22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
,31 TEMMUZ 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 4LLEGR0 EVtN İLYASOĞLU EkrcmZekive\fenda ÜnÇoksesli müzik dünyamıza emek veren nice sanatçı unutulup gidiyor. Onları ne ölüm-doğum yıldönümle- rinde aıuyoruz, ne de bıraktıklan ya- pıtlan seslendırip yeni kuşaklara ta- nıtryoruz. Örneğin aılece kendileri- ni müzige adayan Ekrem Zeki ve Vferda Ün gibi. Halen yaşamını tıp doktoru olan lazı ve torunuyla birlik- te Glasgow'da sürdüren Verda Ha- nım'la bır süre önce konuşmuş, ta- nıklık ettiği dönemı ajımıştık. 2002, Ekrem Zeki Ün'ün(1910-1987) 15. ölüm yıldönümü. Nice çağdası gibi yabancı okullarda eğirim görmüş, dil öğrenmiş, dünyaya açılma firsatı bulmuş ve yazdığı sayfalar dolusu notayla belli bir felsefe içinde Türk çoksesli müzığıne katkıda bulunmuş bir besteci ve eğitmen. Musikı Mu- allim'de, Istanbul Belediye Konser- vatuvan 'nda ve Istanbul Eğitim Ens- titiisü ndeyetıştirdigı öğrenciler, bu- gün Anadolu'nun çeşitli köşelerinde hâlâ Ekrem Zeki Ün'ün ışığıru dağıt- makta. Piyanist Verda Ün, upuzun boynu, ince bedeni, yeşil gözleri ve zarafetiy- le konservatuvarda 'saygın hoca' ım- gesini çizmişti. Her zaman eşinin ya- nında saygılı, vakarh ve banş içinde davranmayı yeg tutardı. Zira, Ekrem Zeki Bey firtınalann adamıydı. Baba- sı Zeki Ûngör (IstiklaJ Marşı 'nın bes- tecisi) ile yaşamı boyunca çatışmış, soyadını beğenmeyerek mahkeme lca- ran ile Üngör'ü 'Un' yapmış! Verda Hanım, şimdi 81 yaşında ve hâlâ bir genç kız zaraferinde: "Zaten o isim devam etmeyeeekti. Ailede kimsenin çocuğu olmadı. Bizim de kızunız var- di- Ne fark etti ki!" diyor. Çahşmaya adanmış bir yaşam Ekrem Zeki Bey, evde yüksek ses- le kahkaha bile atılmayan bir ortam- da yetişmiş. Eski Osmarüı terbiyesi. Ağırbaşlı olmanın erdem sayıldığı dönemin çocuklan. Kimsenin birdi- ğeriyle geçinemediğı ailede sürekli çözülemeyen sorunlar yaşanırmış. Verda Hanım onunla tanışmasını şöy- le anlatıyor: "Annemin ailesi Maltah. babası Pe- Jegrini'lerden gelme Jstanbullu bir bankermiş. Babanı Kâzım Ziya, Humbaracı Ahmet Paşa ailesindendi. Lozan Üniversitesi'nde hukuk dokto- rası yapmıştı. Mafiv'e Tefljş Heyeti U- mum Müdürü'ydü. Annem lleipzig Konservatuvan'nda keman okurken babamla tsviçre'den İstanbul'a gelen bir trende tanışmışlar. Teyzem de ay- m okuiun piyano böiûmünden mezun olnıuş, küçük yaşımdan beri bana pi- yano çaJdırnıışf). Sonra da o zaman- lar tstanbuTun iinlü hocası Adınolfi ile,ardmdan Ferdi Ştatzerile çahş&m. Babam işi nedeniyle sık sık Anka- ra'ya giderdi. Orada Ekrem Zeki'yi tanımış. kemanını dinlemiş. anneme çok övgü>1e sözetti. Annem de birgün Ekrem Zeki'yi eve çağırdı. Bana da, 'Hadi piyano çalsana," dhe ısrar etti- ler. Ekrem beni dinledikten sonra, seıtçe: 'Çalışmıyorsunuz!' dedLHer- kes aman ne güzel çabyor, derken be- ni çok sarstı bu tepkL Ashnda hiç de profesyonel bir pryanisr olmak niye- tinde değfldim. Ama birdenbire lurs- iandım ve günde 6-7 saat çaüşır ol- dum. Ardmdan Ekrem İstanbul'a yer- leşti.Önce Ferdi Ştatzerile konser ver- meye başladı. Sonra da biriikteçalma- ya koyulduk ve bu yakınlaşma sonu- cunda evlendik. Ben 18. o ise 29 yaşın- daydı. Tek amacı ve ilkesi çahşmako. 'Çocukyok! Çahşacağız' dediÖnce söz verdim, ama dört yıl sonra sözü- mü rutamadım. Kendi çocukluğu pek huzuriu geçmediğinden içinde çocuk kavTamuıa karşı bir iticüık \ardı. Oy- sa sonradan lazmuz Nevin'e tapn."' Derken Verda Hanım da Tepeba- şı'ndaki konservatuvarda ders verme- ye başlamış. Muhiddin Sadak'ın öğ- renci orkestrasıyla konçertolar çal- mış. Cemal Reşit'in Şehir Orkestra- sı'na solist olmuş. "Kan koca kendi- mizi eğitime adamışük. Ev hep öğren- ci dotaıydu, Hiçbir zaman kendi öğ- rencimize özel ders vermedik Cç kat- b bir evimiz vanh. Sınavlardan önce her odada biri çaüşır, her pencereden müzik sesi yükseKrdi." Besteci Ekrem Zeki Ün Ben ise Ekrem Zeki Bey ile 80'li yıllann başında 'Bestecilerimizle Söy- leşiler' başlıklı radyo programımda tanıştım. Sırf bu program için 'Bağ- daşmaJıidar'ı bestelemişti. O prog- ramda eski hiçbir yapıtının çalınma- sını istemiyordu. Yeni bir şeyler du- yurmahydı. Üç gitar ıçin 'Bağdaşma- hklar' derin düşünce içerdıği kadar, renkli ve uçan parçalardı. Ardından •Çağdaş Müağüniz' başlıklj televiz- yon programında konufum oldu. O güne dek tanıdığım bestecılerden çok farklı, anlaşması son derece güç bir konuktu. Sorulanmı yanıtlamaktan- sa kendi söylemek istedıklennı sıra- lıyor, programın akışı içinde bana so- rularyağdınyordu. Yaldızlı sözlerden kaçıyor, bildiği doğrulan dolaysız di- le getiriyordu. Sonra da hemen ken- di kabuğuna çekilip susmayı yegli- yordu. Onu çok iyi tanıyan, iç dünya- sındaki fırrınalan yakından bilen ve sakinleştirebilen tek kişi Verda Ha- nım'dı: "Yeni yazdığı her şeyi bana dinletirdi. Beğenmediği yaalannı >ir- tarkcn elinden kapardım,sonra da VTJ- lar geçince kendisi de beğenirdi o göz- den çıkartbklannı. Flüt sonaönı ben kurtardını: Beyaz Geceler", kaç ke- re başhk değişti. kaç kere çöpten dön- düü Çok kuv\etn' bir şahsiyeti vardı. Onunla geçinmek zordu. Ne>se, 50 yıl geçindik. Ben kav-ga sevmem, sustum. idare ettik." <krem Zeki Ün, nice çağdaşı gibi yabancı okullarda eğitim görmüş, dil öğrenmiş, dünyaya açılma firsatı bulmuş ve yazdığı sayfalar dolusu notayla belli bir felsefe içinde Türk çoksesli müziğine katkıda bulunmuş bir besteci ve eğitmen. Musiki Muallim'de, îstanbul Belediye Konservatuvan'nda ve îstanbul Eğitim Enstitüsü'nde yetiştirdiği öğrenciler, bugün Anadolu'nun çeşitli köşelerinde hâlâ onun ışığmı dağıtmakta. Ekrem Zeki Ün'ün ardında bıraktı- ğı büyüklü küçüklü 65 yapıt, modal, poliritmik dokuda, halk rürkülerinin yalınhğındadır ve yer yer gizemli bir tasa\-vuf felsefesi içerir. Şu sözler o- nun titizliğinin göstergesi: "Çahşır- ken hep deneyci ve şüpheci olmaya özendim. Yaşamını boyunca en kork- tuğum şey, peşin inanmalar oldu. Bir sanatçı her yeni eserinde kendi benü- ğinden daha öte bir benüğe kavuşmak ister. Tekrariamalar sanatçının en bü- yük düşmarudır." evini(§ boun.edu.tr â JL. f / 39 ülkeyi kapsayacak turnenin ekim ayinda başlaması ve 5 ay sürmesi bekleniyor. Shakim, 'Sıdtansof The Dancehdünya tımesinde Kûltür Servisi - Dünyanın çok albüm satan kadın sanatçılanndan Shakira, ilk dünya rurnesine büyük bir sürprizle başlıyor. Shakira Türkiye'de kaldığı süre boyunca tanıdığı ve hayran kaldığı 'Sultans of The Dance' topluluğunu sahne şovunun bir parçası olarak dünya rurnesine dahil etmeyi planlıyor. 39 ülkeyi kapsayacak ve yaklaşık 5 ay sürmesi beklenen dünya tumesine çıkmaya hazırlanan şarkıcının, Anadolu motifleri ve Türk ezgileriyle süslü 'Sultans of The Dance' projesini yanma alması, ülkemiz için oldukça sevindirici bir gelışme. Shakira'nın 'Sultans of The Dance' gösteri topluluğuyla biriikte ortaya nasıl bir sahne şovu koyacağı ise merakla bekleniyor. Ekim 2002'de başlaması bekJenen dünya turnesinin muhtemel duraklanndan biri de îstanbul olacak. Turne hazırlıklan devam ederken Shakira, dünya müzik listelerinin zirvesindeki gezintisine de devam ediyor. www.perareklam.com.tr • (0212) 293 89 78 Onur<2kın MUZ1K VAPM MARKETLERDE JıİSVİÇREHASTANESİ "Gerç&SmahnYmmda" g i t a r ı ,n ASi cocuklanc«m karaca kazım koyuncu yaşar kurt vedal sakrran yırtık uçurtma nejat yavaşoğullan Jehat cahlt barkay tarter öngür ••rdar öztop tarksn mumkal» ' armağan sönmez h.cihat örter TÛM MÜZİK MDRKCTLCADC Tel: O212 527 18 36 İSVİÇRE HASTANESI "GerçâSanütmYomnda" fazıl say mercan dede • fazıl say piyano dj • arkın allen (mercan dede) dj ney konser parbi 6 ağusbos 2002 salı 20.00 yedikule zindanları GÜZELİNARDINDAN BERTAN ONARAN f Aç Harmam' Aynı yolda aynı emek Gönüllerde bir tek dilek Türk köyünü önde görmek Böyle çınhyormuş Hasanoğlan'da ve öbür köy okullarında gökler. Mehmet Başaran'ın "Aç Harmam" adlı kitabı bu öyküyle başl/yor; 2. Dünya Savaşı yıllarında, Başaran Hasanoğlan'da öğrenci; yazın köyüne dönüyor. Döndüğünde, bütün köy tariada, köy ıssız; ana- sı babası da öbür köylüler gibi ekin biçmekte. Dönemin koşullan gereği, devlet afınacak ürü- ne başından göz ve el koyuyor; bunun için görev- liler var, daha ekin yeşerirken köy köy dolaşıp kes- tirimde bulunuyor, biçimden sonra gelip kestirdik- lerini köylülerden istiyor, alıyorlar. Çoğu kez, kestirim ister istemez yaklaşık olu- yor, saptanan devlete verildikten sonra, köylünün eline bir şey kalmıyor. Ama onlar da birer can, canlannı sürdürmeleri gerek; bunun için elde iki yol var: biri, doğanın, ekinlerin dışında yetiştirdiği otlar. Bakın bunu na- sıl anlatıyor Başaran: "Kadınlann yüzü güldü, hemen her gün, avlu diplerine, açıklara yayılıyohar. Elleri, yüzleri pınl- tılı. Etek etek yeşillik topluyortar. Derin derin iç- lerine çekiyoriar temiz havayı. Kalbur kalbur ku- zukulağı, körpecik ısırgan, sütlü sütlü akkız, acı- filiz getiriyoriar evlerine. övünler yaklaştı mı, ne edeceklerini şaşırmıyor, umarsız umarsız kıvran- mıyoriar gayn. "Eyice kanımızkurudu, canımızçekildiydikız... Bereket buncazlara." "öyle kardaş. Ne demiş ölüm: 'An bu otlar, bu yeşillikler demiş, "tam köylünün canına çöküşe- ceğim sırada onlar yetişiyor..." "Sayı moru, ambariar çuvallar boşaldığında, n 'apardık otlar olmasa ? Nesi yapılmaz kı müba- reklerin: haşlaması, kızartması, bulguriusu, kimi zaman ekmeği de katarsın..." Ikinci yolsa, daha sütlüyken, devletin görevlile- rınden kaçırarak, yakalanınca ağır cezalara çarp- tınlmayı göze alarak, devşirilen ekin, "Aç Harma- nı". Anası babası tam o sırada böyle bir işte; Meh- met'i uzaktan gören babası onu denetçi sanıyor, yabayı kaptığı gibi üstüne. Neyse son anda ses- lenerek tatsız gelişmeyi önlüyor Başaran. öykü de, öyküdeki kişiler de, bu uygulamadan haklı olarak yakınıyor; böyle bir yöntem uygula- yan devlete de, görevlilerıne de ilençler yağdın- yor. Bunlan okurken, Henri Laborrt'nın deney fare- sı geldi usuma: aç bırakılan, üstelik alttan elekt- rık verilen fare, bir süre sonra içeri yeni bir fare bı- rakılınca, yıldırım gibi tepesine çullanıyor, sanki aç bırakan, elektrik veren oymuş gibi. Bütün dünya halkları bu durumda: savaşlan kim, hangi gözü kör çıkarlar uğruna çıkartıp sür- dürüyor, bilmiyorlar; bilenleraz, Fakirgibi, Başa- ran gibi söyleseler de, sesleri asıl uyanması ge- rekenlere ulaşmıyor, ulaşacak gibiyse yolu kesili- yor, konuşmaya kalkan ıçeri atılıyor, daha da üs- telerse, canı alınıyor. Bu öyküyü okurken, varsayımsal olarak şunu düşündüm: Savaşlar, yüzyıllar boyunca halklann çektiklerini anlatan dürüst öyküler, romanlar bir araya toplansa, güldesteler biçiminde yayımlan- sa, dünya halklan okusa. Biliyorsunuz, bilim aslında, evreninyapısındata başından beri var olan, sonsuza dek var olacak yasalann bir bölümünün sezilip dile dökülmesin- den başka bir şey değildir. Bilimin şimdi hepsinin temeli olan matematik- ten aldığı kavramlann ilki asalı "bütün": Evren, a- cun "ana bütün"; altta, içinde "ara bütünler" var; güneş, güneş dizgesi, gökadalar (galaksiler) birer ara bütün. Böyle bakınca, ulus, ırk, din, dil yerii yerine otur- malı; ama henüz bu aşamada değiliz, bu "ara bü- tünler" uğruna birbirimizin boğazını kesiyoruz hâlâ bıçak üretip satanlar da hiçbir işe yarama- yan, evrenin dengesini bozan, kendi sanal ya- şamlanna da yaran dokunmayan parasal-siyasal erkler biriktiriyor. öykülerin artık böyle yazılması, böyle okunma- sı gerekmiyor mu? K-19 denizaltısmm tayfası öfkeli • Kültür Servisi - Lanetli K-19 denizaltısının hayatta kalmayı başaran tayfası, Harrison Ford'un başrolünü oynadığı 'K-19 The Widowmaker' adlı filme örke püskürüyor. "Bu film Ruslarla ilgili değil, Ameiikalılar Ruslan nasıl görmek istiyorsa öyle göstermişler" diyor emekli denizalö subayı Igor Kurdin. "Bu film denizaltı tayfasını bir avuç cahil ve alkolik Rus olarak gösteriyor." Izvestia gazetesindeki habere göre K-19'un tayfası filmin yaprmcılannı dava etmekle tehdit etmiş. Amerika"da geçen hafta gösterime giren gerilim fılmi, 1961 Temmuzu'nda nükleer Sovyet denizalhsında yaşanan, Atlantik'te meydana gelen bir erimeyi engellemeye çalışırken 8 denizcüün yaşamını kaybettiği trajik olaylan konu alıyor. Denizaltının 71 yaşındaki emekli eski komutanı Yury Mukhin "filmin yönetmeni bizi kahramanlar olarak sunacağına söz vermişti, ama filmde daha çok korsanlara benziyoruz. Bu Sovyetler Birliği'nin ilk nükleer denizaltısıdır ve tayfa serserilerden değil kahteh' ve tecrübeli profesyonel denizcilerden seçilmiştir" diyor. Denizaltıdan sağ kurtulanlar ve aileleri filmin gişe satışlanndan yüzde 1 pay alacak. BUGUN • PROJE4L'de 18.00'de Erden Kosova'run konuşması. (0 212 281 51 50) • RUMELtHİSARI'nda 21 OO'de Kıraç'uı konseri. (Biletvc: 0216 45415 55) • İŞ SANAT'ta 'Sinema ŞenKği' kapsamında 12.00,14.15, 16.30, 19.00'daChrfetopher Nolan'm 'Akıl Defteri' fılminin gösterimi. (0 212 3161083) • BAŞKA KÜLTÜREVt'nde 19.30'da Jhn Sheridan'ın 'Babam İçin" filminin gösterimi. (0212 2491284) • HARBÎYE AÇIKHAVA TİYATROSU nda saat 21 .OO'de Yaşar konseri. (0212 296 36 60)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle