lemesi sahnelemişti, Lacascade ise Çehov üze- rine bir üçleme sahneye koydu... Ama Eric La- cascade'a Cour d'Honneur'de bir oyun sahne- lemesini söylediğimde, onu oyun seçiminde ser- best bıraktım; elinde bir klasikle geldi, Çe- hov'dan kopmak istemedi ve bu yazann zengin repertuvan içinde en zor, en karmaşık oyunu seç- ti...Neldbir! 'Yeni festh'aDer dans ağırlıklı' - Program oluşturmayönteminiz sizin yaban- cı ovnncularla arü puan olarak bir sorun çözû- cü rolünü üstkndiğiniz izlenimini verhx>r -bun- lar genelde yeni ortaya çıkan yetenekler oluyor- , öyle ki tiyatro kurumlannı da yöneten Fransız yönetnıenlerle her zaman daha zor anlaşiıgmi7 göze çarpryor. - Yabancı bir gösteriyi programa sokmak söz konusu olduğunda, genelde onu izlemiş oluyo- ruz. Dolayısıyla çok seçici olabiliyoruz. Buna karşılık, Fransız gösterileri için yaratıma ayn- calık tanıyor, böylece de daha çok risk alıyoruz. Eğer tersini yapsaydık ve geçen sezon görüp de beğendiğim oyunlan seçseydim, harika birprog- ram ortaya çıkanrdım, ama öte yanda yabancı yaratımlardan bazılan olduklan yerlerde kalır- lardı. Fark ettiğiniz aynm belki de yönetmenle- rin yöntemlerinden kaynaklanıyordur, çünkü gerçekten birçok yabancı tiyatro grubu aynı za- manda da birer kûrum: Krystian Lupa, Anado- li \assiliev. Thomas Ostermeier... Ostelik Fran- sa'daki kurumlar gerçekte bu doğrultuda değil- ler. Örneğin bir Alman taşra tiyatrosuna oranla bir Fransız drama merkezi açıkça daha zayıf ve 5 kez daha az tanıtılmıştır. Comedie-Française dışında Fransa'da çok sa- yıda gerçek kurum göremiyorum. Eric Vıgner veya OBvier Py'nin çok da kurumsal olduklan söylenemez. Hatta herhangi bir drama merke- zinden çok daha kurumsal olan tiyatro topluluk- lan bile var, örneğin PeterBrook'un çahştığı top- luluk. - Cour d'Honneur'de ild gösteri sahneöyorsu- nuz: Birisi tiyatro, ikincisi dans gösterisi Böyle- iikle bir mesaj vermek mi istiyorsunuz, yoksa Avignon her şeyden önce bir tiyatro festivali mi? - Bu belirlemelenn artık çok da anlamı yok. Oraruna çok dikkat etmeden Avignon'un tarî- hinin bu olduğu nedeniyle değil de daha çok. gü- nümüzde çok fazla dans festivali olması nede- niyle tiyatroyu ayncalıklı bir yere oturtma eği- limindeyim. Tüm yeni festivaller dansa aynlmış durumda, bunun nedeni de hiç şüphesiz, bu gös- terileri sahnelemenin daha kolay ve ucuz ol- ması. (Çeviren H. Necmi Öztürk) YAZIODASI SEIİMİLERİ Kandil SimidKI) "Sönük bir kandil ışığında nakış işliyordu." Sözcüğü sözcüğüne bu muydu tümce? Yıllar- ca yüreğimi yakmıştı. Edebıyat-/ Cedide'den çıkıp gelmiş olmalıydı; bir romanda, bir öyküde... Halid Ziya Bey'in "Mahalleye Mevkvf"unda ola- bilir. Yaşamı boyunca başkalan için yaşayan, her- kesin yardımına koşan o kız... Arna niye nakış iş- lesin ki. Bizim evde kandil yoktu. Kandil: Zeytinyağına batınlmış fitilin yanmasıyla ışık veren aydınlatma gereci. Kandili böyle tanımlayabiliriz. Çeşit çeşit kan- dil var. Bizde kandil yoktu ama; "Kandili yak," sözünü de -genlerime işlemişçesine- duyar gibi olurdum. Uzak akşamlardan, kasvetli günbatımlarından çı- kagelirdi. Sonra birdenbire bu sözcük, 'kandil', şenlenir, ilkyazlara açılırdı. Mesela Tanptnar, atkestanesi ağa- cının "kandil kandil" çiçeklerinden söz açardı. Mesela genç dul Münevver Abla eflatun süm- bülü vazoya yerleştirirken, buruk bir gülümseyiş- le diyor ki: "Bu sümbülün kandili ne kadar çok!" Bir de kandil ağacı var, biliyorsunuz. Biliyorsunuz dediğime aldanıp, benim bıldiğimi sanmayın. Kandil ağacını biryerlerden işittim. Bi- tişik mi yazılır, onu bile bilmıyorum. Ama 'kandilçiçeği' bitişik yazılıyor. Civanperçe- minin dilimizde bir başka adı. Pek çok türü olan kır bitkisi. Benim gibi karanlıktan hiç mi hiç hoşlanmayan Ulviye öğretmen hademeyı çağırmış, koskoca sı- nıfı aydınlatması gereken kırk mumluk ampulü göstererek, "Nediro öyle?! Meryem Ana kandili g/fc>/..."demışti. Dilin zenginliğiydi. Şimdi kimseler, ölgün ışıklar için, "Meryem Ana kandili gibi..." demiyor. Kandiller arasında gıdip geliyorum. F. Hanım, hep o erkeksi tavrıyla, "Kandilli bir küfür savurdum!" diyor; öteki hanımlar birbirleri- ne şöyle bir bakıp başlarını öne eğiyorlar. Eksercioğlu Sokağı'ndaki Köşe Palas'ta, daha dokuz on yıl önce, Nevin Hanım kocasına yine "Kandili nerde söndürdün?!" diye bar bar bağın- yor. Anneannem bize, çocuklargibi el çırparak, "Kan- dil uçunın! Kandil uçurun!" diyor. Dayıoğullanm- la birlikte sabun köpüğünden balon üflemeye ça- lışıyoruz... "Körkandil" diyoruz, aşırı sarhoş anlamına. Bu- nunla birlikte eskiler "gökkandil" de deıiermiş, es- rimiş, mutluluktan kendinden geçmiş anlamına. Gelelim 'kandilgecesi'ne. ÇocukluğumdaZiya Osman Saba'nın şiırleri gibiydi o geceler. Birgün öncesinden, ne bir günü, birkaç gün öncesinden anımsanmaya başlanırdı. Takvıme bakılır, "Rega- ib kandili çarşambaya rastlıyor," denirdi. Dört kandilin dördünün de hikâyesı anlatılırdı. Mesela bir "leyle-i berât" vardı ki, "peygambe- rimize peygamberiiğin Cebrail vasıtasıyla tebliğ buy- rulduğu gece"ydi. Fakat ben buradaki "leyle-i" deyişini birtürlü kav- rayamazdım, ne leyl'i bilirdim ne Leyla'yı. Gözü- mün önünden hep leylekler geçerdi. Bu yüzden me- lek kanatlarını hep leylek kanatları gibi düşlerdim. Kandil gecelerinin en büyük sevinci, Istanbul camilerinin minarelerinde ışıklar yanmasıydı. Oza- manın tenha Istanbul'unda ışıl ışıl birçok mınare- yi, bir uçtan bir uca, bir arada görebilirdiniz. Sonra kandil çöreği... Benim çocukluğumda bile 'kandil simidi' den- meye başlanmıştı. Bununla birlikte anneannem ısrarla 'kandil çöreği' der, kandil simidine bir fark- lılık kondururdu. Takvimde Iz Bırakan: "Anya, benim için dua et!", Anton Çehov, 8ü- tün Oyunlan (Ivanov), Ataol Behramoğlu'nun Türkçesi, Iş Bankası Yay., 2002. HoHywood-Bolywood ortaklığı • Kültür Servisi - Hintli fihn yıldızı Salman Khan. Amerikalı Willard Carroll'un yazıp yöneteceği 'Marigold' adlı müzıkal romantik komedide başrol oynayacak. Hem Ingilizce hem Hintçe çekilecek olan, Holrywood-Bollywood (Amerikan - Hint) ortak yapımı fihn; rol alacağı yapımın son anda iptal edilmesiyle Hindistan'da zor duruma düşüp, parasız kalan B-filmi aktrisının hikâyesini anlatıyor. Hintli Hyperion Pictures'ın yapımcılığını üstlendiği fihnin bütçesinin 10 Milyon Amerikan dolan olacağı belirtiliyor. Müzik yönetmenliğini David Newman'ın yapacağı müzikal fılmde, Khan ise bir dans öğretmenini canlandınyor. Hindistan yapımı Ingilizce filmler • BOMBAY (AFP) - Global bir dıl halıne gelen Ingilizce Hindistan sinemasını da etkisi alrına aldı. Hindistanlı yönetmenlerin çektiği 'Ingilizce' fihnlerin sayısı ve popüleritesi, halk arasında günden güne artış gösteriyor. Onlan tetikleyen şey ise orta sınıfta Ingilizce bilenlerin sayısının hızla artması ve yükselen kentleşme. Onlarca genç kadın ve erkek oyuncu yönetmen bu yeni sektöre, Hintli-Ingilizce fihn sektörüne, Hindistan fihn geleneklerine karşı gelmeyi de göze alarak giriş yapıyorlar. Bu sektörün ilk örneği yedi yıl önce çekilen, başrölünde ünlü aktör Rahul Bose'un yer aldığı 'English, August' adlı film olsa da asıl başan e\Tensel bazda büyük çıkış yapan 'Monsoon Wedding' adlı fihn ile yakalandı. Hintli yönetmen 'Mira Nair'in, Venedik Fihn Festivali 'nde Altın Aslan Ödülü'ne layık göriilen 'Monsoon Wedding' adlı filminde, Yeni Delhi'de yaşamını sürdüren geleneklerine bağlı bir Punjabili ailenin, dünyanın dört bir taranndan gelen aile fertlerinin katılımı ile düzenlediği görkemli Hindu düğün töreni anlatılıyordu. BUGÜN • ENKA AÇIKHAVA TİYATROSU'nda 21.15'te 'İlk Gün' adlı filmüı gösterimi. (0 212 27622 14) • BEYOĞLU SİNEMASI'nda Yaz Şenliği '02 - II, Ferruh Doğan Anısına' kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00 ve 21.15'te Erick Zonca'mn yönetmenliğini yaptığı 'Meleklerin Düş Yaşamı'. (0 212 251 32 40)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle